23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12TEMMUZ2001 PERŞEMBE 14 KULTUR kultur(Ş cumhuriyet.com.tr Hep yeninin peşinde koşan Wayne Shorter, grubuyla bu akşam Açıkhava'da geldin bay astronotİ S T * N B « l 8.ULUSLARARASI KULTUB İSTAIURUL MIFI CAZ FESTIUALI A SERHAN YEDİG Beş yıl önce, şimdi tarih olan Parliament Caz Festivali'ndeki konseri için Istanbul'a gelmeye hazırlarurken konuşmuştuk VVayne Shorter'la. Los Angeles'in ünlü Hollywood tepesındeki saray yavrusu evinde iki yıldır inzivadaydı. ıMSes Davis'li yıllardan sonra Wfe- atherReport' un yorucu temposunda ruhu tü- kenmış, aküsünü doldurmak için müziği as- kıya almıştı. "Tam 35 yıldır Cateh 22 fobisiyie yaşadım. Turne; yeni plak; yine turne... Çem berde ko- şarmış gibi. Ömür boyu maraton koşulmu- yor; durup etrafa bakmak, diğer müzikçile- ri dinlemek lazım. Ancak bu yolla tarihi tek- rarlamazsın" diyordu... Keyfi yerindeydi. Astronomiye merak sarmıştı. Budizm üze- rine kitaplar okuyor, eşiyle birlikte ibadet edi- yordu. Yeni bilimkurgu yazarlan keşfetmiş- ti. Duvarian altı Grammy ödülüyle süslü sa- lonuna yerleştirdiği dev ekranda dünya si- nemasının iyi örneklerini izliyordu. O sıcak haziran sabahı, kahvaltıdan hemen sonra. telefonun başına oturup yaklaşık bir saat boyunca kahkahalarla, esprilerle soru- lanmızı cevaplamıştı. "Caz" diyordu "aka- demik, semantik ve klinik olarak kategori- sizlik demektir'.' Bu nedenle Wayne Shor- ter hard bop, caz rock, füssion, funk ve hat- ta kızdığı hip hop'u gönlünce harmanlıyor, elektnklendirip dinleyicisine ulaştınyordu. "Hafifleşmek" gibi birendişesi yoktu. Ölüm- cül ciddiyetlere karşıydı:"Şunu keşfettim: En önemli şey insan. \1üziğim insanı anlab- yor. Hafîf olabilir istersem. Bu onun kalite- sini, ciddiyetini etküemez." En bûyük korkusu tekrar Kiiplerle büyüyen genç kuşağın çabuk sı- kılmasından, hız tutkusundan, hayata derin- lemesine bakamamasından şikâyetçiydi. "Çaba harcanmayan, kolay ele geçirilen, ça- buk tüketilen anhk hazlar peşinde herkes. Problcmle karşüaşuıca düşünmek yerine in- tihar ediyorlar; 20 dakikalık senfoniyi dinle- yecek sabırlan yok. Salondan çıkıyorlar.." Belki bıraz da bu kuşağı yakalamak için mü- ziğini çeşitlendırmiş, elektriklendirmişti. Eskiden olduğugibi dinJeyicisini eğlendir- meyi hedefliyor, aynı zamanda mesajını ilet- meyi unutmuyordu: "Uyanın,gözünüzüaçın, kulağınızı esir alan şablonlarla üretilen mü- ziğin dışındaki şeylerden de zevk ahn." We- ather Report 'u yeniden kurabileceklerini söylüyor, beste yapmayı mayın tarlasında . rt Blakey ve Miles Davis'le çaldıktan sonra Weather Report efsanesini yaratan Wayne Shorter, şimdilerde iki kulvarda birden yanşıyor. Orkestra eşliğinde saksofon için yazdığı bestelerle klasık dünyasının takdirini toplarken hard bob, caz rock, füssion ve funkı harmanladığı grubuyla da 'klip çağı çocuklanna' hayatı anlatıyor. yürümeye benzetiyordu. En büyük korkusu daha önce çalınanı tekrarlamaktı. Bu yüz- den masanın başına oturup klasikçiler gibi yazdığını öğrenince şaşırdık: "Nerede Mi- les'ın Bill Evans'h dörtJüsü. Nerede o gün- ler. Ancak o kalitede gruplaıia emprovize müzikte yeni bir yerlere gjdebilirsin!" Neden solo saksofonla bir albüm kaydetmiyorsu- nuz diye sorduğumuzda "İyi fîkir, düşüne- yim" demiş bir de müjde vermişti: "Solo sak- sofon ve orkestra için konçertoya benzer şey- ler yazıyorum. 1997'yi bekleyin, şaşıracaksı- nız». Budizmle hayata döndü tstanbul'daki konserinden birkaç ay son- ra Shorter hayatının en büyük felaketini ya- şadı. New York'tan havalanırken havada pat- layıp okyanusa çakılan TWA uçağında 20 yıl- lık hayat arkadaşmı kaybettı. Hayata küsüp ortadan kayboldu. Derken hüzün dolu, müt- hiş bir albümle çıktı gün ışığına: "1+1" Si- nemakolik arkadaşı piyanist Herbie Han- cock'la bir film düşleyip ona müzik yazar gi- bi gerçekleştirmişlerdi bu CD'yi. Bir kez daha yılın caz albümü ödülünü kazandı. Beş yıl sonra, yine bir haziran sabahı rö- portaj için aradığımızda mutsuz, umutsuz bir Shorter'la karşılaşmayı bekJiyorduk. Oysa heyecanmı binlerce kilometre uzaktaki ahi- zeye ulaştıracak kadar enerjikti sesi. Yeni- den evlenmişti. Buz dolu meyvesuyu kokteylini yudum- layıp bir yandan TV'deki otomobil yanşla- nna göz atarken bu büyük acıyı nasıl atlat- tığmı anlattı: "Budizm ve meditasyon sayesin- de oldu. Eşimle yülarca meditasyon yaprruş- ük. Onu göremesem de sesine, hayatin sesi- ne kulak verdim. Diyaloğumuz sürüyor hep. Yerdiğin sözü unutina, diyor bana. Sözşu:' Ha- yatta başlangıç ya da son diye bir şey yok. Ölümsüzleşecek yaratıcı değerler üret.' Söz- lerini salaklar unutur yalnızca. Unutmaya- lım, yarafılan hiçbir gerçek değer yok ol- maz.." Uzun uzun konçerto formundaki eserleri- ni, klasik müzik dünyasındaki gözlemlerini konuştuk. Portekiz'de orkestrayla verdikle- ri konserin çok beğenilmesi onu mutlu et- mişti. ABD'nin büyük gazetelerinde çıkan övgüler de. Çalgısını eskiden olduğu gibi ke- man, korno, trompet ya da çello grubunun tınısını düşleyerek üflediğini, cazdaki solo- lannda bile orkestral sesleri yansıtmayı de- nediğini söyledi. Şimdi senfonik orkestra- nın sonsuz olanakJannı kullanmaktan mut- luydu. Shorter, müzikte renkleri önemsiyor- du. Trio formatındaki küçük gruplarda ko- nuya önem verilmediğini söyleyip "Benim bildiğim renklere dikkat eden tek küçükgrup Nat King Cole üçlüsüydü" dedi. 1+1 albümündeki yaklaşımı orkestral eser- lerinde sürdürdügünü, gökkuşağını kıskan- dıracak renkler keşfetmeye çahştığını an- lattı: "İstanbul'da çalacağun dörtlüde renk- lere verdiğim önemi göreceksiniz. Palete sal- dınprenkleıiemüzikj apıyoruz. Herkes ken- direnginikoyuyor, ortakrenkleranyonız. Bu arada hiç görübneyenrenkleryaraayoruz. An- cak bu sayede öykümüzü, sahneye koyduğu- muz oyunu geliştirip genişletmek mümkün." Ah şu gençler! Geçen konuşmamızda, genç müzikçilerin bir stüdyodan diğerine koşma telaşından müziğe yeterince zaman ayırmadığından, yaratıcı olamadığından şikâyet eden Shor- ter, bu kez de kendı seslerini yaratamama- lanna takmıştı kafasını: "Benimle çalarken ahşkanlıklannı bınıkmalan gerekiyor. John Coltrane, Art Tatum ya da Charlie Parker'dan daha iyi çahna, Parker'ın yanm bırakükla- nnı tamamlama fikrinden vazgeçmeliler. Dramatik etki, teorik yaklaşım önemli. Bu- nun için Miles'ın grubunda uzun sololar yok- tu, dramatik etki yapan öğeler kullanıbyor- du." lstanbul'da birlikte çalacağı piyanist Da- nilo Perez, basçı John Patitucci ve davulcu Brian Blade'le yeni bir araya gelmişti. Fa- kat grup ona umut veriyordu. Bugünlerde kay- dettiği yeni albüm için epeyce beste hazır- ladığını belirttikten sonra "Onlara kendi ses- lerini sergileyebilecekleri bol miktarda öz- gür alan bıraknm" dedi. Son gözdesi gitarcı Lionel Louke Röportajın sonunda sözü Weather Re- port'a getirdik. Grubun devrini doldurduğu- nu ima etti. Anlaşılan büyük paralar vere- cek, bir efsaneyi diriltmeye cesaret edecek plak fırması bulunarruyordu. Aynca yeniden yoğun prova ve konser trafiğine katlanacak sabrı da yoktu Shorter'ın... Beş yıl önce gençler arasındaki gözdesi pi- yanist Gonzalo Rubalcaba'ydı. Şimdi ise TheloniousMonkEnstirüsü'nün burs smav- lannda karşılaştığı gitarcı Lionel Louke den heyecanla bahsediyor, yeni albümünde bir- kaç parçada çalacağını söylüyordu. "YaBrad Meldau" dedik. "Müthis bir astronoto. Yer- yüzünden kalkacak Uk uzay gemisinin kap- tam ohnaya hazu-* 1 dedi gülerek. Astronot bu- günü yanna bağlayan cesur insanoğlu demek, Shorter'ın sözlüğünde. Ve daha çok, daha çok astronota ihtiyacımız olduğunu düşünüyor. Tıpkı kendisi gibi astronotlara... elli kalıplar içinde müzik yapmayı sevmeyen Belle, parçalannda Avrupa'dan Afrika'ya kadar uzanan pek çok melodiyi banndınyor. Okyanusun ortasındaki müzik KüMrServisi-Beate Lech ve- ya sahne ismi ile Beady Belle, Norveç kökenli bir sanatçı. Mü- zik yaşamına 1993 yılında baş- layan Belle. bugüne kadar In- sertCoin ve Folk&Rovere top- luluklannda vokalist olarak ça- lıştı. Sanatçının Home albümü geçen ayın ortalannda Unıver- sal etıketi ile piyasaya sunul- muştu. Belle. bu akşam saat 23.00'te 8. Uluslararası Istanbul Caz Fes- tivalı kapsammda Babylon'da gerçekleşecek 'Jazzland Gece- leri'nin konuğu olacak. 2.5 yıl önce Jazzland'ın yö- netıcisi olan Bugge Wfesseltoft'un teklifi üzerine solo albüm yap- maya karar v eren sanatçı parça seçımınde olabildiğince özgür davrandı. Belli kahplar içinde müzik yapmayı sevmeyen Bel- le, parçalannda Avrupa'dan Af- rika'ya kadar uzanan pek çok melodiyi banndınyor. Sanatçı solo yapma fikrinin kendisini bi- raz zorladığmı ifade etse de bundan böyle yoluna tek başı- na devam etmeye kararlı. Pek çok müziği harmanlaya- rak farklı şeyler yaratmayı se- ven Belle, "Yapbğnuz müziği dünya üzerinde nereye koyuyor- sunuz" sorusuna Atlas Okyanu- su'nun tam ortası yanıtmı veri- yor. Norveçli olmasına rağmen daha önceki yıllarda ülkesın- den çıkan sanatçılann günü- müzde artık dünya müziğini et- kilemediğine inanan Belle ıçın önemli olan yapılan müziğin özgünlüğü. Ilk solo çalışmasını kendi evindeki stüdyosunda gerçekleş- tiren sanatçı ikinci albümünün çalışmalanna da baslamış du- rumda. Dianne Reeves güçlü sesiyle müzikte sınır tanımadığını kanıtlıyor Yeteneği aflesinden geliyor • Son yıllann en önemli kadın vokalistlerinden Reeves, bu akşam saat 20.30'da Sarah Vaughan'a ithaf ettiği son çalışması The Calling: Celebrating Sarah Vaughan'dan parçalan ve unutulmaz klasikleri seslendirecek. KültürSenisi-Caz festıvali kapsa- mmda bu gece Açıkhava'da Dianne Reeves'i izleyeceğiz. Güçlü sesi, do- ğaçlamadaki becerisiyle Dianne Re- eves, tam anlamıyla caz dünyasının içine doğdu. Müzikte sınırlann olma- dığıru düşünen Reeves'in şarkı söyle- yişi dünyanın tüm seslerinden etkiler taşıyor: Afrika, Brezilya ve Karayib- ler; gospeller ve ritim&blues, klasik ve çağdaş pop. Carmcn McRae ve BiDie Hoüday'le birlikte yaptıldan müzik, güçlü bir öy- kü anlatma içgüdüsüne bağlanıyor. Reeves, 1987'den beri üç Grammy ödülüne aday gösterildi. Clark Terry, Sergio Mendes, Gene Harris,Harrv'Be- lafonte gibi müzis- yenler onun sanat ya- şamına bir tribute de eklediler. 1956"daDetroit'tedo- ğan ve Denver'da büyü- yen Reeves, babasını iki yaşındayken kanserden kay- betti. Ancak ailedeki kadın- lar -büyükannesı, bir hemşıre olan annesı. teyzesi ve ablası Sha- ron- ona sarsılmaz bir sebat duygusu verdiler. "Hepsi kavgacıydT di- yor Reeves. "Tüm yaşamım bo- yunca hepsinin işteki problemlerini dinledim. İnanılmazdılar." Reeves'in müzik yeteneği de aileden yadigâr. Babası bir şarkıcıydı, annesi trompet çahyordu ve dayısı Charles Burrell. Colorado Senfoni'de bas ça- hyordu. Aynca kuzeni George Duke klavye çahyordu, besteci ve aranjör- dü. Duke. daha sonra da onun plak kaydını yaptı. Çocukken Reeves pi- yano çalmaya başladı. Sa- natsal ve duygusal altya- pısı onun siyahlara kar- şı yapılan baskılara gö- ğüs germesine yardım etti. 6O'lı yıllann sonla- nnda diğer siyah çocuklarla bir- likte beyaz komşu ço- cuklan- nrn - çoğunlukla anne babalar tarafından kışkırtılan- ırkçı davranışlanna maruz kaldı. "Bunun gerçekten cahillik ol- duğu kafama dank etti. Ötekini anla- mak istememenin gctirdiği cahillik." Daha sonra 13 yaşında diğer sıyah, beyaz ve Ispanyol asıllı çocuklarla bir- likte büyükleri eğitmek için bir girişim- de bulunur. Evlere konuk olurlar, okul- da toplantılar yaparlar ve hatta bir kon- ser düzenlerler. Çocuklar tarafından düzenlenen bu konserde Dianne Reeves de bir şarkı söyler. Dianne Reeves, ya- ratıcı yeteneğini Lincoln Center Jazz Orchestra'da yaptığı Duke EUington projeleriyle sürdürdü. geçen yıllarda da Beyaz Saray'da bir konser verdi. Re- eves, halen Denver'da yaşıyor. ama za- manının çoğu yollarda geçiyor ve "Din- fcyiciye yakm ohnanmtek yoluturneler" diyor. Tutucu eleştirmenlerin sözleri- ne karşın o hâlâ inatla maceracı yanı- nı koruyor. "Eleştirmenlerin şunu bil- melerini istiyorum: Bakuı, hoşunuza gitsede gmnesede banabüyümem için nrsatvermelisiniz*' diyor Reeves. "Bu, cazı artık terk ettiğim anlamına gel- mez. \alruzca gerçekten ne hissettiği- mi ifade etmek için farklı yollar bul- dum." Reeves'in şarla söyleyişi dünyanın tüm seslerinden etkiler taşıyor. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BtRKİYE Şiip, Cahit Sıtkı, Zaman Melih Cevdet Anday'ın şiirinde zaman sorun- salının, çok önemli bir yer tuttuğuna; Anday'ın şi- irlerindeki "zaman"\ Adnan Benk'in "geçmeyer zaman" olarak betimlediğine bir önceki yazımız- da değinmiştik. On beş gün geçmiş üstünden, c yazının. Bu geçen, birim zaman hiç kuşkusuz ki bizirr tanımladığımız bir "ölçüt". Bir eskime; bedenir ve doğanın, tabii ki eşyanın da eskimesi (yaşlan- ması). Buna denk düşen, bu görünüme, daha doğ- rusu şöyle demeliyim, değişim gösteren, farklılık gösteren bu görünüme bizim, praksiste bulduğu- muz bir karşılık ("ölçüt/ölçümleme"). Cahit Sıtkı Tarancı da, birçok şair gibi zaman sorunuyla uğraşır; zamanın anlam alanına girer. Ta- rancı'nın şiirinde yer alan, daha çok birim zama- na ilişkin bir sorunsallıktır ve çok sık temalaştırdı- ğı "ölüm" ile de neredeyse koşut gider. Ünlü "Abbas" şiiri örneklerden biridir. Şehrazat'ın söytemini izleyerek söylersek bana anlatılanlara gö- re, Cahit Sıtkı askerliğinde (sanırım subay olarak yapıyor), günün ortasında içmeye başlıyormuş. Herhalde, defter kalemi de yanı başında duruyor- dur. Çavuşu Abbas ya da emireri, onun bu haline çok üzülüyormuş. "Komutanım, ciğerlerineyazık, ba- h akşamı bekle" diye ısrarla diretiyormuş. (Bura- da da zamanın geçişine büyük bir istek var.) Neyse, anlatılanlara göre Cahit Sıtkı bakmış ki çavuş çok üzülüyor, bir gün içmeye günün orta- sında başlamamış, akşamı beklemiş, hava karar- maya başlayınca da: Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağnsı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenannda havuzun. Demiş. Belli ki gündüzleri içemeyen Abbas'a da "çilingir soframızı" derken bir davet var. Ça- vuş bu daveti kabul etmiş mi doğrusu orası anla- tılmadı. Bence her akşam değil, ama zaman za- man bir süreliğine üstada katılmıştır, diye düşünü- yorum. Sonraki dizelerde de zamanın geçişine ilişkin öz- lem, birebir bir imge anlayışıyla dile getiriliyor. Aya haber sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihihi seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Ayın çıkması; seccadenin kendisi, çünkü mekân, dolayısıyla zaman üstü bir variık olduğundan; kır- bacın kullanılması da hızı, dolayısıyla zamanın ge- çişini betimliyor. Zaten son iki dizede çok açık ola- rak ifadesini buluyor, zamanın geçişi. Bu hayıriı bir geçiş; ancak önce mesafenin ka- panması gerekiyor. Mesafenin kapanması dadoğ- rudan zamanın geçişini gösteriyor. Şiirin son di- zelennde de, bu kez geçmişteki bir 'an'a, geçmiş- teki bir sevgiliye gidiş var. Katıp tozu dumana, Vargit, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş 'tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. Sanki, bu kez zamana ilişkin anlam alanı degi- şiveriyor; geçen zamanı ortadan kaldırmak var; ge- çen bir süreyi yok etmek var. O andan, ağacın al- tındaki andan, ilk sevgiliye ilişkin ana kadar geçen kısmı çekip almak, ortadan kaldırmak var. Çünkü ilk sevgili diyor, aradakilerden herhangi birini söylemiyor. (Son dize bunu iyice pekiştiriyor.) Demek ki en çok ilk sevgili "kalp ağnsı" yapmış, onun için Abbas'ı ona, geçmişin biryerindeki Be- şiktaş'a gönderiyor. Acaba, Abbas getirdi mi ilk sevgiliyi Cahit Sıt- kı'ya; anlatılanlarda bu kısım yoktu, ama kim bi- lebilir ki! Paflagonia-Köklene Dönüş' • Kültür Servisi - Padova Ünıversitesi profesörlerinden Ugo Silvello yaptığı araştırmalar sonucunda Italyan Veneto halkının 3200 yıl önce Batı Karadeniz'deki Paflagonia ülkesinde yaşamış Enetlerin soyundan geldiğini ortaya çıkardı. Bu çalışmanın bütün dünyaya tanıtılması amacı ile Türkiye ve ltalya'nın ortak oluşturduğu 'Paflagonia - Köklere Dönüş' adlı proje hayata geçirildi. 30 Temmuz'da 5 bisikletli ve Prof. Dr. Ugo Silvello başkanlığındakı ekip, 3200 yıl önce katettikleri 2764 kilometrelik göç yolunu açıp 17 Ağustos'ta Bartın'a ulaşacaklar. Proje kamuoyuna 12 Temmuz'da ttalya'da ve 20 Temmuz'da Türkiye'de tanıtılacak. Charles Dickens'm mektuplan • Kültür Servisi-Yazar Charles Dickens'rn, 1847'de bulduğu, hayat kadınlannın ve . 1 serserilerin kaldığı evin sahibi Georgina Morson'a yazdığı mektuplar bulundu. Morson'ın torununun evinden taşınmasıyla bulunan ve 1849 - 1854 yıllan arasında yazılmış 14 mektup, Devon'da Robin Fenner'm düzenlediği müzayedede satıldı. Bir mektuba 5 bin pound verildiği belirtilirken mektuplara ödenen toplam miktar açıklanmadı. Büyük ilgi gören mektuplar, sosyal kuruluşlar ve müzeler tarafindan satın alınırken 14 mektup Ingiltere'de kaldı. Mektuplann Dickens'm özel yaşamı ve yardıma ihtiyacı olan insanlara karşı şefkatli tavnna dair ipuçlan içerdiği de gelen bilgiler arasında.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear