25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 1999 CUMA 14 KULTUR Düsseldorflu sanatçı Julia Lohmann'ın sergisi BM Çağdaş Sanat Merkezi'nde Âbaküsle kültür akşveıişiESRA ALİÇAVTJŞOĞLU Şu günlerde BM Çağdaş Sa- nat Merkezf ne gıttığınizde dev birabaküs karşılıyor sizi. Çoğu- muzun ilkokul bırincı sınıfta toplama çıkarma gibi basıt ışlem- leri öğrenmek için kullandığı bu geleneksel hesap makinesi. ' Ya- km ve L'zak Ülkelerden Silahlar ve Tüketim Nesneleri Ticaret Yollan Kâğıt ve Pbrselen, 'Be- yazveMavi' başhklı serginınçe- kirdeğını oluşturuyor. Düssel- dorflu sanatçı Julia Lohmann'ın Alman Kültür Merkezı ışbırlığı ile açtığı sergi, 2 Mart tarihine dek BM Çağdaş Sanat Merke- zi'nde görülebılecek. Turkuvazın önemi Julia Lohmann. Istanbullu sa- natseverlenn tanıdığı bir ısım. tlk kez 1995 yılında Kadıköy'de Anarat Hıgutyun Okulu'nda aç- tığı 'Somut Öngörüler' başlıklı sergi ile Türkiye'ye gelen sa- natçı, 1996'da ise Atatürk Kül- tür Merkezi'nde 'Divaioglar- Şeyierin Düzenine Ait Vıtirilmiş Düşünce' başlıklı bir sergi açmış- tı. 19%'da Çin'de ressam Deng Guo Yuan ile 'Uyum' konusun- da bir çalışma yapan Loh- mann'ın yapıtlannda bu çalışma- nın ızleri de görülmekte. Loh- mann sergisını: "Kültür alışve- rişi, yerieştirmemdç ver alan dev boyuttaki abaküste, bir vaşam M- çimi, bir alışveriş /ticaret biçimi olarak nesnelleştiriliyor*' şeklın- • Kültür alışverişinin, dev boyuttaki abaküste, bir yaşam biçimi, bir alışveriş /ticaret biçimi olarak nesnelleştirildiğini belirtiyor Julia Lohmann: "Abaküs bir hesap makinesidir. Doğu'da hâlâ kullanılıyor. Abaküs kompütürün atasıdır ve çalışma biçimleri aynıdır." de açıklıyor. Seramik toplar üzerinde çalış- maya Çin'de başlayan sanatçı, buradaki gördüğü ma\ı-beyaz porselen örneklerden oldukça etkilenmiş. Birçok ülkeye yap- tığı seyahatlerde mavı-beyaz se- ramiklerle karşılaşan Lohmann için ilk kez Türkiye'de karşılaş- tığı turkuvazın ise önemlı bir yeri var. Kendisinı özellıkle ma- \i beyazm uyumunun etkiledı- ğini söyleyen Lohmann, mavı- beyaz toplann yanı sıra üzenn- de 'uyumu' sembolıze eden be- yaz üzerine sıyah keramik top- lara da yer venyor abaküsünde. Lohmann'ın enstalasyonu, ız- leyicıyi, günümüz teknolojısi ile geleneksel teknoloji arasında iletişım kurmaya ve bılgisavara kenetlenmış zıhnını, binlerce yıllık ışIemJenn nasıl yapıJdığı- nı anımsamaya çağınyor. Özellıkle mavi beyaz "Sergimde anşverişi semboli- ze eden abaküs, bir hesap maki- nesidir ve Çin'de geliştirilmiştir. Doğu'da hâlâ kullanılı\ur. Aba- küs kompütürün atasıdır ve ça- lışma biçimleri aynıdır." Sanatçınınözelliklemavi be- yazı kullanmasının da önemlı bir nedeni var. "Kırmızı da çok sık kullanılan bir renk, ancak özellıkle mavi -bev azı kullanıyo- rum. l luslararası tüketim nes- nesiolan kırmızı-beyazCoca Co- la tenekesini değil, tüm dünya- da bir ticaret nesnesi olarak kul- lanılmış olan ve hâlâ kullanıl- makta olan mavi-be>az porsele- ni kullanıvoruın. Coca Cola ku- tuları ya da şişeleri tescilli mar- kalardır ve asla değştirttemez. Fa- kat mavi-beyaz porselen farklı ül- kelerde çeşitli değişikliğe uğra- vaböir. Mavi bevaza Idşisei biryo- rum da getirilebilir. Aynca ma- vi-bevazdaki güzellik kavramı, egemenlik kavranundan daha önemli, çünkü bu nesnenin kay- nağı roğu / güney." Lohmann'ın sergisınde dev abaküsün yanı sıra sanatçının kâğıt üzerine yaptığı çalışmalar da sergilenıyor. Çoğu ülkede po- litık nedenlerden dolayı sadece marka üzerinde durulduğunu belırten sanatçı, kûltürün unutul- duğunu vurguluyor. Bunaörnek olarak ise Almanya ve Türki- ye'\ i gösteriyor ve iki ülke ara- sındafü yoğun tıcaretın aksine kültürel bir alışvenş olmama- sından yakınıyor. Lohmann'ın böyle bir sergı- yi tstanbul'da sergileme neden- lerinden biri ise Istanbul 'un Ba- tı için Asya'ya açüan birkapı ol- ması. 1971 -78 arasında Düsseldorf E>evlet Sanat .Akademisi'nde öğ- renim gören Julia Lohmann, 1982-98 yıllan arasında Düs- seldorf'ta Galerie Schmela'da, Köln'de Galerie Mautsch'da, Kassel'de Neue Galen'de, Ess- lingen'de ŞehırGalensı'nde. He- idelberg Kunstverein'da, Muse- um Mülheim/Ruhr'da, Kons- tanz'da Galerie Ursula Gras- hey'de ve Osaka'da (Japonya) Kodama Galene'de kişisel ser- giler açtı. 1989'da bir grup sa- natçı ve aydmla Paul Pozozza Museum'u kurdu. Batı ABD, Kansai vç Istanbul'da bu 'haya- H' müzenin şubelerini açtı. 1989- 92 yıllan arasında Los Ange- les'ta, 1993 te Pakıstan'da Laho- re ve Karaçi'de ve Slovenya'da Pıran'da çalışan Lohmann. 1995'te Tokushima'da Awagami Kâğıt Fabrikası'nın davetlisi ola- rak Japonya'yagıtti. 1989-1990 yıllan arasında Düsseldorf Dev- İet Sanat Akademisi'nde öğre- tim görevlisi olarak çalışan sa- natçı, 1997'de Düsseldorf Sa- natçılar Birliği Malkesten'de 'Bi- ziilgUendirmeyen ülkeler— Kül- türierarası iletişîmde olanaklar vesorunlar' başhğı altında birdı- zı konferans düzenledi. Yaşam Boyu Başarı Oscar ödülüyle Elia Kazan 'ın geçmişindeki kara leke temizleniyor ŞimdisanatıgündemdeKültür Servisi - Hollyvvood. bir za- manlar dışladıgı ünlü yönetmen Elia Ka- zan'ı Yaşam Boyu Başan Oscar ödülüy- le onurlandırarak geçmişine ait kara le- keleri temizlemeve. Greta Garbo, Or- son NVelkSjAkira Kurosavta gibı sınema devlerine verilen bu ödülle tanhindekı en büyük tartışmalardan bırıne nokta ko> - maya hazırlanıyor. Bir dönem Hollyvvo- od'un hiçe saydığı 89yaşmdaki Kazan, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana sinema- nın yetiştırdığı en önemlı yönetmenler- den bıri. Ödülün açıklanması, eskı komunıstler- den olan Kazan'm yıllar önce hüküme- tin yürüttüğü komünıst a\ına yardımcı ola- rak dava arkadaşlanna ıhanet ettığı için topladıgı eleştirileri yenıden gündeme getirdi. Kazan, arkadaşlannın isimlerini House Un-Amerıcan Activıties Komi- tesi'ne vermiş, ele \erilen sekiz kişinin kariyerleri ciddı bıçimde zarargörmüş- tü. Bazılan olayı unuttu. bazılan ise onu hıç affetmedi. Yakın dostu Arthur Mil- ler, Kazan'la tam on yıl konuşmadı. Oyun- cu Sam Jaffe, bir temsilde Kazan'ın ya- nınaoturmavı reddettı. Yönetmen Mar- tin Ritt ise olayın ardmdan bir daha as- la tam olarak Kazan'ın gözlerınin içıne bakamadığnı söyledı, Kazan'ın başarılan. kendisini liberal bir şampiyon olarak gdren Amerikan so- lu ıçın dayanılmazdı. ""Arzu Tramvayı. Cennet Yolu, Viva Zapata, Taş Bebek, A Rıhnmlar Üzerinde" gibi önemlı filmle- re ımza attı Vlarlon Brando, James De- an \ e Warren Beattv 'den bırer y ıIdız ya- rattı. 'Geçen zaman suçu hafifletmez' Rıhtımlar Lzennde'de Katolık rahıbı canlandıran Karl Malden. yıllar sonra Kazan'ı Oscar'la onurlandırmaya karar veren 39 akademi üyesinden biri. Mal- den, ödülün Kazan'a verilmesinin, aka- demınin tüm üyelennin ortak karan ol- duğunusöyiuvor "Buonurödülünüye- teneğindenveçaaşmalaruıdanötürü hak eden biri >arsa. o da Ka/an'dır." radan geçen zaman. ilerleyen yaşı, aynı kuşaktân olan TIT- sanatçılann yitirilişi ve Sovyetler Birliği'nin dağılması, Kazan'ın sinemasına daha nesnel bir gözle bakılmasını sağlıyor artık. Bugün Hollywood onun siyasi görüşleriyle değil, sanatıyla ilgileniyor. Ancak ödülün Kazan'a verilmesine tepkı gösterenler de var. Rıhtımlar Üze- nnde'de Brando'nun kardeşmı o>Tiayan Rod Steiger. görüşlenni şöyle dıle getı- nyor. "Suçun işlenişinin ardından geçen za- man, suçu hafifletmez. Kazan'ın tanık- lığı birçok insanın yaşamını değiştirdi. Kazan bu insanlardan.yaşamalan için ih- tiyaçlan olan geiiri. vaşavacakian yeri, beUd viyecekleri ekmeği çaldı. Kazan. ko- münizmle sa\aşılması için hükümete yar- dım etmek istediğini sö\ lemişti. Dalga ge- çİTOrdu». Tek isteği, bü>ük bir v önetmen olmaktı. Kendini koruyabilmek için ar- kadaşlannı satması affedilme/di." Steiger ve Brando. Kazan tarafından kurulan Aktörler Stüdyosu'nda eğitim görmüşlerdı. Steiger, Kazan'ın o gün- lerde kendılen ıçın bir baba gibi olduğu- nu da sözlenne eklıyor. 1952 yılında Kazan'ın ele verdığı ısım- ler arasında oyun yazarları Lillian HeU- man ve Clifford Odetsle. Malta Şahı- ni'nın yazan Dashiell Hammett da var- dı. Hepsi sol görüşlü bırtiyatro toplulu- ğunun üyeleriydıler. Olayı ızleyen yıllar- da Hellman yaşamını sürdürebilmek için bir mağazada satış görevlisi olarak çalış- maya başladı. Hammett bir daha hiç yaz- Borusan Kültür ve Sanat Merkezi Fındıkoğlu y ndon besteciliksemineri Kültür Servisi - Emin Fındıkoğlu yö- netımınde gerçek- leştinlecek olan 'bes- teciliksemineri' ama- tör \e profesyonel olarak beste yazı- mıyla ugraşan caz müzısyenlerini Bo- rusan Kültür ve Sa- nat Merkezi 'nde bir araya getirecek. 13-20 ve 27 Şu- bat tanhlerinde ger- çekleştırilecek olan bestecilik seminen- ne katılmak isîeyen- lerin, 10 Şubat Çarşamba gününe dek Borusan Kül- tür ve Sanat Merkezi'ne ulaştırmalan gerekiyor. Şarkı sözleri olan yapıtlarda, sözlenn notalann üze- rine >azılması şartı aranıyor. Emın Fındıkoğlu. seminerin yanı sıra 16 Şubat Salı günü saat 19.00'da Hakan BehKl fkontrbas) ve Ateş Tezer (davul) eşliğınde Italyan Kültür Merkezi'nde müzikseverlerle buluşacak Müziğe lise yıllannda üflemeli çalgılarla baş- layan Fındıkoğlu, Arif Mardin'den armoni ve aranjörlük derslen aldı. 1962-66 yıllan arasında Berklee Müzik Okulu'nda burslu olarak okuyan sanatçı, 1972 yılında Avrupa'da dans müzıği ya- pan topluluklarda çalmaya başladı \e 'BrechtKa- bare'nın düzenlemelerini yaptı. Bılsak Gaz Festivali'nin kuruculan arasında yer alan sanatçının Onno Tiınç ve Tuna Ötenel ile ça- lışmalan bulunuyor. Fındıkoğlu'nun 1996 yılın- da gerçekleştirdıği ilkalbümü, SinirStandartand Other Songs adını taşıyor. Duygu mantığı yok edince... Graham Greene'in Gizli Bağlar'ı yeniden beyazperdede Kültür Servisi - Yüzyılın en önemli yazarlanndan Graham Greene'in ünlü ro- manı Gizfl Baglar (The End of the Affair) ikinci kez be- yazperdede... 1955 yılında EâVard Dmjiryk'ın yönet- tığı ve Van Johnsoo ile De- borah Kerr'in başrollerini paylaştıklan Gizli Bağlar, bu kez Neil Jordan tarafın- dan sinemaya uyarlanıyor. 1955 yapımı film, John- son ve Kerr'in yaşadığı ya- sak ilişki çerçevesinde Gre- ene'in cinsellik ve Katolik- lik ana temalarının altını çi- ziyordu. Fılmin, Ingiliz- Amerikan ortak yapımı ola- rak gerçekleştirilecek yeni versiyonunun çekimlerine önümüzdeki günlerde baş- lanıyor. Yapımcılan tarafin- dan günümüz izleyicisine hitap edeceği garanti edilen fılmin yıl sonunda gösteri- me gireceği belirtiliyor. Jordan, 1950'lerdekı san- sürün etkisini yitirdiği günü- müz Hollywood'unda, Gre- ene' in romanuun özünü çok daha iyi yansıtabilecekleri- ne inanıyor. Filmin oyuncu kadrosunda beyazperdenin son dönemdeki popüler isimleri var. FHmde Mauri- 19S5'tekj ilk uvarlamada Van Johnson ve Jofan Mills. ce Bendrix'i Ralph Fiennes, sevgilısini Juliannc Moore, aldatılan kocayı ise Stephen Rea canlandmyor. Öykü, savaş yıllannda Londra'da geçiyor. Sürekli ölüm tehdidi altında bulun- mak, yaşanan ilişkidekı ero- tizmi daha da arttınyor ta- bii. Bendrix bir bombardı- man sırasında ağıryaralanın- ca, sevgilisi. eğer iyileşirse ilişkilerini bitireceğine da- ir İann'ya söz veriyor. Ağlatan Oyun adlı fürniy- le izleyicinin beğenisini ka- zanan yönetmen Jordan, Greene' in, suçluluk duygu- su ve cinselliği çok etkıle- yici biçimde bir araya getir- diğini düşünüyor: "İDi kez beş yıl önce okuduğumda, bunun Greene'in yazdıgı en iyi roman olduğunu düşûn- müşfüm. Çok basit birö\ kü- sü var, ama dramatik yanı çok güçlü. İnsanın manük- lıdüşünebilmeyetisini yitir- diği zamanlan sorgulayışı, ber dönemin ber insanına seslenjyor." Jordan, Greene'in dinbi- limle ilgili görüşlerinm ka- rakterlerin üzerine çıktıgı noktada filmin kitaptan ay- nlacağını söylüyor- "Gre- ene romandaki ana karak- teri sonunda bir azize dö- nüştürüyor. Buradas hare- ketle de olabildiğince dra- matik bir fînali amaçlı\or." Greene'in yaşam öykü- sünü kaleme alan Norman Sherrv, yazann, romanla- nndan yapılan sinema uyar- lamalanndan pek hoşlan- madığını, çoğunun uyarla- malanyla ilgilenmediğini, özellıkle de Gizli Bağlar'dan nefret ettiğini beiirtiyor: "Fümkri denetleyemeyece- ğini bile bile satt romania- ruiL Sadece, senaryosunuda kendisiniıı vazdığı The Third Man filmi, romanı yansıta- bilmişti. HottymKKİ'un, bir romanın 'gerçeğini' yansıt- maktan ber zaman korktu- ğunu düşünüyordu. Ama bence HoUv^ood da değişti artık, gerçekler söylenebili- yor." Greene'in romanlannın sinemaya uyarlandığı 1940'h ve 50'li yıllarda Hollyvvood'da sansür ger- çekten etkiliydi. Bu neden- le edebiyat uyarlamasından çok, edebi yapıtlardan esin- lenmek sözkonusuydu. Giz- li Bağlar da o dönemde tam anlamıyla sinemaya yansı- tılamayacak kadar tutkudo- lu bir filmdi. madı. Kazan ise tiyatro ve sınema çalış- malannı süniürdü. HolK^vood'da daha önce de yönetmen Edvvard Dmytrvk ve 9 senaryo yazann- dan oluşan bir grup, Komünist Parti üye- si olup olmadıklan yolundaki sorulan yanıtlamadıklan ve arkadaşlannın isim- lerini vermedikleri için mahkûm edil- mişti. Hükümet. sanatçılan ışbırliğıne çağınyordu. Kara listede Hollyvvood'dan 324 isim vardı Lıstedekı sanatçılar Holly- vvood'da yıllarcaişbulamadılar Bazı se- naryo yazarlan ise farklı ısımler kulla- narak çalışmalannı sürdürdü. Humphrey Bogarf ve Lauren Bacall. VVashıngton'ın politıkasını protesto etmek ıçın bir sanat- çı hareketi başlattılar, ancak hükümeti destekleyen bazı stüdyo patronlan tarafından baskı altına alındılar. Bacall, Kazan'ın bu ödülü hak ettiği- ne inandığını behrtiyor' "Bu ödül Kazan'a vaptığı sanat için \erili>or, siyasal görüşüy- lehiçbirilgisi >ok. Kazan'ın 9- nemava katkıları büvüktür." 'Yine yapanm' Kazan, kaleme aldığı anı- Iannda. 1952 yılında hükü- mete yardım ederek onurlu bıçimde davrandığına inan- dığını ve gerekirse aynı şeyi tekrar yapabileceğini belirti- yor. Komünızmi tehlikeli bir düzen olarak nitelendiren Ka- zan. Amerikaîı komünistle- rin. Stalin'ın zulmüne karşı çıkmamakla en büyük hatayı yaptıklannı söylüyor. "Hü- kümet komünist hareketin araşünlması gerektigi konu- sunda kesinükle hakln dı." Aradan geçen zaman, üer- leyen yaşı, a>Tiı kuşaktân olan sanatçılann yitirilişi ve Sov- yetler Birligi'nin dağılması, Kazan'ın sinemasına daha nesnel bir gözle bakılmasını sağlıyor artık. Bugün Holly- wood onun siyasi görüşleny- le değil sanatıyla ilgileniyor. Kazan 1952'de Arzu Tram- vayı, 1954'te Rıhtımlar Lfze- nride fılmleriyle En iyi Yönet- men dalında iki kez Oscar ödülünü kazandı. Son filmı TheLastTycoon'u 1976 yılın- da çekti ve kısa bir süre son- ra da New York'a yerleştı. YAZT ODASI SELİM İLERİ Banş Manço Banş Manço'nun beklenmedik ölümüne çok üzüldüm. Geç saat televizyon başındaydım, o kanaldan ötekine geçerken, TGRT'de haber bülteni, Banş Manço'nun hastaneye kaldınldığını duyurdu. Bir ıkı saat sonra, üstelık haylı romantik bir filme, Anas- tasia'ya dalmışken, Kanal D'den o ölüm haberi. Banş Manço'yu tanımıyorum. Onu, çok yıllar ön- ce, yalnız bir kez gördüm: Galatasaray Lisesi hazırlık sınıfında öğrenciydim. Paris'e, müzik dünyasına kavuşmak amacıyla git- miş, yetenekli bir öğrencinin okula döndüğü habe- ri dakjalanmıştı. Tombalak, genç irisi Banş Manço'yu, okul koridorunda, arkadaşlanyla sanlışırken hatır- lıyoaım. Banş Manço, yanılmıyorsam, sonra yine Avrupa'ya gitti. Ne zaman döndü, hangı şarkısryla ünlendi? Bil- miyorum. Aslında 'benim' şarkıcılanmdan değildi o zamanlar. Emek Sineması'nda konserieri olurdu. Gençlerin, yaşrtlanmın sevdiğı. hayranlık duyduğu bir müzik ada- mrydı. Ben, "Dağlar... Dağlar... "a kadar uzak durdum Ba- rış Manço'ya. Sonra bu şarkısı, kırk beşlik plak, uzun süre pikabımda döndü. Daha ağır tempolu, daha hızlı tempolu, iki ayn söyleyişi vardı. Ikisıni de severdim. Fakat daha ağır tempolusunu daha çok severdim. Tomris Uyar'ın Ipek ve Bakır'ı bütünledığı yıllar- dı. Bıröyküsünün adı, "Dağlar Sada Verip Seslen- melıdir". Öykü adıyla şarkı arasında kendi kendi- me uyumlar kurardım. Sonra araya yine zaman giriyor. Banş Manço'yu uzun saçları, gösterişlı sahne giysileri, yüzükleriyte hatırlıyorum. Yadırgayanı vardı, benimseyeni vardı. Ne şarkıları dıkkatimi çekerdi, ne sahne gösterile- ri. Dokuz on yıl önce, Banş Manço'yu çok seven, Banş Manço'nun şarkılanna adeta tutkun bir arka- daşım, Lütfü Şenkaya, bana bir kaset getirdi. Lüt- fü sevdıği şarkılan derlemışti bu kasette. Şaşırdım. Yıllar yılı, Banş Manço'ya nasıl haksızlık ettiğimi fark ettim. Kaset "KolDûğmeleri"y\e başlryordu. Bu şarkı Ba- nş Manço'nun en sevilmiş şarkılanndanmış. "Kol Dûğmeleh"nden etkilendim. Âmabeni 'çarpan'şarkılar, "Unutamadım", "Af- fetBeni", "Sahilde"ve "Hatırlasana"oldu. Yağmur- lar, bomboş sokaklar, sahile çarpan dalga sesleri, aynlıklar, hepsi benim dünyamdandı. "Sahilde"y\ üst üste kimbilır kaç kez dinlemişim- dir. Bir sinema duygusu verir bana Film öyküsü, san- ki hemen yazabileceğım bir senaryo. Başka birşey, şarkı sözlerindeki 'düzey', asıl bu- na üzüldüm, düzeyin dikkatımden kaçmış olması- na üzüldüm. Barış Manço'yu keşfettiğım (!) günlerdeydi; Ah- met Oktay, 'değışen' toplumu irdeleyen bir yazı- sında Banş Manço'nun şarkısına -Hangisiydi?- de- ğiniyordu. Bütün bir gece boyu, Tülay Tura, Ah- met Oktay, ben, Banş Manço'dan söz açtık. "Sa- hilde"y\ anlattım hep. _ Ne vardı şarkrcte içimi sizJatart? •' **"PWB|fr * "Yıllar once" mıoluşu? <4_ , "Ağustos akşamı" mı? ' .>»"*'*'* •' "Söz vermiş" mi? Her neyse... "San/7de"nin ününü çoktan yitirdiği dönemde, radyo programımda bu şarkıyı çalmış; genç bir ha- nım da radyoya telefon ederek, gelecek program- da yine çalmamı istemıştı. Ağlıyordu. Banş Manço'nun bir şarkısı var, çocukluğumun geçtıği Kadıköyü'nden, Şıfa'dan, BaklaTarlası'ndan izdüşümlerle yüklü. Bir semte, bir semtin insanla- rına, bitkıörtüsüne adanmış bir şarkı. Bizde öylele- rine pek rastlanmıyor. Zaten geçip gıden zaman. Banş Manço şarkıla- nnı günün taleplerinden uzaklaştırmaya başlamış- tı. Kimın umurundaydı "DutAğacı"!.. Ne tuhaf, televizyon programlannı da izlemezdim Banş Manço'nun. Şimdi düşünüyorum da, 'belge- sel' tadı taşıyan, hepsinde bizi dünyaya açmak is- temiş bu programlara nıye dudak büktüğümü bir türlü çözemiyorum. Pazar günü radyoda mutlaka "Sahilde"y\ çala- cağım, "Hatırlasana"y\ da... Takvimde h Bırakan: "Sarah Bemhardt'ın Kamelyalı Kadın'ı, Burhanet- tin Bey'in Napolyon'u, Benliyan Efendi'nin Leble- bici Horhor'u, Kordi Miloviç'in Çardaş Prenses'i, Tepebaşı sahnesini zaman zaman dalgalandırdı ve sonu gelmeyecekmiş gibi coşan alkışlaıia doldur- du." Burhan Arpad, Dıreklerarası, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayını, 1984. Su Yücelie Bip İç Denizde Gezinti' • Kültür ServBİ - Su Yücel'in 'Bir Iç Denizde Gezıntı' başlıklı sergisi bugün Galatea Sanat Galerisi'nde açılıyor Sergi 24 Şubat'a dek görülebılecek. flk yapıtlan 1984 yılında Strasbourg Monte-Gharge Galensı'nde düzerüenen karma sergide yer alan Su Yücel, ilk kişisel sergisını 1984 yılında Galata Sanat Galerisi'nde açtı. Su Yücel'in yapıtlan Fransa, Ordün, Kanada, Ispanya, Bulgaristan ve Yunanistan gibi birçok ülkede sergilendi. K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K K  M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear