25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 MAYIS 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Ya Da Tiyatro'nun yönetmeni Hüseyin Katırcıoğlu, 'Sünnetli' adlı gösteriyi Babylon'da sunuyor Türk., Müslüman ve erkek..•• 'Sünnetli' doğumdan ölüme uzanan süreçte bir Müslüman Türk erkeğinin yaşamında yer alan farklı kesitleri, nükteli bir dille ve görsel bir mantık çerçevesinde anlatıyor. Bu tek kişilik gösteride dialar ve video projeksiyonlan destek ve yorum unsuru olarak katkıda bulunuyorlar. FECtRALPTEKtN Ana rahminde oluşan insan, içinde ya- şadığı toplumun değerleriyle biçimleni- yor ve kimlik kazanıyor. Evrendeki çe- şitli kesişme noktalan arasında bir se- çenek de Türk, Müslüman ve erkek ol- mak... Bireyse! farklılıklar bir ya- na, bu doğrultuda temsili birprofil oluş- turmak mümkün: Orta smıf aile gelene- ği ve sünnetin törenselliği içinde keşfe- dilen erkeklik mucizesi; çocukluk yıl- lannda bastınlan, ergenlik döneminde patlayan, evlılik kurumuyla yeniden diz- ginlenen cinsellik; okul sıralannda Türk varkğuıa, kışlada vatana armağan edı- len ve 3O'lu yaşlara gelındiğinde yük- selen değerlerde karşılığını bulan bir yaşam... Ya Da Tiyatro'nun yönetmeni ve As- sos Festivali 'nin kurucusu Hüseyin Ka- toraoğlu, bir Müslüman Türk erkeğinin yaşamından farklı kesitleri görsel bir mantık çerçevesinde bir araya getirdiği Sünnetli adlı gösteriyi, lstanbul'un ye- ni mekânlanndan Babylon'da sergili- yor. Izkyiciyle iletişim kurabilmek~ - Sünnetli gösterisi, birind perfbrmans gfinlerinde gerçekleştirdiğiniz 'Sofra Sa- natı' başlıklı kısa perfonnansa yeni sah- neler eklenerek oluşturuldu. Sofra Sa- nati'ndan Sünnetli'ye uzanan geLişim sürecini anlatır mısınız? Sofra Sanatı, Sünnetli gösterisinde de yer alan, bir rakı sofrasındaki iş bağ- lama sahnesi üzerine kuruluydu. Bu sahnede ben bir kukla dansöz oynatıyo- rum. Sofra Sanatı'nı Nevv York'da sun- duğumuzda kuklarun alt kısmında takım elbise, üstünde ise dansöz kostümü var- dı. Amerikalılar "Bunlar gay mi?" de- diler, espriyi algılayamadılar. Daha son- ra gösteriyi değiştirip epizodık bir nite- lik kazandırdık. Sünnetli, doğumdan ölüme uzanan süreçte bir Müslüman Türk erkeğinin yaşarnrhda yeV aîanTark- h kesitleri, nükteli bir dille ve görsel bir mantık çerçevesinde anlatıyor. Kısaca- sı günlük gözlemlerimize görsel bir kim- tstediği tiyatroyu yapmak için Ya Da Tiyatro'yıı kuran Hüseyin . Katırctoğlu, 'Sünnetii'de günhlk gözlemlerine görsel bir kimlik verdiğini betirtiyor. 'Sünnetii' gösterisi, 'Sofra Sanatı' başuklı kısa performansa yeni sahneler eklenerek oluşturulmuş. (Fotoğraflar: KAAN SAĞNAK) lik verdik. -Sönnetli'vi oluştunırken bilinçli ola- rak MüsJüman Türk erkeği profiline ge- tirmek istediğiniz bir eleştiri var nuydı? Ben hiçbir çalışmamda "Şıınu söyte- mek isthorum" diye yola çıkmam. Sha- kespeare'in de Kral Lear'ı "Şu zayıf krallık üzerine bir şeyler söyleyeyim" diye yazdığını sanmıyorum. Sünnetli, Müslüman Türk erkeğini madaraya al- mak niyetiyle değil, kendiliğinden or- taya çıktı. Ancak bazı gözlemlerimize dayandığından. doğal olarak bir bakış açı- sını yansıtıyor. - Sünnetii"nin kurgu aşamasmda be- lirle>ici noktalar nelerdi? Her şeyden önce bir sahneden diğe- rine 'küt' diye geçmemek gerekiyordu; gösterinin bir akışı olmalıydı. İkincisi, ön planda olan yine görsellikti; çünkü "Şunu söytemek istiyorum" diye sıkıcı işler yapmarun benim için bir anİamı yok. Söylev vermek kaygısı tasımıyorum, önemli olan izleyiciyle iletişim kura- bilmek. Sünnetii'de kavramlar görsel mantıkla geliştirildi. Örneğin gösteriye biraz da pohtika katmak istedik, ama görsel karşılığını bulamadığımızdan vazgeçtik. - Sünnetii'de kullandığınız dialar ve vi- deo projeksiyonlan gösteriyi nasıl des- tekli>or sizce? Sünnetli tek kişilik bir gösteri oldu- ğundan ek karakter oluşturuyorlar. Dia ve video projeksiyonlan öne çıkarma- maya, arka planda bu destek unsuru olarak kuîlanrhaya çanşıyoruz. Bunlar, birer yorum unsuru olarak da gösteriye katkıda bulunuyorlar. Sahnede bir şey oluyor, video ya da dialardaki görüntü sahneye yorum getiriyor. - ltalya ve Amerika'da izleyki Sün- netli'yi nasıl karşüadı? lyı tepkiler aldı; ama bir Amerikalı, müziğin ruhunu kavrasa da Orban Gen- cebay'ın Türk izleyicisi için ne ifade et- tiğini anlayamıyor tabii. Sünnetli'de Türk erkeğinin beden dilini de belirgin olarak kullanıyorum. Örnegin gösteri- yi izleyen bazı Yugoslavlar çok mem- nun kaldılar; çünkü Balkan ve Ortado- ğu kültürlerine çok yakın. Avrupalı ve Amenkalı açısından da bızım kultürü- müzün kokusunu verdiği için hoş. -Sünnetf, Babylon'da sergileniyor. Ge- ce kulüplerinin sahne olarak kullanü- masını nasıl değerfcndiriyorsunuz? Istanbul'da 2000lere uygun bir tiyat- ro salonu yok. Italyan sahne, ömrünü dol- duruyor artık. Dünyadaki yeni tiyatro- larda değişken sahne kullanılıyor. Dört duvar yapıyor. o dört duvann içine ışı- ğı döşüyorlar. Türkiye'de bu mantığa en yakın yerler diskotekler; hem şehir merkezinde bulunuyor hem de ışık ve ses sistemine sahip açık alan sunuyor- lar. Bence Babylon, Istanbul'da 2000'li yıllara uygun ilk kültür merkezi. Kül- tür merkezinin bir politikası olmalı, yö- neticisinin merkeze verdiği bir kimlik olmalı. Bir gün performans, bir gün folklor, öbür gün sergi; böyle kültür ol- maz... Gösterişli salonlara harcanan pa- ralann onda birine, çok daha sanatsal ya- pıtlann üretilebileceği yatınmlar yapı- İabilir; ama Türkiye'de bu kararlan ve- renler ne yazık ki sanatla ilgıli kimse- lerdeğiller. Batı'yı izleselerdeyanhşşey- leri izliyorlar. Hareketin, yeni teknolo- jilerin, farklı yaklaşımlann, düşünsel gelişimlerin olduğu yer Broadway de- g>l- - Ya Da Tiyatro devamta bir ekipCen oluşmuyor. Farklı çauşmalarda farklı sanatçüan, bazen de yabancı sanatçıla- n bir araya getirmek tiyatro adma size neler kanyor? Değişik enerjilerin karşılaşması yarar- lı oluyor. Türk sanatçılar iki açıdan ka- zançlı çıkıyorlar bu deneyimlerden. Bi- rincisi, kendi güçlerinin farkına van- yorlar, ikincisi de diğer tarafın güçlü yanlannı keşfedip o doğrultuda kendi- lerini geliştiriyorlar. Ben misyoner de- ğilim, tiyatrocuyum. Ya Da Tiyatro'yu "Türldye'de şumı vapahm" amacıyla kurmadım; ama sonuçta istediğim ti- yatroyu yapıyorum. Ya Da'run kurulma amacı buydu belki de... KaliteH ve evrensel sanatçı - Gündeminizde, Nev» York'da birtik- te çalışoğınız La Mama Tiyatrosu'yla gerçekleştireceğiniz herhangj bir proje varmı? Şimdilik kesinleşmiş bir şey yok; an- cak Türkiye'den bazı topluluklann bu- lusacağı bir Türk haftası düzenlemek istiyoruz. Ne yazık ki bu noktada da yurtdışına gidecek kalite ve evrensellik- te sanatçı bulmakta güçlük çekiyoruz. Kurumsal tiyatrolann dışanya götüre- cekleri bir iş zaten yok; çünkü ya yaban- cı oyunlan sahnehyoriar, ya da İcendi kül- türümüzü yansırmaya kalkınca çok folk- lorik kahyoriar. Türkiye'de sesiyle ve be- deniyle günümüz tiyatrosunu yapacak verilere sahip çok az oyuncu var. - Assos Festivali bu yıl gerçeldeştirile- miyor_ - Üç yıl boyunca büyük özverilerle As- sos Festivali'ni yürüttük. ama böyle de- vam edemez. Festivale 2 bin 500 kişi ge- liyor, ancak biz yine de finansal sorun- lar yaşıyoruz. Böyle işler sadece spon- sorlukla olmaz, fon ayırmak gerekir. Bunlar da Türkiye'nin genel sorunlan zaten... Ankara Kitap ve Müzik Günleri ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Cumhuriyet Kitap Kulübü ve Forum Fuarcılık ve Geliştirme Şir- keti'nce düzenlenen "An- kara KitapveMüakGün- leri'99" 26 Mayıs'ta baş- lıyor. Felsefe sanatı göste- rilerinden, tangoya dek uzanan geniş bir yelpaze- de dinleti ve söyleşilerle renklenen etkinlik, ünlü yazarve müzisyenleri baş- kentlilerle buluşturacak. Ankara'da uzun süredir eksikliği duyulan kitap fu- an, bu yıl müzik ile birle- şiyor. Kitap ve Müzik Gün- leri, kitap-CD imza günle- ri, şiir ve müzik dinletile- ri ve çeşitli gösteriler ile riim Ankarablan "Idtapsa- örlannda müzik ezgilerini paylasmaya" çağmyor. Fuar, 26 Mayıs'ta Ata- türk Kültür Merkezi'nde (AKM) Kültür Bakanı ta- rafından açılacak. Açılış töreninde klasik müzik din- letisi sunulacak. Fuar ka- tılımcılan, giriş ücreti kar- şılığında gazetemizce sa- h ve cuma günleri verilen kitaplan alabilecek. AKM'de 30 Mayıs'a ka- dar sürecek fuar kapsamın- da oluşturulacak "Sanatçı Kahvesi" başkentliler ile sanatçılan bir araya getire- cek.-TaşHaktanCD'ye" ve "Kitap Kapaklan" baş- lıklı sergiler açılacak. "Cep Sineması"nda da yerli ve yabancı filmler izlenebi- lecek. Gazetemiz ve kitap- lannın yazarlannın yanı sıra fuara Agah Özgüç,Ab- met Erhan. Akgün Ako- va.Ataol Behramoğju, Ay- han Bozkurt, Cezmi Er- söz, Cüneyt Ozdemir, Ef- latun Nuri, Feyza Hepçi- lingirier.Gülay Batur, Ha- tice Mervem, Hüseyin Alemdar, fmgehan Verik- boy. Kücük İskender. Me- tin CelaL Metin L stündağ, Murathan Mungan. Nihat Genç v e Sunay .\kın katı- lacak. Mustafa Ekmekçi'nin anısma yapılacak "Anılar- la Ekme'kçi''başlıklı etkin- likte Ekmekçi için hazırla- nan kitap tanıtılacak. Le- man dergisinin yazarlan ve karikatüristlerinin de yer alacağıftıardaÖküz ve Le- man dergilen ortaklaşa pa- nellerdüzenleyecek. "Thai- cU-cuan" iç düzen felsefe sanatı ile tango, vals, hal- koyunları, modern dans gösterileri ve talk şoviar gerçekleştirilecek. Sanat- çılar Lfuk Karakoç ve Ahu Sağiam türküleriyle fuara renk katacak. Zıyaretçiler arasında yapılacak çekiliş- lerde çok sayıda kitap arma- ğan edilecek. Ankarahlar, fuar boyun- ca her akşam AKM'nin bahçesinde düzenlenecek "Ay Işığı" konserlerinde caz, klasik müzik, türkü ve blues dinleyebilecek. Edebiyatçılar Derneği ile katılımcı yayıne\lerin- ce de şiir-müzik dinleti- leri, söyleşiler ve imza gün- leri gerçekleştirilecek. Christian Babou'nun sergisi Bizans kiliseleri ve Osmanlı camileri üzerine Gölgelerin ardındaki Bizaııs AHSENERDOĞAN Fransız fıgüratif resiminin tem- silcilerinden Christian Babou, dört yıl önce 1993'te altı Fransız res- samla birlikte Aya Irini 'de sergi aç- tığı sırada âşık olmuş Istanbul'un tarihi dokusuna. Babou'nun tstan- bul Fransız Kültür Merkezi'nde sü- ren 'Türkuaz/tstanbul'un Bizans Kiliselerinden Osmanlı Camikri- ne' başlıklı kişisel sergisinin teme- linde yatan da bu aşk, En çok da Bi- zans uygarlığının mirası olan kili- selerin Osmanlı dönemi içerisinde camilere dönüştürülmesi ilginç gel- miş Babou'ya. Sergisi de tümüyle bu kilise-camiler üzerine bir seri- den oluşuyor. Örneğin Gül Camii. bir zamanlann Sainte Theodosie'si: ya da Hirami Ahmet Paşa Camii, eski adıyla Saint Jean-Baptiste in Trullo; ve Av^sofya, Bizans'ın Sa- inte Sophie'si. Babou, saf koton kağıt üzerine yaptığı cami fıgürlerinin üzerini. özel bir kaplama tekniği kullanarak san ya da kırmızı renk boyalaria ört- müş ve camileri gölgelerin arka- sında bırakmış. Babou, bunun re- simlerini 'tsıtüğını' söylüyor, izle- yenlere ise gölgelerin arkasında kalmış Bizans'ı çağnştınyorbu gö- rüntü. Ilk önce Selanik'teki Fransız Kül- tür Merkezi'nde sergilenen yapıt- lar, Istanbul'daki serginin 22 Ma- yıs'ta sona ermesinin ardından da Üsküp'e gidecek. 46 yaşında olan Christian Babou, Fransa'da yaşı- yor, Bourges'teki Ulusal Güzel Sa- natlar Akademisi'nde profesör öğ- retim görevlisi olarak çalışıyor. - Neydi sizi kfliseden camiye dö- nüşüme çeken? Istanbul'la tanışmam Aya tri- ni'deki sergi sayesinde oldu. Bura- da gördüklerim beni çok etkiledi ve bu ilginç şehrin tarihi üzerine dü- şünmeye başladım. Gördüklerimin ve öğrendiklerimin bende yarattı- ğı etki, yeni bir resim sergisinin de nedenini oluşturdu. Özellikle kili- se mimarisinin zamanla dönüştürü- lerek cami formuna çevrilmesi be- ni çok etkilemişti. 1997 başından itibaren bu sergiyi tasarlamaya baş- ladım. Tabii böyle bir sergi için Is- tanbul'u yaşamam ve hissetmem, geçmişin izleriyle bir arada bulun- mam gerekiyordu. Bu nedenle D ört yıl önce,îstanbul'un tarihi dokusuna âşık olan Christian Babou, iki yıllık çalışmadan sonra Istanbul Fransız Kültür Merkezi'nde Turkuaz/ lstanbul'un Bizans Kiliselerinden Osmanlı Camilerine' başlıklı bir sergi açtı. Bizans uygarlığının mirası olan kiliselerin Osmanlı dönemi içerisinde camilere dönüştürülmesini ilginç bulan Babou'nun sergisi kilise-camiler üzerine bir seriden oluşuyor. 1997'de Istanbul'a geldim ve altı hafta burada kaldım. Bu süre içe- risinde kentteki camii ve kiliseleri araştırdım. Toplam iki yılımı aldı böyle bir sergi oluşturmak. -ÜginiziyapılannestetikforTnla- nndan çok tarih içinde geçirdikle- ri evrim mi çekti? Benim için önemli olan ilham, alacağım kaynağı bulmak. Bu kay- nak genellikle doğadaki ve yaşam- daki zıtlıklar oluyor. Gölge-ışık, er- kek-kadın, Hıristiyanlık- Islam gi- bi. Kilise ve camilerde bu dinsel kar- şıtlık, özel olarak camilere ılgi duy- mamın nedeni ise bana kadın-erkek zıtlığını çağnştırmalan. Kubbele- ri dişij. minareleri ise eril buluyo- rum. Özellikle mimariyle ilgilenmi- yorum, beni en çok renklerin has- sasiyeti ve bu hassasiyetten etkile- nerek resim yapmaya başladığım za- man hissettiğim yoğun duygu ilgi- lendiriyor. - Bizans külrüründen Islam kül- rürüne geçişi tuvale aktanrken na- sıl bir yaklaşımınız vardı? Beni ilgilendiren geçiş ya da de- ğişim değil. Temelde bir değişim de söz konusu değil aslında. Bazı ki- liselere yalnızca minare ekleniyor. Binanın temeline dokunulmadan. Bence bu çok hoş bir şey. Hiçbir ye- rine zarar vermeden bunu yapıyor- lar. Osmanlılar kilise mimarisin- den yararlanarak camiler yarattılar ve bu mimari tarzda çok ileri gittı- ler. - Bu dönüştürmeyi doğnı bulu- yor musunuz peki? Bütün kiliselercami olmadı ki... Bu ülkede yaşayan insanlann çoğun- luğu Müslüman, öyleyse böyle bir dönüşüm de akla uygun gelmeli. Bence Ayasofya bile minarelerle çok ilginç görünüyor. Örneğin Se- lanik'te hiç minare görmedim ben, hepsi kınlmış. dev bir Osmanlı ta- rihinden gelen bir şehirde tek bir mi- nare yok. Selanik'le karşılaştınldı- ğında lstanbul'un tarihsel mirasa çok daha saygılı davrandığını gö- rülür. - Yaprtlarmız, camilerin dekora- ttf aynntılannı yansıtmıyor. Cami fi- gürünün üzerineçektiğiniz gölge, ca- miyiyalnızca bir siluete dönüştürü- yor_ Aslında camilerin bütün aynntı- lan, küçük küçük pencereleri, çok ince dekoratif süslemeleri, hepsi tuvalde var. On iki kat akrilik bo- yayla ve çok özel bir teknikle üzer- lerini kapladığım için bu aynntıla- n göremiyorsunuz. O perdeyi çe- kiyorum ki gerçekten var olsunlar, siluetleri çıksın ortaya. Bir şeyin var olduğunun kanıtı, onun yeryü- züne düşen gölgesidir. Benim bu kaplamalanm sanki okşamalar gi- bi. Tuvale yansıtılan görüntü, aslı kadar sıcak olamaz hiçbir zaman. Soğuk biçimlerin üzerini farkh ton- larda sıcak renklerle kaphyorum ve o soğuk biçimleri okşamalarla ısıtıyorum. O kaplamalann altında herkes kendi duyarlılığı doğrultu- sunda bir şeyler görecektir. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Milliyetçi Akımın Öncüleri Yusuf Akçura II Geçen yazıda, Yusuf Akçura'nın II. Meşartiyet dönemi düşün yaşamında önemli yeri olan Türk Yurdu dergisinden söz etmiştim. Bu dergide özel- likle dil, tarih, toplumbilim alanlarındaki yaalany- la dönemin etkili düşün adamlanndan biri olma kim- liği kazandı Yusuf Akçura. Temelde iktidardaki It- tihat ve Terakki Fırkası'nın ideolojisine ters düş- müyor, ama toplumsal/siyasal yapı analizlerinde doğruları aradığı görülüyordu. Prof. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaş- ma' adlı yapıtında Akçura'nın sahip olduğu bu araştıran adam kimliğini, Pahs'teki eğitimine ve "kuş- kucu, e/eşfinc/"doğasınabağlamıştı. 1915'lerden sonraki düşün yaşamının bu yargıyı doğruladığı- nı söyleyebiliriz. Toplumsal yapıya gören gözlerle baktığı anlaşı- lıyor Yusuf Akçura'nın. Daha 1915'te, kooperatif- çiliğin tabana yakın kesimdeki insanlann çıkanna olduğunu savunduğu bir yazısında görebiliriz bu- nu. "Sermayedarlığın insafsızlığına karşı, sermaye- sizlerin şimdiye kadar bulduklan çeşitli ve yeter- siz önlem ve çarelerin birisi de kooperatif şirket- leridir./ Harp gibi, kargaşalık gibi toplumsal âfet- lere fırsat olarak avlamakta kargalar ve akbabalar kadar sabırsızlık ve ustalık gösteren kapitalizma- nin son zamanlar yoksul halkımıza reva gördüğû cebir ve tazyikJ azaltıp giderme için her vasıtaya başvurulmalıdır. Bu vasıtalardan birisi de şüphe- siz kooperatiflerdir. Şehiherde amele, küçük es- naf, küçük memurlar kooperatif şirketleri akteder ve hükümet tarafından izin verilirse bugünkü se- çim buhranını biraz daha az sıkmtıyla geçirmefe- ri mümkün olabilir.." (Türk Yurdu, yıl altı, cilt 12, sayı 12,2 Agustos 1915, sf. 179-181. Anan Prof. Zafer Toprak, Türkiye'de Milli Iktisat, 1982, sf. 394). önce de belirrtigim gibi yaşanan savaşı doğu- ran nedenler üzerinde bir tür özeleştirı yaparak an- latırken milliyetçi (Türkçü) ideolojiyi nasıl anladığı- nı da ortaya koyar Yusuf Akçura. Ord. Prof. HilmiZîya Ülken'in, Türkiye'de Çağ- daş Düşünce Tarihi' adlı yaprtına aldığı "Dünya Sa- vaşına Kaülmamız ve Istikbalimiz" yazısı doğru gözlemlerinden sayılabilir bugün için de. "Türklerin taamızu ve emperyalist milliyetçiliği yanlıştır. Ben daima demokratik Türkçülüğü sa- vundum. Ne yazık ki, Türkçülüğün farkını görmü- yoriar. Biz demokratik Türkçülergayethaklı, insa- ni ve taarruz düşüncesinden uzak fikiherimizian- latmaya çalışmalıyız" (1966 basımı, sf. 641). Yakın tarihimize baktığımız zaman II. Dünya Sa- vaşı yıllarında Gökbörü (Çıkaran: Reha Oğuz Türkkan), Tanndağı (Çıkaran: Dr. Rıza Nur), Or- hun (Çıkaran: Nihal Atsız), Çınaraltı (Çıkaranlar: Orhan Seyfi Orhun, Yusuf Ziya Ortaç) gibi der- gilerde toplanan yazarların bu görüşleri ne denli hiçe saydıklannı görüyoruz. O yıllann "milHyetçileri" hem ırkçı ve turancıdtr, hem de Alman faşizminin yandaşı. Milliyetçi akımın öncülerirte karşın. Yusuf Akçura'nın, Kurtuluş Savaşı utkusundan sonra yayımladığı 'Iktisat ve Siyaset' (1924) adlı yapıtında Meşruîiyet dönemi partilerinin yapdan- nı incelerken sınıf gerçeğini yadsımadığını görü- yoruz. Çıkarlan bakımından Osmanlı Devleti'nin var- lığma bağlı olan Müslüman ahaliyi II. Meşrutiyet'in ilanından önceki evrede aşağıdaki gruplara ayınr I- Asker, sivil, ruhani memurlar. II. Müslüman tüccarlar, müteahhitlik ve mülte- zimlik ederek hükümetin koltuğu altında para ka- zanan büyük işadamlan. III- Sınıf çıkarlannı gözetebilmek için hükümete dayanan, daha doğrusu, hükümeti elinde tutmak isteyen arazi ve emlak sahipleri. Bu üç varlıkh toplumsal katmanı "burjuva", ma- aşh küçük memur kesimini ve topraksız ya da az topraklı köylüleri işçi sınıfından saymak mümkün- dür. II. Abdülhamid'in son yıllannda az maaşla ge- çinen asker ve sivil bürokrasinin yoksul kanadı (kendi deyişiyle proleter memurini) iktidan varftklı zümrelereyandaş görerek muhalefete geçmişti. It- tihat ve Terakki bu yoksul (proleter) askeri ve mül- ki memur tabakasına dayanarak tarih sahnesine çıkmış, güçlendikçe ihtilalin başan kazanacağını sezen Selanik tüccarlan, Rumeli'deki kimi toprak sahipleri tarafından desteklenmiştir. Askeri birdar- beyle iktidara geçmesi üzerine çıkarlan eski reji- me bağlı olan sınıf ve tabakalar ftrani Abdülhamkj rejiminde servet yapan tüccarlar, işadamlan, yer- lerinden olan büyük memurlar, eşraf ve âyan) ise "Hüm'yet ve Itilaf Partisi"n\ kurmuşlardır. Nedir ki, Meşrutiyet'in ilk yıllanndaki bu görünüm kısa süre sonra değişmiş, özellikle I. Dünya Sava- şı yıllanda "Ittihat ve Terakki" bir yandan bünye- sindeki küçük bürokratlan zenginleştirerek burju- valaştınrken, öte yandan partinin kilit noktalannı ele geçiren Selanikli tüccarîann temsilcisi durumu- na geçmişti. Bu nedenle artık savaşın sonunda "It- tihat ve Terakki"y\ Türk milli burjuvazisinin partisi saymak yanlış olmaz. Kurtuluş Savaşı yıllarında yayımladığı kimi ma- kalelerde, XIX. yüzyılda Batı kapitalizminin Doğu ülkelerini sömürerek yok etmeye çalıştığını yazan Akçura, gümrük duvarlannı kaldırmaya çalışan Osmanlı liberallerini eleştirerek bu durumun Avru- pa sermayesinin Türkiye'yi istilasını kolaylaştır- ması anlamına geldiğini belirtir (1921). 'Muasır Avrupa 'da Siyasi ve Içtimai Fikir Cere- yanlan' (1926) adlı kitabında ulusçuluk, özgürlük, eşitlik, sosyalizm konulannı işleyerek insanlann özgür ve hukukça eşit olmalannı ilkeleştiren İnsan Haklan Bildirgesi'nin gerçek bir eşitlik sağlaya- madığını yazar. Asıl eşitlığin ekonomik fırsat eşit- liğiyle gerçekleşebileceğini savunan Marksçı dü- şünceye yaklaşır. Sosyalizmin çağdaş, ekonomik ve siyasal düşüncenin temeli olduğu görüşünü açıklamakta da sakınca görmez. Yazılanndaki değişmelere bakarak Yusuf Akçu- ra'nın Türkiye'deki siyasal gelişmelerden etkilen- diğini söylemek yanlış olmaz. 1904'lerde Pan Ger- manizm ve Pan Islavizm akımlanndan esinlenerek Pan Türkist görüşlerin bir ölçüde öncüsü olan ya- zann, I. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra eski inançlanndan uzaklaştığı, özellikle 1923'ten son- ra Mustafa Kemal Pasa'ya ters düşmemeye özen gösterdiği kabul edilir. Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin (Yurdakul).. Milliyetçi akımın öncüsü otan öteki Türk- çüler gibi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear