02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20TEMMUZ1999SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Yabancı dille 63 kuruluşu temsil eden Eğitim Hakkını Savunma Komitesi, "Anadolu liselerinde ve özel okullarda fen derslerinin ve bazı üniversitelerde bir kısım p ^ derslerin L - yabancı dille okutulmasını, ulusal bağımsızlığımıza, egemenliğimize ve eğrtimbilim ilkelerine aykırı buluyoruz. Dünyada sömürge olmayan, bağımsız devletlerde genel eğitim dili o ülkenin resmi dilidir" diyor ve yabancı dille eğitime karşı çıkıyor. Haklı bir karşı çıkış... Ancak komitenin, yabancı dil öğrenilmesine karşı çıktığını sanmayın... Komite, yabancı bir dil öğrenilmesi yönteminin kendi dilimizin öğretilmesini önleyen yabancı dille eğitim olmadığını söylüyor. Yoksa sonuç bugünkü gibi oluyor: "Yabancı dille eğitim, gençleri kendi ulusunun kürtüründen ve toplumundan koparmaktadır. Gençlerin bir kısmı kendi dilini küçümsemekte, Türkçe yerine yabancı sözcükleri kullanmaktadır." Eiektronik posta: [email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Günümüz dünyasında 200 milyon köle varmış... "Ya köleden farksız olanlar kac mih/ar!" aşbakan ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit, Başbakan Yardım- cısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş- kanı Devlet Bahçeli, hükümetin üçüncü or- tağı Anavatan Partisı'nin genel başkanı Mesut Yıl- maz bir araya geliyor ve fikirbirliğine varıyor. Dışarıdan bakıldığında biri "demokratik solcu", biri "milliyetçi", biri "liberal" bu üç partinin başın- daki üç kişi Anayasa'da üç konuda değişiklik yapıl- masında uzlaşıyor. Yapılacak Anayasa değişikliği ile özelleştirmenin Anayasa hükmü haline getirilmesi, imtiyaz sözleş- melerinde Danıştay'ın inceleme yetkisinin kaldırılıp yerine bir yaptırımı olmayan görüş bildirme getiril- mesi ve çokuluslu şirketlere uluslararası tahkim ola- nağı sağlanması benimseniyor. Uç parti başkanının, üç konuda fikirbirliğine var- ması kamuoyuna "ekonomide tarihsel adımlar" ola- rak yansıtılıyor. Yurtseverlik Ekonominin de kendine göre bir siyaseti vardır ama bu adımlar hiç de ekonomik görünmüyor... Buram buram yeni bir siyasi tercih kokuyor... Türkiye bir yol ayrımına geliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde, işbitirici Turgut Özal'ın bile cesaret edemediği çok tehiikeli siyasi adımlar atılıyor... Sosyal güvenlikten yoksun birmilletin elindeki kı- sıtlı olanakları tırpanlarken ekonomik yönden dev- letin çökme noktasına geldiğini iddia eden Ecevit, koalisyon ortakları Bahçeli ve Yılmaz'la birlikte yi- ne devleti kurtarmak adına attığı son adımlarda, bu kez devletin tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik il- kelerini tehlikeye sokuyor, üç erkten biri olan yargı- yı devre dışı bırakıyor. Türkiye'nin varının yoğunun satılmasına, kapitü- lasyonların yeniden hortlatılmasına karşı Bülent Ece- vit'in "Ulusal egemenliğimizi korumaya olabildiğin- ce özen göstereceğiz" sözü şimdi daha da anlam- lı oluyor: "Bağımsızhğımızı ve egemenliğimizi korumaya olabildiğince özen gösterdik ama yaptığımız son Anayasa değişiklikleriyle olabilen ancak bu kadar ola- biliyor. Olanağımız olsaydı daha çok özen gösterir- dik. Kusura bakmayın!" Unutmayın, üç yıl kadar önce Dünya Bankası fa- iziyle geri almak üzere Türkiye'ye 100 milyon dolar kredi verdi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu pa- rayla Türk halkına özelleştirmenin reklamını yaptı. Emperyalizm, zaman zaman silah sanayiini can- landırma dışında artık topla tüfekle gelmiyor. Emperyalizmin kuşatması altındaki Türkiye'de "solcu", "milliyetçi", "liberal" olmak kolaylaşırken yurt- sever olmak giderek zorlaşıyor. SESSIZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE Sorumsuz bir gazeteci portresi Hürriyet'ten Murat Bardakçı, Is- tanbul Ârkeoloji Müzeleri Müdürü Al- pay Pasinli'nin Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'neatanması üzeri- ne yazdığı kutlama yazısında, "So- rumsuz bir gazeteci onun aleyhine bir kampanya başlatıp hakkında söyle- medik söz bırakmadı ve Alpay Bey ay- lar süren bir teftişe uğradı" diyor... Murat'ın sözünü ettiği sorumsuz gazeteciyi biraz tanıyorum. Gerçek- ten sorumsuzun tekidir.... Bir kere, o sorumsuz gazetecinin es- ki eser koleksiyonerlerine karşı hiçbir sorumluluğu yoktur... Koltuğunun altına aldığı koleksiyo- nerdefterlerini denetimden geçirmek için müze müdürlerine imzalatma so- rumluluğu taşımaz... Osmanlı sülalesine karşı en ufak bir sorumluluk duygusu yoktur... O sorumsuz gazetecinin babası ya- bancılar hesabına çalışıp yurdundan kaçmadığından olsa gerek son padi- şaha karşı da tarihi bir sorumluluk yüklenemeyecek kadar sorumsuz- dur... O kadar sorumsuz, o kadar sorum- suzdur ki, Osmanlı sülalesinin bohça- sından müzayedelere çıkarılacak es- ki eserlerin iyi para etmesi için asla so- rumluluk duymaz... Padişahların sarayda kullandıkları eşyalara, örneğin oturaklarına vuru- lan damgaların devlet mührü olarak müzayedelerden satın alınıp müzele- re konmasında da sorumluluğu yok- tur. Murat'ı ve Murat'ın büyük değer verdiği Alpay Bey'i ve tabii ki bu büyük atamayı gerçekleştiren Kültür Bakanı istemihan Bey'i ben de büyük bir sorumluluk ' duygusu ile kutluyorum! OKUR MEKTUPLARI tletişim: Zeynep Eşiyok Faks: 0.212. 513 85 95 Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu 34334 İstanbul Kepirtepe Köy Enstitüsü nesilden nesile yaşayacak 13 Haziran'da, rahmetli annem emekli öğretmen Münire Din- dar'ın "50. Yıl Mezuniyet Plake- ' Wn\ almak ûzere Lüleburgaz Ke- pirtepe Köy Enstitüsü'nde toplan- dık. Babam emekli öğretmen Os- man Dindar bir yıl önce 50. yıl pla- ketini almıştı. Dokuzuncusu dü- zenlenen bu toplantıda gurur, hü- zün ve gözyaşı vardı. Babalarımızın, annelerimizin kendi elleriyle yaptıklan atölyele- ri, salonlan yıkma karan almışlar. Böylece Kepirtepe Köy Enstitüsü- nün son izlenni de ortadan kaldı- racaklar. Babamın ağlayarak bir o binadan bir o binaya koşmasmı ve duvarlarını ördükleri binaların yı- kılacak olmasından duyduğu üzün- tüyü yaşamım boyunca unutmaya- cağım. Babam dığer enstitülü mes- lektaşlan gibi, hayatı boyunca bu- gün sonuçlannı yaşadığımız her türlü değerin satıldığı ve paraya en- 'tşçi, memur, emeklinin kurtancısı kendileriolacakür!' Ülkemizde yaşanan son olaylar, bir kez daha göstermiştir ki. hangi hükümet iş ba- şına gelirse gelsin, değişen bir şey olma- yacak. Yine ezilen. sömürülen ve kendi ül- kelerinde ikinci sınıfyurttaş muamelesi gö- renler, "emeği ile geçinen" insanlar ola- caktır. Siyasetçilerimizin muhakfetteyken söy- lediklerini, iktidara geldiklerinde nastl unuttukJanıu öğrendik artık. Oniarnı unut- madıklan tek şey IMF ve Dünya Banka- sı'na verdikJeri sözJer! Sosyal güvenlik kuruluşlannı devlet bütçesinin "kara deligi" olarak göste- renlere hemen soralım, devletin sosyal gü- venlik kuruiuşlanna kaç milyar dolarborç- lu olduğunubiliyorlar mı? Oneriyoruz.bu kuruluşlann aktüeryahesaplan yapttnlsın. Görülecektir ki. yanlış ve hatah yönetim sonucu bu hale getirilmişlerdir. Bütçenin asü "kara deHği" iç ve dış ala- caklüara ödenen katrilyonlarca hralık bonç faizidir. Ne sosyal güvenlik kuruluşlannı biz bu hale getirdik, ne de devleti gırtla- ğına kadar borç batagına biz soktuk. O halde neden faturanın ödenmesinde ilk akla gelen işçi. memur ve emekliJer olu- yor? Bugüne kadar susan sendikalar ve sivil toplum örgütleri bıçak kemiğe daya- nınca nasıl sokağa dökülerek. haklannı sonuna kadar savunacaklannı ilgiliiere gösterdiler. îstekleri oluncaya kadar da devam edeceklerini kanıtladılar. O zaman ilgililerin yapacağı tek şey kalıyor, ya IMF'ye evet denecek ya da iş- çi, memur ve emeklilerin haklan teslim edilecek. Bu ülke hepimizin beyler. Yarm- laıdaçocuklanmızınbizinefretledeğil, rah- metie anmasını istiyorsak, oniara insanca yaşayabilecekleri sorunsuz bir Türkiye bırakabilmek için iizerimize düsen görev- leri yerin getirelim. îşte o zaman göğ- sümüzü gere gere, "go home IMF, bur- da işin ne?" diyebiliriz. Bekir Arda / Emekli dekslendiği bir Türkiye "de köşe dö- nücü hiçbir tuzağa düşmeden, özel dersler vermeden, öğrencileri üze- rinden çıkar sağlamadan, müteva- zı bir yaşantıyla sadece eğitimcı olarak kalan ve bizleri yetiştirmek- ten başka kaygısı olmayan, ülkesi- ne ve milletine sevgiyle bağlı kal- dı Anneciğimın plaketini alırken ar- kadaşlarını teselli etmek ve yürek- lerine su serpmek istedim. Çok kı- sa konuşmamda özetle şunlan söy- ledim; "Öncelikle toplantıyı düzenle- yen vakıf yöneticilerine teşekkür ederim. Bize duygu dolu anlar yaşattınız. Ayrıca Kepirden tn- san'a kitabı yazarı sayın hoca- mız Mustafa Sağıroglu'na teşek- kür ederim. Bu kitapta görülece- ği gibi 92. sa\ fada babam sayın Osman Dindar, ablamın kayınpe- deri sayın Recep Özy üksel ve be- nim kay ınvalidem say m Ayşe Du- yar Erol aynı yaprak- ta yer almıştır. Hemen karşı sayfada ise rah- metli annem sayın Münire Yavuz Dindar, baldızımın kayınpe- deri sayın Ahmet Cey- lan ve ablamın kayın- validesi sayın Sadiye Sar Özyüksel yer al- mıştır. Gördüğüniiz gibi bu binalar yıkıl- sa bile bizler sizleri nesilden nesile taşıyo- ruz ve yaşatacağız" dedim. Sözlenm biter bitmez rahmetli anne- min sınıf arkadaşlan, kendi elleriyle yaptık- lan toplantı salonunun sahnesine topluca gel- diler. Çocuklan ve to- runları üç nesil birbiri- mize sanldık. Konuş- madan sadece kenet- lenmiş ağlıyorduk. Törenden sonra, elimde annemin plake- tı. geç vakıt Istanbul'a dönerken yıllarönce bu okullar açılmayıp. an- nem ve babam okutna- saydı acaba beni nasıl bir yaşam beklerdi di- ye soruyordum kendi kendime. Irticanın çığ gibi büyüyerek ve ülke- nin önde gelen sorunu- nu oluşturduğu günü- müzde, enstitülerin ay- dınlık yüzlü çocuklan- nı gözümün önüne ge- tirerek, eğer bu okullar kapatılmasaydı nasıl güzel ve aydınlık bir Türkiye yaratılabilirdi diye acı acı dü^ünüyor- dum. Acaba büyükle- rimiz de düşünüyorlar mı? Prof. Dr. Seçkin Dindar/lÜ Dişhekimliği Fakültesi HAYVANLAR İSMAÎL GÜLGEÇ ÇİZGÎLİK KÂMİL MASARACI H A R B İ SEMİH POROY BULUT BEBEK NiRAYÇtFTÇt hikin't MIRMIRLAR VĞUR DURAK k I / TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Temmuz H/TLER'E SUİKASTf fSH ' , E.OÜNT* SMHfl'NHSOUU VHUAÇKtKBI, BAZtALMAN 6£- & Ü 6£NBML LtlOWt6 B£CK K4T7- , TEK ĞÖBÜNÜ VC M3LUNU SAUHŞm YfTİKMtŞAL- utfrr. mcMA HOUM AL&AY, çMrmst tçfNO&ef&w- u eouatrr, DÜŞUHVUKJSO erer icptMirt MHSÂSI AU1NA KOYUP PtfM*/ ÇKMtfT/. SOMgA At/IAP/- StNPA.BİK msiAMTl SONUCU H/Tl£K MHSADAN UZAKLA$MIŞl HAfiimYA 8AJC/YOIfDU.aL£ML£R VE AĞIR YAKALANANIAR OUMJİU UALPE,HİTl£R XV.- NIZCA KOUJHOAN V£ EUUOCN /4VVF AL/P KJUSTUUMlfTU !.(frgCM) GÖRÜŞ Dr. SAMİ EREN Kuzey Ege'niı hcisi: AyvaW(... Ege kültürümüzün zenginlikleri ve Arşipel'in güzel- likleri ile bizleri tanıştıran ve bunlann tutkunu yapan, mavi gezginlerin öncüsü Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır (1890-1973), yani "Halikarnas Balıkçısı". Kalebentli- ğe mahkûm edilıp zorunlu olarak gıttiği Bodrum'da ve çevresinde her adım toprak, her avuç deniz su- yunda olağanüstü bir uygarlığın izlerini özgün bir ba- kış açısı ve yüreğinin duyarlıhğı ile saptadıkça sayfa- lar dolusu "Akdeniz" yazmış, kitapiannda katışıksız bir insan/doğa sevgisi ile bu eşsiz yörenin ışıltısını ve başdöndürücülüğünü betimlemiştir. Duyarsızlık, açgözlülük ve bılisizlikle örülü bir sü- recin sonunda, Bodrum ve Marmaris başta olmak üze- re çoğu mücevherimiz, büyük oranda yıpratılmış ve donuklaştırılmış; tarihin Akdeniz'in tuzlu suyuyla el ele vererek bir dantele dönüştürdüğü Anadolu kıyıları çirkin beton yığınlarıyla kaplanmış; kimi şirin sahil kasabalanndan çam, günlük ve bergamot kokulan çok- tan kovulmuş; otellerden/diskolardan geceleri yük- selen arabesk/pop bağırtıları ile ağustosböcekleri susturulmuş ve yıllardan beri kıyılara hoyratça bıra- kıtan atıklarla yakamozlar söndürülmüş olsa da, de- nizinin köpuklerinden doğan Afrodit'ten bile daha alımlı olan Ege, hâlâ birçok beldesinde bizleri büyü- lemeyi, yaşamın "herşeyekarşıngüzeldduğunu" du- yumsatmayı sürdürmektedir. Yoğun yapılaşmanın tehlikeli boyutlara ulaşmaya başlamasına karşın, doğası, ağırbaşlı insanlan, temiz denizi, kadife okşayışlı rüzgân, zeytin kokuları ve geçmişe tanıklık eden yığınla tarihsel binası ile Ay- valık da bu eskil (antik) gerdanlığın inci tanelerinden biridir. Özellikle iç turizmdeki önemli ama alçakgö- nüllü yeri, zeytinin ve zeytin yan ürünlerinin tartışıl- maz kalitesi, tadına doyulmaz papalına ve ç/pura'sı pek çok kişi tarafından bilinmektedir. Belki görece- likle daha az bilinen ise eski çağlardaki önemi ve se- rüvenleri yanında, Ulusal Bağımsızlık Savaşı'ndaki iş- levidır Ayvalık'ın. Izmir'in işgalinden sonra, işbirlikçi saraya karşın ve tümüyle yurtseverlik bilinci ve onu- ru ile, burada bulunan piyade alayı, yarbay Ali Çe- tinkaya'nın emrinde işgalci Yunan güçlerine karşı ilk düzenli ordu savaşı olarak nitelendırilebilecek dire- nişi başlatmışlardır(1, 2). Ali Çetinkaya (1878-1949) daha sonraları son Osmanlı Meclisi'nde mebusluk, Istiklâl Mahkemelerinde yargıçlık ve değişik Cumhu- riyet hükümetlerinde bakanlık görevlerinde bulun- muştur (2). Adı ise bugün Ayvalık'ın en güzel adası olan Cunda Adası'na verilmiştir: Alibey adası. 1923-24'te gerçekleşen mübadele kapsamında yeıii Rumlar Yunanıstan'a göçerken, karşılığında da başta Girtt adası olmak üzere, birçok yerden Türk göç- menler Ayvalık'a gelip yerleşmişlerdir. Bu nedenle eski mimari ile geçmiş günlük yaşamın ömeklerini ser- gileyen çok sayıda konut, cami, kilise ve özellikle de yeldeğirmenleri Ayvalık ve Cunda adasını bir açık hava müzesıne dönüştürmüştür. Ancak ne yazıktır ki söz konusu bu güzel yapıların büyük çoğunluğu (ör- neğin Taksiyarhis Kılisesi, Despot Evi) zorlukla ayak- ta durmaktadır ve bir süre daha el sürülmezse yıkı- lıp tümüyle yok olacaklardır. Hele Cunda Adası'nın tepelerinde bulunan yıkık dökük yeldeğirmenlerinin çaresiz görüntüleri son derece hüzün vericidir. Bu de- ğırmenlerin bir iki tanesi onarılır (ki bunun için gerek- li olan yalnızca tuğladır) ve örneğin kırmızıya boyan- mış pervaneleri de takılarak, işlevsiz de olsa her an var olan ada rüzgânnda dönmelerine olanak sağla- nırsa; kanımca benzerine başka hiçbir yerde rastla- yamayacağımız ve Alibey Adası'na ta uzaklardan (denizden ve karadan) bakıldığında bile seçilebilen doyumsuz güzellikte görkemli doğal tablolann sahi- bi oluruz. Ayvalık Türkiye'ye hem denizi ve toprağı ile çok de- ğerli ürünler sunmakta, hem de derin bir tarihsel bo- yutta çok farklı renkte kültürel hazineler barındırmak- tadır. Doğanın tartışılmaz tansıklarından (mucizele- rinden) biri olan Ayvalık'ı. çoğu eşdeğerinde sergile- diğimiz, bilinçsizlik ve yağmadan korumak; özellikle yitip gitme eşiğindeki kültürel mirasını ivedilikle kur- tarmak, sanatsal bir duyarlılığın ötesinde, yurtsever- lik ve evrensellik ölçeğinde tartışılmaz bir zorunluluk- tur da. Mayıstan ekime kadar buralarda doğanın ve din- ginliğin tadına değişik iklim ve gök manzaralan ile va- rabilmek, kısa süreli de olsa bu yeryüzü cennetinde konaklayabilmek, Anadolu insanına sunulan bir ay- rıcalıktır belki de. Ege'nin uzun süren yaz aylarında Ayvalık'a yolu ve gönlü düşenler, güneşin lacivert su- larda henüz kaybolmadığı bir aksamüstü anında, Ali- bey Adası'nın bırbirinden sevimli kıyı lokantalannın herhangi birine denize karşı otursunlar. Yosun koku- lu hafrf esintinin eşliğınde, beyaz peynir, domates, ta- ze börülce salatası, pancar turşusu, midye tava ve papalina'dan sırayla, yavaşça tadarken Kuzey Ege'nin incısi Ayvalık için doğaya teşekkür etsinler. Kaldırı- lan ilk kadehle de yaşayan ve yaşamış tüm Ege tut- kunlan ile daha aşağılara, Balıkçı'nın diyanna 5a gö- nül dolusu bir selam yollasınlar. Merhaba!.. Kaynaklar: 1. Ahmet Yorulmaz, Ayvalık'ı Gezerken (5. basım) - Geylan Kitabevi, 1998. 2. Büyük Larousse. Milliyet Gazetecilik A.Ş. Istan- bul-1992, s. 2659. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/Aydın'uıKu- şadası ilçesine bağlı turistik bir belde.2/tkaz... Genellikle yak- mak için kulla- . nılan iri saman. 3/ Ef ik olarak 5 kesilmiş kenar... " — Saatleri": Ahmet Ha- şim'in şiir kita- bı. 4/Balık av- 8 lamakta ya da n yük taşımakta kullanılan büyük kayık. 5/ Dolma yapmak için hazırlanan karışım... Herkesin gözü önünde 2 yapılan. 6/ "Göl izma- 3 riti" de denılen bir ba- lık... Kripton elementi- nin sımgesi. II Eı^enlik sivilcesi... Ege Bölge- 6 si'ndebirdağ. 8/Hasta 7 bakılan yer. 9/ "Ceyhun g Atuf—":Şairimiz...Ya- şanmış olaylann anla- 9 tıldığı yazı türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kırklareli'nin Sarpdere köyü yakınında, Türkiye'nin en uzun mağaralarından biri. II Avuç içi... Sık çalı. 3/ Çöl ortasındakı bitkili alan... Radon elementinin simgesi. 4/Tümör... Kimi bit- kilerin genellikle süt görünüşünde olan özsuyu. 5/ "Sığ- la yağı" da denilen ve günlük ağacından elde edilen bal- sam... Lütesyum elementinin simgesi. 6/lstanbul'un su gereksinimini karşılayan barajlardan biri. II Bir dağ sı- rasının yamaçlanndan her bin... Temel. esas 8/ Bir no- ta... tyimser. 9/ 196O'lı yıllarda Jamaıka'da doğan ve da- ha sonra reggaeye dönüşen müzik türü... "Bir de — şi- şesinde balık olsam" (Orhan Veli).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear