25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1BNSAN 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Arabik Mlli Eğitim Eakanlığı'nın "(ompozisyon' ktabındaki "Vrap rakamlarının sahifedeki yeri"yle iljili olarak dostlardan g»len bir açıklamayı attarmakta yarar v.r... Arap rakamları, Aapların kullandığı rckam değil. Latin rnrfleriyle kullanılan eski rakamlara Fbmen rakamı ve daha sonra bunların ytrini alan ve bugün bzim de kullandığımız rakamlara tüm dûnyada Arap rakamları deniyor. Çjnküsü yok! Tepecik Iznir'de SSK'nin Tepecik Eğitim Hastanesi'nde, hastane çalışanlanndan otopark için 50 mark depozito ve 1 milyon lira aidat alınması konusunda, hastane başhekimi "Karar aldık, paraları dernek bCtçesinden iade edeceğiz" dedi. Uygulamayı görmek gerek... Çünkü hastane >^~*- çaiışanlannın (mfa ktrduğu ^ 3 ^ ' derneğin genel J L kurulunda otopark için para alınmaması kararlaştırılmış ancak uygulama tam tersi olmuştu. Elektrorak posta: som6posta.cumhuriyeLcoin.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Dünya iki dilli oluyormuş... "Iki lisan iki insan olduğuna göre dûnva nüfusu ikive katlanacak mı!" Gaius lulius Phaedrus ve La Fontaine ve tilki ve karga oma Imparatoru Augustos'un azat ettiği bir köleymiş Gaius lulius Phaedrus... Isa'dan birkaç yıl önce doğmuş... Makedonya kö- kenliymiş... Roma'da iyi bir eğitim göımüş... Anayurdunun Doğu olduğu söylenen "fabula"yı ya- ni öykülerde hayvanları konuşturmayı Batı'ya taşı- mış... Sonra unutulup gitmiş... Phaedrus'un el yazması yapıtları 1562 yılında Sa- int Benoit-sur-Loire kitaplığının Protestanlarca yağ- malanması sırasında ortaya çıkmış. Bunların bir kısmını François Pithou yok paha- sına toplamış, kardeşi Pierre Pithou da basarak 1596'da Troyes'da yayımlamış. El yazmalarının bir kısmını avukat Daniel satın al- mış; 1608'de yenı el yazmaları bulunmuş. Phaedrus, 1500 yıllık bir aradan sonra yeniden ha- yat bulmuş... Bu bilgileri, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğraf- ya Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Güngör Vannlıoğlu'ndan öğ- reniyoruz... Phaedrus'un "Masallar"ını Güngör Varınlıoğlu La- tinceden çevirerek Türkçeye kazandırmış. Varınltoğlu'nun çevirisiyle Phaedrus'tan "Tilki ile Karga" öyküsü: "Ceza görür g«nellikle, yerinir utanmadan/ düz- mece sözlerle övülmekten hoşlanan./ Karga yeme- ğe başlamak üzereymiş ki/ pencereden alıp kaçtı- ğı peynir parçasını,/ onu görmüş ağacın tepesinde tilki,/ şöyle ginmiş söze hemen: 'Karga kardeşy Ne parlak tüylerin var senin öyle/ diyecek yok yüzünün, gövdenin güzelliğine./ hiçbir kuş geçemezdi seni, sesin olsaydı bir de.'/ Ağzından peyniri düşürmüş bizim aptal,/ göstermek isterken sesinin güzelliği- ni,/ doymaz dişleriyle kapmış bunu çabucak/ işini bilen tilki. O zaman düşünmüş ancak/ aptallığından ona kandığını karga. Dernek ki hiçbir şey tutmaz usun yerini,/ insan gücü yaya kalır bilgeliğin yanında." Gaius lulius Phaedrus'un öyküsü, Fransız ozan La Fontaine'in dünyaca ünlü tilki ıle kargasına ne den- li benziyor değil mi! La Fontaine, 1621'de doğmuş, 1695'te ölmüş... Yani, Phaedrus'un Protestan yağmasından kur- tulan masallan 1596'da Fransa'da ilk kezyayımlan- dıktan 25 yıl sonra dünyaya gelmiş! SESSİZ SEDASIZ (!) . NVRİKURTCEBE Balkanlar'da insanlar öldükten sonra Almanya'dan yazıyor Bekir Balcı: "Balkanlar'daki soykırıma zama- nında göz yumulmasaydı bugün Ko- sova'da, Yugoslavya'da savaş ol- mayacaktı. Ama, 30 yıl önce 'sa- vaşma seviş' diyen ve bugün ülke- lerinl yöneten 'yaşlı çocuklar' çözü- mü savaşta buldular. Günde 500 milyon marklık bomba atıldığına göre bu savaştan kimlerin kazançlı çıktığı anlaşılıyor. Hiç kuşkunuz olmasın bombalar bittikten sonra Balkanlar'da 'nur to- pu' gibi bir sermaye doğacak ve Ba- tı'da ne kadar işe yaramaz, ne ka- dar doğaya zararlı yatırım varsa hepsi burada filizlenecek." Balkanlar'da insanlar öldükleriyle kalacak; geride kalanlar çokuluslu sermaye ile yaşayacak! Telefon Iaturasım Iki kere ödeyince Işeyeni başlayan vatandaş, işyerin- deki iki telefon faturasının talimatla bankadan ödendiğini bilmediği için Türk Telekom'a gidip 62 milyon 710 bin lira ödeme yapıyor. Banka hesabından da ödeme ya- pıldığını öğrenince elinde belgelerle tekrar Türk Telekom'a gidip ödeme- lerden birinin geri verilmesini istiyor. Türk Telekom'dakiler "Hay hay" di- yor: "Telefon abonesi gelsin, parayı ödeyelim. Başkasından parayı a ama başkasına asla para ödemeyiz."/ Ancak, aradan dört ay geçtiği hal- f de abone bir türlü Türk Telekom'a | gidip parayı geri almıyor... Çünkü 12 yıl önce gittiği öteki dünyadan bir tür- lü gelemiyor! ÇED KOŞESt OKTAY EKÎNCİ (700. Yıl Manzamlan -1) Vakıflar ve Sanatçılar... Neyse ki 18 Nisan geldi deaday- lann ipe sapa gelmez projelenni "seçim nedeniyle** ciddiye almak- tan kurtulmuş olduk. Artık kendi gündemimıze dönüyoruz ve "vaat- lerle" oyalanmayı bırakıp "icraat- lan" tartışmaya yenıden başlıyo- ruz... Bugünden itıbaren kımi konula- nmiz "700. Yıl Manzaralan" baş- hğını da taşıyacak. Böy lece şu "mu- hafazakâr" olmakla övünen çev- relerın. siyasette neredeyse "öy- künme" düzeyinde söz ettikleri Osmanlı'yla ilgılı olarak ış "kül- tür mirasını konımaya r> geldiğın- de ne denli duyarsız ve hatta "kar- şı" bir davranış sergıledıklen de "6rnekleri> le" belgelenmış ola- cak bi: "Cuma günü geldiler. pazar- tesi binayı zorla boşaltacaklan- nı söylediler. Hafta sonu, hiçbir yetkiliye ulaşılamıyor. Siyasiler de seçim koşturmacasında..." Tarıh, 12 Nisan 1999, pazarte- si, sabah saatleri, OTadayız... Taksim'de. Tarlabaşı Cadde- si'ndeki tstanbul Sanat Merkezi (tSM) sanatla birlıkte bu kez "tata- liye memurlarını" da ağırlıyor "Görmüş geçirmiş" bına. 150 yıl- dır belkı de ilk kez böylesı bir "k'ül- tür yoksunu" davTanışa sessızce ta- nıklık ediyor Memurlar. 'Kesin karar var, boşaltacaksınız" dı- yorlar ve tahlıyeyi başlatıyorlar. Sa- natçılar, aydınlar, tSM'nin değen- ni ve önemıni bilerek koşup gelen- ler "Bir çözüm olmalı. bu Türki- O S M A N L I D E V L L T I ' N İ Î Osmanlı kiiltür mirasını yaşatan sanatçılar. 700. yıldaki tahjiye kararı karşısında şaşırıp kaldılar. (Fotoğraf: UGUR GÜNYÜZ) _ . . .. ... „. , , . . . ve için vüzkarası bir dunım"di- Çunku tanhın "uygarlık bın- " • • • . . . kimlerT. geleceğın daha uygar ve daha yaşanılır kılınmasına "esin kaynağı" oluyor. Bu nedenle aydınlar ve sanatçı- lar geçmiş kuşaklann "yaratıcılı- ğını" belgeleven ve "insan eme- ği ile aklın bütünleşmesine tanık- lık eden" kültürel mirasa sahip çı- kıyorlar. Aynı nedenle de toplumun özgür ve kimlikli bıreyler yenne "kişiliksiz kullardan" olusması- nı vızyonlannm gereğı sayanlar da tanhın "kûltiir kazanımlarına" değil, çoğu yıne kendı beklentıle- rine göre çarpıtılmış "siyasal dav- ranışlanna"dörtellesanlıyorlar... Tıpkı. bırgrup Istanbullu sanat- çının. yıllarca "metruk" kalarak çö- küşe terk edilmiş 19. yûzyıla ait bir "manastır'" binasını sevgiyle ku- caklay ıp. bu kültür mirasına yeni- den •'yaşama coşkusu" vererek orayı "İstanbul Sanat Merkezi" kimhğiyle kente, ülkeye ve Cum- huriyet uygarlığına "kendi ola- naklarıyla" armaöan ettikleri gi- bi... Ve. yine tıpkı bu aydınlık ve çag- daş girişimi aslında "desteklemek- le" görevh olan Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün ise 1936 yılına aıt bir "bevannameyi" bahane ede- rek \e üstelık ilgılı yasadaki kural- lan da yenne getirmeden. aynı ta- rihi binayı kurtaran sanatçılan "zor- la tahliye ettinneye" kalkışması gi- bi . Cstelık, tam da "seçim önce- si" gûnlerde ve bu çağdışı uygula- mayı durdurabilecek bilince sahip kimi siyasetçilerle duyarlı kamuoyu çevrelerinin de sadece "seçimle meşgul olduklan" birzamanda... Geçen pazartesi... Tarih 11 Nisan 1999, pazar... Telefbnda Bedri Baykam. hem çekingen, hem de sanki çaresız gi- yorlar. Mimarlar Odası"ndan Erdal Aktulga. saygılı bir ses tonunda zorlanarak: "Gökkafes Danıştay karaıianna rağmen yükseliyor, kimse müdahale etmiyor. tarihi binayı yok olmaktan kurtaran sanatçılar ise cezalandınlıyor._" şeklınde yakınarak memurlara "bir şeyler*' anlatmaya çalışıyor... Ne var ki onlar, elbette ki "gö- revleri gereği", tSM'lilerin duvar- lara astıklan ve binanın önceki ha- liyle sanat merkezi yapıldıktan son- rakı balamlı halini gösteren; "böy- leydi, böyle oldu" yazılı eski ve ye- ni fotoğraflara bile aldırmıyorlar. Bir kısım eşyayı odalardan boşalttıktan sonra. yapabilecekleri "tekiyilik" olan "ara vermeyi" uzatıp birkaç gün içinde "yeniden gelecekJeri- ni" söyleyerek aynlıyorlar.. •••' Peki. "yasal çözüm" nedir? \'akıflar"ın bugüne dek "ihmal ettiği"' başvuruyu bir an önce Baş- bakanlığa yapması. Yasaya göre Ermeni Vakfi'nın bu manastır binasını ISM'ye kira- ya verip elde ettiği gelirle tstan- bul'daki vakıfokullannı da parasız- lıktan kapanma riskinden kurtara- bılmesı için, BakanlarKurulu'nun "olur" demesı gerekiyor. Tanıdı- ğımız kadanyla-56. hükümetin hiç- bir bakanı da tıpkı "şair" Başba- kanımız Ecevit gibi bu kûltür ve sa- nat dayanışmasına "hayır" diyecek birkışiliğe sahip değiller. Nitekım Kültür Bakanı Istemihan Talay da şimdiden devreye gırmiş durum- da... Bakalım şu birkaç gün içinde Vakıflar Müdürlüğü artık Başba- kanlığa mı başvuracak; yoksa ye- niden tahliye yazılannı mı gönde- recek? Bu sorunun yanıtı, Osman- lı kültür mirasına devletin "700. yıl davranışının" da ömeğini oluş- turacak... HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ KİM KİME DUM4)UMA BEMÇAK beMcauc@turfc.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Nisan İNGIUZLER GEUYOR.JNGIUZLSR G£LIYOR!L 7E BU6ÜU, ÛIVUİ AME&HG4LI 8AĞ/MSJZUK SAI/AŞÇ/Sf KEVEBEÇPOLKİI/tK') ,fH6<UZ f(üyVEn.eXıMlM BASKt- NH4I YUBTSEVEHLERE BiLOİKPİ. 18. YÜZYfUAI SoM ÇEYRE- GİA/DE IN&LtZl£R,KCX-ONİLER( AME&ıKA'DA VE/£Gf VE SEKJZEJSİ &ASK/LAÜ/ A£T7GM/f, BU DA /ÇMERjfZAAJ 8A- ĞtMSlZCtK EYLEMiMİ Ht2iAU0/&M<frT. Gİ1UÜŞ EŞYA YAP1M_ CJSI PAUL eEveee, öupe GELEN PEi/eıHACii£isDEU siei atÂ_ 3< KANLf B/rBPJ 8OSTOM OLAY/NA KATTLMIÇ(j??Ö), DAHA SONBA PA *BOSTZ>U ÇAY f*er/Sl'NP€, &Z2AT ÇAYLA& y^DBKlİZE PÖKtoÛÇTÜ(f&3)- AMA, OUUfJ ADIMI EM ç \ ÇOK. DUVURAA1 OLAY, BAĞ/MSIZUK SAVAŞÇlLfVUUI YAKALAMAYA GİDECEK. OLAN İNGlLİZ KUVVEThE- j AMAÇLA, GECE MRANUĞIAIM UZUM SÜ- IE AT PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Bir Pazar Yazısı Beyoğlu'ndaki galeride kısa boylu, şişman, daz- lak kafalı Fransız'ın, "Karides tava nasıl yapıltr?"\ uzun uzun anlattıktan sonra, gözlerini açarak "Ama elinizin altında 'Pastis de Marseille' yoksa, bunu asla başaramazsınız!" demesine hafiften içerle- miştim. Adam görevi gereği, iki yıldır Istanbul'da yaşıyordu. Havadan sudan konuşurken, söz dö- nüp dolaşıp, nasılsa, "karides"e gelmişti. Anlat- tıkları benim için "yeni şeyler" değildi. Ama "Bili- yorum..." dememe aldırmamış, anlatmıştı. "Beş- altı diş sarmısağı, önce ince kıyılmış küçük birde- met maydanozla birlikte, birhavanda hamuriaşın- caya kadardöveceksiniz..." Gerisini ben getirmiş- tim. Olabildiğince irilerinden seçilecek karidesler, bu hamura bulandıktan sonra tavaya atılıp kızgın zeytinyağında pembeleşinceye kadar çevrilecek- ti... Tavadan almadan önce karideslerin üzerine ya- nm kahve fincanı kadar "Pastis" dökülüyor, son- ra bu 45 derecelik anasonlu içki, bir kibritle tutuş- turulup, alkolü uçana kadar, -on beş - yirmi sani- ye-, alevlendiriliyordu. "Biliyormusunuz, mösyö? Ben rakı kullanıyorum... Daha da iyi oluyor!.." Şaşırmış, yüzüme,bakakalmıştı... Şimdi, Tophane'de Haydarpaşa - Kadıköy iske- lesine doğru yürürken, aklım hâlâ karideslerdey- di... Yürüdüğüm geniş caddede evlerin, işyerleri- nin duvarlanna büyük fotoğrafiı afişler yapıştınl- mıştı. Kimi zaman durup, bu kadınlı erkekli fotoğ- raflann altındaki yazılan okuyordum. "Çok önem- li" sözlerdi bunlar! Okudukça, biraz önce o Fran- sızlayaptığım "sudan "konuşmayı anımsayıp ba- yağı tedirgin oluyordum. Galeride, kendi aralann- da, karşımdaki fotoğraflann attyazılannı andıran cid- di sözlerle tartışan, bu arada da ister istemez bi- ze de kulak misafiri olmuş insanlar gözümün önü- ne geliyordu. Kimbilir hakkımda nelerdüşünmüş- lerdi? öyleya, herkesin böylesi "ciddi"şeylertar- tıştıklan bir ortamda, "karides "ten söz etmek, bir "uçukluk" olarak değeriendirilebilirdi... Ne var ki duvariardaki sözleri kendi kendime tek- rarladıkça, beni etkilemediklerini, hatta bana ko- mik gelmeye başladıklannı görüyordum. Bu söz- ler, bana hiçbir şey söylemiyordu. Yavaş yavaş te- dirginliğimden kurtuluyordum. Deminki çok bilmiş Fransız bile bana daha sempatik gelmeye başla- mıştı. Doğrusu, Marsilya rakısı, bizim "50'likKu- lüp" ve karidesler, yaşama, duvarlardayazılanlar- dan çok daha yakındılar... Simitçileri, midyecileri, piyangoculan ve pazar günlerinin insanı yadırgatan tenhalığıyla Haydar- paşa - Kadıköy iskelesi çok eskilerde kalan ço- cukluk yıllanmdan bu yana sanki hiç değişmemiş- ti. Iskelenin yan tarafında balıkçılar denizden kc- valaıia su çekiyorlar, boş tahta kasalann, zeytin- yağı tenekelerinin üzerine yerieştirdikleri tablalar- daki lüferleri, istavritleri, kalkanları, iskorpitleri, mezgitleri ıslatıyorlardı. llık ilkbahar güneşi tabla- lara vuruyor, balıklar pınl pınl parlıyordu. Gözle- rim, artık olmayan "Suftana"nın küçük emanetçi dükkânını ararken, iskelenin tam karşısındaki "De- dem Lokantası "nın önüne çıkartılmış camekânlı sey- yar dolabın sol üst köşesine, bir demet halinde asıl- mış karideslere takılmıştı... "Tavada karides?.." Garsonun yanıtı, "Yapanz, beyimL" olmuştu. En öndeki masaya oturmuş, ka- fa-kuyruk arası soyulup, serçe paımağı ucu doğ- ranmış samnısak ve pul biberle tereyağında kızar- tılmış karideslerimi yerken 14 Temmuz 1789 gü- nü Paris'te, "Bastille"e doğru ilerleyen isyancı ka- labalığı düşünüyordum. O müthiş kalabalık için- de yanındaki uzun saçlı, uzun boyunlu, kumru memeli, yalınayak sevgilisiyle el ele yürürken, "Aşk... Ozgürlük... Devrim..."diye bağıran delikan- lı kimdi acaba? Bastille Zindanı'na doğru ilerieyen ozgürlük savaşçıları niçin hep bir ağızdan, "Pas- ös"in vatanı Marsilya'nın türküsünü, "Marseillez"] söylüyorlardı? Böyle bir delikanlı vardı ve Bastil- le'e yürüyenler Marsilyalı değildi! Tek başına yemek yerken, bir insanın aklına ge- lebilecek "en son" sorulardı bunlar... Büyük du- var fotoğraflanndaki yüzlerin böyle şeyler düşü- neceklerini hiç sanmıyordum. Belki de onlar, ya- şamlannda bir kez olsun, Karaköy'de, bir meyha- nede oturup, karides yememişler, ekmeklerini sar- mısaklı-biberli sıcak tereyağına bandırmamışlar, rakı içmemişlerdi. Belki de bu nedenle, duvarda- ki fotoğraflarında göründükleri gıbiydıler... Salata tabağındaki son roka yapraklannı çatalıma takma- ya uğraşırken, "dört parmağında dört marifet" olan garson yanımda bitivermişti... "Ammada ke- yifli yiyorsun abi..." Oğlanı mahcup etmemek için bir de "levrek buğulama" ısmarlamıştım... Vapurun arka güvertesinde genç bir çift uluor- ta öpüşüyordu. Cevre, umurlannda değildi ço- cuklann.... Püfür püfür bir rüzgâr esiyordu... (Faks:0216-4188410) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 SOLDAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SAĞA: 1/Türkhalkmü- ' ziğinde, ritimsiz 2 uzun havalann karşıtı olarakri-3 timli ezgilere ve- rilen ad. 2/ Bar- tm'mbirilçesi... Bir ışık ya da ısı kaynağından ya- yılan ışınlann toplandıği yer. 3/ Büyük çivi... Yelkenleri indi- rip kaldırmaya yarayan ip. 4/ Aktinyum elementinin simgesi... Kumarda ortaya sürülen " para. 5/ Süs taşı olarak 2 kullanılan morrenkteku- 3 vars. 6/ Kaba bir seslen- me sözü... Kemiklerin 4 yuvarlak ucu. II Alışve- 5 rişte hile yapma... "—• 6 Güler": Fotoğrafsanatçı- -, mız. 8/ Yankı... Modacı- lıkta ve dekorasyonda 8 kullanılan, deri taklidi 9 sentetik malzeme. 9/ Çe- şitli ağaçlann sütünden elde edilerek kablo yapımında ve dişçilikte kullanılan kauçuğa benzer madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir erkeğin ilk eşi üzerine aldığı kadın... Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durumlar. 2/ Erzurum'un bir ilçesi... Motorlu taşıtlann elektriğıni sağlayan aygıt. 3/ " Sevmiş ıki—ufku görürler daha engın" (Yahya Kemal)... Zerdüştlerde din adamı. 4/ Sahip... Yapraklan likör yapı- mında ve hekimlikte kullanılan bir bitki. 5/ Parlak beyaz renkli bir element. 6/ Tepelitavuk da denilen ve Amazon bölgesinde yasayan bir kuş... Tavlada bir sayı. 7/ Akdeniz Bölgesı'ndebir dağ... Ingıltere ve ABD'de kullamlan ara- zi ölçüsü birimi. 8/ Fizikte kullanılan bir güç birımi... Kö- mürleştirilecek ağaç ya da pişirilecek tuğlalarla dolu olan ve dışı çamurla sıvanan kümbet. 9/ Eli açık, cömert, yi- ğit. Bir tür halk türküsü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear