29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 ARAUK 2000 ÇARŞAMBA OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Ülkemizinj Pfetrol Durumu Prof. Dr. Ahmet ERCAJN İTÜM^en Fakültesi. Jeofızik Mühendisliği Bölümü ve TMMOB Jeofızik Mû 0 ki bin yılına 65 mılyon nüfusla I giren Tûrkiye ekonomisinin bü- yümesi yûzde 5 - yüzde 7'dir. ABD ve Ingiltere'ye göre Tür- kiye dünyada ticari pazar bûyü- mesi olarak ilk 10'a girmekte- dir. Türkiye'nin 'erk'e (enerjiye) olan gereksinmesi 2010'da yüzde 75 artacak- tır. 2001'de doğalgaz dışalunı yüzde 100 olarak 15 milyar m3 'ten 31 milyar m3 'e ürmanacaktır. Yıllık petrol tüke- timinin, 28-29 milyon ton olmakla bir- likte 2010 yılmda yüzde 47 artışla 41.5 milyon fo'na varması beklenmektedir. Türkiye'nin ulusal petrol tutumu: Aslı birinci petrol savaşı olan Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye petrol alanlan, önce yabancılann eline geçmiş, sonra anlaşmayla yerli işbirlikçilerinin denetimine verilmiştir. Oralarda ona göre budan (devlet) yönetim biçimleri oluşturulmuştur. Yabancılann deneümı dışında hareket edenler ise savaşlarla sü- rülmüş, yok olma sınırlanna itilmiş ve inlmektedirler. Gelişmiş ülkeler, ken- di petrollerini işletme yerine, bu gibi de- netledıkleri ülkelerin petrollerini ön- celikli tüketmeyi ulusal çıkarlanna uy- gun bulmuşlardtr. Petrol edinmış her ül- keye, ulusal bir sorun ve doğal bir düş- man yaratarak, bu gibi ülkelerin petrol üretim pay gelirlerini, yine kendileri- nin ürettikleri silahlann en büyük pa- zan biçimine dönüştürerek, o ülkenin gelişmesıne ve ulusal özgürlüklerine kavuşmasına engel olmuşlardır. Türkiye, yitireceğinı zaten yitirmiş, büyük Atanîrk'ün Ulusal Ant (Misak- ı Millı) sınırlan içinde kalan Musul ve Kerkök'te bile hak savunması çoktan unutulmuş ve yakın geçmişte gelışen olumlu firsatlan bu yönde değerlendi- rememiştir. 19. yüzyıl sonunda Rus or- dulan Erzurum'a değin ilerlerken cep- he gensindekı bilim adamlan Türk top- raklannda petrol aramış ve sınırlar çi- zildiginde petrollü alanlar Sovyet Cum- huriye entiNfffOdası Başkam eri üzerinde kalmıştır. Türki- ye, pet ıllüBatum'uveripKarsve Ar- dahan'ı TEge Denizi'ndeki ada- lar ve kıta sahanlığı hiç savaşmadan, an- laşmalarla Yunanistan'a verilmiş; üç yanı deniz olan, ancak deniz kullanımı olmayan bir ülke durumuna düşmüştür. Anadolu, yer yapısının karmaşıklığı ve bol kınklığı nedeniyle, dar boyutlu petrol alanlan edinmiştir. Bol kınklı kızgın (jeotermal) alanlı ve 1. derece deprem bölgesi olan Alaşehir'de 1998'de petrol bulunması, öbür deprem bölge- lerinde petrol bulma umudunu arttormış- tır. Kars-Iğdır arasında bazalt ile örtü- lü kesimde 4-5 km'lik çukurlann bu- lunması, petrol varlığını işaret edici ka- nıt olarak ileride mutlaka değerlendi- rilecektir. Günümüzde uluslararası petrol şirket- leri, petrolün aranmasından pazarlan- masına değin olan tüm etkinliklerin ya- m sıra, elektrik içinde tüm enerjı işlet- melerini bünyelerinde toplayacak bi- çimde yapılanmaya ve dev erk (enerji) üretim işletmelerine dönüşmeye başla- mışlardır. Türknc'nin petrol bütçesi: Bugüne de- ğinyapılanjeofızik vejeolojik çalışma- lar sonucunda bugün için ülkemızin toplam üretilebilir petrol birüdmini yak- laşık 46 milyon ton, doğalgaz birikimi ise 10 milyon metre-küp olarak belir- lenmıştır. Başka bir deyişle, toplam pet- rol birikimimiz yalnızca iki yıllık pet- rol tüketimımize eşittır. Türkiye'nin yıllık petrol tüketimi 28- 29 milyon ton, doğalgaz tüketimi ise 12 ila 15 milyar m3'tür. Bumın parasal karşılığı 5.5-6 milyar dolar dolayında- dıı. Bu oran, ulusal yıllık gelirin yüz- de 2-2.5 'idir. 1948'den 2000'e değin Türkiye'nin ürettiği toplam işlenme- nüş petrol, 115 milyon tondur. Yıllık üre- timi ise 3.6 milyon tondur. Her yü Tür- kiye'nin petrol dışalım gereksinmesi 24.4 milyon tondur. Toplam tüketimde yerli üretimin payı yüzde 12-13; dış aümpayı ise yüzde 87-88'dir. Türkiye'de birincil enerji üretiminde petrolün pa- yı yüzde 46 gibi çok yüksektir. Petrol tüketiminin yüzde 89'u, doğalgaz tü- ketiminin yüzde 94'ü dışalunla karşı- lanmaktadır. Bir başka deyişle Türki- ye, akaryakıt bakımından yüzde 90-95 dışa bağımlıdır. Türkiye'de tüketilen işlenmemişpetrolün yüzde 26'sını ener- ji üretim ve çevrim işinde, yüzde 24'üne yakınını ise sanayi işinde kullanıyorlar. Türkiye'de birincil enerji üretiminde petrolün payı yüzde 46 gibi çok yük- sektir. Dünyada kişi başına tüketim 0.83 ton/yıl iken Türkiye'de 0.53 ton/yıl ile ortalamanın gerisindedir. 1935'ten 2000 yılına değin Türki- ye'de bulunan petrol ve doğalgaz ala- nı sayısı 112'dir. 61 petrol ve 14 doğal- gaz alanı TPAO, 33 'ü yabancı işletme- lerce bulunmuştur. TPAO'nun yıllık or- talama petrol üretimi 65-68 milyon ton, yabancılann ise 47-50 milyon ton do- layındadır. TPAO'nun 1992 yılında 182 milyon ABD Dolan eşdeğerinde olan yurtiçiyatırnnlan 1997 sonu ile 58mil- yon ABD Dolan dolayına düşmüştür. Ülkemizdejeolojik vejeofızik çahşma- lar ile arama ve üretim delgileri yerine göre yüzde 85-90 kadannı gerçekleş- tiren TPAO'nun kaynak bulmadaki zor- luklan nedeniyle yurtiçi yatınmlanmı- zm oldukça gerilediği görülmektedir. Türkiye'nin petrol ve doğalgaz ara- maalığı: 1926'da çıkan Petrol Yasası ile MTA, 1935-1954 arası Türkiye'de petrol aramamışnr. 1940'ta ilk kez pet- rol bulunmuştur. 1942'de 10 ton/gün, 1956'da 1000 ton/gün, 1956'da Aliağa, Izmit ve Orta Anadolu'nun katılımı ile 1.1 milyon ton/yüa ulaşmıştır. 1951'de MTA, Garzan'da petrol bulduğunda toplam petrol birikimi (re- zervi) 10 milyon tonaulaşmışnr. 1954'te petrol ve doğalgaz aramalan TPAO'ya aktanlmıştır. Aynca TÜPRAŞ, BO- TAŞ, Petrol Ofısi, PETKİM kurulmuş- tur. 1954-1997 arasındaki toplam je- ofızik araştırmalar4130 ekip/ay,jeolo- jik aramalar 3273 ekip/ay, delme işle- ri 5.700.000 m. dolaymdadır. Petrol arama işlennın başladığı 1934 yılın- dan 1997 yılı sonuna değin geçen süre içerisinde ülkemizde toplam yaklaşık 3000 petrol kuyusu açılmıştır. Açılan kuyulann 1962'si ulusal şirketimiz TPAO tarafindan kazılmıştır. Buna kar- şılık Amerika Birleşik Devletleri'nde yılda 80.000, ttalya ve Fransa gibi ül- kelerde ise yılda 150 kuyu açılmakta- dır. 1982 'den sonra TPAO dış aramalara başlamış; Mısır, Cezayir, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan'da petrol bulunmuştur. Hazar çukurundaki top- lam petrol birikimi 200 milyar varildir (27 milyar ton). Türkiye; Kazakistan'da Kazak-Türk Munay'ın yüzde 49, Türk- menistan'da Çırak'ın yüzde 6.75, Şah Deniz'in yüzde 9, Kurdaşı'mn yüzde 5 payını edinmiştir. Cezayir'de Hassi Bin Rekay'ın yüzde 25'ini edinmiştir. Ka- zakistan'da 1998'de 135.000 milyon ton/yıl petrol üretilmiştir. Bu tüm Tür- kiye üretimininyüzde3.8'idir. 1982'den beri Batman-Dörtyol, Kerkük-Yumur- talık, Yumurtalık-Kınkkale, Şelmo- Batman, Adıyaman-Sart boru hatlan yapılmıştır. Yanmca-Aliağapetro-kim- ya kurgulan yapılmış, İGSAŞ petrol deniz taşımacılıgı oluşturulmuştur. 1997-1998'de Kuzey Marmara'da 800 milyon m3/yıl gaz üretilmiş, 1997'den beri Adıyaman, Eskitaş-1, Li- lan-3, Adıyaman-3, Adıyaman-55D, Manısa-Alaşehir'de petrol keşfedilmiş- tir. Araştırmalar, Kuzey Mannara'nın yapay gaz biriktirme oylumunun (hac- minin) 1.6 milyon m3 olduğunu gös- termiştir. Dünyada petrol: 1998'de dünyada kanıtlanmış petrol birikimi 918 milyar varil(*) (124 milyar ton), doğalgaz ise 112 trilyori m3'tür. Artan nüfusa ve enerji isteğine karşın, dünyadaki petro- lün 150 yıl daha yeteceği sanılmakta- dır. OPEC (Petrol Satan Ülkeler Birli- ği) ülkelerinin petrol ve doğalgazdan yıl- lık gelirleri 150 milyar dolaymdadır. Uluslararası petrol pazanvefiyat dal- galanmalan: 1970'liyıllannbaşlann- da 2.5-3 §/varil (18.5-22.2 §/ton) olan ham petrol fıyatlan 1974 yılında 11-12 §/varile yükselmiş ve ilk petrol buna- lımı yaşanmıştır. tkinci petrol bunalı- mı ise 1979 yılında Iran devrimi ile or- taya çıkmış ve ham petrol fıyatlan 30- 35 §/varile dek yükselmiştir. 1986 yı- lmda ise ortalama işlenmemiş petrol fiyatlannın 10 §/varil düzeyine inme- si ile daha öncekilerin tersine bir fiyat şaşkınlığı yaşanmıştır. 1990 yılmda ya- şanan Körfez bunalımı nedeniyle dün- ya petrol endüstrisinde belirsizlik ya- şanmış ve dünya ortalama oetrol fıyat- lan 21 §/varil dolayında gerçekleşmiş- tir. 1998 yılı ise yüzyıhn başından bu yana petrol fıyatlan 15.5 §/varil dola- yında gitmiş, bugün ise 20 §/varil do- layına yükselmiştir. 2000 yılının ilk çeyreğinde ise petrol fiyatlanmn arta- rak 24 §/varil dolaymda olacağı, ancak üçüncü çeyreğinden başlayarak OPEC üye ülkelerinin üretimi arttırması ile fıyatlann bir oranda düşeceği beklen- mektedir. Doğalgaz bûtçesi 2000'de Türkiye'nin doğalgaz tüke- timi 12-15 milyarm3 dolaymdadır. Üre- timi ise 1981'de 16mılyonm3,1990'da 212 milyon m3, 1995'te 182 milyon m3,1998'de 565 milyon m3'tür. Tüke- timi ise 1981'de 16milyonm3,1985'te 68 milyon m3, 1990'da 3.4 milyar m3 (dışalım 10.8 milyar m3). Başka bir deyişle 1998 yılında yerli üretim oranı yüzde 5.4, dışalım yüzde44.6'dır. ller- leyen yıllarda bu oran olumsuz yönde gelişecektir. 2000 yılmda toplam yerli üretim 700 milyon m3, gereksınim ise 21 milyar m3 dolayında olacaktır, (yer- li oranı yüzde 3.3'e düşecek). 2010yı- lmda yerli 150 milyon m3, gereksinme ise 53.8 milyar m3 olacaktır, (yerli ora- m yüzde 2.8). Doğalgaz-dışalımı ayn bir yazı konusudur. (*) 1 ton = 7.4 varil ARADABIR H. TUNCAY YENER tzmir Barosu Avukatlgrtndan ' Cumhupbaşkanı Numaratanamaz • - Son günlerde, özellikle sayın Süteyman Demi- rel'in cumhurbaşkanlığı görevinin sona ermesin- den sonra, numaralan- dırma suretiyle (özellikle görevi sona eren Süley- man Demirel için başla- ttdı) cumhurbaşkanlığı sı- fatmın kullanılması, med- yada ısrarla sürdürülmek- tedk Yarnigıya yol açan bu yanlışlık, yaygınlaşma eği- limı göstermektedir. Ni- tekim, geçenlerde Afyon'a gerçekteşen ziyaretleri ile ikjili olarak, yoi kıyısına asılan büyükçe panoda "10. Cumhurbaşkanı Sa- yın Ahmet Necdet Se- zer" yazıldığı görülmüş- tür. Numaralayıp "onun- cu" demek yanlıştır. Oysa, anayasanın 104. maddesi aynen şöyledir "Cumhurbaşkanı dev- letin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk mi/tef/n/n biriiği- ni temsil eder. (...)" denil- mektedir. Oldukça yalın madde metninden, dev- letin siyasal ve sosyal bü- tünlüğü temsilinin açıkça cumhurbaşkanına tanın- dığı anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sı- fatının kullanılması devle- tin saygınlığı ile özdeştir. Cumhurbaşkanlığına odaklanmış tek temsil yet- kisi asla aynm kabul et- mez. Başka bir deyişle, temsil yetkisi sona ermiş kjmüeri için arbk 'cumhur- başkanı" sıfatı kullanıla- maz. Cumhurbaşkanlığı aka- demik değil, siyasal ma- kamdır. Siyaseten edinil- diği sürece kullanılacak sıfattır. Var olan makam sahibi cumhurbaşkanı dı- şındaki biriteri için numa- ralayarak cumhurbaşka- nı sıfannı kullanmak yanıl- gıdır, yanlıştır. Siyasal etik itibanyla da yakışıksızdır. Yazık ki TRT de bu yan- lışlığın içinde. Numara- landırmak suretiyle cum- hurbaşkanlığı srfatını kul- lanmak makamın gerçek sahft>ini istiskaldir. Anaya- sal temsili örselemek, devtetin saygınlığını aşın- dırmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne saygısı olan- ların, kim olursa olsun cumhurbaşkanlığı maka- mına, cumhurbaşkanlığı sıfatının kullanılmasına özen göstermeleri, ciddi ve duyarlı olmalan gerek- lidir. Yerlerinden Oynatılamayanlar Muhsine HeUmoğlu YAVUZ "Lkleriik 2000 Konfe- ran9"mn açılışmda konu- şan Bölent Eczacıbaşı "Kimsenin yerinden oy- nataınadığı bürokrasi, ye- rinden oynamayan parti başkanlanfleçağdaşyöne- tim ve Bdertik anlayişımn yakabnamayacağmı" söy- lemiş. (Hürnyet, 15 Ka- sım 2000). Bu saptamaya bir de her türlü yolsuzluğu yapma- lanna karşın yine de yerin- den oynanlamayan, her ba- samaktaki (kademedeki)' yöneticileri eklemek ge- rekir samnm. Bu gerçeği görmek için, şöyle bir çev- remize bakmamız yeterli olacaktır. Eğer, göreve yet- kilerini kendi çıkarlan doğ- nıltusunda kullanıp, yap- tıklan yolsuzluklann bo- Auer'le pişer, size de düser. En lezzetli yemekier Auer'in setustü ve ankastre ocaklarında veya Aue fınnlarda pişirilir. Hem ileri teknotojileri, hem de geliştirilmiş tasanmlar . Auer'in yeni yıidızları, mutfakiann vazgeçilmezleri... Yeni Auer fınn modelleri. Yeni Auer ocak modelleri: r.az yen; rjrâk tut,:a', _mnıyet!i mödeîierinde aiev sorsrnen haînido oa^ itomatik icesef» emniyet Mtemı. yutlanndan kendileri bile ürküp paniğe kapılarak, 'istifaedipkurrulma'' yo- lunu seçmedikleri takdir- de, genellikle yöneticiler, yerlerinden oynatılmazlar. Bunun görünür neden- lerinin başında "kokmaz bulaşmaz, neme laznncı" yetkili üst düzey yöneti- cilerin, kendi yöneticilik dönemlerini "oteysn" ta- mamlayarak yeniden o gö- reve ya da daha üst bir gö- reve aday olma istekleri gelmektedir. Öteki önem- li ve daha trajik bü- neden ise "Kendisi, camdan ya- pıtanış bir evde oturanın, bir baştasma taş atamaya- cağı" gerçeğıdır. Kendisi de en az, denetleyip so- ruşturacağı kimse kadar yolsuzluk batagına batmış bir yetkili, sonışturacağı bu aİt yöneticilerle olsa ol- sa işbirliği yaparak, salta- natnıı sürdürmeyi ve kara gelirden, olabildiğince faz- la pay almayı yeğler. Be- lirleyici bir başka neden- se, dürüst insanlann içine düşürüldüğü bıkkınlık ve umutsuzluk duygusudur. Çünkü hırsızlığı, yolsuzlu- ğu gün gibi "aşfltâr* olmuş insanlan, bir zaman son- ra çok daha önemli (de- ğerli değil önemli) ve çok dahabol paralı bir makam- da görmek, artık kanıksa- nan bir durum olmuştur. însanın "ar perdesi yır- ühp" değer yargılan yer- le bir olmayagörsün, artık onlan ne toplumsal bas- kılarne idari yapünmlar ne de mahkemeler aracıhğıy- la uygulanması yülar alan yasalar, hiç ama hiç birşey durduramaz. Kendi ken- disini denetleyemeyen, da- ha doğrusu kendısinden utanmayan insam, hangi denetim mekanizması dur- durabilirki... Bu tür insanlar ne yazık ki, ülkemizin hemen her kurumunda ve yine ne ya- zık ki, çoğu üniversitele- rin çeşitli birimlerinde de köşe başlannı tutmuşlar ve başta "bölüm başkan- lan" olmak üzere yetkile- rini, kişisel duygu ve çıkar- lan doğrultusunda kullan- maya pervasızca devam etmektedirler. Bir başka yazımda, bu uygulamala- n somut öraekleriyle ele alacağım. Belki böylece, bu yanlış gidişe dur de- meye çalışanların zayıf ama aydınhk korosuna, bir solukluk (nefeslik) de ol- sa küçük bir katkıda bulu- nabilirinı. Aynca, eli kalem tutan herkes de bunu yap- malı ki, bu cılız koro, gü- rül gürül söylenen bir *gû- neş türküsüne" dönüşsün. "Güneşedüzenlenenaknr ancak böyle kazamlabilir. Yolsuzluğun, hırsızhğın, keyfiliğin böylesine diz boyu olduğu bir ortamda bulunmak, olup bitenleri bilinç gözüyle böylesine apaçık görmek ve bu ger- çeklerle birlikte yaşamak zorunda kalmak, namuslu bir aydın birey için ne bü- yük bir trajedi, ne katlanıl- maz bir azaptır. Bu sistem ve yarattığı katran karası bu ortam, insana üç seçe- nek dayatıyor. Bir: Alçak- lığm, karanlığın bir par- çası ol, ve payını al. tld: Görmezlikten gel, kokma bulaşma. Üç: Karşı çık, yüksek sesle konuş, yaz ve seni bir biçimde parça- lasınlar. Hani Sevgili Ata- ol'un (Behramoğlu) dedi- ği gibi, "Günümüzde in- san olmanın /Çok ağır be- defivar/Vaparçasıotacak- sın atçakbğm / Ya seni par- çalarlar." Bir ve ikinci şıkkın, in- san onurunda, kişiliğinde yaratacağı "onursuz par- çalanma"nın yanında, üçüncü şıktaki "onurlu parçalanma" her zaman yeğlenilecek tek yoldur el- bette. Gördükleri alçaklıklar, yolsuzluklar karşısında, yüksek sesle konuşarak, yazarak karşı çıkanlann çoğunluk bulacağı ve al- çaklar tarafindan öyle ko- layca yutulamayacak kadar çetüı bir "demir leblebi" olacağı günlerde yaşamak dileğiyle... AUER Sıcok eşya uzmanı Yargrtay 8. Daire Başkanı M. NACİ ÜNVER'in yeni romanı "Bir Yalnızlık Masalı Arkadaş Yayın A.Ş. tarafindan yayımlandı. NACİ ÜNVER ilk olarak "Evlenme Cüzdanı" adiı romanıyla tanınmıştı. PENCERE Bilimselleşmenin Neresindeyiz?.. Bir ülke yaşamında bilim geriye itilirse, toplum nasıl çağdaşlaşabilir?.. Bilim nasıl geriye itilir?.. Üniversitelerin canına okursun, bilime yatınm yapmazsın, ulusal gelirden araştırma ve geliştirme- ye aynlan payı düşürürsün, bilim adamlannı aç bı- rakırsın, üretime değil parasalcılığa dönük bir top- lum düzenini pompalarsın, aydınlan ezersin, kitap yayınlannı battalarsın, kitabı suç aleti gibi görürsün, ülkenin köklü devlet üniversitelerini yıkıma uğratp çıkara dönük özel üniversiteciliği devletçe destek- lersin ..ki bunlann hepsi Türkiye'de yapıldı ve ya- pılıyor. Bilim, felsefe ve düşün yaşamı bu süreçte gün geçtikçe tükenmeye yüz tutar. Toplumun pusula- sı kalmaz; halk, bilim öncesi çağlann hurafeleriyle oyalanmaya başlar, paradan başka bir şey düşün- meyenlerin toplumunda lüks savurganlığı uygartık sayılır, tüketimi çağdaşlıkla özdeşleştiren yanılgı ülkede egemenleşir. örnek mi?.. Işte Türkiye!.. ; • Emre Kongar'ın bu hafta başındaki "Aydınlan- ma" köşesinde çıkan yazısı, üzerinde tartışılması gereken çok önemli bir konuyu bıçak altına yatınp irdelemiş. Yazının adı "Postmodernizm ve Sanal Ekonomi-1"; ikincisi önümüzdeki pazartesiye... "Postmodernizm "in anavatanı kuşkusuz Ba- tı'dıri.. Ne demek sözlükanlamı?.. Modemizmson- rası ya da ertesi içeriğini taşıyan bu akımın Türki- ye'deki yandaşlan, hem dinci kesime hem de çok satışlı hokjing basınına yayılmış durumdalar. Dö- nek' ile 'mürtec/'nin Türkiye'de 'postmodernizm^ sevmelerinin özel bir anlamı var; postmodernizm bizde değişik bir içerikle '7923 Aydınlanma Dev- rim/'ne karşı araç gibi kullanılmaya zortanıyor, ge- riciliğin hevesi bu!.. Peki 'modernizm' aşamasından geçmeyen bir ülkede, sözgelimi Sudan, Afganistan ya da Iran'da 'postmodernizm 'in işlevi ne olabilir?.. • Denebilir ki: - Türkiye'de Aydınlanma Devrimi toplumsal ya- pıda yeterince ağırlık kazandı, yeterli bilimsel bi- linci oluşturdu, "Yaşamda gerçek yol gösterici po- zitif bilimdir" şiannın mayası, Cumhuriyeteğitimiy- le tuttu, geriye dönüş olanaksızdır. Ooğru olabilir... Yine de Batı'da hızla gefişen bilimin vardığı ufuk- lan tersinden anlayarak ya da kasıtla yorumlaya- rak bilimsel yasalann "yanlışlanabilir" olmasını hu- rafecilikle kanştırmak isteyenlerin işbirliği açıkça gö- rülüyor; kuantum fiziğinden dinciliğe pay çıkarmak isteyenler bile eksik değiller!.. Bu bakımdan Emre Kongar'ın ele aldığı konu, siyasal bir tçertge de sa- hip... • Peki, bu sorunlar ve tartışmalar nasıl çözümle- necek?.. Bilime yatnmla!.. Türkiye'yi ne IMF kalkındırabilir ne de ABO adanr edebilir; küreselleşen dünyada tek kurtuluş çare- si, yemeyip içmeyip bilime yatınm yapabilmekten geçiyor, artık "Bablılaşmanın neresindeyiz" diye sor- manın yanılgısından kurtulmak zamanıdır. Bilimselleşmenin neresindeyiz?.. ZEHRAYILDIZ'IANMA GECESİ UAmUkim AtalüıiKültürMerteıSaai:20.00 Beethoven, Wagner, Verdı, Puccini'nin yapıtlanyla Andrew Greenwood Yönetiminde lstanbul Devlet Opera ve Balesı Orkestrası eşliğmde Soprano: ELISABETH MEYER - TOPSOE BİLET SATIŞ YERLERİ AKM Gişeleri Caddeoostan, Soyak Göztepe, Merter, Galleria, Maslak, Capitol Mıgros Mağazalannda. Akmerkez. Suadiye, Taksım Vakkoramalarda. Beyoğlu, Ortaköy Raksoteklerde ve Cumhuriyet Kitap Kulübû Sergi Salonlannda www.biletix.com Çağn Merkezi:0216 454 15 55 4zyv . Scmot Voâf KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2000/505 Vesayet Mahkememiziıı 19.10.2000 tarih ve 2000/505-844 E.K. sayılı Uamı ile Çanakkale Gelibolu Hocahamza'da nûfusa k^ıth Davi Nesim ve Dudu'dan olma 1929 d.lu Rebeka Melek,rahatsızhğısebebiyle M.K.. 355. maddesi gereğin- ce vesayet altına alınarak kendisine Jak Yako Melek vasi tayin edilmiştiı. Üan olunur. Basın: 73479 SARIYER 2. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/691- Karaı No: 2000/5% Mahkememızden verilen 13.11.2000 tarih ve 2000/691 esas, 2000/596 sayılı karar ile davanın kabulûne Kastamonu, Azdavay, Kozluören köyü, C: 45, Hane: 1 No'da nüfusa kayıt- lı Yaşar ve Emioe hzı 05.12.1978 41u Ayşe Şirin isminis Gi- zem Şirin olarak dûzeltilmesine karar verilmiştir. Mahkeme hükmü yerine geçmek üzere ılan olunur. Basın: 73458
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear