Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6ARALIK 1999 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA
MLJvUilU1VJJ. / ekonomi@cumhuriyet.com.t 13
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Işıklı, toplantılan değerlendirdi
;
DTO teldikesi devam ediyor'
BANUSALMAN
ANKARA-Siyasal Bilgiler Fakültesi öğ-
retim üyelerinden Prof. Dr. Alpaslan Işıkh,
dünyanın pek çok yerinden Seattle'a gide-
rek Dünya Ticaret Örgûtü (DTÖ) toplantı-
lannda ıstenilen amaca ulaşılmasını engel-
lediklerini, ancak tehlikenin sürdüğûnü bil-
dirdi. Işıklı, "Bundan sonra izienecek stra-
tejinin, tek tek koş.ul)annı davatabflecekleri
ülkderi yakalayıp bizaya getirmek biçimin-
de olacağı anlaşdryor'" uyansında bulundu.
Alpaslan Işıklı, sanayileşmiş ülkelerin 3.
dünya ülkelerinde düşük ücretli üretime kar-
şı çıkmalan ve yüksek sosyal politika stan-
dartlan istemelerinin altında kâr amacı gü-
düldüğünü, "hümanizmveinsanlann sosyal
koşullannın iyileştirilraesi" görüntüsüyle
kendileıine rakip çıkmasını engellemek is-
tediklerini bildirdi.
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyele-
rinden Prof. Işıklı. DTÖ'nün Seattle'da ya-
pılan toplantılannı ve karşı gösterilerini de-
ğerlendirdi. Işıklı. "küreseDeşendünyanuıpo-
litbürosu konumuna gelmiş olan IMF, Dün-
ya Bankasu DTÖ"nün her türlü demokratik
denetımden uzak, halklann yaran ve dene-
timinden tümüyle kurtulmuş, uluslararası
sermayenin savunuculannm yönetiminde
olduklanm kaydetti. Bu kuruluşlann dünya
üzerindeki denetim ve yönetimlerinin gide-
rek derinleştiği ve etkinleştiğini vurgulayan
Işıklı, Seattle toplantılannı protesto edenle-
rin ayağa kalkış nedeninin de bu olduğunu
söyledi. Protestoculann başlıca sloganlan-
nın "Bir başka dünya mümkündür". "Düu-
ya bir meta değüdir", "Kanümsız, demok-
ratik olmayan küresdleşmeye hayır" oldu-
ğunu belirten Işıklı, bazı basın organlannm
ve uluslararası medyanın vermek istediği
izlenimin tersine bu protestoculann "mar-
jinal örgütier" olmadığını vurguladı. Dün-
yanın dört bir tarafından kitlesel katılım sağ-
landığı, Amerika'nın en üst sendika örgütü
AFLCIO'nun da destek verdığini kaydeden
Işıklı. ABD Başkanı CHnton'ın küreselleş-
me sürecinin demokratikleşmesi gereğini
kabul etmek zonında kalmasının son dere-
ce önemli olduğunu söyledi.
Alpaslan Işıklı, Seattle toplantılannda
uiustararası sermaye temsilcilerinin herke-
si aynı torbaya koyarak belli koşullann ka-
bulüne razı edeceklerini umduklannı, an-
cak bunu başaramadıklannı kaydetti. Işıklı,
şöyle konuştu:
"Özeffikk OECD bünyesmde gerçekkştir-
meye muvaffak olamadıklan çok tarafh ya-
tınm anlaşmasını Seattle'da başka küıklara
sokarak, fakat daha etkin bir biçimde ger-
çekleştirmekistediler. OECD bünyesindeçok
taraflı yannm anlaşmasına şiddetie karşı çı-
kan Fransa gibi ülkeler burada da tepkileri-
ni ortaya koydular ve sokak gösterilerini de
dikkate alarak çok tarafh yatinm anlaşnut-
lannın bir başka biçimde Seattle'da karara
bağjanmasını engellemeyi başardılar. Ancak.
çıkarlanna. halkının yararlanna öncelik ta-
nımayan uluslararası sermayenin halkla ihş-
kiler bürosu gibi faaliyet gösteren hükümet-
lerüı yönetimindeki ülketer bakunından teh-
Bke ortadan kalkmışör dryemeyiz. Çûnkfi
bundan sonraizienecekstratejinin tek tek ko-
şullannı dayatabikcekleri ülkeleri yakalayıp
bizaya getirmekbiçinıindeolacağı anlaphyor.
Zaten bugüne kadar bunu geniş ölçüde sağ-
lamışlardır. Ülkemizi de deprem kaosu esna-
smda yakalamışlar ve tahkimle anayasa de-
ğişikliğjni sağlamışiardır.''
Işıklı, bu toplantılarda, "sanayileşmiş ül-
kelerin yüksek. sosyal politika standartla-
rmı 3. dünya ülkelerine benimsetmektegfiç-
lûkk karşılaşmış olmalannın'' arüaşmazlı-
ğın başlıca nedeni olarak gösterilmesinin
gerçekleri yansıtmadığını ortaya koydu.
Işıklı, sanayileşmiş ülkeler 3. dünya ülke-
lerinde yüksek sosyal politika standartla-
nnı benimsetmek isteselerdi, bu ülkelerde
özelleştirmeyi dayatmayacaklanna ve vah-
şi kapitalizme girilmesine önayak olmaya-
caklanna dikkat çekerek, asıl amacın reka-
betin önlenmesi olduğunu söyledi. Insan-
lann sosyal politika önlemlerinden yok-
sun olarak aç ve işsiz kalmalannın sanayi-
leşmiş ülke egemenlerini rahatsız etmedi-
ğini, ancak bu ülkelerde düşük ücretle tok
olmayan karuıla üretimde bulunmasını teh-
like olarak gördüklerine dikkat çeken Işık-
lı, "Geçen asırda emperyalistler, Hindis-
tan'da genç kızlann parmaklannı keserek
kendilerine rakip bir tekstil sanayi oluşma-
sını engelkmişlerdi. Şimdi yöntem değiş-
miştir ama, amaç aynıdır. Kendilerine 3.
dünyadan rakip çıkmasını istememektedir-
ler" dedi.
Işıklı, sanayileşmiş ülkelerin 3. dünya
ülkelerinden yüksek sosyal politika önlem-
leri istemelerinin insancıl, sosyal amaçlar-
la takındıklan bir tavır olmadığını, tek dü-
şündüklerinin kârlan olduğunu, kendileri-
ne rakip istemediklerini vurguladı.
o ,
. - . . - - »^ HA
1. Adana Ekonomi Kurultayında bölgenin sorunları konuşuldu
sah KOBPlere ağırlık verflmeli
ADANA(Cumhum'et Gûney tBeri Bürosu) - Yerel Bölge Ga-
zetesi tarafından düzenlenen "1. Adaaa Ekonomi Kuruhayı*
başladı. Özelde Adana ekonomisinin ele alındığı, sanayici ve işa-
damlan ile konunun uzmanlannın konuşmacı olarak katıldığı ku-
rultay'da Adana Valisi Oğuz Kağan Köksal. "Adana 'Büyük sa-
nayi. büyük sanayi' deyip durmuş. Bu. sanayinin yanı sıra tan-
rnı.doia>Tsı>1aekonomrvidegerileOııiş.Vapıtocaktekş«\KOBİTe-
re ağırlık vennektir'" dedi.
DSPmilletvekiliAliTekin,MHPmilletvekilleriMetanetÇuK
haogJu,AliHalaman,ANAPmilkK'eki!lenIsınÇefcbiveM.Ali
Büici, DYP Genel Başkan Yardımcısı UfiıkSöyleroez, Haüt Ds#-
h. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, Çukuro
va Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Can Özşahinogu. Baro Baş-
kanı Ziya Yergök, Ticaret Odası Başkanı Fethi KanuşJı. Sanayi
Odası Başkanı Ümit Ozgümüş, Güçbirliği Vakfı Başkanı Şekip
Karakaya. Esnaf Demekleri Birliği Başkanı Kazrnı Banşık, Çift-
çiler Birliği Başkanı Cnmali Doğru ile çok sayıda işadamı ve sa-
nayici katıldı. Çağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. fihan Yücd'kı
yönettiği kurultayın açılış konuşmasım, Vali Köksal yaptı.
Köksal, Adana'nın artık eski 'zengm' imajından gerilere düş-
tüğünü belirtti. Daha sonra söz alan konuşmacılar, Adana'da ha-
len tasan ve proje halinde olan çok sayıda yatınm olduğunu, bu
yatınmlann gündeme getirilmesi için bu kurultayın bir basamak
olduğunu vurguladılar.
Deprem kredfleri onaylandı
ANKARA (AA) - Bakanlar
Kurulu, Dünya Bankası'nın,
depremlere ilişkin Türkiye'ye
vereceği toplam 757.53 milyon
dolar tutanndaki kredilere iliş-
kin ikraz anlaşmasının ve ek
mektuplanjı imza tarihinden ge-
çerli olmak üzere onaylanması-
nı kararlaştırdı.
Bakanlar Kurulu'nun, Dün-
ya Bankası'nın depremler için
Türkiye'ye sağladığı 757.53
milyon dolar tutanndaki kredi-
nin onaylanmasına ilişkın karar
Resmi Gazete'nin dünkü sayı-
sında yayımlandı.
Buna göre, 17 Ağustos tari-
hinde Marmara Bölgesı'nde
meydana gelen depremden do-
layi oluşan hasarlann en kısa
zamandabertarafedilmesi için,
Dünya Bankasf ndan depreme
ilişkın harcamalaria ilgilı olarak
bütçenin fınansmanı amacıyla
252.53 milyon dolar, proje kre-
disi olarak da 505 milyon dolar
olmak üzere toplam 757.53 mil-
yon dolar tutanndakredi sağlan-
masına ilişkin ikraz anlaşması
ve ek mektuplan imza tarihin-
den ıtıbaren geçerli olacak.
Dünya Bankası tarafından
sağlanan kredinin 252.5 milyon
dolarlık bölümü ile bütçeden
deprem nedeniyle yapılacak acil
nitelikte harcamalann fınans-
manı hedefleniyor.
Türkiye, 31 Aralık 2000 tan-
hine kadar Afet Kanunu, tmar
Kanunu ve Ihale Kanunu'nda
şekil ve içerik olarak Dünya
Bankası 'm tatmin edecek şekil-
de yapacağı değişiklikleri
TBMM'ye sunacak.
Dünya Bankasf ndan sağla-
nan kredinin üç yılı geri ödeme-
siz 15 yıl vadeii olacak. Kredi-
lerin faiz oranlannın ise her 6
ayda bir değişen ve her alt kre-
di için kullanım döneminde sa-
bitlenen, Dünya Bankası'nın
sabit faiz oranı olacak.
;
' " •'•'•
ANKARA PAZARI
\AKUP KEPENEK
'Halklann Küresel Hareketi'
Dünya Ticaret örgütü'nün (DTÖ),
ABD'nin Seattle kentinde yapacağı ulus-
lararası toplantı, Halklann Küresel Hare-
keti'nin (HKH) duvanna carptı. Açılış tö-
reni yapılamadı; kentte sokağa çıkma ya-
sağı kondu. Yorurncular, sokağa çıkmaya-
sağının ABD'de/7/ckezuygulandığını vur-
guluyorlar.
Sorun, küreselleşmenin yaratmakta ol-
duğu sonuçlardır.
DTÖ, küreselleşmenin uygulamasını
sağlamayı amaçlayan uluslararası kuru-
luştur. Dünya Bankası ve IMF'nin tek tek
ülkelere, özetlikle de azgelişmiş/gelişmek-
te olan ülkelere benimsetmek istedikleri
uluslararası kurallann oluşturulması ve
yaptınmını, bundan sonra, 1995'in baş-
lannda çalışmaya başlayan DTÖ'nün yü-
rütmesi istenmektedir. DTÖ, Çın'in de ka-
tılımıyla "135'eulaşan üye ülke sayısıyta",
dünyanın en büyük uluslararası örgütüdür.
Gündemi ve adı konusunda büyükter
arasında bile henüz bir uzlaşmaya van-
lamamtş olmasına karşın, DTÖ toplantı-
sı, dünya tıcaretinin daha çok serbestleş-
f/ri/mes/nı amaçlıyor. Daha çok serbest-
leştirmenin bu kez, başta îanm ürünlen
olmak üzere, hizmet alt sektörlerine yay-
gınlaştınlmak istendiği anlaşılıyor. Top-
lantıda aynca fikh mülkiyet, işgücü piya-
sası ve çevre konulannda kurallar getiril-
mesi; yatınm ve rekabet kurallanna e( atıl-
ması beklenmektedir.
Hükümetler arasında, bu konular üze-
rinde anlaşma sağlanamıyor. Anlaşmaz-
lık yalnız zengin-yoksul ülkeler arastnda
değil, asıl gelişmiş ülkelerin kendi arala-
nnda yaşanryor. örneğin, işgücü piyasa-
sı, sosyal güvenlik ve tanmsal destekle-
me konulannda Avrupa Birliği (AB) ile
ABD uyuşmazlık içindedir. ABD'nin is-
tekleri bitmiyor, ABD, özellikle hûkümet-
lerin satın alma işlemlerinde açıklık, elekt-
ronik ticaretin gümrük vergisi dışı tutul-
ması, btöşim teknolojisianlaşması ve kim-
ya, enerji ve çevre sağlığına ilişkin ürün-
ler, balık, orman ürünlen, mücevher, tıb-
bı ve bilimsel ürünler ve oyuncaklarda
gûmrük tarifelerinin aşamalı olarak kal-
dınlmasını istiyor.
Uluslararası ticarette genel kural, güç-
lû olanın görüşlerinı gerektiğinde zor/a
benimsetmek istemesidır. Güçlü olan
ABD'dir ve kendı sattıklannın pazannı ge-
nişietmek için elinden geleni yapıyor.
• • •
HKH, başlıcadört ekonomik/toplumsal
kesjmden oluşuyor. Çiftçiler, ışçiler, çev-
reciler-doğacılar ve tüketiciler, daha doğ-
rusu bunlann örgütleh. Bir başka anla-
tımla HKH, tûrdeş bir yapı göstermiyor;
ancak iyi birörgütlenme izlenimini veriyor.
Çiftçiler, tanmsal desteklemenin kaldınl-
rnasını istemiyor; çevreciler ve dogaalar
küreselleşme sonucu oluşan yıkıma kar-
şı çıkjyor. Bunlar bilinen noktalar. llgınç olan,
tüketıaier. Çünkü küreselleşmenin, tuke-
tim mallannın ucuzlamasına yol açtğı, bu
nedenle de tüketici kesimin yaranna ol-
duğu kanısı yaygındı. Ancak tüketcilerin
küreselleşmeye karşı çıkmasının çok önem-
li ve etkileri büyük olabilecek bir yönü var.
tüketiciler genetik değişikliğe (GD) uğra-
mış gıda üaınlerinin yaygınlaşmasına kar-
şt çıkıyorlar. özellikle uyanık Avrupa tüke-
ticilen. ülkemizde halk arasında/?ormon-
lu olarak adlandınlan gıdalara karşı çok du-
yarlı davranıyoriar. Geçen günlerde, ABD
ile AB arasında yaşanan et savaştan bu-
radan kaynaklanıyor.
• • •
Küreselleşmeden zarargören toplurn ke-
simlerinın istektehkendi hükümetierinin po-
litikalanna da büyük ölçüde yansryor. ABD,
Avrupa'nın tanm dışında her konuyu gö-
rüşelim tutumundan yakınıyor; AB orta-
lama olarak, 1998 verilenyle yılda, çiftçi
başına 20 bin dolar ile tanmsal üretimi
destekliyor. Japonya, balık ve orman ürün-
leri ticaretinin serbestleşmesine karşı çı-
kıyor. ABD, ışgücü piyasası konusunda
Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) ölçüt-
tefin/ bile benimsemiyor ve AB'nin yatmm-
lar ve rekabet konusundaki yeniden dü-
zenleme önerilerine karşı çıkıyor. Küre-
setleşmenin, son yıllarda işsizlikoranını yüz-
de 7'lerden yüzde 4'lere düşüren ABD'nin
çıkanna işlediği kanısı yaygındır Ge//ş-
mişler arasındakı uyuşmazlık ve çatışma
da bu noktadan kaynaklanıyor. Deniok-
rasinin egemen olduğu, daha doğrusu
halkın, AıûAûmefin/yakından denetleyebil-
diği, yöneticilenne sözünü geçırebildiğı
durumlarda, küreselleşmeyı/ıütömeöerde
ulusal yararlan açısından ele alabiliyor.
• • •
Bizde ilginç bir süreç yaşanryor. Hükü-
met, tanmsal ürünleri desteklemekten
vazgeçmeye yöneliyor, yağmacı birözel-
leştirme programına yeniden hız verme-
ye çalışıyor. Son örnek, bu hafta içinde
satışa çıkanlacak olan kamuya ait kimi et
kombinalarıdır. Ankara'da bile, satılan
etin büyük bölümü kaçak kesiliyor. Kom-
binalarda kesilen et, toplamın dörtte biri
dolayındaydı; özelleştirmeden sonra ka-
çak et oranının artacağı kesindir, çünkü
sağlık denetimi yapılmıyor.
Ekonominin yansının kayrt dışı oldu-
ğu, yatnmlann durduğu, paradan para ka-
zanmanın asıl iş sayıldığı ve hormonlu ile
hormonsuzun birbihne kanştınldığı bir
ortamda, doğallıkla, bu sorunlann tartı-
şılmasına sıra gelmiyor. DTÖ toplantısı-
na karşı çıkılmastnı da, geri kalmışlığtn kü-
reselcileri bir türlü anlamıyor; geri kal-
mışlık sanryor; asıl geri kalmıştendileri olu-
yor. Kısaca, küreselleşme, somut örgütü
DTÖ bağlamında sofgulanıyor. Dünya
halklan ve kimi gerçekten ulus-devtetler
bu sorgulamada başı çekıyor.
e-posta: yakup@metu.edu.tr
D Ü M A E K O N O M Î S Î N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA er9in@ergin.demon.co.uk
Küreselleşme Sürecinin İdeolojik Perdesi Yırtılırken...
Küreselleşme sürecinin etrafını saran ideolo-
jik perde bir süredır yırtılıyordu. Seattle'daki
protesto gösterileri, bu gösterilerin etkıslyle
DTÖ toplantısının sonuç almadan kapanması
bu yırtılmayı hızlandıracaktır. Düne kadar küre-
selleşmeyi canla başla savunanlar, sürecın ya-
rattığı yıkıma dikkatı çekenleri °dinozorluk
r
\a suç-
layanlar, şımdi bu küreselleşmenin bir de ikin-
ci, "karanlık" biryüzü olduğunu keşfediyorve
"Nereye gidiyoruz" dıye soruyorlar.
Ancak küreselleşme sürecinin etrafındaki ide-
olojik perde henüz tümüyle yırtılmış değil. Bu-
nu, küreselleşmenin karanlık yüzünü keşfeden-
lerin, küreselleşmeyı savunmaya devam ede-
bilmek için ileri sürdükleri bahane ve açıklama-
lardan görmek mümkün. Şımdi birtaraftan kü-
reselleşme "geri dönüşü olmayan", "kaçmıl-
maz" ve "karşı durulamaz" bir "olgu" (ade-
ta doğada karşılaşılan, rastlantısal bir şey gibi)
tarif edilerek, dığer taraftan da, "Temelinde
teknolojik atılımın tüm dünya-
yı tek bir oyun alanı haline ge-
tirmesi yatıyor" denilerek üret.-
ci güçlerin gelişmesinin "doğal
bir sonucuymuş" gibi sunularak
savunulmak isteniyor. Ne kı, bu sa-
vunma çizgısı de, bu yazaıiann, en
az dünkü küreselleşme hayranlık-
lan kadarzayıf; çünkü bilimsel de- ^
ğil.. ideolojik temelleredayanıyor.
Küreselleşme
'olgu' mudur?
Küreselleşme sürecinin geri
dönülemez, kaçmılmaz ve kar-
şı durulamaz olduğunu savunan-
lar, bu sürecin kapitalizrnin (üre-
tici güçlerin-teknolojinin) doğal
evriminin bir sonucu olduğuna
inanmamızı istiyoriar. Bu doğallık
iddiası ıse çok önemli bir gerçe-
ği, küreselleşmenin, aslında bir
seri uluslararası kuruluşun dayat-
masıyla uygulanmaya konan ya-
sal düzenlemeler sayesinde şekıllenmiş oldu-
ğunu, diğerbirdeyişle, birileri tarafından bilinç-
li olarak inşa edildiğini saklamayı amaçlıyor.
Küreselleşme sürecinin en temel özellığinın,
öncelikle, malların ve sermayenin serbestçe
dolaşması olduğunu bilmem hatııiatmaya ge-
rek var mı? (Belli ki var!) Mallann ve sermaye-
nin serbestçe dolaşmasmın gerçekleşmesi için
önce belli birteorik paradigmanın (serbest pi-
yasa ekonomisi toplumsal sorunlan çözer) ulus-
lararası ekonomi yönetim literatüründe ege-
men kılınması, sonra da, uluslararası bağlam-
da IMF, Dünya Bankası, GATT (şimdi DTÖ) ara-
cılığıyla bir seri yasal değişikliğin gerçekleştiril-
mesi gerekmedi mi? Bu yasal değişikliklerin
gerçekleşmesini sağlayan siyasi baskının, ide-
olojik (medya, akademik yayınlar vb.) ve siyasi
rtici gücü ABD'nin uluslararası hegemonyası/li-
derliği değil mi? Küreselleşme denen sürecin
gerçekleşmesi için devreye sokulan yasalar,
azgelişmiş ülkelerin piyasalannın çokuluslu şir-
ketlerin, bankaların kullanımınaaçılması, birik-
miş servetlerinin, doğal, genetik kaynaklannın
talan edilmesi anlamına gelmedi mi? Bu sıra-
da "serbest piyasa ekonomisine". sözde daha
rekabetçi bir ortama geçilecek denılirken, (kü-
reselleşmeyle hızlanan şirket birleşmeterinin et-
kisiyle) aslında dünyanın belli başlı sanayileri,
mali pıyasalan, çoğu ABD kaynaklı 10-15 dev
şirketin, tekellerin denetimine geçmedi mi?
Bu küreselleşme sürecinin, pıyasaları yasal,
siyasi ve ekonomik yollarla açmasi, bu piyasa-
lan açılan ulusal ekonomilerin devletlerinin hü-
kümranlık haklannın geriletilmesi, geçen yüz-
yılın son çeyreğinde askeri-siyasi yöntemlerle
sürdürülen sömürgeleştirme sürecine benzemi-
yor mu? Bu koşullarda küreselleş(tir)me süre-
ci "engellenemez", "geri çevnlemez" vb. de-
mek aslında ABD hegemonyasının, ABD dev-
letinin siyasi iradesinin direnilemez, ülkelerin
ulusal bağımsızlıklannın terk edilmesinin kaçı-
nılmaz olduğunu savunmak anlamına gelmez
mi? Bu tutum, llhan Selçuk'un da sık sık vur-
guladığı gibi "mandacı" bir siyasi çtzgi değil mi?
Bu sorulara "Hayır değil" dVe cevap vermek
mümkün mü?
Bu kadarcık soru bile küreselleşmenin, do-
ğal, kendiliğinden bir olgu, kapitalizmin kendi-
liğinden evrimine ait bir süreç olmadığını gös-
termeyeyeter. Ama ben küreselleşmenin teme-
linde teknolojik gelişme yattığını savunan yak-
laşım üzerinde de biraz durmak istiyorum.
Bu yaklaşım iki önemli hatadan kaynaklanı-
yor. Birincı hata kuramsal: Bu yakJaşım küre-
selleşme süreciyle, kapitalist üretim tarzının
uluslararasılaşması sürecini birbirine kanştınyor.
Ikinci hata ise (eğer kasıt yoksa) tarih bilgisi ek-
sikliğinden kaynaklanıyor. Bu yaklaşım, küresel-
leşme süreciyle kapitalizmin ekonomik krizleri
arasındaki yapısal/tarihsel bağlantıyı görmü-
yor. Halbuki hem geçen yüzyılın sonundaki ge-
lişmelere hem de 1970 sonrası dünya ekono-
misine yakından bakarak bu bağlantıyı görmek
mümkün.
Kapitalist üretimin uluslararasılaşması (üre-
tici güçlerin gelişmesi, teknoloji, bilgi, örgüt-
lenme vb.), aslında üretimin giderek toplum-
sallaşması sürecinin bir başka biçimde ifade edil-
mesidir. Bu süreç kapitalist üretim tarzında üre-
tici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki-
nin yarattığı hareketin ürünü olarak evrimsel bir
şekilde, herhangi bir yasal, siyasi müdahaleye
gerek kalmadan (örneğin sermayenin merke-
zileşmesi ve yoğunlaşması eğilimi gibi), bu ara-
dayeni coğrafyalara girerken, kendisinden ön-
ceki üretim ilişkilerini de ekonomik düzlemde
dönüştürmeye devam ederek sürer.
Bu uluslararasılaşmaAoplumsallaşma ile kü-
reselleşme arasında bir ilişki var, ama her iki-
si de farklı olgular. Şöyle ki, kapitalist üretimin
uluslararasılaşması/toplumsallaşması süreci
zaman zaman krizlerie kesintiye uğrar. Işte bu
krizler strasında üretken sermayenin etkisi (kâr-
lı yatınm alanlannın giderek daralmasına bağ-
lı olarak) azalırken, mali sermayenin etkisi ve
hacmi hızla artmaya başlar, küreselleşme de-
nen süreç bu mali sermayenin (faiz getiren,
spekülatif sermayenin) basıncıyla gündeme
gelir. Her gündeme geldiğinde de o dönemin
uluslararası hegemonik gücü olan ülkenin dün-
ya pazannı kendi lıderliğinde birleştirme ve dü-
zenleme çabasının bir parçası olarak, buna
tabi bir biçimde, bu ülkenin çıkarlannın belir-
leyiciliğı altında yaşanır (Bu konuda pariak bir
makale için: Giovanni Arrighi, 1999, "The
Global Market", Journal of Wor1d System Re-
search:
http://esf.colorado.edu/wsystems/jwsr.htm!)
19. yüzyılın ikinci yansında, Ingilız hegemon-
yası altında uluslararası ticaretin serbestleştiril-
mesiyle başlayan, 1873-96 krızıne bir tepki ola-
rak hızlanan küreselleşme (emperyalizm) ile
1970'lerden sonra özellikle 1980'ler-
de ABD hegemonyası altında ya-
şanan küreselleşme (emperyalizm)
süreçleri işte böyle gelişti.
llk kez olmuyor ki...
Bu teorik ve tarihsel yaklaşımın
ışığında bakınca görülür ki, küre-
selleşme tarihte ilk kez yaşanan
bir olgu değil. 1900'lerin ilk yan-
sındaki gelişmelerin gösterdiği
gibi geri çevrilmesi de imkânsız
değil. Ulus devletin etkisinin gi-
derek azaldığına ilişkin tespitle-
re gelince.. bu konudaki iddialar
da ilk kez gündeme gelmiyor.
1920'lerde benzer tespitler ya-
pılıyordu (Arrighi age.) Dolayısıy-
la, denebilir ki küreselleşmenin
yeni ve kalıcı bir olgu olduğunu
ileri sürmek için teorik ve tarih-
sel nedenler yoktur. Bunun böy-
le olması da doğal. Küreselleşrne
kapitalizmin krizine, bu kriz için-
de ortaya çıkan belli bir ekonomik, ideolojik ve
siyasi bir ortama bağlı olarak, yukandan aşa-
ğrya, iradi olarak gerçekleştirilmeye çalışılan
bir süreçtir. Bu ekonomik siyasi ideolojik ko-
şullar değişmeye başladığında, 1930'larda ol-
duğu gibi, küreselleşmenin kınlması, tersine çev-
rilmesi, yerini başka bir uluslararası düzenle-
meye btrakması da mantıksal, kuramsal ve ta-
rihsel olarak mümkündür.
1900'lerin ortasında bizim de sık sık aktar-
dtğımız gibi yalnızca akademik çevrelerde ile-
ri sürülen kimi eleştiriler, bugün giderek kitle-
lerce benimseniyor, hatta eyleme dönüştürü-
lüyor. Küreselleşmenin etrafındaki, gözleri ka-
maştıran ideolojik perde hızla yırtılıyor, yırtlma-
ya da devam edecek. Dün küreselleşmeyi bir
adım öteye götürmek için gündeme getirilen
MAI'nin geri çekilmesi, bugün de Seattle'da-
ki DTÖ toplantısının protestolar altında çökme-
si, küreselleşme karşrtı akımlann hem de he-
nüz bu kadar zayrf olmalanna rağmen ne ka-
dar etki yaratabildiğini, daha da güçlendikleri
takdirde küreselleşmeyi kesintiye uğratabile-
ceklerini de göstermiyor mu? Bir de bu akım-
lara devletler arası rekabeti, siyasi anlaşmaz-
lıkları, hegemonya mücadelelerini ekleyin...
Küreselleşmenin geleceğinden bu kadar
emin olmayı anlamak mümkün değil. Acaba
kimileri, kişisel ve sınıfsal çıkarian gerektirdiği
için mi, kendilerini, küreselleşmeyi bu kadar inat-
la savunmak zorunda hıssediyoriar?
Philip Morris/Sabanc
DUYURU
ŞİRKETİMİZİN TORBALI SİGARA FABRİKASI'NDA
İMAL EDİLEN ÜRÜNLERİNİN
PERAKENDE SATIŞ FİYATLARI,
6 ARALIK 1999 PAZARTESİ GÜNÜNDEN İTİBAREN
' AŞAĞIDAKİ GİBİ BELİRLENMİŞTİR:
Marlboro Lights 100's
YENİ PAKET FIYATI • ESKİ PAKET FİYATI
850.000 TL 650.000 TL
850.000 TL 650.000 TL
800.000 TL 600.000 TL
Marlboro Lights Box 800.000 TL 600.000 TL
Parliament100's 850.000 TL 650.000 TL
Parliament Special Box 850.000TL 650.000 TL
Parliament Lights Special Box 850.000 TL 650.000 TL
Beyaz Paket
ChesterfiekiBox 550.000 TL 400.000 TL
Beyaz Paket
ChesterfieklLJgrrtsBox 550.000 TL 400.000 TL
L&M uzun 600.000 TL 425.000 TL
L&M Lights uzun 600.000TL 425.000 TL
L&M kısa kutu 500.000 TL 400.000 TL
L&M Lights kısa kutu 500.000 TL 400.000 TL
PHILSA Philip Morris Sabancı
Stgara ve Tütüncülük Sanayi ve Ticaret A.Ş.