25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAVFA CUMHUBİYET 31 ARALIK1999CUMA O L A Y L A R V E G O R L J Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Yılbaşı... Prof.Dr. Vliral JJhKJJAfersin Üniversitesi H er yılın sonlanna doğ- ru, ülkemizin sonmla- nna bir yapay sorun da- ha eklenir ve "yılbaşı'' konusunda anlamsız bir tartışma açılır. Bu yıl işin içıne bir de "Ramazan" girdiği için, tarüşmaya yenı boyutlar eklenmesi ka- çınılmaz oluyor, yılbaşı gecesi içki iç- menin uygun olup olmadığı, "ciddi dd- di" tartışüıyor. Televizyon kanallannda kameralara dik dik bakan "kesin inanç- Uar", "31 Arabk tarihininHazretiIsa'nm doğnm günü/gecesi oMuğunu. bu neden- Je vılbaşı gecesi eğtenmenin ve içki içme- nin büyük günah ohışturduğu" fetvası veriyor, başka görüşte olanJan çeşitli sıfatlarla suçlamaktan geri kalmıyorlar. Konunun açıklığa kavuşması için, kültür tarihine bakmak yerinde ve ya- rarlı olacaktır. Günümüzden altı-yedi bin yıl önce Kuzey Mısır'da, Fırat ve Dicle nehirle- rinin Basra Körfezi'ne akarken geçtik- leri verimli topraklarda yerleşik kültür- ler, kentleşme ve tanm gelişirken, ınsan- lann gök cisimlerini bilinçli olarak ız- lemesi, astronomi ve geometri gibi ba- zı bilimlerin doğmasına yol açü. Bu- nun ardından da ilk takvimler düzenJen- meye başlandı. tster Ay'a, isterGüneş'e göre düzen- lenmiş olsun, bütün takvimlerde bir yıl kavramı vardır (birisinde 354 gün, öbü- ründe 365 1/4 gün). Tek tannlı dinler- den önce de msanlar bir yılın bitip ye- nisinin başlamasını kutlardı ve bu işi genellikle ilkbahann başladığı günler- de, mart ayının üçüncü haftasında bü- yûk törenlerle yaparlardı. Ritüel ve ma- jik öğelerin ağır bastığı törenlerin ama- cı, doğada yenileşme ve yaşamın yeni- den canlanışı anlatnını taşıyan bir "ye- ni başlangtç"! gözler önüne sermek, bu arada biten yıldaki günahlardan ann- mak, sıkıntılardan kurtulma umudunu dile getirmekti. Bu yüzden, önce evre- nin yaratılışını simgesel olarak anlatan bir kült oyunu oynanır, ama daha önce mutlaka bütün vücut yıkanırdı. Kalın- tüan Isviçre'nin ve Güney Almanya'nın bazı bölgelennde günümüzde de görül- düğü biçimde, maskeli gnıplarm gürül- tülü-patırtılı yürüyüşleri, kötü ruhlann kovulması anlamını taşırdı. Yeni baş- langıcuı asıl ışaretı ise, tapınaklarda ve geniş alanlarda yakılan büyük ateşler- di. Yılbaşının ilk olarak Babil 'de ve mart ayında kutlandığı anlaşthyor. Zamanla yönetimler, yılbaşının hasat dönemine ve sonbahar başlangıcına alınmasını da- ha yararlı görüyor. Böylece yılbaşı kutlamalan Asur'da eylül ortasında, Mısır'da, Fenike'de ve eski îran'da 21 Eylülde, eski Yunanis- tan'da ise kış mevsımı başlarken, 21 Arahkta yapûıyor. Yabndi dinsel takvi- minde yeni "tişri" ayının (6 Eylül-6 Ekim arası) ilk günüyle başlar. Roma Im- paratorluğu'nda cumhuriyet dönemin- de yılbaşı 1 Martolarak belirlendiği hai- de, Doğu Roma'da (Bizans'ta) 1 Eylü- le alınmışu. Çin'de ve Tîbet'te yılbaşı şu- bat başındadır. Orta Çağda Hıristıyan Avrupa'nın bü- yük bölümünde yılbaşı 25 Martta kut- lanıyordu. Değişken tarihli bir yortu olan ve günü 22 Mart - 22 Nisan arasın- da değişebilen Paskalya da, akla en ay- kın, ama en yaygın yılbaşılanndandı, özellikle Italya'da yılbaşı olarak kutla- nıyordu. Bütün bu kanşıklıklara, 1582 yılının Ekim ayında XIII. Gregor'un papalığı zamanında takvimde gerçekleştirilen bir düzenlemeyle ve onun adına "Gre- goryentakvim" denilen takvimle, yılba- şı 1 Ocak olarak belirlenerek son veril- di. Yeni takvimi, Protestanbğın egemen olduğu ülkeler ancak 1700'lerden son- ra, Ortodoks Kilisesi (Yunanistan) ve Rusya ise 20. yüzyıl başında kabul et- ti. Bazı Avrupa üDceleri ise uzunsüre yıl- başını 1 Nisanda kutlamayı sürdürdü. Gregoryen takvim, başlangıç olarak tsa'nın doğdugu varsayılan bu tarihi (milât = doğum) esas aldığı için, ülke- mizde "miâdi takvim" adıyla anılmak- tadır. Gerçekte 31 Aralık tarihinin Isa ile bir ilgisi yoktur. Hristiyan dünyasınca 24 Arahkta doğduğu üeri sürülen tsa'nın, bilimsel araşürmalara göre aslında M.Ö 4 Aralık (ya da 7) tarihinde doğmuş ol- duğu anlaşılmaktadır Yılbaşının 31 Ara- lık/1 Ocak olarak yerleşmesinin ve Gre- goryen takviminde de öyle yer alması- run kökeninde, Roma tmparatorluğu'na yapdan bir düzenleme bulunur. Yönetim ve hukuk alanlannda insan- üğa büyük ve kalıcı eserler bırakan Ro- malılar, takvim konusunda da çok titiz- di. Başlangıçta bu konuda bazı sıkınü- lar yaşadıktan sonra, komutan ve dev- let adamı Julius Caesar (M.Ö. 100-44) zamanında bir refonn gerçekleştirdiler. Caesar'ın ölümünden iki yıl önce bu iş için görevlendirdiği Iskenderiyeli mate- matikçi Sosigenes Mısır'da M.Ö. 4240'tan itibaren kullanılan güneş yılı- nı temel alarak ve "amk yıUan" da he- saplayarak (Papa XIII. Gregor'un yap- nğı ufak düzeltme bir yana bırakıhrsa) esasta günümüzde de geçerli olan bilim- sel takvimi yaratmıştır. Roma takviminde yılbaşı 1 Marttı ve büyük şenliklerle kutlanırdı. SEnato ta- rafından iki yıl için seçilen, Roma Cum- huriyeti'nin en yüksek devlet görevlile- ri olan iki konsül, o gün düzenlenen tö- renlerle görevlerine başlardı. M.Ö. 154 yıhnda Ispanya'da Roma iş- galine karşı bir ayaklanma patlak ver- di. Merkezi yönetim, ayaklanmanın der- hal ve şiddetle bastınlmasıru karralaş- tndı. Fakat tam o sırada konsül seçimi yapılması gerekiyordu. Bunun üzerine Senato, askeri harekât yürütüldüğü sı- rada komuta kademesinde değışiklik yapmamn sakıncah olacağı düşünce- sinden hareketle, birliklere seçimden sonra göreve başlayacak yeni konsülle- rin komuta etmesini uygun gördü. Bu ne- denle Senato (=Mecüs) karanyla M.Ö. 154 yıh (ve o yılın konsüllerinin görev süresi) on ayda, aralık sonnuda sona er- dirildi; 153 yüı da 1 Mart yerine iki ay öne alınıp i Ocak'ta başlatıldı. Yeni seçilen konsüller, görevlerini ba- şanyla tamamlayıp ayaklanmayı bastır- dılar. Ancak yılbaşının soğuk ve yagış- h bir kış akşarnında eğlencelerle kutlan- ması herkesin hoşuna gitmişti. Kısa sü- rede bu düzenleme iyice benimsendi ve Sosigenes 'in yüz yıl kadar sonra hazır- ladığı takvime de aynen alındı. Fakat bu yüzden, Latınce ay adlanna göre sı- ralamada da tam bir curcuna ortaya çık- n. Gerçi Julius Caesar'ı ve Augustus'u onurlandırmak için, "en güzel" kabul edilen beşinci ve altmcı aylann adı (La- tince quintilius, sextüius) sırayla Julius (Juli, JuJy, Juillet vb. = temmuz) ve Au- gustus ( August, Août vb. = agustos) olarak değıştırilmıştı. Fakat günümüzde de aynen süren bir "yaalış? 'la, dokuzuncu ay olan eylüle "september" (=yedinci), onuncu ay eki- me "oktober" (=sekİ2İnci), onbirinci ay kasıma "november" (=dokuzuncu) ve on ikinci ay olan aralık için de "decero- ber" (=onuncu ay denmektedir. Yılba- şuun 1 Mart olduğu zaman yapılan bu sıralama, yılın 1 Ocak günü başlamasıy- la anlamını kaybettiğı halde, sırf ahşkan- lık nedeniyle, bir de kimsenin bu adla- nn Latince anlamlannı dikkate almama- sı yüzünden, 16 yüzyıldaki düzenleme- de de değiştirümemiştir ve yaklaşık iki bin yıldır aynı "yanhş" sürdürülmekte- dir, Özetleyecek olursak: Yılbaşının ger- çekte ne Hristiyanlıkla, ne tsa ile, ne de onun sözde doğum günüyle hiçbir iliş- kisi yoktur. Roma Senatosu'nun M.Ö. 154 yıhnda aldığı, Julius Caesar zaman- nıda matematikçi Sosigenes "ın hazırla- dığı güneş takviminde de sürdürülen bir siyasi karar yüzünden yılbaşı 1 Ocakta kutlanmaktadır. Yılbaşında Hristiyanlıkla ilgili bir nokta ille aranacaksa, 31 Aralık günü- ne bakıiabilir; o gün, 314-335 yılları arasında papalık yapan, bu anlamda ilk papalarda I. Silvester'in yortu günüdür (Bu yüzden, Almanca'da "Sflvestera- bend"). Daha sonra Kilisenin azız ilân ettiği bu zat, görevi sırasında, Impara- torl. Constantin'i iknaederek, devlet ve Hristiyanlık arasında bir uzlaşmaya va- nlmasını, bu inancın devlet dini olarak kabul edilmestni sağlamıştı. Ancak unut- mamak gerekir ki, yıhn her günü bu azı- zin yortu günü olduğu gibi, Doğu Kili- sesi de Aziz Silvester'in yortu gününü 2 Ocak olarak kabul etmiştir. Zaten yüz milyonlarca insanın yübaşını Aziz Sil- vester Yortusu diye kutladığını ileri sür- mek de son derece gülünç olur. Sonuç: 31 Aralık akşamının tsa'nın doğum günü olduğunu ileri sürmek, cid- diyetle ve bilgi ile bağdaşamaz. ARADA BtR Av. HALÎL SEVtNÇ Anayasa İhlalcileri... Tarih, Haziran 1999... 7 Haziran 1999 günlü Yargı Mevzuatı Gün- lüğü'nü kanştınyorum. Bültenin 81 'inci sayısında Anayasa Mah- kemesi'nin 1996/511 E. ve 1998/17 K. sayılı karan yayım- lanmış. Karan okurken, yüce mah- kemenin gerekçesi ilgimi çekti. Gerekçe aynen şöyle: "... Yasama organı, yapacağı düzenlemeler ile daha önce ay- nı konuda verilen Anayasa Mah- kemesi Karahannı göz önünde bulundunvak, bukararian etkisiz kılacak biçimde yasa çıkarma- mak, Anayasa'ya aykın buluna- rak iptal edilen kurallan tekrarya- saJaşürmamakyükümlülüğünde- dir. Başta yasama organı olmak ûzere, yasama ve yürütme; ka- rariann yalnız sonuçlan ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleh ile de bağlıdır. Gerekçeleriyle bir- likte karariar, yasama işlemlerinin değehendirme ölçütlerini düzen- lemelerde bulunurken, iptal edi- len yasalara ilişkin karahann so- nuçlan ile biriikte gerekçelerini de göz önünde bulundurmak zo- nındadır. İptal edilen yasalaria, sözcükleriayn da olsa, aynı doğ- rultu, içerikya da nitelikte yeniya- sa çıkanlması, Anayasa 'nın 153. maddesine aykınlık oluştunır." İşin ilginç yanı gerekçede ya- pılanın (fiilin) adı konmamışken, karşı oy gerekçesinde üç üye, yapılanın adını Anayasa'y ihlal olarak koymuşlar ve görüşlerini "Bu, aynı zamanda, yasa koyu- cunun Anayasa'yı ihlal iradesi- nin ve konudaki karariılığının çok belirgin bir göstergesidir" diye- rek, ihlalin bir kez değil, kararlı bir biçimde pek çok kez "Anaya- sa ihlali" biçiminde gerçekleşti- ğini vurgulamışlardır. Buradan hareketle, Cumhuriyet Savcılan- nın gözünden kaçmış olabilece- ği düşüncesiyle 1999/62475 ha- zırtık sayısıyla kayda geçen di- lekçemizde "İlk iptal karanndan sonra çeşitli dönemlerde çıkan- lan, konuya ilişkin yasalann oluş- masına katkıda bulunan sayın milletvekillerinin, Anayasa'yı ih- lal suçunu işledikleri.. suça fiili ve hareketlen ile katkıda bulu- nanlar hakkında, Anayasa'yı ih- lalden; Anayasa Mahkemesi ka- nanna rağmen bugüne kadar ses- siz kalan görevtiierhakkında, TCK - 235. maddesinden cezalandınl- malan istemiyle " suç duyurusun- da bulunduk. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurumuz üzeri- ne, 1999/24299 K. sayılı karan ile "4 Nisan 1995 tarih ve 4104 sayılı kanunun kabulü şeklinde oy kullanan milletvekillerinin de, oylama usulü nedeniyle tespiti mümkün olmadığından ve tespit ediiemeyen bu milletvekillerine is- nat edilen Anayasa 'yı ihlal suçu, Başsavcılığımızın görevi dışın- da" olduğu gerekçesiyle, kovuş- turmaya yer olmadığı karan ver- di. Bu kez, en yakın Ağır Ceza Mahkemesi sıfatıyla, anılan Baş- savcıhk karanna, Kınkkale Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz ettik. Adı geçen mahkeme, 1999/742 müt. sayılı karan ile ve aynı gerekçe ile rtirazımızı red- detti. Gerekçe ne idi; "Oy kulla- nan milletvekillerinin tespiti müm- kün olmadığı"... öyleyse, sayın ilgililer, aynı suç 8 kez iştendi. Şimdi 9. kez işle- necek. Lütfen, suç iştemeye ha- zır olanlan ve önümüzdeki gün- lerde işleyecekleri için onlan, suç işJeme tarihinde saptayın ve TCK 235. maddesini de göz önüne alarak, bu kez olsun, Anayasa'yı ihlal edenlerin kovuşturulmasını sağlayın. Hani yine atlayabilirsiniz kor- kusundayım... Seçkin Bir Örnek Abdllllah TEKİN Araştırmaa M uş-Tatvan demiryolu hattı tamamlandığın- da dönemın Başba- kanı sevgıli tsmet tnöoüaçıhş için Tat- van'a gelecekti. Van 'a uçakla gelecek olan Paşa, Tatvan'a heükopterle geçecek, geziye Ankara ve Istanbul'dan katıian basın mensuplan ise Van'dan Tatvan'agemiyle hareket edecek- Jerdi. O yülarda büyük bir gazetenin Tatvan muhabirliğını yapıyordum. " Geziye katlan gazetecileri getirecek "ğemi üç-dört saatte ancak gelirdi. Mey- dan bana kalmıştı. Karşılama töreni için inşaatı henüz tamamlanan Tatvan Yatıh Bölge OkuJunun altındaki geniş alan se- çilrmşti. Van Gölü'nün byısındaki düzlükte yer alan tören kıtasının yanında Paşa'yı bek- hyorduk. Vali ve kaymakamın yanında ikı- de bir fotoğraf makinemi denethyor, yü- reğimin içime sığmadığmı duyumsuyor- dum. Helikopter göriindüğünde telaşlı bir koşuşturma başladı. Gizemli bir heye- canla ben de bu koşuşturmanın içinde ol- duğumu gördüm. Paşa indi, dikkatle iz- lediği ve ilgilendiği askerleri denetledi. Askerleri selamladıktan sonra öylesine yakından ilgilendı ki, o sanki Başbakan Inönü değil, 'Garp Cephea'nin Kuman- danı' tsmet Paşa'ydı. Arabalarla Yatılı Bölge Okulu'na geçildi. Çok sıkı bir şe- kilde denetlenen okula girmek bir ayn- calıktı. Akşam yemeği görkemli bir ziya- fet konumundaydı tstanbul'daki Liman lokantası'nın malzemeleri ve personeli getirilmış, istakoz dahil hiçbir şey unu- tulmamışn. Bu tabloyu gören Paşa, üzünç- lü bir sinirlilikle geri döndü ve yemek ye- meden odasına çekilmeyi yeğledi. Bun- ca yıhn ağırbaşlı, sade, gösterişten hoş- lanmayan Ismet Paşa'sını iyi tanıyamayan- lar ne yapacaklannı şaşırmışlardı. Günümüzün 'tevazu"dan yoksun 'zart- zıırt' etmeye bayüan, gösteriş düşkünü po- htikacılanna ve devlet adamlanna baknk- ça hep bu anımı tazelerim. Inönü tüm politikacılar ve devlet adam- lan için seçkin bir örnektır. O, düştüğü za- man yerinmeyip kayayı tekrar yuvarlama- ya devam eden, yükseldiği zaman da ne oldum delisi olmayan çağdaş bir Sisyp- hos'tur. Sadece politikacılann değil her- kesin örnek alrnası gereken bir çağdaş Sisyphos... Devlet yönetiminde yer alıp, sonradan görmenin hamJıgı ve çiğliği içinde olan- lar Atatfirk'ten, özeUikle O'nun devrim- lennden, en çok da laıklik ilkesinden te- dırgın olan tutucular, Atatürk'e yönelte- medikleri öfkelerini tnönü'den çıkarma- ya başladılar. Bu doğrultuda tnönü'ye dınsız, münafık, zındık, kâfir ve hatta va- tan haini bile demekten geri kalmadılar. Bu topraklarda yaşamalannı borçlu olduk- lan insana vatan hainı diyebiliyorlardı. O bütün bu çilelere dayanmasını bildi. Düsmanı kovduğu bölgelerde kafasının ' yanhnası pahasma dayandı. Cehaletin, geriliğin, yobazlığuı yeri- ne; bılımi, ışığı, uygarlığı ve çağdaşhğı geriren adanun heykelleri yerlerde sürük- lendi. O bir Buda heykeli sabn ve sessiz- liği içinde olanı biteni izliyor, üzüncünü yansıtmıyordu. Seçimler öncesinde meydanlarda aley- bine ışlenen yüzlerce suç için hiçbir da- va açmadı. O hep yüceydı ve yücçlerde kajdi. Donanınu, düzeyi ohnayan içi boş in- sanlann fafra' satoklan bir dönemden ge- çiyonız. Değerler ölçeği altüst olup bo- zulduğu için kimi seçkin insanlar, yakı- şır olduklan yerlerde görünmüyor. Ters çalışan eleklerden molozlar geçiyor, kum- lar geri geliyor. İşin kötüsü bu ortam ve koşullarda fazla 'mûtevaa' olmaya da ge- ünmiyor. Alçakgönüllülüğü ciddiye alıp insanı kenara itebiliyorlar. tsmet tnönü hem alçakgönüUü hem de gerçek bir insan olmanın seçkin örnekle- rinden biriydi. Düzeyi, donanımı, eylem- leri ve insancıl yapısıyla bir erdem anı- trydı. Günümüz politikacılannın ondan öğ- renecekleri çok dersler vardır. 18 Nisan seçimleri öncesinde herkes tnönü'yü anım- sayarak, duyumsayarak yola çıkinahydı- lar... tLAN T.C. ^ ESKtŞEHİR BİRtNCİ İCRA : " - . MÜDÜRLÜĞÜ'NDENİLANEN ÖDEME EMRt TEBLtĞl DosyaNo: 1999/753 Alacaklı Nebi AJpan vekilleri Av. Hasan Sıngil, Av. Yakup Karagöz tarafından borçlu Adnan Türk (Başaran Mah. Telaltı Sokak No: 12 Bursa) hakkında yapmış olduklan icra takibi nedeniyle gönderilen ödeme emri tebliğ edilememiş, yapılan zabıta araştır- masında ise adresı tespit edılemediğinden ödeme emrinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. tşbu ödeme emrinin tebliği tanhınden itibaren borcu ve takip masraflannı yasal süreye 15 gün ilave ile 22 gün içinde ödeme- niz, (teminan vermenız), borcun tamamına veya bir kısmına veya alacakünın takibat icrası hakkına dair bir itırazınız varsa, senel altındaki imza size ait değilse, yine bu yirmı iki gün içinde aynca ve açıkca bıldirmeniz. aksi halde icra takibinde bu senedın sız- den sadır olmuş sayılacağı, imzayı reddera'ğiniz takdirde merci önünde yapılacak dunışmada hazır bulunmanız, buna uymazsanız vaki itiraTinıyırı muvakkaten kaldınlacağı, senet veya borca itirazmızı yaalı veya sözlü olarak icra dairesine yasal 7 gün süreye 15 gün ilave ile 22 gün içinde bildirmediğiniz takdirde aynı rnüddet içinde 74. madde gereğince mal beyanında bulunmanız aksi takdirde hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya hakikate aykın beyanda bulunursanız hapisle cezalandı- nlacağınız, borç ödenmez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edileceği ilanen ıhtar ve tebliğ olunur. Basın: 67417 PENCERE İnsanın İnsanlığına Tapacağı Uygarlık?.. İnsanı yargının gergefinde aklın çarmıhına na- S4İ çakıyor ünlü şairimiz: İnsan putunu kendi yapar, kendi tapar. Tapınmak, insana özgü!.. Yoksa tüm zamanlan "Isa'dan Önce - Isa'dan Sonra" drye ikiye ayırmak akıl kân mı?.. Batılı, 'batıl inancı'n\ takvim yaprağına dönüş- türmüş!.. Bu hesaba göre yeni bir yılın, yeni yüz- yılın, yeni bir 'binyıl'm dönemecindeyiz. "Yeniyüzyılnerede biter, yeni binyıl nerede baş- lar" sorusunun tartışmasına ginniyorum; çünkü dünya 'milenyum' havasına çoktan kendisini kap- tırdı. • Geçmişten geteceğe 'insanın insanlaşması" se- rüveninde birkaç dönüm noktası var. İnsan sürü gibi yaşarken topluma ne zaman dö- nüştü?.. Dört ayak üzerine yürürken nasıl iki aya- ğı üzerine dikildi?.. Ekip biçmesini ne zaman öğ- renip yerieşik düzene geçti?.. Kültür bu aşamadan sonra başladı. Tanm devriminin ardından gerçekleşen sana- yi devrimi, insanın inançtan akla geçişidir. Akıl çağı.. Bilimçağı.. •• j -— Teknoloji çağı.. insan inançtan akla, dinden bilime doğru ev- rildikçe, toplumda sancılar yoğunlaştı. Inanç, seçeneği bulunmayan bir yaşam biçi- minin mutluluğunu insana aşılar. Akıl kuşkuyla özdeştir.. Kuşku mutsuzluktur.. Aptalca bir mutluluğu yaşamak mı ister insan, akılltca bir mutsuzluğu mu yeğler?.. Seçim insanın elinde değil ki!.. Başka seçenek yok: İnsan aklın izini sürecek, bilimin güdümün- de uygarfığı türetecek... Teknoloji toplumlann ha- yat gözeneklerine işleyecek!.. Ancak bu nokta-: da bir soru gündeme giriyor: Bugüne değin uy- gariıklar hep sömürünün yoğunlaştığı coğrafya- larda ortaya çıktılar... 'Sömürûsüz uygarlık' tarihte yok... Gelecekte olacak mı?.. Olacak!.. Neden?.. Çünkü 'sömürûsüz uygariık' kavramı insanın ak- lına bir kez düştü mü ille de hayata geçirilir. İnsan, düşlerini gerçekleştirebilen tek yaratık ol- ma ayncalığını taşıyor. • Tarihi güdüleyen iti, ezen ile ezilen çatışması- dır; bu çelişki 20'nci yüzyılda büsbütün derinteş- ti; geçmişte olmadığı kadar yoğunlaştı. 'Küre- se//eşme' gezegenimizin yazgısını çizdikçe, insan- lık bir yanı yoksul bir yanı zengin, bir kesimi ezi- len bir azınlığı ezen olarak bir arada yaşayamaz. Her çelişkinin çözümlenme zorunluğu, doğa ya- sasından kaynaklanıyor. insan bugün paraya tapıyor. ' Şair yerginin gergefinde paraya tapınmanın özünü de aklın çarmıhına geriyor 'Putunu kendi yapar, kendi tapar insan..' Üçüncü Binyıl'a paraya taparak giriyor insan, ama, insanlık bu mu?.. Uygarlık bu mu olacak?.. İnsanın yalnız insanlığına tapacağı güzel gün- lerin uygarlığı da elbet kurulacak... Çünkü ne tarihin sonu geldi. ne de insanın. tLAN T.C. BODRUM1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1994/566 Davacı tbrahım Bağ tarafından davalılar Nazmi- ye Kansu, Gönül Özyavuz, Gülfer Tellaloğlu ve Hülya Yurttaş aleyhine açılan meni müdahale dava- sının yapıhnakta olan yargılaması sırasında venlen ara karan gereğince; Davalı Hülya Yurttaş'm adresi tüm aramalara rağmen bulunamadığmdan ilan yoluyla tebligat ya- pılmasına karar verihruş olup, davah Hülya Yurt- taş'ın duruşma günü olan 4.4.2000 günü "saat 10.20'de mahkeme salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi, duruşmaya gehnediği veya kendisini bir vekil ile temsil ettir- mediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunacağı, TK.nun 29/2 maddesi gereğince duruş- ma günü ve dava dilekçesi tebliğine esas olmak üze- re ilan olunur. 15.12.1999 Basın: 68185 More comfort ın the new mıllennıum ı Idas demonte mobilyaları 9001 Kalite Güvencesi attmdadır. idas@idas.com.tr Tefc 0212 482 11 25 Faks: 0212 482 11 39
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear