14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13EKİM2000CUMA CUMHURİYET SAYFA JvLJJ-Jİ LJ.ll. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Björk, şöhreti ve onun getirdiği olanaklan işinden veyaşamından uzak tutuyor 'Star sisteminisevmiyorum'Kîiltör Servisi-Lan voo THer5 in son fîlmi 'Dancer In The Dark'ta başrol oynayan ünlü îrlandah şarkıcı Björk, fihnle ilgili hiçbir röportaj vermeye- ceğini ve bir daha asla başka bir film- de oynamayacağını belirtmişti. flk söy- lediğinin üstüne uzun bir süre kim- seyle röportaj yapmayan Björk, bu sö- zünü Premiere dergısı içın bozdu. Şim- di sanat çevreleri, filmdeki etkileyici performansından sonra, sanatçının ikinci sözünde de durmamasını dili- yorlar. -ŞimdiyekadarDancerIn The Dark hakkında konuşmadımz-. BJÖRK - Lars'a Selma'yı canlan- dırmak ıstediğimi ilk söylediğimde bana dediği şey aktrisleri hiç sevme- diği ve filmde tek yapmam gerekenın o karakteri oynamak değil, onu be- nimsemek ve yaşamak olduğuydu. Bu zaten bana uyan bir istekti, çünkü oy- namayı beceremem. Yapabildiğim tek şey hissetmek. Selma karaktenni sev- dim hatta Selma'ya dönüştüm. Senar- yoyu ilk okuduğum günden itibaren ar- tık Björk değil, Selma'ydım. Röpor- taj konusuna gelince, bir söyleşi yap- mak Selma adına yapacağım en son şeydi. ilk başlarda hiç yapmak ıstemi- yordum, fakat sonralan düşününce onu savunmak adına ilk ve son olarak bir açıklama yapmam gerektiğini his- settim. 'Baharda yeniden Björk oldum' - Yeniden Björk'e nasıl dönüstünûz? BJÖRK - 99 yılının Ağustos ayın- da çekimler bitince, Izlanda'ya evime döndükten dokuz ay sonra eski hali- me dönüşebilmek için oldukça boca- ladım. Bu sûre zarfında 2001 Nisa- nı'nda çıkacak yeni albümüm içın şar- kılar yaptım, okula başlayan oğlumun ev ödevlerini yaptım, kendımi oyala- yacakşeylerbulmayaçalıştım. 16 ya- şımdan beri sûrekli yolculuklara çıka- nm, mevsimlerin değişmesine çok az tanık oldum. Ağustosta evime dön- mek ve sonbahann, kışın gelişini iz- lemek beni oldukça iyi etkiledi. Ba- harda yeniden Björk oldum. Bu ger- çekten zor bir dönemdi, çünkü nere- deyse organik olarak bile Selma'ya dönüşmüştüm. -Sfain sinemaya olan Ugmiz hakkın- da çok fazla bir şey bümiyorduk-. BJÖRK- Benim için ön planda olan her zaman müzikti, çûnkü işim bu. Çok fakir bir işçi ailesinden geliyorum. Sinemaya yılda ancak bir kere gide- biliyorduk. Televizyonsuz büyüdüm za- ten Izlanda'da çok az kanal vardı. Es- kı bir hippi olan annem televizyon seyretmemizi yasaklamıştı. Ailem çok ılgınçtı, felsefcmız 'acıküğındaavlan, eğer bir sanat eseri istiyorsan yarat. birevistiyorsaninşaet'ti. Odamındu- vanna birposterasmak, birproblemim olduğuna işaretti. -Sevdiğiniz sinemacüar kimler? BJÖRK -1993 'te Londra'ya taşın- dığımda Avrupa filmlerini yakından izleme olanağım oldu ve oldukça et- kilendim. Louis Malle, Andre Tar- kovski, Terrence Malick, Alain Rena- ts sevdiğim yönetmenlerden. - Lars Von Trier Ue nasıl tamştmız? 'öhretli biriyseniz, ^çevrenizigüvenlik görevlileriyle çevirebilir, limuzinlerden inmeyebilir ve kaprislerinizle herkesi çüdırtma hakkına sahip olabüirsiniz. Ya da tam tersini seçip kendinizi sadece işinize adayabilirsiniz. Ben bu yolu tercih ettim, diğer insanlan da garipsiyorunu BJÖRK - Beni sûrekli fılminde oy- namaya ikna etmek için anyordu. Her defasında teklifini reddediyordum. Çûnkû ben oyuncu değil, müzisye- nim. Lars'ın yapımcısı asıstanımla bir yemeğe çıktı, o da elinde Lars'ın 'DaJ- galan Aşmak' filminin bir kasediyle döndü. Film beni oldukça etkiledi ve Danımarka'da Lars ile tanışmaya ka- raverdim. - Trîer'filmînde sizi oynatmayı ne- İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Dedikodu nelere yol açar?"Dedikodu" öyle şakadan birkonu değildir. Yu- va da dağıtır, ara da bozar, insana hayaü zehır de eder. Hele de tutucu çevrelerde, birbirinin deneti- mi altında yaşanan çevrelerde "dedikodu" korku- lan bir sosyal olaydır. Ama "seks dedikodulan", bu sosyal bulaşıcı olayın birûniversite kampusun- da da nelere yol açabileceğinin fılmi. Bir öğrenci partisinin danslı, içkili ortamında birisi tarafından rastlantıyla görûlen bir sevişme sahnesinin dedi- kodu konusu yapılması, olayın temasını oluşturu- yor. "Ortahğa bir dedikodu aühp soouçtannm in- cetenmes" ise ilerişim dersinde verilen bir ödevin üçögrerKİtarafindanhazııiarunbir^araşarmaprDg- ramı". îkisi erkek, biri kadın öğrencüerin "Birde- dikodu nasıi yayıhr, nasıl yön ve bkim değiştirir?" konulu çalışmalan da "bu sevişme sahnesinin de- dikodukonusayapümasıylan başlıyor. Bu dediko- duda adı geçen genç kız, zengin bir adamm kızı- dır ve o zamana kadar seks yapmamış ohnasıyla tanınmaktadır. Birlikte odaya gittiği genç ise kı- zın yakın arkadaşıdn-. Olayı gören genç, aslında bu olayda kızın çok içkili olduğunu, erkeğin ıstekli olmasına karşın tam bir cinsel ilişki olmadığını gör- müştür. Ancak dedikodu hızla yayıhr, genç kız da kendisine sahip olunduğunu düşûnûr, erkek arka- daşını tecavüzle suçlar. Okul yönetimi kızın baba- sından çekindiği için soruşturma açar, iş polise bildîrilir ve genç erkek tecavüz savıyla rutuklanır. Ancak, ışin içinde iş vardır, dedikoduyu başla- tan ûçlü grubun asıl elemanı olan genç erkek, te- cavüze uğradığı dedikodusu çıkanlan kızı önce- den de tanımaktadır. aralannda ikisini de etkile- yen bir olay geçmiştir. Ekibin öteki iki elemanı, birisi içe dönûk bir genç, ötekisi etkin bir genç ka- dın, sonradan kuUanıldiklarını anlarlar, ama olay- lar artık yön değiştırmiştır. Filmin sonuna kadar Davis Guggennheim'in yönetngi 'Seks Dedikodulan' bir ûniversite kampusundaki otaytan aktanyor. neyingerçek,neyin yalanolduğu anlaşılamayaeak- ör. Aslında "çokiyi" birkonubulunmuş, "iyice" bir senaryoyla işe başlanmış. Ama bir Amerikan ûni- versitesi kampusunda kızlı-erkekli yurt odalann- da arkadaşlık edebilen, bekâret kaybının dert edil- mediği bir ortamda "tutucu bir Amerikan kasa- bası ahlakçiûğT yaşanması pek akla yakın gelmi- yor. Olay, erkeklerle kadınlar arasındaki bir ilişki sorumluluğuna taşınmak istenmişse debaşanlı de- ğil. Hele de insanlar biraz yapay da olsa bir geri- lim çizgisine taşındıktansonrabeklenmedik birsürp- rizle "ceee" denrnesi iyi bir soğuk duş. Eğer ille sinemaya gitmek istiyorsanız, orta düzeyde bir film de olsa olur diyorsanız gidin derim. Ama si- nemada gördüğümüz 13-14 yaşındaki çocuk-kız- lar gibi hayal kınklığına uğrarsanız kabahati bizde bulmaym. YENİ BASLAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR Rules of Engagement / Vur Emri VVffliam Friedkin'in yönetmenliğini yaptığı filmde Tommy Lee Jones, Samuel L Jackson, Guy Pearce, Bruce Greenwood, Blair Undervvood, Phflip Baker Hau, Anne Archer ve Ben Kingsley rol alıyor. Yemen'deki ABD Büyükelçiliğinin çevresinin kalabalık bir gösterici grubu taranndan sanlması üzerine elçiliğin güvenliğinin sağlanması Albay Terry Childers (Samuel L.Jackson) komutasındakı deniz birligine verilir. Aldığı emre göre, durumun kötüye gitmesi halinde elçiyle ailesinin tahliyesini sağlayacaktır. Childers 'ıngörevi ûstlenmesinin birkaç saat sonrasında elçinın güvenliği sağlanır ama askerlerle arasında çıkan çatışma sırasında Chılders'ın askerlerinden 3 tanesi hayatmı kaybeder. Bu arada askerlerin açtığı ateş sonucunda 80'den fazla Yemenli erkek, kadın ve çocuk da ölmüştür. Childers şimdi mahkemede silahsız sivilleri şiddet uygulayarak öldürmek suretiyle görev kurallarını çiğnemekle yargılanmaktadır. Me Myself&lrene/Ben Kendlm ve Sevgillm Peter Farrery ve Bob Farrely kardeşlerin senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı fümde başrolleri Jim Carrey, Renee ZeDweger, Chrfa Cooper, Anthoırv Anderson ve Jerod Mkon paylaşıyor. 17 yıllık polis Charlie Bailygates (Jim Carrey) her nedense bir anda kişilik bölünmesi yaşamaya başlamıştır. Birden ortaya çıkan ve Charlie ile hiç benzerliği olmayan Hank... Ve bir de Irene vardır. Her ikisinin de tek zayıf yönleri olan tatlı, güzel ve şirin Irene. den istemiş oiabflir? BJÖRK - Küçûklüğûmden beri bir müzikalde oynamayı hayal ederdim, Lars da benim bu isteğimi biliyordu. Ama sanınm o başka bir şeyden etki- lendi. Dört sene önce Bangkok Hava- alanı'nda oğlumun fotoğrafım çek- mek için onu hırpalayan gazetecilere saldrrdım . Hayatımda sadece iki ke- re saldırgan oldum ki bence her anne böyle bir durumla karşılaştığında ay- m tepkiyi gösterirdi. Basında olduk- ça geniş yer alan bu olay Lars'uı da kulağına gitmiş. Aynca benim 'Ifsso Quiet' adlı şarkımm video klibini de izlemiş. Sanınm bütün bunlar üzeri- ne beni düşünmüş. Senaryoyu ilk oku- duğumda, düşlerimin gerçekleştiği hissine kapıldım. O zaman filmin sa- dece müzilderini yapmak için Lars'la anlaşnk fakat Lars sûrekli Selma'yı ke- sinlikle benim oynamam gerektiğini söylüyordu. Ben de oyuncu olmadığı- mı öne sürerek reddediyordum. Fakat bir yıl sonra beni, eğer oynamayı ka- bul etmezsem fihni çekmemekle teh- dit etti. Ben de ilk etapta'Tamam ben de şarkılanmı alır ve bir albüm yapa- run* dıye cevap verdun. Fakat sonra düşününce, bu şarkılann bana değil Sel- ma'ya ait olduğunu fark ettim. Ve iş- te o anda bu karaktere tutkuyla bağ- landığımı hıssedip onu canlandırma- ya karar verdim. - Trierie çahşmak, söylenildiği ka- dar zormu? BJÖRK - Ben şimdiye kadar bera- ber çalıştığım bütûn insanlarla çok uyumluydum. Fakat fibn çekimleri ve müzikleri üretme safhasında Lars'la birçokkere tarüştık. Hayaümdaki ikin- ci defa saldırganlaştığırn insan da odur zaten. Tartışmadan duramıyorduk. Bu hiçbir çalışma arkadaşımla başıma gelmemiş bir olaydı. Sanınm bütün bunlar ikimızin de inanılmaz derece- de trtiz ve işine âşık insanlar olmamız- dan kaynaklamyor. 'Acrya çok fazla yer verildi' -FflmiilkseyTetriğinizdenehissetti- niz? BJÖRK- Biraz üzüldüm çünkü da- ha iyi olabileceğini düşünüyorum. Filmde acıya çok fazla yer verildi ve ben filmin psikolojik olarak bu kadar ağır olmasının gereksiz olduğunu dü- şünüyorum. Selma daha güçlü olabı- lirdi ve insanlar yine de onun ne ka- dar acı çektiğini anlayabilirlerdi. Ama o zaman insanlar sinemadan, filmin acıklılığından dolayı üzülerek değil dünyayı değiştirme fıkrine sahip ola- rak çıkarlardı. Lars, kendinin bir sa- natçı olmadığı kompleksinden dola- yı, insanlan şoke etmek istiyor. Ben- ce daha iyi olabilirdi. Onun gerçekten büyük bir dâhi olduğuna inamyorum. Ama kendine yeteri kadar güvenme- diğini ve insanlan ağlatmak için bu ka- dar zorlamasına gerek ohnadığını dü- şünüyorum. Sonuçta, üç sene boyun- ca ikimiz de her şeyi bir yana bıraka- rak bu filme konsantre olduk ve bü- tün bu perfonnansımızla daha mü- kemmel bir fikn yapabilirdik. Yine de bence oldukça başanlı bir film 'Dancer m The Dark'. - Cannes Fflm Festivaü'nde çok ür- kek görûnüyordunuz— BJÖRK- Star sistemini hiç sevmi- yorum. tzlanda'da 11 yaşındayken stardım ve bundan nefret ediyordum. Şarkılardan sadece bir tanesi bana ait olan bir albüm yapmıştım ve bundan son derece rahatsızhk duyuyordum, çünkü bu bana ait bir şey değildi. Üç arkadaşımla bir punk grubu kurdum ve orada sadece sahnede ön planda olmamak adma bateri çaknaya başla- dım. Birçok işte çalıştım ve şunu fark ettim genelde hiçbir insan hayatmı seçme şansına sahip değü, Prens Char- les, Kosova'daki insanlar... Ama benim böyle bir şansım var. Şöhreti ve onun getirdiği olanaklan genelde insanla- nn yaptığının tersine farklı bir biçim- de algılıyorum. Şöhretli biriyseniz, çevrenizi güvenlik görevlileriyle çe- virebilir, limuzinlerden inmeyebilir ve kaprislerinizle herkesi çıldırtma hakkına sahip olabüirsiniz. Ya da tam tersini seçip kendinizi sadece işinize adayabilirsiniz. Ben bu yolu tercih et- tim, diğer insanlan da garipsiyorum. KEDİGÖZÜ VECDt SAYAR Öteki TüıHdye'ye Yolculuk Biliyorsunuz, yann Hakkâri'ye gidiyoruz. Yakla- şık 80 kedi... Aralarında müzisyenler, yazariar, çi- zerler, tiyatrocular, sinemacılar, plastik sanatçılar ve gazetecilerin bulunduğu grubu Hakkârililerdört gözle bekliyor. Otel kapasitesi yetmediği oranda Hakkârililerin evlerine konuk olacağız. Dört gün- dört gece birlikte şarkılar söyleyip sanattan ve hayattan söz edeceğiz. Ve Istanbul'a geri döner- ken çok farklı kediler olacağız. Oradan çok şey öğ- renmiş, zenginleşmiş olarak dönecegimize hiç kuşkum yok. Çünkü, ben iki kez yaşadım bunu. llki, sevgili Onat Kutlar, Erden Kıral ve Kenan Ormanlar'la birlikte "Hakkâri'de BirMevsim"\n ha- zırltk çalışmalan sırasındaydı. Anımsayacaksınız, Hakkâri'ye "sürgün" (öğretmen) giden Ferit Ed- gü'nün yazdığı "O" adlı romandan uyarianmıştı bu film. ikinci deneyimim, geçen yıla ait. Paris'ten sonra Antalya'da, hemen ardından Hakkâri'de görevlendirildiğimde (herhalde Hakkâri'nin kültü- rel gereksinmeleri göz önüne alınarak yapılmamış- tı bu tayin, Sayın Bakan'a bu köşeden yöneltilen eleştirilerin cevabıydı), bir haftalığına oraya gidip, Hakkârili aydınlara, gençlere Hakkâri Kültür Mü- dürlüğü'nde şube müdürü olarak onlara yararlı olamayacağımı anlattım ve sonra görevimi bırak- tım ("müstafi" sayıldım). "Memur" srfatı ile orada bir kültür hareketi yaratmanın olanaksız olduğu- nu herkes biliyordu zaten. Oradaki sohbetter sı- rasında, Hakkârili gençlere, yörenin kültürel geliş- mesinin yerel inisiyatifin güçlenmesine bağlı oldu- ğunu söylediğimde, Hakkâri'deki sanat dernek- lerinin yaşanan acılı süreç içinde çalışamaz hale geldiğini, dışardan gelen sanat etkinliklerinin de çok sınırtı olduğunu, bir yıl içinde tek bir imza gü- nü gerçekleştiğini, bir kez de tiyatro geldiğini an- lattılar. Onlara bir söz verdim. Seneye, buraya ye- niden geleceğim, "sürgün"olarakdeğil, kendi ira- demle geteceğim ve arkadaşlanmı da getireceğim, dedim. Bir yıl sonra, bu "kedi sözû'nü tutabiliyorsam, bunu arkadaşlanmın özverisine borçluyum. Kimi, Istanbul'da düzenlediğimiz etkinliklere ücret alma- dan katılarak, kimi salonunu vererek, kimi afişle- ri, broşürleri basarak, kimi duyurulan ücretsiz ya- yımlayarak bu projeye destek verdiler. Van'a uçak biletleri, ses düzeni ve diğerteknik giderleri Istan- bul etkinliklerinin geliri ile karşılıyoruz. Bu prgani- zasyonu gerçekleştiren Pi Prodüksiyon-Özdem Petek'e, etkinliklerin afişini tasarlayan Bülent Erkmen ve Yetkin Başanr'a, Graphis Matbaa- Özdemir Korkmaz'a, Galeri Artist'e, düzenleme kurulunda görev alan "Sosyal Demokrasi Vakfı" Başkanı Ercan Karakaş'a, "Sosyal Kültürel Ya- şamı Destekleme Derneği" Başkanı Zafer Kı- raç'a ve iki kuruluşun genç elemanlarına, Yılmaz Erdoğan a, Hakkâri'ye 2000 kitap bağışlayanTür- kiye Yazariar Sendikası'na, İletişim, Papirüs, Bo- yut-Mitos yayınlanna, Esenyurt Belediye Başka- nı Gürbüz Çapan'a, Hakkâri Genç Işadamları Derneği Başkanı Erkan Ertunç ve yönetim kuru- lu üyelerine, HADEP ve CHP il örgütlerine, KESK temsilcilerine, Hakkâri Belediyesi Halkla llişkiler Mü- dürü Ahmet Taş'a, Hakkârili aydınlar Adil Erdo- ğan ve Ali Sevmiş'e ve elbette projenin Istanbul ve Hakkâri etaplanna oyunlarıyla, müzikleriyle, tablolanyla katılan tüm sanatçılara (Istanbul Bü- yükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'na, Ferhan Şensoy'a, Beşiktaş Kültür Merkezi'ne, Nedim Saban'a, Levent Kırca*ya. sergilere katılan tüm ressam, heykeltıraş ve karikatürist dostlara) ne kadar teşekkür etsem az. Bu sıralamam boşuna değil. Bu isimlerin başkalanna örnek oluşturabi- leceğini, oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki, paranın dışında başka değer ölçüle- rine de sahip olanlann sayısı giderek azalıyor. Ke- dilere gelince, fireler varsa da durumumuz o ka- dar kötü değil. Gördüğünüz gibi, hâlâ birlikte bir şeyler üretebiliyoruz. "Istanbul-Hakkâri Sanat Köprüsü' projesinin, top- lumsal gelişmede kültür ve sanatın rolünü vurgu- lamak açısından olduğu kadar, yörenin acil sorun- lannı geniş kitlelere duyurmak açısından da işle- vi olacağına, Hakkâri'ye giden kedilerin, döndük- ten sonra o yöreyi unutmayacaklarına inanıyo- rum. Kimbilir, bu proje ülke çapında "sanat sefer- berliği" için bir ilk adım oluşturur da, benzer pro- jeleri başka "kedi inisiyatifleri" de art arda gerçek- leştirmeye başlariar. Çünkü, bundan başka bir yol yok. Merkezde "tey/n"le, ne kültür seferberiiği olur, ne de toplumsal gelişmeye katkı. Sanat de- diğin gönül işidir. O yörenin halkı ile kol kola gir- meden, bir yöreye kültür götürülebileceğini iddia etmek, en hafif deyimiyle saflıktır. İşte bu yüzden de, devletin yaptığı kültür merkezi inşaatları, an- cak müteahhitlerin işine yarar. Sorunlan ne bina inşa ederek çözmek mümkün, ne de memur ata- yarak. Çözüm, bir sistem inşa etmekten geçiyor. Sanatsal yaratıcılığı özendiren, sanatçıyı "itaat- kâr bir memur" gibi görmekten vazgeçip özgürbı- rakan, yerel girişimlere destek olan bir sistem. K I L T U R ÇtZİK K A M t L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear