Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 14MART2000SA1
14 kurtur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Patlavaıı balon dilrîş tutar mı?2OOO'e girerken Cumhuriyet'te
yaptığim tiyatroda '1999'
değerlendırmesıne (28 Aralık) dönüp
baktım. Üç ana başlık yer alıyor:
"Sansürcü ve saldırgan tutum
iziendi", "Devlet Tijatrolan kurum
içi uzlaşmayı sağlamalı", "2000'de
tnatromuz rahat soluk almah."
Aradan neredeyse üç ay geçmiş.
2000"in neredeyse dörtte biri.
Tiyatromuzu "düze çıkarma*
yolunda alınmakta olan
(katılmadığımız) "önlenüer" tersine
tepıp duruyor.
Sanat ve kültür konuJanna eğilen
gazetelerde son günlerde yer aldı.
Pendik Kaymakamı, Dario Fo-Franca
Rame'nın yıllardır kitap olarak
pıyasada bulunan ve son yıllarda
tiyatro topluluklan tarafından
durmadan sahnelenen "Kadın
Oyunlan"nın sergilenmesini
yasaklamış. Içinde "popo" sözcüğü
geçtiğı için.
Ovsa "popo" görüntüleri. görüntülü
medyanın temel malzemesi olarak,
sayılan gün geçtikçe artan çeşitli TV
programlannda, ardından
da yeterince "flaş" olmuşsa- haber
programlannda 67 milyonun gözüne
sokulup duruyor. Bu programlan
Pendik halkı izlemiyor mu yoksa?
Ülkenin tüm nüfusunun "çıplak
kadın" seyretmeye doyduğu,
alabildiğine "özgür" \e zengin bir
görüntülü "üefişim" ortamında
tiyatro metınlennin (üstelik de
"kadın"ın "meta" olarak
görülmesini yeren metinlerin) yerel
yönetimlerce "sözcük" düzeyinde
didiklenmesi tiyatroya karşı alınmış
bir tavır değıl de nedir? Tiyatro
bağlamındaki sansürcü ve baskıcı
tutumun tüm yazıian ve çizilenlere
karşın sürmesi bunu gösteriyor.
Eskl eklpten tasflye yapıldı
Tiyatronun dışındaki güçler böyle bir
tavır sergileyedursun, tiyatronun
içindeki güçlerin daha sağlıklı
davrandığını söylemek de olanaksız
görünüyor. Devlet tiyatrolanndan söz
edıyorum. Altı aydır basından
izlemekteyiz. Devlet tiyatrolanna altı
ay önce gelen yeni yönetim,
"kuruma 'çekı düzen' verme"
görevini yüklendi. Amaç, sanatçı
kapnslennden. "memurca"
kaytarmalardan, parasal "israPtan
anndınlmış, "disiplin" içinde
yürüyen bir kurum oluşturmak.
Şaşacak bir şey yok. Zaten 50
yaşındaki devlet tiyatrolanna atanan
her genel müdür aynı amaçla göreve
getirilmışti. Ne ki 1970'Ierden bu
yana daha bu amaca hizmet edıp
edemedikleri çoğunlukla tam
anlaşılamadan yerlerine bir başkası
getınliyor. Kimi genel müdüre ise bir
yıl zor dayanılıyor. Bir Kültür
Bakanlığı, atamalannda bu kadar sık
yanılabilirmi?
Son u> gulamada. Kültür Bakanlığı
tarafından bir önceki (ve ancak bir yıl
görev yapmış olan) Genel Müdür
Lemi Bilgin yurtdışında turnedeyken
üst vönetim düzeyinde
gerçekleştırilen "görevden alma" ve
"göreve atama" biçiminin yadırgatıcı
olduğu dıkkat çekmiştir. Bir önceki
dönemde yönetimde bulunan ve bir
"ekjp" çalışması sergilemesi
beklenen kişiler toplu olarak
görevden almmamış, 9O'lı yıllar
boyunca etkin ya da edilgın biçimde
yönetimde bulunan Tamer Levent ve
bir önceki yılın genel müdür
yardımcılanndan Rahmi Dilligil ve
kimi başka sanatçılar yeni yönetimde
de yer almıştır. Demeİc kı "eldp"
yenilenmemiş. eski "ekip''ten
"tasfiye" yapılmıştır. (Bir önceki yıl
"ekjp" kurulurken bir yanılgı mı
olmuştur?)
Eslci genel müdürlerln metnl
Sanatçı olma uğraşının bireysel
sancılannı her an yaşayan. duyarlı bir
denge kurularak yönetilmesi gereken
kişilerin oluşturduğu bir kuruma,
bakanlık tarafından sıradan bir genel
müdürlükmüşçesine yapılan
atamalardakı sorun açıktır. Başka bir
genel müdürlük düzeyinde -epeyce
sarssa da- "doğal" karşılanır olmuş
"görevden almalar" ve "atamalar",
işi sanat üretmek olan bir insanlar
topluluğunu "deprem" düzeyinde
etkilemektedir.
Devlet tiyatrolan. tek elden
denetlenemeyecek boyutlarda
büyümekte olduğu 7O'li yıllardan bu
yana gitgide yoğunlaşan bir kargaşayı
yaşamaktadır. Sanatçılar
huzursuzdur. Ortada "Bu ne perhiz
bu ne lahana turşusu" sözünü
anımsatan onlarca dedikodu
dolaşadursun, Rahmi Dilligil'in
uyguladığı ve bakanın da onayladığı
sonucunun çıktıgı bir dolu
soruşturma açılmış, kıdemli oyuncu
Serhat Nalbantoğlu'nun işine son
verilmiş, tiyatromuzun "yüz akı"
kimi başka sanatçılar da zorlamalarla
karşı karşı>a bırakılmıştır.
Ancak bu "çeki düzen verme"
anlavışı yalnızca sanatçılan "işe
koşma" ya da "işe koşıilma"
bağlamında "tercih" bildirenleri
cezalandıraıa düzeyinde
gerçekleşmiştir. Sonuç olarak da
örevden
almalar' ve
'atamalar', işi
sanat üretmek
olan bir
insanlar
topluluğunu
'deprem'
düzeyinde
etkilemektedir.
TiVATKOLAKl
eni yasal
düzenlemeler
yoluyla dirençli
adımlar atma
zamanının bir
türlü
gelemeyişi
kurumu
daha çok
yıpratacaktır.
Rahmi Dilligil göreve geldikten
sonra sahnelenen oyunlarda sayısal
bir artış görülmüş, ama sanatsal
nitelik açısından hiçbir gelişme
gözlenememıştir. Mart ayı içinde
Ankara'da, doğnı sayabildimse, 28
ayn oyun sunuluyor devlet
tiyatrolannda. Aynca "Pek Yakındar
müjdesini veren beş yeni Ankara
yapımı da gündemde. Oyuncular ve
yönetmenler telaşla bir oyundan
ötekine koşadururken tiyatro sanatı
nedir, böyle aceleye gelir mi,
devletten maaş alan her sanatçı
maaşmı hak etmek için durmadan
sahneye çıkmalı mı, bir oyunun
hazırlanma süresi nedir, bir oyuna
yeni yorum getirmenin yolu yordamı
ne olmalı, yönetmen kadrosuna
geçmenin koşulu belirli sayıda oyun
sahnelemiş olmak mıdır, sanatçı
kendini nasıl yenilemelidir gibi
sorular sorulmuyor olmalı ki
izledığımiz yapımlann önemli bir
bölümü yanlış-eksik-yetersiz
duygusu veriyor insana. Seyirci ise
oyunlann tümünü görmüyor nasıl
olsa. Nitelik açısından özlenen
düzeyde olmayan bir oyunu görmüş,
bir başkasını da görmemiş olmakla,
ne bir şey yitiriyor, ne de bir şey
kazanıyor. "Dostlar alışverişte
görsün" deyişini anımsatan bir
tiyatrosal hareketlilik söz konusu.
Sanatçı kadrolan dışındaki personeli
de etkileyen huzursuzluk öyle bir
noktaya gelmiş olmalı ki on gün önce
devlet tiyatrolarının yedi eski genel
müdürü bir araya gelerek bir toplantı
yapıyorlar ve ortak bir metin
hazırlayarak aftını imzalıyorlar.
Metinde Cüneyt Gökçer ve Tamer
Levent dışında, 1979'danbuyana
genel müdürlük yapmış tüm kişilerin
imzalan var: Ergin Orbey, Turgut
Laetitia Masson (1)
Sandrine Kimberiain'in (2)
başrolünü oynadığı son
fîlmi 'A verdre', Tonie
MarshaU'ın(3)'Yfenus
Beaute', Agnes Jaoui'nin
(4) 'Cout des Autres' Nfcole Garcia'mn (5)
'Place Vendomc' ve Catherine Breillat'ın (6) 'Romance'
fîlmleri FVansız sinemasının en başann örnekierinden.
Sinemanın JanDarkkmKültür Servisi - Fransız sinemasın-
da yaşanan "kadın yönetmenleri dal-
gasT sinemanın geleceğinin 'dişi' bir
nitelik kazanacağmm bir simgesi ha-
line geldi. Paris metrolanndaki ilan
tahtalannın, kadın yönetmenlerin film
afişleri ile kaplanması ve Fransa'nın
Oscarlan sayılan Cesar Ödüflerfnin
dördünün birden Toni Marshall'ın gü-
zellik salonunda geçen 'Venus Beau-
te' adlı filmine veriîmesi bu mesajm
doğruluğunu kanıtlıyor.
Birkaç yıl öncesine kadar Fransız
fiim endüstrisi 'erkek-ağır-
hkh' olarak niteleniyordu.
Yeni Zelanda'dan Jane
Campion ya da Amerı-
ka'dan Fenny Marshall ve
Kamryn Bigekm gibi az
sayıda kadın yönetmenin
varlığına karşın geçen yıl-
ki Cannes Film Festivali'ne katılan 22
Fransız filmınin yönermeninin kadın
olmaması dikkat çekiciydi. Fakat son
dönemlerde senarist-yönetmen Agnes
JaouL •Romance
1
filmindeki 'cüretkâr
sekssahneleri' ileCathrineBreiIlafya
da yaşlı rock idölü Johnny Hallyday'i
anlatan filmiyle Laetitia Masson gibi
kadın yönetmenler, Fransa film en-
düstrisinin çehresini değiştirmeye baş-
ladı. DianeKurys, Claire Denis ve Co-
rinneSerreau'nun 1970 ve 80'lerde ac-
maya çalıştıklan yolda yürüyen yeni
nesil kadın yönetmenler, sadece Fran-
sız sinemasmda değil, dünya sinema
sektöründe de bir değişimin başladı-
ğının habercileri oldular.
Ünlü film yapımcısı ClaudeChab-
rol. "Kadıniar geieneklere daha az
uyuyoriar. Aşk ve tutkudan çok fark-
b biçimlerde bahsedebili>orlar. Zama-
nın 'kalp atışlannı' takipederekseyir-
dyeiletebüıyorlar'' diye belirtirken si-
nemanın kurtuhışunun kadınlann elin-
de olduğunu ifade ediyor.
tlk yönetmenlik deneyimıni yaşayan
oyuncu AgnesJaoui'nin' LeGout des
Autres' (Başkalannın Zevki) filmiy-
le gösterime girdiği ilk beş günde gi-
M*ransız sinemasmdayaşanan 'kadın
yönetmenleri dalgası' dünya sinema
sektörünün de çehresini değiştireceğe benziyor.
şe rekorlan kırması bu dönüşümün
somut bir göstergesi sayılabilir. $u sı-
ralar, \ izyona yeni giren 'UneFennne
d'Exterkur'(Dışandaki Kadın) fil-
miyle gündemde olan Jaoui, geçen yıl
da 'eniyisenaristödühî' ile ikinci Ce-
sar Ödülü'nün sahibi olmuştu.
Jaoui'nin ticari başansı ve fılminin
aldığı övgüleri 'özel bir dunım' ola-
rak niteleyenler çok >anıldılar. Ken-
disi gibi oyunculuktan gelen Mars-
hall'ın 'Venus Beaute'filminin kazan-
dığı başan, kadınlann sinema sektö-
rüne 'tazekan'getirdiklerini ve kalı-
cı olduklannı kanıtlıyor. Uygun büt-
çeli v° feminizm felsefesinin gölge-
sinden uzak kalarak kadınlann günlük
sorunlannı dile getiren fılmleri ile top-
lumla zıtlaşmaktan kaçmayan ve içle-
rindeki duygulan cesurca dile getiren
kadın yönetmenler sadece sınemada-
ki erkek egemenligıne değil, tekdüze-
liğe de bir son vereceğe benziyor.
Avusfralya'da yasaklanan ve Stock-
holm Film FestivaK'nde gösterimini
engellemek için boykot edilen Breil-
lat'ın 'Romance' filmi. Anne Fonta-
iııe'in yaşadığı kasabada lezbiyen seks
partileri düzenlemeye kararlı bir es-
naf kansının yaşadıklannı
anlattığı 'Nettoj'age a Sec'
(Kuru Temizleme) veyagö-
ğüs kanserine yakalanmış
bir kadının 'aykm' savaşı-
nı anlatan Solveig Ans-
pachın Haut les couers!'
(Kalp Agnsı) sinemada sı-
radanlığı kıran örneklerden sadece bir-
kaçı. Fakat'kadın yönetmenler dalga-
sı"nı birkaç konu ile sınırlamak pek
doğru olrnaz. Bu yüzden Catherine De-
neuve'ün başrolünü oynadığı yüksek
bütçeli' PlaceVendome' filminin yö-
netmenı NkoleGarcta 'Kadın Sinema-
sı' diye bir kategori yaratılmasına ça-
lışıldığını ve bu yöntemle yine bir ayı-
nmalığa gidildiğini ifade ediyor: "Hiç-
bir özeOik bir kadınyönetmenin fihni-
ni bir erkeginkinden ayırt edici ola-
maz. Filmleri farklı kategoride incele-
mek gerektigini so\lc\en kişiler, açık-
ça kadınlığı aşağıla>ip bize hakaret
ediyor."
Özakman, Raik Alnuçık, Bozkurt
Kunıç, Mehmet Ege, YüceJ Erten,
Lemi Bilgin.
Gazetelerde tam olarak yer almayan
ortak metinde şöyle deniyor: "Devtet
tiyatrolan 1949'da 5441 sayih
kanurda, rüzelkisiligi haiz olarak
kurulmuş bir sanat kunımudur-
Devlet tiyatroian, "bağlı" değil,
"ilgili" kuruhıstur. Çünkü genel
müdflrün ve kurum içi kurullann
görev ve yetkileri kanunla
beUrienmistir- Eğer bir aksakbk,
vetersizük varsa, bakanlık müfettişleri
aracıüğı ile denetleme hakkuu ve
yetldsini her zaman kullanabüir, idari
inceteme yapOrabilir, sanatçılan ve
diger personeli dinleyebüır.
Ama kültür bakanlan kaç zamandır
devlet tiyatrolannı doğnıdan
kendisine bağlı bir genel müdürlük
gibi göriiyor- O kadar ki genel
mûdûrlûğe bağh tiyatro müdürierinl,
hatta idari kademedeki şefleri bile
degiştiriyor, yerlerine tayin >«pıyor ya
da yaptınyor. Sık sık genel müdür
değisiyor.
Saym bakanbğuı devlet tiyatrolannın
içinden eüni çekmesinL yasaya ve
tiyatro sanatına savgı gösteımesûü
talep ediyoruz^. Devtet tiyatrolanna
hâkun kîhnmak istenen zihniyet ve
tutumun, günün devkt tiyatrolan
yönetüni tarafından, me\cut yasanın
çiğnenmesi pahasuıa, sempatiyle
karsılanmasuu da onaylamıyonız."
Hoygörüyle ydnetllmelf
Eski genel müdürlerin yazısı, devlet
tiyatrolannın 200 sanatçısı hakkında
kurumun "içinde bulundugu
durumdan yakmmalan" nedeniyle
açılmış soruşturmalann yarattığı ve
sanatsal üretime de yansıyan
huzursuzluğun ortadan kalkması
yolunda bir an önce durdurulmasını
talep ederek noktalanıyor.
Zaman içinde birbirine rakip olmuş,
birbirini amansızca eleştirmiş,
birbirinin yerine geçmiş yedi eski
genel müdürü, kişisel yönetim
anlayışlanndaki ve siyasi
tercihlerindeki olası farklılıklara
karşın bir araya getiren ve bu metne
imza atmaya yönelten ortak düşünce
ise şu tümcede belirleniyor: "Saym
bakanhğa ve sayın yönetime,
yönettikleri demanlann
çoğunluğunun sanatçılar olduğunu,
devlet tiyatrolannın bir sanat kurumu
olduğunu, daha incetikle, daha
anlayışla, daha hoşgörüyie ve özenle
yönetilmesi gerektigini, cezanın akla
en son gelmesi gereken bir önlem
olduğunu habrlatmak kayınılmaz bir
görev olmuştur."
PHHflH'ln yaıdıflı (?) oyun
Rahmi Dilligil'in basmda yer
alan/almakta olan söylemi her ne
pahasına olursa olsun, devlet
tiyatrolannı rayına oturtmaktır.
Dilligil'in "gözü kara*ysa
(kullanılan sıfat, devlet tiyatrolannın
edebi kurul başkanı ve yönetim
kurulu üyesı Refik Erduran'ın 11
Mart 2000 tarihli Milliyet'in kültür-
sanat sayfasındaki konuyla ilgili
yorum yazısından ödünç ahnmıştır),
bir başka deyişle, bu ise yalnızca
"vatan miOet adına" girişmişse, hiç
olmazsa uygulamalanna karşı
çıkanlann çoğaldığı bir dönem
içinde, kendisini ve ailesini kurum
bağlamındaki sanatsal etkinliklerin
dışmda tutması gerekirdi. Rahmi
Dilligil bunun tam tersini yapmış,
kendi yazdığını söyledigi bir oyunun
devlet tiyatrolannda sahnelenmesi ve
eşinin de bir devlet tiyatrolan
yapımında çok önemli bir başrol
oynaması düşüncesine karşı
çıkmamıştır. Üstelik Bursa Devlet
Tiyatrosu'nda sahnelenmesi
öngörülen "Giysüerim Nerede" adlı
oyunun, çevirisini Orhan
Azizoğhı'nuri yaptıgı, iki Ingiliz
yazanna ait bir oyun olduğu
çevirmen tarafından -basm diliyle-
"iddia" edilince de ortalık iyice
bulanmıştır. Dramaturji bölümü
tarafından edebi kurula sunulan
dosyanın kapağmda değişiklik
yapılarak Dilligil'in isminin yanına
"uyarlayan" ibaresi eklendiği ileri
sürülürken çevirmen Azizoğlu'nun,
oyunu çevirme aşamasmda kendi
uydurmak zorunda kaldiğı kimi argo
sözcüklerin Dilligil tarafından da akıl
edilmiş olamayacağını, "teHT' ya da
"uyartoma" kılıflanndan ikisini de
kabul edemeyeceğini söyledigi
basına yansımıştır (Radikal 9 Mart,
Milliyet 11 Mart). Kurumdaki
görevine son verilen Serhat
Nalbantoğlu da bu "sahtecilik"
olayını dava konusu yapacagını
açıklamıştır. (Milliyet 11 Mart)
Patlayan balonu üstüne dikiş atarak
onarmaya çalışmak yerine, devlet
tiyatrolannm üstyapısal önlemlerle
"ıslah eöneye" çahşmanın
yararsızlığını anlamak ve altyapısal
oluşumlar adına yeni yasal
düzenlemeler yoluyla ağırbaşlı ve
dirençli adımlar atma zamanımn bir
türlü gelemeyişi kim bilir kurumu
daha ne çok yıpratacaktır.
"2000'de tiyatromuz rahat sohık
almaiı" dileğinde bulunmuşum "yeni
yıl" yazısında. Soluk alabiliyor mu?
YAZI ODASI
SELİM İLERt
Yeniköy
Yeniköy adına bakmayın; bu 'yen/'lik ta onaltınc
yüzyıldan kalma. Semtin isim babası Kanuni Sul'
tan Süleyman. Bizans döneminde hayli ytkık yıp-
rak olan Yeniköy, Kanuni'nin saltanatı sırasında ba-
yındır kılınıyor.
Ama ben Yeniköy'ü hep son zamanlann bir Bo-
ğaziçi semti gibi düşünüyorum. Binaz uçan, biraz alaf-
ranga, biraz gösterişli bir hava eser orada.
Daha Istinye'yi geçer geçmez, bol ağaçlıklı cad-
de, kıyıda hemen hepsi yüksek duvariı, fazla koru-
naklı yalılar Yeniköy'e edalı anlamlar katar. Ağaçlık-
lı yol, lstanbul'un bence en güzel yollanndan biridir.
Bu yol üzerinde bir zamanlar Carlton Oteli vardı.
Kim bilir kaç yıl öncesinin yazlanydı, otelin plajından
denize girilirdi. Hayli lüks, girişi çıkışı, kolası, sand-
vici, her şeyi pahalı bir plaj. Epey gençken ve baş-
kalannın çağnlısı olarak bir iki kez gitmiş, aşağılık duy-
gusuyla kıvranıp kalmıştım.
Plajın yanında da bütün görkemiyle o günkü Sa-
id Halim Paşa Yalısı. Başına bugünkü yıkımlar gel-
memiş. Beyaz, iri, sedefli bir inci gibiydi yalı.
Ama Yeniköy'ün kalendermeşrep köşeleri de var-
dır. Afır tafıriı hali, çarşıya, iskeleye yaklaştıkça di-
ner. Semt, Boğaziçi'nin geçmiş, alçakgönüllü gün-
lerinden konuşmaya koyulur.
Bilmem hâlâ yerlı yerinde duruyor mu, iskeleye gi-
den kısacık yolda, yüzünüz denize baktı mı, sol koi-
da fınn! Boğaziçi köylerinin o güzel fınnlarından bi-
ri. Yeniköy'e ne zaman gelsek bu fınndan kıymalı,
peynirii, sade poğaçalar alınz.
Yeniköy'e bazan karadan, bazan denizden gelir-
dik. Vapur iskeleye yanaşır. Iskelenin göz alan özel-
likleri yoktur. Ama çok güzel, çok şiirii bir Boğaziçi
iskelesidiryinede. Hemen brtişiğinden dolmuş mo-
torlar Beykoz'a kalkar...
Iskeleye gelmişken Iskele Restoran'a göz atma-
mak olmaz. Orada gençliğımden anılar kaldı, Bir ar-
kadaş topluluğuydu, küçük bir oba. Hafta sonfan,
çoğu kez cumartesi günleri gün indi mi, buraya ge-
lirdik. Göverdikçe gövermiş saksı bitkileriyle, lokan-
ta, bir limonluğu çağnştınrdı. Romanlar yazmaya
başlamıştım, mutluydum... Edebiyat, resım, sinema
konuşurduk içki masasında...
Biraz daha yol alalım. Denıze bakan kilise. Rüya-
ma bile girmıştir, Van Gogh'un tuhaf çatılı kilisele-
rini andınr. Her mevsim değışik görüntüter edinir. Şim-
di ilkbahar eşiğinde kış yorgunluğunu söyleyip du-
ruyor.
Kıyıda deniz derinden uğuldayıp durur. Bu deniz-
de bir zamanlar, Bakha'lann dalgalarla dans ettiği-
ne inanılınmış. Esintinin yönlerine göre kimileyin oy-
nak, coşkun, kimileyin hırçın...
Kıyısı böyle olan Yeniköy sırtlara, tepelere doğru
yokuşlarla donanır. Giriş caddesinin şaşaası, çarşı-
sının Boğaziçi renkli havası usul usul değişmeye
koyulur.
Daha yirmi yıl öncesine kadar bu yokuşlann sa-
ğında solunda ahşap ya da kâgir Boğaziçt evleri sı-
ralanırdı. Şimdi siteler dönemi başladı. Iç içe girmiş
apartman dizileri, geçmişın yeşil sırtlannda beton uy-
garlığının amansız birer sözcüsü. :'.—'.• '
Daha tepelerde yakın gelecekte, besbelli, beton
uygarlığı dört bir yanı merhametsizce kuşatacak.
lyisi mi, biz buralardan kaçalım, kıyıdaki balıkçı-
lara, balık sefgilerine sığınalım. Gerçi Boğaziçi'nden
denize giremiyoruz artık, koca denizi kiriettik. Balı-
ğın da sonu geldi gelecek. Tablalannda pul pul ba-
lıklar, eski bereketli zamanlanna adeta yas şarkısı
söylüyor.
Bu kadar gezdıkten sonra kıyıdaki küçük kahve-
de oturmadan geri dönmeyelim. Orası, Boğaziçi'nin
en güzel köşelerinden. Pogaçalı Yeniköy'den ina-
nılmaz yadigâr.
Deniz, deniz taşıtları, karşı kıyılar, bekledığimiz
ilkyaz!
Ayla Erduran Borusan
Rlapmoni'yle konser veriyor
• Kültür Servisi - Borusan lstanbul Filarmoni
Orkestrası, keman sanatçımız Ayla Erduran"ın soiist
olarak yer alacağı iki konser verecek. Orkestranın
bugün (14 Mart) Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde,
15 Mart'ta CRR Konser Salonu'nda vereceği
konserleri orkestranm daimi şefi Prof. Gürer Aykal
yönetecek. Konserlerde, Beethoven'ın 'Carolian
Uvertürü', 'Keman Konçertosu Re Majör Op. 61" ve
'Senfoni No. 4, Si Bemol Majör Op. 60' başlıklı
eserleri seslendirilecek. Keman öğrenimine dört
yaşında, Carl Berger ile başlayan Erduran ilk resitalini
on yaşında verdi. Aynı yıl Paris Ulusal
Konservatuvan'nın yüksek bölümüne kabul edilen
sanatçı, öğrenimi sırasında Rene Benedeti. Ivan-
Galamian, Zina Francesattı ve David Oisrrakt gibi
ustalarla çalıştı. Sayısız ülkede ünlü şeflerle konserler
veren sanatçımız 1991 'de de\let sanatçısı unvanını
aldı. Aynca bugüne dek aldığı ödüller arasında
'Harriet Cohen Madalyası", Polonya hükümetinden
'Yüksek Başan Madalyası' ve Alman hükümetince
verilen 'Beethoven Madalyası' bulunuyor.
Akbank Oda Orkestrası
Louvre Müzesi'nde
• Kültür Servisi - Akbank Oda Orkestrası, bugün
Louvre Müzesi"nde Cem Mansur'un yönetiminde bir
konser veriyor. Sakıp Sabancı Hat Koleksiyonu'nun
Paris'te açılması dolayısıyla düzenlenen konserde
orkestra, serginin 'Osmanlı' kimliğine uygun olarak
Mehter müziğinin etkilerinin ağırlıkta olduğu yapıtlan
seslendirecek. Akbank Oda Orkestrası aynca. 22
Mart'ta Kayseri Erciyes Cnıversitesi ve 23 Mart'ta
Istanbu] Sabancı Center'da Ingiliz bestecilerinin
çoğunlukta olduğu bir konser programı sunacak.
Orkestra, 29 ve 30 Mart akşamlan da Sabancı
Center'de Akbank Caz Festivali'nin açılış konserlerini
gerçekleştirecek.
BUGÜN
• ENK\ ODİTORYUMlTnda saat 11 OO'de 'Enka
Sinfonietta'nın konsen yer alıyor. (276 05 45)
• AFM KEREM GÖRSEV JAZZ BAR'da saat
22.00'de Kerem Görsev (piyano). Volkan
Hürseveıtbas), Ateş Tezer (davul) bir konser verecek.
(231 39 50)
• ADA K Ü L T C R MERKEZt'nde saat 20.30'da
HasanCihatÖrter'in konsen izlenebilir. (244 28 39)
• AKSANAT'ta saat 19.00'da Aksanat Prodüksrvon
Tçntrosu'nun sahneledıği 'Sevilmek' adlı tiyatro
oyunu izlenebilir. (252 35 00)
• BtLGl ÜNtVERSlTEStnde saat 20.30da Shmuel
Hasfari'in yönettiği Sc'hur filmi gösteriliyor.
(216 3515)