25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 ARAUK 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Kurulacak nükleer santral için alınan karann yeniden gözden geçirilmesi gerekli -2 Akkuyu 9 nun sakmcaları çok DUZWI Prof. Pr. TOLGA YARMAN Akkuyu'ya çeyrek yûzyıl önce verü- miş yer lisansu lastaslar değiştjğindea, arük geçerli sayılamaz. Bu çerçevede, H- sansa hukukiitirazhakkıdoğmuşotana- hdır. Akkuyu'ya kunılması tasarlanan nükleer santrala çeyrek yüzyıl önce ve- rilen lisans, bugün geçerli addedilemez; çüokü "nsans verroe kıstaslan" değiş- miş sayılmalıdır ve yeniden vazedilme- lıdir. Çeyrek yüzyıl önce verilen lisans, bir nurianetkideğertemesinr (TED) kap- samamıştır; çünkü santralın o zaman, bugünkü boyutta olmayan "turizme", "wreceği zarar" diye bir kavram yok- tur. Santral kurulduktan sonra, tıkır tı- kır çalışsa dahi, turizmimizı, rakipleri- mizin ya da düşmanlarunızın çok hak- sız, aynı zamanda dayanaksız ve asılsız olmalda beraber, meydana getirecekle- ri "antipropaganda" ya da "saboUj" söylentileri ve girişimleri dolayısıyla, ne yazık ki olumsuz yönde çok etkile- yecektir. llan ediyorumki, bu yönde, onca uya- nmıza karşın, "tek saornk bir araşür- ma" yapılrnadığı gibi bir "araşünna iradesT dahı ortaya konmuş değıldir. Bu tavn kınıyonım. Akdeniz sahillerimizde turistik tesis- leri olan kuruluşlanmızı da; turistik kre- di tahsisatlanna dönük olarak boyunla- n bükük olsa da, böyle bır gelişmeye, seslenni hilâ daha çıkartmamış olmak- lıkJanna hayretler içinde kalmış olarak önemle uyanyorum. Nitekim bakın, bir-iki Akdeniz mev- kimizde, PKK'nin patlattığı, oldukça dar etkili sayılacak bomba uzantıstnda bile, ülkemize gelen turist sayısında cid- di düşüşler kaydedilmiştir. Bu olgu, akıldan çıkartılmamalıdır. Turlzml olumsuz etkHer O radan buradan, Ispanyası'ndan, Ingilteresf nden kavrayış özür- lü örnekler getirip, "nükJeerin turizmimizi etküemeyeceğini'' kahve sohbetinde bile dıle gelmeyecek bir kof- lukta iddia edip, işin içinden çıkıver- mek isteyen sonimlulara, burarun o ül- ke, bu ülke değil, betahsis "Türkiye" ol- duğu, kafalara çakılmak gerekiyor. .., Şunu ilave edeyım ki, bugün, Akku- yu'da kurulacak santralın, olası bir dep- remâe hasar görmesinden korkmam; a- ma, "turizmimizde yaratacağı deprem- den" çok korkanm!., Santraün, benzerbiçimde, "şayia" se- bebiyle olsun, Akdeniz Bölgesi "gıda ürünterimizin. gerek içeriye. gerek dışa- nya sablmasına vereceği zarar değer- lendinnesi" gereklidir. Bu da vaktinde, bır "kaygı motifı" olarak gündemde bu- lunuyor olmadığı için yapılmamıştır. A- ma şimdi bir araştırma konusu olarak dikkate alınmaması bagışlanamaz. Bu alanda da, onca uyanmıza karşın, hâlâ daha "tek saürlık bir çakşma" ya- pılmadığı gibi, bir "araştırma iradesi" dahi, ne yazık ki ortaya konmuş değil- dir. Bu gelişmeyi de kınıyor, Akdeniz Bölgemizdeki sebze ve meyve üretici- lerimizi önemle uyanyorum. Ecemlş Fay Hattı öyle bir çerçevede "Bugün, Ak- kuyu'ya gidip nükleer santral kurrnak.rnisafirodasındakiha- h üzerine layırphk koymakla" eşanlam- Iıdır. Ne yazık ki (kimseyi yermek için söyhiyor değilim), orada burada (sözge- lişi kentin göbeğine kurulmuş, Trabzon Çimento Fabnkası bazmda), saymakla bitmeyecek kadar çok "sabıka kayırJa- rmnz" dolayısıyla olabilecek her türlü "uyanya" ihtiyacımız olduğu ortada- dır. Diğer bir yandan, Akkuyu'nun 25 ki- lometre batısında, Mersin'in kuzeydo- ğusundan gelip Akdeniz'e dalarak Kıb- ns'a doğru uzanan Ecemiş Fay Hat- tı'nın, evvelce etkin olmadıgı düşünü- lüyor, dolayısıyla Akkuyu mevkii dep- rem açısından Türkiye'nin en sakin bir- iki yerinden biri olarak tasnif ediliyor- du. Akkuyu'ya gidilmesinin temel bir nedeni (stratejik mülahazalar yanı sıra) buydu. Sonraki yıllarda (1988-89), özellflde Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üye- si, merhum Profesör Sungu Gökçen ve arkadaşlannın (mikrosısmık ölçümler ve sair yaklaşımlarla), deniz dibi ince- lemelerini de kapsayan çahşmalanyla, Ecemiş Fay Hattı'nın hareketliliği sap- tandı. Tam böyle midir değil midir, ona sis- mologlar karar verir. Ne ki, söz konusu olguyu temel alan tezler; bölgede, 6. yüzyılda kurulan (ve deprem yüzünden yerle bir olduğunu çağnştıran) Pompe- iolis kentinin kalıntılan üstüne inşa edil- miş olan yerleşimin, 16. yüzyılda (de- mek ki herhalde ikinci bir) depremde yı- kıldığı, Akkuyu'ya 65 km. kadar uzak- lıkta bulunan Celinderis kentinin de ay- nı bir akıbete ugradığı olgulanna dikkat çekmekteler. Ecemiş Fay Hattı'nın, mevcut tezle- re karşın, "etkin" olmadıgı bilimsel ola- rak ispat edilmeden ya da etkinlik dere- cesi belirlenip bağıl önlemler geliştiril- meden, burada bir nükleer santral inşa etmek, affedilmezdir. Bu konudaki uyarılara ise sorumlular kulak tıkamaktadniar. Bu tavn da kını- yor, ilgilılen bir an önce söz konusu ODASI Akkuyulu yurttaşlar, bölgelerine yapıhnak istenen nükleer santrala gerçekleştirdikleri eylemlerle karşı çıkmaya çahşülar. "sismolojikaraşbrnulann" başlaülma- sı gereğine dönük olarak uyanyorum. Jeolojlk etirtler eyrek yüzyıl önce, santralın ku- rulması planlanmış mevkıinje- 3 olojik (yerbüimsel) etüdü, bura- yı "gayetsağJam" gösteriyordu. Ancak daha sonra, orada yapılan hafriyat sü- recinde, mevkinin altında yer yer boş- luklara rastlandı. Bunlar, pek çok mik- tarda çimento zerk edılerek giderilme- ye çalışıldı ise de, bildiğim kadanyla kati sonuç alınamadı. Geri planda, Bü- yükeceli'deki köylüler, ne zaman "de- nizofea" kuyularına tuzlu su yürüdügü- nü, hatta bu çerçevede, "çimento'' izle- rine rastladıldannı ifade ile; "santral mevknnin yeraltı oluşumunun, üsteük taa gerilere kadar birbirierüıe labirent- lerie bağh oyuklarla dolu olduğunu", dolayısıyla da mevkı zemıninin, başlan- gıçta düşunüldüğü kadar "sağlam" ol- madığını düşündürtmekteler. Bu yöndeki kaygılann dikkate alındı- ğına dair hiçbir işaret görülmemekte- dir. Ilgilileri, bu yönde de önemle uyar- mak isterim. Sıcak su lle soflutma . iğer bir yandan, teknik olarak bilınir ki, santralı soğutmak üzere kullanılan su, ne kadar soğuk olursa, üretilen ısının o nispette büyük bir bölümü mekanik enerjiye, oradan da elektriğe çevrilebilir. Bu çerçevede santral, Akkuyu'da, bü- hassa Silifke dolaylannda yazlan 30 C derece üstüne çıkabilen, yüksek deniz sıcaklığı dolayısıyla, örneğin Karadeniz byısında kurulsa, alınacak termodina- mik verime oranla ihmal edilemez ka- dar daha düşük bir verimde çalışacak, böyleükle (zaten, göreceli olarak, paha- lüığı saklı tutularak) katıyen ekonomik olmayacaktır. NükJeer yakıtın, santral yatınm masraflan içinde önemli bir y- er işgal etmemesi olgusu, bu hesabı de- ğiştirmez; çünkü nihayette santral, öm- rü boyunca öteki türlü üreteceğine oran- la, kolaydan ihmal edilemeyecek kadar daha az enerji üretmiş olacaktır. Bu da (enerji maliyetine, öteki parametreler yanı sıra, santral kuruluş amortismanı da aşikâr bir girdi olarak kaülmak ge- rektiğinden), üretilen net enerjinin ma- liyetini arttıncı bir etken oluşturur. Avukat Enerji Bakanımız. bir panel- de Karadenız'le Akdeniz arasuıdaki sı- caklık farkının 1 C derece olduğunu söylemişti. Herhalde ona, akıldâneleri, böyle demiş olmalılar. Iki denizimiz arasındakı sıcaklık farkı (tabiatıyla öl- çüm mevkilerine göre, keza aydan aya rarklıhklar gösterse de), seyir ve hid- rografi verilen itibanyla yuvarlak 10 C derecedir Aynca dikkat edilebüir, bühassa Si- lifke önleri, Akdenizimizın ortalama sı- cakhğından, yazlan üç dereceye kadar çıkabilen, genel bir deyişle birkaç dere- ceden az olmayacak kadar daha sıcak olmaktadır. Akdenlzdeörneğl yok konusu çerçevede belirteyim ki, Akkuyu enleminde ne Ispan- ya'da, ne Fransa'da, ne de ltal- ya'da tek bir nükleer santral yoktur. Ay- nca lstanbul enlemıne denk gelen Fran- sa Rivierası'nda (yalnız Akdeniz, göre- celi olarak daha sıcak diye değil, aynı zamanda, belli ki, "Neotarneolmaz!'' denerek, buradaki turizmi de olumsuz etkıleyebileceğı kaygısı uzantısında), tek bir nükleer santral kunılmuş değil- dir. Öteki her şey bir yana, öyleyse (hal- kın anlayacağı dilden söyleyeyim): Bu- gün için ve ortada hiçbir gerek yokken, Silifke'de "hamam suyuyla nükleer santral soğutmak" hiç akılcı değıldir; hatta bugünün koşullannda arök, fazla- ca "safhğa" gırer. Sırf bu sebeple bile, örneğin Gökova termik santralı, başlı başına teknik bir yanlış oluşturmakta- dır. Anlattıklanrmn "teknik çevrelerce'' bile kolay anlaşümadığını ızlediğımden (şaşırmıyor değilim ama, ne yapalım, demek olabiliyor); şimdi, çok değil, bir parçacık "teknik" olmakla beraber, yi- ne de herkesin anlayacağı dilden ve hat- ta "tane tane" anlatacağım. verimllllk B ir termik santralın "lermodina- mikverimi" (kısaca verimi), bu- rada üretilen "mekanik enerji- nin", yine buradan üretilen "ısd enerji- ye'' oranı olarak tanımlanır. "Mekanik enerji", santral enerji ürerim çevrimın- de, daha sonra "etektrikenerjisine" dö- nüştüriilür. Kestirme bir yaklaşımla, mekanik enerjinin tümüyle elektrik enerjisine dönüştürüldüğü varsayılabi- lir. O halde aynı kestirme yaklaşımla; Verim = santralda üretilen elektrik enerjisi / santralda üretilen ısıl enerji, olarak yazılabilir. Söz konusu verim, "Carnot yaklaşunı" olarak amlan, en basit (aynca muhafazakâr) bir yaklaşım çerçevesinde; Verim = 1 - Ö (Santral Soğuk Kaynak Mutlak Sıcaklığı) / (Santral Sıcak Kay- nak Mutlak Sıcaklığı) Ü, şeklinde yazı- labılmektedır. "Santral sıcak kaynak sı- cakhğj"; "santral soğutucu kazan çıluş acakhğı" olmaktadır. Bu sıcaklık, sant- ral teknolojisine göre değişir. Olağan bir termik santral bazında söz konusu sı- caklık, normal basınçta (su buhan sı- caklığı), yani 100 C derece olarak gö- zetilebilir. "Mutiaksıcaklık"tarifitiba- nyla, eldekı C derece cınsınden ifade edilen sıcaklığa, 273 C derece eklene- rek bulunur. Demek ki, 100 C derece, 373 C derece "muttak" olmaktadır. "Santral soğuk kaynak scakhğı" öme- ğimizde "deniz suyudur". Bakın ışte, Karadeniz ve Akdeniz- Akkuyu arasındaki sıcaklık farkım, yaklaşık 10 C derece varsayarak, nük- leer santralın (ya da herhangi bir termik santralın), söz gelişi, Karadeniz kıyısı- na kuruhnak yerine Akdeniz kıyısına kurulacak olması durumunda, "termo- dinamik veriminde" meydana gelecek "oynamayı" (kısaca, "verimdeki oyna- majı"), yukandaki bağıntı ve tammlar- dan hareketle; Verimdeki Oynama = 0(10 Santral Soğutucu Kazan Çıkış Mutlak Sıcakh- ğı) Ü bağıntısından belirleyebiüriz. Bu- rada, "sıcaklıkfarta" itibanyla, C dere- ce bırimi ile, mutlak sıcaklık biriminin aynı olduğu haurlanmalıdır. Sözünü ettiğim "termodinamik ve- rim oynaması'', o halde, Verimdeki Oy- nama =10/373 = 0.027 yapar. Santralın ürettıği "ısılgüçten" hareketle, "net ola- rak üretilen elektrik gücündeki bağıloy- nama" ise, Elektrik Gücündeki Oyna- ma = Ö (Isıl Güç) x (Termodinamik Ve- rimdeki Oynama) U bağıntısından be- lirlenebılir. Isıl güç eğer. Akkuyu'ya ku- rulması öngörülmüş santralmkı gibi, 3000 MW (ısıl) ise; net olarak üretilen elektrik gücü; termodinamik verim, ge- nelde olduğu şekliyle, yaklaşık yüzde 30 (diğer bir yazımla, 0.30) alınarak, 3000 x 0.30 = 900 MW (elektrik) olur. Irdelemekte olduğumuz verimdeki oy- nama ise, yukandaki bağıntıdan 3000 x 0.027 = 80 MW (elektrik) olur ki, bu (söz konusu büyüklükteki) her on sant- ralda, mertebe olarak (kabaca) bir sant- ral (yani, santralma göre üç, belki dört rniryar dolar, belki daha fazla) yitirme- ye denk gelir! Bu basit (aynca, dediğün gibi muhafazakâr) hesap; santralı, Ka- radeniz'de bir mevkiye kurmak yerine, Akkuyu'ya kurmanın hiç de öyle önem- li bir zarara baliğ ohnayacağım, inanıl- maz bir vukufsuzlukla ve (Bakan'ı da, ne yapalım ki hem de bir deniz çocuğu olmasına karşuı, "AkdenizTe Karadeniz arasuıdaki sıcakhk farkı, hepsi hepsi, 1 C dereceden ibarettir" diye, kafaya alıp), pervasızca iddia edebilen, bura- dan kaynaklanacak güç kaybuıı da, ge- tirip Akkuyu'ya yapılmış "alt yaanm masraflanna", "işkembe-i kübradan" bile atılmayacak bir biçimde, mdirge- yen, sözde teknik çevrelere ithaf olun- malıdır. Cdrmemelcten kortanalı kazan sıcaklığı; verimi olabildığince yüksek kılabilmek üzere, ileri teknolojiler bünye- sinde, bızun yukandaki kabulümüzden 100 C derece daha yükseğe getirilir. Ne var ki, bu sıcaklık iki katma dahi gelse "verimdeki oynama bağıntısı" (paydada) "mutlak sıcaklığı" içerdiğin- den, bundan yuvarlak 1/ 5 orarunda an- cak etkilenir. Dolayısıyla, dikkate ge- tirdığim güç kaybının "mertebesi n , on santralda yaklaşık 650 MW (elektrik) olarak, böyle bir durumda bile yerin- dedir. * Mühendislikte (genelde her yer- de), aşikâr olanı eörememekten çok korkmak gerekir. (Oğrencilerime yıllar ve yıllardu:, en başta bunu öğretmeye özen gösteririm.) Değındiğim hususlar (konuya vuku- fu olanlâr açısından) aşikârdır, ama iş- te ne yazık ki, inanılmaz bir biçimde, "kaş yapayım derken göz çıkartma" eylemine sıkışılmaktadır. Akkuyu mevkiine, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nca çeyrek yüzyıl ön- ce verilen lisans; santralın kunılması uzantısında (santral tıkır tıkır çalışsa bile), o zaman gündemde bulunmadı- ğı için, ne turizme verilecek zaran, ne sebze-meyve ürünlerinin satışına veri- lecek zaran kapsamadığından; ne ki bugün kapsamak zorunda olduğun- dan... Aynca, gerek Ecemiş Fay Hattı'nın aktif olabileceğine dair akademik iddi- alar, gerekse de sonradan ortaya çıkan jeolojikzaafiyet... Esas itibanyla da, yanm yüzyıl ön- cesinden günümüze, inceleme teknik- lerinde, haliyle meydana gekniş ilerle- meler... Her şeyden evvel ise, buraya, strate- jik nedenlerle yönehne sebeplerinin or- tadan kalkmış olması... Keza, deniz sı- caklığının yüksek olması dolayısıyla (bugün için artık ortada hiçbir zorun- lulukyokken), bir santral kuruhnasının teknik olarak uygunsuzluğu... Neticede buraya kurulacak santra- lın, katiyen ekonomik bulunmayacak olmaklığı... Bu bir yana, başta turizm ekonomimizde deprem yaratacak ol- ması... Akkuyu mevkii, yer lisans so- rununun yeni baştan ele alınmasını da- vetetmekte... "Yanm>üzyılönceveril- mişbulunanUsansaise herhalde huku- ken itiraz hakkı doğmuş olmakhğı ge- reğini" oluşturmaktadır. Söyledıklerime; nükleer santralm ağızdan yel alsın, geçirebileceği en kü- çük bir kazaya bile bağh cereme, sant- ral ömrünün tamamJanmasından son- ra ise sökülme zahmeti ve hâlâ siyase- ten olsun çözülememiş bir sorun olan nükleer atıklann defedilmesi külfeti dahil değildir. Sürecek ORHAN BtRGtT Ve Yarın Ramazan Ya... Radikal tslamın sözcülüğünü üstlenmiş gazetele- rimiz, dünkü sayılannda Cumhurbaşkanı'nı hedef seçmek için galiba aralarında sözleşmişlerdi. Her birisi kendi üslubuna ve meşrebine göre, Demirere eleştiri ile hakarete varacak yöntemlerle hücurn edi- yorlardı. Radikal Islamcı medyanın, Cumhurbaşkanı ile alıp da veremediği gündem konusunun, kamuoyumuzun asıl uğraşlan ile ilgili olduğunu kim söyleyebilir? Türk kamuoyunun eğilimlerini anında yansıtacak PİAR gibi kuruluşlar oisa ve işbaşı yapsa; halkın ge- çim soaınlan öncelik almak koşulu ile Avrupa Birli- ği için kaderimizin belirieneceği 10 Aralık Helsinki toplanbsına kadar sıralanacak bir dizi sorun arasın- da Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün görev süresinin yeni- den uzatılması kim bilir kaçıncı sıraya yerleşirdi? Ama Yüksek öğretim Kurulu Başkanlığı'nda gö- rev süresini doldurmuş olan Gürüz'ün dört yıl için ye- niden aynı göreve atanması yetkisini kullandığı için Cumhurbaşkanı, dün o biçim gazetelerde adeta "tu kaka" ilan ediliyordu. O biçim gazetelerin aslında Demiref'le dalaşma gi- rişimleri, YOK Başkanı'nın üniversite ve yüksekokul- lardaki kız öğrenciler arasında, bu kurumların kapı- sından girerken türbanlannı bir sıyasal bayrak ola- rak kullanmalannı yasaklamaktaki kararlı tutumuna dayanıyor. Prof. Gürüz'ün o laik ve demokratik eği- timden ödün vermeyen tutumu, yüzlerce genç kızh mızın türbanlanna kimi amaçlan belirli odakların vur- mak istedikleri düğümleri çözdü. Artık birkaç yıl ön- cesinde olduğu gibi, fakülte kapılannda rastlanan di- reniş gösterileri ya tamamen kalktı ya da belirli pro- vokasyon odaklannın programladıklan günlerle sınır- lı kalmaya başladı. Ama çevrenin ilgisi gibi, zorlama desteği de kal- madı. Tıpkı, sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasasının çıktı- ğı günlerden hemen sonra imam-hatip okullan için yapılan kışkırtmalann sona ermiş olması gibi, yapay gündemter, yerlerini öğretim sorunlanna bıraktı. Bıraktı, ama bu bırakış iki ayn karargâhın işine gel- miyor. O karargâhlardan birisi politik amaçlılardır. Yani siyasal partiler. Haydi, seçmen reytingleri ile olan bağlantı ölçülerine göre isimlerini de sıralayalım: En luzlısı Fazilet, ardından vurkaççı Doğru Yol. Da- ha sonra iki arada bir derede kaldığı apaçık belli olan MHP ve nihayet bir kesimi ile hâlâ yönünü ve rengi- ni aramakta olan Anavatan! Bunlar, tam Gürüz'ün atama süreci sırasında, bes- belli Çankaya'yı da etkileme amacı ile parlamento- da YOK ile ilgili görüşme turian düzenlediler ve san- ki ülkenin yükseköğretim sorunu üzerinde ciddi araş- tırmalar yapryormuş havasına girdiler. Cumhurbaş- kanı'nın "kabahati", o hava dolu balonu patlatmak için tereddüt etmemek ve kendi görev süresini uza- tacak pariamento çoğunluğu karşısında geri çekil- memek oldu! Demirel, Gürüz'e "bir dört yıl daha işine devam" derken, aslında ülke kamuoyunun küçük ayakoyun- lanndan hoşlanmadığını bilmenin verâliği deneyimt- ni konuşturarak, Mayıs 2000'de TBMM'de kendisi ile yapılacak görüşmelere de haJkjn gücünü arkası- na alarak girdiğini biliyor olmaiıdır. Ama öteki karargâhtaki radikal Islamcı medya... Onlar, okur profillerinin istediği şeyi yapmakta, ya- ni türban, kutsal din sorunlan gibi olaylan sayfalan- nın gündeminden indirmeyi, tiraj kuşkulan nedeniy- le doğru bulmamaktadııiar. özellikle inananlar için tam bir uhrevi dünyanın kapılannın aralanması demek olan Ramazan ayının başladığı günlerde... O biçim gazetelerin dünkü bi- rinci sayfalannı bu açıdan değerlendirirse, Cumhur- başkanı'nın da gülüp geçeceğini umanm. Bakın Ramazan geliyor diye, FP'de bakanlık bile yapmış bir politikacımız, Sakarya Miltetvekili Cevat Ayhan, kendi seçim bölgesindekiler dahil on binler- ce yurttaşımız, bu kış kıyamette başlannı sokacak, ısrtacak prefabrike konutlara kavuştukları için hükü- mete teşekkür edeceğine veryansın hücuma kalkı- şıyor. Bu küçük konutlarda ana-baba ile çocuklann bir arada yaşamalannın hem Islam dinine hem de ah- laka aykın olduğunu söyleyebiliyor. lyi de aynı sayın milletvekili, yani adı itesanı ile Ce- vat Ayhan, bu konutlann 30 Kasım'a kadar teslim edilip edilmeyeceğinin tartışıldığı günlerde, yani bun- dan iki hafta önce "prefabrike evlersöz verilen gün- de teslim edilmezse hükümet hakkında gensoru vermekten söz eden" kişiler arasında değil miydi? öyle anlaşılıyor ki kimi televizyon ve gazetelerimiz- de yanndan sonra rastlayacağımız ıftara Doğru" programlannı anımsatan bir dizi gösteri de o biçim siyasetçilerimizin başlıca gündem konusu olacak. Dünkü "Sabah" gazetesinde Taki Doğan anlatı- yordu. Çankın FP örgütü, Merve Kavakçı Yıldınm kızımız için bir konferans düzenlemiş. Ama o konfe- ranstan faydalanmak isteyen erkek milleti kapı dı- şan çıkanlmış. Hem de arada kaybolur, toplantıyı iz- leyebilir miyim diye bu çağnya uymayan Taki için "sa- çından sakalından utanması" söylenerek! Türkiye, Avrupa Birliği kapısında ve o Türkiye'nin ana muhalefet partisinin birtoplantonda harem-se- lamlık uygulaması... Tarih mi? 10 Aralık 1999'a dört ve 2000 yılına yir- rni beş gün kala! Yaşasın çağdaşlık ve uygariık adına türban örtme hakkını kullandığını söyleyen Merve'lerimiz. Yaşasın onlara kol kanat geren numaracı eyyamcılarımız! Faks: 0212 677 07 62 E-Mail:orhan.birgrt(a do.net.tr. Senatodan acıklama 'Her uygulamadan İTÜsorumlu değil9 tstanbul Haber Servisi- Istanbul Teknik Ünhersi- tesi (TTÜ) Senatosu, rek- törlük denetimi altında ol- mayan kuruluş ve vakıfia- nn uygulamalanndan ûni- versitenin sorumlu tutula- mayacağını belirtti. ITÜ Senatosu'nca yapı- lan yazılı açıklamada, yanlış bilgilendırme sonu- cu bir günlük gazetede ITÜ ile ilgili gerçek dışı bir suçlamanın ver aldığı ifade edilerek,"ITÜ admı taşıdığı halde nrektörlü- ğün denetiminde olmayan veya İTL aduu taşunayan kuruluşveya \'akıflann uy- gulamalanndan İTL nün sorumlu tutulamayacağt açıknr" denildi. Açıklamada, "Öğretim üyekrimizin ünhersite dı- şuıda kamu \e özel kuru- luşlarda, ünhersitenin yet- kiüorganlanndan izin ab- rakdanışnıanltk \ apmala- n vep kurumlarda görev almalanisemevcutyasave yönetmeüklere uygun- dur" denildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear