25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6ARALIK 1999 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA MLJvUilU1VJJ. / ekonomi@cumhuriyet.com.t 13 Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Işıklı, toplantılan değerlendirdi ; DTO teldikesi devam ediyor' BANUSALMAN ANKARA-Siyasal Bilgiler Fakültesi öğ- retim üyelerinden Prof. Dr. Alpaslan Işıkh, dünyanın pek çok yerinden Seattle'a gide- rek Dünya Ticaret Örgûtü (DTÖ) toplantı- lannda ıstenilen amaca ulaşılmasını engel- lediklerini, ancak tehlikenin sürdüğûnü bil- dirdi. Işıklı, "Bundan sonra izienecek stra- tejinin, tek tek koş.ul)annı davatabflecekleri ülkderi yakalayıp bizaya getirmek biçimin- de olacağı anlaşdryor'" uyansında bulundu. Alpaslan Işıklı, sanayileşmiş ülkelerin 3. dünya ülkelerinde düşük ücretli üretime kar- şı çıkmalan ve yüksek sosyal politika stan- dartlan istemelerinin altında kâr amacı gü- düldüğünü, "hümanizmveinsanlann sosyal koşullannın iyileştirilraesi" görüntüsüyle kendileıine rakip çıkmasını engellemek is- tediklerini bildirdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyele- rinden Prof. Işıklı. DTÖ'nün Seattle'da ya- pılan toplantılannı ve karşı gösterilerini de- ğerlendirdi. Işıklı. "küreseDeşendünyanuıpo- litbürosu konumuna gelmiş olan IMF, Dün- ya Bankasu DTÖ"nün her türlü demokratik denetımden uzak, halklann yaran ve dene- timinden tümüyle kurtulmuş, uluslararası sermayenin savunuculannm yönetiminde olduklanm kaydetti. Bu kuruluşlann dünya üzerindeki denetim ve yönetimlerinin gide- rek derinleştiği ve etkinleştiğini vurgulayan Işıklı, Seattle toplantılannı protesto edenle- rin ayağa kalkış nedeninin de bu olduğunu söyledi. Protestoculann başlıca sloganlan- nın "Bir başka dünya mümkündür". "Düu- ya bir meta değüdir", "Kanümsız, demok- ratik olmayan küresdleşmeye hayır" oldu- ğunu belirten Işıklı, bazı basın organlannm ve uluslararası medyanın vermek istediği izlenimin tersine bu protestoculann "mar- jinal örgütier" olmadığını vurguladı. Dün- yanın dört bir tarafından kitlesel katılım sağ- landığı, Amerika'nın en üst sendika örgütü AFLCIO'nun da destek verdığini kaydeden Işıklı. ABD Başkanı CHnton'ın küreselleş- me sürecinin demokratikleşmesi gereğini kabul etmek zonında kalmasının son dere- ce önemli olduğunu söyledi. Alpaslan Işıklı, Seattle toplantılannda uiustararası sermaye temsilcilerinin herke- si aynı torbaya koyarak belli koşullann ka- bulüne razı edeceklerini umduklannı, an- cak bunu başaramadıklannı kaydetti. Işıklı, şöyle konuştu: "Özeffikk OECD bünyesmde gerçekkştir- meye muvaffak olamadıklan çok tarafh ya- tınm anlaşmasını Seattle'da başka küıklara sokarak, fakat daha etkin bir biçimde ger- çekleştirmekistediler. OECD bünyesindeçok taraflı yannm anlaşmasına şiddetie karşı çı- kan Fransa gibi ülkeler burada da tepkileri- ni ortaya koydular ve sokak gösterilerini de dikkate alarak çok tarafh yatinm anlaşnut- lannın bir başka biçimde Seattle'da karara bağjanmasını engellemeyi başardılar. Ancak. çıkarlanna. halkının yararlanna öncelik ta- nımayan uluslararası sermayenin halkla ihş- kiler bürosu gibi faaliyet gösteren hükümet- lerüı yönetimindeki ülketer bakunından teh- Bke ortadan kalkmışör dryemeyiz. Çûnkfi bundan sonraizienecekstratejinin tek tek ko- şullannı dayatabikcekleri ülkeleri yakalayıp bizaya getirmekbiçinıindeolacağı anlaphyor. Zaten bugüne kadar bunu geniş ölçüde sağ- lamışlardır. Ülkemizi de deprem kaosu esna- smda yakalamışlar ve tahkimle anayasa de- ğişikliğjni sağlamışiardır.'' Işıklı, bu toplantılarda, "sanayileşmiş ül- kelerin yüksek. sosyal politika standartla- rmı 3. dünya ülkelerine benimsetmektegfiç- lûkk karşılaşmış olmalannın'' arüaşmazlı- ğın başlıca nedeni olarak gösterilmesinin gerçekleri yansıtmadığını ortaya koydu. Işıklı, sanayileşmiş ülkeler 3. dünya ülke- lerinde yüksek sosyal politika standartla- nnı benimsetmek isteselerdi, bu ülkelerde özelleştirmeyi dayatmayacaklanna ve vah- şi kapitalizme girilmesine önayak olmaya- caklanna dikkat çekerek, asıl amacın reka- betin önlenmesi olduğunu söyledi. Insan- lann sosyal politika önlemlerinden yok- sun olarak aç ve işsiz kalmalannın sanayi- leşmiş ülke egemenlerini rahatsız etmedi- ğini, ancak bu ülkelerde düşük ücretle tok olmayan karuıla üretimde bulunmasını teh- like olarak gördüklerine dikkat çeken Işık- lı, "Geçen asırda emperyalistler, Hindis- tan'da genç kızlann parmaklannı keserek kendilerine rakip bir tekstil sanayi oluşma- sını engelkmişlerdi. Şimdi yöntem değiş- miştir ama, amaç aynıdır. Kendilerine 3. dünyadan rakip çıkmasını istememektedir- ler" dedi. Işıklı, sanayileşmiş ülkelerin 3. dünya ülkelerinden yüksek sosyal politika önlem- leri istemelerinin insancıl, sosyal amaçlar- la takındıklan bir tavır olmadığını, tek dü- şündüklerinin kârlan olduğunu, kendileri- ne rakip istemediklerini vurguladı. o , . - . . - - »^ HA 1. Adana Ekonomi Kurultayında bölgenin sorunları konuşuldu sah KOBPlere ağırlık verflmeli ADANA(Cumhum'et Gûney tBeri Bürosu) - Yerel Bölge Ga- zetesi tarafından düzenlenen "1. Adaaa Ekonomi Kuruhayı* başladı. Özelde Adana ekonomisinin ele alındığı, sanayici ve işa- damlan ile konunun uzmanlannın konuşmacı olarak katıldığı ku- rultay'da Adana Valisi Oğuz Kağan Köksal. "Adana 'Büyük sa- nayi. büyük sanayi' deyip durmuş. Bu. sanayinin yanı sıra tan- rnı.doia>Tsı>1aekonomrvidegerileOııiş.Vapıtocaktekş«\KOBİTe- re ağırlık vennektir'" dedi. DSPmilletvekiliAliTekin,MHPmilletvekilleriMetanetÇuK haogJu,AliHalaman,ANAPmilkK'eki!lenIsınÇefcbiveM.Ali Büici, DYP Genel Başkan Yardımcısı UfiıkSöyleroez, Haüt Ds#- h. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, Çukuro va Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Can Özşahinogu. Baro Baş- kanı Ziya Yergök, Ticaret Odası Başkanı Fethi KanuşJı. Sanayi Odası Başkanı Ümit Ozgümüş, Güçbirliği Vakfı Başkanı Şekip Karakaya. Esnaf Demekleri Birliği Başkanı Kazrnı Banşık, Çift- çiler Birliği Başkanı Cnmali Doğru ile çok sayıda işadamı ve sa- nayici katıldı. Çağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. fihan Yücd'kı yönettiği kurultayın açılış konuşmasım, Vali Köksal yaptı. Köksal, Adana'nın artık eski 'zengm' imajından gerilere düş- tüğünü belirtti. Daha sonra söz alan konuşmacılar, Adana'da ha- len tasan ve proje halinde olan çok sayıda yatınm olduğunu, bu yatınmlann gündeme getirilmesi için bu kurultayın bir basamak olduğunu vurguladılar. Deprem kredfleri onaylandı ANKARA (AA) - Bakanlar Kurulu, Dünya Bankası'nın, depremlere ilişkin Türkiye'ye vereceği toplam 757.53 milyon dolar tutanndaki kredilere iliş- kin ikraz anlaşmasının ve ek mektuplanjı imza tarihinden ge- çerli olmak üzere onaylanması- nı kararlaştırdı. Bakanlar Kurulu'nun, Dün- ya Bankası'nın depremler için Türkiye'ye sağladığı 757.53 milyon dolar tutanndaki kredi- nin onaylanmasına ilişkın karar Resmi Gazete'nin dünkü sayı- sında yayımlandı. Buna göre, 17 Ağustos tari- hinde Marmara Bölgesı'nde meydana gelen depremden do- layi oluşan hasarlann en kısa zamandabertarafedilmesi için, Dünya Bankasf ndan depreme ilişkın harcamalaria ilgilı olarak bütçenin fınansmanı amacıyla 252.53 milyon dolar, proje kre- disi olarak da 505 milyon dolar olmak üzere toplam 757.53 mil- yon dolar tutanndakredi sağlan- masına ilişkin ikraz anlaşması ve ek mektuplan imza tarihin- den ıtıbaren geçerli olacak. Dünya Bankası tarafından sağlanan kredinin 252.5 milyon dolarlık bölümü ile bütçeden deprem nedeniyle yapılacak acil nitelikte harcamalann fınans- manı hedefleniyor. Türkiye, 31 Aralık 2000 tan- hine kadar Afet Kanunu, tmar Kanunu ve Ihale Kanunu'nda şekil ve içerik olarak Dünya Bankası 'm tatmin edecek şekil- de yapacağı değişiklikleri TBMM'ye sunacak. Dünya Bankasf ndan sağla- nan kredinin üç yılı geri ödeme- siz 15 yıl vadeii olacak. Kredi- lerin faiz oranlannın ise her 6 ayda bir değişen ve her alt kre- di için kullanım döneminde sa- bitlenen, Dünya Bankası'nın sabit faiz oranı olacak. ; ' " •'•'• ANKARA PAZARI \AKUP KEPENEK 'Halklann Küresel Hareketi' Dünya Ticaret örgütü'nün (DTÖ), ABD'nin Seattle kentinde yapacağı ulus- lararası toplantı, Halklann Küresel Hare- keti'nin (HKH) duvanna carptı. Açılış tö- reni yapılamadı; kentte sokağa çıkma ya- sağı kondu. Yorurncular, sokağa çıkmaya- sağının ABD'de/7/ckezuygulandığını vur- guluyorlar. Sorun, küreselleşmenin yaratmakta ol- duğu sonuçlardır. DTÖ, küreselleşmenin uygulamasını sağlamayı amaçlayan uluslararası kuru- luştur. Dünya Bankası ve IMF'nin tek tek ülkelere, özetlikle de azgelişmiş/gelişmek- te olan ülkelere benimsetmek istedikleri uluslararası kurallann oluşturulması ve yaptınmını, bundan sonra, 1995'in baş- lannda çalışmaya başlayan DTÖ'nün yü- rütmesi istenmektedir. DTÖ, Çın'in de ka- tılımıyla "135'eulaşan üye ülke sayısıyta", dünyanın en büyük uluslararası örgütüdür. Gündemi ve adı konusunda büyükter arasında bile henüz bir uzlaşmaya van- lamamtş olmasına karşın, DTÖ toplantı- sı, dünya tıcaretinin daha çok serbestleş- f/ri/mes/nı amaçlıyor. Daha çok serbest- leştirmenin bu kez, başta îanm ürünlen olmak üzere, hizmet alt sektörlerine yay- gınlaştınlmak istendiği anlaşılıyor. Top- lantıda aynca fikh mülkiyet, işgücü piya- sası ve çevre konulannda kurallar getiril- mesi; yatınm ve rekabet kurallanna e( atıl- ması beklenmektedir. Hükümetler arasında, bu konular üze- rinde anlaşma sağlanamıyor. Anlaşmaz- lık yalnız zengin-yoksul ülkeler arastnda değil, asıl gelişmiş ülkelerin kendi arala- nnda yaşanryor. örneğin, işgücü piyasa- sı, sosyal güvenlik ve tanmsal destekle- me konulannda Avrupa Birliği (AB) ile ABD uyuşmazlık içindedir. ABD'nin is- tekleri bitmiyor, ABD, özellikle hûkümet- lerin satın alma işlemlerinde açıklık, elekt- ronik ticaretin gümrük vergisi dışı tutul- ması, btöşim teknolojisianlaşması ve kim- ya, enerji ve çevre sağlığına ilişkin ürün- ler, balık, orman ürünlen, mücevher, tıb- bı ve bilimsel ürünler ve oyuncaklarda gûmrük tarifelerinin aşamalı olarak kal- dınlmasını istiyor. Uluslararası ticarette genel kural, güç- lû olanın görüşlerinı gerektiğinde zor/a benimsetmek istemesidır. Güçlü olan ABD'dir ve kendı sattıklannın pazannı ge- nişietmek için elinden geleni yapıyor. • • • HKH, başlıcadört ekonomik/toplumsal kesjmden oluşuyor. Çiftçiler, ışçiler, çev- reciler-doğacılar ve tüketiciler, daha doğ- rusu bunlann örgütleh. Bir başka anla- tımla HKH, tûrdeş bir yapı göstermiyor; ancak iyi birörgütlenme izlenimini veriyor. Çiftçiler, tanmsal desteklemenin kaldınl- rnasını istemiyor; çevreciler ve dogaalar küreselleşme sonucu oluşan yıkıma kar- şı çıkjyor. Bunlar bilinen noktalar. llgınç olan, tüketıaier. Çünkü küreselleşmenin, tuke- tim mallannın ucuzlamasına yol açtğı, bu nedenle de tüketici kesimin yaranna ol- duğu kanısı yaygındı. Ancak tüketcilerin küreselleşmeye karşı çıkmasının çok önem- li ve etkileri büyük olabilecek bir yönü var. tüketiciler genetik değişikliğe (GD) uğra- mış gıda üaınlerinin yaygınlaşmasına kar- şt çıkıyorlar. özellikle uyanık Avrupa tüke- ticilen. ülkemizde halk arasında/?ormon- lu olarak adlandınlan gıdalara karşı çok du- yarlı davranıyoriar. Geçen günlerde, ABD ile AB arasında yaşanan et savaştan bu- radan kaynaklanıyor. • • • Küreselleşmeden zarargören toplurn ke- simlerinın istektehkendi hükümetierinin po- litikalanna da büyük ölçüde yansryor. ABD, Avrupa'nın tanm dışında her konuyu gö- rüşelim tutumundan yakınıyor; AB orta- lama olarak, 1998 verilenyle yılda, çiftçi başına 20 bin dolar ile tanmsal üretimi destekliyor. Japonya, balık ve orman ürün- leri ticaretinin serbestleşmesine karşı çı- kıyor. ABD, ışgücü piyasası konusunda Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) ölçüt- tefin/ bile benimsemiyor ve AB'nin yatmm- lar ve rekabet konusundaki yeniden dü- zenleme önerilerine karşı çıkıyor. Küre- setleşmenin, son yıllarda işsizlikoranını yüz- de 7'lerden yüzde 4'lere düşüren ABD'nin çıkanna işlediği kanısı yaygındır Ge//ş- mişler arasındakı uyuşmazlık ve çatışma da bu noktadan kaynaklanıyor. Deniok- rasinin egemen olduğu, daha doğrusu halkın, AıûAûmefin/yakından denetleyebil- diği, yöneticilenne sözünü geçırebildiğı durumlarda, küreselleşmeyı/ıütömeöerde ulusal yararlan açısından ele alabiliyor. • • • Bizde ilginç bir süreç yaşanryor. Hükü- met, tanmsal ürünleri desteklemekten vazgeçmeye yöneliyor, yağmacı birözel- leştirme programına yeniden hız verme- ye çalışıyor. Son örnek, bu hafta içinde satışa çıkanlacak olan kamuya ait kimi et kombinalarıdır. Ankara'da bile, satılan etin büyük bölümü kaçak kesiliyor. Kom- binalarda kesilen et, toplamın dörtte biri dolayındaydı; özelleştirmeden sonra ka- çak et oranının artacağı kesindir, çünkü sağlık denetimi yapılmıyor. Ekonominin yansının kayrt dışı oldu- ğu, yatnmlann durduğu, paradan para ka- zanmanın asıl iş sayıldığı ve hormonlu ile hormonsuzun birbihne kanştınldığı bir ortamda, doğallıkla, bu sorunlann tartı- şılmasına sıra gelmiyor. DTÖ toplantısı- na karşı çıkılmastnı da, geri kalmışlığtn kü- reselcileri bir türlü anlamıyor; geri kal- mışlık sanryor; asıl geri kalmıştendileri olu- yor. Kısaca, küreselleşme, somut örgütü DTÖ bağlamında sofgulanıyor. Dünya halklan ve kimi gerçekten ulus-devtetler bu sorgulamada başı çekıyor. e-posta: yakup@metu.edu.tr D Ü M A E K O N O M Î S Î N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA er9in@ergin.demon.co.uk Küreselleşme Sürecinin İdeolojik Perdesi Yırtılırken... Küreselleşme sürecinin etrafını saran ideolo- jik perde bir süredır yırtılıyordu. Seattle'daki protesto gösterileri, bu gösterilerin etkıslyle DTÖ toplantısının sonuç almadan kapanması bu yırtılmayı hızlandıracaktır. Düne kadar küre- selleşmeyi canla başla savunanlar, sürecın ya- rattığı yıkıma dikkatı çekenleri °dinozorluk r \a suç- layanlar, şımdi bu küreselleşmenin bir de ikin- ci, "karanlık" biryüzü olduğunu keşfediyorve "Nereye gidiyoruz" dıye soruyorlar. Ancak küreselleşme sürecinin etrafındaki ide- olojik perde henüz tümüyle yırtılmış değil. Bu- nu, küreselleşmenin karanlık yüzünü keşfeden- lerin, küreselleşmeyı savunmaya devam ede- bilmek için ileri sürdükleri bahane ve açıklama- lardan görmek mümkün. Şımdi birtaraftan kü- reselleşme "geri dönüşü olmayan", "kaçmıl- maz" ve "karşı durulamaz" bir "olgu" (ade- ta doğada karşılaşılan, rastlantısal bir şey gibi) tarif edilerek, dığer taraftan da, "Temelinde teknolojik atılımın tüm dünya- yı tek bir oyun alanı haline ge- tirmesi yatıyor" denilerek üret.- ci güçlerin gelişmesinin "doğal bir sonucuymuş" gibi sunularak savunulmak isteniyor. Ne kı, bu sa- vunma çizgısı de, bu yazaıiann, en az dünkü küreselleşme hayranlık- lan kadarzayıf; çünkü bilimsel de- ^ ğil.. ideolojik temelleredayanıyor. Küreselleşme 'olgu' mudur? Küreselleşme sürecinin geri dönülemez, kaçmılmaz ve kar- şı durulamaz olduğunu savunan- lar, bu sürecin kapitalizrnin (üre- tici güçlerin-teknolojinin) doğal evriminin bir sonucu olduğuna inanmamızı istiyoriar. Bu doğallık iddiası ıse çok önemli bir gerçe- ği, küreselleşmenin, aslında bir seri uluslararası kuruluşun dayat- masıyla uygulanmaya konan ya- sal düzenlemeler sayesinde şekıllenmiş oldu- ğunu, diğerbirdeyişle, birileri tarafından bilinç- li olarak inşa edildiğini saklamayı amaçlıyor. Küreselleşme sürecinin en temel özellığinın, öncelikle, malların ve sermayenin serbestçe dolaşması olduğunu bilmem hatııiatmaya ge- rek var mı? (Belli ki var!) Mallann ve sermaye- nin serbestçe dolaşmasmın gerçekleşmesi için önce belli birteorik paradigmanın (serbest pi- yasa ekonomisi toplumsal sorunlan çözer) ulus- lararası ekonomi yönetim literatüründe ege- men kılınması, sonra da, uluslararası bağlam- da IMF, Dünya Bankası, GATT (şimdi DTÖ) ara- cılığıyla bir seri yasal değişikliğin gerçekleştiril- mesi gerekmedi mi? Bu yasal değişikliklerin gerçekleşmesini sağlayan siyasi baskının, ide- olojik (medya, akademik yayınlar vb.) ve siyasi rtici gücü ABD'nin uluslararası hegemonyası/li- derliği değil mi? Küreselleşme denen sürecin gerçekleşmesi için devreye sokulan yasalar, azgelişmiş ülkelerin piyasalannın çokuluslu şir- ketlerin, bankaların kullanımınaaçılması, birik- miş servetlerinin, doğal, genetik kaynaklannın talan edilmesi anlamına gelmedi mi? Bu sıra- da "serbest piyasa ekonomisine". sözde daha rekabetçi bir ortama geçilecek denılirken, (kü- reselleşmeyle hızlanan şirket birleşmeterinin et- kisiyle) aslında dünyanın belli başlı sanayileri, mali pıyasalan, çoğu ABD kaynaklı 10-15 dev şirketin, tekellerin denetimine geçmedi mi? Bu küreselleşme sürecinin, pıyasaları yasal, siyasi ve ekonomik yollarla açmasi, bu piyasa- lan açılan ulusal ekonomilerin devletlerinin hü- kümranlık haklannın geriletilmesi, geçen yüz- yılın son çeyreğinde askeri-siyasi yöntemlerle sürdürülen sömürgeleştirme sürecine benzemi- yor mu? Bu koşullarda küreselleş(tir)me süre- ci "engellenemez", "geri çevnlemez" vb. de- mek aslında ABD hegemonyasının, ABD dev- letinin siyasi iradesinin direnilemez, ülkelerin ulusal bağımsızlıklannın terk edilmesinin kaçı- nılmaz olduğunu savunmak anlamına gelmez mi? Bu tutum, llhan Selçuk'un da sık sık vur- guladığı gibi "mandacı" bir siyasi çtzgi değil mi? Bu sorulara "Hayır değil" dVe cevap vermek mümkün mü? Bu kadarcık soru bile küreselleşmenin, do- ğal, kendiliğinden bir olgu, kapitalizmin kendi- liğinden evrimine ait bir süreç olmadığını gös- termeyeyeter. Ama ben küreselleşmenin teme- linde teknolojik gelişme yattığını savunan yak- laşım üzerinde de biraz durmak istiyorum. Bu yaklaşım iki önemli hatadan kaynaklanı- yor. Birincı hata kuramsal: Bu yakJaşım küre- selleşme süreciyle, kapitalist üretim tarzının uluslararasılaşması sürecini birbirine kanştınyor. Ikinci hata ise (eğer kasıt yoksa) tarih bilgisi ek- sikliğinden kaynaklanıyor. Bu yaklaşım, küresel- leşme süreciyle kapitalizmin ekonomik krizleri arasındaki yapısal/tarihsel bağlantıyı görmü- yor. Halbuki hem geçen yüzyılın sonundaki ge- lişmelere hem de 1970 sonrası dünya ekono- misine yakından bakarak bu bağlantıyı görmek mümkün. Kapitalist üretimin uluslararasılaşması (üre- tici güçlerin gelişmesi, teknoloji, bilgi, örgüt- lenme vb.), aslında üretimin giderek toplum- sallaşması sürecinin bir başka biçimde ifade edil- mesidir. Bu süreç kapitalist üretim tarzında üre- tici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki- nin yarattığı hareketin ürünü olarak evrimsel bir şekilde, herhangi bir yasal, siyasi müdahaleye gerek kalmadan (örneğin sermayenin merke- zileşmesi ve yoğunlaşması eğilimi gibi), bu ara- dayeni coğrafyalara girerken, kendisinden ön- ceki üretim ilişkilerini de ekonomik düzlemde dönüştürmeye devam ederek sürer. Bu uluslararasılaşmaAoplumsallaşma ile kü- reselleşme arasında bir ilişki var, ama her iki- si de farklı olgular. Şöyle ki, kapitalist üretimin uluslararasılaşması/toplumsallaşması süreci zaman zaman krizlerie kesintiye uğrar. Işte bu krizler strasında üretken sermayenin etkisi (kâr- lı yatınm alanlannın giderek daralmasına bağ- lı olarak) azalırken, mali sermayenin etkisi ve hacmi hızla artmaya başlar, küreselleşme de- nen süreç bu mali sermayenin (faiz getiren, spekülatif sermayenin) basıncıyla gündeme gelir. Her gündeme geldiğinde de o dönemin uluslararası hegemonik gücü olan ülkenin dün- ya pazannı kendi lıderliğinde birleştirme ve dü- zenleme çabasının bir parçası olarak, buna tabi bir biçimde, bu ülkenin çıkarlannın belir- leyiciliğı altında yaşanır (Bu konuda pariak bir makale için: Giovanni Arrighi, 1999, "The Global Market", Journal of Wor1d System Re- search: http://esf.colorado.edu/wsystems/jwsr.htm!) 19. yüzyılın ikinci yansında, Ingilız hegemon- yası altında uluslararası ticaretin serbestleştiril- mesiyle başlayan, 1873-96 krızıne bir tepki ola- rak hızlanan küreselleşme (emperyalizm) ile 1970'lerden sonra özellikle 1980'ler- de ABD hegemonyası altında ya- şanan küreselleşme (emperyalizm) süreçleri işte böyle gelişti. llk kez olmuyor ki... Bu teorik ve tarihsel yaklaşımın ışığında bakınca görülür ki, küre- selleşme tarihte ilk kez yaşanan bir olgu değil. 1900'lerin ilk yan- sındaki gelişmelerin gösterdiği gibi geri çevrilmesi de imkânsız değil. Ulus devletin etkisinin gi- derek azaldığına ilişkin tespitle- re gelince.. bu konudaki iddialar da ilk kez gündeme gelmiyor. 1920'lerde benzer tespitler ya- pılıyordu (Arrighi age.) Dolayısıy- la, denebilir ki küreselleşmenin yeni ve kalıcı bir olgu olduğunu ileri sürmek için teorik ve tarih- sel nedenler yoktur. Bunun böy- le olması da doğal. Küreselleşrne kapitalizmin krizine, bu kriz için- de ortaya çıkan belli bir ekonomik, ideolojik ve siyasi bir ortama bağlı olarak, yukandan aşa- ğrya, iradi olarak gerçekleştirilmeye çalışılan bir süreçtir. Bu ekonomik siyasi ideolojik ko- şullar değişmeye başladığında, 1930'larda ol- duğu gibi, küreselleşmenin kınlması, tersine çev- rilmesi, yerini başka bir uluslararası düzenle- meye btrakması da mantıksal, kuramsal ve ta- rihsel olarak mümkündür. 1900'lerin ortasında bizim de sık sık aktar- dtğımız gibi yalnızca akademik çevrelerde ile- ri sürülen kimi eleştiriler, bugün giderek kitle- lerce benimseniyor, hatta eyleme dönüştürü- lüyor. Küreselleşmenin etrafındaki, gözleri ka- maştıran ideolojik perde hızla yırtılıyor, yırtlma- ya da devam edecek. Dün küreselleşmeyi bir adım öteye götürmek için gündeme getirilen MAI'nin geri çekilmesi, bugün de Seattle'da- ki DTÖ toplantısının protestolar altında çökme- si, küreselleşme karşrtı akımlann hem de he- nüz bu kadar zayrf olmalanna rağmen ne ka- dar etki yaratabildiğini, daha da güçlendikleri takdirde küreselleşmeyi kesintiye uğratabile- ceklerini de göstermiyor mu? Bir de bu akım- lara devletler arası rekabeti, siyasi anlaşmaz- lıkları, hegemonya mücadelelerini ekleyin... Küreselleşmenin geleceğinden bu kadar emin olmayı anlamak mümkün değil. Acaba kimileri, kişisel ve sınıfsal çıkarian gerektirdiği için mi, kendilerini, küreselleşmeyi bu kadar inat- la savunmak zorunda hıssediyoriar? Philip Morris/Sabanc DUYURU ŞİRKETİMİZİN TORBALI SİGARA FABRİKASI'NDA İMAL EDİLEN ÜRÜNLERİNİN PERAKENDE SATIŞ FİYATLARI, 6 ARALIK 1999 PAZARTESİ GÜNÜNDEN İTİBAREN ' AŞAĞIDAKİ GİBİ BELİRLENMİŞTİR: Marlboro Lights 100's YENİ PAKET FIYATI • ESKİ PAKET FİYATI 850.000 TL 650.000 TL 850.000 TL 650.000 TL 800.000 TL 600.000 TL Marlboro Lights Box 800.000 TL 600.000 TL Parliament100's 850.000 TL 650.000 TL Parliament Special Box 850.000TL 650.000 TL Parliament Lights Special Box 850.000 TL 650.000 TL Beyaz Paket ChesterfiekiBox 550.000 TL 400.000 TL Beyaz Paket ChesterfieklLJgrrtsBox 550.000 TL 400.000 TL L&M uzun 600.000 TL 425.000 TL L&M Lights uzun 600.000TL 425.000 TL L&M kısa kutu 500.000 TL 400.000 TL L&M Lights kısa kutu 500.000 TL 400.000 TL PHILSA Philip Morris Sabancı Stgara ve Tütüncülük Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear