23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA PAZARTESİ SÖYLEŞİLERf 15 YIL SONRA GÜNEYDOĞU'DAN İZLENÎMLER Askerburada, sivillernerede?!.) Resim ve şiir sergisinin ortak teması banşa, sevgiye, kardeşliğe duyulan özlemdi. Çemişkezek şiir birincisi Hatice Demir "tnsanlar Korkmasınlar" diyordu: "Bir gün biter korkulu geceler/ Yemyeşil dağlar, masmavi gökler/ Yetim kalmayacak, sevgiyle büyüyecek bebekler/ Kan ve nefretin yerini alacak sevgiler.." >Yüzbaşı, 32 askerin nasıl katledildiğini anlatırken 8 yıl sonra bile sesi titriyordu: "Anayolu kesip yolcu otobüsünü durdurmuş ve erleri indirmişler. Hepsi silahsız ve korumasızdı. Hemen yolun altındaki dere yatağına indirip katletmişler. Katliamdan kısa süre sonra olay yerine ulaştık. Hepsini başlanndan vurmuşlardı!.." Hnsanlar köylerine dönmek, çalışmak, kamını doyurmak istiyordu. Aramızda bu istenenlerin bölge çapında ekonomik maliyetini kabaca hesaplamaya çalıştık; parasıyla kumar oynayan ve de devlet tarafindan kurtanlan off-shorezedelere aktanlan paralann çok çok altında olacağına karar verdik!.. ÜMİTZtLELİ Garip, iç titreten bir duyguydu... Casa tipi çift pervanelı askerı uçak Etimes- gut'tan havalandığında geçmişe doğru uçuyormu- şum hissine kapıldım.. 15 yıl öncesıne, hiç bitme- yecekmiş gıbi yaşanan, her gün onJarca kez ölünen o acımasız, o karanlık yıllann taa başlanna.. Çatışmalann, baskınların, pusuların, ölesiye korkulann, ölümüne öfkelerin etle tırnak gıbi ay- nlmamacasına kaynaştığı 1985'Ienn Tunceli'sine .. Aklımda, yüreğımın bır köşesınde hıç unutma- dığım, hiç unutamayacağım onlar... - Pülübargı'de gecenın üçünde ve de delıcesıne yağan yağmurun altında sınlsıklam, üzerine çev- rilmış yırmı adet G3 namlusundan habersiz loğ yapmaya, damın su geçırmesini engelkmeye çalı- şanHaydarAğa... - Bozkınn ortasında yapayalnız evınin pencere- lenni kurtlann saldınsından korumak ıçın cam ye- rine alümınyumla kaplayan, ıkı odasında ıç içe ya- şayan bın bebek on üç can, ikı keçı ve bir ınekten oluşan nüfusun reısı Hüseyin Kerpiççi. - Parasını peşın verdığı halde Cumhuriyet gaze- tesini her defasında geç getirdiği için mınıbüs şo- förüne ağız dolusu küfiirler savuran, kütüphane- sınde en yenı kitaplan bulunduran, bir siyah-beyaz televizyonu olmadığı için hayıflanan Mustafa Amca... - "Vur Emri - Bir Asteğmenin Tunceli Anılan" kıtabımda adı geçen, her bın benim için ayn bir yaşam dersı olan o güzel ınsanlar... Ve merak; kırmızı çamunı üzerinde geceler bo- yu, tükenmek bilmez saatler boyu pusularda yattı- ğım, ölürnlere, tedavisı mümkün değil yaralara, sa- yısını bılemedığım cenaze törenJerine tanık oldu- ğum, okul sevdasına günde altı saat yol yürüyen, bu uğurda başlık parası değerini yıtiren kocaman gözlü Sema'nın, kan kardeşım Dudn Teyze'nın memleketı Tunceli'de savaşın sonnna duyduğum biiyük merak... Dilimde Nâzım'ın "Yaşamaya Dair" şünnden o dızeler; Diydim Id, dövöşötaneye değer bir şeyier için, diyeum ki cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün Tuhaf bir bıncla bileceğiz bunu, Fakat yine de çıldırasrya merak edeceğiz befld yıllarca sürecek olan savaşın sonunu_ Öörencl gözüyle barış ve kardeşllk... yerine güller koksun/ Bütün insanlar iç içe kardeş obun/ El ek verip ebediyen kurrulahm» Bnfıng saionunda Tümgeneral Bak anlatıyordu: - Yöre halkıyla bütünleştik. Büyük destek görü- yonız. Dağda 60-70 terörist var. Bir tane bile kal- mayıncaya dek faaliyetlerhniz sürecek- Terönst hâlâ vardı ama terör artık kontrol altına alınmıştı. Bizleri asıl düşündüren, bölgeyı gezer- ken tümüyle tanık olacağımız dunımu da ılk kez tümgeneralrn konuşmasında yakaladık. Asker aslı faahyetinın yanında hemen tüm sosyal ve ekono- mik konuJarda nerdeyse tek muhataptı! Komutan tek tek döküm yapıyordu- - Tunceti'ye içme suyunu bu yıl getirmeyi başar- dık. Şehitier verdik ama anayoUan asfaltladık. Ço- cuk felcine karşı 12 bin çocuk aşüandı. Çemişke- zek-Elazığ arasına bir feribot hjbe ettik, böylece yurttaş hastasını 15 dakikada karşıya geçirebili- yor_ Dınledıkçe şaşkınlığım, hüznüm, öfkem artıyor- du. Öğrencılere ünıversıteye hazırlama kursunu da asker düzenlıyordu, çocuklann sünnetını de asker yaptınyordu, fakır aılelere erzak dağıtımını da as- ker saglıyordu. ınsanların ve hayvanlann sağlık kontrollennı, aşılannı da asker yapıyordu, spor sa- halannı, çocuk bahçelennı de asker açıyordu, ba- kun-onanm ve çevre düzenlemesi çalışmalannı da asker yapıyordu, imam nikâhlı çıftleri de asker ev- lendinyordu... - Asker h« yerdeydi!.. Üstelik tüm etkinlikleri sıcak ve güler yüzlü biı şekilde yapıyor, hükümetten de beş kuruş yardım almıyordu!.. - Pekı sıviller, siyasi otorite neredeydi?. tkı günlük gezı boyunca vali, kaymakam ve em- nıyet yetkılıleri dışında hıç kımseyı ne yazık ki gö- remedık!. Bir başka yeri.. Komutanın ardından muhtarlar adına konuşan Çemişkezek Gözlüşehir Köyü Muhtan Ali Hadi Yddız'ın söyledıklen de düşüncelenmı doğrulu- yordu. Muhtar Yıldız feryat edıyordu. - Tunceti denilince akla terör geiir, ama gerçek bu değil!. Tunceli halkı devtetini seven, laik Cum- huriyete bağk bir halkor. Ama ekonomik bozuk- luklar teröriste avantaj sağuuh. Ancüık, hayvana- lık, ağaçlandnma için ekonomik yardun istiyoruz. Insanlarumz yoksul ve pcrişandır. Bu insanlannn- zın köye dönüşü sağlanmahdır_ Bu konuşmanın hemen hemen aynısun gıttığı- mız her yerde dinledik. tnsanlar köylerine dön- mek, çalışmak, kannnı doyurmak istiyordu. Ara- mızda bu istenenlerin bölge çapında ekonomik maliyetini kabaca hesaplamaya çalıştık; parasıyla kumar oynayan ve de devlet tarafından kurtanlan off-shorezedelere aktanlan paralann çok çok altın- da olacağına karar verdik!.. Sonra kısa bır süre önce açılan Saltuk Baba halı sahasında Hozatspor-Tugayspor maçını izlemeye gittik. tngilizce pop müzık eşlığinde kıran kırana oynanan maçı Hozatlılarla birlikte izledik. Gençler çok dertlıydı; bu- tanesı, "Halı saha iyi gûzel de en az 30-40 miryar lira harcanmış.. Bununla bir iş sa- has açıisaydı daha iyi oJurdu. Burada iş ortamı sı- fir" deyıverdı. Dertler bır kere ortaya dokülmeye başlayınca dur durak bılrruyordu!. Yaşlı, avurtlan çökmüş bır adam, "Devletin gûcü hu-sıza yetmiyor, bize yetiyor. Aknğımız üç kuruşluk banka kredile- rine haciz üstüne haciz geüyor" diyordu... Gençler- den bın. "Hozat'ta srviden çok asker var. Bir teks- til atölyesi kurulsa, askerin sadece rişörtünü biz yapsak hiç otmazsa bir bölümümüz para kazanu-" dıyeeklıyordu!.. Bu konuşmalann üzenne dıkkat ettım; Hozat'ın dört bir yanı kahvehane ile doluydu!.. Yaşlısı, gen- ci sabahtan akşama bu mekânlarda, geleceğınden 15 yıl sonra... Yedi Sikorskı helikopteri ardı ardına ve de ku- laklan tırmalayan bır uğultuyla Hozat'a doğru ını- şe geçtı... Terör belasından 20 bınlık nüfusu enye enye 4 bine düşen Hozat, yerli-yabancı 90 gazete- ci ve televizyoncunun ıki gün sürecek Elazığ, Tun- celi, Muş, Bitlis, Tatvan gezısınin ilk durağı. As- keri bırlığm ıçıne inen heükopterlerin ortaüğı toz duman ıçınde bırakan pervanelenrun altında koşa- rak Dumlupınar Kültür Merkezi'ne girdik. Bıraz- dan gezinin ılk brifingini Tunceli II Güvenlık Ko- mutanı Tümgeneral Dursun Bak verecek.. Kültür merkezinın hemen grnşınde gözüm boya kalemlenyle yapılmış bir resme takıldı. Mustafa Kemal Lisesi öğrencisi Büfcnt Gül yıllardır süren savaşın ulaştığı sonu çizmişti!.. - Sflahuu yere atnuş, eUerini havaya kaktarmış bir terörist, süanını teröriste doğrultmuş bir konıcu ve onlan izleyen bir asker» Teröristin havaya kaldutb- ğı ehnde bir kitap vardL. Korucunun omzunda ise bir poşu, teröristten ayırt etmek için olsa gerek- Bu- lıse öğrencısuıuı gözüyle resmedılen savaşın sonu böyleydi işte. Sonra farkma vardrm; o salon- da terörün bıttiğmı anlatan bir resim ve şiir sergisi açılmıştı. Tümünün ortak teması banşa, sevgiye, kardeşliğe duyulan özlemdi. Çemişkezek şiir bi- rincisi Hatice Demir "İnsanlar Korkmasınlar" di- yordu: - Bir gün biter korkulu geceler/ Yemyeşil dağlar, masmavi gökler/ Yetim kalmayacak, sevgryk büyü- yecek bebekler/ Kan ve nefretin yerini alacak sevgi- kr_ Pertek tmam-Hatip Lisesi öğrencisi Adnan Bit- Idn ıse şıınne "Bir Şafak Bekuyorum" başlığını koymuştu: - Bir şafak bekliyorum/ Bebelerin gül gamzele- rinde/ Bir banş bekliyorum/ Barut kokan namlu- Urdan. Çemişkezek Ertuğrul Gazı Lısesı'nden Suat Şe- ner de "Bir Dünya" ısımli şıınnde ebedı kardeşli- ğe çağmyordu: - 21. yüzyılda bir dünya olsun ki/ Barut ve kan Güneydoğu'dan insan manzaralan • Kadın doktor yüzbaşımn verdiği ömek bu yörede kadına ne gözle bakıldığımn kanıtıydı: "25 yaşlannda bir kadındı. Beş çocuk doğurmuştu şimdiye kadar. Ama bir senedir doguramıyordu. Doktor hanım, aman derdime bir çare bul, yoksa kocam beni boşayacak diyordu!.." Kısacası buralarda kadının adı hiç mi hiç yoktu!.. Bingöl'ün Yukan Çiçekdere Köyü'nde 12 Ekim 2000 tarihınde Ramazan-Haiime Urek çiftınm ni- kâh törenınde "gözkmci nikâh şahidi" olarak ha- zır bulundum!.. Onlar aslında 10 aylık evliydi ama imam nıkâhıyla!.. Ramazan 19 yaşındaydı.. Hahme de.. Ramazan 20 km. uzaktakı Bıngöl'de garsonluk yapıyor, ancak hafta sonlannda evine gelebilıyordu. "Nikâh şahidnn Mehmetcik obun" kampanyası çerçevesınde resmı nikâh yapan on imam nikâhlı çıftten bırı de onlardı. Ramazan, "Resmi nikâh kadmı koruyormuş dedfler. Anla- madtan ama yapahm dedim" diye açıklıyordu ev- lilık gerekçesinı. Yan yana dizilmış masalann şa- hıtleri rütbeli askerlerdi. Törenin sonunda gehnle- re birer altın büezık, damatlara da kol saatı takıl- dı. Sonra hep birlikte halay çekildı. Erkekler Tu- gay Komutanı ve Vali ıle, kadınlar da kadın asker- lerle!.. Eskiden hayvancılıkla geçınen köy şimdi konıcu maaşıyla geçiniyordu. Bütün köy "keleş" dıye adlandınlan Kalaşnikof tüfeklerle donatıl- mıştı... Muş'un Yelalan Köyü'nde ilköğretım okuluna hediye edilen Atatürk büsrünün açıhş töreninde erkekler bir ağızdan tstiklal Marşf nı okurken ka- dınlar 20 metre öteden onlan seyrediyordu. Bir televizyon kameramanı yüksek sesle sordu. - Resmi nikâh nu, imam nikâhı mı?« Genç kızlar çoğunhıkla "resmi" yanıtını verir- ken 30 yaş ve yukansı "imam nikâhı" diyordu. Kucağında çocuğu olan genç bir kadına "Niçin imam nikâhı" diye sordum. Yanıt acıkhydı: - Bız Allah'ın yolunda yürüyoruz!. - Bak, genç laztar "resmi nikâh" diyor. Onlar Alah'm >viunda yürümüyor mu?. - Onlar cahil!.. Evlilik yaşı buralarda 13-14'e kadar düşüyor- du.Hatta 8-9 yaşmda satılanlan bile vardı!. 14 ya- şındaki Neda'ya takıldım: -Senevdemikaldm?!. - Seneye varmaz verirler beni de.. -Sevcnğinemi? Utandı, biraz da hüzünle başını önüne eğdi. Anladım ki; onu istediğıne değil, onu ıstedikleri- ne vereceklerdi!.. Bir köylü yanıma yaklaşıp eliyle okulu göster- di: - Okul var ama cehalet hep var! Buralann ağa- lan uyanık köylüyü hiç tutmaz!.. -l|öçm? - Öyle olsa oy deposu, işçı deposu, ırgat deposu olmazki!.. Yelalan Köyü susuzluk çekiyordu. Hem kendi- lerine, hem hayvanlarına yeterlı su yoktu. "Ah bir su olsa pamuk ekeriz, meyve yetiştiririz, bir tütün ekmekten kurtuluruz" dıyorlardı. Mühendıs İs- mal Diken ıse "Dıry da inanma" dıyor, eklıyordu. -Beyim, Murat Nehri orada akıp gıdiyor. Hani su akar deli bakar derler. Burada da su akayor, Kürtbakıyor!.. Tatvan'uı Kjrkbulak Köyü'nde ise Güneydo- ğu'nun bir başka gerçeği ile karşı laştık. Öğret- menlerin hemen hepsi asker eşiydi! Eşi binbaşı olan 14 yıllık bu- öğretmen, "Biz de ohnasak öğ- rednen bulamayacaklar" diyordu. Sorunlar bü- yük, sorunlar dağ gıbiydı. Yine asker eşi bir başka öğretmen anlatıyordu: . - Buranın insanı zengin. Hali vakti yerinde. Ama her şeyi devletten bekliyor! Çocuğunu okula zorla gönderiyor. Marlboro sigarası içiyor, cep te- lefonu kullamyor ama çocuguna defter kitap almı- yor!.. Kızlann durumu daha da acıkhydı. 8 yıllık eğıtim zorunlu ohnasına karşın, çoğu beşinci sı- nıftan sonra okula gönderümiyorduî Lise ise yal- nızca erkeklere mahsustu. Din ve aşiret ıhşkilen buralardaki yaşamın temel unsurlanydı. 50 hane- li, 600 nüfuslu Kırkbulak Köyü'nde hemen her- kesin 3-4 kansı vardı' Bır köylüye "Birden fazb evtügin yasak oktuğunu bamiyor musuauz" dıye sorduğumda güldü: - Bu işte yasak mı olur bey!.. Askerin köytüyü sağlık muayenesinden geçır- mek, çocuklan sünnet etmek için kurduğu çadır- lann önünde bir kadın yüzbaşı doktor, "Kadmbr öram hali ya da aşm kanama gi>i nedenler dışında doktor yüzü görmüyor" dıye dert yamyordu. Ka- dnun doktora görünmesı, hele erkekse kesmlıkle günah ve dahi yasakn! Kadın doktorun verdiği bır örnek ise bu yörede kadına ne gözle bakıldığımn kanıtıydı:- 25 yaşlannda bir kadındı. Beş çocuk doğurmuştu şimdiye kadar. Ama bir senedir do- guramıyordu. Doktor hanım, aman derdime bır çare bul, yoksa kocam beni boşayacak diyordu!.. Kısacası buralarda kadının adı hiç mi hiç yoktu!.. çoktan umudu kestiğı "umudu" beklıyordu!.. Kah- vehanelerden birinın önüne çökmüş, sırtını duvara vermiş köylünün söyledıklen ise yürek acıtıyordu: - Geçen gün Antep'ten tiyatro geldi. Yönetmen hayretler içinde, "Sanki başka bir ülkeye getmiş gi- biyün. Bir pasaport eksik" dedi!.. Asker kendini parçalıyor. Ama elinden gelen bu. Devlet yüzünü buraya çevirmeden hiçbir şeyin mümkünü yok!_ AB Ovacık'a ne kadar uzak?!.. Ovacık'ın Zıyaret Köyü'nde söylenenlerin Ho- zat'takılerden fazlası vardı, eksiğı yoktu!.. Bır zamanlar kanlı çarpışmalann yaşandığı bu yer Munzur Nehn'nuı doğduğu gözelenn de mer- kezıydi. Genç kızlann, bekâr erkeklerin, hastasına şıfa arayanlann Munzur Bana'ya adaklar adadığı yerde dünyanuı en güzel suyundan kana kana ıç- nm... Göğsüme astığım kımlık kartında "Cumhuri- yet" yazısını okuyanlar hemen etrafımı çevırdi. Sorunlar aynıydı; ış, aş, köye dönüş. Bır de sağlık sorunlan: - Ovacık'taki 60 yatakh hastane sağlık ocağına dönmüştür. Stajyer doktorlar sadece reçete yazıyor. Bir de pahah ilaçiar yazıyoıiar, alamıyoruz. Hasta- lanmızı yitiriyoruz bey!» Bu" genç kaduı koluma yapıştı, "Ne olur söyte- yin, uzman çavuş zulmünden bıkük!-" Kadmcağı- zrn bahsettiğı teskere bırakıp askerde kalan uzman erbaşjardı Ağlamamak ıçın kendini sıkan geç ka- dın anlattı: - Diğer rütbeiiler çok insanca, çok sıcak davrant- yorlar. Ama uzman çavuşlar rütbelilerin yanmda kuzu gibiler. Diğer zamanlarda Tann kesiliyorlar, btknk zulümlermdenL Kadına verdığun sözu tuttum; konuştuğum tüm askeri yetkililere durumu anlarhm. Zıyaret köyün- den aynlu-ken bızı uğurlayan üsteğmen buruk bir gülümsemeyle. "Gördüğünüz gibi Umit Bey, Avrn- pa Bûiiği buraya bir hayli uzak" dedı! . Gayn ıhti- yan sarp Munzur Dağlan'na, 25 hanelık Ziyaret Köyü'ne baktun... - Üsteğmen haktryck, bem de çok!- Tunceli'de gazetecileri 3. Ordu Komutanı lun- cer Kıhnç bızzat karşıladı Orgeneral Kılrnç'm öğle yemeğı öncesı yaptığı konuşma ıse "gerekti yerle- re" mesajlarla doluydu. - Biz dikenleri ayıklarken bahçeye zarar venne- meye özen gösterdik. Şimdi bu bahce için oimazsa otanaz temel şarüann sağJanması gerekiyor. Hain- ler bu bölgeyi ekonomik ve sosyal durumundan ötürü bilinçii olarak seçmişlerdir_ -Anlayana!.. Bir günlük Tunceli bölgesı ızlennnine gelince... tnsanlar terör belasından kurtulmuş olmaktan mut- lu. Yaşam şartlanndan, ışsızlikten, köyüne döne- memekten mutsuz!. Geceyi Elazığ Orduevi'nde geçirdik. 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Engin Alan'ın verdiği akşam yemeğinde askerlerle bol bol konuştuk. Mesaj hep aynıydı, "Srvil otoritenin acilen bölgenin ekonomik-sos>î al sorunlanna eğit- mesi gerek!." Ve bu mesaj en azından üç senedir süreklı venlıyordu!.. Gezının ikınci günü yine helıkopterlerle Bıngöl, Muş ve Tatvan'm köylennı dolaştık. Ük durağunız Yukan Çiçekdere Köyü'ne gıderken 1992'de Şem- din Sakık ve adamlarunn 32 en katlettiğı dere ya- tağının tam üzennden geçtik. Yüzbaşı olayı anla- tırken 8 yıl sonra bile sesi titriyordu: - Anayolu kesip yolcu otobüsünü durdurmuş ve erleri indirmişler. Hepsi silahsız ve korumasızdı. Hemen yolun altındaki dere yatağma indirip katlet- mişler. Katliamdan kısa süre sonra olay yerine ulaş- tık. Hepsini başından vurmuşlanhL Denn bır sessizlik oldu O an eminım herkes, askerin bu kanlı savaşı neler pahasına kazandığmı düşünüyordu!.. Bütün gün askerin hıç üstüne vazife olmadığı halde, üstelik büyük şevkle yaptığı etkinlikleri ız- ledik. "Şahidim Mehmetcik olsun" adı altında ev- lendrnlen imam nikâhlı çıftler, "Kîrvem Mehmet- cik Olsun" kampanyasıyla sünnet ettinlen çocuk- lar, sağlık taramaları, "Köye Destek Programı" kampanyası çerçevesınde köylüye erzak, çocukla- ra krrtasıye dağıtımı... Son durağımız Tatvan'ın Yolalan Köyü'ndekı şehıt öğretmenler anıtıydı. 25 Ekım 1993'te dört il- kokul öğretmenı ve ıkı yaşındakı bu- çocuk PKK'li terönstler tarafından alçakça katledılmişti. Şehıt öğretmenler anısına tam katledildiklen e\ in önüne dikılen anıtta şöyle yazıyordu: "İnsan haklanndan bahsedenlere sesleniş!-" Muş Havaalanf ndan havalanan asken uçağın ıçınde yaşadığımız ıkı günü değerlendirirken dö- nüp dolaşıp aynı soruya takılıyordum. - Asker burada, siyasi otorite nerede?!..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear