23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 EKİM 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZI Proletaryasız proletarya diktatörlüğü SendikalarBirliği'ne 11 sendikanın bağlı olduğunu öğrendim. Birdeyönetimin hükümet tarafindan atandığını. Hükümetin tayin ettiği bir sendika yönetimi ile işçi haklanmn nasıl uyuşacağına ilişkin sondanm şaşkınlıkla karşılandı. Afganistan: Gözlemler, İzlenimier • Afganistan Halk Partisi yönetimi, sanayi proletaryası olmayan bir ülkede proletarya diktatörlüğü kurmaya, feodal düzenin göbeğinde yaşayan bir ülkede ara aşamalan atlayarak "sosyalizm kuruculuğu"na soyunmuştu. H ' afizuülah Amin bir gene- raldi. Afganistan Halk Partisi'nin ordu kanadın- da büyük ağırlığı vardı ve iyi bir ör- gütçüydü. Nıtekım Muhammed Tarraki'ye rağmen ordunun başına geçti. Tarraki'yle yıldızlan hiç ba- nşmadı. Amin için Afganistan'da görüş- tüğüm kişiler epey farkJı değerlen- dirmeler yaptılar. Aynı "farkhyar- güar" ülkede çalışan yabancı ga- zeteciler için de geçerlıydi. Kimilerine göre Hafızullah Amin, sertlikten başka yöntem bıl- meyen, Stalin hayranı, kültürel \e ideolojik düzeyi epey zayıf bir as- kerdi. "Afganistan devrimi"nın önündeki çok uzun ve çok ince yol ile onun kişisel tutkulan ve yön- temleri taban tabana zıttı. Kimilerine göre ise Sovyetler'le Afganistan ilişkisini "kardeş ülkeler arası eşit ilişkUer" temelinde yorum- layan ve yürütmeye çalışan Tarra- ki'nin, Moskova'da yarattığı "rahat- sızuğa" karşı Moskova'nın seçene- ğı idı. Üstelik Moskova da, Tarra- ki'nin aşın ihtiyath adımlanna kar- şılık, "Mücahidin" denen aşiret re- islerinin "karşıdevriınci" ayaklan- masım daha büyümeden ve sert as- ken yöntemlerle ezmek gerektığine inanıyordu. Bu farklı değerlendir- melerin tûmünde gerçeğin bir parça- sı var. Ama Tarraki'yi bir saray dar- besi ile devirip iktidann dizginleri- ni tek başına ele alan Hafızullah Amin'in izlediği yol bu farklılıkla- n, nüanslan anlamsızlaştırdı. Herkesin blldlği sır ABD destefll Bu saçmasapan politik çizgide Moskova ideologlannın payı var mıydı, varsa ne kadardı bilemem, ama ben Afganistan'da iken artık iktidardan uzaklaş- tınlmış olan Hafızullah Amin yönetiminin ektiği tohumlar meyve vermiş ve yeni katı- hmlarla güçlenen Mücahitler, Afgan ordu- sunun tek başına asla yenemeyeceği bir gü- ce dönüşmüştü. Kuşkusuz Mücahitlerin güçlenmesinde ABD'nin dolaysız ya da Pakistan üstünden dolaylı olarak sağladığı muazzam desteğin payı belirleyici. Bir milyon piyade tüfeği, 70 bin kara mayıru, 2200 tanksavar silahı ve Ingiliz ve ABD ordusunun seçme birlikle- rinden gönderilmiş "yakın savaş ve geriHa sa- vaşı uzmanı" eğitmenler, daha o günlerde herkesin bildiği bir sır idi. Ama Afganistan'da 1973'te cumhuriyetin ilanı ile başlatılan reformlann 1980'e gelin- diğinde sarpa sarmasında, iktidann dönüşsüz bir batağa sürüklenmesinde salt ABD deste- ğini vurgulamak gerçeği sakatlamak olur. Afgan Sendikalar Birliği Afganistan'da Latin harfleriyle yazılmış tabela pek görülmûz. O yüzden dikkatimi çekti. Kentin birkaç işlek caddesinin kesiş- tiği küçük meydanda tabelayı gördüm: Tra- deUnions of Afghanistan (Afganistan Sen- dikalar Birliği). lkenin güneyineinip Mücahitlerie konuşma firsaö bulduğumuzda, aşiretrv le birlikte güneye sürüİdenmiş, silahlı eğhün ahp "gerUla" ohna yohındaki yoksul Afgan köylüleri ve kasabahlanndan "proletarya diktarurası" adı altmda yapılan saçmalıklan aynnnlanyla öğrenecektik. retiyle birlikte güneye sürüklen- miş, silahlı eğitim alıp "gerilla" ohna yolundaki yoksul Afgan köylûleri ve kasabalılanndan "proletarya diktaturası" adı altın- da yapılan saçmalıklan aynntıla- nyla öğrenecektik. Afganistan Halk Partisi yöneti- mi, sanayi proletaryası olmayan bir ülkede proletarya diktatörlüğü kurmaya, feodal düzenin göbe- ğinde yaşayan bir ülkede ara aşa- malan atlayarak "sosyaMzmkuru- culuğıTna soyunmuştu. Culam Hazret'ln evlnde Kâbil'deki rehberim, Tarra- ki'nin ateşli yandaşı, Hafızullah Amin'in ve o günlerdeki lider Babrak Karmal'in kararlı muha- lifi, Kâbil'in triportörlü hamalla- nndan Gulam Hazret'le, Interkon- tinental Oteli'ne bir triportör ka- sası dolusu portakal indirirken ta- nıştım. Boşalttığı portakallardan biri yuvarlanarak yığının uzağına düştü. Gulam Hazret yığından ay- n düşen portakalı alıp çabucak ce- bine attı ve o an göz göze geldik. Güldü. Çok sevimli bir Azeri Türkçesi ile: - Menetn nasiptir, dedi. Benim nasibimdir... Kâbıl'i günlerce Gulam Haz- ret'le gezdim. Kâbil'deki son gün- lenmde beni ve otelde ahbaplığı ilerlettığim bir Alman gazeteciyi evine davet etti. Yoksul bir Afgan evi ne ise Gulam Hazret'inki de o. Toprak damlı, iki göz bir ev. Min- derlerin üstüne oturup yer sofra- sında safranlı ve etli pilav yedik, çay içtik, Gulam Hazret'in büyü- yünce "Kız Muaffim MektebPne Rehberim Gulam Hazret'in "Boş ver, değ- mez" yollu uyanlannı kulak ardı edip dal- dım içeri. tkinci başkanın yanına aldılar. Ga- zeteci oluşum adamı pek etkilemedi. ama Türkiye'den. yani Müslüman bir ülkeden geliyor olmam buzlan hemen eritti. Sendikalar Birliği'ne 11 sendikanın bağ- lı olduğunu öğrendim. Bir de yönetimın hü- kümet tarafindan atandığını. Hükümetin ta- yin ettiği bir sendika yönetimi ile işçi hak- lannın nasıl uyuşacağına ilişkin sorulanmı içten bir şaşkınlıkla karşıladı. Tersi ya da başka bir durum onun için kavranamaya- cak, hatta saçma idi. Sovyetler Birliği'ni ör- nek gösterdi. Orada yöneticilerin atanmadı- ğını, işçilerce seçildiğine ilişkin itirazımı ise "Sen onu benim külahıma anlat" gıbısınden bir gülümsemeyle karşıladı. "SovyetlerBir- Kği'nde partinin dediği olur" dedi. Afganis- tan'da da partinin dediği oluyordu ve Afga- nistan'da parti ile hükümet iki farklı kavram değildi. Adam büyük ölçüde haklı. Üstelemedim. Konuyu üye sendikalara getirdim. -Memurlar sendikası en büyük üyemizdir. - Onu geç. - Oğretmenler sendikası da üyemiz, ebeler ve sağjık memurlan sendikası da.« - Onlan da geç. Işçiler? - Çorap fabrikasının isçileri vaıu. Ertesı gün çorap fabrikasını gezmek üze- re söz alıp aynldık. Bir sendika görevlisi ve Gulam Hazret'le birlikte Kâbil'in merkezine yakın "Çorap Fabrikasrna girdik. Istanbul'un Mahmut- paşa, Yeşildırek bölgesindeki trikotaj atöl- yeleri büyüklüğünde, toplam 122 işçinin ça- lıştığı bir fabrika. Tekstil makinelerinin bil- dik gürültüsü içinde müdür filan olduğunu sandığım bir adam bize bilgi veriyor. - Yakın zamana kadar, çoraplann topuğu ayn dokunur sonra birleştirüinii. Ama Maca- ristan'dan gelen yeni makinelerie arük çora- bı topuğuyta beraber çıkanjoruz tezgâhtan... Bu, tekstil sanayiinde ne ölçüde bir ileri adım anlatır bilemem. Ama Kâbil'in galiba tek sanayi tesisisin müdürü olanca içtenliği ile ve katıksız bir coşku ile topuğuyla çorabı ay- nı anda dokuyan tezgâhlan anlatıp övünüyor. Bu içtenlik ve bu gerilik. Ağlamak geldi içimden. Ikram edilen çaylan içip fabrikanrn iç av- lusuna indik. Kâbil Havaalanı'ndaki silin- miş sloganm birbenzeri burada henüz silin- memişti. Ya unutulduğundan ya hâlâ geçer- li olduğu düşünüldüğünden: "Afganistan devrimi Afgan proletaryası- nm ellerinde yüksehyor." Daha sonra, ülkenin güneyine inip Müca- hitlerie konuşma fırsatı bulduğumuzda, aşi- gidecek kızıyla konuştuk, askerde olan oğlunun fotografina baktık ve kansının kursta nasıl pansuman yapmayı öğrendiğini dinledik. Bu olağanüstü dost, içten, hilesiz ve Afganistan'da rastlayacağımıza ihtimal vermediğimiz, "kaç-göç" tanımayan Azeri aileye aklımıza gelen her soruyu sorduk. Çoğuna aynntılı yanıtlar aldık. Tümünü aktarmaya ne yer yeter, ne gerek var. Zaten çoğu belleğimin derin- liklerinde genel bir tortuya dönüş- müş. Ama "eksiksiz bir Afganis- tan yakın tarihi ve kapsamh bir Afganis- tan'ın bugûnü" brifingı aldığımızı söyleye- bilirim. Ancak, Alman gazeteci arkadaşımm de- yimi ile "gecenin armağanı" Gulam Haz- ret'in kansının iki cümlesinden geldi. Ko- cası, Tarraki zamanmda yurtdışma gönde- rilen gençlerin üç beş yıla döneceğini söy- leyerek pembe bir tablo çiziyordu. Hekim- ler, mühendisler, "muallimleri terbiye ede- cek muaunnler", veterinerler Afganistan'a dönecek ve Afganistan da cennete döne- cek... Gulam Hazret'in kansı, kadm gerçekçili- ği ile başını salladı: "O kadar vakit hiç olmayacak. Zaten gi- dip de gelecek olanlann ashnda İslama dûş- man komünist neferler olacağma herkes inandı»" Kadının gerçekçiliğinin isabetini birkaç gün sonra Mücahitlerin bölgesine indiği- mizde daha iyi anlayacaktık. Kandahar ve Peşaver bölgelerinde Mücahitler artık mer- kezi bir yönetim altında, iyi donanımlı ve kuzeydeki yoksulluğa karşılık görece iyi gelir elde eden bir gerilla ordusuna dönüş- müşlerdi. Yarın: Kâbll'de Rus askerleri. ERZURUM l.ASLİYEHUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/462 KararNo: 2001/249 Davacısı Selda Bilici, vekili Avukat T. Haktan Avnik tarafindan davalı Uğur Bilici aleyhine açıl- mış bulunan boşanma davasının verilen karar ge- reğınce, Davalı adına dava dilekçesi evvelce ilanen teb- iiğ edilmiş, mahkemece verilen karann da ilanen Kbliği gerektiğinden, Erzurum ili, Aşkale ilçesi, Turaç köyü, Cilt 66, Hane 39'da nüfusa kayıtlı Seyfettin ve Gülbe- yaz'danolma 15.12.1973 doğumlu Uğur Bilici ile Bahrettin ve Lütfiye'den olma 05.11.1980 do- Şumlu Selda Bilici'nin M.K.'nin 134/1-2, 152. maddeleri gereğince boşanmalanna, Ilanın yayın tarihinden itibaren 15 gün içinde davalı Uğur Bilici tarafindan temyiz edilmedığı akdirde karann kesinleşeceği hususu karann teb- liği yerine kaün olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 14.9.2001 Basın: 54364 HATAY SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN DosyaNo-2001,1214 Davacı Malıye Hazınesı vekili Av Hüda Abdulhayoğlu tarafindan açılmış bulunan iş- bu kayyun tayini davasının tensıp karan gereğince, Dava konusu Antakya, Güzelburç Köyü'nde kaın 52 parsel sayılı taşınmaz malıkı Ha- lil Dıbo kızı Sade ya da mırasçılannın kimler olduğu, söz konusu şahıs ya da şahıslann yaşayıp yaşamadıklannın bilinmediği, bu nedenle söz konusu taşınmazda hak iddia edenlerin ışbu Uan tanhınden itibaren en geç üç ay içerisınde mahkememıze müracaat etmeleri, aksi takdirde söz konusu taşınmaza Hatay Defterdan'nın 3561 sayılı yasa ge- reğince kayyun tayin edileceği hususu ılan olunur. Basın. 54456 HATAY SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 2001/1195 Davacı Maliyesi Hazınesi vekili Av Hüda Abdulhayoğlu tarafindan açılmış bulunan işbu kayyım tayini davasının tensip karan gereğince. Dava konusu Antakya, Kuzeytepe Köyü'nde kaın 258 parsel sayılı taşınmaz malıkı Nazıf Şemsettin kızı Samıye ya da mırasçılannın kimler olduğu, söz konusu şahıs ya da şahıslann yaşayıp yaşamadıklannın bılınmediği, bu nedenle söz konusu taşınmazda hak iddia edenlerin işbu üan tanhınden itibaren en geç üç ay ıçerisinde mahkememize mü- racaat etmeleri, aksi takdirde söz konusu taşınmaza Hatay Defterdan'nın 3561 sayılı ya- sa gereğince kayyun tayin edileceği hususu ilan olunur. Basın: 54458 ERDEMLİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞl'NDEN Dosya No: 2000/711 Esas Davacı Meltem Taş tarafindan davalı Orhan Taş aleyhine açılan ışbu boşanma davasında, Davalı Orhan Taş adûıa çıkartılan tebligatın bi- la ıkmal ıade edıldıği, Cumhunyet Savcılığı tahki- katı neticesinde de teblıgata elverişh adresine rast- lanmadığından, Davaü, Mehmet ve Ayşe'den olma 1963 d.lu Orhan Taş'ın 26.12 2001 tanhmde yapüacak du- ruşmaya bızzat kendısı katılması veya kendinı ka- nunı bir vekille temsıl emnnesı, aksi takdirde da- vanın yokluğunda devam edıhp karar venleceğı hususu ilan olunur 19.9.2001 Basın: 54350 Muayene, Te$his, Tedavl TÜRK KALP VAKFI 19 Mayts Cad. No: 8 Şişli/lstanbul Tel: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35 Internet: http^/www.tkv.org!tr e-mail: gen.sekreter(atkv.org.tr koordinatoi@tfcv.org.tr ŞuBENtMKGB AJÂNLIĞM (3) Cebimde sadece sekiz dolar var!Biîetleri reklam karşılığı bedavaya getirip Afganistaa gezisinin parasal sorununu büyük ölçüde çözdüm. : Türkiye'den yapılacak sadece Kâbil'de bir otel rezervasyonu kaldı. Sorup öğrendik. Kâbil'de " gazetecilerm kaldığı otel Kâbil înterkontinental imiş. • Eh, kolay. Türkiye'deki înterkontinental Oteli'ne gidip Kâbil'deki kardeşi için bir rezervasyon yaptınrsınız olur biter, değil mi? Değil... Kâbil Interkontinental'in - Istanbul'daki kardeşi, bugün The Marmara diye bilinen Taksim'deki koca otel ve lstanbul Înterkontinental'da işçiler grevde. Şimdi gidip grev gözcülerinin arasından geçip grev çadınna uğramadan otele girip rezervasyon yaptırmak... I-ıh olacak iş değil. Bir kere Politika gazetesinin sahibi DİSK. Ikincisi o grev çadınna gidip birkaç kez söyleşi yapmışhğım var. Grevci işçilerin gözlerinin içine baka baka otele girip rezervasyon yaptırmak... Evet, olacak iş değil. Çaresiz "Aiah büyük, Kâbfl'de nasıl oba başunızı sokacak bir dam alü bulunız" deyip Afganistan'ın yolunu tutacağım.Öyle yaptım. önce bir akşam üstü Istanbul-Moskova uçağı. Ardından Moskova'nın o sıralarda yeni açılan uluslararası havaalanı Şeremetiyova 2'nin transit salonunda 11 saatlik (evet onbir saatlik) beklemeden sonra Moskova-Kâbil uçağına aktarma ve sabahleyin Kâbil Havaalanı'na iniş. Afganistan'da geçen günlerin aynntısmı bu dizinin ana yazılannda okuyorsunuz. O yüzden geçelim ve dönüş gününe gelelim. Dönüşe geçip, sabahın köründe bir kez daha Kâbil Havaalanı'nin yolunu tuttuğumda, Afganistan'da. gönüllü olarak uzatuğım gezinm bütçemde açtığı delik iyice büyümüş, cebimdeki para da aynı oranda küçühnüştü: 8 dolar!.. Evet her biri bir dolarhk banknotlar halinde sekiz adet dolar. Ye ye bitmez. Ama dert değil. Moskova'ya öğle saatlerinde varacağız ve bir iki saat bekledıkten sonra aynı gün fstanbul'a uçacağız.Kâbil'den Moskova'ya uçtum. Ama Moskova'dan lstanbul'a uçamadım. Karakışın ortasında Moskova'da karlar uçuşuyordu ve cuma günü öğleden sonra kalkması gereken lstanbul uçağı da dahil pek çok uçak iptal edılmışti. Anneeee!.. Cepte sekiz dolar ve Istanbul'a bir sonraki uçak salı günü. Dev boyutlu havalimanında iptal edilen uçaklar yüzünden tanımı güç bir kargaşa egemen. Aeroflot sorumlulan bir geceliğine Aeroflot tarafindan konuk edileceğimizi, ondan sonrasına kanşmayacaklannı söylediler. Yolculan bir otobüse doldurup havaalanma yakın, adı galiba Roket olan, bizim Sirkeci otellerine benzer bir otele götürdüler. Ertesi gün cumartesi. Tatil. 8 dolarla salı gününü tutturmak olanaksız. Otele valizi bırakıp Türkiye Büyükelçiliği'nin yolunu tuttum. Taksiyle gitmek kolay ama para yok. Yeryüzünün en büyük merrosu olarak ünlü Moskvo Metrosu'nda kinl alfabesiyle yazılmış harfleri güç bela sökerek aktarma üstüne aktarma yaparak Türkiye Büyükelçiliği'ne ulaştım. Beklemediğim bir kolaylıkla, bürokratik engellere çarpmadan, kavas, konsolos sorgulanyla karşılaşmaksızın büyükelçinin karşısına çıktun. O günlerdeki Türkiye Büyükelçisi, Türkiye Dışişleri'nin seçkin diplomatlanndan, kıta sahanlığı konusunda uluslararası bir yetke olan Namık Kemal Yoiga. Ufak tefek, sevimli ve nazik bir diplomat. Bir de beni yazılanmdan tanıdığını söyleyince iyice rahatladım. Çabucak derdimi anlatmaya koyuldum. Büyükelçi sorunu dinledi, anladı. Ama acelesi de var. Bir yemeğe yetişecek. Nitekim epey resmi giyinmiş ve ha bire saatine bakıyor. "Tamam Engin Bey, sorunu hallederiz. Size önce salı gününe kadar oturma izni aknamız gerek. Sovyetier bu konuda çok titizdir. Sizi üzebüirler. Sonra da kalabüeceğiıüz bir otel ayarlanz. Sizi bu akşam kendim konuk etmek isterdim ama bir davete yetişmeoı gerek.- Anlıyorsunuz." Anhyorum tabii. Üstelik sorunum çözüldügü için rahatladım da. Yolga'ya teşekkür ettim. Kalan birkaç dakikada Afganistan üstüne ayaküstü sohbet ettik. Sonra da konsolos ya da elçilik müsteşar yardımcısı olduğunu sandığım bir görevliyle, elçiliğîn kocaman otomobiline kurulup akşam karanhğının çöktüğü Moskova'da yabancılar polisinin yoiunu tuttuk. Yabancılar polısındeki memurlar, akşam akşam çıkan işten suratlannı buruşturup ama bir diplomank isteği de geri çeviremeyip benim oturma iznimi verip, pasaporta damgayı bastılar. Elçiliğin arabası ile bu kez Türkiye Büyükelçiliği'nin benim için yer ayırttıgı otelin yolunu tuttuk: Ukraina Oteli. Elçilik görevlisi beni görkemli otelin kapısında bırakıp gitti. Ben de güvenli adımlarla otele girdim. Resepsiyona yanaştım ve başımdan aşağı kaynar sular boşandı. Yann: Moskova'da Bir Otele Kaçak Nasıl Clrlllr?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear