25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
t SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2000 ÇARŞAMBA 14 İ U J \ kuftur@cumhuriyet.com.tr fierlin 9 de 5. kez düzenlenen Hyatro Festivali'ne çokuluslu gruplar katdıyor Kültürler arası diyalogGÜNERYÜREKIİK BERLLN - «Diyalog'\ yaklaşık 15 yıl önce, Almanya'daki 2. ve 3. ku- $ak gençlerimızin Berlin'de kurduk- lan, bir "Türk KüMr Topaıhığn." Amaçlan hiç kuşkusuz, iki değil, ke- sinlikle üç kültür birikimi arasında' ibirJiöprü, bir diyalog kurmak ve ya- Şadıklan çokuluslu toplum içinde, kimliklerinin beklediği-istediği ge- Teksinimlere yanıt verebilmek. Onla- n iyi tanıyorum. Birinci kuşak baba- lan gibi kahvelerde pişpink oynamı- yorlar. Hepsi de akıcı Almanca konu- şuyor. Boş zamanlannı çoğunlukla Kreuzberg'deki kendileri gibi genç- lerin açtıklan "yenitip" cafelerde ge- çiriyor. Almanya'daki kültür-sanat yaşamım olduğu kadar, köklennin uzaridığı Türkiye 'deki gelışmeleri de • elverdiğince izlemeye çalışıyor, kül- türel kimliklerini özümlemenin yol- J lannı anyorlar. Böyie gençlerin sayı- sı çok değil. Ama var. Diyalog da • bunlardan. Yeni kuşaklann kûltûriersentezi Neden iki değil, üç kültür kümesi arasında onlar? Cünkü onlar sadece Türkiye ile Almanya arasında değil, Berlin'de yeşeren 3. bir kültürün de etki alanı ıçindeler. 184 ayn ülkeden insanın yaşadığı Berlin'de onlar, sa- yılan bir hayli kabank Latin Ameri- ka diskolanna da gıdiyorlar, Ispanyol, Portekız kahvelerine, Afrika müziği çalınan lokallere de uğruyorlar. Bu- ralajdan arkadaşlar edinıyorlar. Fark- lı kültürlerden gençlerle diyalog ku- rabıliyorlar. Ve henüz yeni yeşeren ' Berlin'dekı çokkültürlü toplumunön- cüleri oluyorlar. Düşünce yapılann- dave gerçekleştirdikleri etkinlikler- de bu çokkültürlü yaşamın izlerini kesin çizgileriyle görmek mümkün. GencoErkaTCan'üe * Diyalog'un bu yılki programma baktığımtzda, bu çokkültürlülüğün »iomut bir izdüşümünü görürüz. Üç & «afta sürecek festival programı için- W ne, Türkiye'den örnekler de var, Ber- lin'de varlığını sürdüren diğef kültür- ierden etkinlikler de. Işte Türkiye 'den &encoErkal ile Istanbul Şehir Tiyat- tolan. lşte uluslararası kadrosu ile fBlackSwan" tıyatro grubu. lşte Iran- |ı gençlerin Almanca- Farsça oynadık- ALçılışını Genco Erkal'ın 'Can' oyunuyla yaptığı Diyalog Tiyatro Festivali'nde 23 gün içinde toplam 16 ayn tiyatro, dans gösterisi ve konser gerçekleştirilecek. Festival, îstanbul, Ankara, Frankfurt, Köln, Berlin ve Kreuzberg'den katılımlarla 21 Ekim'e dek sürecek. Moğollar ise ilk kez geldikleri Berlin'de festivalin kapanış partisine eşlik edecek. lan ^GriKüdmlarmMiiviRüyıdan.'' Ve işte yine çokuluslu bir Ensemble olan "TheaterStrahT ve Kreuzberg'li Gençlerin kurduğu sözsüz oyun, "Mim Tryatrosu." Diyalog Tiyatro Festivali ilk kez 1995 yıiında düzenlenmişti. O za- man da oldukça kıt parasal olanaklar- la düzenlenen festivalin açılışını, Nâ- ztna Hikmet'in "Insan Manzaralan" ile Genco Erkal yapmıştı. Bu yıl.cla, azparayla ama biryığın birikim ve deneyimle düzenlenen festivalin açı- lışını, yine Genco Erkal yaptı. Bu kez de büyük bir şair vardı Genco Er- kal'ın repertuvannda. Can YüceTi, "Can"ı oynadı Erkal. Kendi deyi- miyle, kâh Can Yücel oldu şiirîeriy- le, kâh kendisi, kâh hırçın, asi, ele avuca sığmaz bir şairi karakterize et- ti, kâh akılcı, sakin ve hoşgörülü ken- disini ifade ettı. Zaman zaman da us- ta şairle, usta tiyatrocu kavga ettı. Sonra dost oldu ve bir şiir pınan ak- tı gitti. Berlinli gençler ve genç kal- mak isteyenler, birdilin zenginliğinin ve güzelliğinin "gurbetekfe" özlemi- ni giderdiler. Mogolların ilk Berlin kooseri Diyalog Tiyatro Festivali, Îstanbul, Ankara, Frankfurt, Köln, Berlin ve Kreuzberg'den tiyatro ve müzik grup- lannın gösterileriyle 21 Ekim'e dek sürecek. Türkiye'den Genco Erkal'ın yanı sı- ra Îstanbul Şehir Tiyatrolan PavelNi- fin'in "ÜkEvBik" oyunuyla kanlacak festiyale. Ankara'dan Bengi Bağla- ma Üçlüsü, Berlin'den besteci ve şa- nkcı Hasan Yâksdir ile bir konser ve- recek. Îstanbul'dan çağnlı Moğollar da ilk kez geldikleri Berlin'de festi- valin kapanış partisine eşlik edecek- ler. Diyalog Tiyatro Festivali'nde 23 gün içinde toplam 16 ayn tiyatro, dans gösterisi ve konser gerçekleşti- rilecek. Oldukça yoğun bir program. Kreuzberg'in, ismi edebiyatunıza da Aras ören'in kitabıyla giren ünlü so- kağı Naunynstr'dekı Ballhaus'da dü- zenlenen festivalde, Canan Erek iki dans göstensi sunacak, genç yetenek Sükvman Boyraz da Viyana aksanı "mükemmd" Almancasıyla Hefanut Qualringer'inK BayKarl"ını oynaya- cak. Canan Erek, Sabüıa Ferenc'ın yo- rumladığı dans gösterilennde, Leos Janacek'in bestelerinden seçilmiş dört müzik yapıtı ile duygular dün- yasını konu alıyor. "Zaman(dısı)''nda ise teknolojinin agına düşen insanlann "zamankazan- ma duygusu" anlatılıyor. Süleyman Boyraz tek başına oynadığı "Bay KarTda, bir depoda çalışan Karl'ın aşk, evlilik hayatını, Nazi partisi üye- ligini, yaşamdan uzaklaşmasını kara mizah bir yorumla çıziyor. Yine çokuluslu ve "çok tempohı" bir ensemble olan Theater Strahl'da Nk Whitby de "Dirty Disfaes" adlı sosyal komediyi Abnanca oynaya- cak. Tiyatrom'un sahnelediği Atfaol Fugard'ın "Merhaba und Tschüss" adlı oyununda ise 6O'lı yıllarda ışçi olarak Almanya'ya gelmiş bir Türk ailesinin çocuklan ile büiikte yalruz- lık-yabancılık anlatılıyor, "değişen nedn-" sorusuna yanıt aranıyor. Berün'den "NAR" ile Frankfurt'tan "Dariçe" tiyatro gruplannın ortak ya- pımı olan ve Almanca-Farsça oyna- nan *Gri Kadmlann Mavi Rüyabu-T, kendı ülkelerinde meslekten men edü- miş. iki kadın hakkında. Berlinli genç- lerin kurduğu Asmen Tiyatro toplu- luğu ise festivale FerfaanŞensoy'un bir oyunuyla katılıyor. "KahramanBak- kal Süpermarkete Karşr adlı mü- zdkli oyunda bir kadının süpermarket- lere karşı mücadelesi güldürü teme- linde anlatılıyor. Oyunlardaki, klasik göç sorunlann- dan, genel gençlık meselelerine ve kadın haklanna değin geniş bir yel- pazede yer alan tema çeşitliliği ve gruplann özgün karakteri, festivalin zenginliğini simgeleyen etkenler ara- sında görünüyor. Titiz ve özverili bir emekle, fakat daha da önemlisi çokkültürlü yaşam bilinci ile hazırlanan festival, Alman- ya'daki göç olgusuna, kültür-sanat kapsamında örnek gösterilecek ba- şanlı bir çalışma. Satır aralarındaki gölgeler: Beden dili Sahnedeki oyuncunun 'gölgesi' soluğunu seyircininkine katıverir ve tiyatronun büyüsü başlar AYŞE EMEL MESÇİ Tiyatro metniyle satır aralanndan fırlayıp ışıklann altında kendi yerini arayan bedenin ilişkisi, bir anlamda sözle o söze sahnesel va- rojuş gücünü katan gölgelerin dansıdır. Türk tiyatrosunun geleneksel olarak söze, konuşmaya dayalı bir tiyatro olduğu söylene- bilir mi? Hem evet hem hayır. Şu sıralar sah- neye koyduğum "Mafoyununun yazan Toy- gnnOrbay'ın söylediği gibi, satranç tahtasm- da kaç kare olduğu, kendinizi hangi taşın ye- rine koyup baktığınıza göre değişebilir ve in- sanoğlunun hikâyesi çerçevesi suıırlı siyah- beyaz karelerden oluşmadığı için, w ben yu- kandan bakıp 64 kare olduğunu görebUiriin" demek her zaman saruldığı kadar kolay olma- yabilir. Türk tiyatro geleneğine örneğin med- dah, ortaoyunu, tuluat vb. şehir/ lonca gele- neğini eksen alan bir perspektiften bakıp bu geleneğin söze dayalı olduğunu söyleyebilir- siniz. Ya da bakışmızı daha geniş bir zama- na ve mekâna yayıp kendinize çıkış noktası olarak tiyatronun kökenlerini oluşturan ritü- el ve mitoslan seçebilir, bunlann kırsal ve kentsel alandaki uzantılanm hem seyirlikler gibi doğrudan dramatik alan içinde yer alan gösterilerde hem de dans gibi, sosyal yaşa- ma yerleşmiş çeşitli seremoniler gibi komşu alanlarda takip edebilirsiniz. Kuşkusuz dâha da çoğaltılabilecek olan bu seçenekler tamamen sizin nerede durduğunuz- la, yani bugün nasıl bir tiyatro yapmak iste- diğinizle ilintilidir. Ama her ne olursa olsun, tiyatro tercihini tarihin içinde temellendir- meye çalışan her yaklaşım, zincirin bir hal- kasını bağlıyor ve çağnşım zeminleri anlamın- da doğru bir yöneliş içine giriyor demektir. Cumhuriyet gazetesindeki bir söyleşisinde Türk tiyatro geleneğinin söze dayalı olduğu saptamasını yapan Ferhan Şensoy'un yıllar- dır yakaladığı "damar" da bunu gösteriyor zaten. Benim tercihim ise tiyatroyu, daha önceki yazılanmda ele aldığım en geniş "oyun ala- nı"n;n bir parçası olarak kabul ermekten, bu alanı paylaştığı diğer sanat dallanyla ılışki için- de ve tarihsel süreciyle birlikte ele almaktan yana. Burada söz konusu olan, gündelik ya- şam dışına taşmış insanın yarattığı "paraJel" evrenin, yani gündefik dışı varoluşun tarih içinde biriktirdiği ve kendini sadece kelime- lerle ifade ermeyen bir "dfl''dir. Bence (bu- nun altını çiziyorum, çünkü söz konusu olan tamamen öznel bir seçimdir) çağdaş sahne sa- 'özûn içine dansın, genel anlamda beden dilinin soluğunu üfleyebilmek için metne satır aralanndan yaklaşabilmek, sadece görünen kurguyu değil, yan anlamlan, yeni çağnşım kanallannı izleyebilmek gerekir. Tiyatro metniyle satır aralanndan firlayıp ışıklann altında kendi yerini arayan bedenin ilişkisi, bir anlamda sözle o söze sahnesel varoluş gücünü katan gölgelerin dansıdır. natı ölçütleriyle geleneksel birikimin bireşi- mini yaratmak isteyen bir tiyatro anlayışı, kendi dilini bu yönde aramalıdır. Antonin Artaud, tiyatronun tüm ifade bi- çimleri ve sanatlar içinde, kendi sınırlannı parçalayabilen "gö^gelere" sahip olma özel- İiğini koruyan tek sanat dalı olduğunu söy- ler. Artaud'ya göre, bir görüntünün gerçek- liğini sağlayan, ona hacim kazandıran ikizi, yani gölgesidir ve sanat, heykeltırasuı yont- tuğu mermer parçası içinde bütün dinginliği bir anda yok edecek o gölgeyi bulduğu ve özgür bıraktığı izlenimine kapıldığı anda baş- lar. Tiyatroda oyuncu sahnesel varoluşunun gerçekligi, inandıncıhğı olarak da yorumla- nabilecek bu "gö^eyi" sağlayan ana etmen- lerden biri, metne ve diğer ifade araçlanna ek- lemlenerek bir çekim merkezı oluşturan be- den dilidir. Beden dili bu gücünü sadece me- kâna yayılan usta işi devinimlerden, akroba- si gösterilerinden ya da kusursuz piruetlerden almaz. Başka bir deyişle bu nitelikler beden dilini, sahnede beden kulanımını tammlama- ya yetmez. MeyerhoM'a göre, sahnesel hare- ketin temel ilkesi, oyuncunun en küçük jeste bile bütün bedenini, bütün iç enerjisini kata- bibnesidir. Gerçek enerji mekânda dışa vu- nümadan önce içeride biriktirilen, yani zama- na yayılan enerjidir ve hareketsizlik anlann- da, heykelsi bir duruşta ya da iki cümle ara- sında verilen bir este de, oyuncunun içinde bi- riktirilmiş o enerjinin gelip iman tahtanızın tam ortasına çarptığını hissedebilirsiniz: Sah- nedeki oyuncunun "gölgesi" soluğunu seyir- cininkine katıverir. Tiyatronun büyüsü zaten bu noktada başlar. Beden dili aynı zamanda tiyatro ile dansm ortak kesişim alanında yer alır. Cok iyi dans- çılan da asıl ayırt eden, kusursuz hareketle- rinin yanı sıra, tüm devinimlerine bir "derin- Bk", dolayısıyla varoluş gücü katan o "göl- gekndirroe", o biriktirihniş enerji değil mi- dir? Her iki sanat dahnın da kökenlerine uzan- dığımızda karşımıza çıkan, aynı ritüeller ve kozmik düzenle bütünleşmeyi gündelik ya- şam alanmın dışında (yani "oyun" alanında) yakalama yönündeki aynı güdü değil midir? İnsanın soyutlama çabasının öncülü de sayı- labilecek bu gündelik dışı alanda şiirin ve müziğin de kökenlerinin bulunması, tiyatro- nun yararlandığı/yararlanabileceği çağnşım zeminini ararken üzerinde durulması gere- ken bir diğer ilginç noktadır. Ama özellikJe 19. yüzyıldan bu yana dra- matik sanatta ortaya çıkan "yazıh metin im- paratoriuğu" bu kesişme alanlannın değer- lendirihnesinde, örneğin sahnede yazılı met- nin yorumlanmasıyla dansın birlikteliğini sağlamakta kimi zaman büyük sorunlar da ya- ratabilmektedir. Antonin Artaud bu durumu şöyle betimler: "Tiyatronun sözebu bovun eği- ^ karjomda,insanm kendikendine,tiyatro ken- di dffine sahip olamaz mı, tiyatroyu üpkı mü- zik, resün, dans, vb. sanatlar gibi bağunsız ve özerk bir sanat olarakgörmek boş bir kunın- ru mudur, diye sorası geüyor." Bu sorunu ya- zılı metni de reddetmeden asabilmenin bir koşulu da, sanınm yazılı metnin "kapah", "tamnmlanmt^" bir malzeme olmamasıdır. Çünkü sözün içine dansm, daha genel anlam- da beden dilinin soluğunu üfleyebilmek için metne satır aralanndan yaklaşabilmek, sade- ce görünen kurguyu değil, yan anlamlan, ye- ni çağnşım kanallannı izleyebilmek gerekir. Belki o zaman gündelik yaşamın bir satranç tahtasına benzeyen siyahlı-beyazlı kareleri içine sıkışmış insanm hikâyesi tiyatro sahne- sinde yeni bir anlam kazanabilir, metinle be- den dilinin ilişkisi bu çerçeveyi kınp parça- layabilir. Tiyatro metniyle satu- aralanndan fırlayıp ışıklann altında kendi yerini arayan bedenin ilişkisi, bir anlamda sözle o söze sahnesel va- roluş gücünü katan gölgelerin dansıdır. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇt Çocukluğun Kentleri Genç yaşta anı yazılır mı? Yevtuşenko, otuz yaşında yazmıştı Yaşantım ya da Erken Yazılmış bir Yaşam Öyküsü'nü. Çünkü ço- cukluğunu ve ilkgençliğini geçirdiği, artık kapanmış olan Stalin dönemiyle hesaplaşmak istiyordu. Roni Margulies de henüz kırfc beş yaşında ama çocukluk ve ilk gençliğine ilişkin anılannı yazma ge- reği duymuş: Gülümser Çocukluğum Ardımdan (Adam Yayınlan). Krtabı okuyunca gerçekten de yazılan o yıllann ar- tık anı olduğunu, çünkü bugünle hiçbir bağının kal- madığını düşünüyorsunuz. Kitabın ilk sayfalan 1955-1961 yıllan arasında yaz- Itğa gidilen Bostancı'yı anlatarak başlıyor. Balığa ç»- kılan, dede-torun yüzlerce kolyos yakalanan Bostan- cı kıyılan... Sonra kısa bir geri dönüşle Polonya'da doğan de- denin îstanbul'a gelip yerleşme serüvenleri. Nedense Bostancı'yı bırakıp Yeşilköy'e yazlığa gitmeye başlıyor aile. Orası da artık bir anı. "Şimdi Yeşilköy'ün Aksaray'dan pek bir farkı kal- madı, ama o zamanlar gerçekten köye benzerdi, her yer boş arsalar ve bakımsız yeşilliklerte doluy- du, Bizim için sonsuz bir top alanı ve sınırsız birplaj- dı adeta." Bütün bir çocukluk ve ilkgençliğin geçirildiği kış- lık semt olarak Topağacı'nın, bir de okula gidilen Be- bek'in özel bir önemi var, yazann yaşamında. Krtabın aslında iki temel iztek üzerinde geliştiğini söyleyebilirlz: Kent ve aile. Bugün için ikisi de yitik. Ne o kent kalmış ortada, ne o aile. Yakın geçmişi anı haline getiren de bu yokoluş, yi- tiklik durumu. Yazann anlattığı şeyler neredeyse tümüyle yok ol- muş. O semtler, o sokaklar bugün de var ama kim- lik değiştirmişler. Eski arkadaşlannın oturduğu evler, bugün konfeksiyoncu dükkânı olmuş ya da bir avu- kat bürosu. ••• Geçmişinde göçerlik olan bir toplum olduğumuz- dan belki, böylesi hızlı bir değişim sürecinde yaşa- maktan yakınmıyor çoğumuz. Bugün ve gelecek üstüne yoğunlaşıyor hep dü- şüncelerimiz.Geçmişin sorgulanması, dahası nere- den nereye geldiğimiz fazla ilgilendirmiyor insanla- nmızı. Hepimiz, bugün yaşadığımız ortamlara doğmuş gi- biyiz. Oysa geçmiş, kişinin anası babası gibidir. Kişiliğin- de, yüzündeki çizgilerde, bakışında, duruşunda hep geçmişin izleri vardır. Benimsesek de, karşı çıksak da, bize ait bir şeydir. Günü kurtarmaya yöneldiğimiz son yirmi yılda ül- kemiz, hiçbir dönemde olmadığı denli yozlaşıp kim- lik yitimine uğramadı mı? Kişiliği, bütünlüğü olan kentleri, yeni yapılar için boş arsa alanlan olarak görmeye başladıktan sonra ne- leryitirdik? Bunları saymak olanaklı değil. Çünkü bir bütün olarak kentlerimizi yitirdik Artık ne îstanbul kaidı, ne Bursa, ne Kayseri, ne Antep, ne Konya. Yaşı kırkı geçen herkesin, ben buralıyım, bu SCK kakta doğdum, burada büyüdüm diyebileceği bir kent kalmadı. Yerieşimi, yaşama biçimi, kültürü, tü- müyle başkalaştı. Sonuçta hepimiz, kendi ülkemizde yaşayan yabart- cılar durumuna düştük. Başka bir yere göç etmeden, kendi yurdumuzu, bütun geçmışımizi yok ettiğimiz bir yere dönüştürdük. Bu yüzden şimdi toplumca, büyük bir yabancılaş- manın tedirginliği içinde yaşamıyor muyuz? Kitap Dünyası Fuarı'na yazarlar komık oluyor • Kültür Servisi - Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde Grup Medya Fuarcılık tarafından düzenlenen 'Kitap Dünyası Fuan'na pek çok gazeteci ve yazar kanlıyor. 15 Ekim'e dek sürecek olan fuar çerçevesinde gerçekleşecek konferans, panel ve imza günlerinde Oğuz Aral, Fatoş Güney, Emre Kongar, Hıfzı Topuz, Erdal Atabek, Atilla Dorsay, Ali Bayramoğlu, Ayşe Kulin, Aydın Boysan, Toktamış Ateş, Tarık Dursun, Mario Levi, Zeynep Aliye ve Jak Deleon gibi ünlü isimler yer alıyor. Pauf McCartney çizgi film tanftnmna katıldı • ROMA (AFP) - Paul McCartney, Arjantinli yönetmen Oscar Grillo'nun çizgi filmi 'Shadow Cycle'ın ilk göstenmı için Roma'ya geldi. McCartney'nin yakın zamanda ölen eşi Linda'nın üzennde çalışhğı bir müzikal projesinden yola çıkılarak gerçekleşen film, Roma yakınlanndaki Genzano'da düzenlenen 'Castelli Animati Film Festivali'nde gösterildi. Eşinin kendisine haber vermeden çizgi filmin müziklerini yapmaya başladığını belirten McCartney, kanser yüzünden ölen Linda'nın albümü bitiremediğini söyledi. Filmin yapımcılığını da üstlenen McCartney, festivale yeni grubu 'Heather Mills'le katıldı. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear