23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JVU.L/1 U J x kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Fatrna Gürel, edebiyatımızda halkevlerineyer verilmemesini haksızlık olarak niteliyor Baharhavasırun estiği zamanlarAyŞEKÖKSAL Yazar FatmaGüreJ'in yeniromanı36 Bahan, Remzi Kitapevi 'nden çıktı. Cumhuriyet'in kurulma dönemınde, 1935-1936 yıllan Türkiye'sinde geçen romanda, doktor Kemal'le Rum kızı Maria arasuıdaki aşk anlatıhyor. Asıl mesleği mühendislik Fatma Gü- rel'in. Uzun bir süre gazete ve dergi- lerde yazı yazdıktan sonra aldığı ödül- ler onu öykü yazmaya itmiş. Daha ön- ce ' Zumanın Son Deliği' adlı hikâye kitabı dağıtım ve baskıda çıkan bir ta- kım sorunlar yüzünden okuyucuya ula- şamadı. Ama ikinci kitabı 'Bir YazGe- cesi'. son beş yılda yazılan en iyı öykü kıtabına verilen Türkiye İş Bankası Bü- yükÖdülü'nü aldı. Okuyuculann karşısına son kitabı '36 Bahan'yla çıkan FatmaGürel, Cum- huriyet'in ilk yıllannın kendisinı çok et- kilediğini, o dönemde yaşanan çoşku- nun, sevincin ve heyecanın günümüz- de hissedilen en büyük eksiklik oldu- ğunu söylüyor. Cumhuriyet'in ilanın- dan sonraki 10 yılda çok önemli geliş- melerin yaşandığı ve Türk toplumunun temeünin atıldığma inanan Gürel, Ata- tûrk'ûn yönetimindeki saygın hükü- metin halka bu heyecanı ve umudu aşı- ladığını belirtiyor " BuyüTar, bahar ha- vasuıın estiğizamanlardır. Herkesin yü- zü güler. Savaştan çdalmasına karşın yeni bir ülkenin kurulması, herkesi he- vecanlandınr, umutiandınr. Bir şeyler yapmaya, yurda yararh obnaya çalışı- hr. Günümüzde, arnk insanlar karam- sar ve mırtsuz. Ben bu iki dönem ara- suıdaki çelişkiyi yansrrmak için, özel- likle böyle bir dönemi seçtHn." Dört buçuk yılda tamamladığını söy- lediğı' 36 Bahan'nın arka planını oluş- turmak için büyük zamanını arşivler- de ve kütüphanelerde geçinniş. O yıl- da çıkan gazeteleri okumuş. O dönemi F (Fotoğraf: SENEM ÖZTÜRK) atma Gürel'in Cumhuriyet'in kurulma döneminde geçen '36 Bahan' adlı romanında, bütün hikâyeler, halkevlerinin çevresinde gelişiyor ya da en azuıdan halkevlerinde düğümleniyor. Toplumda önemli yeri bulunan bu kurumun bu kadar az süre yaşayabilmesini utanç verici bulduğunu belirten Gürel, okurun dikkatini bu konuya çekmek için özellikle uğraşmış. yaşayanlarlasöyleşileryapmış. Belge- İertoplamış:" Ama benim için buaraş- Orma sadeceromanm sağlam birteme- le oturması için önemü\ di. Yoksa bei- gelere dayah bir tarih kitabı ya da bei- gesel yapmak değfl. 1yi bir roman yaz- mak ve edebiyat yapıtı yaratabilmek için yola çıkmn. Bu yüzden bu bdgete- rin çevresinde, sürükleyici ve okuyucu- ya ulaşacak bir öykü kurgulamaya ça- uşüm." Böylece doktor KemaJ'le Rus kızı Maria arasında gelişen aşk romanı or- taya çıkmış. Kemal platonik ve karşı- lıksız, ama çok içten, sıcak ve samimi bir aşk duyuyor Maria'ya. Ama Maria mesafeli ve belki de içinde yanan ateş o kadar alevli değil. Sonuçta, Kemal'i, Istanbul'u bırakıp gidiyor. " Buradaki aşkgünmnüzaştdanna benzemiyor" di- yor Gürel " Zaten Kemal de bunun Cümrü Blenali, çağdaş sanatın Işlevl üzerlne düşünmeyl gerektlren bir etkinllk Coğrafya: Sınır-Ada-Deniz AYŞEGÜLGÜÇHAN Uluslararası bır sanat edrinliğı söz konusu oldu- ğunda akla genellikle merkez ülkelenn düzenledi- ği belli başh bienaller gelır. Bir ya da bırkaç küra- törün "seçtiğj" sanatçılann bir tema çerçevesinde - ya da değil- eylediği ve büyük sermayenin sponsor- luğunda gerçekleşen yıldız yağmurlanna dönüşme- ye başladığı bienaller, son yıllarda bir yandan sa- natçılan, diğer yandan sanat üzerıne düşünen ve yazanlan kaygılandıran bir olgu. Bu etkınliklenn, çevre ülke sanatlannı değerlenîiren eleştırmen ve sanat tarihçileri tarafindan bir değerlendirme ölçü- tü olarak kabul edılmeye başlaması, söz konusu et- kınlikleri ameliyat masasma yatırmayı gerekli kılı- yor. Günümüz sanatı üzenne yazılmış belli başh ki- taplardan birinde, yazann, Hındıstan'da çağdaş sa- natın sorunlanndan söz ederken, kısmen ekonomik olan bu sorunlardan diğeTİerinin ticari galerilerin ge- hşmemişliği, yerel sanatçılara sponsorluk yapacak eğitımlı bir koleksiyoner topluluğunun yokluğu ve Venedik ve Sao Paulo bıenallen ve Kas- . sel Documenta üzerine modellendirdiği trienallerini kesintisız olarak gerçekleşti- rememiş olmasına baglaması (1), sorunun kaygı verici boyutlara ulaştığı ifadesine meşruluk kazandıran bir kanıt gibı duru- yor. Merkez ülkelerin düzenlediği ve bü- yük sermaye sponsorluğundaki dev or- ganizasyonlann sanat üzerindeki belirleyici rolünün ürkütücü boyutlan, yukanda belırtıldiğı gıbi, sanat üzerine düşünen ve yazanlan kaygılandınrken, bır çevre ülkenin, Ermenistan'ın düzenlediği ve bu yıl ikincisı gerçekleştirilen bır etkinlik, başka inisiya- tiflerin de olduğunu ve uluslararası sanatsal etkin- likler için kabul görmüş olanın dışında modeller de oluşturulabilecegini kanıtlıyor. Sözü edilen etkin- lik, küratörlüğünü V'azgen PahlavumTadevossian'ın üstlendığı Uluslararası Gümrü Bıenalı. Bıenale Tür- kiye'den çağnh olan sanatçılardan Emre Zeytinoğ- lu,Tadevossian'ın "BubienaLGümrü kentminben- den götürdükleri ve bana verdikleri üzerine kurul- muştur; ikimiz arasuıdaki bir hesaplaşmadır»" (2) şeklındekı ıfadesını, Gümrü'ye havaalanından giriş yapmış "meşru" küratörler ve sponsor- sermaye arasındaki ilişkilerin biçimlendirdiği biretkinlikten uzak oluşun göstergeleri gibi değerlendirerek, etkin- liğin, Gümrü kentinin kendi iç dinamiklerinden kay- naklanan yapısına dikkat çekiyor (3). 1988 yüında yaşadığı depremin izlerinin her an ve her yerde duyumsandığı yıkık kent Gümrü, ken- di coğrâfi koşullannı bir sanat etkinliğine dönüştü- rerek, ağırlıklı olarak coğrafı, kültürel ve politik açıdan *yakm'' ülkelerin sanatçılanna çağnda bu- lunuyor. Alrı ay süren etkinJik, diğer bienallerden, sanatçılann sürekli değişimi ıle de aynlıyor. Yeni sa- natçılann yeni açılışlarla kente tanıtılması, organi- zasyona dinamiğini veren çok temel bir yaklaşım. tleriki tarihlerde yeni bir yaklaşımla diğer kentler- le de bağlanülann kurulması ve o kent sanatçılan- nın kendi kentlerinden etkinliğe kahlımlannın sağ- lanması gibı ınteraktifbir yöntem, organizasyon so- rumlulannm bınncıl hedeflerinden. Çağnü sanatçılardan olan ve büyük organizasyon- lara katılmayı ilke olarak reddeden Emre Zeytinoğ- lu, tekdüze bir küreselleşme politikasına talip olma- yacağı açık olan (4) bienale, coğrafı farklılıklar üze- nne bir etkinlik oldugu için katılan sanatçılardan. mre Zeytinoğlu'nun sımrlar üzerine bir düşünüm olarak değerlendirilebilecek olan "adsız" çalışması, izleyiciyi sınır kavramına daha geniş açıdan bakmaya davet eden bir yapıt Emre Zeytinoğlu'nun sınırlar üzerine bır düşünüm olarak değerlendınlebilecek olan "adsız" çalışma- sı, izleyiciyi sınır kavramına daha geniş açıdan bak- maya davet eden bir yapıt. Biçimsel olarak on iki portre ve bu portrelerin siluetinden çıkanlmış hari- talardan oluşan yapıtın öznesi, fotoğrafı asılı olan on iki kişi. Bu on iki portre, Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içinde yaşayan ya da yaşamış olan azınlık- lara ait ve sanatçının tanıdığı ya da tanıdıklannm ya- kmı olan kişilerden oluşuyor; sanatçının arkadaşla- n, arkadaşlannın eşleri, anne ve babalan... Yapıt, her birfotoğrafin yanında, bu fotoğrafin kon- turlannın "snur" oluşturduğu kurgusal bır haritay- la birlikte anlam kazanıyor. Portresi sunulan kişi- nın siluetinin sınır olduğu bu hanta, kişinin kişisel haritası. Bu haritanın başkentı kendısi; kentleri ise kişinin özeUikleridir. Yaşamı, uğraşlan, işi, hobile- ri, kedileri, yaşam biçimi... Kişinin kentlerini oluş- turan, bu kişisel özelliklerdir. Sanatçı için her taru- dığın haritası, bu özelliklenyle oluşuyor. Örneğin Yadikar Kaya, Nurettin'ın eşıdır; fistık sevmekte- dir; çıçek yetiştırmektedir; Ahmet,Mehmetve Mft- şerrerin annesidir; çok güzel yemek pişirir; Ada- pazan'nda yaşamışnr; Ebru'yu çok sevmektedir... Her birinin ûzerinde "Repuboc of Tttrkey'' yazı- sının okunduğu haritalann öznesi olan Yahudi, Er- meni, Rum azınlıklann portrelerinin, azınlıklan gündeme getırme amacı taşımadığı da vurgulan- ması gereken bir nokta. Etnik gruplann sorunlan- nı tartışan bir çalışmanın, ofisyel sanattan çok da farklı olmayacağının ayırdında olan Zeytınoğlu, bi- re bir politik bir işin "derin devlet" gibi işlemeye başlayacağı düşüncesiyle bireyin bir mikro-devlet olarak okunmasını sorunsallaşnnyor. Sınır kavra- rrunın birdekonstrüksiyonunu yaparak bu kavramın ulusal sınınn dışında daha öznel anlamlan olduğu- nu vurgulayan çaiışma, ulusal sınır kavramı üzen- ne tarhşma yaratmayı da hedeflemiyor. Etnik ayn- lık temasının politik konjonktür açısın- dan ulus-devlet gibi işleyişi üzerine düşü- nüldüğunde, ulus- devletin dekonstrüksi- yonunun aslında yeni konstrüktıf öğele- rinin kurulması olduğu görülecektir. Bu- nun anlamı ise etnik gruplann da ulus- dev- let gibi çalışması olabilır. Oysa birey dev- _____j let olduğunda, "snur" yumuşamaya ve üişkiler insanileşmeye başlar. Türkiye'den çağnlı olan sanatçılardan Müşerref Zeytinoğln ise etkinliğe Deniz adlı videoenstalas- yonla katılıyor. Bu çalışmanın malzemesi olan de- niz çekımlennın nerede yapıldığına ihşkin hıçbir ipu- cunun bulunmaması, yapıtı etkinliğin amacına yak- laşnran önemli bn- öğe. Ne uluslararası ne insanla- rarası iletişim, ne küreselleşme, ne polıtika, ne ulus- devlet, ne etnisite, ne moda... Tüm olgulann üze- rindeki bu varlık, yamızca cömert bir biçimde gü- nün değişik saatlerindekı güzelliğini sergiliyor. Ya- pıt, Emre Zeytinoğlu'nun enstalasyonuyla anlam açısından yakmlık gösterdiği için, sanatçınuı port- releriyle, bu portrelerin siluetinden çıkanlmış hari- talannın oluşturduğu bütünün orta noktasında yer alıyor. Ortak bir çahşma olmamakla birlikte, Emre Zey- tinoğlu'nun kurgusal hantalannı çevreleyen birkur- gusal deniz gibı algılandığından, birlikte sergile- nen ve coğrafyası denizden uak bir ülkenin izleyı- cisine coğrafya farklılığının yapıta yansıması üze- rine insancıl bir ıpucu gibi de algılanan yapıt, Em- re Zeytinoğlu'nun çalışmasına göndermelerde bu- lunuyor. Gerek Gümrü Bienali, gerekse Türkıye'den sanat- çılann bu etkinlikte yer alması, Ermeni sorununun dünya politika gündemini işgal ettiği ve yoğun tar- tışmalann yaşandığı bu günlerde gözden kaçınl- maması gereken bir önem taşıyor. Pohtikanın üze- nnde kalarak, fakat aynı anda politik-ınsancıl öne- ri de getirerek, çağdaş sanatın işlevi üzerine düşün- meyi gerektiren bir etkinlik ve iki çaiışma. (1) Edward Lucie-Smith, Art Today. Singapore: Phaidon, 1995, ss. 419-421. (2) Emre Zeytinoğlu, "Kendi Smırlanm Çizen Bir Kent ve ikinci Gümrü Bienali", Yeni Gündem, 23.09.2000. (3) Emre Zeytinoğlu, a.g.m. (4) Emre Zeytinoğlu, a.g.m. ipuclannı romanda veriyor. Kendini Haüt Zh^'nın Ahmet Cemü'ine >-a da Dostmo'ski'nin 'Beyaz Geceleri'ndeki gencine benzetiyor. Çok rutkulu, karşı- hksızvc bütün ha\ annı feda etmeye ha- zu: Günümüzün bireyciiiğiııden uzak, gerçek bir aşk. Bunu Kemal'in Ma- ria'ya yazdığı mekruplaria anlatrvorum. O zamanlann özeüiğiydi bu. Duygular daha yoğun yaşanırdı. Mektupİar gi- dip geîir, acılar çekffirdi'' Kemal'le Maria'nın aşkı Ama Maria bu aşka karşılık vermi- yorve Paris'e gidiyor. Çünkü onun ken- dine ait idealleri var. Düşünceleri, tut- kulan var. Yeni bir hayat istiyor. Ke- mal'in eşi olarak değil, Mariaolarak ya- şamak istiyor. Peki Maria karakterinin altında bağımsız Türk kadınına bir ör- nek oluşturmak gibı bır düşünce mi var? " Meseie o değiL Aralanndaki kül- nlr ya da miUet farkı da değfl. Tamamiy- le Maria'nın küçükken yaşadıklan ve başudan geçen olaylaria bağlanüh. O kadar acı çekmiş ki sertieşmiş, bir ba- kıma duyarsızlaşmış. Kemal gibi pem- l>ekonaklardabüyümemiş.Acımaduy- gusu yok. Gerçekleri görebiüyor. Bir bakuna bire>leşmişvearokkendini ka- nıdamak istiyor." Her ne kadar romanın teması bu iki kahramanın çevresinde birleşse de as- lında kadrosu çok kalabahk. Romanı bir bütün halıne getıren ufak ufak olaylar her bölümde başka bir göz, başka bir insan tarafindan anlatılıyor: Müzik öğ- retmeni Niyazi Bey, gazetecı Ziya Bey, başhekim Bedia Hanım, Üsküdarlı Ho- ca'nın kızı Saadet... Bu biçimi vennek için üzerinde uzun süre düşündüğünü belirten Gürel, tek anlatıcının, roman- da yakalamak istediği atmosferi yan- sıtamayacağını söylüyor: "Romanın bütün kahramanlan kimlikkri olan, o dönemin beiirii kesimlerinden gelen, oolan yansrtan insanlar. Beiirii kahra- manlan ön plana çıkannam da konuş- tuğum kişilerin etldsi okJu. Mesela Sa- adet, gerçekten bir cami hocasuun kı- zı. O dönemde halkevlerinde piyano çalmav'i öğrenmiş, temsillere çıknuş. Hi- kâyede anlaülanlara benzer şeyler ya- şamış.* Romanda, bütün hikâyeler halkev- lerinin çevresinde gelişiyor ya da ea azından halkevlerinde düğümleniyor. Toplumda önemli yeri bulunan bu ku- rumun, bu kadar az süre yaşayabilme- sini utanç verici bulduğunu belirten Gürel, okurun dikkatini bu konuya çek- mek için özellikle uğraşmış. Halkevle- rini anlatan tarih kitaplan olduğunu ama onlann çevresinde gelişen olayla- n anlatan bir romanın bulunmadığının altmı çızıyor: " Müzik, tiyatro eğhinü, kitaphklannohışrnası,biçki-dikiş,oku- ma-yazma kursian gibi aktiviteleriyle halkevlerinin, günümüz toplumuna et- kUeri oldu. Ama, bu iyi etki görümıedi ve tam tersine büyük bir tepkiyle kar- şdandL Kı$a bir süre sonra halkevleri parçalandı, kitapuklar yakıldı, içleri yağmalandL Bazı yerierde binalannı bfle yakolar. Bu yüzden edebiyatta hal- kevlerinehiçyerveriİDiemişoimasınıbir haksızlık olarak görüyorum." tlanlarla dönemin ipuçlan Romanın dikkat çeken diğer bir özel- liğiyse her öykünün başında 1935-1936 yıllanna ait ilanlann yer alması. Ar- şivlerde ve kütüphanelerde araşnrmaya- parken gazetelerde bu tür ilanlara rast- İayan Gürel, o dönemi okura yaşatabil- mek için bu yöntemi kullanmış. İlan- lann o dönemin ekonomisini, seçimle- rini, insanlann günlük yaşammı, nele- rin tüketilip nelerin üretildiğini ve ne- lerden hoşlanıldığmm ipuclannı ver- diğini söylüyor." Orneğin şöyle bir flan var. 'Eski devirde ŞU veya BU mılle- tin kumaşı, sağlamlığın timsali INKI- LAP TÜRKlYESl'nde sağlamlığın timsaü SÜMERBANK...' Builano ka- dar çok şeyi anlaûyor ki ashnda. Bir imparatornığu yıkm yenisini kurmuş, savaştan yeni çıknuş bir millet Devleti- ne güvenij'or \v onun kadar sağlam bir kumaş istiyor. Şu anda biz bir efbisenin rengjne,deseninebakrv'oruz.Ama o dö- nem için en önemli özeüık sağtamhk." Gürel'in günümüz Türkiye'sinden de pek umudu kalmamış. Enflasyonun baskısı altında ezilen insanlann yaşa- dığı, sanayiin yok edilerek yabancı ku- nıluşlann eline geçtiği, kültür- sanatın tamamen gerilediği bu dönemin 19361ı yıllarla bir çelişki yarattığınm alönı çi- zıyor: "O dönemde dörtsaatiik bir rad- yo progranunm başma oruran insan- lar, iki saat boyunca klasik müzik din- Kyorlar. O dönemin insaru için ne kadar uzak bir kavTam klasik müzik. Ama yönetim üst düzeyde bir beğeni hedef- liyorvebu pofitikadan Atatürk öfene ka- dar vazgeçUmiyor. Bugüne bakarsak müzikdeninceakla sadeceeğlence mü- ziği geliyor. Aradan geçen 70 yılda po- titikacüann yanhş yönetimi sayesinde arnkinsanlar umutsuzbakryor, herkes karamsar, gençler kendini yurtdışına atmaya çahşıyor. '36 Bahan'yla da, iki dönem arasındaki çeitşkryisu yüzünecı- karmayı ve okuyuculann o dönemleri anlayarak günümüz üzerine düşünme- lerini amaçhyorum." Fransc Kürtüp Merkezi'nde dans göstepjsi gerçekleştiPilecek • Kültür Senisi - Bursa'da gerçekleştirilen 'Uluslararası Bursa Çocuk Tiyatrolan Festivali'ne de katılmak için Türkiye'ye gelen Litecox Dans Topluluğu, çarşamba günü saat 16.00'da - , Fransız Kültür Merkezi'nde de bır gösteri gerçekleştirecek. Dansın metaforik bir anlatım diline sahip olduğu 'Des Anges, des chiens, des Jacques' başlıklı gösteride msan davranışlannın farklı yönlen izleyiciye sunuluyor. Danslarda kullanılan hareketlerin böcekler, sümüklü böcekler, kuşlar ve balıklardan esinlenerek sahneye taşındığı oyunun bazı bölümlerinde ise kimi zaman robota benzeyen varlıklar daha mekanik ve tek tip bir dansla kendilerini gösteriyor. Koreografisini Daisy Fel'in yaptığı oyunda Thanh Hobert, Anouk Mialaret ve Laetitıa Naud dans ediyor. r % Münih'te film göstepimi • BERLİN (AA) - Senaryosunu Feridun Zaimoğlu'nun yazdığı, yönermenliğini Alman rejisör Lars Becker'in yaptığı ve başrolünü Türk kökenli aktör Haluk Piyes'in oynadığı 'Kanak Hücumu' adlı fılm, Almanya'nın Münih kentinde, kasun ayında gösterime girecek. 'Kanak Hücumu', Almanya'nın Kiel kentinde yaşayan yabancılann. sosyal yaşamlannı ve beİdehtilerini gerçekçi bir üslupla gözler önüne senyor. Köln kentinde hukuk öğrenimine devam eden, Alman ve Amerikan sinema çevreleri tarafindan ümit vaateden oyuncu olarak görülen Haluk Piyes, şimdiye kadar 3 Alman fılminde rol aldı. Türkiye'den teklif gelmesi halinde Türk yönetmenlerle çalışmaktan mutluluk duyacağım söyleyen Piyes'in bir film senaryosu da satm alındı. İsmet Küntay Tiyatpo Ödülleri satöplepini buhıyor • Kültür Servisi - îsmet Küntay Tiyatro Ödülleri, Istanbul Devlet Tiyatrosu'nun Atatürk Kültür Merkezi Oda Tiyatrosu'nda gösterime giren Vüs'at O. Bener'in 'Dılamur Ağacı' adlı oyununun gala gecesinde törenle sahiplerine verilecek. Gala, 26 Ekim Perşembe günü saat 20.00 de gerçekleşecek. 'En iyi Oyun Ödülü', Hayati Asılyazıcı, Sibel Arslan Yeşilay, Doğan Koloğlu, Nadide Küntay ve Sevgi Sanh'dan oluşan seçici kurul tarafindan Yıldız Kenter'in yazıp oynadığı 'Hep Aşk Vardı' adlı çalışmaya verilecek.'En İyi Yönetmen Ödülü', Adana Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Pazartesi Perşembe' adlı oyunundaki yorumu nedeniyle Ayşenil Şamhoğlu'ya, 'En iyi Kadın Oyuncu Ödülü', Kenan Işık'm yönettiği 'Aşk Hastası' oyunundaki rolüyle Ayla Algan'a, 'En İyi Erkek Oyuncu Ödülü' Mehmet Baydur'un oyunu 'Güne Bakan Cam Krnklan'ndaki rolüyle Adnan Biricik'e verilecek. Daniel Day-LevvisTîi vfllasina hıpsız flipdi • ROMA (AFP) - Martin Scorsese'in yeni filmi 'Gangs of New York'un çekimleri için Roma'da bir ev kiralayan Daniel Day - Lewis'in villasına hırsız girdi. Evin cammı kırarak giren hırsızlar o sırada çekimde olan oyuncunun kredi kartlanm, cep telefonunu ve eşi Rebecca Miller'm el çantasmı çaldı. Roma'mn dışında bulunan villada televizyon, lap- top bilgisayar ve bir de video CD oynatıcısmın eksik olduğu söylendi. 43 yaşmdaki Day-Lewis'in, başrollerini Leonardo di Caprio ve Cameron Diaz'la paylaştığı 'Gangs Of New York'un çekimleri Italya'nın en büyük film stüdyosu Cinecitta'da yapılıyor. Orhan Kemal Müzesi açıl* K • Kültür Servisi - Gerçekçi Türk edebiyatmm ustası Orhan Kemal için hazırlanan müze açıldı. Orhan Kemal Müzesi'nde yazann tüm özel eşyalan, kitaplannın ilk baskılan ve çaiışma odası sergileniyor. Müzede aynca 70 adet fotoğrafı da yer alıyor. Indirimli kitaplanrun satıldığı kitap satış reyonunun da çahşmalanna başladığı müze, hergün 10.00-17.00 saatlen arasmda ziyarete açık olacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear