23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 MAYIS 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(tt cumhuriyet.com.tr 15 J3rkek avcısı George Sand'la romantik yazar Alfred de Musset'nin aşkı beyazperdede Aşkm firtmah denizlernıde... j | 1994lstanbulfestivalindesunulmuş ^ApreesrAmour-AşktanSonra" yada f.}994-95 mevsiminde sinemalarda gös- l^erilmiş "A La Foue-Delicesine" gibi, insan ilişkilerini ele alan, düzeyli, içten lf îilmleriyle meraklısınca tanınan Diane Tûırys, genç yaşta oyuncu olarak epey- l ce sahne tozu yuttuktan sonra rotasını i yazarlığa çevirdi. Otobiyografik senar- şyosundan çektiği ve 1977 Louis Delluc •HÖdülü'nü alan ilk fıhni "DiaboioMent- he"le mesleğe başanlı bir giriş yaptı. ^ Kurys, genelde aşka ilişkin, duyarlı 4şler çikaran, az ama öz eser veren (çey- Jîek yüzyılda sadece 8 film), günümüz 3 1 |ransız sinemasının özgün bir kadın yazar-yönetmeni. Kurys "AşkmBüyû- - sü"nde, 19. yüzyılın iİci ünlii edebi si- masının, ihanetler, kıskançlıklar, çatış- r 'faalar ve banşmalarla seyreden, tortu- Şu ömür boyu sürmüş, tutkulu, firtına- .^ı aşkına el atıyor bu kez. Fonda 19. ,(ijaizyılın büyük dönüşümlere gebe crFransa'sı var. Baron kocasını terk edip âki çocuğuyla 1832'de Paris'e gelerek rtfcydınlar çevresine giren, George Sand 'pikma adıyla romanlar yazan güzel ba- jonesle, (Juliette Binocfae) romantik .p^debiyatın, ondan 6 yaş daha genç yıl- lKdızı Alfred de Musset (Benoit Magi- mel); aşkın büyüsüne kapılıp birlikte î'*ir Italya-Venedik yolculuğuna çıkı- fj'orlar. ¥;* Havaifişekşöleniyleyeniyıla(1834) Les Ertfants du Steecle/ Yönetmen: Diane Kurys / Senaryo: François-Olivier Rousseau, Murray Head, D. Kurys / Kamera: Vilko Filac / Müzik: Luis Bacalov / Oyuncular: Juliette Binoche, Benoit Magimel, Stefano Dionisi, Karin Vıard, Robin Renucci, Isabelle Carre, Denis Podah/des / Fransa 1999 (Özen Film) giren, Avusturya işgalindeki Vene- dik'te ateşlenip hastalanan sevgilisini bırakıp gecelerini kumar masasmda, fahişelerle geçiriyor. yakışıklı bir Ital- yan doktor (Stefano Dionisi) Sand'ı iyi- leştirirken. Alkol-afyondan uçmuş, berbat sevgili, rezil de Musset, Cenev- re'den mektuplar döşeniyor Sand'a. Marazi aşklan yeniden alevleniyor. Yi- ne takışma ve aynlık. Yeniden bir ara- ya geliş. Her şeyi deniyor, birbirlerini iyice tüketiyorlar giderek. Ama de Musset'nin tekleyen kalbi 1857'de, 47 yaşında durana dek sürüyor aşk. Sand daha bir 20 yıl kadar yaşayacaktır... Özellikle dekor, kostümleriyle 19. yüzyılın başanyla canlandınldığı bir dönem filminden çok ihtiraslı bir bera- berliği, iniş-çıkışlanyla, uzun uzun yansıtan, trajik, dokunaklı bir aşk fil- mi yapmış Kurys. Tabii kadın gözü ve duyarhlığıyla, feminist bir yaklaşımla. tlk yanm saatinden sonra, aksiyoncu seyirciyi sıkabilecek (hatta uyutabile- cek), yoğun aynntılar ve tarihi olaylar- la gelişen film, klasik bir yapıdasey- rediyor. Aslında pek yeni bir şey söylemese de, özenle çekilmiş, başanyla oynan- mış, anlatımı ve görselliğiyle öne çıkan "AşkmBüyüsü", aşkın dalağını yanyor sonuçta. Adını, de Musset'nin, Sand'a duyduğu aşktan esinlenerek yazdığı "Confession d'un enfant du sieecle-Bir ZamaneÇocuğununİtirafian" (1836) romanından alan filmde, edebiyatçı çifti oynayan Binoche-Magimel ikilisi, ete-kana bürünen kompozisyonlar çizi- yorlar. Erkeklerle aşık atarcasına tütün içen, pantolon giyen, büyükanne mirasıyla duygulanna gem vurmadan ve kadın haklannı savunarak, doludizgin yaşa- yacağı bir bohem hayatına koyulan, aşk defteri kabank George Sand rolûndeki Juliette Binoche kuşkusuz fılmin mo- toru. Serseri, keş ve aşın ateşli de Mus- set'yi oynayan, neredeyse SeanPenn'ın Fransa şubesi sayılacak genç aktör Be- noit Magimel de ona ayak uyduruyor. Dozunda bırakılmış bir erotizmle des- tekli filmde Luis Bacalov'un muziğı, aralan-boşluklan doldururken Yugo kameraman Vîlko Filac'm görüntü ça- lışması da görmezden gelinir gibi de- ğil. Bitirirken beylik bir tavsiye; bu fil- mi öncelikle Binoche hayranlan kesin- likle kaçırmamah! J. Binoche ve B. Magimel trajik bir aşkın kahramanlan. ter •Doğduğun kent peşini bırakmaz-öv lü -f i -£ • Anna Bielska, Tolga Çevik ve Erol Kesldn, bugün gösterime giren Semih Kaplanoğtu'nun 'Herkes Kendi Evinde' fihninin üç farkb kahramanL Suıırlann gitgide ortadan kalktı- ğı, ev-yurt kavramlarının anlamla- nnı artık yitirmeye başladığı günü- müzün küreselleşen, modern dûn- yasında, bir yerden başka bir yere gitme isteğiyle yollan kesişen, kök- leriyle geleceklerinin peşindeki, farklı kuşaklardan, üç karakterin öyküsünü görüntülüyor film. Baş- tan belirtmeli, çiçeği burnunda, okullu yönetmen Kaplanoğlu, sine- mamız adına söyleyecek sözü olan. taze bir soluk olduğunu kanıtlıyor açık seçik biçimde. Dünyaya farklı bakan, farklı ya- pılardaki, ayn ayn beklentilere sa- hip 3 karakterden önce Selim'i (Tol- ga Çevik) tanıyoruz. ABD vatan- daşlığını kazanan, New York'a yer- leşmek uğruna sevgilisini bırakan Selün, günümüzün tatminsiz genç- liğini çağnştınyor.Tam 58yıl önce, kurulan yeni bir dünyada yer almak için her şeyden vazgeçerek tek ba- şına Sovyetler Birliği'nin yolunu tutmuş, zorlu bir hayat sürmüş, öm- Yönetmen: Semih Kaplanoğlu / Senaryo: Özden Çankaya, Serpil Kırel, S.Kaplanoğlu / Kamera: Hayk Kirakosyan / Müzik: Selim Atakan / Oyuncular: Erol Keskin, Tolga Çevik, Anna Bielska/Türkiye 2001. rünü inancına kurban etmiş ve şim- di deölmeye ülkesine dönmüş, "es- kJtüfek" Nasuhi (Erol Keskin), san- ki başka bir gezegenden yeryüzüne düşmüş bir "uzayh"dır Selim için. Denizci babasını lstanbul'da arayan ve perişan bir durumdayken Nasu- hi tarafından çamurlar içinde bu- lunan Rus Olga (Anna Bielska) on- lara katılıyor. Çeşme-Alaçatrdaki doğayla iç içe yapılmış satılık taş evin yolunu tutuyor üçlü. Ve film tartışmaya açık bir finale bağlanı- yor. Öyküyü gayet inandıncı kılan, sağlam anlatımınm yanı sıra film- de kısa bir Rus papazı rolünü de üst- lenmiş, VGIK mezunu kameraman Hayk Kirakosyan'ın nefis görüntü- len, Selim Atakan ımzalı müziği, başanlı sanat yönetimi, seçılen çev- re-mekânın bir Türk filminde kolay kolay rastlanmayacak şekılde başa- nyla kullanılıp değerlendirilmesi, son bölümde taş evin de bir oyuncu gibi konuyu tamamlaması ve başa- nlı oyunculuklar "Herkes Kendi Evinde"yı seçkınleştıriyor sonuçta. Yıllann Erol Keskin'iyse kelime- nin tam anlamıyla döktürüyor, ko- lay kolay unutulmaz Nasuhi rolün- de. Keskin 'in, yüz ifadelerinden jestlerine, Rusçasından kasketine dek mükemmel denebilecek perfor- mansı, kuşkusuz ödüllere, görmele- re layık. Korku - dehşet klasiği yeniden gösterimde 28 yıl öncesinden üÇikagelen bir şeytan I 1970'lerdeRomanPolanski'nin } r iinlü "Rosemary's Baby"sinin gör- i düğü büyük ilgiden beri Amerikan | sineması geniş seyirci yığmlanna ' yönelen ve büyük kazançlar sağla- yan yeni bir kaçış ve saptırma ala- nma daldı doludizgin, "büyü''lü ve "şeytan"lı fılmlerle... Vaktiyle ül- kemizde sansüre takılarak gösteri- | lemeyen "Rosemary'nin Bebeği'' ( örneğinin tersine, bu akırrun loko- ; motif filmi "The Exorcist - Şey- i^tan"! yapımından 8 yıl sonra, 20 rTiakikası kesilmiş-budanmış olarak < seyretmiştik 1981'de. 1 "FyenchConnection w laçıkışya- ! pan yönetmen VVDliamFriedkin'in İ "Şeytan"ı,\VSKamPHerBlatry'nin i ortaçağ karanlığmda yeşermiş şey- ; tan mitosunu yeniden hortlatmaya I çalıştığı çok satan romanından kay- I naklanıyor. Küçük bir kızm bede- j nine yerleşen ve "baloyu oradan \ yöneten" şeytan, gene yüzyıllann İj)tesinden gelen unutuhnuş bir Hı- |ristiyanlık geleneğiyle "hurafe" ! düzeyinden öteye gidemeyen bir f "şeytan kovma" töreniyle def edi- • liyor! Kuşkusuz üıancın - iyiliğin I yengisi, inançsızlığuı - kötülüğün i yenilgisi gibisinden oldukça şema- I tik ve yüzeysel yorumunun dışm- l da dinsel ve felsefi açıdan herhan- \ gi bir yeni bakış açısı getirmiyor j "Şeytan". ( Fihnin içeriksel boşluğunu dur- ^Tnaksızın, sürekli devinen bir ka- The Exorcist / Yönetmen: William Friedkin / Senaryo: VVilliam Peter Blatty / Kamera: Owen Raizman / Oyuncular: Ellen Burstyn, Linda Blair, Jason Miller, Max Von Sydow, Kitty Winn, Lee J. Cobb / 1973 ABD (WB). meranın saptadığı etkili görüntü- lerle veren, gerilen sinirlerle oynar- ken yer yer bir korku ve gerilim at- mosferini yakalayan çalımlı anlatı- mıyla, tempoyu düşürmeden ört- bas ediveriyor yönetmen Friedkin. "Şeytan"ın ne mene bir şey oldu- ğuna meraklanarak bu filmi seyre- denler, konusuyla, işlenişiyle, si- nema diliyle, "makyajj'' gösterile- riyle, reklamıyla vaktiyle Ameri- kan toplumunda olaganüstü bir il- gi derlemiş, inanıhnaz bir ticari ba- şan örneğine tanık oluyorlar, biraz eskimiş tarafından... Şimdi kesik sahnelerinin de ek- lenmesiyle yeniden gösterimde "Şeytan". Bizi de eskisi kadar ür- kütmedi doğrusu. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Tutkulu9 uçarı ve cüretkâr Aşkı kim tanımlayabilmiş ki? însamn ayağını yerden kesen, bil- mediği yerlerde uçurup dururken yere çakıveren, kınlmış kanaduıa bakarken yeniden rüzgârlara kap- tu^n o gizemli firtına. 'Aşkuı Büyûsfi', iki kişilikli in- san arasında yaşanan fırtınalı bir aşkı anlatıyor. Doğru seçilmiş bir kentte, dogru seçihniş kişiliklerde. Paris, 1832. Romantizm ve dev- rim günleri. Bütün hayallerin orta- ya çıktığı, duygulann doruğa var- dığı günler. Kadınlann içinde bu- lunduğu koşullara isyan eden, bun- lan anlarmak isteyen bir kadın, Ba- rones Dudevant. Yazmak istiyor, ama henüz bir kaduıın yazar olma- sını kabul edecek koşullar oluşma- mış. O da bir erkek adı alıyor: Ge- orge Sand. Evini terk ederek iki çocuğuyla birlikte Paris'e geliyor. Hüzünlü bir güzelliği, dikkatleri çeken bir cesareti vardır (Juliette Binoche). Paris'te bir bohem sa- natçı çevresine giriyor. Paris'in bu çevreleri edebiyat ve sanat dünya- sının anahtarlannı ellerinde tut- maktadır. Orada, yazdığı kitabını okuyor. İlk okuma bu çevrelerde yapılacak, kitabın değen burada belirlenecektir. Kitap kötü karşıla- nıyor, çünkü kadınlann iç dünya- sını erkek gözünün dışmda cesa- retle kaleme almaktadır. Ama top- lantıdakı bir kişi, Alfred de Musset, bu düşüncelere katılmaz, kitabı çok beğenir ve yazanna âşık olur. De Musset rolûndeki Benoit Magimel, Isabelle Carre ile evleniyor. Musset, genç (23 yaşında), tutku- lu, bohem hayatı seven, uçan, cü- retkâr bir sanatçıdır. Aralanndaki aşk, bütün yönleriyle yaşanacaktır. Tutku. hazlann doruğu, acılann en yoğunu, aynlık sancısı, ihanetin günahkâr tadı. kavuşmanın büyü- lü sevinci, kopamamanın azabı.. hepsi hepsi bir arada yaşanacaktır Sonrası mı?.. Büyük aşklann son- rası yoktur, onlar sonsuza dek ya- şarlar. Film, Paris'in bohem sanatçı ya- şamını çok iyi vermektedir. Me- İcân seçimleri, dekorlar, kostümler gerçekten görülmeye değer. Geor- ge Sand rolünde Juliette Binoche kendi usta oyununu sergilemekte- dir. Bu güzelliğini hüzünle sakla- yan oyuncuda eksik olan özellik kışkırtıcılık. Sade ve rahat ettirici bir güzelliği var Binoche'un. Oy- sa George Sand, aynı zamanda kış- kırtıcıdu- da. Alfred de Musset ro- lünde BenoitMagimel çok iyi. Çıl- gın bir genç sanatçının fırtınalı davranışlanm çok iyi anlatıyor. Film bütünüyle iyi. O dönemi an- latıyor, o çevreyl anlatıyor, döne- me damgasını vuran davranışlan anlatıyor. Hepsinden önemlisi de aşkı anlatıyor. Görülmeye değer. KEDÎ GÖZÜ VECDİ SAYAR Yerel Yönetimler ve Kültüp Geçen haftaki yazımızı, "Tüm bu olumsuz ko-~ şullarda gene de iyi şeyler oluyor" diye noktala- mıştık. Gerçekten de küttürel yaşamın belli başlı aktörleri arasında yer alan yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlan ve özel sektör, birbiri ardına il- ginç projelere imza atıyoriar. Yerel yönetimler arasında kültür-sanat alanına en fazlayatınm yapan, Istanbul BüyükşehirBelediye- si. Istanbul Belediyesi, ŞehirTiyatrolan'nın yanı sı- ra, Tank Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Atatürk Ki- taplığı ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu'ndaki etkinliklerini yoğun birtempodasürdürüyor. "Kül- tür Politikalan" sempozyumunda konuşan Kültür Işleri Daire Başkanı Şenol Demiröz'ün, kültür- sa- nat alanının siyasal müdahaleden uzak kalması görüşünü dile getirmesi sevindiriciydi. Demiröz, yerel yönetimlerin bu alanda daha etkin olmasını engelleyen yasal sınıriamalardan söz etti. Parla- mentoya sunulan Yerel Yönetimler Yasa Tasan- sı'nda belediyelerin önündeki bu engellerin kaldı- nlmasını bekliyor kediler. Ama, kimin umurunda... Durun, hemen karamsarlığa kapılmayın. Güzel şeylerden söz edeceğiz bugün. Marmara ve Bo- ğazlar Belediyeler Biriiği Genel Sekreteri Fikret Toksöz'ün koordinatöriüğünde ve Içişleri Bakan- lığı'nın desteğinde yürutülen ve "evrensel değer- lerini koruyan, yaşanabilir bir Istanbul için yeni bir yönetim modeli geliştirilmesi'ni hedefleyen "Is- tanbul Gibi Istanbul" projesi kapsamına kültür-sa- nat alanı da alındı. Mimariar Odası ve ÇEKÜL gi- bi sivil toplum kuruluşlannın "çevre ve kültür de- Öerierin//romma"projelerine, Içişleri Bakanlığı'nın destek vermesi, iyimseriiğimizi arttınyor. Belediyelerin kültür-sanat alanındaki çalışmala- nna ilişkin en yeni örnek, Eskişehir Büyükşehir Be- lediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen'in hayal- lerini gerçekleştirerek Ergin Orbey'in sanat yönet- menliğinde Eskişehir Belediye Tiyatrosu'nu hiz- mete açması. Tabii ki, bu alanda öncülük yapan Izmit Büyükşehir Belediye Başkanı Sefa Sir- men'in hakkını teslim etmek gerek. Izmit Şehir Ti- yatrosu'nun Genel Sanat Yönetmeni Işıl Kasa- poğlu, dört dörtlük bir repertuvarla yerel yönetim- lerin kültür alanında ne denli etkin olabileceğini kanıtlıyor. Diyarbakır Şehır Tiyatrosu ise belediye olanaklan ve amatör bir heyecanla variığını sürdü- rüyor. Bilebildığim kadan ile Zonguldak ve Balıke- sir belediyeteri de birer kent tiyatrosuna kavuşmak için Izmit Şehir Tiyatrolan'nın danışmanlığında ça- lışmaJar yapıyor. Hepsinin yolu açık olsun derken, bir özlemimizi dile getirelim. Ülkenin dört birtara- fına da) budak sarmış Devlet Tiyatrolan, Anado- lu'daki sahnelerini belediyelere devrederek her kentin kendi tiyatrosuna sahip olmasının yolunu açabilir. Kültür ve sanatın değerini bilen yerel yö- netimler bu saydıklanmla sınırtı değil elbette. An- talya, Denizli, Akşehir, Datça, Değirmendere, Ka- radeniz Ereğlisi belediyeleri bu alanda güzel ça- lışmalar yapıyor. Kimi belediyeler etkinliklerini si- vil toplum kuruluşlan ve üniversitelerimizın işbirli- ği ile sürdürürken bazılan Cengiz Bektaş, Oktay Ekinci, Prof. Metin Sözen gibi degerli kültür in- sanlanmızın danışmanlığından yararianıyor. Diyar- bakır Büyükşehir Belediyesi, mayıs sonunda bü- yük bir kültür-sanat festıvalı gerçekleştirecek. Bur- sa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Bilen- ser'in ÇASOD işbirliği ile oluşturduğu "Bursa Si- nema Şenliği"n\n ikincisi şu günlerde sürüyor. Bi- lenser, Hazine'den devralacağı Merinosfabrikası- nı büyük bir kültür-sanat-rekreasyon alanına dö- nüştürmenin hayali ile yaşıyor. Izmir Büyükşehir Belediye Başkaro Ahmet Pirişfna da kente ka- zandırdığı "Izmir Sanat"\n ardından şimdi yeni pro- jelerin peşinde. Murat Katoğlu ve Ürtal Ersözlü gibi iki sanat dostu danışmana ve halkın desteği- ne sahip bir belediyenin daha nice başanlı proje- ye imza atması sürpriz olmaz. Kültür ve sanatı önemsemeyen belediyelerimiz ise ne yazık ki çoğunlukta. İki örnekle yetinelim. Seyhan Belediyesi, yeni yaptıracağı belediye sa- rayındaki tiyatno-sinema salonunu projeden çıkar- mış. Adana Büyükşehir Belediyesi de "Altın Koza Film Festivali"r\\ gözden çıkarmışa benziyor. Kentlerin kültürel yaşamına en büyük katkıyı sağlayabilecek özel sektör kuruluşlannın katkılan da azımsanmayacak boyutlarda (Ne var ki, hepsi de lstanbul'da yoğunlaşıyor bu etkinliklerin). On~ lan da önümüzdeki haftaya bırakalım. vecdisayar@yahoo.com Yönetmen Ken Hughes öMü • Kûltür Servisi - 'Chitty Chitty Bang Bang' adlı çocuk fılmiyle tanınan senaryo yazan ve yönetmen Ken Hughes, Los Angeles'ta 79 yaşında öldü. Hughes, bir Alzheimer hastasıydı. Yönetmenin ünlü filmi 'Chitty Chitty Bang Bang' (1968), James Bond filmlerinin yazan lan Fleming'in bir romanından beyazperdeye uyarlanmıştı ve başrolünde Dick van Dyke oynamıştı. Film izleyici tarafından çok sevilmiş, ama yönetmeni Hughes'u mutlu edememişti. Bir seferinde Hughes şöyle demişti: "Bu filmi yapmaktan hiç keyif abnadım. Fihn çok para getirdi, ama bu bile beni memnun etmedi." Yönetmenin en sevdiği filmi ise 1960 yılında çektiği ve Peter Finch'in başrolünde oynadığı "The Trials of Oscar Wilde' idi. Hughes'un 1980 yılmda çektiği ve Sir Alec Guinness ve Richard Harris'in oynadığı 'Cromvvell' adlı drama da büyük beğeni toplamıştı. BUGÜN • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19.00'da Dimhris Sgouros'un piyano resitali gerçekleşecek. (293 98 48) • KÜLTÜR ÜNtVERStTESt'nde saat 20.30'da Hasan Şevki Karayel'in piyano resitali dinlenebilir. (233 52 51) M BABYLON'da saat 23.00'te The Sbrine'ın konseri izlenebilir. (292 73 68) • CRR KONSER SALO^fU•nda saat 20.00'de I. Uluslararası Istanbul Dans Festivali kapsamında Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin 'Alatango', 'Medea 1 , 'Concerto Barocco' adlı gösterileri izlenebilir. (232 98 30)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear