23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
~% 9 ŞUBAT 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Ş Ak'ın ilk öykü-roman kitabı 'Yıldızlann Tembelliği' İletişim Yayınlan'ndan çıktı TTesadiiflerle yaşayan toplumuz' AYŞE KÖKSAL Kadın-erkek ilişkileri ve insanlann ya- şamlanndaki olaylan abartmadan ve 'ko- mikleştirmeden' ele aldığı karikatürleri ile tanıdığımız gazetemiz çizeri Behiç Ak, ilk öykü-roman kitabı 'Yıldızlann Tembelliği' ile okuyuculann karşısına çıkıyor. Ak. kendinden ve tanıdığı in- sanlann duygusal yapılanndan esinle- *" nerek yarattığı karakterin gözûnden, her- *gün yaşadığımız ve 'normal' olarak ka- ; bul ettiğimiz olaylann içindeki 'miza- hı', ya$amm içindeki gerçeklikten çekip çıkardığı komikligi okuyuculara aktan- yor. -'YıldızlannTembelliği'ndetcmbel- '• Bğin cahşkanhktan daha bü> ük bir erdem ' oîduğunu savunuyorsunuz_. ' AK - Çalışmak her zaman övülen bir " kavramdır. Doğayı kirletenler. savaş sa- nayisini geliştırenler, dünyaya zarar ve- renler hep 'çalışkanlar'dır. Her şeyi bi- lek gücüyle yapma alışkanlığı msanm 1 doğal davranma güdüsünü kaybettiriyor. Ben de bizim toplumumuzun en iyi özel- 1 Iiklerinden bıri olan 'tembellik'i kaybet- memiz gerektiğini düşünüyorum. - Çahşmayı üretmekle bir mi tutuyor- sunuz? Çünkü siz üretken bir insansınız. AK - Ben çalışmaktan kaçtığım için üretiyorum. Yaphğım bütün şeyler düzen- li bir iş yapmamak için aslında. Ürettik- lerimi çalışma olarak görmüyorum. On- lar benim kendimi ifade etme biçimle- rim. - Öykülerde 'tesadüf'ler çok büyük , yer tutuyor. Türkiye'de insanlar tesadü- ' fen mi yaşıyorlar? AK - Toplumumuzun en hoş özellik- Ierinden biri, çocuk bir toplum olması. , Her şeyin çok fazla oturmuş olmadıği, kategorize cdilmediği, birçok şeyin te- sadüflere bırakıldığı bir toplum. En çok eleştırdiğimiz ve en çok sevdiğimiz yö- nü bu. Batı toplumlannda ise ne yap- mak istediğini bilen insanlardan oluşan, önceden belirlenen hedeflerin istenen sonuca gittiği hareketlerin olduğu bir toplum olmasını beğeniyoruz. Fakat en çok eleştirdiğimiz yanı da bu. Yaşadığım topluma bu ikili çerçeveden bakıyorum ve bu çözümsüzlüğün gerçek çözüm ol- duğuna inanıyorum. - Romandaki kadınlann hepsi çok öz- gfir ve rahat kadınlar. Tflrk toplumun- daki kadın kavramı ile çelişen bir taraf- M. 01 (Fotoğraf; KAAN SAĞANAK) oplumumuzun en hoş özelliklerinden biri, çocuk bir toplum olması. Her şeyin çok fazla oturmuş olmadığı, kategorize edilmediği, birçok şeyin tesadüflere bırakıldığı bir toplum. En çok eleştirdiğimiz ve en çok sevdiğimiz yönü bu.' >9tAK- Benim çevrerndeki birçok kad».•- erkeklerden çok daha güvenli ve aldık- lan kararlan uygulayan, aniden değişen ve tutarsızhklannı çok daha rahat yaşa- yabilen insanlar. Bence Türkiye'deki ka- dmlann çoğu böyle. Sadece önceden be- lirlenmiş ve kategorize edilmiş bir kadın kavramı var. Ama bu gerçekle örtüşmü- yor. Kadınlar aslında her zaman erkek- lerden daha kendilerine güvenli. Sanat- taki üretimlere bakarsak bu fark iyice belirginleşir. Kadınlann kendilerine gü- veni, yaptığı işlerde de kendini belli eder ve sanatlannı özgün kılan da budur. 'Aynntılar beni besliyor' -Tiyatro oyunlannızda olduğu gibi öy- külerde de absürd öğelere yer verdiğiniz görülüyor. Baneleştirüerinizi daha belir- gin hale gerirmek için bir araç olarak mı kullanryorsunuz? AK - Gündelik hayatta yaşadığımız absürd şeylerin iç mizahını keşfetmeye çahşıyonım. O zaman yaşamın daha çok kolaylaştı^ınT farkM effî'rh Tcendf*adıma^ Mesela telefon faturası yatınrken başı- ma gelen ve eskiden nefret ettiğim olay- lar benim için hayatı yaşanılır kılan şey- ler olmaya başladı. Ama sadece absürd olsun diye kurgusal. gerçeklikten uzak olaylardan kaçındım. - Öykülerinizde hepimizin gördüğü, ama algılamadığı ay nntuara dikkat ede- rek bunlan fark ediür hale getiriyorsu- nuz. Bu aynntılar mizahınıza nasıl takı- lıyor? AK - Kendi kendimize agladığımız olur, ama bir insan kendi kendine güldü- ğü zaman delilik olarak görülür. Bense tam tersine kendi kendime gülmeyi se- viyorum. O nedenle kendimi eğlendir- mek için, yaşamımı zevkli kılmak için bu tür komik aynntılara dikkat ediyo- rum. Bu aynntılar beni besliyor ve hikâ- ye. karikatür ya da tiyatro oyununda bir anda karşıma çıkıyorlar. - Kahraman sürekli yaşamıy la ilgili bir şeyferiunutırvor.BuunutkanlikbirşekiI- * ^efeÇmljîX?ha>Brtakigen;eklcrireddet- me anlamına mı geliyor? AK- Ben unutmayı sadece bazı olay- lan unutmak değıl. daha geniş bir anlam- da ele aldım. Evinizin karşısında bulu- nan bir bina yıkıldığı anda onu unutuyor- sunuz. Fiziki olarak yıkılmakla tarihi de beraberinde alıp götüriiyor. İnsanlar için gördüğü nesnelenn sadece o an için bir tarihi var. İnsanlar bunu bılinçli bir şe- kilde yapıyorlar. Geçmişten kopup daha iyiye gitmek için dünü yok etme isteği buna neden oluyor. 'Belgeseller rafa kaldınlıyor' - İlk defa bir öykü-roman kitabı ile okuy ucularla buluşuyorsunuz. Acaba ka- rikatürle anlatma olanağı bulamadığt- nız konulan yazıya mı döktünüz? Kari- katür ve yazı birbirini tamamlıyor diye- biür mhiz? AK - Karikatürün farklı bir gerçekli- ği var ve ancak penyodık olarak yapıl- dığında o gerçeklik yakalanıyor. Sürek- li karikatür çizdiğiniz zaman, ancak bir dil oluşturabilirsiniz. Fakat bu anlamda da kalıcı değil. Bir an için duygulannı- zı etkiliyor ve bitiyor. Ama ne dünyanın ne de evrenin kalıcı olmadığını düşü- nürsek karikatür, insana gerçekliğe da- ha çok yaklaşma imkânını tanıyor. Öy- kü, roman, tiyatroda ise farklı bir dil ve diinya yakalama isteği var. Montajlanmış ve kesilmiş zaman dilimlerinin birbiri- ne eklenmesi ile oluşan kurgusal bir ha- yatımız var. Bu yaşamı montajlanma- mış bir zaman dilimi içinde anlatabil- mek için tiyatro oyunu yazmayı seçtim. Seyirciyi belli bir zaman dilimi içinde bir konu çevresinde derin v e etraflıca düşün- me imkânı vermesi, tiyatroyu daha en- telektüel bir uğraş haline getiriyor. Öy- külerde ise farklı bir yöntemle bu kur- gusal bağlantılan sağlamak yerine olay- lann arasındaki bağı kopartmayı seçtim. Bir tiyatro oyununda olduğu gibi tek tek öyküler yazıp birbirlerinin ardı sıra ge- len hikâyelerin arasındaki ilişkiyi oku- yucu kursun istedim. - Başanh bir belgesel deneyiminden sonra neden devam etmediniz? AK - 'Türk Sinemasında Sansür' ko- nulu belgesel yurtdışında birçok festival ve televizyonda göstenlmesine karşın Türkiyede Hiç gösterilmedi. Bunun se- bebinin konuyu objektif bir şekilde ele almamla ılgisi oldufuna ınanıyorum. Belgeselde onu yapan kişinin gen, veri- lerin ön planda olrnası gerek. Bugün ise birçok yapıtta o işi yapan insanlann yo- rumlan gerçekleri kapatacak kadar ön planda. Buna ek olarak belgesel uzun vadeli ve kalıcı birçalışmadır. Birkitap ya da ansiklopedi gibi sürekli başvurü- labilmelidir. Ama Türkiye'de yapılan her şey gibi belgesel de anında tüketilip ra- fa kaldınlıyor. Benim yapmak istediğim belgesele devam etmem için bu koşul- lann değışmesi gerekıyor. - Büyükkrin bile kitap okumadığı bir toplumda çocuk kitaplan yapmak biraz ütopik olmuvor mu ? AK - Yurtdışında yayımlanan birçok çocuk kitabını Türkiye'de hâlâ yayımla- tamadım. Çünkü Türkiye'de kitap yaz- mak. bir kitabın içeriğinden çok daha önemli sayılıyor. Halbuki okul öncesi kitaplar, büyükle çocugun birlikte pay- laştıklan tek entelektüe! ilişkidir. Birhi- kâyeyi, bir masalı, bir resimli romanı paylaşmak hem çocuklar hem de büyük- ler için çok önemlidir. Daha sonra hemen hemen hiçbir zaman bu birliktelik sağ- lanamaz. Çocuk edebiyatının bu kadar cılız olmasının sebebi, büyüklerin ço- cuklarla paylaşacaklan çok az şey olma- sı. Çocuklannı televizyonun bifgisaya- nn karşısına bırakıp etkisTz hale getirme- yı yeğliyorlar. Ama ben yine de yeni nes- lin buna daha çok önem vereceğini ve ço- cuklannı bilgisayarlann eline bırakma- yacağına ınanıyorum. Ono endişeli Lennon 'ın katili serbest bırakılıyor KültürServisi- JohnLen- non'ın katili Mark Davîd Chapmanın 2000 yılının son- lanna doğru serbest bırakılma- sı planlanıyor. Lennon'ın eşi Yoko Ono, serbest bırakma karanna karşı olup olmama konusundabelirsizliğini koru- masına karşın kendısi ve ogullan Sean ile Julian'ın ha- yatlan için endişeli: "Özellik- ledeGeorge Harrison veaile- sinin uğradıklan saldından sonra endişem korkuya dö- nûşrii. Evleri kale gibi korun- masına karşın saldırgan ra- lutça eve girdiğine göre beni vrra çocuklardan birini bul- nak çok daha kolay olur." 8 Aralık 1980'de John Len- non'ı öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezasına çaptmlan Chapman, Attica hıpıshanesinde tutuluyor. Oıapman'ın önümüzdeki ay- Iffda serbest bırakılmak için resmi dilekte bulunması bek- leıiyor. Suçu işlediğinde 25 yaşında olan ve tıpkı Harri- son'a saldıran kişi gibi Beat- les'a delilik derecesinde hay- raılık besleyen katil, 'kafası- nıiçmdengelen sesJer'ın Len- n>n'ı öldürmesını istediğini fcelirtmişti. Chapman'ı ince- leneye tabi tutacak olan psi- lcyatrlar, geçmişteki cinayet tikıntısı ve ruhsal bozuklu- Jjnun iyileştiğine dairolum- 1: rapor verirlerse özgürlük lıpısı aralanmış olacak.Ono ds. "Sean ve Julian'ın bu ko- ndaki düşünceleri benim için <pk önemli. Bu ola\ onlann ıfcıvatlannı her açıdan etkili- -v»r. Fakat ne yazık kidaha bir arava gelip konuşmanrsad bi- *bulanıadjk"diyor. Ono'nun, lueolojik olarak Chapman'ın dfedilmesinden yana bir ta- vr sergilemesi bekleniyor: -"Buolaya objektif olarak bak- Djrya ve kendim ve toplum ıdına en doğru karan verme- «çaüşıyorum." Su buz tutarsa veya kesişen yazgılar Bir doğa olayı olan donma 20. yüzyılda genellikle değişime kapalı yapılan çağrıştırdı AYŞEEMELMESCt Daha çok "MavT, "Beyaz", "KırmEi" üç- lemesiyle taranan ünlü sinema yönetmeni Ki- eslowski'nin bir diğer ilginç ürünü. on bö- lümlük "Dekalog'' dizisidir(yanılmıyorsam bir televizyon yapımı). Bu diziden bir sah- ne belleğimdeki unutulmaz görüntüler ara- sında yer alır: Karlar altında. bembeyaz bir kent, buz tutmuş bir göl ve bu gölün kena- nnda meçhul bir adam tarafından yakılan ateş... Her şeyin bilgisayarlann denetimine bırakıldığı "biHmser bir kentte, ölçümler, buz kalınlığının üzerinde dolaşılabilecek se- viyeye geldiğini gösterir. Ama kimse bu- zun yanı başındaki o merkezkaç kuvveti. önceden belirlenmemiş/ programlanmamış ateşi hesaba katmamıştır. Buz kınlır ve ha- yatının bahannda bir çocuk paten kayarken sulara gömülerek boğulur. Çocuğun ölü- münden kım sorumludur? Yanılmazlığı baş- tan kabul edilen, toplumun üstüne tırman- dınlmış "büimsel'' ya da "dinseT bir düze- ne yazgılannı teslim edenlermi? Düzensiz- liği kaosu yaratan ateşi yakan meçhul adam mı? Yoksa ateşi marjinal kılan, ama ilk ön- görülmedik olayda kınlıveren buzun kendi- simi? Kieslovvski ne söylemek istiyor? Çeşitli halklann yaratılış destanlanndan, kutsal metinlerden, efsanelerden günümü- ze dek uzanan zincir içinde. soyut kavram- lann kişiliğe büründürülmesi, metafor üre- timi insanm sanatsal yaratımının en önem- li öğelerinden birini oluşturuyor. Bu meta- forlardan kimileri çağlanna ve üretildikleri bağlama öyle iyi oturuyor ki, çok fazla tü- ketilip basmakalıplaşıncaya dek, ortak çağ- nşım zeminlerinin vazgeçilmezleri arasına giriyorlar. Bir doğa olayı olan buz, buzlan- ma. donma, 20. yüzyılda genellikle eleşti- riye ve değişime kapalı, bir anlamda totali- terleşmiş siyasal/toplumsal yapılan çağnş- tırmak için kullanıldı. Üya Ehrenburg'un Stalin dönemi kapanırken yayımlanan roma- nının adı da "Buzlar Çözülürken"di. Tota- literleşmiş iktidarlar kendi meşruiyet ze- minlerini korumak için, -donmuşluklannT toplumun her katına yayarken. ne yazık ki çeşitli sanat dallannda da "resmi modeJ"ler ürettiler. 'Korumacüık' teorisi üretilmişti Tiyatro da bu süreçten nasibini aldı. Sov- yetler Birliği'nde 1930'ların ortalanndan 1950'lerin ortalanna dek Jdanov'un "sosya- listgerçekçilik" kuramının tiyatro alanında- ki "resmi" temsilcisi olarak gösterilen ve tam da bu nedenle canlılığını yitiren Moskova Sa- nat Tiyatrosu bu anlamda bir örnektir. Ve ne ilginçtirki, "Stanislavski metodu" bu dönem- de şablonlaştınlıp. kendini yenitemeye dö- nük kanallan "biçimciliğe mahkûm etmek" adına ükamrken bızzat Stanislavski kendi me- todunu, revizyondan geçirip. tiyatroda fizik- sel aksiyonlann önemini araştırmaya girişi- yor ve adı çok haksız olarak biçimcilikle özdeşleştirilen, bu nedenle tiyatrosundan kovulan (birkaç yıl sonra da kurşuna dizile- cek olan) Meyerhold'u yönetmen olarak ya- nma alıyordu. Yıllar sonra 20. yüzyıl tiyat- ro sanatuım bir başka dev yaratıcısının üs- telik tiyatro anlayışında "Stanislavski meto- du"nun eleştirisi de önemli bir yer tutar. BertohBrecht'in kurduğu Berliner Ensemb- le da, çok farklı nedenlerle de olsa, benzer bir yazgıyla tanışacaktı. Brecht oyunlannın, Brecht rejileri dışına çıkılarak sahnelenme- sine şu ya da bu nedenle yapılan müdaha- iorgio Strehler, 'Yakıcı Sorunlar' adlı yazısında şu saptamayı yapar: "Brecht'intek tutkusu, önemli şeyler; entelektüel terorizmle değil mizahla söyleyen oyunlar yazmaktı. Onu izleyen sahte Brecht'çiler, çalışmasının ancak saptınlmış bir gölgesini yansıtabildiler." leler. hatta engellemeler sonunda o büyük kurumu kendi donmuşluğu içinde direnme- ye çalışan bir müzeye dönüştürmüş. sonra da bu fiili durum bürokratik çarkla da bir- leşerek garip bir "korunıacılık'' teonsi üre- tilmişti. Buna bir de "epik tijarro". "diya- lektik th'atro'" vb. kategorilerle sunulan her derde deva "Brechtyen metot" dogmatizmı de eklenince, her yerde bir sürü kötü kopya da türemiş. Brecht'in o güzelim oyunlany- la tiyatro düşüncesine kattığı zengin birikün "duygusuz" aktörlenn, kolaycı rejilerin buz kalıplan altında silikleşmişri. Ünlü Italyan yönetmen Giorgk) Strehler, 'Yakıcı Sorun- lar' adlı yazısında (Yaşam İçin Tiyatro ki- tabmdan ahnmıştır) konuyla ilgili olarak şu saptamayı yapar: "Brecht genellikle can sı- kıcu şematik ve dogmatik biçimde sahnefe- nir; o\sa biz onun gerçek öğrenrileri, nasıl bir kuşku ve anti dogmatizm adamı olduğu- nu biliriz. Gençken çok toleranssı/Jık göste- riyor ve keskin görüşler ileri süriiyorduk. Bize bunlardan kuşku dmduran Brecht'ti. Şöylederdi:' Dikkat, gerçek bundan çok da- ha karmaşıktır!' Brecht'e zarar veren, te- orik yazüan ve devamcılanndan bazılan ol- du. Sonunda kendini bir sistemin tuzağına düşmüş durumda buldu. Oysa ki onun tek tutkusu. önemli şeyler: entelektüel terorizm- le değil mizahla sö\le>en oyunlar yazmakü. Onu izleven sahte Brecht'çiler. çalışmasının ancak saptınlmış bir gölgesini \ansıtabildi- ler." 'Her şeyi bu oyunda denedim' Berliner Ensemble'a ilk kez 1985'te ya- bancı yönetmenler için düzenlenen bir "Brecht semineri"ne ITI'nin (Uluslararası Tiyatro Enstıtüsü) davetlisi olarak gittim. Orada tanışabildığim Berliner Ensemble sa- natçılannın çoğu durumdan hoşnut değildi ve özellikle bürokratik engellerden şikâyet ediyorlardı. Ertesi yıl, Halk Oyunculan üç oyunla Berlin turhesine çıktı. Arkadaşla- nmla Doğu Berlin'e geçip birkaç oyun ız- ledik. Bunlardan biri de Berliner Ensemb- le'da sahnelenen ve bir "Faust" uyarlaması olan "Mefisto"ydu. Oyun, o dönemde ye- niliğiyle fırtınalı tarüşmalarkoparmıştı. Top- luluğun bazı yönetmenlen ve oyunculan. yapıtın "diyalektik" bir yöntemle sahnelen- mediğini ileri sürüyorlardı. Almanca bilmediğim için yapılan uyar- lamanın metnini anlayamadım, ama oyu- nun o denli güçlü bir görselliği vardı ki ko- laylıkla izleniyor ve insan gerçek bir seyır keyfi alıyordu. Bir noktadan sonra bu gör- sel efektler o derece üst üste yığılıyordu ki, yorulduğumu hissettim. Gösteriden sonra fiıayede oturup sohbet ederken oyunun yö- netmeni Horst Sageıfe bu izlenimimi an- lattım ve bu görsel yoğunlukla neyi amaç- ladığını sordum. Soruma verdiği cevap bu- gün gibi akltmda: "Ben yıllardır biroyun sah- ne>e ko>abümek için bekliyorum ve bu şan- sı bir daha ne zaman bulacağun da belli de- ğil. Onun için kafamda bir gün yapanm di- ye biriktirdiğım her şeyi bu oyunda denedim, bütün kuruanmı döktüm." Şimdi Berliner Ensemble. Klaus P^mann yönetiminde yeni ellerde ve müze konu- mundan kurtulma isteğinı çağnştıran bir şe- kilde yeni bir bınada. Umanm bu yeni yö- netım, tekelciliğe dönük pıyasa kurallan- nın da tüm "liberal" görünümlerine karşın sanat üzerinde. en az bürokratik ve totaliter yönetimler kadar standartlaştıncı ve tektip- leştirici etkiler yapabileceğini göz ardı et- mez , tt ;> Kemal Cengizkan, Amasra, 1987. 'Dışarıda-Dokuz Deneme' Fotoçrafevi'nde açılıyop • KültürServisi- Uluslararası fotoğraf grubu 'Kooperative für Fotografie'nin 'Dışanda-Dokuz Deneme' adlı sergisi bugün I8.00'de Fotoğrafevi'nde açılıyor. Daha önce Almanya'da düzenlenen sergide dokuz grup üyesinin ayn birer konuyu işledıkleri 60 siyah beyaz fotoğraf yer alıyor. 'Dokuz Deneme' alt başlığmı taşıyan sergide; Ruth Sander 'lkilikler' ile ikili ilişkileri; Julia Baier gençleri; Suse Kopp mekân, zaman ve insan ilişkilerini; Sigrun Bösemann, bir heykeltıraşın gizemli dünyasını; Kemal Cengizkan, Karadeniz'dekı balıkçı kahvelerini; Kathrin Doepner, kitabın insan yaşamındaki önemini; Fethi Sabunsoy. Türkiye'deki bugünkü kahvehane mekânlannı; Betty Pabst Mandela, sonrasında Güney Afrika'da değişen günlük hayatı; llker Maga ise 'Bısikletler' dizisıyle 82-99 yıllan arasında çektiği fotoğraflardan seçmeleri sergiliyor. Sergi 10 Mart tarihine dek açık kalacak. Albert Tuckerln tablosu bulundu • MELBOtRNE (AA) - Geçen yıl 84 yaşında ölen Avustralyalı ünlü sanatçı Albert Tucker'in Sydney galerısinden çalınan tablosu 13 yıl sonra bulundu. 200 bin Avustralya Dolan (126 bin dolar) değerindeki yağlıboya tablo, sağlam olarak bir arabanın arka koltuğunda bulundu. Olayla ilgili iki kişi gözaltınaahndı. Diyarbakıp Devlet Tiyatrosu'ndan iki yeni oyun • Kültür Servisi- Dıyarbakır Devlet Tiyatrosu, Gogol'ün ünlü yapıtı 'Müfettiş'i sahneye koyuyor. Gürcü yönetmen Zurab Sıkharulıdze'nin yönettiği oyun, » 1820'lerin Çarlık Rusyası'nın yönetim erkinin • yolsuzluk ve rüşvete bulaşmasınm öyküsünü anlatıyor. Devlet-birey, birey- güç ilişkilerini yer yer epik bir anlatımla ortaya koyan oyunun dekor tasanmını Hakan Dündar. kostüm tasanmını Berna Yavuz, ışık tasarımını Izetfnf Bjçer, müziklerini Gürcü asıllı Z Taraar Khorava gerçekleştirdi. Başlıca rollen Orhan Özyiğit, Tolga Tuncer, Veda Yurtsever Ipek. Neşe Baykent paylaşıyor. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu 24 Şubat'ta da Erhan Bener'in yazdığı 'Şahmeran' adlı müzıkli oyunun dünya prömiyerini yapacak. Nurhan Karadağ'ın yönettiği oyunun başrollerinde Nazan Kırılmış ve Okan Irkören oynuyor. 'İstanbul Kreşendo - Ses Enstalasyonlam' • Kültür Servisi -" İstanbul Kreşendo - Ses Enstalasyonlan' sergisi 23 Şubat'ta 19.00'da Alman Kültür Merkezi'nde açılacak. Sergide, tarihten parçalaria. farklı kültürlerden farklı dinlerden ve günlük yaşamdan oluşan görüntülerin yanı sıra tarihi olaylann yankılannın yüzeye çıkmasını izleyerek ses kayıt cihazı ve çeşitli mikrofonlarla bu kentin sesleri toplanıyor. VVerner Cee'nin tasanmlannı ve serginin temelini oluşturan bu malzemeler dijital teknikle toplanarak oluşturulmuş. Wemer Cee, Bettina Obrecht, Güven tncirlioğlu ve Onur Eroğlu'nun yer alacağı sergi 3 Mart'a dek devam edecek. Borusan İstanbul FHarmoni BBC Music Magazîne'de • Kültür Servisi - Uluslararası müzık dünyasinın "'. önemli yayınlanndan BBC Music Magazine, Şubat • 2000 sayısında Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'na geniş yer verdi. Ingiltere'de yayımlanan dergınin yazarlarından Stephen Pettitt yazısında, 'Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrasf nın başanh şefi Prof. Gürer Aykal'ın etkileyici yönetimi ve yetkin müzisyenlerden oluşan uluslararası kadrosuyla çok yakın bir gelecekte "Türkiye'nin gururu olacağına inanıyorum' diyor. BUGUN • CRR'de saat 19.30'da şef Kâmil Coşkun yönetimindeki İstanbul Büyüksehir Belediyesi Kent Orkestrası'nın konseri izlenebilir.('2i2 98 30) • İMGE KİTABEVİ nde saat 16.00'da Meltem Ankan'nın imza günü gerçekleşecek. (348 60 58) • BABYLON'da saat 22.30'da Fiesta Latina'nın Latin müziği gecesine katılınabilir. (292 73 68) • ADA KÜLTÜR'de saat 18.00'de Cenk ve Erdem'in 'Mühebbet Muhabbet' adlı gösterileri izlenebilir. (251 38 78} • BİLGİ ÜNtVERSİTESİ'nde saat 17.00'de Barry Levinson'nun yönettiği 'WagThe Dog' (Başkanın Adamlan), Andrzej Wajda'nın 'LaTerre De La Grande Promeşse' (Vaatler Ülkesi) adlı filmleri izlenebilir. (2(6 23 15) • YÇKM'de 15.00 te Ayşe Emel Mesd'nin 'Tecavüz' adlı oyunu görülebilir. (256 74 68) • MEBA SANAT EVİ'nde saat 15.00'te Mine Ergen'le 'Nâzım Hikmet Şürleri', saat 20.00'de Grotovvski Vbksul Tiyatro başlıklı söyleşi, 21,30'da gruplarla tiyatro çalışması uerçekleşecek. "(547 13 35) • AKM'de. 11 .OO'de şef Rengim Gökmen vönetiminde, solist İsmail Aşan'nın (keman) İsmet Inönü'yü anma konseri izlenebilir. (251 56 00) • BABİL KİTABEVİ'nde saat 15 OO'te Vedat Günyol ve Öner Yağcı'nın imza günü gerçekleşecek. (583 77 84) • AFM Kerem Görsev Caz Bar'da saat 22.00'de Tatiana Andreeva'nın yönettiği ve alto saksofon çaldığı, bayanlar grubu Miss Jazzdinlencbilir. (731 39 50)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear