02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4NİSAN1999PAZAR HABERLER Eski SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, 1980 sonrası çıkarılan tasarruf genelgelerinin sonuçlarmı araştırdı Bütçe disiplini iflas etti 'Devlet ciddiyetine uymuyor' 'Bürokrasiye güvenilmiyor' - Genelgeter devlet hizmetkrini nasd etkiüyor? -Tasarruf genelgelennin bir diğer ortak özellıği de parasal tasarruf yarunda '•zamandan tasarruF sağla- mayı da amaçlamalandır(!) Çıkanlan genelgelerde bu amaç şöyle ifade edilmektedir. " „ Kamu hizmederi- nin yürütülmesindeve kanutılann u>guiannıasındalü- zumsuz>aaşma \e kırtasheciliğin bertaraf edilmesive bunu gerçekiteştirecek bir çalışma metodunun benim- sentnesi gerekKdir-" (1994 4 sayıh genelge). Ama bu çalışma metodunu genelgelerçoğunlukla kendileri be- lirlemektedirler. Ömeğin, kırtasiyeciliği önlemeyi ta- Hmadandıran' 1994/4 sayıh genelgede bir kamu ku- rumunun. -diyelimkı Sosyal Sigortalar Kurumu'nun- 1 liraya kiralamak istediği bir saglık istasyonu için ne- ler yapması gerekmektedir? Söz konusu genelgeye göre kırtasiyeciliği önlemek amaayta şunlann yapıl- ması gerekmektedir: 1 liraya kiralanmasına karar ve- rilen sağlık ıstasyonu için önce "kiralamaıunfaydave zarureti ik yer ve değer olarak uygunluğu" konusun- da ılgılı bakanın onayı alınmak üzere bakanhğa gön- derilecektir. Şayet bakanlıktakj bürokratlar yenn uy- gunluğuna kanaat getırirlerse sayın bakan için onay ha- zırlayacaklardır. Alınan onay, SSK'ye gereği yapü- mak üzere gönderilecektir. SSK, alınan bakan onayı- nı yönetim kurulu kararını da ekleyerek Hazine Müs- teşarüğTna gönderilmek üzere tekrar bakanhğa gön- derecektir. Bakanlığın Hazine Müsteşarlığı'na ilettiği SSK'nin talebine, Hazine'nin olumlu yanıt vermesi halinde, olumlu görûşle birlikte yazı bakanlığa geri gönderilecektir. Ama henüz kiralama işlemi sonuç- lanmamıştır. Ancak son aşamaya gelinmiştir. O aşa- ma da Başbakanlık'tır. Sayın bakanın imzasıyla tüm bu yazışmalar Başbakanlıga, izin verilmek üzere gön- derilir. Başbakanlık da izin verirse yazı bakanlık ara- cılığı ile SSK'ye gelir ve SSK kiralama işlemini ya- pacak olan üniteye yetki verir. Tabii bu arada şunu da söylemek gerekiyor. Kiralanacak olan yeri, SSK'nin ilgili ünitesi dışmda hiç kimse görmemiştir ve bilme- mektedir. Ve tûm bu yazışmalar ortalama "alu ayhk" bir zamanı almaktadır. - Yani devlette bir gfiven sorunu mu var? - Ne kadar iyı niyetle çikanlmış olursa olsun, tasar- ruf genelgeleri özünde "bürokrasiye", daha da önem- lisı bakanbıraduyulan güvensizltğı yansıtıyor. Bakan- lığını yöneten bir bakanın kendi imzasıyla onay ver- diği bir işlemin Başbakanlık'taki veya Hazine deki bir bürokrat tarafından reddedilmesi herhalde uygun bir davraniş değildir. Kaldı ki bunun devlet ciddiyetiyle bağdaşır yanı da yoktur. Çünkü devlette bürokrasiye güven esastır. - Sonuç olarak genejgeler tasarruf sagknuyor mu? Tasarruf genelgelerinin tasarrufla da bir ilgisi yok- tur. Tam tersine pek çok alanda savurganlığa yol aç- mıştır. Genelgeleri yayımlayanlar, kırtasiye almak için devleti dilenci durumuna düşürmüşlerdir. Kamu ku- ruluşlan gereksinmelerini karşılamak için zorunlu ola- rak demekler, vakıflar kurmuş ve sorunlannı aşmaya çalışmışlardır. Bugün çeşitli kamukurum ve kuruluş- lann da yüzlerce dernek veya vakıf tasarruf genelge- lerini aşmak için kurulmuştur. Tasarruf genelgelerinin yarattıği bir diğer sonuç da iktidardaki küçük ortağin önünü kesmek için kullanıl- masıdır. Bu konudaki en büyük sıkıntıyı bürokrallar çekmiştir. Büyük ortak tasarruf genelgeleri kapsamın- daki her iş,ini süratle çözerken küçük ortağın eli-kolu bağlanmış, adeta kök söktürülmüştür. DVT-SHP ik- tidan bunun yüzlerce örneğiyle doludur -YıBaniır' vatan-milkt' edebiyatiylaçıkardan tasar- ruf genelgelerinin sonucunda ne eldeedfldi? Kaç Brahk tasarruf sağtandı? Herhalde bir başbakan, tasarruf genelgesini imzalarken bu soruyu yeni genelgeyi im- zalatmak için kendısine getiren bürokratına sormuş- tur. Ama işin gerçeği sormamıştır. Çünkü devletin elinde böyle bir veri yok. Doğal olarak insanın aklına şu soru geliyor. "Sonucu bilinmeyen. öicülmeyen bir alanda njçin tasarruf geneigesi çıkanhr?" Sonuç o- larak devlet, ne olduğu bıhnmeyen tasarruf genel- gelerinin gölgesinde kalıyor. Bu gölgeyi kaldırmanın tek yolu sağhk!ı bir bütçe sistemini ivedilikle kur- maktır. . . . . - , , istanbulHaberServisi-Eski SSK Ge- nel Müdürü Kemal Kıbçdaroğlu, 1980 sonrasında başbakanlann göreve başlar başlamaz yayımladıldan "tasarruf genel- geteri"nin sonuçlannı araştırdı. Hiçbir kamu görevlisinin Bütçe Yasası'nda ön- görülmeyen birödenegi harcayamayaca- ğına dikkat çeken Kılıçdaroğlu, genelge- lerin özetinın "Türkiye'de bütçe disipu- ninin iflası" olduğunu belırtti. Kılıçda- roğlu, tasarruf genelgeleri kapsamına alı- nan harcama kalemîennin -personel dı- şmda- konsolide bütçe harcamalannın yüzde binni bile bulmadığını kaydederek uvgulamayı "komedi'' olarak değerlen- dirdi. Kıhçdaroğlu'na araştırmasıyla ilgili yönelttığımiz sorular ve yanıtlan şöyle: - OncetUde araşürmanızın amacını ve genel bir değeıiendinnesini yapar mssh nız? - 1980 sonrasında, Başbakanlığın de- ğişik tanhlerde çıkardığı tasarruf genel- gelennde neler öngörülmüştür? Öngörü- len amaçlara ne ölçüde ulaşümıştır? Kır- tasiyecilik önlenmiş mıdir? Araştırmada bu ve benzeri sorunlann yanıtlannı bul- maya çalıştım. Tasarruf asltnda bir kültür, dolayısıy- la bir eğitim sorunudur. Bir kamu görev- lisinin kaynak savurganlığına yol açan davranış veya uygulamalarını hoş gör- nıek elbette doğru değildir. Ancak bura- da sorulması gereken bir soru var. Aca- ba kamu görevlileri, kamu harcamalan- nı nasıl yapıyorlar? Bu sorunun bilınen ve her ülke için geçerli olan tek yanıtı var: Her kamu görevlisi kamu harcamalannı bütçe disıplinı içinde yapar. Çünkü büt- çe, bir ülkenin yıllık gelirlerinin nerele- re ve hangi koşullarda harcanacağını gös- teren ve geçerliliği bir yılla sınırlı olan bir yasadır. Bütçenin yasa olarak parlamen- todan çıkmasının temel nedeni de budur. tflasın itiurafj Bu çerçevede olaya baktığımızda ka- mu görevlılen kamu harcamalannı ya- parlarken aslında Bütçe Yasası'nı uygu- luyorlardır. Çünkü hiçbir kamu görevli- si Bütçe Yasası'nda öngörülmeyen bir ödeneği harcayamaz. O halde niçin he- men hemen her yıl. art arda birkaç kez ta- sarruf genelgeleri çıkanlır? Bu sorunun yanıtını bir tasarnıf geneigesi samimi olarak şöyle veriyor. "_ kamu kesimin- de. öteden beri bir önceld yıl baz alına- rak bütçe hanrlama ve faalKetleri betir- leme anlayıs,ımn ekonomive zarar verir hale geldiği ve bu hususun bazı gereksiz harcama programlannın sürdürülmesi- ne neden olduğu. bu sebeple konsolide bütçe kapsamında yer alan tüm program- lann gözden geçiril(nıesi)~" öngörülmek- tedir (1994/4 sayıh Başbakanlık Genei- gesi). Bir Başbakanumzuı imzasını taşı- Tenelgelere bakılırsa 1980'den bu yana kamuda çahşanlann sayısal olarak azalması gerekirdi. Ancak tam aksine artmıştır. 1980 yılında konsolide bütçeye dahil kuruluşlann kadro sayısı 1 milyon 381 bin 431 kişiyken, bu rakam 1998 yıh sonunda 2 milyon 46 bin 138'e yükselmiştir. Â asarruf genelgelerinin tasarrufla bir ilgisi yoktur. Tam tersine pek çoİc alanda savurganlığa yol açmıştır. Genelgeleri yayımlayanlar, kırtasiye almak için devleti dilenci durumuna düşürmüşlerdir. kadar iyi niyetle çıkanlmış olursa olsun, tasarruf genelgeleri özünde bürokrasiye, daha da önemlisi bakanlara duyulan güvensizliği yansıtıyor. Kaldı ki bunun devlet ciddiyetiyle bağdaşır yanı da yoktur. Çünkü devlette bürokrasiye güven esastır. yan bu genelgenin özeti, bütçe disiplini- nin TürkJye"de "iflas ettiğidir''. Hatta o kadar sert bireleştıri var ki. dönemin baş- bakanı, yürürlükteki bütçenin ekonomi- ye zarar verir hale geldiğini itiraf etmek- tedir. Peki ekonomiye zarar veren bu büt- çeyi kim hazırladı' Ekonomiye zarar ve- ren bu bütçeyi parlamento nasıl onayla- dı? Ve en önemlisi daha sonraki yıllarda hazırlanan bütçelerde başbakanın bu eleştirileri niçin dikkate ahnmadı? - Bütçe haariama anlayışt bir ülkede ekonomiye zarar verir hale gelmişse, bu zararlan tasarruf genelgeleri yayımlaya- rak önleyebilir miyiz? '' - Kuşkusuz kı hayır. Niçin hayır oldu- ğunu rakamlar vererek belirtmeye çalışa- cağız. Ama önce şu sorunun yanıtını ve- relim. Tasarruf genelgeleri genellikle hangı alanlarda savurganlığı önlemek için çıkanlıyor? Genelgeleri tarayarakbu sorunun yanıtını şöyle verebilinz. a. Demirbaş alımı ve onanmlan. b. Taşınmaz mal edinilmesi, kiralan- ması, c. Taşıt alımı ve onanmı, d Telefon ve kablolu TV yaymı alın- ması, e. Gazete, dergi ve benzeri yayımlann alınması, f. Kırtasiye kullanımı, g. Temsil, ağırlama ve tören giderleri, h. Personel alımı. Once personel Burada asıl önemli olan konu. perso- nelden yapılacak tasarruftur. Çünkü per- sonel ahmının kamuya maliyeti bir yılla sınırlı değildir. Kamuda, kişi kendi ıste- ğiyle aynlmadığı sürece. genellikle gö- revıne son verilmemektedir. Dolayısıyla personelin, emekliliğine kadar kamuya olan maliyeti artarak sürecektir. Erken emekliligin, Fınansman açısından kamu için bir sorun olduğu bılinmekle birlik- te, kamudaki personel sayısını azaltmak amacıyla 'zorunlu emeklilik' uygulama- sma başvurulduğu da bilınen bir diğer gerçektir. Görünürde izlenen bu personel politikasının sonucu olarak, kamuda ça- lışan personel sayısında ciddi bir azal- manın olması gerekir. - Peki gerçek böyle mi? - Bakanlar görevlerine ilk başladıkla- nnda genel müdürlerinden istedikleri bil- gilerin başında, bulunduklan bakanhkta kaç kadronun b<rş olduğu bilgisidir. Hü- kümetler değiştıgınde de başbakanlann yayımladıklan genelgelerin başmda 'her türlü personel ahmının, yer değiştirmesi- nin_ vb. durdurulması'dır Çünkü siya- sal iktidarlann en büyük korlcusu, düşen hükümetin giderayak yasalara aykın ola- Tasarruf genelgeleri sonuç vermiyor - Tasarruf genelgeleri etkili oluyor mu? - İktidarlann bu kadar üzerin- de önemle durduklan tasarruf genelgelerinin personel alımı yönünden nasıl bir aldatmaca olduğunu daha önce belirtmiş- tik. Tasarruf kapsamına alınan diğer harcama konularda acaba durum nasıl? Çünkü bir tasar- ruf genelgesinde aynen şöyle denmektedir. "_ Yapilan tetkik ve incekme sonucunda; genel ve katma bütçeti idareler ve diğer bütün kamu kurum ve kuruluş- lanndaki harcamalann değişik kalemlerinde asın israflann ol- duğutespft ecuTmiştir.''(1997/25 sayıh genelge) Bu ifade desle- tin tüm kurumlannı kapsamak- tadır. Ve bu ifadeyi ülkenin 'baş- bakanı' kullanmaktadır. Yani Türkiye Cumhuriyetı'nin baş- bakaıu, tüm devlet kurumların- da 'aşın israflann' olduğunun saptadığını beyan etmektedir. Burada sorulması gereken ilk soru şu. Bu 'asın israT hangi 'tetkik ve incdeme' sonucunda saptanmıştır? Sorulacak ikincı soru da. başbakanın söz konusu ettiği 'aşuı israfi' yapanlar hak- kında acaba ne tür bir yasal iş- lem yapılmıştır0 Çünkü yine bir sayın başbakan, tasarruf genel- gelerine uymavanlar hakkında 'idari ve eezai kavuştunna' açı- lacağını beyan etmiştı. Aslında iki sorunun yanıtı da çok basit. Ne saptanan bir 'aşın israT vardır, ne de 'aşın israf yaptı diye hakkında soruşturma açılan bürokrat vardır. Tasarruf genelgeleri kapsa- mında olan personel dışındaki diğer harcama kalemlenne bak- tığımızda daha da "komik" bir durumlakarşılaşıyoruz. Kiralar, kırtasiye baskı ve yayın giderle- ri, yakacak alımlan. akaryakıt ve yağ giderleri, elektrik-su-ha- vagazı giderleri, temsil-ağırla- ma-tören giderleri. demirbaş alımlan, taşıt alımlan gıbi ka- lemler konsolide bütçe harca- malannın yüzde birini bile bul- mamaktadır. Bu tür harcamala- nn konsolide bütçe giderleri içindekı payı 1978'de bınde 5 iken, bu rakam 1990'da binde 4'e, 1998'de de binde 3'e düş- müştür. Tasarruf genelgelerini yayımlayanlar işte bu masrafla- nn kısılarak bütçede dengenın korunacağını ve amaçlanan he- deflerin tutturulacağım sanıyor- lardı. Çünkü yayımlanan tüm ta- sarruf genelgelerinin ana tema- sı bu konu olmuştur. Devlet or- manla değil, tek tek ağaçlarla uğraşmayı tercıh etmıştir. -Peki genelgelerde öngörülen amaçlara ulaşüdı mı? - Kuşkusuz kı hayır. Bu har- camalan hiç yapmasanız bile. öngörülen hedefleri tutturamı- yorsunuz. Örneğin. konsolide bütçede öngörülen açık, 1990'da yüzde 11.8 fazlasıyla gerçekle- şirken bu rakam 1993"te yüzde 152.2, 1995'te yüzde 59.1, 1996'da >-üzde 43.2, 1997'nin yüzdesi ise inanılmayacak bo- yutlardadır. Çünkü dönemin başbakanmca (Sayın Erbakan) büyük bir övgüyle sözü edilen ve mutlaka gerçekleşeceği taah- hüt edilen 'denk bütçenin' dö- nem sonu 'açığı 22 katrilyon" olarak gerçekleşmiştir. Dahakomikolanı ıse. tasarruf amacıyla çıkanlan tasarruf ge- nelgelerinin yol açtığı kâğıt sa- vurganlığıdır. Çünkü birtasarruf geneigesi ortalama 10 daktilo sayfasıdır. Başbakanhktan ma- sum (!) olarak yayımlanan bu 10 sayfa Türkiye genelinde on bin- lerce sayfaya ulaşmaktadır. U- laştırma masraflan da cabası. rak siyasal yandaşlannı devlet kadrolan- na yerleştirmesidir. Ama ne hikmetse hiçbir siyasal iktidar, kamuya personel altmının objektif koşullara bağlanması- nı istemez. Çünkü, partinin iktidanyla birlikte keyfilik de başlamış olmaktadır. Daha doğrusu bir önceki ıktıdann yap- masını uygun görmediği personel uygu- lamalannı yeni iktidar, kendısine hak ola- rak görebilmektedİT. Buuygulamamn tek istisnasını son Ecevit azınlık hükümeti gerçekleştirmiştir. 22 Şubat 1999 günlü Resmi Gazete'de yayımlananyönetmelik değişikliğine göre kamuya eleman alımı svnavlannı bundan böyle ÖSYM yapa- caktır. Türkiye'de kamu personeli yeterü mi? Türkiye'de sokaktaki yurttaş kamuda olduğundan fazla eleman çalıştınldığına inandınlmıştır. Çünkü sıradan yurttaşı- mız 'devlet dairesTne gıttığinde ilgi gör- memektedir. Bu gözleminde aslında hak- hdır. Ancak sıradan yurttaşımızın bilme- diği bir gerçek var. O da şudur: Kamuda personel dağılımı dengeli ve uyumlu de- ğildir. KtT 'lere gereksiz yere binlerce ni- teliksız eleman alınırken, kamu hastane- leri. elemansızlıktan bazı bölümlerini ka- patmak zorunda kalmıştır. O kadar ki emekli olan kamu görevlilerinin yerine bile, yeni eleman alımını genelgeler ya- saklamıştır. Genelgelere bakılırsa 1980 yılmdan bu yana kamuda çahşanlann sayısal olarak azalması gerekir. Ancak gerçek hiç de söylendiği gibi olmamış, tam aksine ka- muda çahşanlann sayısı artmıştır. 1980 yılında konsolide bütçeye dahil kuruluş- lann kadro sayısı '1381.431' kişi iken bu rakam '1998' yıh sonunda '2.046.138' ki- şiye yükselmiştir. - Genelgelerin amaçlan nedir? - Tasarruf genelgelerinin çıkış amaç- lan zaman zaman farklılık gösterse de temelde aynı tema işlenmektedir. ^Uke- nin içindebuhınduğu ekonomikprobfem- lerin çözümlenebitanesi(~) için aşağıdaki tedbirlerin ahnması uygun görfibiıâştüıf Ama bazen sayın başbakanlanmız hızla- nnı alamayıp 'mün duygulara' da hitap etmekten kendilerini alamamışlardır. ör- neğin bir başbakanımız "Aziz milletimi- zin büyük fedakârhklarla kamu bizmet- lerine tahsis ettiği bu imkân ve kaynakto- nn maksadına uygun azami tasarruf prensiplerine riayet edilerek kuUaıulma- sı(ra)" ıstemiştir (1988 11 sayüı geneM ge). Oysa sade yurttaşımız da biliyor ki 'kayıtdışı' ekonomi, büyümesini 1980 sonrası izlenen ekonomik politikaya borçludur. Bunun anlamı kamuya vergi olarak aktanlması gerekenin çok önem- li bir kısmmın aktanlmadığıdır. Yani öy- le büyük fedakârhklarla kamu hizmetine tahsis edilen bir kaynak yok. Bir başka sayın başbakanımız da ya- yımladığı tasarruf genelgesiyle "_ rüş- vet, kayırma ve her türlü yolsuzhığa, eşit- sizüğe yer verilmemesinL..'' istemiştir (19934 sayıh genelge). Tabıi bunun ya- nında, kamu görevlilerinin " „ Devletva- tandaş için vanfar ve miDete hizmet esas- tır anlayışı içerisinde görev_." yapmalan- nı isteyen başbakanlanmız da bulunmak- tadır (1991' 18 sayıh genelge). Biraz da tehdit Hatta bazen o kadar ilen gıdiliyor ki, "_ kalkmmanın yurt sathına dengeli bir şekilde yayılması için (._) tasamıftan bile tasarruf yapdabikceği gerceğL." hatırla- tıhyor bürokratlara (1992/7 sayıh genel- ge). Ama bunun yanmda tehdit de yok de- ğil . Çünkü bir başka tasarruf genelgesin- de şöyle deniyor. "_. bu genelgede yer alan hususlarm tavsıye' mahiyeti tasıma- dığı; u> ulmaması halinde kanunlaruı ön~ gördüğü şekilde idari ve cezai kovuştur- ma\ı gerektirebilecek konularolduğudik- kate ahnmabdn-." (1994/4 sayıh genelge). ŞIF1Ç. NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, geçenlerde önemli bir ka- rarı gerekçeleriyle birlikte açıkladı. Bayram tatiline denk geldiği için fazla dikkat çekmeyen bu karar; "Kürt so- runu" nedeniyle bir çok aydının, yaza- rın başını derde sokan tartışmalara, yargıçlar açısından yeni bir boyut ka- zandırıyor. Öğretmen örgütlerinden Eğitim-Sen yöneticilerinin yayınladıkları bir kitap- ta "bölücülük propagandası" yaptık- ları gerekçesiyle yargılandıkları dava- da mahkeme beraat karan verdi. Ka- rardan çok, karann gerekçesi önemli. Bu davada savcı özetle şu iddialar- da bulunmuştu: 'Kürtçe anadille eği- tim isteyen', 'Kürt halkı ve başka halk- lar üzerinde asimilasyon ve inkâr po- litikalan sürdüğü'nü iddia eden, Ata- türk'ün 'Ne mutlu Türküm diyene'sö- zünü de ırkçıhkla suçlayan bu kitapta bölücülük yapıldı. Mahkeme ise asker üyenin muhalefetine rağmen bu iddi- alan reddetti ve kitapta suç olmadığı- na karar verdi. Heyet, karann gerekçesinde şunlan belırtti: Kitap bilimseldir. Eğitim-Sen'in sorunlarta ilgili görüş bıldirmesi doğal- dır. Bilimsel anlamda anadilin okul ön- cesi öğretilen dil olduğundan kuşku yoktur. Kitaptaki ifadeler düşünce öz- güıiüğünün bir ürünüdür. Gelişmiş ül- kelerde, okul öncesinde anadil eğitimi konusunda imkânlartanınmakta, okul- îki DGM Hâkiminin Mesajı lar açılmaktadır. Aynı husus, Mayıs 1998'de CHP'ce yayımlanan 'Demok- ratikleşme ve Insan Haklan önrapo- ru'nöa dile getirilmiştir. Keza TÜSİAD tarafından yayımlanan Doğu Rapo- ru'nda da bu husus fikir olarak belirtil- miştir. Toplumlar ancak düşüncelerini öz- gürce açıkladıkları sürece gelişebilirler. Herkesın aynı şekilde düşünmesi bek- lenemez. Yatılı Bölge Okullan (YİBO) uygulamasının sakıncalarının belirtil- mesi de düşünce özgüriüğü kavramı içerisinde değerlendirilmelidir. Kitap- ta, devletin ülkesi ve milletiyle bölün- mez bütünlüğü aleyhinde bölücülük propagandası yapılmadığı gibi, sanık- lann böyle bir kastı da tespit edilme- miştir. 680 sayfa olan kitabın sadece birkaç sayfasından cümleler alınarak sanıkların bölücülük propagandası yaptığı iddia edilemez. Kararın gazetede yayımlanan özeti bu kadar. Karara, Ankara DGM Savcı- lığı itiraz etti ve bozulması için Yargı- tay'a başvurdu. Mahkemenin asker üyesi Hâkim Albay Abdülkadir Da- varcıoğlu da karann aleyhinde oy kul- landı ve muhalefet gerekçesinde şun- lan söyledi: "Kitaptaki ifadelerden an- laşılacağı üzere, Türkiye'de Türk hal- kından ayn Kürt, Çerkez ve benzeri halkların yaşadığı, yapilan Türkçe eği- timin ırkçı, faşist bir uygulama olup Doğu'daki YlBO'lann Türkiye'de sür- dürülen eğitimin ırkçılık temeline da- yaiı asimilasyon aracı olarak kullanıldı- ğı tezi ileri sürülmüştür." Davarcıoğlu gerekçesinde Anayasa'ya göre Türk- çe'den başka hiçbir dilin anadil eğiti- minde kullanılamayacağını belirtti. Yargıçlar arasında yapilan tartışma- lar nedeniyle de bu karar çok önemli. Bir ülkede kanunları Meclis çıkanr a- ma, ona asıl ruhunu veren ve can ka- zandıran yargı kurumlan olur. Avukat- lar, savcılar, yargıçlar ve tabii ki hukuk- çu bilim insanlan yasaların asıl yaratı- cılarıdır. Hukuk devleti de böyle orta- ya çıkar. Ülkemizin yakın tarihinde ne yazık ki, bu konuda çok olumsuz örneklere tanık olduk. 12 Mart 1971 askeri dar- besi sırasında darbecilerin istediği doğrultuda karar vermeyen mahke- meler bir gecede lağvedildi. 12 Eylül döneminde, darbeciler, savcıların elini kolunu bağlayacak uygulamalarla, ba- zı cinayet dosyalarının kapatılmasına neden oldular. İşin daha da acı yanı, görevini yasa- lara ve hukuk devleti ilkelerine göre yapmak isteyen savcı ve yargıçlar yö- netimlerin hışmına uğradılar, görevle- rini bırakmak zorunda kaldılar. Yöne- timlerin ve askeri darbecilerin istediği doğrultuda davrananların ise önü açıl- dı, yükselme olanağı buldular. Ankara 2 No'lu DGM'nin kararı bu açıdan önemli. Hâkimler özgüriüklere önem veren bir hukuk mantığı içinde davranırlarsa, Türkiye'nin uluslararası alanda da önünün açılmasına yardım- cı olacak adımların öncülüğünü yapa- bilirier. Hukukçular da bu ülkenin aydınları. Onlann görevi yalnızca kanunlan düm- düz uygulamak değil, kanunlara hu- kuk devleti mantığı açısından derinlik kazandırmak. Bir mahkeme, bundan sonrasına ışık tutacak önemli bir başlangıç yaptı. Umanz devamı gelir. Bunun kolay ol- madığını yaşanan deneylerden biliyo- ruz. Bu işin Yargıtay'ı, itirazı, yeniden yargılaması olduğunu biliyoruz. Ama, diğer kurumlar da, 2 No'lu DGM'nin açtığı yöldan yürüyebiliıier, ülkemize doğru bir hukuk anlayışı kazandırabi- lirter. Halit Çelenk'ler. Orhan Apay- dın'lar, Gülçin Çaylıgil'ler, Niyazi Ağırnaslı'lar, Hâkim Albay Remzi Şi- rin'ler, Savcı Doğan Öz'ler de böyle bir hukuk anlayışının yerleşmesine bü- tün ömürlerini verdiler. Hukukun de- mokratikleşmesı bir süreç. 2 No'tu DGM'nin kararı bu açıdan dikkat çeki- ci. VEFAT Merhume Emine ve merhum Ahmet Erdal'ın mahdumu, Teoman-Zuhal Yürür, Cevval-Tülay Erdoğan ve Zihni Erdal'ın değerli kardeşleri, Sina ve Ahu Erdal'ın çok sevgili babalan, Meral Erdal'ın çok sevgili eşi, Hoşgörü Briç Klübü'nün değerli hocası ve çok sevilen Hayri Abi'si, Sayıştay Uzman denetçiliğinden emekli HAYRİERDAL trafik terörüne kurban gitmiştir. Cenazesi 4 Nisan 1999 Pazar günü Erenköy Galippaşa Camii'nden öğle namazını takiben Topkapı Merkezefendi Kabristanı'na defnedilecektir. AİLESt Çağdaş Avukatlar Grubu Çalışma Komitesi ve Sekreterya Üyesi Sevgili Arkadaşımız Av. OĞUZ DEMİR'İ kaybettik. Çok üzgünüz. Onu unutmayacağız ve hep sevgiyle anacağız. ÇAG Çalışma Komitesi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear