Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 1999 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yeniden Yâpılanmat f.
Prof.Dr.NECDETADABAĞ. •M
^>
A
ğızlarda sakız oldu: Her
kurum, her kuruluş yeni-
den yâpılanma sevdasın-
da. Yeniden yapılanma ya-
pısal değışikliklen gerek-
tınr Biçımsel değışiklik-
lerle yeniden yâpılanma söz konusu olamaz.
Obiraldatmaca olur. Çok merakedıyordum,
ömeğın. ne yapacaklardı 2. Cumhuriyetçi-
ler? Yeniden yapılanma>'i sağlayacak ne gi-
birutel değışiklikler getireceklerdı? Atatürk
ılke ve devnmlerinı aratmay acak, düşünsel
vegönül \arsıllığımızı sağlayacak ne gıbi
kalıcı farklılıklara işaret edeceklerdi? Ge-
çenlerde gericinm biri 1923 'e saplanıp kal-
dıgımızı söylüyordu. Kımi Batılılar da Ata-
tüik'e bağhlığırrazı kınıyorlar. Oysa bu top-
lum onun düşün (fikir) \e düşüncelenni
aratmayacak kuramsal bir yenilik gelıştire-
medi henüz 2000'H yıllara gırerken onun
ilke ve devnmlennin gösterdigı yoldan da-
ba akılcı, daha nesnel ve en önemlisı. da-
ha çağdaş bir yapılanmaya götürecek siya-
sal ve toplumsal dizge (sistem) oluşturama-
dı henüz. Atatürk'ün, bızce en önemli he-
defi çağdaş insanı yaratmak sevdasıydı.
Çağdaş ınsan evrensel boyuttaki insandır.
Ulusalı aşmış. evrensel düşünebılen, dün-
ya yurttaşlığına soyunmuş ve nesnel değer
yargılannın arkasmda olan insandır.
Oysa özellikle 1950'den sonra Türki-
ye'de taşra insanı yaratılmak istenmiştir.
Küçük boyutlu, dünyaya kapalı, ulusalı bi-
le düşünemeyen. kendı dûnyası içinde mut-
lu, bilmek ve öğrenmek tutkusundan (ihti-
rasından) yoksun kalmış bir insan tipini ya-
ratmak o zamanki ve şımdikı sıyasal anla-
yışın işıne gelen bir insan tipidır. Bu bela-
nın çoğunlukla 1980 sonrası başımıza sa-
nldığı soylenegelmış; lümpen, köşedön-
meci bıUopljom olmaya o yıllarda itildiğı-
miz savunulmuştur. Gerçekte bu oluşumun
tohumlan. Köy Enstitüleri'nin. halkevle-
rinin kapatılmasıyla atılmıştır. Halkevleri.
kapatıldığında 600.000 cilt kitaba sahip ol-
duğu söylenmektedir. Anadolu'ya kıtap
ulaştırmak tutkusunu benimsemış olan
Cumhuriyet gazetesi bugün bu boşluğu gi-
dermeye çahşmaktadır.
Anadolu'daki kimi kentlerin ekonomik
olarak kalkındığı gözle görülür biçimde ol-
maktadır. Nedir ki, söz konusu kentler be-
lırgin bir gen kalmışlık içindedirier. Bu ge-
ri kalmışlık ekinsel ve sanatsal kalkınma-
mışlığın sonucudur. Bunun da nedeni çok
açık ve nettir bize göre: Söz konusu yöre
insanının, çağdaş ınsanın sahip olması ge-
reken düşünsel ve gönül varsılhğı yerine cep
varsdhğınıkcıymuş olmasından kaynaklan-
maktadır. Güncelı düşünmekten öteye gi-
demeyen dar kafa yapımızla insanın ayak-
ta kalabılmesinin salt parayla olacağını öğ-
retmişiz insanlanmıza. Tekdeğeryargısı ola-
rak parayı bilmişiz. Sanayileşme, kente göç
etme ıyi, hoş da kentleşmemiz gerektiği
anlaülamamış ya da anlatılmak istenmemiş.
Avrupah, aydınlanmanın arkasına kentsoy-
lu devriminı getirmışkoymuş, ama tek yan-
lı değil, bir yandan ekonomik, siyasal, öte
yandan ekinsel ve düşünsel kalkınmayla
yaprruş bu işi. Tıpkı Atatürk'ün yapmak ıs-
tediği gibi. Atatürk kılık kıyafete dikkat
ederken salt biçimsel bir yapılanmayla ye-
tinmiyor, şapkanın içindekı kafayı da de-
ğiştirmeyi hedefliyordu. O günlerde çekil-
miş belgesel fılmlere dikkatlice bakılacak
olursa bir futbol sahasındaki insanlann ta-
vırlannın ne denlı seçkin ve sade olduğu-
nu görmek ya da sevgili liderlerini son yol-
cuhığuna ugurlarlarken. kılık kıyafetlerinın
yam sıra göstermiş olduklan içtenlikli ve
ağırbaşlı davranışlanm sergileyen kareler
yakalamak. dahası agıtlannda bile ne den-
li düzeyli ve kentsoylu olduklannı gözlem-
lemek olanaklıdır. Bugün kılık kıyafetiyle.
davranış bozukluguyla tanınmaz hale ge-
len o toplumun o günlerden bugünlere na-
sıl geldiği enine boyuna üzerinde durulma-
sı gereken bir konudur.
Böylesine umutsuz bir ortamda Ata-
türk'ün eğitim sıyasasının doğrultusundabır
adım atıldı ve sekiz yıllık zorunlu ilkögre-
tim programı gündeme girdi. Gerçek yeni-
den yâpılanma budur işte. Ama güdük kal-
rnasını istemıyorsak bu eğıtım seferberli-
ğini götürecek öğretmenleri çağdaş insan
ölçütlerine göre yetiştirmek zorunluluğu
vardır. Bu görev üniversitelerimize düş-
mektedir. Ne kı, üniversitelerimızde olsun,
yetiştirdiği öğretmen kadrosunda olsun gi-
derek nitel bozulmanın söz konusu olduğu
gözden kaçmaz. Bunun, bizce önemli ne-
denlennden bırisi üniversitelerdeki yığılma-
dır. Bugün özellikle fen-edebiyat fakülte-
lerindeki öğrenci sayısı gerekenin çok üs-
tündedır. Düzeyli olması gereken öğret-
menlerin ya da genel anlamda aydın kitle-
nın böylesı kalabalık bir ortamda yetişme-
sinın; ve daha uç, yani daha ülküsel hedef
olan çağdaş ınsana ünıversitelenmızın bu-
gün içinde bulunduğu darboğazda ulaşma-
nın olanağı var mı?
Büyüklenmız, öğretmenlerin böylesı bir
üniversite ortamında yetişemeyeceğinı so-
nunda algılamış olmalılar ki yeni birtakım
düzenlemelere gıtmek ıstemekteler. Bu dü-
zenlemelerin ilki, disıplinlerarası alışveriş-
tir. Bir başka deyışle, bir anabilim dalında
okuyan öğrenci salt o anabilimin dersleriy-
le yetinmeyecek, başka anabilim dallann-
dan da ders alabilecektir. Dahası, başka fa-
kültelerdende... Şımdikı uygulamaylaTürk
dilive edebiyaübölümünde okuyan bir öğ-
renci Türk tanhini bihneden edebiyatını ya
da dilinı okuyor. Ya felsefesı, ya toplumbi-
limi, sanatı, estetiğı... Âynı şeyler filoloji-
lerde okuyanlar için de geçerlidır. Öğren-
ci bir yandan dilini, edebiyatını öğrenirken
öte yandan sanatını ve felsefesini öğrene-
cek olursa, çok daha donanımlı olarak oku-
lu biterecek ve sözünü ettiğımiz çağdaş in-
san fıkrine çok daha çabuk ve kolay ulaşa-
cak, öte yandan ış bulma olanaklan o öl-
çüde artacaktır. Kafamızda formüle ettiği-
miz bir şey var bugünlerde: Dört yıllık bir
üniversite öğrenimi sırasında, istenirse iki
önlisans, bir lisans derecesi vermek ola-
naklıdır. Keşke zamanında yapılabilseydi
bütün bunlar! Bu kalabalıkla, bu öğrenci sa-
yısıyla ulaşılmaz hedefler olacaklardır.
Iyi öğretmen yetiştirmek için yapılan
ikinci düzenleme ise üniversite sonrası ge-
tirilen yüksek lisans zorunluluğudur. Bir
buçuk yıl sürecek olan bu öğrenim sırasın-
da tez yapmak zorunluluğu olmayacaktır.
Bir başka deyışle, üç buçuk yıl okullann-
da okuyacaklar, bir buçuk yıl da yüksek li-
sans yapacaklardır. Bize göre. çocuklannı
bu faİcültelerde okutan çoğunlukla orta di-
rek ailelerine artı bir külfet ve yükümlülük
getireceği gibi, daha da dramatık olanı bu
uygulamayla üniversitenin kendı kendisi-
ni yadsımasıdır: a
Ben lisans eğitiıniyle öğ-
retmen yetiştiremiyorum. bunun için yük-
sekKsansagerekduyuyorum'"aniamına ge-
len bu uygulama ünı\ ersıte anlayışına hak-
sızlıktır. Yanlış olan bir husus da, adına ye-
niden yâpılanma demelendir. Çoğunlukla
öğretmenlikten başka iş seçeneği olmayan
bu fakültelerin mezunlannın yüksek lisans
programlanna tüm olanaklannı kullanarak
akın edecekleri gerçeği ve tüm örgütlenme-
lerimizde olduğu gibi, altyapı ve öğretim
elemanı sıkıntısı çekeceğimiz hususu göz
önünde tutulduğunda, söz konusu yüksek
lisans öğretımınin şımdikı lısan eğitim ve
öğretiminden farksız olamayacağı görüle-
cektir.
Oysa getinlmek istenen bu ıkı düzenle-
menın ılkıni ikıncı bir aşamaya bırakarak
ikinci düzenlemeye belki de hıç gerek duy-
madan öğretmen sorununu köklü bir uygu-
lamayla çözmek olanaklıdır. Bir başka de-
yışle, bu sorunu "Türkiye gerceğinin gere-
ği ünh-erate>e çok öğrenci almak gerekir"
savını öne süren kımı rektörlenn düştüğü
hataya düşerek, diplomalı işsızler yetiştir-
mek yenne, -çünkü böyle bir yanılgı özel-
likle 1980'den sonra üniversitelenmizdeki
kalabalığı. ardından düzeysizliği ve anar-
şıyi. huzursuzluğuarttırmış, üniversite son-
rasında ise ışe yaramaz, geleceksız genç
kitlelerin oluşmasına nedenolmuştur- genç-
lerimizi daha üniversite yaşına gelmeden z»-
naat ya da sanat okuUarma yönlendırerek
üniversitelerdeki yığılmalan engellemekle
çözebiliriz diye düşünüyoruz.
Aynca ülkenın gereksınim duyduğu ve
piyasadaki kapkaççılann soyunu tüketecek
zanaatçı gençlenn ve gönül varsıllığını yeğ-
leyen, bizi uluslararasında temsil edecek
sanatçı çocuklanmızın öğrenim göreceği bu
okullarda topium bilinciyle yoğmlnıuş ge-
tecegjn*.dmhkçıinsanlanyetı^ebıhr. Buyol,
ünı\ ersıte dışında da çağdaş ınsan yetişür-
menın bir yolu olabılir. Yoksa 8 bin ya da
15 bin öğrenci sayısıyla bir fakültede ya-
pacagınız her türlü değışiklik, biçimsd de-
ğişfldikolmaktan öteye geçemeyecek, çağ-
daş ınsan ve yetkın, düzeyli öğretmen ye-
tiştirmek için yeterli olmayacaktır. Aynca
gençlerimizi oyalamaktan başka birşeyeya-
ramayacak ve yeniden yâpılanma adma
değer olmayacaktır.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Tansu'lardan Kurtulmak...
"Partilerin bu hale gelmesinden sorumlu olan ge-
nel başkandır."
"Buna rağmen istifa etme niyeti yok gibi görû-
yorum. Normal olan istifa etmesidir. Türkiye'de
demokrasi var, ama maalesef siyasi partilerde li-
derler demokrasisi var. Her şey liderin iki dudağı
arasında. Hal böyle olunca sonımluluk da hadi en
büyük sorumluluk elbette liderin olacaktır."
DYP kaynıyor! ANAP kaynıyor! Fazilet kaynıyor!
En çok kaynayanlann başında CHP var!.. Bütün tah-
minler altüst oldu... Koskoca meydanlan dolduran
kalabalıklar meğer ne kadar yanıttıcı imiş! Sen oto-
büslerin üstünde avaz avaz bağınrsan, rakiplerine
ağzına geldiği gibi söversen, yanına şarkıcılan tür-
kücüleri de alırsan meydanlar dolar taşar?.. Ama
sonuç nedir, sıfır!..
Yukarıda aldığım sözler, DYP'nin en etkin kişile-
rinden Necmettin Cevheri ile Nahit Menteşe'ye
ait!.. Daha dün gibi her şey, Tansu Hanım'ın üç ta-
ne sağlam destekçisi vardı: Götıan, Cevheri ve Men-
teşe... Şimdi biri bile yok yanında! Nasıt olsun ki.
Tansu Hanım DYP'nin başına geçtiğinden beri par-
ti durmaksızın gerilemiş. Önceki lider Süleyman
Bey partiyi yüzde 27'lerde bırakmış, Tansu Hanım
ise birkaç yılda yüzde 12'ye düşürmüş. Bir parti li-
deri boyuna yenilgiye uğrarsa görevi kendiliğin-
den bırakır ya da bıraktırıriar...
Şimdi bir de Mehmet Ağar var! Önce DYP'nin,
sonra da merkezin lıderi olmak isteğinde... Izinsiz
yürüyüşle kalabalıklan çevresinetoplamayı başar-
mış bir kişi! Her ne kadar geçen Meclis'te doku-
nulmazlığı kaldınlmış, adalet önünde hesap verme-
ye çağnlmış olsa da politika alanında dirençli, gö-
zü Çiller'in koltuğunda!..
İki yıl önceydi, gazetelerde bir haber çıktı: Tan-
su Çiller demeç verırken, birden seslenmiş: ''Na-
hit, gel şu notları tut!" Menteşe de koşup getmtş,
liderinin sözüne uyup kalemi kâğıdı alıp notlan bir
bir yazmış... Bu haberi okuyunca doğrusu ya üzül-
düm. Hem, DYP Genel Başkanı'nın, deneyimli yar-
dımcısına gösterdiği saygısızlık hem de Mente-
şe'nin içine düştüğü acıklı durum için!.. Bu konu-
da 'Milliyet'te çıkan yazımı okuyan Nahit Bey, te-
lefon etmiş, böyle bir olayın yaşanmadığını bildir-
mişti.
Ama önemli olan, o konuşmanızda Sayın Nahit
Menteşe'ye söylediklerimdi. Bakanlıklar, başba-
kan yardımcılıkları yapmış bir ünlü politikacının
Tansu Hanım'ın yanında ne aradığını, birçok yön-
den başarısızlığı, sahteciliği belirlenmiş bir liderin
destekçisi olmasının kendisine yakışmadığını, bu
gidişin DYP için de yararlı olmadığını vb..
' Menteşe'ler, Cevheri'ler, Gölhan'lar, Adalet Par-
tısi'nden gelmeyaşlı başlı insanlar; şaşkın, denge-
siz, kendini dev aynasında gören tepeden inme get-
miş bir bayanın her buyruğuna tam beş yıl nasıl bo-
yun eğdiler? DYP'nin başındaki kişinin partiyi gün
gün bataklara sürüklediğini nasıl göremediler?
•••
Yalnız DYP'nin ileri gelenleri mi? CHP'nin parti
meclisindekiler, merkez yönetim kurulundakiler?..
Konfetiler içinde pop şarkıcısı gibi sahneye inme-
yi bir beceri sayan liderlerini yürüdüğü yanlış yol-
da sonuna dek nasıl izlediler? 'Insan beşer, şaşar
mı şaşar' demişler, ama akıl, sağduyu, uzağı gö-
rüş diye bir şeyler de yok muydu?
Sorumlu Tek Değil!
ŞEMSETTtN ORHAIV
A
tatürk yerine Tonv Blair'i, emek ye-
rine sermayeyi, tam bağımsızlık yeri-
ne Yeni Dünya Düzeni'ni. doğrular
yerine 'dengeferi' tercflıederek, CHP'yi
tarihte ilk kez TBMM dışında bıraka-
rak bozguna uğratan özelleştirmecileri tanh afFet-
meyecektir. Rantçı, bölgeci ve mezhepçıler tara-
fından ele geçırildikten sonra 'hemşeri konfederas-
VODU'bıçimine dönüştürülen CHP' nin bugünkü du-
ruma düşeceğine, -bir yıl önce- Tuzla ilçesinde dört
arkadaşımla birlikte CHP'den istifa ettiğimizde işa-
ret etmıştik. Söz konusu istifamızı içeren 6 sayfa-
lık dilekçe yetkililer tarafindan ıncelenecek olursa,
partınin bugün içine düştüğü durumun bir yıl ön-
cesinden aynntılı olarak anlatıldığı görülecektir.
Aynı öngörüyle diyoruz kı: Rantçı, böigeci v e mez-
bepçilmezheplere değil, mezhepçilığe karşıyız) üç-
lüsünün elinde kaldığı sürece bu parti, daha da kü-
çülecek ve halkın umudu olmaktan çıkarak bir ta-
bela partisıne dönüşecektir. Onun için, sosyal de-
mokrat öğretiden vazgeçip "yeni sol" masalı ile
kendini kandıranlar, uğradıklan hezimet karşısın-
da sorumluluklan gereği derhal toptan çekilmeliy-
diler. Yeni Dünya Düzeni rüzgânna kapılan CHP'nin
dar grupçu kadrolan, bulunduklan koltuklan, bir-
saniye beklemeksizin terk etmelidir. Siyasal rant sağ-
lama yolunda bölgecilik ve mezhepçilik yaparak
CHP'yi bu duruma getirenler, yaptıklanndan utan-
mah ve bir daha görev isteminde bulunmamalıdır.
Partiyi ülke barajı engeline takma sorumluluğu
salt genel başkana ait değildir. Parti meclisi, mer-
kez yönetim lcurulu, il ve ilçe meclisleri ve de tüm
delegeler bu yenilgide pay sahibidir.
Örneğin, lstanbul'da CHP'nin beşinci sıraya de-
ğin düşmesinde, herkesçe bilinen yöntemlerle Is-
tanbul örgütünükanatlan altına almabecerisini gös-
teren Mehmet Moğultay'ın sorumluluğu yok sayı-
labilir mi? tstanbul'daki hezimette Bavkal kadar,
düne değin il başkanhğı yapan M. Ali Ozpotat, Et-
hem Cankurtaran ve siyasal yaşamını karşıtlıkla-
nndan bırinı yerine geçme koşuluna endeksleyen
Hasan Aydın ile partideki olumsuzluklara karşı fay-
dacı yaklaşım sergileyen AlganHacaloğhıda sonım-
luluk sahibı değil midir? Ulke seçmen sayısının
önemli bir bölümünü oluşturan tstanbul'da yeterli
oy aJınmamasının, baraj altında kalmanın en önem-
li etkeni olduğu yadsınabilir mi?
Her ne kadarbırbirlerinekarşı gibi göriinselerde
tstanbul'da bu baylann sultası devam ettiği sürece
CHP'nin dirihnesi olanaklı değildir.
İşte bu nedenle genel başkanm günah keçisi ilan
edilerek salt istifası ile yetinmek hiç bir şeyi değiş-
tirmeyecektır. Parti yönetim kadrolan, genel baş-
kanın göstermiş olduğu davranışı ömek alıp derhal
ANKARA 4. İŞ MAHKEMESİ
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1998/1118
Davalı: Ömer Doğanay
Maçka Sok. No: 21/14 Seyranbağlan/Ankara
Davacı SSK Genel Müdürlüğü tarafindan davalılar
M. Ali Gürbüz, Mehmet Çöllü. Ahmet Akan, Ömer
Doganay ve Cemıl lpek aleyhlerine açılan rücuan ala-
cak da\asının yapılan açık duruşması sırasında;
Ara karan gereğınce; davalılardan ömer Doğanay'ın
Maçka Sok. No: 2M4-SeyranbağlarvAnkara adresine
çıkartılan teblıgatın tebliğ edilemedigı bila tebliğ iade
edıldiğı, Ankara C. Başsavcılıgı'nca da adresinin tes-
pıt edılemedıgi anlaşıldığından adı geçen davalıya ila-
nen davetiye tebligine karar venlmiştir.
Karar gereği adı geçen davalımn duruşma günü olan
08.06.1999 günü saat 10.00'da duruşmada hazırbulun-
ması, celbi gereken delıller için masraf vererek yazı
yazdırması. bellı gün ve saatte duruşmaya gelmediği,
delillerını bildırmediğı takdirde yokluğunda duruşma
icrasıyla yapılan ışlemlere karşı ıtıraz hakkınm bulun-
madığı hususu ılanen tebliğ olunur. 21.04.1999
Basın: 18770
görevlerinden çekilerek, yerlerini, siyasal rant sağ-
lama amacı olmayan Kuvayı Milliye ruhlu insan-
lara bırakmalıdır.. Cumhuriyet ileyaşıt olan CHP'yi
ideolojik yapısından soyutlayarak baraj engeline
takanlara, bu partinin bir daha yönetim kadrolann-
da görev verme lüksü olamaz.
Politikada miyadını doldurmuşlann kör kuyuya
düşürdükleri partiyi kuyudan çıkarmak görevıni
üstlenecek binlerce yurtsever, en zor görev leri üst-
lenmeye hazırdır. Yeter ki gölge etmesınler...
Kişisel hesaplan uğruna ülkemizin sosyal de-
mokrat Atatürkçü ve devrimcilerine tarihin en bü-
yük acısını tattıran hizipçilere YETER diyoruz.
Toplumun tokadım yemiş yöneticilerden, parti-
nin önünü açmalannı; aydınlann, emekçilerin, sen-
dikacılann, dışlanmış partililerin, emekli subayla-
nn, kadınlann, gençlerin partiye hizmet etmeleri-
ne olanak tanımalannı istiyoruz.
CHP'yi bu yenilgiye sürükleyerek bizlere yaşa-
mımızın en büyük acısını tattıran bu oaylara, bun-
dan sonraki yaşamlannı sade bir yurttaş gibi devam
ettirmelerini öneriyoruz. Siyasal av peşinde koşan
yüzsüz ve fırsatçıiara da artık olanak tanımayaca-
ğnruzı belirtmek istiyoruz. Çeşitlı nedenlerle CHP'den
uzaklaşmış bulunan tüm yurtseverleri de partiye
sahip çıkmaya çağınyoruz.
Bu saptamalardan sonra, geleceğe dönük uyan
görevimizi bir yıl sonra yeniden yerine getirmeyi
tarihsel bir sorumluluk olarak görüyor ve aşağıda-
ki konulann ivedi olarak ye-
rine getirilmesinı istiyoruz:
1 - Sayın Baykal'ın soylu
davranışı ömek ahnarak, par-
ti meclisi. merkez yönetim
kurulu. ıl ve ılçe meclisleri
ile tüm delegeleri derhal isti-
fa etmelidir. (Bu, olmazsa ol-
tnaz koşuldur.)
2 - Kurultay ertelenmeli;
var olan delege yapısı ile gi-
dilecek bir günlük kurultay-
dan sağlıklı sonuç alınamaya-
cağı bilinmelidir.
3 - Kurultayı toplamak üze-
re. Sıvas Kongresinde oldu-
ğu gibi bir HeyeH Temsilhe
seçilmelidir.
4 - Ilçe ve il kongreleri ye-
niden yapılmah. parti örgütü
yeni sen-benkavgasından uzak
bir yapılanmaya gitmelidir.
5 - lstanbul'da partinin be-
şinci sıraya düşmesinden bi-
rincil derecede sorumlu sa-
yılması gereken Istanbul'un
'ağır topian' yeni yâpılanma
içinde görev almamalı. ço-
cukluk hastalıklanndan kur-
tulmalan olanaklı görülme-
diği takdirde bu baylar, gere-
kirse partiden ihraç edilmeli-
dir.
6 - Bu aşamalardan sonra
toplanacak kurultayda, parti-
nin bir daha raydan çıkması-
na olanak tanınmayacak şekil-
de gerekli tüzük değişiklik-
leriyapılmah; parti içi iktidar
çekişmesini yumuşatmak için
nispi temsilststemi getirilme-
li ve dırilişi hedefleyerek ulu-
sun umudu olmalıdır. Bu ek-
sende yeniden yapılanacak
CHP, emek-sermaye çelişki-
sinde seçimini emekten yana
yapmalı; uhısdevtet\e tamba-
ğımsızüktan yana bir politika
ızlemeli, Tony Blair yerine
Atatürk'ünizinden gitmeli ve
Mustafa Kemal'in kalıtma
(mirasına) ihanet edenleri dış-
lamahdır. Yeniyönetim. özel-
leştirmeye karşı durmah, sos-
yal devletten yana olmalıdır.
Laiklik savunulurken halkçı-
lık ve devrimcilik göz ardı
edilmemelidir. CHP, Musta-
fa Kemarinpartisıolduğunu
unutmadan. yeni bir aülım ile
AltıOkprogramına sıkı sıkı-
ya sanlmalı ve Altı Ok'u dış-
lamayan tüm solu kucaklaya-
rak sol güç birliğine önderlık
etmeli; devrimcilerle birlik-
te, yeniden iktidarhedefineki-
lıtlenmelidir.
Başka türlü çozüm önerisi
olan varsa beri gelsin!
PENCERE
Yemin Yalana
Dönüşürse...
Bir haber:
"Afife Jale ödülleri törenle verildi."
Dünkü gazetelerin birinci sayfalannda Merve Ka-
vakçı'nın, içsayfalannda Afife Jale'nin haberleri var-
dı.
Afife Jale Tiyatro Ödülleri'ni düzenleyen "Halk
Sigorta" idi; tiyatromuzun değerli sanatçılan ödül-
leri paylaşmışlardı.
•
Peki, kimdi bu Afife Jale?..
Toplumsal belleğimiz silindi mi?.. Yaşanmış olan-
lar hiç yaşanmamış mı sayılacak?.. Bugün Türkiye'nin
her yanında tiyatrolar var. Halkımız tiyatro sanatını
izleyebiliyor. Romeo'yu kim tanımaz, Jülyet'i kim
bilmez, Desdamona'yı sahnede kim seyretmemiş-
tir? Şekspir'den Çehov'a değin ünlü yazarlann sa-
nat ürünlerinı sahnelerimizde sergileyen binlerce ka-
dın ve erkek sanatçımız var. Peki, bugünkü Türki-
ye'de halk Jülyet'i ya da Desdamona'yı bir erkeğin
oynamasını istermiydi?.. Bu ülke, kadınlann sahne-
ye çıkmasını yasaklayan soflalann egemenlığini ya-
şamadı mı?.. Afife Jale İlk Müslüman kadın tiyat-
ro oyuncusu" değil mi? Sahneye ilk çıktığı zaman
her türlü baskıya göğüs germedi mi?.. Bu ülkenin
kadınlan saçlannı başlannı açmak, özgürieşmek, in-
sanlaşmak, cins aynmını yok etmek için hiç mi sa-
vaşım vermediler?..
Kadın eylemleri Osmanh'da başlamadı mı?.
İşte Afife Jale!..
•
20'nci yüzyılın başında bir Afife Jale bu ülkedeya-
şadı mı?..
20'nci yüzyılın sonunda bir Merve Kavakçı bu ül-
kede yaşıyor mu?.
Kadını cariye kimliğinden ötede saymayan bir
dünya görüşünün politika savaşımını yürütmek is-
teyen Kavakçı, nasıl oluyor da kimilerince özgüriü-
ğün ve demokrasinin simgesi sayılabiliyor?.. Insan
Haklan Bildirisi'nin "cinsler arasındaki eşitlik" ilke-
sine karşı çıkan kişiyi yalnız laiklik temeline aykırt tu-
tumundan ötürü kınamak yeter mi?..
Merve, erkek egemenliği adına kadının insanlığı-
nı, özgürîüğünü, eşitliğini çiğniyor; yaşanan olayın
biçimselliği de içeriği de "kadının köleleştirilmesi"
yolunda tezgâhlanmış siyasal eytemden başka bir
şey değildir.
•
"Insan Haklan Bildihsi" 18'inci yüzyıldayazılabil-
di; daha öncesinde insan vardı; ama, insan hakkı yok-
tu. Kadını ınsandan sayan dünya görüşünün siya-
sallaşarak ortaya çıkması, 19'uncu yüzyıl sonuyla
20'nci yüzyılın başındadır. Afife Jale'nin sahneye
adımını atması, bu serüvenin bir yaprağı...
Afife Jale, özgürlüktü..
Merve Kavakçı köleliktir.
Kadının köleliğınin temsilcisi türbanla Meclis'e gi-
rip laiklik ve demokrasi üzerine yemin edebilir mi?
Sevgili Uğur Mumcu bir gün dincı politikanın ün-
lü isimlerinden mılletvekilı Hasan Mezarcı'ya sor-
muştu:
- Senin fikirlerin irtica üzerine; peki, Meclis kür-
sûsünden laiklik üzerine nasıl ant içtin?..
Mezarcı'nın yanıtı:
- O yemin dinsel değildir, bizi bağlamaz...
Büyük Millet Meclisi kürsüsü, yeminin yalan ola-
cağı yer mi?.
• Cumhurryet
\^ kitap kulübü
TAM DA BUGÜN OKUNACAK İKİ KİTAP
Hiknıet Çetinkaya
TÜRKİYE'NİN
ŞEYTAN ÜÇGENİ
Ecevıt:"Lütfen buhanıma haddını bıldınn", dedi. "Tûrban
Bunaltıcısı" FP'li Merve Kavakçı"nın yemınını kim önledı?
Hadlennm bildınlmesı gereken diğer kımlıkler kıme ait? Hadlerini
bılecekler mi? Bu kıtap "had bildırmenın" abecesı
(Cumhunyet Kitaplan)
ŞERİAT PAZARI
Çetinkaya
FP'lı Merve Ka\akçı türban bunalımını yırmi dört saat içinde mı
yarattı'
1
Kavakçfnın ardına gizlenen yeşıl bayraklılann. çember
sakallılann. cüppelılenn. sanklılann. sıyah çarşaflılann pazara
çıkanldığı bir kıtap. (Çağdaş Yayınlan)
24 SAAT NÖBETÇİ KİTAPÇI
Her işlem bir telefonla (212)514 01 96
1961 ANAYASASI \T ÇAĞDAŞ DEMOKR4Sİ VAKFl
GENEL KLTIUL DAVTTİ:
Vakfımızın Genel Kurulu 20 Mayıs 1999 Perşembe günu saat
17 30'da Istanbul. Baltalımam Profesorler Evi'nde îoplanacaktır Ç o
guıüuk saglanamadıgı takdirde. 2^ Mayıs 1999 Perşembe günu aynı
yer ve aynı saatte toplanacakür
Toplaeü Gündemi:
1 Başkanlık Dıvanı'nın teşkili ve Divan'a tutanak imza yetkisı ve-
nlroesı,
2 1998 >ılı Faalıyet Raporu, Bılançonun ve 98 yılı Denetçıler rapo-
runun okunması, goruşulmesı, Yonetım \e Denetçıler Kurulunun ıbra-
sı,
3 1999 yılı Çahşma Raporu ile Bıitçenın okunarak göriişulmesı ve
kabulü.
4 Dılekler \e temennıler