23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12OCAK 2000ÇARŞAMBA olay.gorus@cumhuriyetcom.tr Türkiye'nin Acıklı Durumu: MAI ve Ötesi Prof.Dr.SinaAKŞİN S on zamanlarda adı çok anılan MAI'yi anlamak için bunu yakın tarihin çerçevesi içine yerleştir- mek gerekmektedir. 1980'e gelirken, genel- likle çokuluslu şirketler biçiminde ör- gütlenmiş olan dünyadaki büyük serma- ye, yoğun bir saldınya kalktı. Saldın- nın hedefi, sermayenin uluslararası ha- reketini tümüyle serbestleştirmek, bu- na sosyal ya da ulusçu amaçlarla engel- ler çıkarmakta olan ulusal devletleri hi- zaya getirmekti. Kitle iletişim araçlan- na hemen her yerde egetnen olan büyük sermaye. bunun içın yeni liberalizmin "doğrulllgunu" Ve "ifaçıtnlmaThgını*v0_ k ğ ç ğun propagandalarla ınsanların kafala- rına çaktı. Kamu işletmeciliği, tam is- tihdam (herkese iş), sosyal devlet gibi siyasetlerartık yanlıştı, hatta ayıptı. Bu sırada önce kendi ülkelerinde yeni libe- raliznıin uygulamasını başlatacak olan iki siyaset insanı iktidara geldi. Biri tn- giltere Başbakanı Margaret Thatcher (1979), öbürü ABD Başkanı Ronald Reagan idi (1980). 1980'e değin ülke- lerin kalkınmasıru amaçlayan Uluslara- rası Para Fonu (IMF) ve Dünya Banka- sı, bu tarihten sonra yeni liberalizmin programı olan "yapısal uvariama" he- define yöneldiler. Artık ülkelere yazı- lan reçete, özelleştirme, devletin kü- çültülmesi, ekonomiye kanşmaması, sosyal devletin sona erdirilmesi yönün- deydi. Bütün bu olup bitenlerin, yani ye- ni liberalliğin fikir babası F.A. von Ha- yek (d. 1899) ve onu izleyen Chicago Okulu'nunbaşıFriedman(d. 1912) idi. Büyük sermaye yeni liberalliğin bu fî- kir babalanna Nobel iktisat ödülleri verdirmekte kusur etmedi. Hayek 1974'te, Friedman iki yıl sonra ödülle- nnı aldılar. Reagan, Thatcherve onu iz- leyenler sayesinde, zenginler daha zen- gin, yoksullar daha yoksul oldular. Tür- kiye'de yeni liberalliğin uygulayıcılan Demirel Özal Yılmaz, Çfller oldular. Erdal tnönfi, Karayalcın. Baykal, Ece- vit peşlerinden sürüklendıler. Bugün ise Ecevit, IMF programlanm uygula- makta başı çekiyor, Devlet Bahçeli pe- şinden gidiyor. Yeni liberalliğin kötülükleri yalnız yoksul ülkelere değildir. Kapitalizmin en çok geliştiği ülkelerde de acımasız uygulamalannı yürütüyor. Thatcher ön- cesı Ingiltere'de her 10 kişiden 1 'i yok- sulluk sınınnın altındayken, bugün 4 kişiden 1 'i bu durumdadır. 8O'li yılla- nn sonunda ABD'de zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul olmuş- lardır. UNCTAD'nin (BM Ticaret ve Gelişme Konferansı) 1997 raporuna göre, Çin ve Rusya dahil, geçnüşte sos- yalist olan ya da olmayan pek çok ül- İcede artık "orta suuP diye bir şey kal- mamıştır(l). MAI yeni liberal siyasetin araçlann- dan biridir. Ana amaç; 1) Mal ve hiz- metlerin, 2) Yatınmlann, 3) Sermaye- nin dünya yüzünde olanaklı olan en yüksek derecede rahat, kolay, engelsiz dolaşabilmesi, kânn en yüksek olduğu yere gidebilmesidir. Artık IMF, Dünya Bankası, OECD (Avrupa Iktisadi Işbir- liği Örgütü) ve 1995'te kurulan DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) bunlan gerçek- leştırmek için uğraşıyorlar. Mayıs 1995 'te OECD, MAI (Mulrilateral Ag- reement on Investment) - ÇTYA (Çok Taraflı Yatınm Anlaşması) üzerinde ça- lışmalara başladı. Fakat konu 2.5 yıl sonra dünya kamu- oyunda öğrenildiğinde büyük tepkile- re yol açtı. Fransa görüşmelerden çekil- di, fakat işin DTÖ'de görüşülmesini önerdi. Bu arada sermaye, belki de ka- muoyunu yanıltmak amacıyla MAI'yi MFI yaptı (Mulrilateral Framework for Investment - ÇTYÇ: Çok Taraflı Yatı- nm Çerçevesi). Neyseki Aralık 1999'un başında ABD'nin Seattle kentinde bu işi bitirmek için toplanan DTÖ, sendi- kalann, gönüllü kuruluşlaım koydukla- n yogun tepkiler sayesinde bir karara uia- şamadan bozgun halinde dağıldı. En azından şimdilik, MAI ya da MFI ön- lenmiş oldu. Kısacası, ÇTYA ya da ÇTYÇ, dev- let ve hükümetlerin anlaşmazlık duru- munda çokuluslu şirketler karşısında egemenlik hakkından feragat ederek, şirketlerden yana işlemesi beklenen uluslararası hakemlik dizgesini kabul et- meleri demektir (2). Dünya halklan, bir süre büyük sermayenin taarruzuna se- yirci kaldıktan sonra, bugün Seattle'da direnişegeçmişlerdir. Ne acıdırki, Tür- kiye (tarihin ilk kurtuluş savaşmı yapan bu ülke) direnişe katılmak yerine çoku- luslu şirketlere biran önce tesüm otmak, uluslararası hakemlığı kabul etmek için anayasayı değiştirmiş, çıkanlacak ya- sayı da geçmişe etkili kılmak için uğ- raşmaktadır. Türkiyemizin durumu gerçekten acık- lıdır. "Borç yiğidin kamçısıdır" kafasın- daki sözde dev let adamlan yüzündenül- kemiz içte ve dışta borca batınlmış, bu yüzden ABD ve Avrupa'nın, IMF'rün her dediğıni kabul etmek durumunda bı- rakılmıştır. Tanma destek vermcmeyi, özelleştirmeleri, SSK'de emeklilik ya- şmı, asgari ücreti, işçi ve memur ücret ve maaş artış oranmı ve daha pek çok şeyi onlar belirlemektedir. Uluslarara- sı sermaye elektrik santrallanmızı tes- lim almaya, başımıza bir de nükleer santrallan sarmaya hazırlanmaktadır. Buna karşı mücadele etmek pek zor- dur, çünkü televizyonlann, büyük gaze- telerin sahipleri uluslararası sermayey- le ortak olmuşlardır. Işlerine gelmeyen şeyleri yansıtmamaktadıriar. Bergama- hlar dikkati çekmek için soyunmaktan başka çare bulamamışlardır. Yoksa do- ğal haklan olan siyanürle zehirlenmek istememeleri o televizyon ve o gazete- lerin gözünde yeterli "reytingi'' olan bir "haber" değildir. Yansıtılmaz ya da ge- rektiği gibi yansıtılmaz. Onurlu bir yaşam ve bağımsızhk için pekçoközveride bulunmuş olan, bağım- sızlık ve çağdaşlık simgesi olan önderi Atatürk'e bağlı bulunan Türk ulusunun belki kısa vadede değil, ama orta vade- de bu geüşmeleri nasıl karşılayacağım ben kestirebiliyorum. Göreceğiz. (1) Gaye Yılmaz, ' 'tnsanlann Beyınlenni Işgal Ederseniz, Kalpleri ve Elleri de Arka- dan Gelecektir'', Türk-Iş Yıllığı 99, c. 2 (Ank., Tûrk-fşAraftırma Merkezt, 1999), s. S58, 562 (2) Gökhan Candoğan, ' Beşte Bir Toplu- mu veya To Have Lunch or be Lunch'', a.g. e, s. 603. ARADA BİR M. tSKENDER ÖZTURANLI Hukukçu 'Demirel'i Sevenlep Derneği...' Demokrat Parti iktidan, hukuk devletine ve Ata- tûric ilkelerine aykın davranışlanyia 1960 Devrimi'ni gerekli kılmıştır ülkemizde. Bunun sonucunda devrimin önderi Cemal Aga Çankaya'ya çıkmış- tır. Bir kesim vatandaşımız "Atatürk'ü Sevenler Derneği" kurmak istemişlerdir o günlerde. Çan- kaya'ya giderek arnaçlannı anlatmışlar, Cemal Gürsel'den destek dilemişlerdir. Cemal Aga, o ba- bacan tavrıyla gelenlere sormuştur: "Içimizde Atatürk'ü sevmeyenler mi var?" Ve kurulmamıştır bu dernek. Anlamsız bir giri- şim, tutarsız birdavranış olduğu için kurulmamış- tr. "Kanarya Sevenler Derneği "n\ çağnştırdığı için vazgeçilmiştir böyle bir girişimden. Daha sonra "Atatürkçü Düşünce Derneği", "Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği" gibi dernekler getirilmiştir gündeme. Bir gereksemeye yanıt verdikleri için de toplumun büyük kesimince benimsenmiş ve des- teklenmişlerdir. Şimdi ülkemizin en etkin sivil top- lum örgütleri olarak görev yapmaktadırlar. 10 Aralık 1999 akşamı TRT 1 'de haberieri izli- yordum. Bir zamanlar Cemal Gürsel'e gidildiği gi- bi, "Türki devletler"de yaşayan bir kısım insanlar da Süleyman Demirel e gitmışlerdi. Ellerınde, Demirel'in büyük boy bir portresi vardı. Demek kur- mak istediklerinden değil, kurduklartndan söz edi- yorlardı. Demirel, kendilerini büyük bir dikkat ve hayranlıkla dinliyordu. Kurdukları derneğin adı "Süleyman Demirel'i Sevenler Derneği" idi. Şaşırmış kalmıştım. Böyle bir dernek kurulur muydu? Kurulmak istense bile Demirel buna hoşgörüy- le yaklaşabilir miydi? Daha önce izni olmasaydı, televizyon ekranın- da böylesine bir gösteri sergilenir miydi? Ve televizyonda görüntülendiği kadanyla Demi- rel, sormamıştı karşısındakilere: "Dünya yüzün- de Süleyman Demirel'i sevmeyenler var mı?" di- ye. Büyük bir sevinç içinde olduğu her halinden belliydi. Uzun süre düşündüm kendi kendime: Atatürk'e yurt içinden ya da yurtdışından böyle bir öneride bulunsalardı ne yapardı diye. Sonra şu karara var- dım: Nasıl padişahlık ve halifelik önerilerini geri çe- virdiyse, ömür boyu cumhurbaşkanlığı için "ulus beni seçtiği süre görev başında kalınm" dediy- se, "Atatürk'ü Sevenler Derneği" kurmak isteyen- lere de aynı yanıtı verirdi. Bu kadarfa da kalmaz, böylesine aymazlan yanından uzaklaştınrdı belki de. DOST İdfe '...Hepsi de okuyanı doyutan, doyttrurken de acıknran, varlıklardaki yerleşme sarsınnlannı depremlerini, onlarla birlikte boşluklan da duyumsatan ve o boşluklan dolduracak kaynaklan aramaya iten birbirinden güzel, birbirinden etkili metinler...." .,> '*~ ~ MUZAFFER BÜYRUKÇU "...Bu kitap içi boşatılmamış dostluklann, içtenliğin ve alçakgönüllülügün de bir el kitabı nrtehğinde...". MEÜSA GÛRPINAR "...Akmen'in yazılannda, bilgelığe özenmeyen kişilerin hoşgörülü kımıldaruşlan var..." ADNAN BtNYAZAR ^Çumhuriipjj ÇağPazartamaA.Ş.TürtocağıCad.No39ı'41 ^ kitap kulûbü (34334)Cağa!o$u-temW Te!: (212)514 01 96 Bir Emekli Vaizden Aydınlanma Dersleri... Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR • mamGazaB'nin nasıl olup da tafaKemal. "Asddüşmanmemle- I lslam dünyasına bu kadarbü- yük kötülük edebıldiğini bir türlü anlayamamışımdır. Böy- lesine köklü bir dönüşümü gerçekleştirmeye gücü nasıl yet- mistirvede bu sorumluluğu tek ba- şına nasıl taşımaktadır. Islam dün- yası böylesine çarpıcı bir gen dö- nüşle o pariak ve aydınlık dönemi geride bırakarak akıl kapısını ka- patmış ve akla dayanan felsefeyi reddetmiştir. Bunun açıklamasını hâlâ iyi kav- rayabilmiş değilim. Ama bakınız, bu sütunlarda yayımlanan yazıla- nnı büyük bir ilgi ile ve umuüa oku- duğum emekli vaiz Muhammed Dafi, 'Diyanet FUdr Üretemiyor' başlıklı ve her zamanki gibi akla ve aydınlanmaya öncelik veren ya- zısında Gazali'nin bu çarpıcı ro- lütıe bir kez daha tanıklık ediyor. Yazar, ^cündçn bugüne artık Is- "lamı bir akırdjni olarak benimse- yen ilk yorumculann Farabi, Ibn Sina,lbnRüşt,tbnHaWunveMu- tezfle benzerlerinin yetişmediği- ni, tslamhğı aklın ve yaşanan dün- yanın insansal gereklerine ayna tutarak değerlendiren düşünürle- rin var olmadığına işaret ediyor. Dafı, Türk Devrimi'ni, tslam dünyasında akıl kapısınm yeniden açılışı olarak değerlendiriyor. Bir din bilgininden ne kadar iç açıcı bir yorum. Büyük devrimci Mus- ketimin üstünü örten ortaçağ ka- ranhğıdır, akhmıan sûngûieri Ue yurdumıızun üstûnden kaJdınla- cakbr" dememiş miydi? Büyük önder aydmlanmayı öne çıkanyor ve uygar bir toplum olarak yaşa- yabilmek için altedilmesi gereken düşmana ve engellere işaret ediyor- du. Evet, yüzyıllardır geri kalmış bir toplumun uygarlığa, çağdaşlı- ğa, özgürlüklere, insan hakJanna ve demokrasiye ulaşabilmesi için aklın yolu ve aydınlanma hedef alınmah ve Türkiye Cumhuriyeti fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kendi dünyasını kendi gücü ile ku- racak özgür yurttaşlar yetiştirme- li idi. Ama gelin görün ki dar ka- falı, dar ufuldu, çıkarcı ve yağma- cı politikacı oy uğruna. koltuk ve iktidar uğruna bu aydınlanmarun önünü kesmiştir. Yazık ki sık süc bölünen, parça- lanan, kutupiaşan ve Sovyetler'in yıkılışı ve yeni dünya düzeni gibi olaylarla kafası kanşan Türk ay- dmmın bu geriye sürükleniş kar- şısuıdaki direruşi, dayanışması ye- tersiz kalmıştır. Partilerin hiçbiri devrimlerin savunulmasında ge- rekli iradeyi gösterememiş, hatta çok defa karşı devrime tesüm ol- muşlardır. Kçbk'yı saygı ile anar- ken onun "Miffi Eğitiın Bakanlığı 50'ByTflardanberiMiffithanetBa- kaniığı olarak görev yapmıştır" değerlendirmesini ve bu suçlayı- cı yargısıru anımsatmak istiyorum. Bir kez daha yinelemek isterim: Halkevlerini ve Köy Enstitülerini yıkanlar bu ihanete katılanlardır. Cumhuriyeti yok etmek için yemin edenler, Türkiye'yi yurtiçinde ve yurtdışında darülharp olarak ılan edenler, şeriat özlemi içinde kadın haklanna, kadın-erkek eşitliğine karşı çıkanlar, karşı cinsten insan- lann elini sıkmayı reddedenler, o üniversite öğrencileri, asistanlar, doktorlar, kaymakamlar, valiler, memurlar hep bu ihanetin ürünle- ridir. Bugün uygarlığa, insan haklan- na, eksiksiz bir demokrasiye hâlâ uzak duruyorve hâlâ bunun tartış- malanm yapmakla yetiniyorsak bunun hiç kuşkusuz önde gelen nedeni aydınlanmanın yanda ke- silmiş olmasıdır. Niçin koca Arap dünyası küçü- cük Israil'in ancak yüzda 4'ü ka- dar bilim ve teknoloji üretimi ya- pıyor. Düşünür müsünüz? Benim burada belirtmeye önem verdiğim bir izlenimim de, yurdumuzdaki demokrasi savunuculannın kü- çümsenemeyecek bir bölümünün aydınlanmanın önemini ve önce- liğini göz ardı edegelmiş olmala- ndır ki bu aynca işlenmeye değer bir konudur. Siz, kadınlarla erkeklerin aynı araçta yolculuk yapmalannı gü- nah sayan, o aslında günahsız Türk gençlerini düşünebiliyor musu- nuz? Ya '7.4yetmedi mi' diye hay- kıran genç kızımızı?.. O ve çoğa- lan benzerleri yüreğinizi dağlamı- yor mu? Kimdir bunun sorumlu- su, bir düşünürmüsünüz? Bu genç- lerin kendileri, diyemeyeceğinız- den eminim. Peki, değerli yazar Dafi'nin çok haklı olarak değindiği ve sorgula- dığı gibi tüm bu olup bitenlerkar- şısında Diyanet Işleri ne yapıyor? Türk halkmı dar kalıplardan, hu- rafeden, batıldan kurtarmak, inan- cın, Tann sevgısinin özünü, msan sevgisini, dayanışmayı öne çıka- ran; yağmayı, haksız-emeksiz ka- zancı, gelirdağılımı eşitsizhğini ka- ralayan yürek soğutucu bir açık- lamasına tanık oluyor musunuz? Yine Dafi'nin belirttiği gibi Di- yanet, halkımıza bu yıl hac ve kur- ban giderlerinizi evsiz barksız kal- mış yüz binlerce insanımıza ayı- nmz, asıl sevap budur diyemez mi? Benzer telkinlerde bulunarak çağdaşlığın, uygarlığın ne oldu- ğunu anlatamaz mı? Din adına ortaya sürülen türlüçe- şitli, akıl dışı olduğukadarduyunç (vicdan) dışı söylemlere, ömeğin deprem yorumlanna gür ve karar- lı birsesle karşı duramaz mı? Asıl soru, tabii, yurdumuzda Muham- met Dafı gibi aklı öne çıkaran ay- dın kafalı din bilginleri varken on- lann niçin Diyanet îşleri Başkan- lığı'nda ve benzeri etkili makam- larda yer alamadıklan olmalıdır. Göçmen İşçilerin Bireysel Başvuru Haklan Dr. F. Birsen OLGAÇ iktisatçı 1 948 yıhnda Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde sadece yol gösterici ola- rak kabul ve ilan olunan tnsan Hak- lan EvTensel Bildirgesi sonraki yıllar- da birçok devlet tarafindan benimsen- miş ve anayasalara da girmesi gerçekleştirile- rek içerdiği haklar ve özgürlükJer güvence al- tına alınmıştır. tnsan hakJarı, medeni haklar ya da temel haklar, kişilerin doğuştan karakterinin, ahla- kınm ve manevi yönünün gelişmesi için sahip olduğu ve müspet hukuk ile kısıtlanması müm- kün ohnayan özgürlüklerdir. Bu haklarbirçok toplumda mücadelelerso- nucu siyasal iktidann demokratizasyonu ile elde edilmiş haklardır. insan Haklan Evrensel Bildirgesi'nde yer alan hürriyetlerin kişilerce kullanımmm denetlen- mesi ve hükümetlerce ihlal edilmelerinin ön- lenmesı amacıyla, çeşitli uluslararası kuruluş- larca kabul edilmiş ve üye devletlerin kabulü- ne sunulmuş belgeler ortaya çıkmıştır. Bu bel- geler haklann ihlali durumunda başka bir üye devlete ya da ihlalden zarar gördüğunü iddia eden her kişi, srvi] toplum örgütüya da kişi grup- lanna ihlalm ortadan kaldınlmasını sağlaya- cak mekanizmalar öngörmüştür. Bu belgeler sırası ile şöyledir: 1- Avrupa Konseyi Avrupa însan Haklan Mahkemesı: Avrupa tnsan Haklan Sözleşme- si, bağıtçı (akit) taraflann sözleşme ve ek pro- tokolleri ile kabul ettikleri taahhütlerine uyma- lannı sağlamak amacıyla Avrupa İnsan Hak- lan Mahkemesi'ni oluşturmuştur. Mahkeme- ye, ıhlalde bulunan bir bağıtçı taraf aleyhine öbür bağıtçı taraf başvurabileceği gibi, ihlal- den zarar gördüğünü iddia eden birey, sivil toplum örgütü veya kişilerin oluşturduğu her- hangi bir grup, iç başvuru yollanmn tüketil- mesi ve kesin karardan itibaren 6 ay içinde bir dilekçe ile başvurabilir. Başvuru ve kabulü halinde yargılarnanın Türkçe yürütülmesi müm- kündür. Avrupa tnsan Haklan Mahkemesi Avrupa Konseyi European Human Rights Court Council of Europe B.P.431R6 67006 Strasbourg-FRANSA 2- Birleşmiş Milletler a- Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi (1966): Avrupa İnsan Haklan Söz- leşmesi'ne koşut (paralel), BM bünyesinde üye ülkelerce onaylanarak iç hukuka girmesi amacıyla kabul edilmiştir. Sözleşmenin eki Ihtiyari Protokol, sözleş- mede yer alan haklan ihlal edilen bireylerin baş- vuruda bulunabilmeleri amacıyla bir insan Haklan Komitesi kurulmasmı ve protokole ta- raf olan bağıtçı taraflar için iç başvuru yolla- nmn tüketilmesini izleyerek ihlalin, benzeri bir uluslararası merci tarafindan incelenmemek- te olması koşuluyla. bu komiteye götürülme- sini öngörmekte, ancak başvuruyu süre ile sı- nırlamamaktadır. Ek protokolü ve komitenin yetkisini kabul etmiş bulunan göçmen işçilerimizin bulundu- ğu devletler, Avustralya, Belçika, Danimarka, Kıbns, Fransa, Finlandiya, Almanya, Hollan- da, Norveç, tsveç ve Avusturya'dır. Başvuru adresi: Secretary Human Rights Committee, PW 1-026 Palais des Nations 1211GenevalO tSVtÇRE Başvurunun, BM çalışma dillerinden birin- de olması gerekmektedir. b- Her Türlü Irk Aynmımn Ortadan Kaldı- nlması Uluslararası Sözleşmesi (1966): Söz- leşme, kamu hayatının, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ya da herhangi bir kesiminde insan haklan ve temel özgürlüklerin eşit ola- rak ve ırk, renk, soy, ulusal ya da etnik köken nedeniyle aynma maruz kahnmaksızın kulla- nılmasını öngörmektedir. Sözleşmeyle Irk Aynmının Ortadan Kakb- nlması Komitesi oluştunılmuş olup bağıtçı (akit) taraflar, yetki alanlannda bulunan ve sözleşme ile garanti altına alınmış olan hak- lann, zarara uğradığını iddia eden kişi ve kişi gruplanrun başvurulanm kabul ve inceleme- sine nza gösterebilirler. Bunun bağıtçı tarafça bir bildirimle BM Ge- nel Sekreteri'ne yapılması gerekmektedir. Her rürlû ırk aynmının kaldınlmasına ılişkin BM Uluslararası Sözleşmesi'ne katılan ülkeler ara- sında Avusturya, Belçika, Danimarka, Fran- sa, Almanya, ttalya, Hollanda, Avustralya, Bir- leşik Krallık (lngiltere) da bulunmaktadır. Baş- vurudan önce iç başvuru yollanmn tüketilme- si gerekmektedir. Böyle bir başvuruyu kabul etmiş olan bağıt- çı taraflar, başvurular için yukandaki adresi kul- lanabilirler. c- Göçmen işçilerin ve Ailelerinin Haklan- nm Korunmasına Ilişkin Uluslararası Sözleş- me (1990): Sözleşme, insan haklan standart- lannın dûzenlenmesi olduğundan, tarafolma- yan BM üyelerinde dahi uyulması gerekli ol- makla beraber, uygulanmasınm taraf üyeler- ce ne şekilde yerine getirildiğinin izlenmesi amacıyla bir komite oluşturmuştur. Bağıtçı taraflar, yapacaklan bildirimle ko- mitenin, ihlallere ilişkin kişilerin başvurulan- m alma ve inceleme yetkisini kabul ettikleri- ni büdirebilirler. Bireysel başvurulann kabu- lü için başka bir uluslararası benzeri merci ta- rafindan incelenmemiş ya da incelenmemek- te olması, iç başvuru yollannın tüketilmesi gerekli olmakla beraber, sonuncusunun uzun sürmesi ya da etkili olamaması durumunda komite tarafindan aranmayabilir. Başvuru ad- resi: Committee on the Protection of the Rights of All Migrant VVorkers and Famılıes-Palais des Nations 1211GenevalO tSVtÇRE 3- tnsan Haklan: Bunlar, TC Anayasası'nın II. Kesimi'nde yer alan haklardır. Bunlan, ya- şama hakkı, işkenceye maruz kalmama hak- kı, kölelik ve zorla çalıştınlmama hakkı, kişi hûrriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, suç ve cezalann yasallığı, özel hayatm ve aile yaşamının korunması hakkı, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, ha- berleşme özgürlüğü, dernek kurma ve toplan- tı hakkı, evlenme hakkı, etkili başvuru hakkı, aynma uğramama hakkı, mülkiyetin korunma- sı hakkı, eğitim hakkı, serbest seçim hakkı, ka- mu yönetimine katılma hakkı, borcun hapis ce- zasına çevrilmemesi hakkı, serbest dolaşun özgürlüğü, vatandaşın sımr dışı edilmesi ya- sagı, yabancılann toplu sınır dışı edilmemesi, ölüm cezasının kaldınlması, askıya alma ve çe- kince koyma yasağı, yabancılann sınır dışı edilmelerinde güvenceler, ceza konulannda temyiz hakkı, yanlış mahkûmiyette tazminat hakkı, aynı suçtan ikinci kezyargılanmama hak- kı, eşler arasında eşitlik, aynlma ve yurda dön- me hakkı. Göçmen İşçilerin ve Ailelerinin Haklanmn Korunması Sözleşmesi, bunlara ek olarak ça- lışma ve sosyal güvenlik alanındaki haklarla tasarruflann transferi, ülkeden aynlma, diplo- matik ve konsuler makamlann yardımım is- teme gibi haklar da eklemektedir. PENCERE Osmanlı KölemenHğl Osmanlı, buyruğundaki halklan yönetmek için yaman bir düzen kurmuş: Padişah çobandır.. " * Sadrazam başta olmak üzere devlet görevlile- rinin tümü çoban köpekleridir. Halksürüdür.. Çoban köpekleri ikiye aynlır: Yöneticiler.. Vesavaşçılar. Çoban köpekleri, 'insan sürüleri'nden bilerekay- n yetiştirilirter ve ayn tutuluriar.. Sürü (halk) güdülür.. Kırkılır. Sağılır. • Arnold J. Toynbee'nin açıklaması bu; ünlü ta- rihçi Osmanlı'nın harika düzenini olağanüstü bir örnekle anlatıyor; insanı şaşırtıyor, çarpjyor... Savaşçı ya da yönetici, sürüden seçilir.. Hem en iyisinden... , . . Devşirmenin üstüne var mı?.. Efendi görüntüsündeyken çoban köpekfiğine aday veyetkin köle... Padişah erkek köleyi vezir yapabilir. Kadınsa evlenir.. Birkaç gün önce Cumhuriyet'te Cemal Şener özettedi: Osmanirda 36 padişahın 35'i dönme-dev- şirmelerle evlenıyorlar; 235 sadrazamın 150'si devşirmedir; Sırp, Hırvat, Rum, Ermeni vb.'dir. Fatih Surtan'dan sonra 1520'ye kadar gefen 20 sadrazamın 18'i devşirmedir. 210 başdefterdann 16O'ı, 170 kaptanı deryanın 115'i devşirme... Osmanlı'nın çağındaki büyükiüğü de bundan mı odaklanıyor?.. Mısır'daki 'Kö/emenDev/ef/'nemi benziyor Osmanlı?.. 36 padişah da 'devşirmekız- lar'la nasıl evlenir?.. O dönemlerde Avrupa saray- lannda prenses, düşes, barones, kontesten ge- çilmiyordu. Sadrazam savaş esirleri arasından seçilip ye- tiştirilir mi?.. Siz eğitimin gücüne bakın!.. • Osmanlı hoşgörüsü bu alanda sonsuz... Kölemen kadınlann sayısı da çok sayılmaz; sa- rayda ve konaktaki kadının 'kıymeti' ne?.. Toplam 12 bin yeniçeri var. Ya vezirler, sadrazamlar, kaptanı deryalara ne söyienebilir?.. "Çoban köpekleri!.." Kullanılır, gerektiğinde boynu vurulur, mallan elinden alınır. Hiçbir güvenceleri yok!.. Ya halklar?.. Yineleyelim; sürüdür onlar, sırasında kjrkılacak- lar, güdülecekler, sağılacaklar... • Osmanlı, yüzyıllar boyu bu düzeniyle yükselmiş, sonra çökmüş!.. Çünkü Batı'nın "akıl ve bHim" yoluna girmesine karşın biz daha uzun süre inan- cı yeğlemişiz. Başlangıçta Orta Asya'dan gelen "alperenler" Anadolu'yu aşıp Balkanlar'a göçmüşler; Fatih Mehmet Istanbul'u aldıktan sonra imparatorhjkdev- şirmeler devletine dönmüş; Yavuz Surtan Salim Sünni hilafetini devlet düzeninde yeğleyip üstü- ne tuz biber ekmiş... Yıl 2000... Anadolu'da bugün bile Sünniliğin otoritesini kurmak isteyenler devlette dinci polrtikayı kulla- nıyorlar; hem de demokrasi adına... Osmanlı'ya rağbet var; Istanbul'un "görgüsüz sosyetesi "nde bile bitpazarına nur yağıyor. Yağıyormu?.. • •--•^ ERGİN BİROGUL Artık aramızda değil. Oysa daha çok yaşamak için vardı. , Gençti. Öğrencimdi. Şimdi neredeysen, orada hep ışıklar içinde ol... Hocan AHMET CEMAL VEFAT 1947-1948 Konya Ivriz Köy Enstüösû mezunlanndan, emekli öğretmen, dayımız HÜSEYİN KARTAL'l 08.01.2000 günü kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Tüm dostlannın başı sağolsun. YEĞENLERİ; TAHİR-ADEM-SJNAN KEPÇE ACI KAYBIMIZ Derneğimiz GeneJ Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve Vakıfbank İç Anadolu Bölge Istihbarat Uzmanı TURAN ÇELEBİ'yİ 10 Ocak 2000 Pazartesi günü kaybettik. Mertıuma Tann'dan rahmet, üyelerimize, Vakıfbank çalışanlarına ve kederii ailesine başsağlığı dileriz. BANKA UZMANLARI DERNEĞİ CENEL MERKEZİ ANKARA ŞUBESİ, İSTANBUL ŞUBESİ, İZMİR ŞUBESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear