23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 OCAK 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Gelibolu'da Eğitim-Sen Çanakkale Şubesi, Çanakkale Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı'ndan emekli olduktan sonra, devlet memuriuğu yaş koşulunu aştığı halde ilkögretim okulu öğretmenliğine döndürülen ve ardından Gelibolu llçe Milli Eğitim Müdüriüğü'ne atanan Kenan Üzmez'in yasa ve yönetmelik tanımayan uygulamalan konusunda Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun görüşünü soruyor... Orneğin, bir öğretmen üstünde birden çok ücretji vekâlet görevi veya ikinci görev bulunabilir mi? Ya da okul müdürleri mesai saatlerini cuma namazına göre düzenleyebilir mi? Veya, aynı ders saati için aynı anda iki kişiye birden ders ücreti ödenebilir mi? Bağ-Kur Bağ-Kur emeklilerine büyük geçmiş olsun! Devletin parası bitmtş olsa gerek, ayın 9'unda ödenmesi gereken emekli maaşlan ayın 22'sine kalmış.. Bektronik posta: som«posta.cumhuriyet.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Çalışanlan, zorgünler bekliyormuş... "Herkes van pef/p vatsın!" I stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mede- ni Hukuk öğretim üyesi Prof. Dr. Rona Se- rozan, Yasa Hukuk Dergisi'nde yayımlanan makalesinde Medeni Kanun'un tümüyle de- ğiştirilme girişimine karşı çıkıyorveyenitasannın "Tür- kiye'nin Batı ile Medeni Kanun aracılığıyla kurduğu tarihsel, kültürel ve bilimsel bağlan kökünden ko- paracağV'nı savunuyor. Prof. Dr. Rona Serozan, "Medeni Kanun sıradan bir yasa değildir; birkaç yüzyıllık kültürel birikime, hat- ta ikibin yıllık Roma hukukuna kadar uzanan bir hu- kuk geleneğine, dört başı mamur dogmatik temel- lere dayanır; sistematik bir bütün oluşturur" diyor ve hazırlanan tasannın Türkiye Cumhuriyeti Devrimi mi- rasını reddetmekle eşanlamlı olduğunu bildiriyor. Yeni tasarı için hukuk fakülteleri ve barolardan son anda görüş istendiğini ve herşeyin kapalı kapı- lar ardında gerçekleştirildiğine değinen Prof. Dr. Se- rozan makalesinde, yasanın özüne dokunmadan Medeni Kanun toplumun gereksinimleri doğrultusunda değişiklik ya- pılması gerektiğini ve bem Türkiye'de hemlsviçre'de bugüne dek böyle otduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Rona Serozan, Yasa Hukuk Dergisi'nde yayımlanan makalesinde 12 Eylül döneminde Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu'nda yapılan ba- zı "talihsiz" değişikliklere de değiniyor: "Bugüne kadar Medeni Kanun ve Borçlar Kanu- nu, bir dizi talihsiz 'zata mahsus', ve 'hatır' değişik- likleriyle ağır yaralar almıştır. Hatırdan çıkacak gibi değildir: Bir büyük banka hatırına bir kurula Milli Güvenlik Konseyi kararıyla vadeli banka teminat mektupla- nna ilişkin özel bir fıkra eklenmiş, çocuğu olmayan bir subay hatırına Milli Güvenlik Konseyi üyesi bir orgeneralin isteğiyle evlat edinme konusundaki hü- kümler değiştirilmiş, transseksüel bir sahne sanat- çısının ve onun Çankaya'da oturan bir bayan hay- ranının hatırına cinsiyet değişikliğinin nüfus kütüğü- ne işlenmesi sağlanmış, yine bir hanedanın kişilik hakları ayrıcalıklı bir özel rejime bağlanmış, üst ha- kkı 'yap-iŞİet-devret'çilerin çıkanna uydurulmuş- tur." Medeni Kanun'u "koskoca bir anıf'a, tasarıyı ise "derme çatma bir kurgu"ya benzeten Prof. Dr. Ro- na Serozan, "Görkemli bir kompozisyon alaturka bir komplikasyona çevrilmiştir" diyor: "Yapılması gereken, Medeni Kanun'un baştan ba- şa yenilenmesi girişiminden vazgeçip, bugüne ka- dar Batı'da ve bizde yapıldığı gibi, ekonomik, sos- yal ve politik koşulların dayattığı zorunlu değişiklik- leri, bu bağlamda en başta kadından ve çocuktan yana demokratik ve sosyal boyutlu değişiklikleri bir an önce gerçekleştirmektir." SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek YerilimHattı Erdinç UTKU tSTÎKRAR savaşı gazilerine de maaş bağlansın! Müdür beyin çember sakallı memupu Kültür Bakanlığı'nın Istanbul'daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde çem- ber sakallı bir devlet memuru vardı: Halis Gökçe... Gökçe'nın Kütüphane Müdürü Şe- rafeddin Kocaman tarafından ko- runduğunu yazmıştık... Çember sakal- lı memur bir taraftan korunuyor ama bir taraftan da "mecburen" ifadesi alınıp kınama ve uyarma cezaları ve- riliyordu. Çember sakallı devlet me- muru Halis Gökçe, ilk savunmasını "sıhhi" gerekçelere dayandırıyordu: "Cildimin elektrikli tıraş makinesi ve jilete karşı hassasiyeti dolayısıyla her tıraştan sonra yaralar çıkması se- bebiyle sakalımı kazımak mümkün ol- mamaktadır." İkinci savumasında sakalını kesme- ye hazırlanıyordu: "Bundan sonra cilt rahatsızlığımın son sınınnayakın sakalımı kesmeyi de- neyeceğim. Cildimin bu rahatsızlığı- nı bugüne kadar belgelendiremedim ama belgelendirme yoluna gidece- ğim." Çember sakallı devlet memuru Ha- yis Gökçe'den, sakal bırakma- sına neden olan "cilt rahatsız- lığı" konusunda bir doktor ra- poru henüz gelmedi... Isterse, "Müslüman" bir doktordan anın- da "cilt raporu" alabilir... Hatta aynı "Müslüman" doktor, Be- yazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Şe- rafeddin Kocaman'ın Köprülü Kütüp- hanesi'nde devlet memuru olarak ça- lışan eşi Kıymet Kocaman'a da bir "sinüzit raporu" verebilir... Çünkü müdür beyin eşi türbanlı! Ülkemizin Kara Günü: 24 Ocak Pr. FARUK GÜÇLÜ (*) 24 Ocak 1980, hiç kuşku- suz ülkemiz tarihinin en kara günlerinden biri olarak anıla- caktır. Çünkü o gün alınan ve yürürlüğe sokulan ekonomik önlemler paketi, arkasından zorunlu olarak birçok deği- şiklikleri de gündeme getir- miştir. Kısaca, 24 Ocak'a, ül- ke ekonomisinin miladı de- memiz de mümkündür. Çün- kü; 24 Ocak'tan sonra fakir da- ha fakir, zengin daha zengin olmuştur. Çalışan degil, çalan çarpan itibarlı insan olmaya başla- mıştır. Ulkenin sosyal tarihi alabo- raolmuş, toplumsal dayanış- ma ve imece ruhu son bul- muş, insanlar kalabalıklar için- de kendilerini yalnız hisset- meye başlamışlar ve on bin- lerce insan canına kıymıştır. Fuhuş, ülkemiz tarihindeki en gözde dönemini yaşamak- tadır. llkellik hastalığı olan verem yeniden hortlamıştır. 15 lira olan dolar, bugün 570 liraya yaklaşmıştır. İnsanlar, hangi siyasetçi kendi aleyhine çalışmada bu- lunursa onu seçecek kadar renk köriüğüne yakalanmışlar- dır. Insanlanmızın üçtebiri işsiz- dir. 24 Ocak'a neden olanlar bugün hâlâ bizi yönetmekte ve umut olarak görülebilmek- tedirier. Sendikalar, hak arama, ör- gütlenme özgürlüğü sona er- miş; sol, 12 Eylül desteğiyle bitirilmiş, sağın alternatifi sağ haline getirilmiştir. Kapımıza dayanan şeriat tehlikesi, 24 Ocak öncesine ait bir tehlike değildi. 24Ocak'la bidikte gelişip büyüyen bir tehlike oldu. Rüşvet ve yolsuzluk, belki de hiç bu kadar legal hale gel- memişti. özelleştirme adı altında, tü- yü bitmemiş yetimin hakkı olan kamu malları talan edil- mektedir. Devlet malı, belki detarihi- mizin hiçbir döneminde, son yirmi yıldaki kadar talan edil- memişti, ' Vatan, millet, sakarya diye nutuk atanlar ve devleti koru- maya kalkanlann hangi dev- let malını nasıl talan ettikleri sadece gazete sayfalannı süs- leyen birer haber olmaktan öte gidemedi. Kısacası, 24 Ocak bizi, kül- türümüzü, soframızdaki zey- tinin rengini, sevgimizi, sev- gilimizi öpüş şeklimizi bile de- ğiştirdi. Bir yaşam tarzı oldu 24 Ocak... Ama bize benze- meyen bir yaşam tarzı... Bel- ki kolay alıştık, ama kolay unu- tacağa benzemiyoruz. Bugün yaşanan işsizliğin, enflasyonun, talanın, yolsuz- luğun, açlığın, iç ve dış borç yükünün, solsuz 'demokra- s/'nin, intiharın, hırsızlığın, fu- huşun, şeriat tehlikesinin te- melleri 24 Ocak 1980'de atıl- mamış mıydı? 24 Ocak üzerinden yirmi yıl geçti, kimi bir parça ekmek uğruna canını feda etmek zo- runda kaldı, kimi inançlan uğ- runa. Oysa 24 Ocak'tan ön- cesi hiç de böyle değildi. En azından insanlarımız için en kutsal değer para değildi. Ce- binde dolar taşıyan ve Marl- boroiçen "Türkmilliyetçileri" henüz türememişlerdi. Kısa- cası, 24 Ocak tüm kutsal de- ğerieri sildi süpürdü; ne vatan sevdası, ne namus anlayışı artık eskisi gibi değil... (*) Cum. Üni. IİBF. Öğ. Gör. ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACl H A R B t SEMtH POROY \ 1 ki TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 12 Ocak SUm$ KANAUIÇIN HUKUM.. 1S66DE ŞuGiİM, SÜVEYŞ'Tt SİH KANAL AÇtLMASlYLA İL&İÜ HÜKÜM &LEME AUHMtfn. OSMANLI İMPA- RATOetMSU, GÜCÛNÛN OOHUKlAfHNOAYKSN, PORTB- KtZÜLEfZ AFRİKA'YI DOLAŞA&AK MİNCH'STANA ÜİAŞ- M/Ç, KtSA ZAMANDA UİNr OKYANUSU'MPA 0&4İZ E&SMSNLİĞİ KUPMUÇTV. PENİZ. TİCARETİ TEUUK£- YB 6İKMİŞTİ. 0SM4NU IMPAKATVgLUĞU'NUN YEAASN ve HASeç Emterceiü Deuizoeu GELSU SAUH&- LA./SA AÇtlC KAIAVŞTİ. /fTT, DONANHIAN(N HİHTOK- VANUSU'NA KOCArCA İN£*İLMESİ İÇİN,SÜVKYŞ'£ BİK KANAL AÇILMASI FfKJZi OKTAYA ATtLMrÇTI. PA- PİÇAU &• SELİM (SOLOA), MISIK 8en.EKBEriN£, DURU- MUM AKAŞnGfLMASr /ÇtN,SÖ2 KONUSU HÜKMÛ YOL- LAMIÇTl. ANCAK, OON-VOLGA KANAU GİSİ SU DA TASARl DüZErlNDB K4i.M/Ş,Ge/ÇÇ£KLEŞrfl&lBHEMffn. BAŞSAÖLIĞI Mimarlık Fakültemiz eski öğretim üyesi ve dekanlarından, Prof. Dr. REFİK ŞENVARDAR'I kaybetmiş olmanın üzüntüsünü tüm Yıldız Teknik Üniversitesi ailesi ile paylaşıyor, aitesine ve yakın dostlarına başsağlığı diliyoruz. YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ VEFAT Baromuzun 8625 sicil sayısında kayıtlı AVUKAT ONATÖZCANvefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 12.1.2000 Çarşambagünü (bugün), Karacaahmet Camii'nde kılınacak oğle namazını müteakıp ebedi istirahatgâhına defnedilecektir. MerhumaTann'dan rahmet, kederit ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Balıkesir eşrafından merhum Muharrem Hasbi Koray ve merhume Pakize Koray'ın kızı, Müşerref Yırcalı'nın kardeşi, Sırrı Yırcalı'nın baldızı, Rona Yırcalı'nın, Demet Egeli'nin teyzeleri, Mustafa Miharbi'nin, Şule Tezel'in ve Ekrem Özışık'ın kayınvalideleri, Güngör Tezel, Edis Tezel, Filiz Miharbi ve Şehri Özışık'ın sevgili anneleri, Defne, Cengiz Tezel'in babaanneleri, Zeynep, Ali Miharbi ve Sinan Özışık'ın anneanneleri, merhum Opr. Dr. Ali Rıza Tezel'in sevgili eşi hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 12 Ocak 2000 tarihinde (bugün) Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazını takiben Aşiyan Mezarlığfnda toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Alman Hastanesi Alman ordularının Doğu Cephesi'nde çözülmeye başlamasıyla birlikte, Adolf Hitler'in 1920'lerin ba- şından beri kurduğu, "dünyanın tek hâkimi olma" hayalinin artık gerçekleşemeyeceğinin iyice anlaşıl- masından sonra, Amerikan, Ingiliz ve Sovyet dışiş- leri bakanlarının, "Şimdi ne yapacağız?" sorusuna biryanıt aramak üzere Moskova'da bir araya geldik- leri 30 Ekim 1943 günü benim de Istanbul'da, Alman Hastanesi'nde dünyaya gelmem yalnızca bir rastlan- tıydı. özellikle ilk bebekîerine hamile olan genç an- neler, çektikleri sancılar içinde "esas doğum sancı- sı"r\\ birtürlü tanımlayamadıklan için, önce gereksiz gelgitlerle doktorların tepesini attınyortar, sonra da "E, sen de sıktın artıkkızım" gibi paylamalardan çe- kinip, halk deyimiyle "dölsulan" boşalana kadar ev- de bekleyip saat sayıyorlardı. Cihangir, Sormagir Sokak'taki evimizin Alman Hastanesi'ne olan coğ- rafi yakınlığının yanı sıra, dünya ile ilk kez, bir Alman rahibenin, Schvvester Helga'nın elinde baş aşağı, ciyak ciyak sallanırken tanışmamda belki böyle bir "aciliyet" durumunun da bir payı vardı... Bilemiyo- rum. Bunu bilemediğim gibi, ilerleyen yıllarda Almanca ile, Almanya ile, Almanlar ile böylesine haşır neşir ol- mamda, o hastanede doğmam bir rol oynamış mıy- dı, onu da bilemiyorum. Doğrusu pek de sanmryo- rum. Çünkü bundan, Numune Hastanesi'nde doğan çocukların hepsinin ileride birer "ömek" insan, Cer- rahpaşa Hastanesi'nde doğan çocukların birer "ope- ratör general" ya da Sevgi Hastanesi'nde doğanla- nn birer "aşkinsanı "olması gerektiği sonucu çıkar- dı ki, bu mümkün değildi. Bunca bilemediğim şey arasında tek bildiğim, Al- man Hastanesi'nin önünden her geçtiğimde, içim- de bir yerierde duyduğum, "Işte ben burada doğdum!" duygusuydu. llkokul yıllarımda, özellikle akşam sa- atlerinde Cihangir Caddesi'ne gitmek için ne zaman Sıraselviler'den Arslanyatağı'na sapsam, hastane- nin nemden yosun tutmuş yüksek köşe duvannın di- binde işeyen birilerini görür, bozulurdum. Neden sonra hastane yönetimi akıl edip, insanlann erişe- meyecekleri kadar tepelerde bir yere özel bir boru döşeterek, bu "ışeme o/ayı"na karşı etkili bir önlem almıştı. Hava kararmaya yüz tutarken hastanenin bahçıvanı vanayı açar, borunun deliklerinden aşağı- ya sular akmaya başlardı. Bir yandan tepeden akan sular, öte yandan duvara bir "Alman titizliği" ile ko- caman harflerleyazılmış, "Lütfen burayaişemeyiniz!" yazısı, hepsini olmasa bile, sokaklara işemeyi alış- kanlık haline getirmiş birçok insanı bu "münasebet- siz iş"\, -en azından orada-, yapmaktan alıkoyardı. Prusya Elçiliği hekimlerinden Dr. Georg Hermann Ritter von Mühling tarafından 6 Nısan 1846da açı- lan, altı yataklı Alman Hastanesi, (Deutsches Kran- kenhaus), Istanbul'daki D.W.V. Alman Hayır Cemi- yeti'nın yönetiminde çalışan bir sağlık kurumuydu. Zaman içinde büyüyerek yatak sayısı doksana ka- dar çıkan hastane, 1. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra imzalanan "mütarekename" uyannca Alman ve Avusturyalılann Osmanlı topraklannı terk etme- leri üzerine, 2 Şubat 1919 günü Ingilizlere devredil- mişti. 1925 yılından sonra bir süre Amerıkalılar tara- fından işletilen hastane, 1931 yılında Alman rahibe- lerinin Istanbul'adönmeleri üzerine yeniden canlan- mış, ne var ki, bu rahibelerin bağlı olduklan Kaiser- werth Vakfı 1973 yılında dağılınca hastanenin tüm hakları Alman Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakan- lığı'na geçmişti. 1993 yılmda Almanya ile Türkiye arasında imza- lanan bir protokol gereği, AJman Federal Cumhuri- yeti, hastane üzerindeki hak ve yetkilerini Istanbul Erkek Liseliler Vakfı'na devretmişti. Onca yıl Alman Hayır Cemiyeti üyelerıne parasız, Türklere ise dar ge- lirli hastaların da kaldırabilecekleri kadar düşük üc- retlerle hizmet vermiş olan bu köklü hastanenin ye- ni sahipleriyle birlikte "özelleştirme furyası"r\ûan na- sibinı aldığını, önce renk, kılık, düzen değiştirmesin- den fark etmiş, sonra da, buraya "düşen" dostlanm- dan başlarına gelenleri dinledikçe içim burulmuştu. Alman Hastanesi'nin "özelliğini" en son yaşayan- lardan biri de sevgili Fethi Naci idi. Yılbaşı sonrası gribe yakalanıp, ateşi kırka çıkınca, Alman Hastane- ^ si'ne kaldırılmış, yaklaşık 18 saatlik bakım karşılığı,' önüne, aylarca göz nuru döktüğü, emek yerdiği ve iki bin basacak bir kitabından alacağı telif ücretin- den de yüksek, 584 milyon liralık birfatura sürülün- ce, ne diyeceğini bilememişti. Cihangir'de oturdu- ğu Kumrulu Sokak'la hastane arası yedi yüz, haydi bilemedinE, dokuz yüz metre idi. Bu kadar kısa bir yol için nasıl olur da 70 milyon lira ambulans ücreti istenirdı, bir türlü anlayamıyordu. O ünlü küfürleri boğazında düğümlenecek kadar öfkelenmişti Fethi Naci. "Abi, izin ver, senin yerine ben edeyim..." Kısık bir sesle güldü. "Et ulan, et!" "Sizin sağlık politikanıza da, hastanenizede, özelleştirmenizede..."diyeka- pıp koyuvermişken, bir an, bir zamanlar o hastane- nin koridorlarında koşuşturan iyi yürekli rahibeler gelmişti gözlerimin önüne... Acaba mı?.. Hayır! Ha- yır! O hastane, o "hastane" değildi ki artık... (Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 1 1 2 SOLDAN SAĞA: 1/Hastakkde- recesinde ya- lan söyleme eğilimi. II Ta- vana asılan süslü aydınlat- ma aracı... Bölmeli göçe- be çadırı. 3/ Seslerin, hiç kesinti olma- dan birbirini izlemeleri ge- rektiğini beTir- _ ten müzik te- " rirai... Hicap. 4/ En- der, seyrek... Çirozluk- tan sonra yağlanmaya 1 başlayan uskumru. 5/ 2 "Bizkimseye — tut- 3 mayız / Kamu âlem . birdir bize" (Yunus Emıee)...Bircetveltû- 5 rü. 6/ Akdeniz çevre- 6 sindeyetişenbirağaç- 7 çık...Radyumelemen- fl tinin simgesi. II Mo- torlu taşıtlarda direk- 9 siyon ile tekerlek arasındaki baglantıyı saglayan mil... Şakaklardan sarkan saç lülesi. 8/ Temel gerçeklerin akılla değil inançla kayTanabilecegini savunan öğre- tilerin genel adı. 9/ iyice olgunlaşmanuş ekin. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alçıdan yapılmış kabartma süslemelere verilen ad. II Bir çeşit sinek... 0ç ya da dört kollu halat. 3/ Eski dilde kılıç... Vuruşma. 4/ Özgün çizim, harita, plan gibi şeylerin fotoğraf tekniğıyle çoğaltılması yöntemi... Olumsuzlukbelirten bir önek. 5/ Acılar kar- şısında dayanma gücünü yitirmeyen... Yıldızlann yerlerini ve hareketlerini belirtmek için hazırlanmış cetvel. 6/ Müzikte yapıt anlamında kullanılan " opus" sözcüğününkısayazıhşı... Düş. 7/Japonlirikdramı... Tembellik. 8/ Bir düşünce anlatan birkaç tümcelik söz. 9/ Nazilerin politikasında Germen ırkından kimsele- re yakıştınlan ad... "Istanbul —-'tan / Simasmı gös- termeden önce / Kalbimde göründü" (Yahya Kemal).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear