23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2000 ÇARŞAMBA HABERLER Devrimciler güçlerini birleştirecekyerde birbirleriyleyanşırken dinci kanat boş durmuyor 'Gericilikhızlatırmanıyor'HAŞMETATAHAN 68 "liler Vakfı Başkanı I şte bu servisler ve servisin ajanla- n, gelişen devrimci mücadelenin önünü alabilmek için kışkırtıcı ajan kullanarak asker-sivil kendi vatandaş- lanna komplo kurmuş, provokasyon yapmıştır. Işte bir yandan kışkırtıcı ajanlann yaptığı provokasyonlar; diğer yandan devrimci gençliğin kendisine aşın gü- ven duyması ve kabına sığamayan ge- lişimi, kendilerini ülkenin gerçeklerine sıkıca bağlayacak, daha sabırlı ve da- ha kahırlı bir mücadeleyi gerektiren, halk içinde ve halkla birlikte mücade- le anlayışı içine çekip disipline edecek nitelikte devrimci bir parti de olmadı- ğı için; 12 Mart sürecinde kaybeden ta- raf devrimciler (daha doğrusu emper- yalizmin gûdümünde olan, bir avuç te- kelci-gerici-ırkçı dışında, kaybeden Türkiye halkı) oldu. Silahlı mücadele çıkmaz sokağına sapan/saptınlan devrimci gençlik ön- derlerinin, 12 Mart darbesinden sonra da banka soyma, adam kaçırma vb. si- lahlı eylemlerine devam etmesi, CIA'nın işini kolaylaştırdı. Ordu için- de yapılmak istenilen tasfıyeler ve yön- lendirmeler kolayca yapıldı. Özellikle Israil Konsolosu Einom'un kaçınlma- sı ve öldürülmesiyle, Türkiye'de aydın sürek avı başlatıldı. 1961 Anayasa- sı'nın yapılmasında önemli görev üst- lenmiş olan Tank Zafer Tunaya, Mu- ammer Aksoy. Uğur Alacakaptan, Bah- ri Savcı, Mümtaz So\sal gıbi hocalan- mız dahi tutuklanarak 27 Mayıs'a, o- nun kazanımlanna, adeta savaş açıldı... özgürlükler sınırlandı Sonuçta, ülkenin ve milletin çıkarla- nna aykırı davranan. emperyalizmin güdümüne giren, ırkçılığı ve genciliği besleyen karşı-devrimci siyasi iktidara karşı olan; bağımsızlıktan yana, Cum- huriyetten yana, devrimlerden yana olan, Kemalist-sosyalist, asker-sivil tüm aydınımız -kimi az kimi çok, ama hemen hemen hepsi- mağdur edildi, ça- lışanlann ekonomik-sosyal haklan kı- sıtlandı. Özgürlükler -daha da- sınır- landı... Devrimci gençliğin "Demokratik Üniversite" mücadelesinin önderliğini başanyla yüniten kadro içinden çıkan ve karşı devrimci süreci durdurmak amacıyla "silahlı mücadele"ye başvu- ranlar, saptıklan hatalı ve çıkmaz yol- da, halktan kopuk eylemlerini arttıra- rak bir süre daha, yolun sonuna dek "gfttiler"... 12 Mart darbesinin bu süreci, genç- likle ordunun. devrimcilerle ordunun arasının açılmaya başladıgı önemli bir dönemeç oldu. Ordu içinde önemli bir tasfiye ya- şandı. Estirilen fırtına ile sosyalizme hoşgörü ile yaklaşanlar, çoğu gerçek Kemalistlerdışlandı. Köşebaşlan, stra- tejik değerdeki makamlar ya ele geçi- rildi, ya da nötralize edildi... cençier - ordu sürtü$mesi Askerler, Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusu dururken. kendilerine "Türki- yeHalk KurtuluşOrdusu" (THKO) ya da "Türkiye Halk Kurtuluş Partisi" (THKP-C) diyen gençlerin, demokra- tik mücadeleyi terk ederek silahlı mü- cadeleye girmesini, hele hele 12 Mart'ta "muhüra" vererek ve hüküme- ti değiştirdiklerinden sonra da bu örgüt- lerin silahlı mücadeleye devam etme- lerini haklı olarak onaylamıyor ve tep- ki duyuyorlardı... (12 Mart öncesi, or- du içindeki devrimci subaylarla, dev- rimci gençlik önderlerinin ilişkileri ve ortak çaltşmalan ayn bir değerlendir- me konusu olacak zenginliktedir.) "Silahlı mücadele' 7 çıkmazı içine dü- şenler ise karşı-devrimci siyasi iktida- ra ve onun gerisindeki egemen güçle- re ordunun destek olduğunu, karşı-dev- rim sürecini bu desteğın ayakta tuttu- ğunu; bu durumu, silahlı mücadeleyle değiştireceklerini iddia ederek orduya saldınyorlardı... • Silahlı mücadele çıkmaz sokağına sapan/saptınlan devrimci gençlik önderlerinin, 12 Mart darbesinden sonra da banka soyma, adam kaçırma vb. silahlı eylemlerine devam etmesi CIA'nın işini kolaylaştırdı. Ordu içinde yapılmak istenilen tasfiyeler ve yönlendirmeler kolayca yapıldı. 12 Mart darbesiyle başlayan, özellik- le de 12 Eylül darbesi ile doruğa tırma- narak bugünlere kadar sürdürülen bu çelişki, yalnızca emperyalistlerin, ev- rensel tekelci sermayenin ve onlann iş- birlikçilerinin işine yaramaktadır. Bir yandan Amerikan gizli servisle- ri, CIA ajanlan, diğer yandan bir türlü ulusal kimlik kazandınlmayan MlT'in, CIA'ya maddi- manevi ilişkilerle göbe- ğinden bağli kıluıan elemanlan, yüzler- ce yıllık Rus düşmanlığını, onlarca yıl- lık Sovyet düşmanlığını son derece bi- linçlice kullanarak, anti- komünist pro- paganlarla bızleri suçladılar. Her türlü kişisel çıkan elinin tersiyle iterek, in- sanın insan tarafından sömürülmesine, ezilmesine Özveriyle karşı koyan bin- lerce yurtseveri, birer vatan haini gibi göstermeye. yalan yanlış iftiralarla suç- layarak halkın ve ordunun gözünden düşürmeye çalıştılar... Ordu ile devrim- ci gençliğin arası bilinçli olarak açıl- mak istendi, nifak sokulmak istendi ve başanldı da... Sovyetler Birliği dağıldı... Dünyanm dengeleri değişti. Bu değişikliğin bir yansıması da ordumuzda görüldü. Meslekleri gereği bir kurmay titizliği içinde durum değerlendirmesi yapıldı. Ülkemizin geleceği araştınldı. Onlar- ca yıldan bu yana cumhuriyetin ve dev- rimlerin nasıl içten içe kemirildiği, di- nin siyasete, ekonomiye nasıl alet edil- diği ve gerçekte, "en büyük ve yakm tefalikenin irtica olduğunu'' ve bunlann devlet içinde yönetimi ele geçirmeye yönelik açık- gizli örgütlenmesinin ola- ğanüstü boyutlara ulaştığını belirledi. Parlamenter düzenin, özellikle çok par- tili döneme geçişle birlikte tarikatlara ödünler verildiğini ve iktidara gelme ya da iktidarda kalma uğruna, cumhu- riyetten. devrimlerden nasıl ödünler ve- rildiğini gördü. Cumhuriyeti korumak için davranışa geçti. Uyan üstüne uya- n yaptı, yapıyor... Bu haklı ve kararlı tavnnın halkımızca desteklenmesini, aydınlanmızın, ilerici-devrimci kişi ve örgütlerimizin cumhuriyete ve devrim- lere sahip çıkmasını bekliyor... Kendilerini devrimci mücadelenin önderi olarak gören her kişi-kurum, en az, ordu komutanlan kadar, önyargı- dan, duygusallıktan uzak bir şekilde, sadece ve sadece yaşadığımız olaylar- dan hareketle, "somut şartlann somut değeriendirmesi"ni yapmalı; geçmiş hatalanndan ders almalı ve aldığı der- si de davranışlanna yansıtmayı becere- bilmelidir. Ordumuzun, Atatürk'ün izlediği " Milli Kurtuluş"çu rotasına geri dönü- şünü, bir aydın olarak coşkuyla karşı- lıyor ve destekliyorum. Ancak ne ya- zık ki devrimci örgütlerin bu noktada, emperyalizmJe-gericililde mücadelede gereken güç birliğini yaratamadığını, kararlı ve etkili bir devrimci muhalefe- ti oluşturmadığını/oluşturamadığını da üzüntüyle izliyorum. 'Millet malına sahip çıkmalıyız' Bugün iş-ekmek-özgürlük arayışın- da olan, işsizlikten kıvranan, bulduğu bir işi varsa, insanca yaşayabileceği bir ücret alabilmek için çırpınan, pahalılık altında ezilen milyonlarca işçimiz- iş- sizimiz, az topraklı-topraksız köylü- müz, küçük üretmenlerimiz, esnafı- mız-sanatkârlanmız ve onlann ekono- mik-sosyal-siyasal örgütleri olduğu id- diasını taşıyan kurumlanmız, eğer ayakta ve ayık kalmak istiyorlarsa; iş- sizliği de pahahlığı da yaratan evren- sel tekelci sermayeye, onlann yerli iş- birlikçilerine, güdümlerindeki gerici ve ırkçı örgütlenmelere karşı çıkmak; on- lann yok etmek istedikleri cumhuriye- te, ulus-devlete, özelleştirme adı altın- da çapul edilen, haraç-mezat satılan milletin malı olan KJT'lere sahip çık- mak zorundadır. Bu zoru başarmanın yolu, "ordu ve devlet düşmanlığı" yapmaktan, komu- tanlan "derindevlet" diye suçlayıp, asıl sorumlulan, uluslararası gizli servisle- ri ve onlann gûdümünde oluşturulan çeteleri halkın gözünden kaçıracak şe- kilde orduyu karalamaktan geçmez! Aksine ordunun da devletin de mil- li kurtuluşçu geleneğini sahiplenip sa- vunmaktan, 68 Kuşağı'nın, "Ordu- gençlikel ele, MilliCephe'de" sloganın- da özetlenen, o yıllarda yaşadığı güzel dayanışmayı yeniden canlandırmaktan geçer. Bu gerçeği anlamayan deMİmci kişi de kurum da hiçbir şeyi anlamamış demektir! Kendisini korumaya kararlı, hazırbir ordusu bulunmayan hiçbir devlet ayak- ta kalamaz, yaşayamaz. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Bir- liği, 1917'de Sovyet Devrimi'yie ku- ruldu. Türkiye Cumhuriyeti, 1923'te, Cum- huriyet Devrimi'yie kuruldu. Sömürüyü, baskıyı, eşitsizliği orta- dan kaldırarak sosyalizm inancı ve id- diası ile kurulan Sovyetler Birliği. in- san üretici gücüne gereken önemi ver- meyince. kişi ile toplum çelişkisini, iş- çi sınıfi üretkenliği potasında sentez- leştiremedi ve devlet, sendika yönetim- lerinde görev ve sorumluluk alanlarla emekçi sınıflann çıkar ve durumlann- daki çelikiler yöneticilerin yabancılaş- masına, Sovyet devletinin içten içe çü- rümesine/çürütülmesine yol açtı.. Köy- de- şehirde örgütlü olan milyonlarca tanm ve sanayi proletaryası da, aydın- larda, halk da, ordu da devlete olan gü- venini, inancını kaybettiği için devleti- ne sahip çıkmadı. Sovyetler Birliği da- ğıldı gitti... Sovyet Cumhuriyeti'ni savunacak, Sovyet devrimine inançla bağlı olan, her hal ve şartta savunmaya kararlı mo- ral güce sahip bir ordusu olmadığı için, Sovyetler Birliği yıkıldı. Sovyet Cum- huriyeti'nin ordusu yoktu! Bu nedenle yıkıldı. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu ve gençliğe emanet ertiği Türkiye Cumhuriyeti, onlarca yıldan beri, kar- Sıkıyönetim dönemlerinde halk büyük zorhıklar çekti. O günlerde bir muhtar, ko- mutanlığm istediği kimlik belgelerini dolduruyor. şı- devrim saldmsı altında. Özellikle, çok partili parlamenter düzene geçişle birlikte, karşı devrim süreci hızlandı. Bir yandan, cumhuriyetin ve devrimle- rin temeli içten içe kemirilip aşındınl- dı, tarikatlarla desteklenip güçlendiril- di, diğer yandan işsizlik ve pahalılık azdınlıp yoksul-zengin arasında uçu- rum, lüks ve sefahat giderek arttınldı. En insancıl duygularla sosyalist kar- deşlik isteyen, ülkenin bağımsızlığını, insanlann özgürlüğunü savunan dev- rimciler birer cani gibi sorgulanıp ce- zalandınldı. Yoksul vatandaşlar, gerici örgütlenmelerin kucağına itildi. Çare- siz kitlelere şeriat kurtuluş yolu olarak gösterildi. Cumhuriyet kadrolan tasfi- ye edilerek şeriatçı ve ırkçı kadrolar ki- lit noktalara tırmandınldı... Evrensel tekelci sermayenin ulusla- rarası gizli servisleri, açık gizli örgüt- leri ve içerideki uzantılan, özellikle de 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ve buna bağlı baskı-şiddet uygulamalan sonu- cu devrimciler, paramparça edildiler. Arta kalanlar ise zayıf güçlerini bir arâ- ya getirerek derlenecekleri yerde, bir- birleriyle "yanşarak", daha doğrusu birbirlerini yiyerek güçlerini telef etti- ler/ediyorlar. Ekonomik-sosyal-kültü- rel, kısaca hayatın her alanında gerici- liğin çığ gibi büyüyen gücü karşısında, devnmciler, sorumsuzca bir vurdum- duymazlık içinde; güçsüz, çaresiz, da- ğınık bir görünüm sergiliyorlar... Türkiye Cumhuriyeti, aşağı yukan aynı zamanda kurulan Sovyet Cumhu- riyeti gibi yıkılmadı. Cumhuriyetin ordusu . Türkiye Cumhuriyeti, evrensel ve bağlısı tekelci sermayenin, onun güdü- müne aldığı gerici örgütlenmenin sal- dınsı altındadır. Cumhuriyet, ne yapa- cağını bilemeyen, çaresiz ve örgütsüz bırakılan halkın aktif desteğinden yok- sundur. Çoğu devrimci kadrolar, Cum- huriyeti sahiplenerek, devleti karşı dev- rim sürecinden anndırmak için müca- dele edeceği yerde; aksine karşısına geçmiştir. Buna rağmen Türkiye Cum- huriyeti hâlâ yıkılmadıysa, bunu, or- dusuna borçludur. Tek sözle: Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusu var! Ancak bu yetmez, yetmiyor! Kurrulu§;K.uraluş yillannda olduğu gibi, aydijy-canili, ijçisi-köylüsüyle; kadını - erkeji, genci-yaşlısryla, aske- ri-sivilıyle milletçe kenetlenmek, em- peryalist baskılara, sömürüye ve geri- ciliğe karşı Kuvayı Milliye ruhuyla, Ulusal Güç Birliği'ni yaratmak ve öz- veriyle mücadele etmek zorundayız. Devrimcilik adına, demokrasiyi Av- rupa Birliği'nin ihsan edeceği sadaka- da arayanlara, sosyal devlete kayıtsız kalanlara, toplum çıkarlannı hiçe sayıp bireyciliği öne çıkaranlara, Kurtuluş Savaşı'yla kurulmuş ulus-devleti red- deden; yerine evrensel finans-kapitalin enternasyonalini savunanlara, özelleş- tirme çapulunu destekleyenlere, irtica tehdidini suni gündem sayanlara, tür- banı özgürlük ve tarikatlan sivil toplum sayanlara, 1MF sosyalistlerine bir sözü- müz yoktur. Onlar evrensel tekelci sermaye saf- lannda, varsın ordu ve devlet düşman- lığı yapmaya devam etsinler! Sözümüz, çalışan, üreten, değer ya- ratan halkımıza ve gerçekten ve içten- likle emekten yana olan aydınlanmıza: Günümüzün yakıcı görevi, evrensel tekelci sermayenin ulusal devlete yö- nelttiği açık-gizli, maddi-manevi, doğ- rudan-dolaylı, içeriden-dışandan her türlü saldınsına karşı koyabilecek bil- gi-deneyim-enerji birikimi taşıyan bir gücü derlemektir. Bunun için de öncelikle yapılacak olan, 12 Mart darbesi ile başlayıp sür- dürülen "ordu ve devlet düşmanlığı'' sürecini tersine çevirmek. 68 kuşağının •*Ordu-millete) ele,Milli Cephe'de" slo- ganına hayat verecek dönemeçten el birliğiyle geçmektir. Buna kafaca ve bedence hazır mısınız? BİTTİ fFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com Gazi Mahallesi'nde 18 yurttaşın po- lis kurşunlanyla öldürülmesinin yıldö- nümü, "son Türk devletinin haşmeti- ni göstermesi" bakımından iyi birde- neme oldu. Cemevinde toplanan ve cinayetteri protesto etmek isteyen 500 kişilik gruba karşılık Türk devleti ora- da 6000 polisle hazır bulundu. Yani bir göstericiye karşılık 12 devlet gö- revlisi mahalleye sevk edildi. Zaman zaman bazı dostlanmız, "Devleti değil, siyasi iktidan eleştirin. Devlet kalıcı, siyasi iktidarlar ise ge- çici, devlet diyerek devletimizi yıp- ratmayın" uyarısında bulunurlar. Ga- zi Mahallesi'nin uğradığı haksızlığın ve karşılaştığı acımasızlığın sorumlu- su acaba yalnızca zamanın iktidarla- n mı? Gazi katliamından bu yana yıl- lar geçti. Hangi iktidargelirsegelsin, onların kaderi değişmedi. Polisler, aynı davranıyorlar, mahkeme aynı davranıyor, savcılar aynı davranıyor- lar. Gazi olaylan gerçekleştiği sırada Gazi Mahallesi'ndeki Devlet DYP-SHP koalisyonu iktidardaydı, daha sonra partilerinin adı CHP'ye dönüşen SHP'liler hükümette olma- larına ve Gazi olaylannda halka yar- dımcı olmak istemelerine rağmen el- lerinden bir şey gelmedi. Devletin polisine, savcısına, yargıçlannaada- İeti sağlamalan konusunda bir etki- de bulunamadılar. Milli Güvenlik Ku- rulu -ki devletin en etkili ve yaptınm gücü en fazla olan kuruludur- bir kez bile bu mahallede devlet neden böy- le davranıyor diye, bu konuyu görü- şüp önlem almayı düşünmedi. Gazi Mahallesi'nde, yüzleri mas- keli, ellerinde makineli tüfeklerle damlara tırmanan, panzerlerle gös- tericileri ezmeye her an hazır bulunan bu devlet görevlileri hangi tercihlerin ürünü? Burada bulunan devletle, Su- surluk'ta otomobili kamyona çarpan devlet görevlileri arasında bir çeliş- me mi var, yoksa benzerlik mi? Bu devlet tercihleri, birkaç hükümetin özel tercihleri mi yoksa devletin da- marlanna kadar işlemiş bir gelenek mi? Gazi Mahallesi'ndeki bu manzara- nın sorumluları yalnızca zamanın ik- tidarları mı yoksa yargısıyla, güven- lik güçleriyle, parlamentosu ve hükü- metiyle tüm devlet kurumlan mı? So- runa böyle bakmadığımız sürece, birkaç bakana ve başbakana sinirle- niriz ve sorunun çözülmediğini gö- rünce de çaresizliğe düşeriz. ••• Bütün bunlan, günümüzün hükü- metinin sorumluluğunu küçültmek için söylemiyorum. Tabii ki onlann büyük sorumluluklan var. Ancak, şo- run yalnızca onlarla sınırlı değil. ör- neğin Gazi Mahallesi'nde Yeşil'in panmağı olduğunu, o dönemin Em- niyet istihbarat Daire Başkanı Hane- fi Avcı iddia etmişti. Yeşil, kendi ka- fasından mı böyle bir provokasyonu hazırladı? Yeşil, bunu planlayabilir mi? Olsa olsa ona birileri görev ver- miştir. O görevi verenlerin de kimler olduğunu az çok biliyoruz. Hangi ik- tidar, hangi hükümet onlardan he- sap sorabilir? Bülent Ecevit'le, 12 Eylül döne- minde askeri cezaevinde birlikte ka- lırken, "Neden Kontrgerilla'nın üze- rine gidemediniz. Üstelik o zaman arkanızda büyük bir toplumsal des- tek vardı. Neden bunu yapmadınız?" diye sormuştum. Ecevit yanlış hatır- lamıyorsam, "Gücümüz yetmedi" demişti. Örneğin hep soruyorum, Abdul- lah Çatlı'yla defalarca telefon ko- nuşmasını yapan general Veli Kü- çük, neden bunun hesabını normal yargı kurumlannın önünde vermedi? Onun Yeşil'le ilgisinin olup olmadığı neden Susurluk araştırmacılan tara- fından sorulmadı? Bütün bu sorulan sormak devlet düşmanı olmak anlamına mı geliyor? Bütün bu sorulan yalnızca hüküme- te mi sormak gerekiyor? Yoksa, yurt- taşı bastınmak için örgütlendiğini her olayda bir kez daha öğrendiğimiz ve onlarca yıldır değişmeyen devlet ter- cihlerini mi sorgulamalıyız. Bu devleti, anayasasıyla, Milli Gü- venlik Kurulu'y'a. yargı kurumlanyla, güvenlik güçleriyle, hükümeti ve par- lamentosuyla toptan, ciddi bir eleş- tiriye tabi tutmak ve değiştirmek için harekete geçmedikçe ve sorunu bu boyutta ele almadıkça, Gazi Mahal- lesi'ndeki manzara değişmez. Çün- kü bu yalnızca bir hükümet sorunu sayılmayacak kadar büyük ve korku- tucu bir sorun. Gazi Mahallesi'ndeki devlettir, yal- nızca iktidar değil. GLOBALPOLİTtKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Piyasa Reformlarının Bir Bilançosu (Latin Amerika) Kari Polanyi, artık klasikleşmış, Büyük Dönü- şüm (1944) isimli çalışmasında uyarır: "İnsanla- rın, onlann doğal çevrelerinin, hatta tüketim gücünün buyüklüğünün ve kullammının kade- rinin piyasa mekanizması tarafından belirlen- mesine izin vermek, toplumsal yapının yıkıl- masına yol açacaktır" (sf: 73). Geçen 20 yıl boyunca, birçok gelişmekte olan ülkede insanlann, doğal çevrelerinin, hatta tüke- tim gücünün buyüklüğünün ve kullanımının kade- ri giderek artan bir biçimde piyasa mekanizması- nın düzenlenmesine terk edildi. Buna karşılık neo- liberal propaganda ve IMF baskısıyla insanlar "serbest piyasanın" ekonomik, demokratik tı- kanıklıklan açacağı, azgelişmiş ülkelerde ek- sikliğinden çok yakınılan "sivil toplumun" oluş- masına yol açacağına inanmaya zorlandılar. Şimdi, gelinen noktada, manzara Karl Polan- yi'nin öngörülerini tümüyle haklı çıkanyor. Bu söz- de reformlan (aslında, 19. yüzyıla geri dönüş an- lamında, gerici adımları) uygulamayasokan ülke- lerde toplumsal yapılardanmadağın oldu. Diğer ta- raftan, bu reformlara bağlı olarak sivil toplumun gelişeceğini umanlar, bugün devletin ekonomi- den çekilmesine paralel bir "sivil toplumun" ne- den oluşmadığına şaşırıyor, belki de kendi kendi- lerine "Nerede yanlış yaptık acaba "diye soruyor- lar. Yardımcı olmaya çalışalım: Yapılan yanlış, si- vil toplum denen şeyin doğasını doğru kavraya- mamaktan kaynaklanıyor: Sivil toplum bu kavra- mı en çok ve etkin olarak kullanmış düşünürler- den Hegel ve Manc tarafından, burjuva sınıfının devlet dışındaki yaşam koşullarının, iktidar ilişkilerinin bütünlüğü olarak tarif ediliyordu. Bu açıdan bakınca, "sivil toplumculann" temel yanlışının ne olduğunu görmek mümkün. Bugün "sivil topluma " temel oluşturacak burjuva sınıfi, bu kavramın ilk ortaya çıktığı dönemdekinden farklı özellikler taşıyor. Özellikle 1980'den sonra küre- selleşme dönemi göz önüne alındığında, karşımız- da, tekelleşmiş ve hızla tekelleşmeye devam e- den, serbest rekabetten, piyasa koşullannın bi- çimsel eşitliğinden, daha da önemlisi, burjuva sı- nıfını ilerici kılan üretkenlikten hızla uzaklaşan, ma- li sermayenin etkinlik alanına sığınan, üretileni bö- lüşmeyi tercih eden, dolayısıyla hızla parazitleşen bir burjuva fraksiyonu var. Üstelik bu fraksiyon burjuva sınıfi içinde egemen. Bu fraksiyonun dev- letten beklediği ise, burjuva sınıfının feodal dev- lete tepkisinden çok farklı. Bu fraksiyonun ege- menliği altındaki bir sınıfın ekonomik, siyasi ikti- dar ilişkilerinin yatağı olarak şekillenecek olan ''si- vil toplum" da tabii ki buna göre olacaktır. Sivil toplumculann en büyük zaafı, sivil toplumun olu- şacağına ilişkin boş hayallere kapılmak değil; olu- şacak sivil toplumun nasıl bir şey olacağını kav- rayamamaktı. Şimdi "serbesfp/yasan/n"oluştur- duğu, oluşturması beklenen 'sivil toplum" karşl- lannda duruyor, Ama onlar hâlâ bir sivil toplum is- tiyortar. Bu noktada geçmiş zaaf, artık bilinçli bir yalan değilse, olsa olsa dangalaklığa dönüşmüş- tür. Serbest piyasanın eliyle oluşturulan bu "sivil toplum" ise Polanyi'nin uyarısının ne kadar hak- lı olduğunu bize hergün yeniden kanıtlıyor. Üste- lik, bu kanıtlar için artık solcu yayınları izlemek de gerekmiyor. Örneğin, 13 Marttarihlı VVashington Post gazetesine bakabilirsinız: Anthony Faiola, Latin Nations Pay Price of Reform (Latin ülkele- ri, reformlann -serbest piyasa reformlarının- fiya- tını ödüyorlar) Faiola'nın çalışması, Arjantin, Venezüella, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerde, 1980- 1990'larda uygulamaya konan serbest piyasa re- formlarının, çok bilinen ekonomik tahribatının ya- nı sıra ahlaki etkilerine de aynntılı örneklerle de- ğiniyor. Bu ülkelerde özelleştirmeler sırasında, "Bal tutan parmağını yalar" misali, siyasilerin, yer- li ve yabancı büyük sermayenin nasıl ceplerini doldurduklarını, devlet kasalarını talan ettıklerini, buna karşılık örneğin Arjantin'de Menem döne- minde emeklilerin sağlık sigortalarının nasıl yağ- malandığını ve sistemin çökertildiğini gösteriyor. Bu ülkelerde yolsuzlukların artışına paralel de- mokrasinin, hukuk devletinin hızla zayıfladığını da aktaran Faiola, halk arasında artık demokrasinin birsaygınlığının kalmadığını vurguluyor. VVashing- ton'daki Latin Amerika Bürosu dırektörü Geor- ge Vıckers'in "Serbest piyasa reformlan ina- nılanın aksine yolsuzlukları azaltmadı, üstelik yeni yolsuzluklar için yeni yollar açtı" sözleri- ni aktarıyor. Belli ki Latin Amerika'da oluşan bu yeni "sivil toplum" artık ABD çevrelerinde de endişe yara- tıyor, sorgulanıyor. Bu endişeler ABD entelijans çevrelerinde de dile getiriliyor. Bu çevrelerde, bir süredir, Latin Amerika "patlamaya hazır bir dü- düklü tencereye" benzetiliyor; neo-liberalizme, küreselleşmeye, ABD hegemonyasına karşı ay- dınlardan, sendikalardan başlayıp giderek tekel- lerin dışında kalan sermaye kesimini de kapsayan, devlet bürokrasisinin belli kesimlerine kadar uza- nan yeni bir muhalefet hareketinin, yepyeni bir "sol" inisiyatifin gelişmekte olduğu endişeyle sap- tanıyor (stratfor.com). Ve özetle, şu korkutucu öngörü (uyarı) yapılıyor; Ekonomik koşulların tam iyileşmeye başladıgı (?!) sırada bu güçler dizgin- lenmezse, ya da kendi kendilerini dizginlemez- lerse, bu iyileşmenin meyveleri toplanamayacak! Polanyi'nin haklılığı ne kadar vurgulansa az. Pi- yasa, insan yaşamını düzenlemeye kalkınca, as- lında yakıp yıkıyor. Bu yıkım içinde, bu sefer piya- sa ilişkilerini korumak için ister istemez demokra- sinin rafa kaldırılması, yerine baskıcı rejimlerin devreye sokulması gerekiyor. Tam bu noktada, bir Latin Amerika'ya bir de Türkiye'ye bakıyorveşu sözleri hatırlıyorum: "Da- ta fabula narratur!" (Burada senin hikâyen an- latılıyor!). Bir şeyler yapılacaksa çok geç kalma- dan yapmak gerekiyor sanırım. Yoksa yırtığı dik- mek, pisliği temizlemek, yangını söndürmek, yı- kılanı yeniden yapmak, herkese çok pahalıya pat- layacak! (Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması) Hizmet Sistemi Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear