22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 1999 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Yeniden Yâpılanmat f. Prof.Dr.NECDETADABAĞ. •M ^> A ğızlarda sakız oldu: Her kurum, her kuruluş yeni- den yâpılanma sevdasın- da. Yeniden yapılanma ya- pısal değışikliklen gerek- tınr Biçımsel değışiklik- lerle yeniden yâpılanma söz konusu olamaz. Obiraldatmaca olur. Çok merakedıyordum, ömeğın. ne yapacaklardı 2. Cumhuriyetçi- ler? Yeniden yapılanma>'i sağlayacak ne gi- birutel değışiklikler getireceklerdı? Atatürk ılke ve devnmlerinı aratmay acak, düşünsel vegönül \arsıllığımızı sağlayacak ne gıbi kalıcı farklılıklara işaret edeceklerdi? Ge- çenlerde gericinm biri 1923 'e saplanıp kal- dıgımızı söylüyordu. Kımi Batılılar da Ata- tüik'e bağhlığırrazı kınıyorlar. Oysa bu top- lum onun düşün (fikir) \e düşüncelenni aratmayacak kuramsal bir yenilik gelıştire- medi henüz 2000'H yıllara gırerken onun ilke ve devnmlennin gösterdigı yoldan da- ba akılcı, daha nesnel ve en önemlisı. da- ha çağdaş bir yapılanmaya götürecek siya- sal ve toplumsal dizge (sistem) oluşturama- dı henüz. Atatürk'ün, bızce en önemli he- defi çağdaş insanı yaratmak sevdasıydı. Çağdaş ınsan evrensel boyuttaki insandır. Ulusalı aşmış. evrensel düşünebılen, dün- ya yurttaşlığına soyunmuş ve nesnel değer yargılannın arkasmda olan insandır. Oysa özellikle 1950'den sonra Türki- ye'de taşra insanı yaratılmak istenmiştir. Küçük boyutlu, dünyaya kapalı, ulusalı bi- le düşünemeyen. kendı dûnyası içinde mut- lu, bilmek ve öğrenmek tutkusundan (ihti- rasından) yoksun kalmış bir insan tipini ya- ratmak o zamanki ve şımdikı sıyasal anla- yışın işıne gelen bir insan tipidır. Bu bela- nın çoğunlukla 1980 sonrası başımıza sa- nldığı soylenegelmış; lümpen, köşedön- meci bıUopljom olmaya o yıllarda itildiğı- miz savunulmuştur. Gerçekte bu oluşumun tohumlan. Köy Enstitüleri'nin. halkevle- rinin kapatılmasıyla atılmıştır. Halkevleri. kapatıldığında 600.000 cilt kitaba sahip ol- duğu söylenmektedir. Anadolu'ya kıtap ulaştırmak tutkusunu benimsemış olan Cumhuriyet gazetesi bugün bu boşluğu gi- dermeye çahşmaktadır. Anadolu'daki kimi kentlerin ekonomik olarak kalkındığı gözle görülür biçimde ol- maktadır. Nedir ki, söz konusu kentler be- lırgin bir gen kalmışlık içindedirier. Bu ge- ri kalmışlık ekinsel ve sanatsal kalkınma- mışlığın sonucudur. Bunun da nedeni çok açık ve nettir bize göre: Söz konusu yöre insanının, çağdaş ınsanın sahip olması ge- reken düşünsel ve gönül varsılhğı yerine cep varsdhğınıkcıymuş olmasından kaynaklan- maktadır. Güncelı düşünmekten öteye gi- demeyen dar kafa yapımızla insanın ayak- ta kalabılmesinin salt parayla olacağını öğ- retmişiz insanlanmıza. Tekdeğeryargısı ola- rak parayı bilmişiz. Sanayileşme, kente göç etme ıyi, hoş da kentleşmemiz gerektiği anlaülamamış ya da anlatılmak istenmemiş. Avrupah, aydınlanmanın arkasına kentsoy- lu devriminı getirmışkoymuş, ama tek yan- lı değil, bir yandan ekonomik, siyasal, öte yandan ekinsel ve düşünsel kalkınmayla yaprruş bu işi. Tıpkı Atatürk'ün yapmak ıs- tediği gibi. Atatürk kılık kıyafete dikkat ederken salt biçimsel bir yapılanmayla ye- tinmiyor, şapkanın içindekı kafayı da de- ğiştirmeyi hedefliyordu. O günlerde çekil- miş belgesel fılmlere dikkatlice bakılacak olursa bir futbol sahasındaki insanlann ta- vırlannın ne denlı seçkin ve sade olduğu- nu görmek ya da sevgili liderlerini son yol- cuhığuna ugurlarlarken. kılık kıyafetlerinın yam sıra göstermiş olduklan içtenlikli ve ağırbaşlı davranışlanm sergileyen kareler yakalamak. dahası agıtlannda bile ne den- li düzeyli ve kentsoylu olduklannı gözlem- lemek olanaklıdır. Bugün kılık kıyafetiyle. davranış bozukluguyla tanınmaz hale ge- len o toplumun o günlerden bugünlere na- sıl geldiği enine boyuna üzerinde durulma- sı gereken bir konudur. Böylesine umutsuz bir ortamda Ata- türk'ün eğitim sıyasasının doğrultusundabır adım atıldı ve sekiz yıllık zorunlu ilkögre- tim programı gündeme girdi. Gerçek yeni- den yâpılanma budur işte. Ama güdük kal- rnasını istemıyorsak bu eğıtım seferberli- ğini götürecek öğretmenleri çağdaş insan ölçütlerine göre yetiştirmek zorunluluğu vardır. Bu görev üniversitelerimize düş- mektedir. Ne kı, üniversitelerimızde olsun, yetiştirdiği öğretmen kadrosunda olsun gi- derek nitel bozulmanın söz konusu olduğu gözden kaçmaz. Bunun, bizce önemli ne- denlennden bırisi üniversitelerdeki yığılma- dır. Bugün özellikle fen-edebiyat fakülte- lerindeki öğrenci sayısı gerekenin çok üs- tündedır. Düzeyli olması gereken öğret- menlerin ya da genel anlamda aydın kitle- nın böylesı kalabalık bir ortamda yetişme- sinın; ve daha uç, yani daha ülküsel hedef olan çağdaş ınsana ünıversitelenmızın bu- gün içinde bulunduğu darboğazda ulaşma- nın olanağı var mı? Büyüklenmız, öğretmenlerin böylesı bir üniversite ortamında yetişemeyeceğinı so- nunda algılamış olmalılar ki yeni birtakım düzenlemelere gıtmek ıstemekteler. Bu dü- zenlemelerin ilki, disıplinlerarası alışveriş- tir. Bir başka deyışle, bir anabilim dalında okuyan öğrenci salt o anabilimin dersleriy- le yetinmeyecek, başka anabilim dallann- dan da ders alabilecektir. Dahası, başka fa- kültelerdende... Şımdikı uygulamaylaTürk dilive edebiyaübölümünde okuyan bir öğ- renci Türk tanhini bihneden edebiyatını ya da dilinı okuyor. Ya felsefesı, ya toplumbi- limi, sanatı, estetiğı... Âynı şeyler filoloji- lerde okuyanlar için de geçerlidır. Öğren- ci bir yandan dilini, edebiyatını öğrenirken öte yandan sanatını ve felsefesini öğrene- cek olursa, çok daha donanımlı olarak oku- lu biterecek ve sözünü ettiğımiz çağdaş in- san fıkrine çok daha çabuk ve kolay ulaşa- cak, öte yandan ış bulma olanaklan o öl- çüde artacaktır. Kafamızda formüle ettiği- miz bir şey var bugünlerde: Dört yıllık bir üniversite öğrenimi sırasında, istenirse iki önlisans, bir lisans derecesi vermek ola- naklıdır. Keşke zamanında yapılabilseydi bütün bunlar! Bu kalabalıkla, bu öğrenci sa- yısıyla ulaşılmaz hedefler olacaklardır. Iyi öğretmen yetiştirmek için yapılan ikinci düzenleme ise üniversite sonrası ge- tirilen yüksek lisans zorunluluğudur. Bir buçuk yıl sürecek olan bu öğrenim sırasın- da tez yapmak zorunluluğu olmayacaktır. Bir başka deyışle, üç buçuk yıl okullann- da okuyacaklar, bir buçuk yıl da yüksek li- sans yapacaklardır. Bize göre. çocuklannı bu faİcültelerde okutan çoğunlukla orta di- rek ailelerine artı bir külfet ve yükümlülük getireceği gibi, daha da dramatık olanı bu uygulamayla üniversitenin kendı kendisi- ni yadsımasıdır: a Ben lisans eğitiıniyle öğ- retmen yetiştiremiyorum. bunun için yük- sekKsansagerekduyuyorum'"aniamına ge- len bu uygulama ünı\ ersıte anlayışına hak- sızlıktır. Yanlış olan bir husus da, adına ye- niden yâpılanma demelendir. Çoğunlukla öğretmenlikten başka iş seçeneği olmayan bu fakültelerin mezunlannın yüksek lisans programlanna tüm olanaklannı kullanarak akın edecekleri gerçeği ve tüm örgütlenme- lerimizde olduğu gibi, altyapı ve öğretim elemanı sıkıntısı çekeceğimiz hususu göz önünde tutulduğunda, söz konusu yüksek lisans öğretımınin şımdikı lısan eğitim ve öğretiminden farksız olamayacağı görüle- cektir. Oysa getinlmek istenen bu ıkı düzenle- menın ılkıni ikıncı bir aşamaya bırakarak ikinci düzenlemeye belki de hıç gerek duy- madan öğretmen sorununu köklü bir uygu- lamayla çözmek olanaklıdır. Bir başka de- yışle, bu sorunu "Türkiye gerceğinin gere- ği ünh-erate>e çok öğrenci almak gerekir" savını öne süren kımı rektörlenn düştüğü hataya düşerek, diplomalı işsızler yetiştir- mek yenne, -çünkü böyle bir yanılgı özel- likle 1980'den sonra üniversitelenmizdeki kalabalığı. ardından düzeysizliği ve anar- şıyi. huzursuzluğuarttırmış, üniversite son- rasında ise ışe yaramaz, geleceksız genç kitlelerin oluşmasına nedenolmuştur- genç- lerimizi daha üniversite yaşına gelmeden z»- naat ya da sanat okuUarma yönlendırerek üniversitelerdeki yığılmalan engellemekle çözebiliriz diye düşünüyoruz. Aynca ülkenın gereksınim duyduğu ve piyasadaki kapkaççılann soyunu tüketecek zanaatçı gençlenn ve gönül varsıllığını yeğ- leyen, bizi uluslararasında temsil edecek sanatçı çocuklanmızın öğrenim göreceği bu okullarda topium bilinciyle yoğmlnıuş ge- tecegjn*.dmhkçıinsanlanyetı^ebıhr. Buyol, ünı\ ersıte dışında da çağdaş ınsan yetişür- menın bir yolu olabılir. Yoksa 8 bin ya da 15 bin öğrenci sayısıyla bir fakültede ya- pacagınız her türlü değışiklik, biçimsd de- ğişfldikolmaktan öteye geçemeyecek, çağ- daş ınsan ve yetkın, düzeyli öğretmen ye- tiştirmek için yeterli olmayacaktır. Aynca gençlerimizi oyalamaktan başka birşeyeya- ramayacak ve yeniden yâpılanma adma değer olmayacaktır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Tansu'lardan Kurtulmak... "Partilerin bu hale gelmesinden sorumlu olan ge- nel başkandır." "Buna rağmen istifa etme niyeti yok gibi görû- yorum. Normal olan istifa etmesidir. Türkiye'de demokrasi var, ama maalesef siyasi partilerde li- derler demokrasisi var. Her şey liderin iki dudağı arasında. Hal böyle olunca sonımluluk da hadi en büyük sorumluluk elbette liderin olacaktır." DYP kaynıyor! ANAP kaynıyor! Fazilet kaynıyor! En çok kaynayanlann başında CHP var!.. Bütün tah- minler altüst oldu... Koskoca meydanlan dolduran kalabalıklar meğer ne kadar yanıttıcı imiş! Sen oto- büslerin üstünde avaz avaz bağınrsan, rakiplerine ağzına geldiği gibi söversen, yanına şarkıcılan tür- kücüleri de alırsan meydanlar dolar taşar?.. Ama sonuç nedir, sıfır!.. Yukarıda aldığım sözler, DYP'nin en etkin kişile- rinden Necmettin Cevheri ile Nahit Menteşe'ye ait!.. Daha dün gibi her şey, Tansu Hanım'ın üç ta- ne sağlam destekçisi vardı: Götıan, Cevheri ve Men- teşe... Şimdi biri bile yok yanında! Nasıt olsun ki. Tansu Hanım DYP'nin başına geçtiğinden beri par- ti durmaksızın gerilemiş. Önceki lider Süleyman Bey partiyi yüzde 27'lerde bırakmış, Tansu Hanım ise birkaç yılda yüzde 12'ye düşürmüş. Bir parti li- deri boyuna yenilgiye uğrarsa görevi kendiliğin- den bırakır ya da bıraktırıriar... Şimdi bir de Mehmet Ağar var! Önce DYP'nin, sonra da merkezin lıderi olmak isteğinde... Izinsiz yürüyüşle kalabalıklan çevresinetoplamayı başar- mış bir kişi! Her ne kadar geçen Meclis'te doku- nulmazlığı kaldınlmış, adalet önünde hesap verme- ye çağnlmış olsa da politika alanında dirençli, gö- zü Çiller'in koltuğunda!.. İki yıl önceydi, gazetelerde bir haber çıktı: Tan- su Çiller demeç verırken, birden seslenmiş: ''Na- hit, gel şu notları tut!" Menteşe de koşup getmtş, liderinin sözüne uyup kalemi kâğıdı alıp notlan bir bir yazmış... Bu haberi okuyunca doğrusu ya üzül- düm. Hem, DYP Genel Başkanı'nın, deneyimli yar- dımcısına gösterdiği saygısızlık hem de Mente- şe'nin içine düştüğü acıklı durum için!.. Bu konu- da 'Milliyet'te çıkan yazımı okuyan Nahit Bey, te- lefon etmiş, böyle bir olayın yaşanmadığını bildir- mişti. Ama önemli olan, o konuşmanızda Sayın Nahit Menteşe'ye söylediklerimdi. Bakanlıklar, başba- kan yardımcılıkları yapmış bir ünlü politikacının Tansu Hanım'ın yanında ne aradığını, birçok yön- den başarısızlığı, sahteciliği belirlenmiş bir liderin destekçisi olmasının kendisine yakışmadığını, bu gidişin DYP için de yararlı olmadığını vb.. ' Menteşe'ler, Cevheri'ler, Gölhan'lar, Adalet Par- tısi'nden gelmeyaşlı başlı insanlar; şaşkın, denge- siz, kendini dev aynasında gören tepeden inme get- miş bir bayanın her buyruğuna tam beş yıl nasıl bo- yun eğdiler? DYP'nin başındaki kişinin partiyi gün gün bataklara sürüklediğini nasıl göremediler? ••• Yalnız DYP'nin ileri gelenleri mi? CHP'nin parti meclisindekiler, merkez yönetim kurulundakiler?.. Konfetiler içinde pop şarkıcısı gibi sahneye inme- yi bir beceri sayan liderlerini yürüdüğü yanlış yol- da sonuna dek nasıl izlediler? 'Insan beşer, şaşar mı şaşar' demişler, ama akıl, sağduyu, uzağı gö- rüş diye bir şeyler de yok muydu? Sorumlu Tek Değil! ŞEMSETTtN ORHAIV A tatürk yerine Tonv Blair'i, emek ye- rine sermayeyi, tam bağımsızlık yeri- ne Yeni Dünya Düzeni'ni. doğrular yerine 'dengeferi' tercflıederek, CHP'yi tarihte ilk kez TBMM dışında bıraka- rak bozguna uğratan özelleştirmecileri tanh afFet- meyecektir. Rantçı, bölgeci ve mezhepçıler tara- fından ele geçırildikten sonra 'hemşeri konfederas- VODU'bıçimine dönüştürülen CHP' nin bugünkü du- ruma düşeceğine, -bir yıl önce- Tuzla ilçesinde dört arkadaşımla birlikte CHP'den istifa ettiğimizde işa- ret etmıştik. Söz konusu istifamızı içeren 6 sayfa- lık dilekçe yetkililer tarafindan ıncelenecek olursa, partınin bugün içine düştüğü durumun bir yıl ön- cesinden aynntılı olarak anlatıldığı görülecektir. Aynı öngörüyle diyoruz kı: Rantçı, böigeci v e mez- bepçilmezheplere değil, mezhepçilığe karşıyız) üç- lüsünün elinde kaldığı sürece bu parti, daha da kü- çülecek ve halkın umudu olmaktan çıkarak bir ta- bela partisıne dönüşecektir. Onun için, sosyal de- mokrat öğretiden vazgeçip "yeni sol" masalı ile kendini kandıranlar, uğradıklan hezimet karşısın- da sorumluluklan gereği derhal toptan çekilmeliy- diler. Yeni Dünya Düzeni rüzgânna kapılan CHP'nin dar grupçu kadrolan, bulunduklan koltuklan, bir- saniye beklemeksizin terk etmelidir. Siyasal rant sağ- lama yolunda bölgecilik ve mezhepçilik yaparak CHP'yi bu duruma getirenler, yaptıklanndan utan- mah ve bir daha görev isteminde bulunmamalıdır. Partiyi ülke barajı engeline takma sorumluluğu salt genel başkana ait değildir. Parti meclisi, mer- kez yönetim lcurulu, il ve ilçe meclisleri ve de tüm delegeler bu yenilgide pay sahibidir. Örneğin, lstanbul'da CHP'nin beşinci sıraya de- ğin düşmesinde, herkesçe bilinen yöntemlerle Is- tanbul örgütünükanatlan altına almabecerisini gös- teren Mehmet Moğultay'ın sorumluluğu yok sayı- labilir mi? tstanbul'daki hezimette Bavkal kadar, düne değin il başkanhğı yapan M. Ali Ozpotat, Et- hem Cankurtaran ve siyasal yaşamını karşıtlıkla- nndan bırinı yerine geçme koşuluna endeksleyen Hasan Aydın ile partideki olumsuzluklara karşı fay- dacı yaklaşım sergileyen AlganHacaloğhıda sonım- luluk sahibı değil midir? Ulke seçmen sayısının önemli bir bölümünü oluşturan tstanbul'da yeterli oy aJınmamasının, baraj altında kalmanın en önem- li etkeni olduğu yadsınabilir mi? Her ne kadarbırbirlerinekarşı gibi göriinselerde tstanbul'da bu baylann sultası devam ettiği sürece CHP'nin dirihnesi olanaklı değildir. İşte bu nedenle genel başkanm günah keçisi ilan edilerek salt istifası ile yetinmek hiç bir şeyi değiş- tirmeyecektır. Parti yönetim kadrolan, genel baş- kanın göstermiş olduğu davranışı ömek alıp derhal ANKARA 4. İŞ MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN 1998/1118 Davalı: Ömer Doğanay Maçka Sok. No: 21/14 Seyranbağlan/Ankara Davacı SSK Genel Müdürlüğü tarafindan davalılar M. Ali Gürbüz, Mehmet Çöllü. Ahmet Akan, Ömer Doganay ve Cemıl lpek aleyhlerine açılan rücuan ala- cak da\asının yapılan açık duruşması sırasında; Ara karan gereğınce; davalılardan ömer Doğanay'ın Maçka Sok. No: 2M4-SeyranbağlarvAnkara adresine çıkartılan teblıgatın tebliğ edilemedigı bila tebliğ iade edıldiğı, Ankara C. Başsavcılıgı'nca da adresinin tes- pıt edılemedıgi anlaşıldığından adı geçen davalıya ila- nen davetiye tebligine karar venlmiştir. Karar gereği adı geçen davalımn duruşma günü olan 08.06.1999 günü saat 10.00'da duruşmada hazırbulun- ması, celbi gereken delıller için masraf vererek yazı yazdırması. bellı gün ve saatte duruşmaya gelmediği, delillerını bildırmediğı takdirde yokluğunda duruşma icrasıyla yapılan ışlemlere karşı ıtıraz hakkınm bulun- madığı hususu ılanen tebliğ olunur. 21.04.1999 Basın: 18770 görevlerinden çekilerek, yerlerini, siyasal rant sağ- lama amacı olmayan Kuvayı Milliye ruhlu insan- lara bırakmalıdır.. Cumhuriyet ileyaşıt olan CHP'yi ideolojik yapısından soyutlayarak baraj engeline takanlara, bu partinin bir daha yönetim kadrolann- da görev verme lüksü olamaz. Politikada miyadını doldurmuşlann kör kuyuya düşürdükleri partiyi kuyudan çıkarmak görevıni üstlenecek binlerce yurtsever, en zor görev leri üst- lenmeye hazırdır. Yeter ki gölge etmesınler... Kişisel hesaplan uğruna ülkemizin sosyal de- mokrat Atatürkçü ve devrimcilerine tarihin en bü- yük acısını tattıran hizipçilere YETER diyoruz. Toplumun tokadım yemiş yöneticilerden, parti- nin önünü açmalannı; aydınlann, emekçilerin, sen- dikacılann, dışlanmış partililerin, emekli subayla- nn, kadınlann, gençlerin partiye hizmet etmeleri- ne olanak tanımalannı istiyoruz. CHP'yi bu yenilgiye sürükleyerek bizlere yaşa- mımızın en büyük acısını tattıran bu oaylara, bun- dan sonraki yaşamlannı sade bir yurttaş gibi devam ettirmelerini öneriyoruz. Siyasal av peşinde koşan yüzsüz ve fırsatçıiara da artık olanak tanımayaca- ğnruzı belirtmek istiyoruz. Çeşitlı nedenlerle CHP'den uzaklaşmış bulunan tüm yurtseverleri de partiye sahip çıkmaya çağınyoruz. Bu saptamalardan sonra, geleceğe dönük uyan görevimizi bir yıl sonra yeniden yerine getirmeyi tarihsel bir sorumluluk olarak görüyor ve aşağıda- ki konulann ivedi olarak ye- rine getirilmesinı istiyoruz: 1 - Sayın Baykal'ın soylu davranışı ömek ahnarak, par- ti meclisi. merkez yönetim kurulu. ıl ve ılçe meclisleri ile tüm delegeleri derhal isti- fa etmelidir. (Bu, olmazsa ol- tnaz koşuldur.) 2 - Kurultay ertelenmeli; var olan delege yapısı ile gi- dilecek bir günlük kurultay- dan sağlıklı sonuç alınamaya- cağı bilinmelidir. 3 - Kurultayı toplamak üze- re. Sıvas Kongresinde oldu- ğu gibi bir HeyeH Temsilhe seçilmelidir. 4 - Ilçe ve il kongreleri ye- niden yapılmah. parti örgütü yeni sen-benkavgasından uzak bir yapılanmaya gitmelidir. 5 - lstanbul'da partinin be- şinci sıraya düşmesinden bi- rincil derecede sorumlu sa- yılması gereken Istanbul'un 'ağır topian' yeni yâpılanma içinde görev almamalı. ço- cukluk hastalıklanndan kur- tulmalan olanaklı görülme- diği takdirde bu baylar, gere- kirse partiden ihraç edilmeli- dir. 6 - Bu aşamalardan sonra toplanacak kurultayda, parti- nin bir daha raydan çıkması- na olanak tanınmayacak şekil- de gerekli tüzük değişiklik- leriyapılmah; parti içi iktidar çekişmesini yumuşatmak için nispi temsilststemi getirilme- li ve dırilişi hedefleyerek ulu- sun umudu olmalıdır. Bu ek- sende yeniden yapılanacak CHP, emek-sermaye çelişki- sinde seçimini emekten yana yapmalı; uhısdevtet\e tamba- ğımsızüktan yana bir politika ızlemeli, Tony Blair yerine Atatürk'ünizinden gitmeli ve Mustafa Kemal'in kalıtma (mirasına) ihanet edenleri dış- lamahdır. Yeniyönetim. özel- leştirmeye karşı durmah, sos- yal devletten yana olmalıdır. Laiklik savunulurken halkçı- lık ve devrimcilik göz ardı edilmemelidir. CHP, Musta- fa Kemarinpartisıolduğunu unutmadan. yeni bir aülım ile AltıOkprogramına sıkı sıkı- ya sanlmalı ve Altı Ok'u dış- lamayan tüm solu kucaklaya- rak sol güç birliğine önderlık etmeli; devrimcilerle birlik- te, yeniden iktidarhedefineki- lıtlenmelidir. Başka türlü çozüm önerisi olan varsa beri gelsin! PENCERE Yemin Yalana Dönüşürse... Bir haber: "Afife Jale ödülleri törenle verildi." Dünkü gazetelerin birinci sayfalannda Merve Ka- vakçı'nın, içsayfalannda Afife Jale'nin haberleri var- dı. Afife Jale Tiyatro Ödülleri'ni düzenleyen "Halk Sigorta" idi; tiyatromuzun değerli sanatçılan ödül- leri paylaşmışlardı. • Peki, kimdi bu Afife Jale?.. Toplumsal belleğimiz silindi mi?.. Yaşanmış olan- lar hiç yaşanmamış mı sayılacak?.. Bugün Türkiye'nin her yanında tiyatrolar var. Halkımız tiyatro sanatını izleyebiliyor. Romeo'yu kim tanımaz, Jülyet'i kim bilmez, Desdamona'yı sahnede kim seyretmemiş- tir? Şekspir'den Çehov'a değin ünlü yazarlann sa- nat ürünlerinı sahnelerimizde sergileyen binlerce ka- dın ve erkek sanatçımız var. Peki, bugünkü Türki- ye'de halk Jülyet'i ya da Desdamona'yı bir erkeğin oynamasını istermiydi?.. Bu ülke, kadınlann sahne- ye çıkmasını yasaklayan soflalann egemenlığini ya- şamadı mı?.. Afife Jale İlk Müslüman kadın tiyat- ro oyuncusu" değil mi? Sahneye ilk çıktığı zaman her türlü baskıya göğüs germedi mi?.. Bu ülkenin kadınlan saçlannı başlannı açmak, özgürieşmek, in- sanlaşmak, cins aynmını yok etmek için hiç mi sa- vaşım vermediler?.. Kadın eylemleri Osmanh'da başlamadı mı?. İşte Afife Jale!.. • 20'nci yüzyılın başında bir Afife Jale bu ülkedeya- şadı mı?.. 20'nci yüzyılın sonunda bir Merve Kavakçı bu ül- kede yaşıyor mu?. Kadını cariye kimliğinden ötede saymayan bir dünya görüşünün politika savaşımını yürütmek is- teyen Kavakçı, nasıl oluyor da kimilerince özgüriü- ğün ve demokrasinin simgesi sayılabiliyor?.. Insan Haklan Bildirisi'nin "cinsler arasındaki eşitlik" ilke- sine karşı çıkan kişiyi yalnız laiklik temeline aykırt tu- tumundan ötürü kınamak yeter mi?.. Merve, erkek egemenliği adına kadının insanlığı- nı, özgürîüğünü, eşitliğini çiğniyor; yaşanan olayın biçimselliği de içeriği de "kadının köleleştirilmesi" yolunda tezgâhlanmış siyasal eytemden başka bir şey değildir. • "Insan Haklan Bildihsi" 18'inci yüzyıldayazılabil- di; daha öncesinde insan vardı; ama, insan hakkı yok- tu. Kadını ınsandan sayan dünya görüşünün siya- sallaşarak ortaya çıkması, 19'uncu yüzyıl sonuyla 20'nci yüzyılın başındadır. Afife Jale'nin sahneye adımını atması, bu serüvenin bir yaprağı... Afife Jale, özgürlüktü.. Merve Kavakçı köleliktir. Kadının köleliğınin temsilcisi türbanla Meclis'e gi- rip laiklik ve demokrasi üzerine yemin edebilir mi? Sevgili Uğur Mumcu bir gün dincı politikanın ün- lü isimlerinden mılletvekilı Hasan Mezarcı'ya sor- muştu: - Senin fikirlerin irtica üzerine; peki, Meclis kür- sûsünden laiklik üzerine nasıl ant içtin?.. Mezarcı'nın yanıtı: - O yemin dinsel değildir, bizi bağlamaz... Büyük Millet Meclisi kürsüsü, yeminin yalan ola- cağı yer mi?. • Cumhurryet \^ kitap kulübü TAM DA BUGÜN OKUNACAK İKİ KİTAP Hiknıet Çetinkaya TÜRKİYE'NİN ŞEYTAN ÜÇGENİ Ecevıt:"Lütfen buhanıma haddını bıldınn", dedi. "Tûrban Bunaltıcısı" FP'li Merve Kavakçı"nın yemınını kim önledı? Hadlennm bildınlmesı gereken diğer kımlıkler kıme ait? Hadlerini bılecekler mi? Bu kıtap "had bildırmenın" abecesı (Cumhunyet Kitaplan) ŞERİAT PAZARI Çetinkaya FP'lı Merve Ka\akçı türban bunalımını yırmi dört saat içinde mı yarattı' 1 Kavakçfnın ardına gizlenen yeşıl bayraklılann. çember sakallılann. cüppelılenn. sanklılann. sıyah çarşaflılann pazara çıkanldığı bir kıtap. (Çağdaş Yayınlan) 24 SAAT NÖBETÇİ KİTAPÇI Her işlem bir telefonla (212)514 01 96 1961 ANAYASASI \T ÇAĞDAŞ DEMOKR4Sİ VAKFl GENEL KLTIUL DAVTTİ: Vakfımızın Genel Kurulu 20 Mayıs 1999 Perşembe günu saat 17 30'da Istanbul. Baltalımam Profesorler Evi'nde îoplanacaktır Ç o guıüuk saglanamadıgı takdirde. 2^ Mayıs 1999 Perşembe günu aynı yer ve aynı saatte toplanacakür Toplaeü Gündemi: 1 Başkanlık Dıvanı'nın teşkili ve Divan'a tutanak imza yetkisı ve- nlroesı, 2 1998 >ılı Faalıyet Raporu, Bılançonun ve 98 yılı Denetçıler rapo- runun okunması, goruşulmesı, Yonetım \e Denetçıler Kurulunun ıbra- sı, 3 1999 yılı Çahşma Raporu ile Bıitçenın okunarak göriişulmesı ve kabulü. 4 Dılekler \e temennıler
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear