02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 EYLÛL 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Kontrol Demokratik Solcu Bülent Ecevit'in iktidar ortağı Milliyetçi Hareket Partililerin bürokrasideki kadrolaşma depremi olanca şiddetiyle sürüyor. Örneğin Demiryollan Genel Müdürlüğü'nde "toplu katliam" gibi üst düzey yöneticiler topluca görevden alınıyor. Görevden alınanlann yerine de ilginç atamalar yapılıyor. Düne _ kadar trenlerde L bilet kontrolü yapan bir "ûlkücü"yü daire başkan yardımcılığına getirmek gibi! Devletin koltuklanna oturunca biletten başka kimbilir neleri kontrol edeceklerdir Ecevit'in sayesinde! Bektronik posta: someposta.cumhuriyetconi.tr Tel: 0.212,512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Bülent Ecevit'in ABD gündemi çok yoğunmuş.. "Anlaşılan fazla mesai vaptıracaklar!" D eprem sallamaya, hükümet yaraları sarma edebiyatına devam ededursun şeriatçılar deprem bölgesinde hanl harıl çalışıyor, ı 1 cumhuriyet karşıtı propagandalarını sür- dürüyor. Niye çalışmasınlar ki... Kimseonlara karış- mıyor! Belki de destek veren bürokratlar bile oluyor. Örneğin, Adapazarı'nın göbeğinde, tam da Sakar- ya Valiliği'nin önüne tezgâh açan yobaz takımını ne- dense gören olmuyor... Deprem bölgesinde, Mega Basım'ın hediyesi ola- rak "Deprem Gerçeği" başlıklı 16 sayfalık "risale" dağıtılıyor... "Deprem Gerçeği" Nurcuların birçalışması... Cumhuriyet karşıtı Said-i Kürdi'nin "Risale-i Nur Külliyatı"ndan depremle ilgili iki bölüm alıp basmış- lar; bedava dağıtıyorlar. Said-i Kürdi, Erzincan ve Izmir depremlerinden sonra kendi sorduğu "sual"le- re "elcevap" veriyor... Elcevapların her biri birerzır- va... Ancak yine decahilleri cezbediyor. Çünkü, ağ- 'Deprem Gerçegi' dalı birdil kullandığı için anlaşılmazlık insanların ka- fasını karıştırıyor. Said-i Kürdi'nin öğrencisi Fethullah Gülen de va- azlarında aynı taktiği uygulamıyor mu? "Deprem Gerçeği"nden bir "sual" örneği: "Zelzele, küre-i arzın içinde inkılabat-ı madeniye- nin neticesi olduğunu ehl-i gaflet işaa edip, adeta tesadüfi ve tabii ve maksatsız bir hadise nazarıyla bakariar, Bu hadisenin manevi esbabını ve netice- lerini görmüyorlar; ta ki intibaha gelsinler. Bunların istinad ettiği maddenin bir hakikatı var mıdır?" Elcevap: "Dalaietten başka hiçbir hakikat yoktur. Çünkü: Her sene elli milyondan ziyade münakkaş, muntazam gömlekleri giyen ve degiştiren küre-i arzın üstünde 18bin SSK'ye 18binyeni kadro çıkmış. 3 bin 500 kadar sözleşmeli personel, memur sınavına girmeden kadroya alınacakmış. Sözleşmelilerin mağduriyetinin giderilmesi bakımından iyi bir karar. Ancak geride kalan 14 bin 500 ne olacak? SSK'yi batırma planı doğrultusunda yandaşlarına peşkeş çekerler mi dersiniz? SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE binler envaın bir tek nev'i olan, mesela sinek taife- sinden hadsiz efradından bir tek ferdin yüzer aza- sından bir tek uzvu olan kanadının kasd ve irade ve meşiet ve hikmet cilvesine mazhariyeti ve ona la- kayd kalmaması ve başıboş bırakmaması gösteri- yor ki, değil hadsiz zişuuaın beşiği ve anası ve mer- cii ve hamisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef al ve ahvali, belki hiçbir şeyi -cüz'i olsun, külli olsun- irade ve ihtiyar ve kasd-ı ilahi haricinde olmaz. Fa- kat, Kadir-i Mutlak, hikmetinin muktezasıyla zahir es- banı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade et- tiği vakit, bazen de bir madeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi, madeni inkılabat dahi olsa, yine emir ve hikmet-i ilahi ile olur; başka olamaz." Anlaşılabilir bölümler de var tabii ki... Örneğin, 1939'da Erzincan'daki deprem, rama- zanda kızların şarkı söylemesi ve bu şarkıların rad- yo aracılığıyla Islam topraklannın her köşesinde işi- tilmesi neticesinde meydana geldi! Topkapı Sarayrnda sabotaj gibi ihmal Hürriyet gazetesinden Murat Bar- dakçt Osmanlı arşivine meraklıdırama bizim arşivde koleksiyoner belgesi gerektiren eser olmadığı için çıka çı- ka 24 Ağustos 1997 tarihli Hürriyet ga- zetesi çıktı. Bardakçı, tam iki yıl ön- ce, Topkapı Sarayı'nda "sabotaj gibi ihmal"den söz edip sarayın soyulmak üzere olduğunu yazmış! Neyse ki dönemin Devlet Bakanı Güneş Taner, Bardakçı'yfa birlikte "kılıç görmek" için gittiği Topkapı Sa- rayı'nın içleracısı halini görünce "tril- yonlar da gitse veririz" diyerek duru- muna el koymuş; Kültür Bakanı Iste- mihan Talay da müze müdürlüğüne Bardakçı nın tasvibine uygun bir şe- kilde Filiz Çağman'ı getirmiş ve alarm arızası giderilip tüm sistemler derhal değiştirilerek saraydaki soygun teh- likesi atlatılmış. Şu işe bakın ki... Topkapı Sarayı Müzesi'nde gerekli güvenlik önlemle- ri alındıktan iki yıl sonra "sabotaj gi- bi ihmal" sonucu paha biçilemeyen el yazması bir Kuran'ın sayfalan çalın- dı... Hırsız(lar), kapısı dışardan kilitli ol- sa da içerden sürgüsü çekilince rahat- lıkla açılan ve kapısında mühür olma- yan, ampulü yandığı için kameranın görüntü alamadığı odada rahatça "ça- lışıp" ve de alarm sistemi olmayan vitrindeki bir başka tarihi esere el sür- meden sanki bir "sipariş"i yerine ge- tirdi ve şu rastlantıya bakın ki trafo arı- zası nedeniyle elektrik de kesilince yeterli aydınlatmanın yapılamadığı bahçeden elini kolunu sallayarak çı- kıp gitti. İki yıl önce Talay'ın atamala- nnı desteklemek için yazısın- da Melina Mercouri'nin baş- rolünü oynadığı "Topkapı" fil- mindeki soygundan söz et- mişti Bardakçı; iki yıl sonra hep birlikte soygunu izlediler! GÖRÜŞ Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Yargıtay Başkanı Yargıtay Başkanı hiç kuşkusuz çok ilginç bir insan. Kurumsal ol- maktan çok siyasal ve kişisel bir açış konuşması yaptı. Bu konuş- madatoplumda genış tartışmala- ra yol açtı ve başkan büyük ün ka- zandı. Türkiye'nin aydınlan, ya- zarları, -isterseniz entefektüelle- ri- arasında yıllardır süregelen ku- tuplaşmayı da keskinleştirdi. Ama iyimserlikle bakarsak belki de bu tartışmaların ışığında anlaşma ve uzlaşmalara varmak mümkun ola- bilir. Başkan bazı çevrelerden ve özellikle Islamcı yazarlardan bü- yük alkış aldı. Kendisi kadar il- ginç bir milletvekili hanım yazar da Selçuk'u cumhurbaşkanlığına la- yık bulduğunu açıkladı. Başkanın tanımlamalannı kullanırsak kendi- si demokrasi cephesinde yer al- maktadır. Demokrasiyi cumhurı- yete karşı savunmakta ve onun baskısından, direnişinden kurtar- maya çalışanlar arasında bulun- maktadır. Bu da son derece il- ginç ve bize özgü bir durum ol- malı. Ya cumhuriyetçi olacaksınız ya da demokrat. Cumhuriyetçi demokrat ya da demokrat cum- huriyetçi olamazsınız? Temel ın- san haklarına dayalı, laik, sosyal. demokratik bir cumhuriyetten ya- na olamaz mıyız? Cumhuriyeti ku- ranların hedefi bu değil mı idı? Demokratik devrimi gerçekleştir- mek değil mı ıdi amaçlanan? Ne- reden çıkanyor bu sözde demok- ratlar, cumhuriyeti, onun ilkeleri- ni savununlann demokrasiye kar- şı olduğunu? Kemalizmi bir çağdaşlaşma ıde- olojisi olarak benimseyenîerin de- mokrasiye engel olduğunu söyle- yenler hangı aklı, hangi mantığı ve hangi kanıtları kullanıyorlar? ll- han Setçuk mu, Ahmet Taner Kışlalı mı, Melih Aşık mı, Oktay Ekşi mi, yoksa yılmadan, yorul- madan dağ taş Anadolu'yu karış karış dolaşan aydınlanmacı Tür- kan Saylan ve ideal arkadaşları mı demokrasiye karşı duran? Mustafa Kemal ve onun yanın- da yer alan devrimciler ve onla- rın ardından gelen büyük eğitim- ci Hasan Âli Yücel, ismail Hak- kı Tonguç değil midir, demokra- si yolunda en büyük hizmeti ve- renler. Buna karşılık Köy Enstitü- lerini, halkevlerini yıkıp gereğinin 20-30 kat fazlası imam-hatıp oku- lu açanlar ve öğretim birliğini de- lip Kuran kurslannda körpe beyin- leri tutsak edenleri, demokrası- nin önünü kesenlerin ön sırala- rında saymak doğru olmaz mı? Neden bunlardan söz etmiyor Yar- gıtay Başkanı. Bir demokrasicilik akımıdır başladı yurdumuzda. Kendisini demokrat sayan, de- mokrasiyi hedef alan bir grup bı- rikimli aydın, yazar, entelektüel eksiksiz demokrasi istiyor. Ne ka- dar güzel. Ancak söylenen. yazı- lan ve ileri sürülenlerden anlıyo- ruz ki yağma yok, öyle kolay ko- lay demokrat olamazsınız. Bunun koşulları var. Orduya, ordunun göruş belirtmesine, ülkemizdeki olumsuz gelışmeler karşısında ta- vır almasına karşı çıkacaksınız. Ordu kışlasında sessizce oturacak. Onlar atanmışlardır, seçilmişlerin -nasl seçildıkierini sormayın- emir- lerin dinleyeceklerdir, bu bir. Ikin- cisi cumhuriyeti yok etmekamaç- lı da olsa şeriatçı örgütlenmeye, tari katlara ve onlann türlü çeşitli faa lyetlerine hoşgörü ile baka- caksınız, hatta bu faaliyetlerini ko- laylaştıncı yasa ve kurallara des- tek /ereceksıniz. Bölücü örgütü aslaterorist diye anmayacak, on- ları suçlamayacaksınız. Kürt asıl- lı vöandaşlarımıza karşı yapılan haksızlıklan one çıkaracak, ama dış desteklerle sözde onlar adına silaha sanlıp yurdun emekçilerini birbirine kırdıranlara bir şey deme- yeceksiniz. Hatta soldan çark et- mış biri ıseniz onlara sempati ile bakacak, destek veracekşiniz. Bitrheöİ, en Önerrifisine getiy'oruz; bir önemli koşul da Mustafa Ke- mal Atatürk'ü öyle olur olmaz yüceltmeyecek, bu türlü övgüle- re katılmayacaksınız. Birkurtuluş savaşının önderi olduğunu inkâr edemeseniz de devrimlerine sa- hip çıkmak, onu övmek gibi anti- demokratikO) tavırlar sergilemeye- ceksinız. Evet böyle güçlü bir akım var. Sanırım çok okumuş, çok öğren- miş, çok birikımli, isimlerini verme- se de çeşitli düşünce ve bilim adamlarından alıntılar yaparak kapsamlı bir açış konuşması ya- pan Yargıtay Başkanı bu akımın etkisi altındadır. O kampa yürek- ten bağlıdır, ama 55 sayfa tutan konuşmasında iki satırla olsun Sı- vas'ta 37 Türk aydın ve sanatçı- sını coşku ile vecd içinde yakan- lardan, onları savunanlardan söz etmemiştir. 50'lerden beri sürege- len karşıdevrime, tevhidı tedrisa- tın delinmesinin nelere yol açtığı- na, Türk halkının nasıl bir eğitim yoksunluğuna mahkûm edildiği- ne değinmemiştir. Özetle demok- rasinin önündeki engellernelerdır, bunu bir üst düzey hukukçuya yakışırşekilde irdelememiştir. Ti- tizlikle cumhuriyet ilkelerini savu- nanlar mıdır demokrasiye engel olanlar, yoksa onu yıkmak isteyen örgütlü, kararlı, inançlı gücü gör- mezden gelen. ona hareket özgür- lüğü tanımak isteyen laisizmi la- ikcilik diyerek dejenere eden söz- de demokratlar mı? Türk tarihinin en büyük devrimcisini anarken "Cumhuriyet, işçivesınrfdûşma- nı sağ diktatörfûktü", "Her türiü olumsuzluğun nedeni Kemalizm- dir" diyenler ve her ürsatta yurt- dışında Türk milletini aşağılayan- lar mı? Keskin soldan o derece keskin bir çark yaparak "Musta- fa Kemal binlerce insanı öldürt- mekten başka ne yaptı" diyenler mi demokrasinin önünü açıyor? Başkanı eleştiren Kemalist eği- limli yazarlardan hangisi "Senşu- nu söyle, Atatürkçü müsün değil misin "diye bir soru ortaya atarak onu susturmak istemiştir? Bu sav da mı demokratlık oluyor yoksa. Devlet dinden elini çekmelidir, inanç cumhuriyeti kurulmalıdır, buyuruyor başkan. Cemaatler, ta- rikatlar eğitimlerini kendilerini yap- malıdır, diyor. Birçoğunun dep- remle ilgili vaazlanndan haberdar olduğumuz 75 bin camı imamının özgürlüğünü, cemaatlerin eğitimi örgütlemelerini düşünebiliyor mu- sunuz? Türkiye'nin örtünmeyen kadınlanmtz, içki içen erkeklerimiz ve dine karşı çıkan askerlerimiz yü- zünden Allah tarafından depre- me müstahak görüldüğünü söy- leyen inanç sahiplerinin eğitim öz- gürlüğü, kimbilir ne çıtası yüksek bir demokrasi getirecektir yurdu- muza? Geçen haftaki Bilim Tek- nik ekinde Melih Arat'jn yazısına verdiği başlığı çok beğendim ''Depreme çarpan uyurgezer top- lum". Akltn ve bilimin hiçbirzaman iktidara gelemediği, üniversitele- nmıze bile şöyle bir uğrayıp geç- tiği, hele halka hiçbir şekilde ula- şamadığı, onların uzağındaki bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplu- mun gerçeklerini ve gereksinim- lerini "Benkoşulmoşuldinlemem" dıyen Yargıtay Başkanı ve destek- çilerinin çok iyi görmeleri ve al- gılamaları gerekiyor. IV1İU L BEHIÇ e <9p o \ AK • • - 0 L \ - o o [email protected] • ' *MB -1 '\ ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBf SEMİH POROY BULUT BEBEK NVRAY ÇIFTÇI Biliyoruz, okullar açıldı f yani TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAH ISEylül MESSERSCHMITT.. TSTB'DE BUGÜN, ÛAUM MAAAN UÇAK OBSİNAnÖBU, MÜHEMÛİS M//LHEU4 ECSEIZSCHtoİTr BO H4Ç/AIM ÖLOÜ- ONUN UÇAK MPfMÇÜJGlNDA EN 8AÇA- GtLI DÖHBMİ, H. OÜNYA SAiA^I YfLLAeY İĞO/. ÜRETTİĞİ SAVAŞ UÇA*UARJ, HA2İ AL- MANVA'SIUIN EN VU&UCU SrtAHLA&YPI. v ÖZELUICLE ME. İO9 SAUAŞ UÇA&I, BUNLA KfN ÖN S/fZASINDA VER. ALMAK7XYD/.D E , 1S44'TE DE, İUC K£Z SA- VAÇTA KULLANILAN .TET UÇÂSt OLAN ME-262'yf ÜR£7MİÇrİ.(£cCOAKİBESİM.') 194-S'TE, SHl/AŞ SUÇLUSU OLARAK İKJ YtL. HAPİS YATfiN MESSEKSCHMrTT. t3SO'L£XOEN l \ v „, YEUİDEN HAU4 ENOÜsmİSİNE KATILMIÇT/.. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Tuğçe Tuğçe Kağızman'ı televizyondaki görüntüle- rinden tanımıştık. Annesinin eteğine yapışmış, polisler tarafından götürülen yapsatçı VeJi Göçer'e öfkeyle, korkuyla haykırıyordu: "öğretmenimi, arkadaşlanmı öldürdün... Beni de mi öldürecek- sin?.." Dokuz yaşındaki Tuğçe, Izmit'te, Yalo- va'da, Adapazarı'nda, Gölcük'te, Avcılar'da bir yer sarsıntısıyla yaşamlan altüst olmuş on binlerce dep- rem çocuğundan biriydi. Annelerini, babalannı, ya- kınlannı, arkadaşlarını, öğretmenlerini yitirmişler- di. Deprem sonrası günleri, yıkıntılann başında kur- tarma çalışmalannı izlemekle geçmiş, devrilen günlerle birlikte umutlan birer birertükenmişti. Gö- çükler altından yükselen ceset kokularını duy- muşlar, çocuk gözleri inşaat kepçelerinden dö- külen, çevreye savrulan çürümüş kollara, bacak- lara, insan parçalarına tanık olmuştu. Çadırkentlerde yaşıyorlardı. Büyükleri ile birlik- te günde üç kez yardım kuruluşlannın yemek kuy- ruklarına girip bekliyorlar, çadır önlerinde kurduk- ları yer sofralarında karın doyuruyorlardı. Günle- ri koşuşturmakla, yol ağızlarında, deprem gönme- miş kentlerden gelecek, kendilerine kalem, def- ter, oyuncak, eski giysi, şekerleme dağıtacak "iyi insanlar'ın arabalannı beklemekle geçiyordu. Ça-(, dırda, sokakta, yıkıntılararasındaki oyun yerlerin- de büyük küçük herkes depremden, ölümden, kor-, kudan konuşuyordu. Televizyonlar, radyolar, ga-_; zeteler hep ölümden, acıdan, korkudan söz edi-' yorlardı. Ne tuhaftı? Her çocuğun bir "düşman%, olmuştu. Kimi çocuk için "dûşman" bir "ev sahi- bi", bir "belediyeci", bir "emlakçi", bir "müteah-' J hit" ya da "politikacılar", "dinsizler", "devlet" ya' da "Tann" idi... Büyükler en çok kime kızıyor, ki- ( - me öfkeleniyorsa, çocuklar da -kızıp öfkelendik- n lerinin ne olduğunu, kim olduğunu bilmeden- ona" kızıp, ona öfkeleniyoriardı. Tuğçe'nin "düşman"vl da yıkılan evlerinin müteahhidi Veli Göçer'di. Linçx korkusundan gözleri yuvalarından fırlayacak g\-J bi olmuş adama soruyordu: "Bizden neistedin?"^ Tuğçe iki yıldır okula gidiyordu. Okumayı, yaz-.J mayı; okul önlüğünün beyaz yakalığını temiz tut-,, mayı; Türklerin doğru ve çalışkan olduklarını öğ-,3 renmişti. Yıllar ilerledikçe Mısır firavunlarını, Elam ve Asur uygariıklarını; Amerika'nın çok zengin biry ülke olduğunu; başını vermeyen şehiti, Fatih Sul- tan Mehmet'in kaç yaşında Istanbui'u aldığını, < solucanların sindirim sistemlerini öğrenecekti., Ama değil iki yıl, on iki yıl da okusa, yaşadığı böl-' genin "deprem bölgesi" olduğunu, altlarından bir "yerkmğı" geçtiğini, bu kırığın zaman zaman oy- nadığını, çevresindeki doğanın bir anda değişe- bileceğini, yaşamının bir anda altüst olabileceği-ç; ni; nasıl korunacağını, yaşamını nasıl kurtaraca- ğını, ne yapması gerektiğini öğrenemeyecekti.> Büyükleri de okullara gitmişler, onlar da öğrene-, memişlerdi. Okullarda her şey öğretiliyor, ama') "hayat" öğretilmiyordu. Kitaplarda her şey yazı- „ yor, ama "hayat" yazmıyordu. Hayatı yaşayarak,', el yordamıyla öğrenmeye çalışırken hiç olmadık,; kazalarda, yollarda, depremlerde onbinlerçe öly., 'veriyordûk. Herseferinde yeni "düşmanlar" bu-', lup öfkemizi kusuyor, rahatlıyorduk. Htçbır şey de- v ğişmiyordu. > Büyük depremden sonra Ankara Hacettepe' Üniversitesi'nden uzmanlar bölgeye gitmişler, al- > tı bin öğretmenle yüz yüze konuşmalaryapıp, ra- • porlar hazırlamışlardı. "Bölgedeki öğretmenler, yeni ders yılına henüz hazır değil!" diyorlardı. Ya- kınlarını, arkadaşlannı, öğrencilerini yitirmiş öğ- retmenlerin ruhsal çöküntü içinde olduklarını, iç - dünyalarını, ellerinde olmaksızın, benzer çökün- tüleri yaşayan öğrencilerine de yansrtacaklannı söy- lüyorlardı. Sistemli bir rehabilitasyon çalışması yapmadan öğrencileri okullara toplamak büyük bir yanlış olurdu. Toprak daha durulmamıştı. Art- çı şoklar sürüyordu. Ama her zaman, her koşul altında, her şeyin en doğrusunu bildiğini sanan Ankara kararlıydı. Yeni ders yılı "zamanında" baş- layacaktı... Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancı- oglu pazartesi sabahı Yalova'da, karşısında di- zilmiş, korkudan tir tir titreyen, gözleri ya$lı kü- çük çocuklara nutuk söylüyordu: "... Güneşin doğduğu.. güneşin battığı gibi.. eğitim öğretim de devam edecektirrr..." Aradan birkaç saat geçme- den birgürültü koptu, yeryeniden sarsıldı. Panik içinde kaçışan çocuklar okul kapılarında birbir- lerini eziyorlardı. Anneler, babalar çadırlarını, ev- lerini, işlerini bırakmışlar, okullara koşmuşlardı... Öğretime süresiz ara verildi. Verdiği buyruğun hükmü bir gün bile sürememiş sayın bakan da °ha- yat"\ el yordamıyla öğreniyordu. Tuğçe ise çadırkente dönmüştü. Hüzünlü göz- leri, çadırın bir köşesine özenle yerleştirdiği ön- lüğüne takılmış, düşünüyordu. Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 I 1 1 u trff11 n I I I I I I ' 1 2 3 4 5 6 7 8 9' SOLDAN SAĞA: 1/ Hiçbir sinya- lin gelmediği 1 uzay bölgesi. 2/ o Yararlanılan uy- gun koşul... 3 Baryum ele- . mentinin sim- gesi.3/Eskidil- 5 Ae ekmek... Mikroskopla 6 yapılan incele- 7 mede lamlann üstüne kapatı- 8 lan dört köşe. g küçük ve ince cam. 4/ Boru sesi... Ta- şıtlarda yükün yüksek- ^ lik ölçüsü. 5/ Diyalek- tik. 6/ Asal gazlar sını- 2 findanbireletnent...Al- 3 manya'dabirsanayiböl- 4 gesi. II Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kûllanılan değneğe ve- 6 rilen ad. 8/ "Yaz bahar 7 ayında bir od verdiler / g Yandun gittim — karlı dağ iken" (Karacaoğ- 9 lan)... Bir soru eki... Bağışlama. 9/ Uyuşturucu ilaçlarar hastalık derecesindeki düşkünlük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir kuruluşun ya da bifi kimsenin seçip almakta yararlanabileceği ölçü. II Alan-*1 ya'nm eski adı... Bir nota. 3/ Nâzım Hikmet'in soya^ dı... Topun içini silmekte kûllanılan. ucu fırçalı çubuk^ 4/ En kısa zaman süresi... Afirika'da bir ülke. 5/ Kavga..,.) Tahıl ürünlerinin alunıyla ilgili kuruluşumuzun kısa yav zıhşı. 6/ Kendini beğenmiş kimseler için kûllanılan bi^ alay sözü... Işaret. 7/ Filin atası sayılan soyu tükenmif bir hayvan. 8/ Avrupa'da büyük bir yanmada... iki tarla! arasındaki sınır. 9/ Güzel yazı sanatı. " D E R N E ş M E K 1 L H A M 1 | M A Y A | V A L A •R E •P 1 R E •B A T A L •E | R A B E R 1 M •B O R U T 1 IT z 0 B A R 1 Z A H | K O N U K" A> B R : | • S T A N
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear