Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 1999 PAZAR
DEPREM
GölcükKavaklı'dabir kafeterya depremden beri 24 saat açık ve her şey, herkes için bedava.
Kapı 24 saat
açık, çay 24 saat
sıcak. Burası
Gölcük
Kavaklı'dan
Erkan'ın
İmarethanesi.
Bu fotoğraf
çekildiği sırada
imarethanede
setfservis
kuraJlan
işliyordu çünkü
Erol Topal
(soida) Erkan
Cüloğiu
(ortada.eli
başında) ve
Erol'un baldızı
AfıfeÇağütay
gazeteciye
"röportaj
verivorîar"dı
/Mqida * :\(ijiii
DehErkan'mDepran InuuvtlumesiAYPIN ENGtN
Adi Erkan Güloğlu. Gölcük'eyolu-
nuz düşüp, o güzelim Kavaklı kıyılan-
na doğru uzansaydınız hemen tanıya-
caklardı, "Haaa, biziın Deli Erkan" dı-
yecekJerdı. Tanısaydınız bu "ddüik"in
aslında sevimli bır delıdoluluk, aklına
geleni mutiaka ve en önemlisi hemen
yapmak olduğunu hemen kavrayacak-
tınız.
Pazar gecesi annesi Gölcük Devlet
Hastanesı'nde yatıyordu. Kansı. dış-
lerini venı yaptırmıştı ve yenı dışlerini
kendı annesîne göstermek için lzmit'e
gitmişti. Erkan Güloğlu Gece 23'e
doğru sahildekı kafeteryasını kapatıp
ev ine gitti 15 yaşındaki oğlu ve 20 ya-
şındaki kızı televizyon seyrediyorlardı.
Erkan Güloğlu bir duş yapıp yatağa
gırdi. Çok sıcaktı. Kalktı pencereleri
ard^j^adar^ajjp. Gene yatft ve..ujju;].
d u
- " 'Sn« J ~
: > :
"
... Ve üçü beş geçe
Yani Gölcük Kavaklı'da her günkü
gibi başlayan gün, her günkü gibi bit-
ti. Ertesi gün uyanılacak. yeni bir gün,
her günkü gibi bir gün başlayacaktı.
Erkan Güloğlu anlatıyor:
- „ saat 3'ii 5 geçe mi ne.. deprem ol-
du ya... İşte bir sallantı>la kalktım. On-
dan sonra... Öyle bir şey ki yani, bir
kompresör çalışır gibi biliyor musun?
Binayı bö> le zorla çekmek iste>en bir
hareket var. 30 daireli bina zangır zan-
gır titriyor; gökyüzü kıpkırmızı alevler
içinde. Pencereye koştum, tül perde
elimde kaldı. Karşıdaki bina gözümün
önünde ağır ağır aşağı indi, Evet asağı
indi koca bina. N'asd biimiyorum_ pan-
tolonumu ayağıma geçirdim, kızımla
oğlumu alıp çakmağı \aktim. merdi-
\enlerden inmeye başladım. Alhncı kat-
tayım ben... İnerken komşuların mum-
larını çakmakla yaka yaka ilerliyoruz
biliyor musun? Üçüncü kata mi ne gel-
dik, yan duvarlan yıkıldı binanın. Ba-
yağı indi duvarlar yani. Kapının ardın-
dan seslerini duyduğum komşulanm
birden karşunda belirdiler. Evin içinde
şaşkın koşuşuyorlardı \e merdiven sa-
hanlığına bakan du\ann vıkıldığının
farkında bile değillerdi. Yani duvar san-
ki perde>di. Perde açıidı sankL Tiyatro
gibi yani. Altı kat indim. Avluya geİdim.
Baktını. Bildigim, doğup büyüdüğüm
yer burası. Yandaki binaya baktım yok.
Karşıdaki yok. Onun yanuıdaki yok.
Ondan sonraki de yok. Vok işte. Hiç bi-
ri yok. Arkamı döndüm. az önce mer-
divenlerinden indigim binaya baktım.
Bir tekme vursam dağılacak...
îşte bölgedeki binlerce, on binlerce
"deprem anı" öykülerinden bıri. He-
men hiçbır özelliğı yok. Ama sonra...
Sonrası da onun ağzından:
- Buraya dükkânıma geldün. Çok
susamıştım biliyor musun? Zor bela aç-
tım dükkânı. girdim, şurdan deniz kı-
yısından filan çığlıklar geliyor kulağı-
ma. Su içtim. Bir baktım dükkânın önü
piranha balıklannı gösteriyor ya tele-
vizyon, işte öyle yüzlerce kişi dükkânın
önünde. Açtım dükkânın kapdannı,
içeridefazia birmahm dayokzaten.Aç-
tım herkese. Yiyen yedi, susayan ko-
la'ydı, gazozdu, suydu. ne bulduysa iç-
ti. Baktım tesadüf ama.. telefon çalışı-
yor hâlâ. Miliet girdi sıraya. Diyarbakır,
Mardin, Erzincan, Rize, İstanbul... Sa-
at üç buçuk fılan. Karankk. Çakmağı
çakıp numaralan çeviriyoriar. O gün
bu telefon aralıksız 24 saat çalıştı. Ha-
ber gekiL Annem ölmüş. Dükkânı böy-
le bırakıpgittim annemi gömdüm. Son-
ra gene buraya döndüm. Bir de baktım
İstanbul'un ne kadar televizyonu, ne
kadar gazetecisi varsa, şuraya, yolun
karştsına üslenmişler. Yaktun tüpü, aç-
tım çay ocağuu. Bak bu gün depremin
altıncı günü. yok be yedinci günü bitti
değil mi? Bu çay ocagı hiç sönmedi bi-
liyor musun?
isteyene çay Isteyene llmon
Bılmek ne söz görünüyor. Gölcük
Kavaklı'da Erkan Güloğlu'nun deprem
imarethanesi, 24 saat çahşıyor. tçeri
dalan. kimseye sormadan ekmek yığı-
nından bir somun çekıyor, kimi yıkan-
mış, kımi yıkanmak için sıra bekleyen
domateslerden birini kapıyor, kapının
önündeki masalardan binne çökmeden
ya Erkan Güloğlu ya çocukluk arkada-
şı Erol Topal dumanı tüten çayı önüne
koyuyorlar.
O çayını höpürdetırken kumanyası-
nı kapan askeıîerden bin. üstü başı yı-
kıntı tozuna bulanmış, yaklaşıyor. ek-
meğe katık istiyor. O katığını ekmeğın
arasına yerieştirirken, yolu geçip dük-
kâna dalan bir TRT kameramanı, kay-
nayan sıcak sudan bardağını dolduru-
yor, içıne minik torba çaydan koyup
kahvaltı yapacak. TRT kameramanı
ocağın başından aynlırken, Erkan, çay
sevmeyen bir gazeteciye zuladan çı-
kardığı nescafeyi ayarlıyor. Şeker sto-
ku şimdilik idare eder de.. bulaşık yı-
kamak zor. Su, deprem yıkıntılannın
arasmda bulaşığa harcanamayacak ka-
dar değerli.
Kaçınılmaz soru:
- Niye yapıyorsun Erkan bunu?
Anlamadı:
-Neyi?
Soru açılarak yinelendi. Anladı ve
yanıtladı:
- Bak abkim, Kavakb yıkılnuş, kom-
şularan. arkadaşlanm ölmüş. Burda
para geçmiyor şimdi. Benim ki deniz-
Gölcük-Kavaklı kıyısında Ud çocukluk arkadaşı Erol Topal ve Deprem tmarethanesine dönüşmüş Yaşar ve Uğurcan
Kafeteryanın sahibi Erkan Güloğlu deprem gecesini ve sonrasım anlaüyorlar™ (Fotoğraflar: KAAN SAGANAK)
de birdamla. Erkan'ın kaçparalıkma-
b vardıki? tki tenekepeynir,iki kasa do-
mates, 160 kadar yumurta. bilmem kaç
paket margarin, çay, işte şu içtiğin nes-
cafe fılan. Benim korkum tüp. Tüp bi-
terse boku >edik. Dolusunu bulmak zor
biliyor musun?
- Peki ne kadar sürecek bu?
- Bak ben bu dükkânı halka açtım,
burası halkın artık. Ben bura>ı kapat-
tun mı burdaki insanlarda moral çö-
ker abicün. Enkaz kaldırana bir bar-
dak çay be... Meksikak, Türk çayuu ta-
nıdı,k;i ısuıdL Fransız menemen yedi ta-
dı damagında kaldı. Şu nöbetçi asker
ekmegine burdan katık buldu. Şu tele-
vizyoncu bu yoklukta zeytin, peynir, ek-
mek. ca>la kahvaltı yapınca daha can-
la başla haber yapıyor. Şu karşundaki
gazeteci... Kahveyi bulunca yüzündeki
yorgunluk siUndL- ~r
Erkan haklı: Silindi... «
Halka açık kafeterya
Gölcük Kavaklfda deniz kıyısında
gece \e gündüz. kapısı herkese açık
"Yaşar&Uğurcan Kafeterya"da açlar
doyuyor, susayanlar kana kana içiyor.
Yaşar. Erkan Güloğlu'nun oğlunun
adı. Uğurcan da torununun. Ama kafe-
terya Erkan'dan soruluyor. O da adı üs-
tünde, deli. Deli Erkan kafeteryasını
halka açtı.
Saat geceyansını çoktan geçti. Ne-
redeyse şafak sökecek. Yağmur yine
bındirdi. Koca şemsiyelerin altında,
Erkan "ın kafeteryasının önünde Erkan
Güloğlu, Erkan'ın çocukluk arkadaşı
Komando EroJ (Topal), Gölcük Aske-
ri Tersanesı'nden emekli işçı Karslı
Naci (Kansuvar), Donanma Komutan-
lığı ikmal merekezınden emekli Necdet
Küçük,emekli Deniz Astsubay Ertuğ-
rul Çagıltay, Ertuğrul astsubayın kan-
sı. Erol Topal'ın baldızı AfifeÇağütay.
bir iki de gazeteci sıcak çaylar eşliğin-
de sohbet kaynatmışlar....
Konu?
Hayır. Deprem değil. Deli Erkan'ın
su saatini açtınp sonınu çözdüğünü an-
latmak için gecenın bir saatınde Na-
ci'nin evıne ve yatak odasına dalıp, ya-
tağın üstüne çöküp haber venşi...
Kahkahalar Kavaklı kıyılannda, az
ötede uzanan ve altında komşulann.
arkadaşlann yattığı yıkıntılarda yankı-
lanıyor. Gazeteci bu gerçekötesi duru-
mu bılince çıkanp soruyor:
-Yav, millerin içi kan ağfayor, biz bur-
da bilmem kaç yıllık matrak anılan din-
leyip, mavra yapıp gülüşüyoruz...
Yanıt Erkan'dan ve yanıt tokat gibi:
- Ya ne yapacakük? Depremi konu-
şursak biz çıldınnz
305 ENGİN aengincv doruk.net.tr.
Başlıksizi yanırtmasın. Deprem-
den canını kurtaran, ardından yağ-
murdan iliklerine kadar ıslanmış
yurttaşlann, yıkıntılararasından bir
masa, bir likit gaz tüpü, iki batta-
niye, gelinin beşibiryerdesi, nıne-
nin kefen paracıklan, küçük kızın
bebeği, oğlanın ilkokul 4. sınrf coğ-
rafya kitabını kurtarmak için can-
lannı dişlerine takmalarından söz
etmiyorum.
Sözüm deprem acısından, dep-
rem şaşkınlığından hayasızca ya-
rarlanıp kotarılanlara. Sözüm An-
kara'ya ve deprem bölgelerine çö-
reklenmiş "Ankaralar'a... Içimde-
ki iyimserliğin son kırıntısını kulla-
nıyorum.
Ankara'da ve deprem bölgesin-
deki 'Ankara'da olup bitenlere,
yapılıp kotarılanlara bakıyorum,
Bu kadaralçaklıkolamaz. Olsa ol-
sa bizim için bir alçaklığa daya-
nıklılık testi düzenlemişler, onu uy-
guluyorlar. Büîün bunlarciddi ola-
Alçaklığa Dayanıklılık Testi
maz, gerçek olarnaz" diye mırıl-
danıyorum.
Bu içimdeki iyimserliğin son kı-
rıntısı. Bu kınntı da tükenince ne
yapacağımı bilmiyorum.
• • •
Buyrun size bir demet:
Gölcük Yüzbaşılar'da, küçücük
deprem çocukları, ana-babaları-
nın iki battaniye, bir eski çarşaf, i-
ki karış sera plastiğinden kurduk-
lan "çadırkondular"\r\ arkasında,
dev kepçelerin çalıştığı yıkıntılann
az ötesinde, dere boyunda oynu-
yorlar.
Çevre silme sıvama "boklu pe-
çete". Günlerdir, yardım konvoy-
larından ahnmış paketten bir pe-
çete kapıp, bu dere boyunda ça-
lılar, taşlar arasına çömelindi ve...
Dere bulanık degil. Dere irin akı-
yor. Yamaçtaki yıkıntılann altından
geçerek geldi ve patlayan kanali-
zasyon derecikleriyle beslenerek
buraya, denize bir taş atımı kala
uzaklıktaki düzlüğe kurulmuş ça-
dırkonduların açığına ulaştı. Biraz-
dan denizle buluşacak...
Üç yaşında ya var, ya yok bir kız
çocugu eğildi ve dereden kana ka-
na "irin" içti.
Aynı saatlerde Amerikan 6. Filo-
su'na bağlı üç su arıtma ve pis su-
ları içme suyuna dönüştürme ge-
misinden "Bo-Bo" ve "Obre-
gon"'a, Ankara'dan (evet Anka-
ra'dan) birerfax mesajı ulaştı. Me-
sajda "Teşekkür ederiz. Ancak
deprem bölgesindeki imkânlan-
mız temizsu ihtiyacımızt karşıiaya-
bilecek durumdadır" deniyordu.
Bo-Bo ve Obregon, rotalarını
yeniden Italya yönüne çevirdiler.
Mesaj ulaşmayan "Kocak" su arıt-
ma gemisi Çanakkale Boğazı'nda
durduruldu ve ona da "teşekkür"
edildi.
Aynı saatlerde Gölcük Kayma-
kamı Cumhur Ersoy ilçeye en er-
ken sekiz gün sonra içilebilir su
verilebileceğini açıkladı.
Aynı saatlerde, Yüzbaşılar'da,
dereden irin içen küçük kız doğrul-
du ve yeniden, boklu peçeteler
arasında oynayan arkadaşlarına
katıldı...
Bu gerçek olabilir mi sizce? Her-
halde Ankara bilerek böyle haber-
leryayıp, "alçaklığa dayanıklığımı-
zı" test ediyordur değil mi?
Keza Adapazarı'nda, Kaynarca
yolundaki çadır kentte, günlerdir
kuru ekmek, bisküvi ve şekerlı
suyla beslenen çocuklar bir tas
çorba düşleri kurarken, Amerikan
"Hope (Umut) Kilisesi'nin, her bi-
ri 12 bin kişiye sıcak yemek vere-
bilecek kapasiteli 10 gezici mutfa-
ğını, "Mutfakla gelen personel Hı-
ristiyanlık propagandası yapar"
gerekçesiyle reddeden "Ankara",
aslında bunu bizim alçaklığa da-
yanma gücümüzü ölçmek için
yapmıştır değil mi?
Ya hepimiz deprem acılarıyla
kavrulurken, Af Yasa Tasarısı'nı,
komisyonda görüşüp, kapsamını,
çete tetikçisi mi, devletin tetikçisi
mi olduğu tam da açıklık kazan-
mayan
Haluk Kırcı ve öteki "Susurluk
yiğitlerini" de içine alacak gibi ge-
nişletilmesi aslında doğru değildir,
Ankara bize alçaklığa dayanıklılık
testi uyguluyordur değil mi?
Bana "Evet, tabii canım. Başka
ne olabilir ki..." yanıtını verin.
İçimdeki iyimserliğin son kırıntı-
sını kullanıyorum. Bu kırıntı da tü-
kenince ne yapacağımı bil-
miyorum.
DEPREMMM!...
ORHAN BURSALI
HükümetveDevlet(2)
Insanlann veya toplumların veya yöneticilerin
bazı şeyleri anlayabilmesi için büyük felaketlerin
gerçekleşmesi gerekebilir. Böyle bir felaket, da-
ha sonra olabilecek çok daha büyük felaketlerin
önleyicisi özelliğinı kazanır. Ünlü davranış bilim-
ci Konrad Lorenz, dünyanın nasıl bir çevre fela-
ketine gitiğinin anlaşılabilmesi ve önlem alınabil-
mesi için, belki de New York'u feda etmek ge-
rektiğinı söylemıştı. Böylece, Dünyanın geri ka-
lan bölgelerı sağ kalma şansını yakalayabilirler-
di.
Bir musibet bin yazıdan iyidir. 10 yıl yazıp çi-
zersin kimsenin kılı bile kıpırdamaz, Dahası, bu
ülkeyi özellikle devlet aracılığıyla soyup soğana
çeviren alçaklar tarafından devlet ve miliet düş-
manı ilan edilirsin... Gün olur devran döner, bü-
yük bir olay olur, herşeyı açığa çıkartır ve doğru-
lar.
Felaketten olumlu sonuç beklemek ve çıkar-
mak, humanizme sığmaz. Ancak yaşadığımız
gerçeklerin de, olguların da yorumlanması gere-
kir. Örneğin, Izmit Depremi 20 yıl sonra olsaydı,
yaşayacağımız felaketin bir kaç kat daha büyük
olacağını rahatlıkta söyleyebilıriz. Çünkü kötü
yapılaşma ve nüfus yoğunluğu 20 yıl içinde bir
kaç kez daha artardı!
Susurluk devlettekı mafyacıları, tetikçileri, ka-
nun tanımazları ve onların siyasi bağlantılarını
ortaya çıkardı. Temiz toplum diye günlerce ten-
cere tava çaldık. Izmit Depremi ıse, yine devle-
tin hazırlıksızlığını, laçkalığını, bilimdışılığını ve
yapı, yerleşme gibi insanlann varolmak ve ya-
şamlarını sürdürmekte kullandıkları en önemli
alanlarda vurgun düzenı bekçiliğini ve teşvikçili-
ğini ortaya çıkardı.
Şimdi, insanlarımızda "devlet düşmanhğı",
çok kimseyi rahatsız edici boyutlara ulaştı. Bir
çok kesimde devlete güven sıfır! Bunun çok so-
mut nedenlerini yaşayıp duruyoruz.
•••
Dünkü yazımda, devleti bütün toplumun ya-
ranna çalışan ve yararını gözeten, teknik, bilim-
sel bir yapıya dönüştürrneyen, dönüştürme
programı olmayan siyasi partilerin, iktidarda ba-
şanlı olamayacaklarını vurgulamış; devletin bu-
günkü yapısından. esas olarak, bu aygıtı kulla-
nan ve yöneten siyasilerin sorumlu olduklarını,
olması gerektiğini belirtmiştim.
Şimdi ise şu soruyu yönettmek, olaya siyasi-
ler, siyasi irade acısından bakmak gerek: Peki,
siyasal iktidariann acaba devleti çağdaş bir ni-
teliğe kavuşturma arzulan var mı? Iktidara ge-
lenler, niçin bu aygıtı, tıkır tıkır çalışan ve durma-
dan sorun çözen bir özelliğe kavuşturmadılar?
Tersine, ona tabi oldular ve tökezleyip durdular?
Bugüne kadar iktidara gelen liderler ve parti-
lerden herhangi birinin devletin yapısından ve
özelliklerinden şikâyetçi olduklannı, bir plan ve
program çerçevesinde bu yapıyı yenileme prog-
ramı hazırladığını ve uygulamaya kalkıştığını
duyan var mı?
Tersine, devlet örgütünü daha da laçkalaştın-
cı siyasetler ızlemedıler mi? Devleti, her alanda
büyük rantlar dağıtım aleti, bu rant ve yağma
düzeninin koruyucusu olarak kullanmadılar mı?
Özal, bunu en açıkça ve göğsünü gere gere
yapan politikacı değil miydı? Avcılar- Bağcı-
lar'da "Burası plansız programsız yapıldı, teknik
olarak da yasalara uymuyor, biz yasalan buraya
uyduruyoruz ve size tapu veriyoruz" demedi
mi? Rüşvet almayan, köşeyi dönmeyen devlet
memuruna aptal gözüyle bakıldığı bir toplum
yaratmadı mı?
Siyasi partiler ve polıtıkacılar, yerel belediyeler
aracılığıyla özellikle büyük kentlerde kendilerine
büyük rant kaynakları yaratmadılar mı?
Ve devlet, bu düzenin baş bekçısi olarak
kullanıldı.
Sonuçta bugün halkın devletten giderek so-
ğuduğu. devletin de halkı düşman olarak gör-
düğü bir ortama geldik.
Oyle ki, İstanbul Valiliği, hangı hak ve hukukla
bilinmez, depremzedelere yardıma koşanlara
yol gösteren ve halkın gönlüne yerleşen
AKUT'un normal banka hesaplanna el koyabili-
yor!
• • •
Ben devlete kızıyorum, hem de müthiş kızıyo-
rum.
Ama devleti bu hale getiren, devleti bu haliyle
yönetmeyi seven siyasal iktidarlara çok daha
müthiş kızıyorum!
Marmara belediyeleri
Deprem sonrası
eylem hazırlığı
İstanbul Haber Servisi
- Marmara ve Boğazlan
Belediyeler Birüğı Encü-
meni, Kocaeli depremi
sonrasında uygulanacak
eylem planını görüşmek
üzere 2 eylülde toplanı-
yor.
Marmara ve Boğazlan
Belediyeler Birliği ve
Bakırköy Belediye Baş-
kanı Ahmet Bahadır-
h'nın başkanlıgında ya-
pılacak toplantının gün-
deminde felaket bölge-
sinden gelen ihtiyaçlar
karşısındaki eksikJikler,
depremzedelerin günlük.
orta ve uzun vadeli ihti-
yaçlan, hasar tespit çalış-
malan, imar planlanna
aykın bınalann planlara
uygun hale dönüştürül-
mesinde ünıversiteler ve
Türk Mühendis ve Mı-
mar Odalan Bırliği'nin
etkin biçımde yetkilendi-
rilmeleri konusu yer ala-
cak. Toplantıya katılacak
belediye başkanlan şun-
lar:
Çanakkale Belediye
Başkanı tsmaflOzay, Ba-
lıkesir Belediye Başkanı
ZiyaettinTan. Orhangazi
Belediye Baskanı Turgut
Ünlü, Tekirdağ Belediye
Başkanı Osman Tabak,
Bilecik Belediye Başka-
nı Yaşar Tüzün, Bıga Be-
lediye Başkanı Şükrü
Kemerli, Gönen Beledi-
ye Başkanı Hayati Köse,
Adapazan Belediye Baş-
kanı Aziz Duran. Körfez
Belediye Başkanı Erhan
Yenilmez. Saraybahçe
Belediye Başkanı Hik-
met Erenkaya. Kavaklı
Belediye Başkanı Orhan
Tıraşoglu. Keşan Beledi-
ye Başkanı Mehmet Ge-
mici, Gümüşçay Beledi-
ye Başkanı Tamer Er-
gün, Gölcük Belediye
Başkanı tsmail Banş.
Kırklareli Belediye Baş-
kanı CengizBağdan, Bü-
yükçekmece Belediye
Başkanı Hasan Akgün,
Edirne Belediye Başkanı
Cengiz Varantopu ve Bir-
lık Genel Sekreteri Fîkret
Toksöz.