Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
24 AĞUSTOS 1999 SALI CUMHURİYET SAYFA
DEPREM
Gölcük'te sayısız itnar tadilatıylayaj^-sctt^ıUmı hep 'üavekat' izni veriM
Değinnendere'nin kent parkmda yığdan yardım malzemesi 'depremzedder' tarafindan paylaşıhyor. Değirmendere suun geçildiğinde hasarb da olsa ayakta kalan binalann çokluğu dikkat çekrvor.
•Kat karşılığT oiııayetOKTAYEKtNCİ
GÖLCÜKmEĞtRMENDERE - tTÜ
uzmanlanna göre büyüklüğü "7.8" olan
depreme "çökmeden" dayanabılen bina-
lar, sadece başanlı mühendısliğın değil,
halkın gözünde "namushı müteahhiüi-
ğta" de göstergesı kabul edıliyor. Bu tür
binalann azınhkta kalmayıp tam tersine
"çoğunhığu" oluşturduğu yerleşim yer-
lerinde ise aynı başan ve namus katego-
nsıne hiç kuşkusuz "belediyeyi'' de kat-
mak gerekiyor.
Çünkü hem ruhsat için onaylanan pro-
jelerin mesleki ve bilimsel kurallara uy-
gun olarak düzenlenmiş olmasını titizlik-
le denetlemek hem de inşaatlann onaylı
projeye uygun yapılması dısıplıninı sağ-
vJölcük'le Değirmendere yan yana ve hatta 'bitişik' iki yerleşim yeri. Gölcük'te yıkılan ve tahrip olan
binalar neredeyse çoğunluğu oluştururken komşusunda ise azınhkta kalmışlar.
Çünkü Değirmendere'de yap-satçılann doyumsuz ilave kat isteklerine ödün
vermeyen bir belediye yönetimi var.
lamak, yasalara göre öncelıkle belediye-
lerin sorumluluğunda.
Bu yaşamsal sorumluluktan rant uğru-
na ödün venlen yerleşim yerleri, depre-
me de en çok kurban venlen yerler oldu-
lar. Sayılan az bile olsa imar yetkilerinı
"kat karşılığı inşaatsektörünün" doyum-
suz istemlenne tutsak olmadan kullana-
bilen belediye yönetimlen ise aynı dep-
remin diğerlerine göre "daha aztahribat-
la* atlatılmasına ımzalannı attılar.
Tıpkı, GöJcûk'ûn hemen baü komşu-
su ve "bitişik bekle yerieşim yeri" konu-
munda bulunan Değirmendere'de göz-
lediğımız gibi.. .Izmıt-Yalova karayolun-
da, Körfez kıyısına dızilmış yerleşim yer-
lerindeki deprem hasannı inceleyerek
batıya doğru ilerlediğimizde, en büyük
tahribatın olduğu Gölcük. adeta "2. Dün-
ya Savaşj sonrasının bombalanmış kent-
lerini" andırarak yüreklenmızı burkuyor.
tlçenin en pahalı ve "süper-4üks" da-
irelenni ıçeren anacadde kenanndaki çok
katlı apartmanlan yolun üzerine göçtü-
ğûnden, enkaz kaldırma çahşmalan yü-
zünden cadde sık sık trafığe kapanıyor ve
uzun araç kuyruklan oUışuyor. Karayo-
lundakı "Gökûk'ün bittiğini ve Değir-
mendere'nin başladığınr gösteren tabe-
lalan okuduğumuzda ise sıkışan trafiğin
yeniden açılmasıyla birlikte aniden
-farklı bir belediye sınınna da girdiğimi-
a " anlıyoruz.
Çünkü, biraz önceki bombalanmış
kent görüntüsû, yerini "deprane diren-
miş bir kent" görüntüsûne bırakıyor. Bı-
ir 'gönüllülük' hikâyesiRAGIP
İNCESAĞIR
Depremaı ikirçci günü Ş p î İ .
birlikte yolunu büe doğru dürüst bilmedi-
ğimiz Avcılar'a koşturduğumuzda karşı-
laşbğmnz görüntülermüthiş birkoordinas-
yonsuzluk. şaşkınlık ve daguukbktı. 30 ki-
şilik bir gönüllü ekibiyle o enkazdan bu
enkazakoşuşturmamıza rağmen hemenhe-
men hicbir şey yapamamış olmak acı veri-
yordu. Istanbul'da depremin en büyük can
aldığı yerde bir türlü 'kriz masasna' ula-
şamarnak, her enkazın başında neredeyse
nokta kriz masası olarak görev yapan ko-
mutanlann çaresizce vetek başına çırpınış-
lan 'bu memtekette devtetordudan mı iba-
ret' sorusunu sorduruyordu bize. Daha ön-
ce çeşitli vesilelerle panzeri, copu, mahke-
mesiyle müşerref olduğumuzdevletin ora-
da neden ve nasıl olmadığnu, olamadığını
sormak vatandaş olarak hakkım değil mi?
Elbette öyle, ama orada, acının tam kalbin-
de, bakışlann donuklaşıp sözün bıttiği yer-
de siz de yere bakmak ve yutkunmaktan
başka bir şey yapamıyorsunuz.
Devletin sadece mehmetçiğin enkazkal-
dıran kaba emeği olarak varolduğu Avcı-
lar'da bızi yönlendirmesi için başvurduğu-
muz hiçbir makamın yerinde ve ortalıklar-
da görünmemesi şaşkın ve telaş içüıde bı-
rakıyordu bizi. Oradan oraya koşturuyor, a-
ma anlamlı biçbir iş yapamıyorduk.
Tam bu sırada bölgedeki 5-6 katlı bir bi-
nanın 2. katında oturan yaşh bir hanımın
sağ olabileceği söylentisi hemen harekete
geçinyordu bizı. Ama binayı gördüğümüz-
de elimiz ayagımıza kanşıyordu kaygıyla.
Çünkü 2. kat dedikleri bodrum kat olmuş-
tu artık ve bina, öne doğru 30 derece eğü-
mişti. Uzman bir kurtarma ekibinin olma-
ması nedeniyle askerler bina içinde çahş-
mayı durdurmuşlardı. Orada sonımlu olan
yüzbaşı aynen "Valla siz bffiraaiz, isterse-
niz siz güin" dıyordu bize. Binanın karşı-
sında annelerinikurtarmamız için yalvaran
ailenin gözlerine bakamiyorduk. lstan-
bul'dadepremin 2. günündeneden hâlâuz-
man bir ekibin burada olmadığını içimiz-
den soruyor, .ama ağzımızdan bir kelime
bile çıkamıyordu. Aynı binada biz oraya
varmadan önce ölü bedenleri çıkanlan iki
küçük çocuğun odasında gezindi gözleri-
mız. Belli ki evin küçük kedisinin yıkılan
bir krişin altında kalan kafası çarpıyordu
gözümüze. Sonra 5-6 yaşlan için olduğu
belli olan bir kaç oyuncak. Bir kumaş fil,
bir bebek... Masanın üstünden düşmüş bir
vazo ve içinde hâlâ solmamış çiçekler... Bir
zamanlar varolan, hepimizin hayatı gibi
kutsal ve güzel olan hayatlan bize bıraktık-
lan mesajlar gibi orada öylece duruyorlar-
dı... Öylece... Sanki 'hayat çok güzeldir'
der gibi, sanki'öhîmhak, ama aynıyaşam
gibi o da adaletsiz' der gibi. sanki 'bey sen
oradaki, nasüsuT der gibi.
Geri döndük. Ertesi sabah semtimizde
örgütlenmeye çalışılan bir yardım kampan-
yasına katıldık. Ama o akşam televizyon-
lardan yayımlanan 'enkazlann ahmdan çığ-
hklar geüyor' anonsuy la hemen bir kaç ar-
kadaşunla ilışki kurup, PERPA'nın önün-
de buluşmaya karar verdik. Amacımız, bir
jeneratör alıp bölgedeki çalışmalara hibe
etmekti. Paramız işe uygun bir jeneratöre
yetmese de, güçlü bir darbeli kıncı maki-
ne, 15 ton kaldırabilen bir kriko, demirma-
kaslan, bir sürü eldiven, baret ve rnaske ile
yola koyulduk. Trafîk nedeniyle saatler
sonra ulaşabildığımız Gölcük'te görüntü-
nün Avcular'dan farkı, keşmekeşin ve se-
faletin çok daha büyük oluşuydu. Malze-
meleri teslim etmek için gittiğimiz AKUT
kampında aynı malzemelerin yığılı bır şe-
kilde varolduğunu gördük. Ama bu onla-
rm kullanıldıgı, planlı dağıtıldığı ve işe ya-
radığı anlamma gelmiyordu. Gölcük ve
Değırmendere'de dolaştığınnz her sokak-
ta daha el değmemış, altından kokulann
yükseldiği enkazlar görüyor. kampta mal-
zemelerin yamğını düşündükçe çıldınyor-
duk. Bölgede başta AKUT binlerce gönül-
lü koşturuyor, ama onlara rehberlik edip
emeklerini ve niyetlerini değerlendirecek
uzman ekiplenn çok az (o da neredeyse ta-
mamen yabancılardı.) olması nedeniyle i§e
yarayamıyorlardı. Her yer ceset kokuyor-
du. Her yer çürümüş düzen kokuyordu...
Gece olup da döneceğımiz sırada son bir
umut lzmit Knz Masası'na bir kez daha
başvuruyorduk. Onlar da bize Derince'de
kaba emeğe ihtiyaç olduğunu söyleyince
orada tanıştığımız 6 kişilik bir grupla he-
men takımı oluşturuyorduk. Bır zimmet tu-
tanagıyla kazma küreklerimize alıp, otos-
top ve araçlanmızla Derince'ye ulaştık.
Derince'deki Kriz Masası bizi yıkılan bir
hastaneye gönderdi ve orada çalışan ekibe
katılabileceğımizi soyledi. Gıttik.Onlarca
insan. şimdi kokuyorlardı. Ve biz orada bu
korkunç kaderle yavaş yavaş betona kan-
şan bu cesetlerin bunu haketmedıklerini
düşünerek anlaülamaz bir suçluluk duygu-
suyla kıvranıyorduk. Bir süre calışanlann
yemeğe gıtmiş olabilecekleri gibi bir şeye
inanmak istedik. Bu düşünceyle bekledik
dakikalarca karanlıkta. Gelen giden olma-
yınca bir arkadaşımla birlikte bir karakola
gidıp, "biziın burs>a yönkndiriMiğimizi,
ekipkrin nerede oiabfleceği, onlar gittivse
bizim nerede çabşabüeceğiınizr sorduk.
Başkomsenn yanıtı şu oldu: "Izin kâğrt-
lamuz oerede? Eğer izin kâğıdınız yoksa si-
amezarso\guncusu olarak kodeseatanm."
Şoke olmuştuk. "Mezar soyguncusu obak
size neden geteüm. Biz bir işe yaramak için
çırptnıyoruz" dediysek de karşımızdaki
tam Aaz Nesn'ukti. "tziıı kâgıdı al, şura-
yaimzalat, hatta bugünşt,yanngd". Çık-
ük. Duyduklarunızı diğer gönüllü arkadaş-
lara anlattığımızda gece 2 ıdi ve daha bir
kazma sallayamamıştık. Dönüş yolunda
beynimin o köşesinden bu köşesine sıçra-
yıp vicdan azabımm üstüne öfke eken so-
ruşuydu: "Hertürtüis>r
anarıazırotanama
doğal birafet karştsmda ezberi bozulandev-
let, hiç olmazsa toplumsalvicdanı rafaadat-
mak ve aayı paytaşbnp azattmak için bir
yas obun itan edemez miydl? Bunun 'mu-
hakkak' rasyonel bir açıklaması vardır.
Sistemin işlemesi ve bekaası için öyle i-
capediyordur. 'Amabuyürek,odildenan-
lamıyor pek...'Ben yanndan itibaren ya-
kamda ve arabamda sryah kurdek ileçıka-
cağım sokağa. Devlettutmazsa, bentutanm
yasmu diyece^m sorana da."
Ey bir ara evindeki elektrik dügmesine
uzanmakla bile özgür yurttaş bir birey ol-
manın onurunu yaşamış, okuyucu. Ya sen?
Sen yasta değil misin?
nalann büyük çoğunluğu ayakta ve hat-
ta hiç sarsılmamış gibiler. Yana yatan,
yıkılan ya da çökenler ise o ayaktakile-
rin arasında "azuüıkta" kalmışlar. De-
ğırmendere'deki imar dısıplinini "boz-
duklan" anlaşılan bu hayırsız ömeklerin
dışında en büyük tahribat da Körfez bo-
yunca hemen tüm yerleşim yerlerinin or-
tak yıknn ve yok oluş kuşağını oluşturan
kıyı kesiminde gerçekleşmiş.
Her yıl yinelenen "lÜuslararaa Ah-
şap Heykel Sempozyumu"na ve diğer
kültür etkınliklenne katılanlann yakın-
dan tanıdıklan "Kınk Çatal Lokantası''
artık yok, çünkü denizin içinde. Benzer
şekılde bu beldeye gelen konuklann ne-
redeyse evleri gibi alıştıklan KorukOte-
li de yine kıyıdakı Koruk Restorant'la
birlikte depremde kabaran
deniz tarafindan yutulmuş
durumda. Değırmende-
re'nin kıyısı artık ahşap hey-
kellerin süreklı sergilendiğı
parka kadar gelıyor. Daha
doğrusu 17 Ağustos'tan ön-
cekı meydan, bundan böyle
"nhum" konumunda ola-
cak.
loplaoü
Depremzedeler kuduza karşı aşdamyor
DtLEKAKIRMAK
BOLU - Depremin önemli hasara yol aç-
tığı Bolu il genelinde ölü sayısı 263'e, ya-
ralı sayısı da 1155'e yükseldi. tlçelerde 773
binanın yıkıldığı, 717 binanın ağır hasar gör-
düğu belirlendi. Yağmurun yaşamı olumsuz
etkiledıgi belırtilen Düzce'de bazı yurttaş-
lar gökyüzünde ateş topu gördüklerini öne
sürdü. Gölyaka ilçesinde bır kişide kuduz
belirtısı görülmesı üzerine depremzedelere
kuduz aşısı yapılıyor.
Bolu'da depremden en çok etkilenen yer-
leşim binmleri Düzce ve Gölyaka ilçelen.
Düzce'de dün etkili olan şiddetli yağış dep-
remzedelere zor anlar yaşatn. Çadırlann ye-
tersizliği nedeniyle kendi yaptıklan derme
çatma çadu-larda yaşamaya çalışan Düzce-
liler, saat 11.00'de başlayan ve 1 saat süren
yağıştan olumsuz etkilendi. Depremzedele-
rin enkazdan kurtardığı buicaç parça eşya-
lan da kullanılamaz hale geldi.
Bu arada önceki gece çok sayıda kişi ateş
topu olarak nitelenen ışık saçan bir cisim
gördüklerini öne sürdüler. Türk-lş Genel
Başkanı Bayram Meral da dün Düzce ye
gelerek ıncelemelerde bulundu.
Gölyaka'da ölü sayısı 102'ye, yarah sayı-
sı 250'ye çıktı. tlçedekı binalann yüzde 70'i
yıkıldı.
Kriz masası yetkilileri, Gölyaka'ya 1100
çadır. 3 bın battanıye geldığinı, 200 çadır ve
500 battanıyeye daha gereksinim bulundu-
ğunu belirttiler. Yanndan itibaren ilçe mer-
kezine su verilecek olan Gölyaka'nm 20 kö-
yü elektriğe kavuştu. Ilçede 100 çadırdan
oluşan çadu kent kuruldu. Çadır kentte te-
lefon, duş kabini ve tuvaletler bulunuyor.
Ziraat Bankası'nın da hizmete başladığı il-
çede hasar tespit çahşmalan sürüyor. Dep-
remde 41 büyükbaş hayvan, 24 bin cıvciv, 2
küçükbaş hayvan telef olurken, 189 ahır ve
135 kümes yıkıldı. Depremden sonra bölge-
deki yeraltı sulannda artış olduğu belırlen-
di.
Gölyaka Kriz Masası'nda, aralannda kay-
makamın da bulunduğu 6 kişı, 10 hızmet
grubuna aynlan 100 kamu görevlisini çalış-
malar konusunda yönlendirerek organizas-
yonu sağlamaya çahşıyor. Bolu'nun deprem
felaketinden fazla etkilenmeyen ilçesi Mu-
durnu'dan vatandaşlar 50'şer kişilik gruplar
halinde bölgeye yarduna geliyorlar.
Bulaşıcı hastalıklara karşı ilçe, ilaç püs-
kürtülerek dezenfekte edilirken, vatandaşla-
ra tetahos ve kuduz aşısı yapılmaya başlan-
dı. Bolu Belediyesi'ne ait ekipler de başı-
boş köpekleri itlaf etti. Kriz masası yetkilı-
leri, alerjik hastalıklarda kullanılmak üze-
re, ilaca ihtiyaç olduğunu belirttiler. Gölya-
ka'nın ihtiyaçlan arasında berber de bu-
lunuyor.
Gıda maddesi yönünden sıkıntı çekilme-
diğini, üraş bıçağı, diş firçası, diş macunu,
sabun, şampuan gibi temizlik malzemelen-
ne ihtiyaç duyulduğunu söylediler. Ilçede
battaniye ve çadu- sıkıntısı çekildiği de öğ-
renildi.
18 Nisan 1999 seçimle-
"3. kjez'
r
?ScHen Bele-
y 4 r d ^ n ı l Aka-
hn'ı, depremle başlayan so-
runlan "biriiktegöğûsteme"
ve "beraber aşma" konu-
sunda "shil toplum örgürJe-
ri temsilcUeriyle'' toplantı
yaparken buluyoruz. Top-
lantı, belediye binası yıkıldı-
ğı içın "geçici belediye evi"
olarak kullanılmaya başla-
nan ve geçen yıl restore edi-
lerek "knMrevi" haline ge-
tirilen eski Değirmendere
binasında yapılıyor "Yah
mcv kn" denilen yerdeki 12
kadar geleneksel ahşap ev-
den binsı olan bu bina, ön-
ceki yıl Henry Ford Çevre
Ödülü'nü de alan tarihi ma-
halleyi koruma ve kurtarma
projesi kapsamındaki ilk uy-
gulamalardan biri.
ToplanOdan sonra mimar
ve şehirci katılımcılar çadır
kent için yer seçimini belir-
lemek üzere ellerine imar
planlannı alarak uygun ara-
zileri incelemeye giderler-
ken, sekretarya da Değir-
mendere için belirlenen "öo-
celikli yardım malzemesi"
türlerini şöyle ılan edıyor:
"Çadır. battaniye, sahra tu-
valeti ve duşu, musluklu su
deposu, mazot, jeneratör_"
Değirmendere
Pekı, Değirmendere'de
ayakta kalan ve insanlan öl-
dürmeyen binalann "çoğun-
lukta" olmasının ardındaki
"befcdive başana" neye da-
yanıyor?.. Ertuğrul Akalın,
bir "kıyaslama" yapılmasını
"etik okrak" doğru bulma-
dığnıdan susmayı yeğliyor.
Değirmendere Belediye-
si'ndeki 10 yılı aşknı imar
politikasmı yaknıdan bilen-
ler ise "g&ztedegörünenger-
çeği" şöyle özetliyorlar:
"Bu kıyı kuşağı yap-satçı-
lar için cennet Arsalan yüz-
de elli kat ya da daire karşı-
lığı sahiplerinden ahyorlar.
Sonra da belediye. te anlaşa-
rak. ilave kat hakkı alıp ken-
di paylannı jiizde 70'lere çı-
kartarak büyük rant elde
edrvorlar_ Ertuğrul Akalın
bunlara asla ödün vermedL"
Işte Gökük'ün neden De-
ğirmendere gibi olmadığı ve
neden depremden "en çok
zarar gören" yerleşim yerle-
ri arasında öne çıktığının ya-
nıtı da bu açıklamada var.
Gölcük, sadece deprem
bölgesine değil, neredeyse
tüm ülkenin imar düzenine
damgasını vuran yap-sat
sektörünün beklentilerine
boyun eğen bir belediyeci-
lik anlayışı içinde, "kat kar-
şıiığıcinayetin" katliama dö-
nüşen tahribatını yaşıyor...
ARAYIŞ
TOKTAMIŞ ATEŞ
Ne Yazalım?
Geçtiğimiz hafta büyük bir felaket yaşadık. Bu olay-
la ıkjili olarak "felaket geçirdık" demıyorum. Zira fe-
laket geçmedı ve kolayına geçmeyecek gibi görünü-
yor.
Deprerni izleyen günlerde, "Bu konuda bir şeyler
yazmak bana düşmez" diye düşünüyordum. Fakat
geçen zaman içinde öyle şeyler izledik, öyle şeyler
duyduk ki, "Bu konuyu ete almam gerek" kanısına ka-
pıkjım. Milletçe "deprem uzmanı" (!) oldugumuz ya da
uzmanlaştınldığımız (!) bugünlerde, elbette depremle
iigili teknik konulan, binincı kez yineleyecek değılim.
Ama toplumbilimsel açıdan ele alınması gereken bır
dizi konu var.
Bu konulardan biıincisi, yıllardan beri toplumumu-
za dayatılmak istenen "birey merkezli" politikalann,
ulaşmış olduğu noktanın değerlendirilmesi olacak.
Ikinci konu, yeni dünya düzenı adı verilen "a/daf-
maca" içinde, yerel yönetimlere öncelık verilen bir de-
mokrasi anlayışının, bizi nerelere götürebilecegi ola-
cak.
Üçüncü konu Ahmet Mete Işıkara'nın dramı ve
boşboğazlığının değerlendirilmesi... Tüpraş kepaze-
liğini de, aynı çerçeve içinde ele almak gerekiyor.
Müteahhıtlerin sorumluluklan ve bu sorumluluğun
derecesi, diğer konular içinde ele alınabilir. Fakat bun-
lardan bağımsız bir biçimde ele alınmasında çok ya-
rarvar.
Bölgedeki yüksekokul, üniversıte ve diğer öğretım
kurumlannın ve bunlann öğrencilerınin geleceklerı ve
bunlar için neler yapılabıleceği üzerınde de durmak
gerekiyor. ^ ^
Bu arada, kimiterinin ağzını sulandıran FTTnin özel-
leştirilmesi konusunu da, yeniden ele almak gerekir
diye düşünüyorum. Zira iletişim alanında pariak bir sı-
nav veremedik.
Hükümetin aczi konusunda bır şey söylemek ıste-
miyorum. Beklenmeyen bırafetti veyapılabilecek faz-
la bir şey yoktu. Fakat bu söyledığimi sivil hükümet
açısından dıle getırıyorum. Âslında yapılması gere-
ken, derhal olağanüstü hal ilan etmek ve silahlı kuv-
vetleri devreye sokmaktı. Sivil güçler, maalesef orga-
nize olamadı. Salim Uslu'nun çok doğru bir biçimde
dile getirdiği üzere, "Hükümet devleti çalıştıramadı."
Tüm bu konuları, tek yazı çerçevesinde ele almam
elbette mümkün olamayacak. Anlaşılan bu hafta bo-
yunca, sürekli deprem konuşacağız. Zaten süreklı sal-
lanıpduruyoruz...
•••
Yukarda sıraladığım, birbirinden önemli konular ara-
sında en çok önemsediğim konu, "birey merkezli"
politikalann varmış olduğu nokta ve toplumumuzda-
ki "değer sıstemınin erozyonu".
Bunu yazmaktan ve söylemekten nefret edıyorum
ama, bu "erozyon", çok partıh yaşama geçılmesıyle
birlikte başladı. Bunu yazmaktan nefret edıyorum;
çünkü, bunu yazdığım zaman, sanki çok partilı yaşa-
ma geçışe karşı okjuğumun düşünülmesinden çekı-
niyorum. Zaten bu noktayı, bundan önce de defalar-
cavurguiamıştım.
Ama nefret etsem de, etmesem de, çok partili ya-
şama geçiş, "Cumhuriyetln değerierini erozyona uğ-
ratmaya başladı.
27 Mayıs Devnmi ve 1961 Anayasası, bu değerle-
ri yeniden yaşama geçirebılırdı. Ama olmadı, bu de-
ğerler yeniden yaşama geçınlemedı. Hele 1974 son-
rasında yaşama geçırılen "haın bir plan", Türkiye'yı
bir kardeş kavgasının eşığine getirdi. Bu ortamda, bir
"kurtancı" gibi görünen 12 Eylül ve 12 Eyiül'le biıiık-
te yıkjızı parlayan Turgut Özal, öyle bir değerler sis-
temini egemen kılmaya çalıştı ki; Türkiye, bunun sı-
kıntısını çok çekecek.
"Köşeyi dönmek", "malı götürmek", "iş bitirici ol-
mak", vb. gibisınden sloganlann egemen olduğu Tür-
kiye'de, şaşkına döndük. Daha önceleri kendi yağıy-
la kavrulmaya çabalayan Türkiye'de; "tutumlu ol-
mak", "yerli malı kullanmak" vb. gibi özendirmeler
yaşanırken, birdenbire ürettiğınden fazlastnı tuketen
ve bununla övünen bir anlayışa geçıldi. "Paran kadar
değil kredın kadar tuket" sloganı, toplumun tüm ke-
simlerınde ve devlet duzenınde egemen kılınmaya
çalışıldı. Ve bunda, göreceli olarak başan sağlandı.
Ve bu türden politikalar; toplumumuzun pek çok
"kurumunu" derin bir biçimde zedeledi. Aile dayanış-
ması gibi, komşuluk dayanışması gıbı, ulusal daya-
nışma gibi "dayanışmalar", yeni toplumsal ilişkıler
içinde değerlenni yitırmiş gibi görünmeye başladılar.
"Değerler", göreceli olarak değişmişti, ama toplum
değişmemıştı. Bu büyük felaket gunlennde, toplum o
eski "değerierini" yitirmedığinı ıspat ettı. Kımilennin
pek de beklemedıği bir "toplumsal dayanışma" ve
tüm ulusumuzun yüreğınin "tek yürek" gibi attığının
görülmesi, ülkemizin geleceğiyle ılgili umutlanmı art-
tırdı.
Uluslann "büyüWüğü", zor günlerde "tenet/eneb/7-
mesiyle"ve "dayanışmasıyla" görülür. Ve yaşamakta
oldugumuz sınırsız acılara karşın, bu büyüklüğü
yeniden görmek, bana teselli oluyor.
Colcuk
Koordinasyona
asker el koydu
ALPER TURGUT
GÖLCÜK - Sekizinci
Mekanize Piyade ve Göl-
cük Tali Komutanı Tuğge-
neral Hayri Kıvnkoğlu,
Gölcüklülerin ihtiyacı
olan tek şeyin "moral" ol-
duğunu belirterek "Gıda
ve yardım malzemeleri ye-
terii. Kriz merkeane subay
ve astsubavlanmızı koy-
duk. Depremzede yurttaş-
larumzın bannması için
hedefımiz gûnde 500 çathr
kurmak" dedi. Kriz Ma-
sası yetkilileri de, Göl-
cük'te bugüne dek enkaz
altından 2 bin 15 kişinin
cesedinin çıkanldığını, 4
bin 600 yaralı bulunduğu-
nu belirtti.
Afet bölgelerinden Göl-
cük ve bağlı üç beldesinde
550 çadırdan oluşan üç ay-
n çadır kent kurduklanna
dikkat çeken Tuğgeneral
Hayri Kıvnkoğlu, "Bugün
450çadırdan oluşan iki ay-
n kent daha kuracağız;
böylelikle 5 ayn noktada
1.000 çadırnk kent kurul-
muş olacak. Dört kişinin
bannabikliği çadırlann sa-
yısını sürekli artnracağız.
Çadır kenrJerin bazüanna
elektrik verili>'or. Kalan kı-
sunlanna da jeneratörie
elektrik sağlanacak. Çadır
kenderden sonraki aşama
ise prefabrik kö\ kentkri
olacak" diyekonuştu.
Kıvnkoğlu, depremze-
delerin Gölcük'ten çadır
kentlere asker ve sivil yar-
dım ekipleri tarafindan ta-
şmacağını ıfade etti.
Gölcük'e geldikleri
günden bugüne dek geçen
süre içerisinde enkazlar-
dan 60 yaralı kurtardıkla-
nnı ve 750 ceset çıkardık-
lannı belırten Kıvnkoğlu,
muhtarlarla koordineli
olarak yardım malzemele-
rinin dağıtılmasma başlan-
dığını söyledi. Kıvnkoğ-
lu, Gölcük'te devriye gö-
revi yapan askerlerin hur-
sızlık yapmaya çalışan 12
kışıyi yakaladıklannı, em-
niyet güçlerinin de bir o
kadar şüpheliyı gözaltına
aldığını sözlerine ekledi.