02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
lstihbarat. Cengiz Yıldırım # Ekonomı: Özlem \ üzak • Kültür- Handan Şenköken • Spor: Abdülkadir Yücelman # Makaleler' Sami Karaören • Düzeltme. Abdullah Yazıcı • Fotograf. Erdoğan Köseoğlu 0 Bilgi-Belge: Edibe Buğra %\\si Haberleri: Mehmet Faraç Cumhuriyet İmtivaz Sahibi: Berin Nadi Genel Yayın Yönetmenı: Orhan Erinç 9 Genel Yayın Koordınatörü: Hikmet Çetinkaya • Yazıışlen Mudünı İbrahinı Y'ıldız 0 Sorumlu Müdür: Fikret tlkiz 0 Haber Merkezı Müdürü Hakan Kara 0 Görsel Yönetmen: Fikret Eser Yayın Kurulu: Ilhan Selçnk ıBaşkan).Orhan Erinç. Oktay Kurtböbe. HiknKt Çetinkaya. Şöknn Soner, ibrahim YüAz, Orhan Bursah, MusUfa Balbay, Hakan Kva. Ankara Temsilcısi: Mustafa Balbay Atatürk Bulvan No: 125, Kat:4. Bakanlıklar-Ankara Tel: 4195020 (7 hat), Faks-.419SO270tzmirTemsücisı:SerdarKıak, H.ZiyaBlv. 1352S 2/3 Tel: 4411220, Faks: 4419117 0 Adana Temsilcısi: Çetin Yiğenoğlu, înönüCd 119 S.NoJ Kat:l,Tel:363 12 11, Faks: 363 12 15 Müessese Mûdûnı. Üstân Akmen # Koonimatör Ahmet Konıhan • Muha- sebe Büknt Yener • ldare Hüseyin G â r e r * Bdgı-Işlcm Nail In»l • Bıigı sayaıSıstam Mûrüvrt Çilcr#Satış FsriktKnza MEDYA C: • Yonetım Kurulu Başkanı - Genel Mudür Gülbin Erduran # Koordmator Reha tytman A Genel MüdürYardımcısı SevdaÇoban Tel 514 07 53 - 513 95 80-5138460-61,Faks-5B84İB Ya>ımla>an \e Basan: \enı Gun Haber Ajansı. Basuı \e Yayincılık A.Ş Türkoca|ı Cad -9 41 Cağaloglu 34334 tstanbul. PK 24« - Sırkecı 34435 Istanbul Tel (0712) 512 05 05 (20 hat) Faks rû 212) 513 85 95 www.cumhuriyet.com.tr 15 EYLÜL 1999 îmsak:5.08 Güneş: 6.37 Öğle: 13.07 tkindi: 16.36 Akşam: 19.23 Yatsı: 20.45 Anadolu Üniversitesi'nde kayıtlar • Haber Mcrkezi - Anadolu Üniversitesi'ni kazanan deprem bölgesindeki öğrenciler, kayıtlannı bulunduklan yerlerde yaptırabilecekler. Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, Kocaeli'ndeki öğrenciler tzmit: Sakarya ve Bolu'daki öğrenciler Adapazan; Yalova'daki öğrenciler de Yalova açıkögretim bürolannda kayitlannı yaptırabilecekler. Anadolu Üniversitesi'nin örgün eğitim veren fakülte ve yüksekokullannda kesin kayıtlar 15-22 Eylül tarihleri arasmda yapılacak. Deprem bölgesindeki öğrencilerin kayıt yaprırabilecekleri açtköğretim bürolannın adresleri şöyle: Kocaeli: Fuariçi, Venüs Restaurant yanı, Izmit. Sakarya ve Bolu: Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Mithatpaşa Mahallesi. Adapazan. Yalova: Bahçelievler Mahallesi, Fatih Caddesi, Eczacı Sokak, Yalova. Moda rüzgârı süpüyor • Haber Merkezi ABD'nin New York kenti, ünlü moda tasanmcılannın eserlerine sahne oluyor. Bryant Parkı'nda düzenîenen Ukbahar 2000 moda gösterisinde, ünlü mankenler tasanmcılann giysilerini sergiliyorlar. Tasanmcı Badgley Mischka'nın yarattığı elbise en beğenilen giysilerden biriydi. Yaz saati uygulaması • ANKARA (AA)- Türkiye'de Güneş ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla sürdürülen ileri saat uygulamasından bu yıl 15 trilyon liranın üzerinde enerji tasarrufu eide edilmesi bekleniyor. 24 Ekim 1999'da sona erecek yaz saati uygulamasından bu yıl 500 milyon kilovatsaatin (kwh) uzerinde bir enerji tasarrufu sağlanacak. Bu miktar da orta büyüklükteki bir santrabn yıllık elektrik enerjisi üretimıne eşit düzeyde bulunuyor. 29 Mart 1999''dabaşlatılanve210 gün sürecek ileri saat uygulaması, 24 Ekim'de sâatlerin 02.00'de bir saat geri ahnarak 01.00'e getirilmesiyle son bulacak. Kanlar sona epdi • KAYSERİ(AA)- Kayseri-Malatya karayolunda bulunan Kültepe-Kaniş höyüğünde, Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığında bir grup arkeolog tarafından 59 gün önce başlatılan 51 'inci dönem kazı çalışmalan sona erdi. Bu yıl yapılan kazılar sırasında MÖ 2000"li yıllara ait 150 eser daha gün ışığına çıkanldı. Depremi yaşayan çocuklar, çizdikleri resimlerle korkulannı, umutsuzluklannı dile getiriyor Gökyüzü hep ma\i olsıuı.••• Beş gün boyunca çocuklarla oyun oynayan, resim yapan Nurten Yıldınm, çoğunda travma görüldüğünü söylüyor. tçlerindeki korkuyu kâğıda döken çocuklann yaşama dönmesi için daha çok sevgiye, ilgiye ve desteğe ihtiyaçlan var. FİGEN ATALAY Rengârenk boya ka- lemleri arasından siyahı seçti. Sonra kapkara bir gökyüzü çizdi önündeki kâğıda. Altını çarpı işaret- leriyle doldurdu. Hani kurtarma çalışmalan sıra- sında canlı olmadığı sap- tanan evlerin üzerine çi- zilen çarpılardan... Kü- çücük dünyasında şimdi yalnızca ölüm, umutsuz- luk ve çaresizlik var. Çiz- diği resimlerde de... Psikolog ve pedagog ab- lalan, onu ve arkadaşlan- nı oyun ve oyuncaklarla yaşama döndünmeye çalı- şıyor. Kimileri kolay dö- necek gibi. Kimilerinin ise gökyüzünü kapkara gören bu çocuk gibi daha çok desteğe, daha çok il- giye, daha çok sevgiye ge- reksinimleri var. Psikolog adayı Nurten Kimi gökyüzünü siyaha boyuyor, kimi yıkılan evieri ya da çadırkenti çiziyor. (Fotograf: HATİCE TUNCER) Yddınm, Çağdaş Yaşamı Des- tekleme Derneği'nin çadınnda beş gün boyunca çocuklarla bir- likte oldu. Onlarla oynadı, resimler çizdi, onlan kucakladı. Çocuklann ço- ğunda travma görüldüğünü belir- ten Yıldınm, izlenimlerini şöy- le anlattı: "Bu çocuklann dünyas karar- mış. Çevreye karşı ilgisizlik, ağla- ma, konuşamama sıkça rastladı- gunız durumlar. Bir gün resim çizmeterini tstedik.Bir çocuk gök- yüzünü bunamen siyaha boyadı. Kâgıdın altına da çarpı işaretJe- ri koydu. Bu. ölüm ve umutsuz- luk demektir. Çocuğun umudu yok. Bir başka küçük çocuk. bir günoynarkenaniden "Biliyorum tdris öldü" dedi. Bu felaketi ko- la\ atlatamayacaklar. Oyuncak- larla rehabilite etme>e çalışıyo- ruz, sevgi gösteri>oruy. O> un. U- 0 ve sevgiyk- kendilerini daha iyi hissedivorfar. KucakJa\ip sevdiğiın bir çocuk bir gün bana çikolata getirdi, teşekkürünü böyle anla- tıyordu. Zekâ özüriü bir çocuk önce çadıra gelmek istemcdi, ağ- ladı. tlk gün annesiyle bir kenar- da durup >alnızca sevTetti. tkin- ci gün sabahı annesine,'Hadi oyu- na gidelim' demiş.* 1 Kaybetme korkusu». Korku. yalnızca deprem ço- cuklannın resimlerinde değil. Is- tanbul'da yaşayan. depremi tele- vizyondan izleyen çocuklar da. aynı felaketin kendi başlannage- leceği korkusunu yaşıyor ve bu- nu resimlerine yansıüyor. Yeşilyer Çocuk Evi'nin çocuk- lan. depremi anlattıklan resim- lerde kendi korkulannı da dile getirdiler. Çadırkent'i çizen Ceyda, çiz- diği resmi, "Çocuk çadınnı bul- maya çalışıyor, çadınnı ka>bet- miş. Çocuklar > p ahuz kalmış" di- ye anlattı. Kerem. "tnsan tele- vizyonda kendi oinin yıkıldığını görüyor" diye açıkladı resmini. Ece'nin resminde. "Ev yıkıl- mış. Bebek ölmüş. Anne a>akta durmuş, çocuklannı öldü sanı- yor". Deniz'in resminde de "An- ne çocuklanru ötdü sanıyor ama çocuklaryıkılan evin içmdeymiş" Eylül'ün resminde ise, "Ço- cuklann ovuncaklan soka- ğa dökülmüş. Kaduüar ve çocuklar sokakta kanyor". Yeşilyer Çocuk Evi'nde gö- revli psikolog Dkay Akahn. bu resimleri çizen çocukla- nn, aynı durumun kendi baş- lanna da gelebileceğini dü- şündüklerini ve anne-baba- lannı kaybetme korkusunu resimlerine yansıttıklannı belirtti. Akahn, gökyüzünü kara- ya boyayan çocuğun restni- ni, çocuğu resmi çizerken iz- lemeden, onunla konuşma- dan yorumlamanın doğru ol- mayacağına dikkat çekerek, bu resimle ilgili olarak genel anlamda şunlan söyledi: "Siyahuk, depremin gece olmasıyla özde^eşmiş olabi- lir. Siyah, ko>u lacivert, koyu gri renkler, anksiyete ya da depresyon ifadesidir. Tekba- şına yorumlamak doğru de- ğil ama bu çocuğun psikolo- jik tedaviye üitiyacı oJabilir." Çocuklann yanında dikkat tlkay Akalın, yetişkinle- rin deprem korkulanru ço- cuklarayansıtmaması gerek- tiğini, anne-baba davTanış- lannın ve televizyonun çocu- ğu çok etkilediğini vurgula- dı ve şu örneği verdi: "Btitün çocuklar etkflendi ama bir çocuğumuz o kadar etkilennûş kL 1.5 saatük öğ- le uykusunda dört kez bağı- rarak uyamyor.Çünküanne- si depremden çok fazla etkilenmiş ve bu çocuğa yansunış. Çocuklar, anne-babalanndaki tedirgüıliği, korku\u hemen hissediyor. Onla- nn yanındatankinliobnak. ruh sağ- lıklânnı korumak gerekhor. Dep- remi, anlayacaklan dille, bflimsel olarak açıklamak gerekhor. Dini inançla açıklamak da sağhklı de- ğü. Çünkü çocuklarda soyut dü- şünme yeteneği oluşmuş değfl. Ye- tişkinkrin de deprem korkusunu üzerinden atabilmeleri için daha sosyal olmalan, sevdikleri şeyleri yapmalan yararh olabüir." Özel okullar ve Anadolu liseleri Kontenjanlar dolmadıHaber Merkezi - Bazı özel okullarla Anadolu hseleri, 1999-2000 öğretim yılına açık kontenjanla başladı. Kontenjanlannı dolduramayan okullarda kayıtlar devam ediyor. Açık kontenjam bulunan özel okullar arasında Alman Lisesi, Üsküdar Amerikan Lisesi ve ltalyan Lisesi de bulunuyor. Kontenjan açığı bulunan okullardan bazılan ve açık kontenjan sayılan şöyle: Anadolu liseleri: Beyoğlu Anadolu Lisesi: 8 Vefa Anadolu Lisesi: 12 Gazi Osman Paşa Anadolu Lisesi: 7 Maltepe Anadolu Lisesi: 3 Adile Mermerci Anadolu Lisesi: 12 Özel liseler: Alman Lisesi: 6 erkek, 7kız Ayazağa Işık Lisesi: 10 Bilgi Lisesi: 12 Gök-Dil Lisesi: 26 Işık Lisesi: 16 ltalyan Lisesi: 2 erkek Üsküdar Amerikan Lisesi: 10 erkek e-posta : tan (g prizma. net tr DNA'lara müdahale farelerde olumlu sonuc verdi Zekâyı etkileyengenin mnde • Son günlerde gerçekleştirilen bir çahşma, belleğin nasıl çahştığı konusuna ışık tutarken, genlere müdahale yoluyla insanlann zihinsel yeteneklerinin geliştirilip geliştirilmeyeceği sorusunu da gündeme getiriyor. Çahşma bilim dünyasında tartışıhyor. Çeviri Servisi-ABD'nin önde ge- len bilim merkezlerinden M.Î.T. Princeton ve Washington Üniversi- tesi'nin işbirliği sonucu gerçekleşti- rilen bir çalışmada, DNA'lanna mü- dahale edilen bir deney faresinin, normal bir fareye oranla daha hızlı öğrendiği, belleğinin güçlendiği ve çevresel değişikliğe daha çabuk uyum sağladığı görüldü. Saygın bilim der- gisi "Nature"da yer alan çahşma ra- porunda şöyle deniliyor. "Bu çahş- madan çıkarttığımız sonuçlar bize memelilerde genetik yapı>'a müda- hale edüerek zihinsel ve binşsel yete- neklerin geuştirflebDeceğini gösteri- yorf Çalışmanın sonuçlan bi- lim dünyasında şiddetli tar- tışmalara yol açtı. Tepkile- rin bu denli sert olmasının nedeni, zekânın genetik bir alt yapıya bağlı olarak de- ğışiklık gösterdiği ıddıası- nm uzun süreden beri bilim adamlannın arasını açma- sıydı. Rkhard Hermstein ve Charles Murray'm kale- me aldığı ünlü "Çan Eğri- si" isimli kitaptaki IQ'nun ırklara göre değişim gös- terdiği tezi, ırkçıhğı tetikle- diği gerekçesiyle yıllardır eleştiriliyor. Bununyanı sı- ra zekânın son derece "kay- gan" bir kavram olması tar- tışmalan somut bir zemine oturtmayı güçleştiriyor. Ahlakiboyut tartışılıyor Bilim adamlan zihinsel yetenekleri geliştirilen "Do- ogfe" adlı farenin üstünlüklerini ka- bul etmekle birlikte, insan ile fare ara- smda çok büyük farklılık olduğuna dikkat çekiyor. Ne var ki bu tür ça- lışmalann giderek insan zekâsına müdahaleye uzanacağı konusunda herkes hemfikir. Özellikle Alzhe- imerhastalığı gibi, belleği tutan has- talıklann tedavisinde bu çahşmalar- dan elde edilen bilgilerden yararla- nılması kaçınılmaz. Kaldı ki Prin- ceton Üniversitesi'ndeki araşttrma- cılar şimdiden ilaç şirketleriyle tema- sa geçerek, çalışmaİannı ticarete dök- meye hazırlanıyor. Bu arada tümüy- le sağhklı insanlarda araştırmanın so- nuçlanyla yakmdan ilgili. Kendile- rinın ve çocuklannın zihinsel faali- yetleriru güçlendirmeyi amaçlayan bu insanlar, olayın ahlaki boyutunu göz ardı ederek tıbbın sağladığı tüm ola- naklardan yararlanmaya bakıyor. Bellek açıkhk kazanıyor Araştırma, teda\ı boyutunun yanı sıra. bellek konusunda da bugüne dek yanıtlanamayanpek çok soruya da açıklık getiriyor. Oncelikle belle- ğin bilincin vazgeçilmez bir unsuru olduğu konusu kesinlik kazandı. Chi- cago Ünıverisitesi"ndenJaneBen Hut- tenlocker bu konuda şöyle konuşu- yor "Algılamawdüşünceev1emiara- sındaki boşluğu bellek doldurur." Bellek kişiye özel bir çerçeve. bir ortam oluşturur. Kişı. bellek yardı- mıyla kendisinin, çevresindeki di- ğer insanlann ve koşullann farkına vanr. Bellek aynca geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle ilgili bilinci oluş- turur. Belleğin tek başına bir olgu olma- dığı, aksine beyinde bir sıstem oluş- turduğu gerçeğinden yola çıkan bi- lim adamlan. bellek sistemlerinin tek tek farklı fonksıyonlara sahip ol- duğunu ve bu sıstemlerin birlikte, sorun çıkartmadan. işbirliği içinde ça- lıştığım ileri sürüyor. Örneğin bisik- lete bindiğiniz zaman. bisıkletin uze- rinde düşmeden nasıl duracağınız farklı bir nöron demetinden gelir- ken, hedefe nasıl gideceğiniz, hangi yolu izleyeceğiniz başka birnöron de- metınin öncülüğunde gerçekleşiyor. Ancak bisıkletin sürücüsü olarak siz, bu bilgilerin teker teker farkh kay- naklardan geldiğini hiçbir zaman fark etmezsiniz. Parçalı bir çalışma düzeni göste- ren belleğin bu özelliği, hastalık ve- ya kaza sonucu belleği zedelenen ki- şileri inceleyen bilim adamlan tara- fından da kabul görüyor. 1953 yılın- da sara krizleri nedeniyle beyninin ön kısmı çıkartılan bir hastanın ser- gilediği davTanışlar bu konuda tipik bir örnek oluşturuyor. Şu anda hâlâ yaşamakta olan hastanın hipokam- pus bölgesi, beynin ön kısmı ile bir- likte çıkartıldığı için. hasta- nın belleği yeni kayıtlan ka- bul etmiyor. Hasta, bugün ameliyat- tan sonra yaşadığı hiçbir olayı anımsamıyor. Buolay bilim adamlanna şunu öğ- retti: kısa süreli anılar hi- pokampus ve beynin alın kısmında depolanırken, sü- reli ve kalıcı anılar beynin arka kısimlanna kaydedili- yor. Bugün söz konusu hasta ile Alzheüner hastalannın sorunlannın benzer olduğu düşunülüyor. Beynin amigdal denilen bölgesinde başta korku ol- mak üzere şiddetli duygu- sal anılann depolandığı da ileri araştırmalarda ortaya çıktı. Bu arada ses, isim, şe- kil ve doku farklılıklanna ilişkin anılann da beynin korteks denilen dış tabaka- sındaki spesifik alt sistemler tara- fından depolandığı biliniyor. Tıp etiği iziıı vermiyor Beyni görüntüleme tekniklennde- ki gelişmelerin paralelinde anımsa- ma sırasında beyinde ne olup bittiği daha iyi anlaşılıyor. Bütün bu bilgilerin ışığı altında Princeton Üniversitesi'ndeki bilim adamlan, insan genlerine müdahale etmeyi şimdilik düşünmüyor. Kaldı ki ABD'de yürürlükte olan tıp etiği de buna izin vermiyor. Bunun yanı sıra bilim adamlan, belleği etkileyen tek bir genin bulunduğuna ilişkin yanlışbirizlenimin de edinilmemesi için çabalıyorlar. SÖYLEŞİ ATTİLÂİLHAN 'Kıdemli Hırsızlar'la, 'Gecikmişler'in Savaşı mı? l/emeraltı Caddesi'ndeki (Izmir/Konak) sokak r\kitapçısından, satın aldığım o kitap, başıma ne işler açacaktı! II. Dünya Savaşı yılları. Ortaokulu henüz bitirmiş, Nâzım Hikmet'e hayran, şiir meraklısı bir öğrenci- yim; kaidınmda sergilenen kitaplann arasjnda, gö- züme birden inanılmaz güzellikte bir kapak çarpıyor; Ali Suavi bey'in ünlü kapağı, 'Gamalı haç ve kuru kafa'; uzerinde yazarın adı Nâzım Hikmet, ve kita- bın başlığı: "Alman Faşizmi ve Irkçıhğı." Ne yaJan söylemelı, o tarihte, şairin böyle bir eseri olduğun- dan habenm yoktu; bir an, şiir kitabı fılan da san- mıştım galiba; anhası minhası, kaç paraysa bayılıp; o güne kadar, hep eğri büğrü el yazması kopyalar- dan okuyabildiğim şairin, doğru dürüst dizilip basıl- mış ilk kitabını -başırna saracağı onca dertle birlik- te- satın almış oldum. Paris yıllarımda, aramızda Faşizm bahsi tartışıl- dıkça, hep düşünmüşümdür; belki söylemişimdir de: 30'lu yıllarda, Türkiye'de fikir düzeyinde Fa- şizm'i açıklamak, Nâzım Hikmet'in işi mi olmalıy- dı? Ortaokulu henüz bitirmiş bir öğrenciydim, ne kadar meraklı da olsam, ilk okuduğumda kitaptan hiçbir şey anlayamamıştım: Almanlann, Gobine- au'dan mülhem, Rosenberg'in çabalanyla; dünya- yı kana boğacak, açıkça ırkçı bir 'ideoloji', bir de 'kül- tür teorisi' geliştirdikleri malûm; Nâzım Hikmet, bu düşüncelerin insanlık dışı ne müthiş sonuçları ola- bileceğine işaret ediyordu. Hâlâ ezberimde olan, ki- tabın son cümlesi; bir incelemeci/araştırmacının de- ğil, bir şairin son cümlesiydi: 'Faşizmin dış politikası harptiıi" Malı klm götürecek 1 davası... Günümüzde, gözü açık hemangi bir şehirli çocu- ğa, Margot'yu görse, hiç şaşırtıcı gelmeyebi- lir. tweet ceket, serge pantolon, kulüp kravat; en- sesi traşlı, kesik saçlan, bhyantinle dümdüz arkaya taranmış; elinde piposu, duman duman; süslü püs- lü bir kadın! Oysa, yüzyılın ortasında (50'li yıllar), Pa- ris'de bile 'şaşırtıcı' sayılırdı. (Bkz. 'Hangi Seks', 'Yanlış Kadınlar, Yanlış Erkekler1 ) Margot 'as/7'di, bildiğimz gibi Avrupa'lı' 'asalet', toplumdaki mutlak iktidan elinden almış olan 'bur- juvazi'yi, basbayağı aşağı görür, küçümser; Margot da küçümsüyor; içinden henüz çıktığımız, II. Dün- ya Savaşı'nın, onun nazannda manası, 'dünyayı soymakta gecikmiş hırsızlann, önceki uyanıklaıia kapışmasından ibaret'İır. öncekiler, elbette Ingilte- re ve Fransa oluyor, sonrakiler ise, Almanya ile Kah/a! Ben o yıllarda, iki büyük dünya savaşının da, ne- den Avrupa'da, yâni dünyanın bu en gelişmiş, en 'medeni' kıt'asında başgösterdiğini anlamaya çalı- şıyordum: bunun adinin bayağısı, bir 'malı Mm gö- türecek' davası olduğunu, tam kestiremeden! Almanlar'ın adı bile yok... A ndre Malraux, 'Avrupa kültürü' dıyebirşey ol- /ımadığından emin; 'birara Ingiliz, birara Fran- sız ağııiıklı bir kültür gelişir gibi olmuştur', diyor, far- kında mısınız, Almanlann adı bile yok; bizim nesil ki, iki dünya savaşının türlü 'seyyiatını' görmüş ve ya- şamıştır, buna şaşmaz; iyi de, xx. yy'ın son çeyre- ğinin çocuklarına; Goethe'siz, Beethovven'siz, Koch'suz, Kant'sız. Schopenhauer'siz, Marks'sız ve Engels'siz, vs vs... bir 'Avrupa Kültürü'nü nasıl izah edeceksiniz? Izaha ihtiyaç hissetmezler ki! 'Sistem'in dışında- ki ülkelerle ve tarihleri ile ancak son yüz senedir, doğ- ru dürüst ilgilenmeye başladılar. Laik ve demokrat, yâni bütünüyie rasyonalist (akılcı) Avrupa, ge- zegenin kendi dışında yaşayan bütün halklannı soyup sogana çevirmek, domuz gibi beslenmek için savaştığını saklayamıyordu: yeryüzünün en gelişmiş, en vaıiıklı, en kültürlü ülkeleriydi bun- lar, öteki -geri kalmış- ülkeleri tek başına soya- bilmek için, vırt zırt savaşıyor; geliştikleri 'mü- tefennin' silahlarla, yalnız birbirierini değil, bü- tün yeryüzünü kana boğuyorlardı. Ya öteki halklar? Eskilerin dediği gibi, onlann 'ki- tapta yeri bile yoktu'. Acaba? Avrasya uygarlıktan 'yorulmuştır \X imse kondurmuyor, belki de yakıştırmıyor ama; r\kim ne derse desin, 'Sovyet Bloku' yeryüzünü yiyen 'Sistem'e karşı örgütlü ilk 'Avrasya Tepki- s/'dir; aynca, tepkinin o taraftan gelmiş olması, ak- la son derece yakın: yeryüzünün gelmiş geçmiş, en büyük dört uygarlığı, oralarda büyümüş serpilmiş- tir. Avrupa gibi bırkaçar yüz, bilemedin bin senelik değil; binlerce senelik Çin, Hindistan, Slav veTürk Uygarlıklan; bunlara, gözünüzü bile kırpmadan, Iran'ı, Endonezya'yı ve Güneydogu Asya'yı ekle- yebilirsiiz. Avrupa, o yürekler.acısı Ortaçağ karan- lığından çıkarken; Avrasya, aslında 'uygarlıktan yo- nılmuştu'; dahası, öyte bir dünya idrâki geliştirmiş- ti ki, Avrupa'nın oburca önemseyip üzerine saldır- dığı 'maddiyatı', parmaklannın ucuyia, -hatta, biraz da küçümseyip, tiksinerek- itiyor; zira 'ölümün ev- rendeki mutlak hâkimiyetine' o kadar inanmıştırl Düşünüyorum da, Asya'daki 'kâdim'medeniyet- lerin, sonradan görme Avrupa'yı ve Avrupa'lıyı, cid- diye aimalan için, iki yüz yılın filân geçmesi icâp et- ti; bir insan için, bu çok uzun bir zaman: ama, top- lumlar için, hayli kısa sayılır Çin Halk Cumhuriye- ti kurulduktan sonra, 'Sovyet Bloku'na katılınca daha sıkı ve mantıklı bir iş ve güçbiriiğini gerçekleş- tirebilseydi; acaba; ya da Doğu Bloku ile Bloksuz- lar (Üçüncü Dünya), Avrupa Kültürü, bugünkü taf- rasını takınabilir miydi? Çünkü, ayıptır söylemesi; 'Bat Medenryeti' adı verilen 'gerçek', neresin- den bakılsa, mityan ancak bulan bir insan krtle- sinin, insanlığın bütününe 'hükmetmesi'; onun, kendine mahsus tarihini ve medeniyetini, hiçe say- ması; en önemlisi, ekonomik zenginliğine ustu- rupla el koyup, bir güzel 'yemesi'dir. Hani 'Yeni Dünya Düzeni' deyip duruyorlar ya; bunun farklı bir şey olduğunu kim kanıtlayabilir, doğ- rusu çok merak ediyorum. httpV/www.prizma.net.tr/AlLHAN http^/www.bilgryayınevi.com.tr7ailhan Faks/0-212/2601988
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear