25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
AYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 1999 CUMA KULTUR Ûnlü Belçikalı yönetmen Chantal Akerman 'Altm Lale'ninjüri başkanlığını yapıyor fîfan ük beş daldkada bellî ohır' J&USELÇUK 18. Uluslararası tstanbul Film Festi- vıli'nin jüri başkanlığını üstlenen Bel- çkalıkadın yönetmen ChantalAkerman çığdaş AvTupw sinemasınm en özgün ve sradışı isimlerindenbiri. 1950yıhnda Erüksel'de doğan Akerman ilk filmini l?68'de 18 yaşındayken çekmişti. - Niçin sinemayı sectiniz Bayan Aker- nan? Aileniz sanatla uğraşan insanlar «feğjldL CHANTAL AKERMAN - Haklısı- n.z, sanatçı değillerdi. Deri ceket işin- de çalışıyorlardı, ceket dikiyorlardı. Ben yızar veya oyuncu olmak ıstiyordum. 12 yişındayken mutlaka oyuncu olmalı- yım dıyordum kendi kendime. 15 yaşı- rna geldiğimde Jean-Luc Godard'ın "Pierrot Le Fou"sunu (Deli Pierrot) seyrertim. O gün sinemanın kendini en iyi ifade etme aracı olduğunu anladım. Ve o gün yönetmen olmaya karar ver- dim. - Belçika'daki sinema okulu ÎNSAS'a (1967-68) girdiniz. Sinema okulunda sadece birkaç ay okudum. Okula gitmekten sıkılmıştım, bir şeyler yapmak istiyordum. Mate- matik, fızik. kımya gibi dersler vardı, be- nım ilgimi çekmiyorlardı. Hiçbır za- man iyı bir öğrenci olmadım. Okulu bı- rakırbırakmaz hemen ilk filmimi, 18 ya- şımdayken çektim: Sautema villelŞeh- rimiUçur 1968). - Bu ilk fılminizi çekmek için gereken olanaklan nasıl buldunuz? Bir vekâlet bürosunda çalışıyordum. Beni sekreter olarak sağa sola yollu- yorlardı. Ben de para biriktirdim. ilk filmimi bir gecede çektim. Üç kişiydik zaten. Kendim oynadım. Her sahne için tek çekim yaptık. Filmimi kendi param- la gerçekleştirdim. -Alman yönetmenVVün VVenders gi- bi sizin de Amerika'ya karşı hiiyiik bir tutkunuz var. fakat filnılerini/i çoğun- lukla Avrupa'da çekiyorsunuz. Amerika'da da film çektim. Fransa. Belçika, Almanya, Rusya, Polonya. Do- ğu Avrupa'da çahştım. Konulanm beni nereye çekıyorsa filmlerimi de oralar- da gerçekleştıriyorum. Ortadoğu'da film çevirmek isterim. Ortadoğuüzerinebir tür belgesel yapmak isterdim örneğin. - Bir süre Amerika'da yaşaduuz... Evet. Amerika'ya 21 yaşındayken git- tım. Iki yıl boyunca orada yaşadım. Ara sıra yine gidiyorum. Oraya gittiğimde çok gençtim ve kendimi orada çok öz- gür hissettim. Birçok belgesel film iz- ledim, sinemayla ilgili bir sürü şey keş- fettim. Kendi ülkenizden ve ailenizden uzak olduğunuzda kendinize daha çok güveniyorsunuz. Bir sûrû ufak tefek 15 yaptım. Sinemada gişeci olarak çalıştım, dükkânlarda. lokantalarda çalıştım. Ken- dime olan güvenimi kazandım, budaba- na birçok şeyi beraberinde getirdi. Ya- şamak için bütün bunlart yapmam ge- rekti. -19% Uluslararası Selanik Film Fes- trvali'ndc yine jüri başkaıuydnuz. Ya- nşmada " Pretty Village, Pretty Flame'" (Güzel Köy. Güzel Alev) başuklı bir Sırp filmi vardı, oldukça ırkçı bir film- di. Diğerjüri üyeleri ile bufllmiçok tar- nştığınızı biliyonım. Evet, ben de sevınedim o fılmi. Bal- kan Savaşı üzerine Hollyvvood tarzı bir film yapmak sömürüden başka bir şey demek değildir. Çok hassas bir konu bu. baştan çıkancı bir tavır takınma- mak gerekir. Sanınm Sırp yönetmen ırkçı bir film çektiğini fark etmemişti, kullandığı anlatım ve stil filmini değiş- tirdi ve filmini ırkçı bir fılme dönüştür- dü. Duygu sömürüsü yapan bir filmdi bu tamamen. - 18. Uluslararası tstanbul Film Fes- tivalTnin jüri başkanısuuz. Vanşraada olan 12fümi değerlendirirken nelerikıs- tas olarak alacaksınız? Teorik bir şey değil bu. Ömeğin fıl- min bende bir şeyler değiştirdiğini an- larsam o film iyidir mutlaka. Duygu olarak beni etkiliyorsa iyi bir filmdir diyebilirim. Bir filmi değerlendirirken nesine dikkat ettiğimi hiç analiz etme- dim doğrusu. Evet veya hayır diyebili- rim sadece. Diğerjün üyelerini de din- lerim. Benim bir fılmi sevip sevmemem ilk beş dakika içinde anlaşıhr. Bir fılmi sevmek ne demek? Filmin anlatımı ko- nuyla bağdaşıyor mu? Yenilikçi mi de- ğil mi? Bir sürü etkenle ilintili bir fil- mi beğenip beğenmemem... -BirçokfestKaldejüri başkanhğıyap- maya başladınız. Evet, sayılan artmaya başladı, ama bi- liyor musunuz gündelikhayatta çokyo- ğun oluyorum, sinemayapek gidemiyo- rum. Katıldığım festivallerde film gör- me nrsatım oluyor, insanlarla karşıla- şıyorum, ülkeler görüyorum. Harika bir yaşam. Istanbul'a gelmekten dolayı çok memnunum. Festivalin Başkanı Hürya Uçansu beni birçok kez tstanbul'a ça- ğırmıştı, ama bir türlü fırsat bulama- mıştım. tstanbul'daolmaktan çok mem- nunum. Genç Alman yönetmen Tom Tykwer'm üçüncü filmi 'Koş Lola Koş' Atlas'ta gösteriliyor 4 Videoklip göziTyle Berlin sokaklaı-ı Melek Mazıcı, doğayı psikolojik bir araç olarak kullamp kendini anlatıyor anın diliyle yaşam ESRA ALİÇAMJŞOĞLU Çahşmalannı 1985 yılından bu ya- na Helsinkide sürdüren Melek Mazj- cı'nın son yapıtlan tstanbul Galeri Nev'de sergileniyor. Yapıtlannda organik formlan. çiçekleri ve manzaralan kullanan sanatçı, kadm ve insan ola- rak kendini anlatmanın aracı olarak görüyor bütün bunlan.Yaşamsal deneyimlerini, doğanın dilinden yararlanarak anlatmayı yeğleyen sanat- çı. bunlan bilinçaltına yaptığı yolculuklarla destekliyor. Melek Mazıcı'nın yıllardır yaşamını Finlan- diya'da sürdürüyor olması her ne kadar kuzey- li kimliğini vurgulasa da, Doğudan edindiği deneyimler resimlerinin vazgeçilmez öğelerini oluş- turuyor. 4 Mayıs'a dek sürecek olan sergi, carborundum ve fotopolimer gravür teknik- lerinden oluşuyor. Mazı- cı"nın şu günlerde Galeri Nev'le eş zamanlı bir ser- gisi ıse Estonya'da izleyici- lere sunuluyor. Mazıcı ile resimleri üze- rine konuştuk. - Daha önce sergilenen yapıtlannızda doğayla bağ- İantı daha göze çarpıcıydı. Busergjdebubağın silinme- diğine, ancak daha soyut- laştığına tanık oluyoruz... MELEK MAZICI-Ön- celeri doğaya daha dar bir açıdan bakıyordum. Şim- dilerde ise bubakış açısınm genişlediğni düşünüyorum ben de. Bu işlerimde de yi- ne çiçeklerim var. Ama ben bunlan çiçek oldu- ğu için yapmıyorum. Onlar sadece benim an- latmak istediğim şeylere aracılık ediyorlar. Bi- rer sembol olarak kullanıyorum onlan. -Çalışmalannızıçektiğiniz fotoğraflarla des- tekliyorsunuz ve onlan da izlevicüere sunuyor- sunuz. Fotoğraf-gerçeklik- ve hayal gücü nere- de buluşuyor? Bu sergide peyzajlar ağırlıkta. Beynimdeki soyut peyzajlar ve çektiğim fotoğraflar bir bü- tün aslında. Bunlan birbirinden ayırmıyorum. Bu resimleri yaparken de, fotoğrafı çekerken de ben vanm. Gravürlerin yanındaki fotoğraflar. peyzajlann içindeler... Bazen dolaşırken farkı- na varamadığımız görüntüler. beynimiztarafın- dan kaydediliyor. Atölyeye döndüğüm zaman, gördüğüm şeylerin ve beynimdekılerin resim- lerini yapıyorum. Fakat neyi yaptığımı yine bil- miyorum. Işler bittiginde ve fotoğraflara bak- tığımda bunlann benim beynimdeki peyzajlar Maaa'nınsergisi İstanbulGaleri Nev'de. Baharda Nehrin VeşiUi^, 1998. oldugunu anlıyorum. - Japonya seyahatinizinçahşmalannıza ne gi- bi etkileri oldu? Japonya'nın doğası çalışmalanmı son dere- ce etkiledi. Finlandiya'da da doğanın içinde ya- şıyorum. Ancak farklı bir yere gittiğinizde edin- dığiniz izlenimler çok önemli. Japonya seyaha- tinden sonra yaptığım çalışmalann büyük bir hızla ortaya çıkması bunu gösterdi bana. - Doğanın anlatmak istediklerinize aracı ol- dugunu çok sık vıırguluyorsunuz_ Doğayı bire bir resmetmiyorum asla. Doğa benim için psikolojik bir araç. Içini ben dolduru- yorum, kendimi anlatıyo- rum. Yaptığım çalışmala- nn psikolojik durumum- la direkt ihşkili oldugunu söyleyebilinm. Işlerım özel olduğu kadar genel de. Herkes farklı alanlar- da deneyimlerini ortaya koyuyor, ama ortak bir payda da buluştuğumuzu düşünüyorum. tki insanın deneyimleri arasında çok büyük bir fark olmadığı- nı düşünüyorum. Genelde olmasa da detayda farklı- lıklar var sadece. Resim- lerim, mutlaka bazı insan- lara kendileriyle ilgili özel anları çağrıştırıyordur. .\ma bunlan kendiminki- lerden farklı görmüyorum. Dünyanın neresinde ya- şarsan yaşa, hangi kültür- den gelirsen gel. deneyimlerimiz üç aşağı beş >oıkan aynı. - Doğanın içindekiritmiresimkrinizedeyan- sıtmav 1 amaçhyor musunuz? Doğanın içinde olağanüstü bir ritim ve den- ge var. Doğayı kaynak olarak aldığınızda bü- yük bir risk altında olduğunuzu anhyorsunuz. Oritmiyakalayamama endişesi duyuyorsunuz. Bu ritme kendinızi nasıl dahil edebileceğinizi düşünüyorsunuz. tkisini dengelemek gerçekten güç-. - Fıgürün de sizin için önemli oldugunu bili- >oruz~ Önceleri figür kullanırkenkorkuyordum. Ar- tık 40'lanna gelmiş her kadın gibi daha cesa- retlıyım bu konuda. Artık figür kullanıyorum. Eğer duygulanmı resmediyorsam, kendimi de resme katmahyım diye düşünüyorum. Artık yapan ve gözleyenin yanı sıra biçim olarak da yer almaya çalışıyorum bazı çalışmalanmda. CUMHUR CANBAZOĞLLi ISTANIUl KUırttR VE SANATAltın Lale galibinin açıklan- masına birgün kala yanşma film- lorâun goa*criîT\i aürüyor. Cmck'ııv bugünkü porgramında yer alan Ateş Yutan, Pirjo Honkasolo'nun büyüklerin acımasız ortamına gir- meye hazırlanan iki kız kardeşin ruhsal dünyasını bir sirkteki atmosferle birlikte verdiği Finlandiya fvlmi. Altın Lale'nin diğer aday- lanndan Bülbüllerin Teri'nde tspanyol yönetmen Juan Manuel Cotelo yurdundan uzakta ekmek pa- rası arayan Rumen çellist Mihai'nin yaşadıklannı getiriyor beyazperdeye. Bu yıl festivalin konuklan arasında yer alan Schatzberg'in yapıtlannın ilk gününden ben sine- maseverler tarafından özel bir ılgıyle karşılandığı- nı görüyoruz. ABD'li yönetmenın bölümünden bugünkü programda iki örnek izlenebilir. Birinci yapıt Buluşma Almany a'da nazızmın palazlanma- ya başladığı dönemden hareketle iki arkadaşm ki- şiliğinde ırkçılık, sınıflar arası farklılık üzerine ya- pılmış en iyı filmlerdenbiri. 'New HoUyvvood' adıyla tanımlanan dönemin simge çalışmalanndan bin olan Korkuluk ise (1973'teCannes'da Al- tın Palmiyeli) kent ve kırdaki gerçeğin farklı- lıklannı gözler önüne seren, umutlannayolcu- luk yapan iki insanın sistem tarafından nasıl ezildiğini anlatan bir başyapıt. AlPacino'nun kariyerindeki ikincı film olan Korkuluk'un başlangıç görüntülerin- deki göğün renk değiş- tirmesine bir kez daha dikkatleri çekelim. Atlas'ta bugün iki se- ans Tom Tykvver'in ge- çen yıl Venedik'te 'olay yaratan' fvlmi Koş Lo- la Koş'a aynlmış. Al- man sinemasınm otuz yıldır yeni yetenek çıka- ramadığmdan yakman uluslararası sinema ca- miasının dört elle sanl- dığı Tyk^er bu üçüncü uzun metrajlı çalışma- sında, patronunun yüz bin markını metroda bırakmak zorunda kalan sev- gilisi Manni'ye 20 dakika içinde bu parayı bulma- ya çalışan Lola'nın Berlin'deki maratonunu be- yazperdeye aktanyor. Akademik eğitimi olmayan, bol film seyrederek kendine özgü bir dıl oturtma- ya çalışan Tykvver'in Koş Lola Koş'u, özellikle 'MTV kuşağı'na seslenen uzun bir video-klip esp- risinde. ^talyan komedisi^nin en iyi filmi ltalyan usta Mario Monkelli'nm 1975'te ltal- ya'da en fazla seyirci toplayan yapıtı Dostianm.At- las sinemasınm bugünkü ilk filmi. Klasik ltalyan komedisi döneminin son örneğı kabul edilen Dost- lanm'ın kahramanlan, kendileri dahil, hiçbir şeyi ciddiye almayan, küçiik kasabada çeşitli şakalar- la günlerini geçıren ellisindeki beş arkadaşın se- rüvenleri üzerine kurulu. Monicelli'nin sosyal te- malan pek umursamadan çektiği filmde, istasyon- da tren penceresinden bakan insanlann tokatlan- dığı sahne çok ünlü. Monicelli'nin diğer filmi BUinmeyen Kişiler'de- ki kahraman sayısı yine beş. Emekliye aynlmış bir hırsızın yardımıyla soyguna girişen, ancak kasaya ulaşmak yerine bir evın mutfağındaki bir tencere makarnayla yetinmek zonında kalan kafadarlann 18.ÜIUSLARARASI İSTANBUL FİLM F1STİUALİ T M. ykwer üçüncü uzun metrajlı çalışmasında, patronunun yüz bin markmı metroda bırakan sevgilisi Manni'ye 20 dakika içinde bu parayı bulmaya çalışan Lola'nm Berlin'deki maratonunu beyazperdeye aktanyor. öyküsü 'Tüm Zamanlann En İyi İtalyan Filmi 1 olma un\anını sür- dürüyor. Atlas'ın ilk Altın Lale filmi Mahluklarv« İnsanlar Hakkmda (Yön: AlexeiBalabanov) 19. yüz- yılın en yaygın cezalandırmayön- t . .,. •• temi kırbaçlama ve St. Peters- burg'da yaşanan pornografı skan- dalı üzerine bir dram. tran adına yanşan Rakhs- han Bant-Etemad ise Mayıs Kadını adlı filmde en- telektüel bir kadının toplumun şartlanmalan. kla- sikleşmiş rolleri arasında nasıl nefes alabildiğini aktarmayı deniyor. Film, Tahran Festivali'nden özel jüri ödüflü. Günün Hitchcock filmi Tehlikeli Adam ya da te- levizyonlarda yayunlandığı adıyla Çok Şey Bflen Adam Fas'ta tatil yapan bir aile pazar yerinde ci- nayete tanık oluyor. Gizli ajan olan adam ölmeden önce aileye bir sımnı açıklıyor. Bu arada karşı ta- rafın elemanlan ailenin çocuğunu kaçırarak poli- se gitmelerini önlüyor. Hitchcock'un en çok bili- nen yapıtlanndan olan Tehlikeli Adam, ustanın 1934'te çektiği fîlminin 1956'da gözden geçirilmiş hali diye değerlendirilebilinir. Birmasum çocuğun, günahı olmadan acı çekmesi ile iyilerin kötülerle savaşması şeklinde iki tema üzerinde giden bu gerilimde Hitchcock, Marakeş'te Arap cam- bazlan izlerken sırtın- dan gözüküyor. Beyoghı sinemasında Türk sinemasınm dünü ve bugününden örnek- ler var. Otuz yıl önce Yümaz Günev'mözgün sinemasınm sinyalleri- ni veren iki başyapıt Seyyit Han ve Umut, RefeÇeKk'in DenizGez- miş, Hüseyin tnan ve Yusuf Aslan'ın idamla- nnın ardına geçip dö- nemin politik ortamını sorguladığı Hoşçakal Yann, Yeşim Ustaoğ- lu'nun Türkiye metro- pollerinde kendilerine umut arayan gençlerin gerçeğini aradığı ikinci uzun metrajlı çalışma- sı Güneşe Yolculuk'la şekilleniyor program. Moda'nın programınm ilk fılmi Nanteslı Jac- quot'da AgnesVarda,33 yıl yaşamını paylaştığı ko- cası Jacques Demy'nin sanat serüvenini çocuklu- ğundan başlayarak anlatıyor Lola ve Cherbourg Şemsiyeleri'yle tanınan Demy'nin öyküsü, sanat- la yaşamın büyük keyifle dostluk kurabildiği en gü- zel filmlerden biri. "Refah toplumu kurbanı bir düzine insan, bir- likte intihar için otobüsün içinde son yolcuyu bek- lemektedir. Son yoteı Mitzsuki adlı genç bir kızdır ve hayabndan memnundur. Onlara yaşam sevinci verebilmek için önûtde üç gün vardır»." Bir iki cümleyle böyle özetlenebilecek İkmaLTakeshi Ki- tano ekibinden Japon yönetmen Hiroshi Shinü- zu'nun ilk uzun metr^hsı. Festivalde belgeseli de göstenlen Heatber Ro- se'un başrolde olduğu Şarküarımla Dans Et (Y'ön: Rolf de Heer) bedensel özürlü bir insanın aşk ve cinsel yaşamında karşılaştığı sorunlan işleyen duy- gu yoğun bir yapıt. Müenium Projesi'nden geçen yıl Cannes'da gençlik ödülü alan Son Gece, Mo- da'nın son filmi. Toronto'da En iyi Kanada Filmi de seçilen Son Gecede yönetmen DonMcKellar 31 Aralık 1999 gecesi saatlerin sıfırlanmasından önce dünyanın sonunun geleceğine inandınlmış insanlann paniğini, çaresizliğini anlatıyor. • •• YAZI ODASI SELtM tLERt KimMlir Kaçıncı Kez Çocukken okuduğum romanlan bir kez okuma- ya doyamazdım. Yazarını yazık ki hatırlayamadı- ğım Murat Reis'in Oğlu vardı, bir korsan romanı. Bütün yaz günleri okurdum, yenıden okurdum. Doğan Kardeş Kitaplan'ndan Pembe Evin Kedi- si, Jeniffer Teyze'nin Anahtartan, o kadar acıklı Kır- mızı Saçlı Çocuk da böylesi romanlardı. Kemalet- tin Tuğcu'nun romanlannı ezbere bildiğimi yüzde bin yazmış olmalıyım... Sonralan Reşat Nuri'yle Halide Edib'in roman- lannı öylesine tutkuyla okudum. Hele Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Handan, Yolpalas Cinaye- ti. Yakup Kadri'den Hep O Şarkı... Ve bu roman- lar, bu romancılar, roman yazma isteği uyandırdı ben- de. Onlara öykünüp romanlar yarmaya çalıştım. Çocukluğumuzun, ilkgençlığimizin roman okuma tutkulan, tıpkı birçok tutku gibi yıllar arasında solu- yor. Nice nice roman okudum da ya bir kez, ya iki kez. Bir gün geldi, yirmi beş otuz sayfasından son- ra elimdeki romanı bırakabikJim, bunu bile yaptım! Son yıllar, bir düş belirdi: Geçmişte okuduğum, sevdiğim romanlan yeniden okumak. örnekse Dos- toyevski'den EbedîKoca, Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza; Tolstoy'un Diriliş'l bir kez daha; Con- rad'dan Zafer epeydir yazı masamın üstünde. Ama şu sıra, kimbilir kaçıncı kez, Nahid Sım Örik'in Sultan Hamid Düşerken'ini okuyorum. Po- lisiye bir roman okuyordum, çok da hoşuma gidi- yordu; onu yanm bırakacağım neredeyse. Sultan Hamid Düşerken'in yeni basımına (Oğtak Yayıncılık) şöyle göz atayım derken, büyüleyici Na- hid Sım yine esır aldı. Bu romanla karşılaşmamız, çok uzun yıllar önce, çok soğuk bir kış gününe rastlar. Ankara Cadde- si'ndeki Kanaat Kitabevi'nin vitrininde, tozlanmış, unutulmuş, alıcı bekliyordu Sultan Hamid Düşerken. Seyrek alıcılanndan biri de ben oldum. Yeniyetme- liğimdi. Eserin Osmanlıca esinli dili hayli agır gel- mişti. Ne var ki soluk soluğa okumuştum. Krt tarih bil- gimle, roman sanatı konusundaki bilgisizliğimle, Mehmet Şahabettin Paşa'nın biyografisini ansik- lopedilerde aramıştım. Romanın kişilerinin, bu ro- man tarihten söz açıyor olsa bile, romancının kale- minden çıkageldiklerini düşünememişim. Suttan Hamid Düşerken'i gençlikyıllanmda da oku- dum. Fakat tuhaf bir roman: Her yeni okuyuşunuz- da, yeni şeyler söyleyebiliyor. Rumelihisan'ndaki yalıda, külrenginde bir kedi- nin, üstelik adı "Buldum" olan kedinin variığını, iş- te Sultan Hamid Düşerken'i kimbilir kaçıncı kez okurken, işte bu kez ayırt ettim. Kedileri severim; Buldum'u nasıl gözden kaçırmışım? Edebiyat tarihçilerimiz, eleştirmenlerimiz, Nahid Sım'nın hem Sultan Hamid Düşerken'de, hem öte- ki eserlerinde serinkanlı anlatımı, nesnel tutumu yeglediğini belirtirler. Bununla birlikte 'ateş' de söz konusu. Ikiyüzlü- lükleri, çirkinlikleri, vefasızlıkları, düşüşleri, kötücül- lükleri yazarken, Nahid Stm'nın anlatımı handryse -^anıp totcişflry«r^ '~~^ *• -»- * - - * - • ^^ p Nahid Sım, Sultan Hamid'den yana mı? Sıra, II. Abdülhamid'in portresini çizmeye gelince, satır arası 'dokundurmalar', yazann 'ıst/bdattan duydu- ğu tiksintiyi dile getiımesine yetip artıyor. Nahid Sım, Ittihat ve Terakki'den yana mı? Olma dığını, açık açık dile getiriyor. öte yandan, yine s; tır arası dokundurmalar, (ttihatçılann, kaşarlanm,. Sultan Hamid paşalan karşısında ne kadar 'ma- sum' kaldıklannı da söylüyor. Yakın tarihimizin çok kişisel panoraması sayıla- bitecek bu eşsiz roman, yakın tarihimizde baskılar, özgürlüksüzlükler, zorbalıklar, dayatmalar, körlük- ler, kurnazlıklar, hilekârlıklar, aymazlıklar, kişisel çı- kar ötesine sıçrayamamış hesaplaşmalar saptıyor. Bir 'moda roman' degil, 'gerçek' bir roman oku- mak istiyorsanız... Takvimde tz Bırakan: "Artık o eski insan, kendisini kayd-ı hayat şartıy- la sadrazam olmuş sanan müteazzım Mithat Paşa'yı, ellehni hiç kanatmaksaın, ince bir cam bardak gi- bikınveren kudretli ve celâlli padişah değildi." Na- hid Sım örik, Suttan Hamid Düşerken, Oğlak Ya- yıncılık, 1999. İSTANBUL FİLM FESTİVAÜNDEBUGÜN • EMEK StNEMASlnda 12.00de 'Buluşma1 . 15.00'te 'BülbüHerin Teri\ 18.30'da 'Korkuluk' ve 21.30'da 'Ateş Yutan 1 gösterilecek. (293 84 39) • ATLASSİNEMASI'nda 12.00'de 'Dosüanm', 15.(X ve 21.30'da 'Koş Lola Koş', 18.30'da 'Bilinmeyen „ Kişiter' adlı filmler izlenebilir. (252 85 76) '.r. • ALKAZARStNEMASrnda 12.00'de 'Mahluklar vetnsanlarHakkında". 15.00 ve 21.30'da 'Tehlikeli Adam'. 18.30'da 'Mayıs Kaduu1 yer alıyor. (293 24 66) • BEYOĞLU StNEM4Slnda 12.00'de 'Hoşçakal Yann', 15.00'te 'Seyyit Han 1 ,18.30'da 'Güneşe Yokuluk', 21.30'da 'Umut' izlenebilecek. (251 32 40) • MODA StNEMASlnda 12.00'de 'NantesK Jacquot', 15.00'te 'Ddnai', 18.30'da 'Şarkmüa Dans Et', 21.30'da 'Son Gece' adh filmler gösterilecek. (337 01 28) R Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear