14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2000 PERŞEMBE 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Tiyatro Izmit'te cana can kaüyor IzrnitBüyükşehirBelediyesiŞehir Tiyatrosu,MemetBaydur'un 'Kamyon'unusahneliyor AYŞE KÖKSAL 17 Ağustos'ta yaşanan dep- rem felaketınden en çok etki- lenen bölgelerden biri olan Iz- mit'ti kuşkusuz. Depremden sonra yaşam tamamen durmuş. halk maddi ve manevi olarak lyıleşmesi çok güç göriinen ya- ralaralmıştı. Evleriyıkılanlar, yakınlannın kaybedenler, art- çı depremlerle yeniden ve ye- niden sarsılan insanlar da umut ve yaşama dair hiç bir şey kal- mamıştı Ama çekilen tüm acı- lara ve sıkıntılara karşın Iz- mit'te yaşam süniyor... tzmıt halkının kendini bu kadar çabuk toplamasında İz- mit Bü\ükşehir Belediyesi Şe- hir Tiyatrosu nun başlattığı 'Gökkuşağı-Depremzedelere Yaşanı DesteğT projesınin kat- kıları \adsınamaz. lzmit ve çevre yörelerde >aşanan fela- ketin ardından lzmit Şehir Ti- yatrosu, bölge insanına 'ya- şam desteği' \ermeyi kendine bir görev bıldi. Depremin ol- dugu ilk günden itibaren gerek enkaz çalişmalanna, gerekse çadır kurulmasına yardımcı olan tivatro sanatçılan, 'Gök- kuşağT projesi çerçevesinde çadır kemlerdekı çocuklara kukla tivatroları, sinevizyon v e anımasyon gösterileri, çocuk oyunları götürdüler. Bir taraf- tan psıkologlartarafından yön- lendinlırken dıgertaraftan da depremzedelere moral verme- ye çalı^tılar. üittıkçe genışle- meye başlayan bu çalışmala- ra. yurtiçınden ve yurtdış ından çes.ıtli tiyatro gruplan da dep- remzedelere yardım etkinliğine katkıda bulundular. Bunaek olarak lzmitligenç- lerin yaşama sanat penceresınden baka- rak, yaraticılıklannı geliştirmek amacıy- la bir tiyatro okulu da oluşturuldu. İzmit Şehir Tiyatrolan Genel Yönet- meni Işıl Kasapoğlu depremden bu yana seyırcıyle bağlantılannı hiç kaybetme- dıklennı belırtıyor"tlk günden itibaren tiyatrocular halkia iç içeydi. O kadar ki en ufak sonınlan olduğiııida tiyatroya ge- liyoıiardı. Depremden sonra birçok in- san cvinin içine giremiyordu. Bu yüzden bİ7 de o> unlara ilk başta thatronun önün- de başladık. Sonra \ a\ aş yavaş fuavt-ve ta- şıdık.1 FkimYieperdeavtığımızdagördük ki, insanlar akın akjn ti> atro izlemeye gel- diler.Çadırkentlerde\aşavan insanlar te- leviz\ondaki şok edici ve acı haberler kar- şısında o kadar bunalmışlardı ki cana can, bircbir gösteri olan tiyatro ile iç içe nldular. Bence insanlann tekrar evlerine girmesinde bizim de önemli bir katkunız oldu." Ücretsiz olarak sergilenen oyunlara ça- dirkentlerden mınibüs kaldınlıyor, bazı oyunlar ıse birebır çadırkentlere taşına- rak orada oynanıyordu. Bu dönemde lz- mit Şehir Tiyatrosu, Misafir, Töre, Evten- me, Se\daiı Buhrt \ e Tebeşir Dairesfni sah- R (Fotoğraflar: KADER TUGLA) erde açtığımızda gördük ki, insanlar akın akın tiyatro izlemeye geldiler. Çadırkentlerde yaşayanlar televizyondaki şok edici haberler karşısında o kadar bunalmışlardı ki cana can, birebir gösteri olan tiyatro ile iç içe oldular. neledi. Buna ek olarak Liselerarası Dans Tiyatrosu, Modern Dans Kursu ve So- kak Tiyatrosu gibi festivallerin yanı sıra konser, söyleşi ve depremzede çocukla- nn oluşturduğu fotograflann yer aldıgı ser- giler de bu felaketi unutturmaya ve yaşa- mı yeniden canlandırmaya yardımcı olan etkinliklerdi. 'Kaliteden ödün vermedik' lzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Ti- yatrosu, 2000 yılındaki ilk prodüksiyonu ise Memet Baydur'un yazdığı Kamyon oyunu ile gerçekleştirdi. Yaşar Ozveri'nın yönetmenlığını yaptığı oyunda Mehmet Çevik Banş Fala>. Veysel Sami Berikan, L'fiık Aşar, Metih Düzenli ve Yaşar Öz- veri rol alıyor. Gaziantep'ten lstanbul'a malzeme ta- şıyan bir kamyonun ıssız bir dağ başın- da bozulmasıyla başlayan oyun, baş ba- şa kalan iki hamal, bir muavin ve şöfö- rün yaşadıklannı konu ediyor. Baydur, oyunda Türkiye'nin dört ayn bölgesinden gelmiş ve şansızhk eseri birlikte kalıp 'konuşmak' zorunda olan insanlann ara- sındaki iletişimsizliği vurguluyor. Işıl Ka- sapoğlu depremden sonra yeni proje ola- rak 'Kamyon'u seçmelerinin en önemli nedeninin tiyatroda çağdaş Türk oyunla- nnı sahnelemeyi tercih ettik- lerini belirtiyor : "Deprem içinde başlayıp da depremden sonra yapüan ilk oyun olması açısından çok önemli olarak görüyonım bu oyunu. Dep- remden sonratiyatronuninsan hayan için ne kadar önemli ol- duğu bir kere daha kanıtlan- dı. Tiyatro aslında diş fırçala- maya, yürümeye, yemek ye- meye yarayan bir kümîrdür. Bizde tiyatronunun köklerini yayarak,dahaçok Idşiyledün- yamn çeşiüi edebiyatçılannı ve düşünürterinin oyunbuinı paybşmasıicinpaytaşınakiçin bir araçobrâk görüyonız ken- dfanizL" Oyunu sahneye koyan Ya- şar Özveri ise üzerinde beş yıl boyunca çalıştığı bu oyunun, yerelden evrensele uzanan bir yabancılaşma ve iletişimsizlik sorununu irdelemesi ve bu noktadan yola çıkarak Türki- ye için çok önemli sonuçlara vardtğına inandığı için sahne- lemeyi tercih etnğini belirtiyor. Yönetmene bile ihtiyaç olma- yan bir oyun olduğunu düşün- düğü için 'teatral hoşluklar' olarak adlandırdığı ufak-tefek laf ve çağdaş bazı müzik par- çalannı ekJemek dışında oyun- da hiç bir değişiklik yapmadı- ğını ve hatta Tstanbul'da ve Di- yarbakır'da sahnelenirken kul- lanılan kamyonu lzmit'e getir- diklerini de sözlerine ekliyor. Herkes gibi tiyatroculann da depremden etkilendiğıni ve zor bir süreçten geçtiklerini belirten özveri, sanatçılann halkın bir adım önünde git- mek gibi bir görevi olduğundan, kendi sı- kıntılannı bir kenara koyup bu oyuna ha- zırlandıklannı ifadeediyor "Depremden sonra Izmit'te bir duraklama oldu >e son- ra silkinip 'Kamyon' oyunu ortaya çıkb diye bir kanı var. Bu kesinlikk doğnı de- ğiL Bu oyuna kadar biz zaten depremin yaralanm sarmak için Töre, Kafkas Te- beşir Dairesi gibi oyunlar oymıyor ve hat- ta yurt dtsında turnetere çıkıp gdiri çadır- kentlere aktanyorduk. 'Kamyon'u ise 2000 yıhnda da yeni bir oyun yapmaıun zamanı geidi dedik, vapük." Depremden sonra halkın tiyatroya olan ilgisinin artışını sanatçı ve halk arasında deprem sırasında olan yakınlaşma ile il- gisi olduğunu belirten Özveri: "Tiyatro dünyası diye bir dünya yoktur. Sadecetek bir dünya var. Sanatçılarui halktan daha farklı olduğu gibi bir düşüneeye de inan- mıyonım. Aslında sadece ürettiği şeyler farkbdır. Deprem olduğıında hepimizinevi başma yıkıldı. Depremden sonra ise halk, sanatçıİann hiç de farklı olmadıklannı kendi gözleri ile gördü ve halkın içinden olduğumuzu anladı. Bunun tiyatroya il- gj>i arttırdığına eminim. Aynca hiçbir sartta kanteden ödün vermememizin de etkisi oldu. lzmit halkı da kaliteyi sevdi- ğuugösterdL" Memet Baydur'nn 'Kamyon'u yerinden yurdundan edUmtş insanlar üzerine. Her giin gözgöze geldiklerimiz'Kamyon' oyununun yazan Memet Baydur ile görüştük: -'Kamyon' oyunuyla vurgulamak istediginiz nedir? MEMET BAYDUR- Ben 22 yıl- dan beri, tam 25 tane oyun yazdım. Her oyunumu, büyük bir oyunun par- çalan olarak düşündüğümden, 'Kam- yon' da bu yirmi beş oyunun bir par- çasL Oyunda sonradan dallanıp budak- lanmasına karşın. yerinden yurdundan edilmiş insanlar üzerine, çok belir- gin bir temayı işlemek istedim. Bu insanlar, Kürt bir hamal, Trabzonlu bir köylü, Orta Anadolulu şoför ve mu- avini de olabilir ama ana tema yerin- den yurdundan edilmiş olmak. Bu bağlamdan yola çıkmca 2000 yıhn- da Türkiye'deki bir sürü soruna cevap bulabiliyorsun. Bunun yanı sıra son yirmi yılın, çarpık gelişmesi içinde bir- takım 'ana kavraınlar'ın hakaret ha- line dönüştüğünü görüyoruz. Benim için köylü olmak hiç de kötü bir kav- ram değil ama bir sürü insan bunu sanki kötü bir laf gibi kullanıyor. Bu kavram karmaşasına da acıklı ve hü- zünlü de olsa mizahi bir eleştiri ge- tirmeyi denedim. Dördüncü sandıktaki hoşluk - Bu insanlar birbuieri ile konuşsa- lar da dediklerinden hiçbir şey anla- mryorlar ashnda_ BAYDUR- Bu düzenin ite kaka ye- rinden yurdundan ettiği, hem kendi- lerine hem de başkalanna yabancı- laştırdığı insanlar karşımızdakiler ve yaşadıklan da bu düzenin baş ağnla- n. Dikkat ederseniz Trabzonlu ile Gü- neydoğulu arkadaşımız gayet iyi an- laşıyor çünkü köylülük bilincine, gel- dikleri yurtlara, köylere , dağlara , denizlere sahip çıkma bilinci onlan bir- leştiriyor. Diğer dejenere olmuş şoför ve muavin ise, çarpık endüstrileşmiş şehrin kurallanna ve düzene iyice en- tegre olmuş insanlar. Ne kendilerini ne de başkalannı anlamıyorlar. Bu iki ayn tip insan da Türkiye'de yaşıyor ve gerçekten var. Her gün göz göze gel- diğimız kişiler aslında. - Sandıklann içinden neden oyun- caklar çılayor? BAYDUR- Bunu aslında beni yıl- lardan beri güldüren bir olayı eleştir- mek için koydum oyuna. Bu sandık- lar eczane sandıklan ama içinden sa- dece oyuncak çıkıyor. Çünkü bir ec- zaneye giderseniz ilaçtan başka her şe- ye rastlarsınız. Üçüncü sandıktan ise sadece küçük dünyalar çıkıyor ve on- lar havalara saçılırken oyun bitiyor. Bu da bir toplumun küçük küçük ve fark- lı dünyalan olan insanlardan oluştu- ğunu vurgulamak için kullandığım bir araç. Dördüncü sandık, benim yaz- dığım metinde açılmıyor, ama bu oyunda bir hoşluk yapmışlar ve için- den tiyatro oyunculan çıkmış. -'Kamyon'un İzmitte oynanmasa sizin için ne önem taşjyor? BAYDUR- Oyun dört yıl önce Os- man VVöber'in yönetiminde lstanbul Dev let Tiyatrosu, daha sonra da Di- yarbakır Devlet Tiyatrosu tarafından oynandı. Bu, üçüncü oynanışı. Oyu- nun Izmit'te oynanmasmın beni en çok ilgilendiren tarafı, ülkenin nere- sinden gelirlerse gelsinler lzmit Şe- hir Tiyatrosu çalışanlannın her biri, bu büyük felaketten geçmiş bu yöre- mizde, lzmitli gibi davranıyorlar. lz- mit'e ve tiyatrosuna sahip çıkmışlar. Hep birlikte oluşturduklan mükem- mel bir altyapı ile Türkiye'deki en iyi tiyatrolardan birtanesini yarahnışlar. Özveri ile bir sürü genç arkadaş kat- kıda bulunmuş. Ben, bu çabalann ça- balann sadece küçük bir parçası ol- maktan çok büyük bir onur duydum, o kadar. Akbank Oda Orkestrası konserleri Paris'ten Kayseri'y^-» cazdan mehtere... Kültür Servisi - Şef Cem Man- sur NÖnetimindeki Akbank Oda Orkestrası, nıart ayında konser- lennı değişık mekânlarda, renkli ve çeşıtlı bir repertuvarla suna- cak. 14 Mart'ta Sakıp Sabancı Hat Koleksiyonu'nun Paris'te açıldı- ğı gün Louvre Müzesı'nde bir kon- ^er verecek olan orkestra, serginin "Osmanh' kimliğine uygun ola- rak mehter müziğinin etkilerinin görüldüğü eserler seslendirecek. Akbank Oda Orkestrasf nın 27 Mart Çarşamba Kayseri Erciyes bniversitesi ve 23 Mart Perşem- be lstanbul Sabancı Center'da ve- receği konserleri n programı Ingi- liz besteciler ağırlıklı. Erken Ba- rok döneminin bü\aık ustası Henry Purcellin Shakespeare kökenli sahne eserlerinden "Fairy Queen" ile başlayan program. 250. ölüm yıhnda J^. Bach'ın iki keman kon- çertosuyla sürecek. Olağanüstü romantizmle tanınan konçertonun solistlen orkestranın elemanlan Hakan Şensoy \e Se- da Subaşa. 20. yüzy ılın dev beste- cilerinden Benjamin Britten. kon- serin ikinci yansında önce unutul- maz "Chaconne'< unun uyarlama- sıyla PurceH'e, ardından yaylı saz- lar repertuvannın 'çetin ceviz'le- rinden "Frank Bridge Çeşitleme- leri"yle kendi hocasına saygılan- nı sunuyor. Herbölümünde görü- len tarz farklanyla rengârenk bir eser olan Çeşitlemeler'i, Bar- tok'tan Divertimento ve Stravins- ki'den 'Apollon Musagete' izleye- cek. Bu konserlerden sonra orkest- ra 29 ve 30 Mart akşamlan Saban- cı Center'da Akbank Caz Festiva- li'nin açılış konserlerini verecek. Amerikalı şarkıcı Cynthia'nın ses- lendireceği Gershwin ve Cole Por- ter şarkılan, Münih Piyano Yanş- ması Birincilik Ödülü sahibi Öz- gür Aydın'ın yorumuyla "Rhap- sody in Blue"nun az duyulan ori- jinal jazzband versiyonu ve caz müziğinden esinlenmiş 20. yüzyıl bestecileri bu programda bir ara- ya gelecek. Orkestranın ilk konseri 14 Mart'ta Paris'te Louvre Müzesı'nde. Lord Snowdon'un retrospektifftjtoğrafsergisinde Laurence Ofivier\len (üstte) Damien Hirst'e (yanda) kadar birçok ûnlfi isim yer ahyor. Lord Snowdon 'un eğlenceli gezisi Kültür Servisi - Ünlü fotoğraf sanat- çısı LordSoovvdon'ın fotoğraflan Lond- ra'dakıNationalPbrt- rait GaJlery 'de sergi- leniyor. Retrospektif nitelikteki sergisini, 'eğfenmek için yapH lan bir gezinti' ola- rak tammlayan fotoğ- rafçı, gercekçi, pratik ve işlevsel bir yapıt yarattığmı belirtiyor. Yaptığı işin 'sanat' olarak görülmesine karşı çıkan Snowdon : "Sanat kelimesin- den nefret ediyorum. Benim yapıtianmın hiçbirinin bir tarzı ve stiH yok. Benim için önemli olan bir tarz yaratmak değil, konuyu aktarabihnek" diye belirtiyor. Böylelıkle Snow- don'un yapıtlan, kendisinin küçümseyerek baktığı ve gü- nümüzdeki sergileri dolduran fotoğraflardan çok farklı bir nitelik taşıyor. Sergisinde gösterişten uzak kalmaya özellikle önem ve- ren sanatçının çoğunlukla siyah-beyaz olan baskılan, du- variara, çerçevesiz olarak, sade bir düzenleme ile yerleş- tirilmiş. Fotoğraf altı yazılan özellikle kısa tutulan fotoğ- raflar özel bir ışıklandırma ile ziyaretçilere sunuluyor. Snowdon, tematik sıraya göre yerleştirilmiş yapıtlanyla fotoğrafseverleri, 1950yıhndan 1999'a kadar uzanan bir yolculuğa çıkanyor. Aktör, balet, dansçı ve aktrislerin portre fotoğraflannı çekmesiyle ünlenen Snowdon, bu yapıtlanna da sergide yer vermiş. Aynca gençken çektiği moda fotoğraflan, kra- liyet ailesinin görüntüleri ve yaptığı cesur röportajlardan bazılannı da sunuyor. Sonuç olarak sergide. fotoğrafçıdan çok fotoğrafı çekilen kişiler dikkat çekiyor. Lady Di'den Laurence OtiVier'e, Vladimir Nabokov'dan Christian Di- or'a, Tony Blair'den Damien Hirst'e kadar birçok ünlü, her biri kendine düşen şaşaalı rolü oynayarak sergide yerini almış. Tiyatronun Snowdon'un ilk tutkusu olmasından dolayı, fotoğrafinı çektiği her kişi sanki bu büyük halk gös- terisinde bir rolü paylaşıyor. Henri-Cartier Bresson ve Ir- ving Penn'den etkılendiğini her fırsatta dile getiren Snow- don fotoğraflannda, Bresson'un karanlık ve aydınlık ara- sında sıkışıp kalmış figürleri ile Penn'in çağdaş olma ve stil duygusunu birleştiriyor. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Merhaba 2000! Acaba tüm bunlan "yaşıyor" muyuz diye soruyor- dum önce. Hem yaşadıklarımıza, -ki burada gördük- lerimize- felsefi bir yaklaşımdı hem de bir yanılsama saptamasıyla biraz bıraz avunmaktı... Televizyon kanallannın haber programlannda bir mankenle bir oyuncunun özel yaşamlannı, ilişkilerini dakikalarca izliyor muyduk? Yoksa bu büyük bir ya- nılsama miydı? Önceleri soaılar içimi rahatlatyofdu. Ancak gide- rek "yaşamımızın" bir parçası oldu. Benim değil, top- lumsal yaşamımızın. Bu toplumun çoğu bu televizyon- lan izliyorsa... Ara sıra baktiğımda, teievizyonlarda karşıma çıkan, dramatik bir kurgulama içinde inanılmaz derecede "kiç", inanılmaz derecede popülist bir anlatım ile bi- reyi hiç ilgilendirmeyecek konulardı. Ama anlaşılıyor ki, artık açık açık bunun kuramını geliştirmiş kimileri. Tüm televizyon kanallanna degil sözümüz. Tüm gazetelere olmadığı gibi. Benzer şekilde tüm patron- lara ya da tüm yöneticilere de değil. Ad sıralamaya gerek var mı? Bir gece tüm kanallan ızleyin. tüm gazeteleri alın bir gün... Açıkça görülecektir. İşin komiği her gece her gün açıkça görülüyor zaten. Yıllarca TFTTnın yasakçı ve bültend anlayışından ya- kındık durduk. Ne var kı bir okul olduğunu kimse yad- sıyamaz. Bu hem uzman yetiştirmekte, hem de söy- lemdeydi. özel televizyon kanallanna hiç de karşı değilim. Ni- ye olmasın ki. Ama yaptıklan da gözümüzün önün- de. Belli ki cahil birtoplum, "sapmış" birtoplum isti- yorlar. Öyte ya bir mankenin, ya da bir başka mankenin ya da bir "sanafçı"nın haberterde dakikalarca anlatı- lan ve gösterilen özel yaşamından, psikolojısinden, göğ- sünün dekoltesinden, elbısesinin renginden bize ne! Hani kırk gün delı derseniz birine o da kendini de- li bellermiş. Bizim "halkımız" da gkjerek doğru dürüst kitap okumayan, kültür ve sanat etkinlikleriyle ilgilen- meyen halkımız da giderek mankenlerin üstüne do- külen şampanya ile ilgilenecek galiba. Daha doğrusu, anlaşılıyor ki çok ciddi bir biçimde ilgilenmeye başlamış bile. Renkli ve camlı medyamız, yeni yeni yayın ideolo- jileri geliştirir de sanat ve küttür dünyamız durur mu? Fazla değil, on on beş yıl önceki edebiyat ve sanat dergilerinı bir düşünün, bizde bellek sorunu vardır, ama bir aklınıza getinn. Yazılan, tartışmalan ve özel- likle de kıtap değerlendınmelerini. Şayet medyatik değilseniz -medyatik olmanız için de özel şeyler yapmanız gerekecektir-, o zaman sa- natçı değilsiniz, yazar değilsiniz. Kitabınız satmaz, resminiz alınmaz, fılminize gidilmez, oyununuz izten- mez... "Günümüzde" bir sanat yapıtının tanıtımı, görsel ve yazılı basının çoğunluğunun abartmalan üzerine ku- rulu. Bu palavra da popülizm ve "toç"le besieniyorne yazıkki. , t Tam da bize uygun hani... ' •• .*> '*.»- Kimileri çıkıp da düzeyii bir program yapmaya kalk- tığında, hemen ne hikmetse hiç izlenmeyen program oluyor. "Bizim halkunız bundan anlamaz" söyleraj bi- rebir reyting ile örtüştüğünden, belki artık hiç konu- şulmuyor. Bir iki yıl önce tiyatrocu bir iki dostun önerisiyie iki televizyon dizisi yazmıştım. Dostlanm, en saygın ka- nallanmıza götürmüştü. Gelen yanıtı söylemek güç. Ben yaşamsal koşullardan dolayı dızi yazmanın sı- kıntısını yaşarken, gelen yanıt ise "Bu çok düzeyli, bi- ze uymaz" oldu! Güler misin, ağlar mısın! Eskiden, eskıden dediğim de öyte çok eski değH ama, işte belleksiz bir toplum olduğumuz için unuttuk o yıl- lan! Evet, daha önceleri kitap değeriendirmeleri çok ciddi yapılır, son derece venmli edebi tartışmalarder- gilerin sayfalannda yer alırdı. Bizim kuşak bu tartış- malaria yazar ve şaır olmuştu. Şimdi kitap tanrtımlan ne yazık ki verilen "gaziar- la yapılıyor. Çünkü çağımız medya çağı. Bir dergiye siz, yayınevi olarak çokça ilan verirseniz, onlar da si- zin krtabınızı, yazannızı tanıtmak ve asla eleştirmemek zorunda! Ne kadar çok göz önünde olursanız o kadar çok sanatçı ve yazarsınız... Toplumbilimcilerin bir kısmı, bu dunımun geçece- ğini, bunun -yalnız kültür ve sanatta değil-, toplumun bir geçiş dönemi olduğunu söylüyor. Öyte olduğunu umuyor ve diliyoruz. Ne var ki biz yeryüzünün belki de en özgün toplu- muyuz. "De/cadans"ımızı bile yüz ytl sonra "yaşıyo- ruz!" İşte sonunda 2000 yılındayız. Merhaba! 'Demokpasi ve Üniversite' • Kültür Servisi - Sabancı Ünıversitesi, 'Hukuk ve Siyasal Iktisat: Küreselleşme Sürecinde Hukuk, Kurumlar ve Devlet' başlıklı konferans dizisinin ilki Orta Avrupa Üniversitesı (Budapeşte) Rektörü Profesör Yehuda Elkana'nın katılımıyla gerçekleşecek. 'Demokrasi ve Üniversite' başlıklı konferans bugün saat 14.00'te "Üniversite Merkezi'nde yapılacak. ULUSLARARAS11001 BELGESEL FltM FESTİVALİ BUGUN • AKM'de saat 11 .OO'de Zahur Mükerrem'iıi 7 yönettiği'Taşlaşmış Anılar'; 11.20'de Sapar * • • Moüaniyazov'un yönettiği 'Usta-Kuyıı'; 11.45'te Nedzad Begovk'in yönettiği 'Fadila' ve 'Savaş Sanab'; 12.25'te Stefan Jarlın yönettiği 'Herşeye Rağmen Hajat' ve 14.00'te 'Onurlu Yaşam'; 15.55'te Zahur Mükerrem'in yönettiği 'Habib'in Öyküleri'; 16.25'te Jill Godmilow'un yönettiği 'Polonya'dan Uzakta'; 18.30'da Hasan Ozgen'in çektiği 'Ateşin Göçü'; 19.20'de Nedzad Begovk- tsmet Arnautalk'in yönettiği 'Saraybosna' belgesel fılmleri izlenebilir. • GALATASARAY ÜNlV ERSİTESİ nde saat i 1.00'de Mustafa Karakma imzalı 'Yaşayan Geçmiş'; 11.50'de Engin Atatimur'un çektiği 'Osmanh Çizgileri-Osmanh Renkleri': 12 30da Nilgün Suna'nın çektiği 'Anadolu Mücevher Sanatı'; 14.00'te Ümh HayriTuncer'ın yönettiği 'Bitmeyen Hayat'; 15.15'te Sezen Ünal'ın çektiği 'Çamurdaki Sır'; 16.00da Tülin Eraslan'ın yönettiği 'Alhn Elma"; 16.40'ta Anadolu Üniversitesı Grup Çalışması ürünleri, 'İki Atıyoruz Bu- Satıyoruz' ve 'Oyunu Muhayyer Sahibi Tarafindan'; 17.10'da İlknur Ulutak'ın yönettiği Magdi; 17.40'ta Şehbal Şenyıırt'un yönettiği 'Derinlerdeki Tarih' adlı belgesel filmler yer alıyor. (23139 31)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear