24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 AĞUSTOS 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Deprem çocuğu Ah, deprem! Yeryüzü sıtması, ocak yangını, ninni susturan... 17 Ağustos 1999. Bir yıl geçmiş aradan. Uzak mı, örtük mü, unutulmuş mu, yakın mı, canlı mı, korlanmış mı? imge ağacının ilk meyvesi, ilk kitap: "Bu Aşk öykü Tutmaz". Şair Yasin Erol, "Deprem Çocuğu'nu yazmış: "anneme öldüğümü söylemeyin I babamı bulursam biryolunu bulup çıtlatınm I böyle acılanm olmamıştı hiç I hiç bu kadaryalnız kalmamıştım I söyleyin büyüklerime I dilek tutsunlar I ölüm ile deprem arasında / ve onaylasınlar acılanmı I aslı gibidir" .,. I$IKKA\$U Lfc Kalkınmak için gerekli stratejîProf. Dr. Ahmet Tonak'ın derleği, ken- disiyle birlikte Korkut Boravat, Oktar Tü- rel, Cem Somel, Tank Şengül ve Hakan Arslan'ın yazılarını içeren "Küreselleşme- Emperyalizm Yerelcilik Işçi Sınıfı" adlı ki- taptaki makaleler, rotasını uluslararası fi- nans kuruluşlan ile tekellerin dümen su- yuna ayarlamış günümüz Türidyesi ile dün- yadaki gelişmelere ışık tutuyor. Örneğin, bağımlılık kuramı ve Güney Kore deneyimini inceleyen ODTÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Cem Somel'e göre kimile- rinin ısraria ileri sürdüğü gibi dünya eko- nomisi ile bütünleşerek kalkınmak müm- kündeğil. Bu düşüncenin "bağımlılık ku- ramının savuna geldiği ve son yıllarda neo- liberalizmin unutturduğu eski birgörüş'oi- duğunu dile getiriyor Somel: "Bu kurama göre, üretim güçlerinin ge- lişme düzeyi çok farklı olan iki ekonomi te- masa geldiğinde, gelişmiş ekonominin az- gelişmiş ekonominin üretim güçleri üze- rindeki köstekleyici etkisi uyancı etkisine ağır basar ve temas sonucunda gelişmiş ekonomi, azgelişmiş olan ekonominin ge- lişmesini etkisi altına alır." Bir başka deyişle, azgelişmiş ülkelerin dünya sistemi içinde sanayileşmesi "az- gelişmişliğin gelişmesi" oluyor. Peki, bu du- rumda ne yapmalı? Somel, azgelişmişli- ği aşmak için dünya iktisadi sistemiyle bağları askıya alarak, kendini sürdürebilir ve bütünleşmiş bir ekonomi kurmak ge- rektiği kanısında. Azgelişmiş ülkelerde "küreselleşen" zümrelerin, -yani siyaset- çilerin, bürokratlann, işadamlannın, ay- dınlann- ülkelerini, uluslararası iktisadi iliş- kileri çok taraflı olarak düzenleyen anlaş- malann cenderesine soktuğunu söylüyor "1993te imzalanan GATTanlaşmalan, ge- lişmiş ülkelerin azgelişmiş ülkelerie kur- duğu gümrük biriikleri, azgelişmiş ülkeler- de kaynak tahsisini yönlendirmeyi ve ye- ni sanayileri korumayı imkânsız hale getir- mekte, toplumsalarbğın ûlke dışına sızma mekanizmalannı tahkim etmektedir." Somel, şu temada odaklaştınyor öne- risini: "Gözlemlerden çıkan sonuç, kalkın- manın ancak bağımsızlığa (milli kaynakla- nnın denetimini ele geçinveye, imkânlan- nı ve seçeneklerini genişletmeye, kendi- ne yetertiğe) doğru biryönelme ile müm- kün olduğudur. Küreselleşmeye, yani dün- ya iktisadi sistemiyle bütünleşerek azge- lişmişliği derinleştirmeye tekalmaşık, top- lumsal-iktisadistratejidir. Azgelişmiş ülke- de, toplumu kendi mukadderatına hâkim kılan, maddi refahı sürekli arttıran ve bü- tûn topluma yayan bir kalkınma sürecini başlatmak için, kalkınmacı bir siyasi ikti- dann zuhur etmesi ve ûlkenin dünya ikti- sadi sisteminin kısıtlamalanndan huruç etmesi gerekmektedir." Çağatay Oktay, hem okudu hem ekmek parasını kazandı hem de Çağ- daş Yaşamı Destekleme Derneği An- kara Şubesi'nin gençlik komisyo- nunda yıllarca sorumluluklar üstlen- di. Çağatay. üstlendiği sorumluluk- lan yeterii bulmadı, Ankara Sosyaf Bi- limler Enstitüsü'nde yüksek lisansa devam etti. Kanncagibi çalışarak, in- ce eteyip sık dokuyarak yüksek lisans tezini de yazdı: "Eğitimde Laiklik Ko- nusunda Yönetici ve öğretmenlerin Görüşleri..." Çağatay'ın tezi, gerçekleştirdiği Gerçeğin acı yiizübir ankete dayanıyor. Anket, Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul müdürü adaylanna yönelik eğitim yönetim programına katılanlar ile Konya Sey- dişehir ve Ankara Yenimahalle'deki ilk ve ortaöğretim okullannın öğret- menlerine uygulandı. Toplam 237 müdür adayı ile öğretmenin, anket- te yer alân ve "tamamen katıldıkla- n" ifadeler şunlar oldu: "Laiklik, din ile devlet işlerinin birbirinden aynlma- sıdır. Laik devlet, tüm din ve inanç- lara eşit uzaklıkta olan devlettir. La- ik devlet, din ve ibadet, inanma ve inanmama özgürlüklehni güvence altına alır. Laikdevlet, düşünce ve vic- dan özgüriüğünü sağlayan devlettir. Laiklik, dinsizlikya da din düşman- lığı değildir. Laiklik, demokrasinin ön- koşuludur. Laiklik, Atatürk ilke ve devrimlerinin temeli ve özüdür. La- iklik, yönetimin, siyasanın, eğitimin, kültürün, devlet ve toplum yaşamı- nın dinsel kurallarla düzentenmeme- situtumudur. Laiklik devlet, ülkeyö- petiminin bilimin ve toplumsal gerek- sinimlerin gösterdiği doğrultuda, akıl- cı kurallan temel alan devlettir. Din- sel duygular politikactlar tarafından istismar edilmektedir. Kamu kuru- luşlannda çalışan üst düzey yetkili- ler arasında laiklik ilkesinin uygulan- masında farklılıklar vardır." 237 eğitimcinin ankette yer alıp en az onay verdikleri ifade ise şuy- du: "Türkiye'de laiklikilkesiyaşama ge- çirilmiştir." Acı, ama gerçek... ISSIZ ODA YAZILARI VEDAT ÖZDEMİROĞLU Depremde yrtiPdîklerîmizîn anısına... 1998'in 10 Eylül'ünde oğlum Can llgaz doğdu. O zaman Gü- müşsuyu ndaydık ve en yakını- mızdaki eczane evimize inen merdivenlerin başındaydı. O za- mana dek ayda yılda bir uğra- dığım bu eczaneye oğlumun doğumundan sonra sık sık gi- der olmuştum. Bebek malze- meleriyle beraber gereken ilaç- lan da buradan alıyorduk. Bu yüzdeh eczane çalışanlanyfa dost'Otmuştuk. Onlar da oğlu- mun günü gününe büyüyüşüne tanık oluyoriardı. Noımal koşul- larda bulunması zor ilaçlar için de yardımlannı esirgemiyortar- dı. Eczanedekilerin hepsi çok iyiydi ama tezgâhtaki kız bir başkaydı. Güleryüzlü, sevecen, gözleri ışıl ışıl bir insandı. Başör- tülü bir bayandı. Can'la biriikte eczaneye giden bebeklere ve çocuklara çok içten davranış- larına tanık oluyordum. Bu iyi kalpli ınsanla güzel bir dostlu- ğum vardı. Birbirimizin adını bil- miyorduk, benim için o "ecza- nedeki iyi kızdı", sanınm onun için de ben "tombik bebeğin babasıydım". Buna karşın, her seferinde ayaküstü muhabbet eder, havadan sudan, bebekler- den, güncel olaylardan bahse- derdik. 1999un Mayıs'ındaGümüş- suyu'ndan taşındık. Semt es- nafıyla beraber, eczaneyle de vedalaştık. "Bizi unutmayın, Can'ı ara sıra getirin" dediler, "Elbette" dedik. Ağustos'un 17'sinde deprem oldu. Aile ola- rak kazasız belasız atlatmıştık ama sevdiğimiz insanlar dep- remden zarar görmüşler, binler- ce masum yurttaşımızı yitirmiş- tik. Depremden bir süre sonra eski mahallemize yolum düştü. Orada da ciddi bir hasaryoktu, sadece bizim eski apartmanla beraber birkaç binada çatiaklar vard Bir<aç gün sonra da, eşime gerefen ilaçlar için bizim eski ec- zane/e uğradım. Tanıdıklanm- dan <ımse yoktu, iki tane çırak çocLxtezgâhtaydı. Eczanenin el değiştirip değiştirmediğini sor- dum. "Hayır" dediler. "Bu tez- gahta duran bir bayan vardı, o artık çalışmıyor mu?" diye sor- dum. Çocuklar bir süre sustu, sonra birtanesı "Haberiniz yok mu, Esra ablayı depremde kay- bettik, bütün gazeteler yazdı" dedi. Donakaldım. "Bilmiyor- dum" dedim. Diğeri "O" dedi, "Esra Elbirlik f/, Hakan Şü- kür'ün eski eşı, belkı cje. siz bu- nu bilmiyordunuz." öyleydi, ben eczane tezgâhında duran o tat- lı kızın, Esra Elbirlik olduğun- dan habersizdim. Adını bile bil- miyordum. Bu haber beni çok üzmüştü. Geçen cumartesi (12.8.2000) Hürriyet gazetesi "Depremde Hayatlar" serisinde, Esra Elbir- lik'e yer ayırınca, bu acı anımı anımsadım ve sizlerle paylaş- mak istedim. Adını sonradan öğrendiğim Esra gibi, diğer dep- rem şehitlerımizi de saygıyla, sevgiyle anıyorum. Eminim ki yitirdiklerimizin her biri birer Es- ra'ydı, onun kadar hayat dolu ve iyi kalpliydi. Yüreklerinde insan sevgisinden eser kalmayan yo- bazların "Deprem bir ilahi uya- nydı, ölenlerin hepsi kâfırdi" gi- bi saçmalıklanna zerre kadar al- dırmadık, aldırmayacağız. öten- ler, bizim insanlarımızdı. Onlar "doğal afetle" biriikte ve ondan da öncelikli olarak "sosyal orga- nizasyonsuzluğun" ve bilime sırt çeviren rantçı zihniyetli sağ po- litikalann kurbanıydı. Onlan ölü- me götüren bu hastalıklı sistem, biz hayatta kalanlar için de hâ- lâ en büyük tehlike. Halkı binbir yalanla, bir mityar vaatle ve içi boş milliyetçilik söy- lemiyle kandıranlann, gerçekte halkı hiç umursamadığı, hiç de- ğer vermediği 17 Ağustos dep- remiyle ortaya çıkmadı mı? 17 Ağustos'ta yıkılan, bu yalan ik- tidardır, toplumu rakamsal ka- labalıktan ibaret sanan tutucu, kapitalist, işbirlikçi kafadır. Bun- ların maskelerıni indirip tarihin çöp sepetine yollayamadığımız sürece doğal ve sosyal afetler- de kırılmaya devam edeceğiz. Onlar "muktedir" kalacak, biz altın kalpli Esralar'ın yasını tu- tacağız! Bizi Büyütenler Adile Naşit & Selim Naşit S<n günlerde Selim Naşit'le ilg i haberler, yüreğimizde bir ağ ,rk oluşturuyordu. Durumun koiLÜğünü kabullenmek iste- mesk de, Selim Naşit'i her an kayıedebileceğımiz gerçeği, geliı gelip kafamızı işgal edi- yor<u. Vısonunda beklediğimiz kö- tu şy oldu. Oyuncu'yu kay- b e t K Selim Naşit, Adile'sine kavştu. Türk tiyatrosuna, sine- masna ve televizyonuna dam- ga^nı vuran iki kardeş, son- suzjkta buluştu. wöiile Naşit'i olmasa da, Se- lirn ,'aşit'i tiyatro sahnesipde iz- lenrizevkini yaşadım. Üstlen- digner rolü dolu dolu sahne- y& ışıyan, işini ciddiye aldığı heralinden belli olan, amatör rutıyla seyirciye saygı demek o l e profesyonelliğini ustaca haiTianlamış bir eski tüfekti o. Soolarak, Omür Vakfı'nın im- zasıı taşıyan "Herşey Çok Gü- zes#'Jaca/c"filmindeçizdiği "ak- si, ûşkülpesent, sevgisini bel- li ^emeyen otoriter ve yalnız baba" portresiyle sinemada da bir "prototip" yarattı. Bu seride, her hafta aklımdan geçen Adile Naşit ıse iç dün- yamızda bambaşka bir yer edin- miştir. Ertem Eğilmezfilrnleri- nin o sıcak ve enteresan gülüş- lü, çilekeş, her türlü zorluğü iyimserlik ve dayanışma özve- risiyle karşılayan anne. Küçük ınsanların, mahalle halkının sembolü kadın. Kentin kıyılann- da ayakta kalmaya çalışmanın, iyiliğin ve çocuklardan gizle- nen gözyaşlarının naif simge- si. Adile Naşit, sokağın krali- çesiydi. Ve bir de, tabii ki çocuklann Masalcı Teyze'iydi. O, ekranda isimler sayarken, ben ortaokul- daydım ve masala inanmaya- cak kadar büyüktüm. Yine de saydığı isimler içinde benim adımı inceden inceye bekle- dim, hiç de denk gelemedim. Şimdi daha büyüğüm. Bizi büyütenleri yttirdikçe, kimselerin ölmediği masallara ınanmaya çok ihtiyacım var! Rastgele Geçenlerde bir arkadaşımız, tanık olduğu bir tilki avından söz etmişti. Binmişler motosikletlere, çıkmışlar dağa bayıra, gör- müşler tilkiyi. Çifteler patla- mış. Tilki, havada birtakla atıp düşmüş yere. Deneyimli avcı, gerekli uyanyı yapmış: "Böyle yaptı mı, bilin ki tilki yara almıştır..." Varmışlar yanına, bakmış- lar yerde yatıyor. Biri, parma- ğını sallayıp dem/ş ki, "Aman yaklaşmayın, o ne numaracı- dıro." Sonra binmiş motosik- letine, azıcık uzaklaşıvermiş. Tilki, gittiler sanmış ya, başı- nı kaldınp çevreyi kolaçan et- miş, avcılann hâlâ orada oldu- ğunu görünce, yatmış yere yi- ne... Ah kurnaz tilki, ah... Niye vurulasın ki? Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdüriüğü, bu yıl üçüncüsünü düzenlediği "Fotoğraf Avcılan Rastgele" adlı görüntü avcılığı yanşma- sının koşullannı açıkladı. Son katılım tarihi 17 Kasım 2000. Gerekli bilgiler "Orman Ba- kanlığı Milli Parklar ve Av-Ya- ban Hayatı Genel Müdürtüğü, Eğitim Tanıtım Şube Müdür- lûğü, Orman Bakanlığı Gazi Tesisleri 11 No'lu bina 06560 Gazi/'ANKARA" adresinden el- de edilebilir. Tilkileri yaralamayın, tav- şanlan vurmayın... Namlunuz, fotoğraf makinenizin objekti- fı olsun. Rastgele! HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ igulgec@yahoo.com KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.nat ÇİZGlLlK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 19 Ağustos SULTAN AUMETCAMİL 161f'OE 8U6ÜN, İ CHMtiAÇILP/. i+.PAPİfAHT.AHMBT'rN mP- TUfMlf OUMJSO CAMİ, MİMAR KOC4 SL NAN'lN Ö6REHCİLSfZ<NDEH,SEDEPKÂ8 UEHM£T A&A T7VZ4&NDAN İH$A EDİLM/ŞTİ. BİR BûrüK oevn KUB8E ye çeveesiNDeta OÖBT YARlU KUBBeOeN OtMŞAN C^T/SI, SİVRİ KEMERLERLE DÖfrrBÜYtJK tiHOAĞtNA OTUKTULMUŞru. İÇİNİN SÛSLBMMSSİ Ç OEVRİN EN KALİTEU ÇJHÎLSRİNPEN <ÜL LANIU4IŞTI(21&İN 43 TANB') • TÜU BUN- LARA ACAgŞf/V, &NDA8 PAP<&W,GÛ- ZEL TAPiHAKTA DOYA OOYA NAMA2 M- LAMAY/tCAK.AYM YIL 2? YAÇfNPA, YAÇAMA VEPA eD6C£ICTi. GORÜŞ EMtN GURSES Self-Determinasyon 16 Aralık 1966 tarihinde Birleşmiş Milletter (BM) Genel Kurulu'nca kabul edilen "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar"\a 'SMI ve Siyasal Haklar" söz- leşmelerinde insanlarin self-determinasyon (ken- di geleceğini belirlertie) hakkı olduğu ve siyasal statülerini, ekonomik. sosyal ve kültürel gelişme- lerini kendilerinin serb<?stçe belirieyeceği ifade edil- mektedir. Ankara bu sözleşmeleri ımzaladı. Fakat uygulamaya konulmasi için TBMM'den geçmesi ge- rekiyor. Memnuniyetirti bildiren Brüksel, şimdi söz- leşmelere uygun reformlann yapılmasını talep ede- cektir. ABD Başkanı VVilson, uluslann geleceklerini be- liriemeleri düşüncesini ortaya attığında Avrupa'da geniş coğrafyalan kontrol eden imparatorluklan tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Bunu sadece Avustur- ya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklan için uy- gulanır görmüş ve kendisini ziyaret eden bir Irfan- da heyetinin Ingiltere'den bağımsızlık talebini red- detmiştir. Bu arada Lenin de, self-determinasyon hakkını savunuyordu. Fakat Kafkasya'da özellikle devrimin petrole olan ihtiyacı nedeniyle Azerbay- can'ın "emperyalistsaldınlara karşı durabilmesi" için Sovyetler Birliği çatısı altında bulunmasının daha uygun olacağını öne sürmekteydi. Her iki lider de bu hakkı belirli biramaca uygun kullanmışlardır. Uy- gulamada bu hak güçlü olanın koyduğu kurallara göre belirlenmiştir. Ankara'nın altına imza koyduğu sözleşmelerde- ki self- determinasyon ilkesinin neyi içerdiği konu- sunda tam bir anlayış birliği yoktur. BM Genel Ku- rulu bu kavramla özellikle sömürgelerin tasfıyesi- ' ni öngörmüştür. BM'nin 1514 sayılı 14 Aralık 1960 tarihli karan da sömürgelerin tasfiyesini vurgulamak- tadır. Bu nedenledir ki hemen hemen bütün ayn- lıkçı hareketler bu tanımlamadan yararlanmak için kendilerinin sömürge olduklarını kanıtlamaya ça- lışmaktadır. Kasım 1961 'de BM Genei Sekreteri olan U Thant, BM'ye üye bir ülkenin coğrafı bütünlüğün bozul- masının hiçbir zaman kabul edilmeyeceğini ifade etmişti. Fakat geçen yıllar, bunun sağlanamadığı- nı göstermiş ve dünyada yeni devletlerin sayısı durmadan artmıştır. Setf-determinasyonu, aynlma hakkını içerecek ka- dar geniş bir anlamda ele alanlar genelde kendi yo- rumlamalarıyla BM sözleşmesinin 1. bölüm, 1. madde 2. bendinde ifade edilen "insanlann gele- ceklerini belirieme hakkı"nm tanınmasını gerekçe göstermektedirier. Fakat bu hak yine aynı madde- de ifade edilen "Uluslann dostça ilişkiler geliştir- mesi amacına yönelik" olması ifadesiyle çelişme- melidir. BM Genel Kurulu'nun 2625 sayılı 24 Ekim 1970 tarihli karannda da "Devletlerin coğrafi bü- tünlüğünün korunması" vurgulanmaktadır. Günü- müzde, "0ye devletlerin milli biriiğini ve bütünlü- ğünü kısmen ya da tamamen bozmayı amaçlayan davranışlardan kaçınıimalıdır" kuralı Balkanlar'da, Kafkasya'da, Ortadoğu'da, Güney Doğu Asya'da. ihlal edilmiştir. Batılı bazı ülkeler tarafından, yinezayıf düşen ba- zı gelişmekte olan ülkelerin iç işlerine Soğuk Sa- vaş sonrası değişik gerekçelerle açıkça müdaha- le edilmiştir. Ankara, her tarafa çekilebilecek olan self-determinasyon kavramını içeren anlaşmalar- daki tanımlamalar konusunda açıklık getirilmesini istemelidir. Self-determinasyon kavramından, bir etnik ya da dinsel grubun siyasal, kültürel taleple- ri mi, yoksa genel olarak nüfusun toplumsal yapı- lanmanın geleceği konusunda karar verme hakkı mı anlaşılacakör? Birincisi anlaşılırsa, bu, devlet kur- ma talebine ve bunu sağlama için gerektiğinde in- sani müdahaie adı altında uluslararası müdahale- ye kadar götürür bizi. Ikincisi ise, temel özgürlük- leri gözeten bir yönetimin oluşması sürecine katıl- ma hakkını içerir ki.. bunun uygulanması gerekli- dir. Deneyimler self-determinasyonun büyük dev- letlerce zayıf düşen ülkelere karşı bir müdahaie bahanesi olarak kullanıldığını göstermiştir. Tarihsel gerçeklere bakarak, uluslararası hukukta birçok farklı biçimde yorumlanmaya çalışılan bu hakkın ile- ride mağduru olmayalım. Not: 1) Deprem bölgesinde, zarar gören aile- lerin lise mezunu çocuklarına bölge üniversite- lerinin meslek yüksekokullarında kontenjan ay- nlamaz mı? 2) Sakarya Üniversitesi'nde ABADM (Avrupa Bir- liği Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi) kurul- du. Merkez Müdürü Yrd. Doç. Dr. Ismail Özbay, konuyla'ilgili kişi ve kuruluşlardan kaynak ve doküman desteği bekliyor. E-mail: emingurses@yahoo.com • Fax: 0212 513 85 95 BLFLMACA SEDAT YAŞAYAN 1 SOLDAJVSAĞA: 1/Yutakiltiha- bı. 2/ Bir şeyın tersini söyleye- 2 rek edilen alay... 3 Bir Asya ülke- sinin başkentı. 3/ Torik, pala- 5 mut gibi balık- lardan dilim dı- Hm kesilerek yapılan salamu- o ra. 4/Eski Türk güreşlerinden 9 biri... Kent ya da kasabada dış mahal- le. 5/ Borusesi...Görû- len âlemin ötesi. 6/ As- 2 kerlikçağı...Lezzet.7/ 3 Doğu Anadolu'da bir 4 ırmak... Hollanda'nın 5 plakaışaretı. 8/Kemik- İerin içindeki yağh madde... Tatsız tuzsuz yiyecekler için lculla- ° nılan bir sözcük. 9/ Bir ^ kimseyle eğlenme ve onu küçümseme... Tibet sığın YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Pulculuk 2/ "Gümüş sepet" de denilen ve pembe ya da beyaz çiçekler açan bir sûs bitkisi... Bir nota. 3/ Yapraklan salata gibi yenen kokulu birbitki... Erişmiş, ulaşmış. 4/ Arapçada "ben"... Resim ya da harfle ya- pılan işaret. 5/ Budizm'de ruhun ulaştığı en yüksek mertebeye verilen ad. 6/ Kâğıt oyunlannda ortaya pa- ra koyma... Nazi partisınin askeri polis örgûtü. 7/ El ya da yüz hareketleriyle gösterme... Bir zaman birimi. 8/ Tantal elementinin süngesi... Tuna Irmağı'nda kulla- nılan bir çeşit yolcu kayığı. 9/ Müslüman olmayanla- nn, özellikle Yahudilerin mezarhğma verilen ad.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear