Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
AYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 1999 CUMA
KULTUR
Ûnlü Belçikalı yönetmen Chantal Akerman 'Altm Lale'ninjüri başkanlığını yapıyor
fîfan ük beş daldkada bellî ohır'
J&USELÇUK
18. Uluslararası tstanbul Film Festi-
vıli'nin jüri başkanlığını üstlenen Bel-
çkalıkadın yönetmen ChantalAkerman
çığdaş AvTupw sinemasınm en özgün ve
sradışı isimlerindenbiri. 1950yıhnda
Erüksel'de doğan Akerman ilk filmini
l?68'de 18 yaşındayken çekmişti.
- Niçin sinemayı sectiniz Bayan Aker-
nan? Aileniz sanatla uğraşan insanlar
«feğjldL
CHANTAL AKERMAN - Haklısı-
n.z, sanatçı değillerdi. Deri ceket işin-
de çalışıyorlardı, ceket dikiyorlardı. Ben
yızar veya oyuncu olmak ıstiyordum. 12
yişındayken mutlaka oyuncu olmalı-
yım dıyordum kendi kendime. 15 yaşı-
rna geldiğimde Jean-Luc Godard'ın
"Pierrot Le Fou"sunu (Deli Pierrot)
seyrertim. O gün sinemanın kendini en
iyi ifade etme aracı olduğunu anladım.
Ve o gün yönetmen olmaya karar ver-
dim.
- Belçika'daki sinema okulu ÎNSAS'a
(1967-68) girdiniz.
Sinema okulunda sadece birkaç ay
okudum. Okula gitmekten sıkılmıştım,
bir şeyler yapmak istiyordum. Mate-
matik, fızik. kımya gibi dersler vardı, be-
nım ilgimi çekmiyorlardı. Hiçbır za-
man iyı bir öğrenci olmadım. Okulu bı-
rakırbırakmaz hemen ilk filmimi, 18 ya-
şımdayken çektim: Sautema villelŞeh-
rimiUçur 1968).
- Bu ilk fılminizi çekmek için gereken
olanaklan nasıl buldunuz?
Bir vekâlet bürosunda çalışıyordum.
Beni sekreter olarak sağa sola yollu-
yorlardı. Ben de para biriktirdim. ilk
filmimi bir gecede çektim. Üç kişiydik
zaten. Kendim oynadım. Her sahne için
tek çekim yaptık. Filmimi kendi param-
la gerçekleştirdim.
-Alman yönetmenVVün VVenders gi-
bi sizin de Amerika'ya karşı hiiyiik bir
tutkunuz var. fakat filnılerini/i çoğun-
lukla Avrupa'da çekiyorsunuz.
Amerika'da da film çektim. Fransa.
Belçika, Almanya, Rusya, Polonya. Do-
ğu Avrupa'da çahştım. Konulanm beni
nereye çekıyorsa filmlerimi de oralar-
da gerçekleştıriyorum. Ortadoğu'da film
çevirmek isterim. Ortadoğuüzerinebir
tür belgesel yapmak isterdim örneğin.
- Bir süre Amerika'da yaşaduuz...
Evet. Amerika'ya 21 yaşındayken git-
tım. Iki yıl boyunca orada yaşadım. Ara
sıra yine gidiyorum. Oraya gittiğimde
çok gençtim ve kendimi orada çok öz-
gür hissettim. Birçok belgesel film iz-
ledim, sinemayla ilgili bir sürü şey keş-
fettim. Kendi ülkenizden ve ailenizden
uzak olduğunuzda kendinize daha çok
güveniyorsunuz. Bir sûrû ufak tefek 15
yaptım. Sinemada gişeci olarak çalıştım,
dükkânlarda. lokantalarda çalıştım. Ken-
dime olan güvenimi kazandım, budaba-
na birçok şeyi beraberinde getirdi. Ya-
şamak için bütün bunlart yapmam ge-
rekti.
-19% Uluslararası Selanik Film Fes-
trvali'ndc yine jüri başkaıuydnuz. Ya-
nşmada " Pretty Village, Pretty Flame'"
(Güzel Köy. Güzel Alev) başuklı bir
Sırp filmi vardı, oldukça ırkçı bir film-
di. Diğerjüri üyeleri ile bufllmiçok tar-
nştığınızı biliyonım.
Evet, ben de sevınedim o fılmi. Bal-
kan Savaşı üzerine Hollyvvood tarzı bir
film yapmak sömürüden başka bir şey
demek değildir. Çok hassas bir konu
bu. baştan çıkancı bir tavır takınma-
mak gerekir. Sanınm Sırp yönetmen
ırkçı bir film çektiğini fark etmemişti,
kullandığı anlatım ve stil filmini değiş-
tirdi ve filmini ırkçı bir fılme dönüştür-
dü. Duygu sömürüsü yapan bir filmdi
bu tamamen.
- 18. Uluslararası tstanbul Film Fes-
tivalTnin jüri başkanısuuz. Vanşraada
olan 12fümi değerlendirirken nelerikıs-
tas olarak alacaksınız?
Teorik bir şey değil bu. Ömeğin fıl-
min bende bir şeyler değiştirdiğini an-
larsam o film iyidir mutlaka. Duygu
olarak beni etkiliyorsa iyi bir filmdir
diyebilirim. Bir filmi değerlendirirken
nesine dikkat ettiğimi hiç analiz etme-
dim doğrusu. Evet veya hayır diyebili-
rim sadece. Diğerjün üyelerini de din-
lerim. Benim bir fılmi sevip sevmemem
ilk beş dakika içinde anlaşıhr. Bir fılmi
sevmek ne demek? Filmin anlatımı ko-
nuyla bağdaşıyor mu? Yenilikçi mi de-
ğil mi? Bir sürü etkenle ilintili bir fil-
mi beğenip beğenmemem...
-BirçokfestKaldejüri başkanhğıyap-
maya başladınız.
Evet, sayılan artmaya başladı, ama bi-
liyor musunuz gündelikhayatta çokyo-
ğun oluyorum, sinemayapek gidemiyo-
rum. Katıldığım festivallerde film gör-
me nrsatım oluyor, insanlarla karşıla-
şıyorum, ülkeler görüyorum. Harika bir
yaşam. Istanbul'a gelmekten dolayı çok
memnunum. Festivalin Başkanı Hürya
Uçansu beni birçok kez tstanbul'a ça-
ğırmıştı, ama bir türlü fırsat bulama-
mıştım. tstanbul'daolmaktan çok mem-
nunum.
Genç Alman yönetmen Tom Tykwer'm üçüncü filmi 'Koş Lola Koş' Atlas'ta gösteriliyor
4
Videoklip göziTyle Berlin sokaklaı-ı
Melek Mazıcı, doğayı psikolojik bir araç olarak kullamp kendini anlatıyor
anın
diliyle
yaşam
ESRA ALİÇAMJŞOĞLU
Çahşmalannı 1985 yılından bu ya-
na Helsinkide sürdüren Melek Mazj-
cı'nın son yapıtlan tstanbul Galeri
Nev'de sergileniyor.
Yapıtlannda organik formlan. çiçekleri ve
manzaralan kullanan sanatçı, kadm ve insan ola-
rak kendini anlatmanın aracı olarak görüyor
bütün bunlan.Yaşamsal deneyimlerini, doğanın
dilinden yararlanarak anlatmayı yeğleyen sanat-
çı. bunlan bilinçaltına yaptığı yolculuklarla
destekliyor.
Melek Mazıcı'nın yıllardır yaşamını Finlan-
diya'da sürdürüyor olması her ne kadar kuzey-
li kimliğini vurgulasa da, Doğudan edindiği
deneyimler resimlerinin
vazgeçilmez öğelerini oluş-
turuyor.
4 Mayıs'a dek sürecek
olan sergi, carborundum ve
fotopolimer gravür teknik-
lerinden oluşuyor. Mazı-
cı"nın şu günlerde Galeri
Nev'le eş zamanlı bir ser-
gisi ıse Estonya'da izleyici-
lere sunuluyor.
Mazıcı ile resimleri üze-
rine konuştuk.
- Daha önce sergilenen
yapıtlannızda doğayla bağ-
İantı daha göze çarpıcıydı.
Busergjdebubağın silinme-
diğine, ancak daha soyut-
laştığına tanık oluyoruz...
MELEK MAZICI-Ön-
celeri doğaya daha dar bir
açıdan bakıyordum. Şim-
dilerde ise bubakış açısınm
genişlediğni düşünüyorum
ben de. Bu işlerimde de yi-
ne çiçeklerim var. Ama ben bunlan çiçek oldu-
ğu için yapmıyorum. Onlar sadece benim an-
latmak istediğim şeylere aracılık ediyorlar. Bi-
rer sembol olarak kullanıyorum onlan.
-Çalışmalannızıçektiğiniz fotoğraflarla des-
tekliyorsunuz ve onlan da izlevicüere sunuyor-
sunuz. Fotoğraf-gerçeklik- ve hayal gücü nere-
de buluşuyor?
Bu sergide peyzajlar ağırlıkta. Beynimdeki
soyut peyzajlar ve çektiğim fotoğraflar bir bü-
tün aslında. Bunlan birbirinden ayırmıyorum.
Bu resimleri yaparken de, fotoğrafı çekerken de
ben vanm. Gravürlerin yanındaki fotoğraflar.
peyzajlann içindeler... Bazen dolaşırken farkı-
na varamadığımız görüntüler. beynimiztarafın-
dan kaydediliyor. Atölyeye döndüğüm zaman,
gördüğüm şeylerin ve beynimdekılerin resim-
lerini yapıyorum. Fakat neyi yaptığımı yine bil-
miyorum. Işler bittiginde ve fotoğraflara bak-
tığımda bunlann benim beynimdeki peyzajlar
Maaa'nınsergisi İstanbulGaleri Nev'de.
Baharda Nehrin VeşiUi^, 1998.
oldugunu anlıyorum.
- Japonya seyahatinizinçahşmalannıza ne gi-
bi etkileri oldu?
Japonya'nın doğası çalışmalanmı son dere-
ce etkiledi. Finlandiya'da da doğanın içinde ya-
şıyorum. Ancak farklı bir yere gittiğinizde edin-
dığiniz izlenimler çok önemli. Japonya seyaha-
tinden sonra yaptığım çalışmalann büyük bir
hızla ortaya çıkması bunu gösterdi bana.
- Doğanın anlatmak istediklerinize aracı ol-
dugunu çok sık vıırguluyorsunuz_
Doğayı bire bir resmetmiyorum asla. Doğa
benim için psikolojik bir
araç. Içini ben dolduru-
yorum, kendimi anlatıyo-
rum. Yaptığım çalışmala-
nn psikolojik durumum-
la direkt ihşkili oldugunu
söyleyebilinm. Işlerım
özel olduğu kadar genel
de. Herkes farklı alanlar-
da deneyimlerini ortaya
koyuyor, ama ortak bir
payda da buluştuğumuzu
düşünüyorum. tki insanın
deneyimleri arasında çok
büyük bir fark olmadığı-
nı düşünüyorum. Genelde
olmasa da detayda farklı-
lıklar var sadece. Resim-
lerim, mutlaka bazı insan-
lara kendileriyle ilgili özel
anları çağrıştırıyordur.
.\ma bunlan kendiminki-
lerden farklı görmüyorum.
Dünyanın neresinde ya-
şarsan yaşa, hangi kültür-
den gelirsen gel. deneyimlerimiz üç aşağı beş
>oıkan aynı.
- Doğanın içindekiritmiresimkrinizedeyan-
sıtmav 1 amaçhyor musunuz?
Doğanın içinde olağanüstü bir ritim ve den-
ge var. Doğayı kaynak olarak aldığınızda bü-
yük bir risk altında olduğunuzu anhyorsunuz.
Oritmiyakalayamama endişesi duyuyorsunuz.
Bu ritme kendinızi nasıl dahil edebileceğinizi
düşünüyorsunuz. tkisini dengelemek gerçekten
güç-.
- Fıgürün de sizin için önemli oldugunu bili-
>oruz~
Önceleri figür kullanırkenkorkuyordum. Ar-
tık 40'lanna gelmiş her kadın gibi daha cesa-
retlıyım bu konuda. Artık figür kullanıyorum.
Eğer duygulanmı resmediyorsam, kendimi de
resme katmahyım diye düşünüyorum. Artık
yapan ve gözleyenin yanı sıra biçim olarak da
yer almaya çalışıyorum bazı çalışmalanmda.
CUMHUR CANBAZOĞLLi ISTANIUl
KUırttR
VE SANATAltın Lale galibinin açıklan-
masına birgün kala yanşma film-
lorâun goa*criîT\i aürüyor. Cmck'ııv
bugünkü porgramında yer alan
Ateş Yutan, Pirjo Honkasolo'nun
büyüklerin acımasız ortamına gir-
meye hazırlanan iki kız kardeşin
ruhsal dünyasını bir sirkteki atmosferle birlikte
verdiği Finlandiya fvlmi. Altın Lale'nin diğer aday-
lanndan Bülbüllerin Teri'nde tspanyol yönetmen
Juan Manuel Cotelo yurdundan uzakta ekmek pa-
rası arayan Rumen çellist Mihai'nin yaşadıklannı
getiriyor beyazperdeye.
Bu yıl festivalin konuklan arasında yer alan
Schatzberg'in yapıtlannın ilk gününden ben sine-
maseverler tarafından özel bir ılgıyle karşılandığı-
nı görüyoruz. ABD'li yönetmenın bölümünden
bugünkü programda iki örnek izlenebilir. Birinci
yapıt Buluşma Almany a'da nazızmın palazlanma-
ya başladığı dönemden hareketle iki arkadaşm ki-
şiliğinde ırkçılık, sınıflar arası farklılık üzerine ya-
pılmış en iyı filmlerdenbiri.
'New HoUyvvood' adıyla tanımlanan dönemin
simge çalışmalanndan bin olan Korkuluk ise
(1973'teCannes'da Al-
tın Palmiyeli) kent ve
kırdaki gerçeğin farklı-
lıklannı gözler önüne
seren, umutlannayolcu-
luk yapan iki insanın
sistem tarafından nasıl
ezildiğini anlatan bir
başyapıt. AlPacino'nun
kariyerindeki ikincı
film olan Korkuluk'un
başlangıç görüntülerin-
deki göğün renk değiş-
tirmesine bir kez daha
dikkatleri çekelim.
Atlas'ta bugün iki se-
ans Tom Tykvver'in ge-
çen yıl Venedik'te 'olay
yaratan' fvlmi Koş Lo-
la Koş'a aynlmış. Al-
man sinemasınm otuz
yıldır yeni yetenek çıka-
ramadığmdan yakman
uluslararası sinema ca-
miasının dört elle sanl-
dığı Tyk^er bu üçüncü
uzun metrajlı çalışma-
sında, patronunun yüz
bin markını metroda bırakmak zorunda kalan sev-
gilisi Manni'ye 20 dakika içinde bu parayı bulma-
ya çalışan Lola'nın Berlin'deki maratonunu be-
yazperdeye aktanyor. Akademik eğitimi olmayan,
bol film seyrederek kendine özgü bir dıl oturtma-
ya çalışan Tykvver'in Koş Lola Koş'u, özellikle
'MTV kuşağı'na seslenen uzun bir video-klip esp-
risinde.
^talyan komedisi^nin en iyi filmi
ltalyan usta Mario Monkelli'nm 1975'te ltal-
ya'da en fazla seyirci toplayan yapıtı Dostianm.At-
las sinemasınm bugünkü ilk filmi. Klasik ltalyan
komedisi döneminin son örneğı kabul edilen Dost-
lanm'ın kahramanlan, kendileri dahil, hiçbir şeyi
ciddiye almayan, küçiik kasabada çeşitli şakalar-
la günlerini geçıren ellisindeki beş arkadaşın se-
rüvenleri üzerine kurulu. Monicelli'nin sosyal te-
malan pek umursamadan çektiği filmde, istasyon-
da tren penceresinden bakan insanlann tokatlan-
dığı sahne çok ünlü.
Monicelli'nin diğer filmi BUinmeyen Kişiler'de-
ki kahraman sayısı yine beş. Emekliye aynlmış bir
hırsızın yardımıyla soyguna girişen, ancak kasaya
ulaşmak yerine bir evın mutfağındaki bir tencere
makarnayla yetinmek zonında kalan kafadarlann
18.ÜIUSLARARASI
İSTANBUL
FİLM F1STİUALİ
T
M. ykwer üçüncü uzun metrajlı
çalışmasında, patronunun yüz bin
markmı metroda bırakan sevgilisi
Manni'ye 20 dakika içinde bu parayı
bulmaya çalışan Lola'nm Berlin'deki
maratonunu beyazperdeye aktanyor.
öyküsü 'Tüm Zamanlann En İyi
İtalyan Filmi
1
olma un\anını sür-
dürüyor.
Atlas'ın ilk Altın Lale filmi
Mahluklarv« İnsanlar Hakkmda
(Yön: AlexeiBalabanov) 19. yüz-
yılın en yaygın cezalandırmayön-
t . .,. •• temi kırbaçlama ve St. Peters-
burg'da yaşanan pornografı skan-
dalı üzerine bir dram. tran adına yanşan Rakhs-
han Bant-Etemad ise Mayıs Kadını adlı filmde en-
telektüel bir kadının toplumun şartlanmalan. kla-
sikleşmiş rolleri arasında nasıl nefes alabildiğini
aktarmayı deniyor. Film, Tahran Festivali'nden
özel jüri ödüflü.
Günün Hitchcock filmi Tehlikeli Adam ya da te-
levizyonlarda yayunlandığı adıyla Çok Şey Bflen
Adam Fas'ta tatil yapan bir aile pazar yerinde ci-
nayete tanık oluyor. Gizli ajan olan adam ölmeden
önce aileye bir sımnı açıklıyor. Bu arada karşı ta-
rafın elemanlan ailenin çocuğunu kaçırarak poli-
se gitmelerini önlüyor. Hitchcock'un en çok bili-
nen yapıtlanndan olan Tehlikeli Adam, ustanın
1934'te çektiği fîlminin 1956'da gözden geçirilmiş
hali diye değerlendirilebilinir. Birmasum çocuğun,
günahı olmadan acı çekmesi ile iyilerin kötülerle
savaşması şeklinde iki
tema üzerinde giden bu
gerilimde Hitchcock,
Marakeş'te Arap cam-
bazlan izlerken sırtın-
dan gözüküyor.
Beyoghı sinemasında
Türk sinemasınm dünü
ve bugününden örnek-
ler var. Otuz yıl önce
Yümaz Günev'mözgün
sinemasınm sinyalleri-
ni veren iki başyapıt
Seyyit Han ve Umut,
RefeÇeKk'in DenizGez-
miş, Hüseyin tnan ve
Yusuf Aslan'ın idamla-
nnın ardına geçip dö-
nemin politik ortamını
sorguladığı Hoşçakal
Yann, Yeşim Ustaoğ-
lu'nun Türkiye metro-
pollerinde kendilerine
umut arayan gençlerin
gerçeğini aradığı ikinci
uzun metrajlı çalışma-
sı Güneşe Yolculuk'la
şekilleniyor program.
Moda'nın programınm ilk fılmi Nanteslı Jac-
quot'da AgnesVarda,33 yıl yaşamını paylaştığı ko-
cası Jacques Demy'nin sanat serüvenini çocuklu-
ğundan başlayarak anlatıyor Lola ve Cherbourg
Şemsiyeleri'yle tanınan Demy'nin öyküsü, sanat-
la yaşamın büyük keyifle dostluk kurabildiği en gü-
zel filmlerden biri.
"Refah toplumu kurbanı bir düzine insan, bir-
likte intihar için otobüsün içinde son yolcuyu bek-
lemektedir. Son yoteı Mitzsuki adlı genç bir kızdır
ve hayabndan memnundur. Onlara yaşam sevinci
verebilmek için önûtde üç gün vardır»." Bir iki
cümleyle böyle özetlenebilecek İkmaLTakeshi Ki-
tano ekibinden Japon yönetmen Hiroshi Shinü-
zu'nun ilk uzun metr^hsı.
Festivalde belgeseli de göstenlen Heatber Ro-
se'un başrolde olduğu Şarküarımla Dans Et (Y'ön:
Rolf de Heer) bedensel özürlü bir insanın aşk ve
cinsel yaşamında karşılaştığı sorunlan işleyen duy-
gu yoğun bir yapıt. Müenium Projesi'nden geçen
yıl Cannes'da gençlik ödülü alan Son Gece, Mo-
da'nın son filmi. Toronto'da En iyi Kanada Filmi
de seçilen Son Gecede yönetmen DonMcKellar
31 Aralık 1999 gecesi saatlerin sıfırlanmasından
önce dünyanın sonunun geleceğine inandınlmış
insanlann paniğini, çaresizliğini anlatıyor.
• ••
YAZI ODASI
SELtM tLERt
KimMlir Kaçıncı Kez
Çocukken okuduğum romanlan bir kez okuma-
ya doyamazdım. Yazarını yazık ki hatırlayamadı-
ğım Murat Reis'in Oğlu vardı, bir korsan romanı.
Bütün yaz günleri okurdum, yenıden okurdum.
Doğan Kardeş Kitaplan'ndan Pembe Evin Kedi-
si, Jeniffer Teyze'nin Anahtartan, o kadar acıklı Kır-
mızı Saçlı Çocuk da böylesi romanlardı. Kemalet-
tin Tuğcu'nun romanlannı ezbere bildiğimi yüzde
bin yazmış olmalıyım...
Sonralan Reşat Nuri'yle Halide Edib'in roman-
lannı öylesine tutkuyla okudum. Hele Dudaktan
Kalbe, Akşam Güneşi, Handan, Yolpalas Cinaye-
ti. Yakup Kadri'den Hep O Şarkı... Ve bu roman-
lar, bu romancılar, roman yazma isteği uyandırdı ben-
de. Onlara öykünüp romanlar yarmaya çalıştım.
Çocukluğumuzun, ilkgençlığimizin roman okuma
tutkulan, tıpkı birçok tutku gibi yıllar arasında solu-
yor. Nice nice roman okudum da ya bir kez, ya iki
kez. Bir gün geldi, yirmi beş otuz sayfasından son-
ra elimdeki romanı bırakabikJim, bunu bile yaptım!
Son yıllar, bir düş belirdi: Geçmişte okuduğum,
sevdiğim romanlan yeniden okumak. örnekse Dos-
toyevski'den EbedîKoca, Yeraltından Notlar, Suç
ve Ceza; Tolstoy'un Diriliş'l bir kez daha; Con-
rad'dan Zafer epeydir yazı masamın üstünde.
Ama şu sıra, kimbilir kaçıncı kez, Nahid Sım
Örik'in Sultan Hamid Düşerken'ini okuyorum. Po-
lisiye bir roman okuyordum, çok da hoşuma gidi-
yordu; onu yanm bırakacağım neredeyse.
Sultan Hamid Düşerken'in yeni basımına (Oğtak
Yayıncılık) şöyle göz atayım derken, büyüleyici Na-
hid Sım yine esır aldı.
Bu romanla karşılaşmamız, çok uzun yıllar önce,
çok soğuk bir kış gününe rastlar. Ankara Cadde-
si'ndeki Kanaat Kitabevi'nin vitrininde, tozlanmış,
unutulmuş, alıcı bekliyordu Sultan Hamid Düşerken.
Seyrek alıcılanndan biri de ben oldum. Yeniyetme-
liğimdi. Eserin Osmanlıca esinli dili hayli agır gel-
mişti.
Ne var ki soluk soluğa okumuştum. Krt tarih bil-
gimle, roman sanatı konusundaki bilgisizliğimle,
Mehmet Şahabettin Paşa'nın biyografisini ansik-
lopedilerde aramıştım. Romanın kişilerinin, bu ro-
man tarihten söz açıyor olsa bile, romancının kale-
minden çıkageldiklerini düşünememişim.
Suttan Hamid Düşerken'i gençlikyıllanmda da oku-
dum. Fakat tuhaf bir roman: Her yeni okuyuşunuz-
da, yeni şeyler söyleyebiliyor.
Rumelihisan'ndaki yalıda, külrenginde bir kedi-
nin, üstelik adı "Buldum" olan kedinin variığını, iş-
te Sultan Hamid Düşerken'i kimbilir kaçıncı kez
okurken, işte bu kez ayırt ettim. Kedileri severim;
Buldum'u nasıl gözden kaçırmışım?
Edebiyat tarihçilerimiz, eleştirmenlerimiz, Nahid
Sım'nın hem Sultan Hamid Düşerken'de, hem öte-
ki eserlerinde serinkanlı anlatımı, nesnel tutumu
yeglediğini belirtirler.
Bununla birlikte 'ateş' de söz konusu. Ikiyüzlü-
lükleri, çirkinlikleri, vefasızlıkları, düşüşleri, kötücül-
lükleri yazarken, Nahid Stm'nın anlatımı handryse
-^anıp totcişflry«r^ '~~^ *• -»- * - - * - • ^^ p
Nahid Sım, Sultan Hamid'den yana mı? Sıra, II.
Abdülhamid'in portresini çizmeye gelince, satır
arası 'dokundurmalar', yazann 'ıst/bdattan duydu-
ğu tiksintiyi dile getiımesine yetip artıyor.
Nahid Sım, Ittihat ve Terakki'den yana mı? Olma
dığını, açık açık dile getiriyor. öte yandan, yine s;
tır arası dokundurmalar, (ttihatçılann, kaşarlanm,.
Sultan Hamid paşalan karşısında ne kadar 'ma-
sum' kaldıklannı da söylüyor.
Yakın tarihimizin çok kişisel panoraması sayıla-
bitecek bu eşsiz roman, yakın tarihimizde baskılar,
özgürlüksüzlükler, zorbalıklar, dayatmalar, körlük-
ler, kurnazlıklar, hilekârlıklar, aymazlıklar, kişisel çı-
kar ötesine sıçrayamamış hesaplaşmalar saptıyor.
Bir 'moda roman' degil, 'gerçek' bir roman oku-
mak istiyorsanız...
Takvimde tz Bırakan:
"Artık o eski insan, kendisini kayd-ı hayat şartıy-
la sadrazam olmuş sanan müteazzım Mithat Paşa'yı,
ellehni hiç kanatmaksaın, ince bir cam bardak gi-
bikınveren kudretli ve celâlli padişah değildi." Na-
hid Sım örik, Suttan Hamid Düşerken, Oğlak Ya-
yıncılık, 1999.
İSTANBUL FİLM FESTİVAÜNDEBUGÜN
• EMEK StNEMASlnda 12.00de 'Buluşma1
.
15.00'te 'BülbüHerin Teri\ 18.30'da 'Korkuluk' ve
21.30'da 'Ateş Yutan
1
gösterilecek. (293 84 39)
• ATLASSİNEMASI'nda 12.00'de 'Dosüanm', 15.(X
ve 21.30'da 'Koş Lola Koş', 18.30'da 'Bilinmeyen „
Kişiter' adlı filmler izlenebilir. (252 85 76) '.r.
• ALKAZARStNEMASrnda 12.00'de 'Mahluklar
vetnsanlarHakkında". 15.00 ve 21.30'da 'Tehlikeli
Adam'. 18.30'da 'Mayıs Kaduu1
yer alıyor. (293 24 66)
• BEYOĞLU StNEM4Slnda 12.00'de 'Hoşçakal
Yann', 15.00'te 'Seyyit Han
1
,18.30'da 'Güneşe
Yokuluk', 21.30'da 'Umut' izlenebilecek. (251 32 40)
• MODA StNEMASlnda 12.00'de 'NantesK Jacquot',
15.00'te 'Ddnai', 18.30'da 'Şarkmüa Dans Et', 21.30'da
'Son Gece' adh filmler gösterilecek. (337 01 28)
R Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I