25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 3 ARALIK 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKtNCÎ 2000'lere 'Avrupalı adayı' olarak girerken 'gecikmenin hesabını' da vermek gerekiyor Avrupa kentlerinde geçmiş yüzyıllara da tanıkhk eden tarihsel doku, 20. yüzyüın dünya savaşlanndaki yıkımlara rağmen korunarak 2000'lere de taşınırken, biz ise 1940'larda savaştan bile sakındığunız güzeliın kentierimizi yûzyıtan ikinci yansında gecekondu işgali ve kişiliksiz apartnıanlaria donarük... Şimdi de "Avnıpah adayı" olurken, 50 yılda yok ettiğimiz kimlik değerterimizden yoksun kalmanın burukluğumı yaşıyoruz» (Solda Prag. sağda ise Ankara ve tüm kentierimizin ortak görüntûsü~) olmamıı buruk sevînciTürkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) u adxy üye" olarak kabul edilmesiyle birlikte 2000'Ii yıl- lan adeta "AvrupalT olarak kar- şılamaya hazırlanıyoruz. Peki "Avnıpaholmak". acaba ne anlaına gelıyor'' Avrupa'nın da bizı "kendinden saymaya" doğru adımlar atması, neden coş- ku ve sevınç yaranyor?.. Bu sorulann yanıtı için aslın- da nzun boylu toplumsal tahlil- ler ve derinlemesine siyasal de- ğerlendirmeler yapmaya da pek gerek yok. Avrupa ülkelerindeki genel "durum'' ve yaşam koşullan ıle bızdeki "duruma" ve koşullara şöyle birbakan herkes, "onlargt- bi oima" özlemini de yüreğinin bir köşesuıe yerleştinyor. Zaten Avrupa gibiydik... Aslında Türkiye, bugün Av- rupa'yla özdeşleşen "çağdaş uy- garuk" için, yine bugün bile hâ- lâ "öztem" duyulan temel kaza- nımlardan en önemlilerine "Cumhuriyet'in flk 25 yıhnda" çoktan kavuşmuştu. Örneğin kadınlanmız, Fran- sa'daki ve daha birçok Avrupa ülkesındeki kadınlardad en az" "10 yıl önce" seçme ve seçilme haklanna kavuşmuşlardı. Kültür ve sanat eğitimi, yine Avrupa hâlâ "aristokrat çocuk- Uuinın koJejleriyle" yetınirken, Türkiye'de halka ve halk çocuk- lanna mmış Halkevteri'nde mü- zflcten resme. edebıyattan şiire ka- dar hemen her dalda "yarancı öğrenim" genç kuşaklan sarma- lamıştı. Şimdi Cumhuriyet gazetesi- nin salı günleri verdiği "aydın- lanma kitaplan T 'nın ilk baskıla- nda 1930'lu, 1940'lıyıllaraait- ti ve "Maarif Vekâleti" (Milli Eğitim Bakanlığı) bu kitaplan sadece yayımlamakla yetinmi- yor, en uzak köylere bile ulaştı- rarak "Anadohı avdınlannın" ya- rarlanmasına sunuyordu. Hele şu "KöyEnstitükTTne ne demeliydi? Son zamanlarda Mi- marlar Odası'nın girişimiyle ve Kültür Bakanlığı 'nın çabalany- la elde kalan bınalan bırer "kül- tür yuvası'' olarak koruma altı- na alınmaya çalışan bu uygarlık okullan, bizde unutulsabile dün- ya eğitimcilerinin hâlâ dillerin- den düşmüyor... Bugün Avrupa'yı gören herke- sin yine özlemle söz ettiği "de- miryohı ağlan" da Cumhuriyet'in ilk 25 vılının "temel karakteris- tiğj" ıdi. Sanayinin belli bölge- lerde yoğunlaşması yenne ülke coğrafyasına dengelı bir şekilde dağılmasını öngören "yaünm planlamas" kentlenn rasgele ve düzensiz değil çağdaş şehırcilik • Aslına bakılırsa, 1950'ler başlamadan çoğu konuda Avrupa'nın bile imrendiği uygarlık düzeyini yakalamıştık... Sonra üretimin yerini tüketim, korumanın yerini de yağmalama aldı ve demokrasimizi de "feodal kültürlü siyasal partilere" teslim edince, 2000'leri bile ancak "aday üyelikle" karşılayabiHyoruz... kurallanna bağlı olarak gelışme- sinı disiplm altına almayı hedef- leyen "imar planlaması". hatta insanlann sosyo-ekonomik du- rumlanna uygun ve genelde ulu- sal kalkınma hedeflerini de gö- zeterek çocuk sahıbı olmalannı bile yönlendiren "nuftıs ptanla- maa"... 20. yüzyıhn ilk yansın- da bir Avrupa'da vardı, bir de bizde... Bütün bunlara, yine aynı dö- nemlerde; "Avrupa'da olmayan, ama Türkiye'de oİan kimi çağdaş uygarlık erdemlerini" de ekle- dığımizde, şimdi AB'ye aday üye olmamızlayaşadığımız "ko- şullu sürecin" aslında ne denli büyük bir "0™™" olduğunu da çok daha açık görebiliriz. Örneğin AB'ye aday üyelik ve gıderek "tam üyeük" için Av- rupa'nın "öncetikliönkoşuT ola- rak öne sürdüğü kavramlar ara- sında "insan haklan" 1940'lar- da öylesine kara günler yaşıyor- du kı Hitler'den kaçan birçokbi- lün adamı "sağınacak ülke" ola- rak başka Avrupa ülkelerini de- ğil Türkiye'yi seçmişlerdi. Dahası aynı özgürlük yanlısı bılim adamlan bizdeki üniver- sitelerde yıllarca ders verdıler bugünkü genç kuşaklann da ho- calan olan öğrencıleri yetiştir- diler. Benzer şekilde Avrupa ülkele- ri, ABD'yle birlikte "dünyavı üleşmek" için iki kampa aynlıp birbirlerine acımasızca saldıra- AB y nin gözdesi: Kültürelmiras...Helsinki'deki karardan bu yana medyadakı Avrupa Bir- fiği(AB) haberlenni ve yorum- lannı ızleyenler. Türkıye'nın "aday Avrupair olmasıyla baş- layan sürecin "kültürel boytı- tu" hakkında sadece "koko- reçten yoksun kahna" ya da "eşdnseflere evfenme olanağı'' gibi konularla sınırh bir "fik- '!**"(!) sâhip'blabilıyöflâr:" ' " Oysa Avrupa Birliği'nin "költürel temetinT bunlar de- ğil", "uygarhkve sanattaribi" oluşturuyor. Nitekim bu nedenle de Tür- kiye AB'ye yıllardır aday üye olarak bile kabul edihnezken, Anadohı'dakı zengin "kültü- rel mirasm" aynı zamanda bir "Avrupa mirası" olduğuna da- ir çok sayıda "Avrupa Sözieş- mea rl nde onajı ve ımzası bu- hınuyor. Bu nedenle şimdi denebilir ki ülkemizin AB'ye resmen aday üye olmasıyla birlikte sa- nıldığı gibi sadece bize "ça§- daş uygarhlda buluşma" ola- nağı sağlanmış olmuyor. Aynı zamanda AMiıpa ülkelen de "yeryüzünün en köklü uygar- lık tarihi birikimfcriyk*' daha yakından tanışma ve bu biriki- mi de "Avrupa kültürü" ola- rak kucaklama özlemlerine ka- vuşma sürecini başlatıyorlar... ^Adavlık' öncesi sözleşmeler Türkiye'nin gündeminde "dqH»n'' var- ken ve hele Helsinki zirvesi Dışişleri Ba- kanlığunızdaki kadrolar dışında hemen hiç kimsenin aklmda bile değılken, 13 Ekim 1999 taribJi Resmi Gazete'de "Ar- keolojik Mirasın Korunmasuıa İKşldnAv- rupa Sözleşmesi" yayımlandı Bakanlar Kurulu'nun 17 Eylül 1999 tanhlı karany- la onaylanan ve 16 Ocak 1992 de MaK ta'da ımza atüğımız bu sözleşme, Türki- ye'deki mimari ve kentsel tüm kültürel de- ğerleri de "AvTupa"nuı ortak mirası" ola- lerin ötesinde, yine Türkiye Granada'da bağıtlanan 3 Ekim 1985 tarihli "Avrnpa MhnariMirasınınKorunma- 9 Sözteşmesi"nı de hem im- zalamış hem de onaylamış bir ülke... Edirne'den Kars'a kadar tüm yurt coğrafyasındaki mi- marhk taribi ürünlerinin "Av- rupa mirası'' da olduğu anla- mına gelen bu onay Avru- pa'da sevinçle karşılanırken, sözleşmede de şu "hüküm" yürürlüğe ginyordu: "Mima- ri miras, Avrupa kültür mira- sının zengüıHğiveçeşitierinm eşsiz birifadesi, geçnüsimizin değer biçilmez bir tamğKhr ve bütünAvrupaUann bir or- tak mirasmı oluşturmakta- tstanbul'un Ze\nek sokaklan, Bizans'tan armağan olan Pantokratör Manasön'na açihr. 1995-1998dönemindeFatihBeledhesi'ninbu kültür hazinesini kurtarmagnişimi Türkiye'den \tHertiilghi bik göremezkea proje>ıe en güçlü destek. tarihsel değeıiere "ortak mirasuıuz" diyen AvTupa Birüği'nden geldL. (Desen: OKTAY EKİNCİ) rak kabul ediyor ve şunu vurguluyor: "Bu mirası koruma sonımluhığunun vahuzca doğnıdan ilgüi devlete ait oimadığı, Avru- pa ülkelerinin tümüne ait olduğu (-.) ka- bul edümiştir.'' Benzer şekilde Avrupa Konseyi ve Av- rupa Birliği'nce Bükreş'te Türkiye'nin de katılımıyla 11 Eylül 1999'da başlahlan, UNESCO ve OECD desteğindeki "A\TU- pa, Bir Ortak Miras" başhklı kampanya- da da yine Anadolu kültür tarihine ait mi- mari ve anıtsal değerlenn çeşitli etkmlik- lerle tanıtımı ve korunmasuıa yönelik pro- jeler öne çıkıyor. Bu gibi"Helsinki öncesi'' son gelişme- Bütün bu kültür ağtrlıklı "Avrupah obna" sözlerinin "öncü" belgesini ise 19 Ara- nk 1954'te Paris'te imzala- nan "Avrupa Kültür Sözteş- mesj" oluşturuyor. Yani Tür- kiye, daha 45 yıl önceden "Tiygarhkkimfiğijle'' Avrupa- lı kabul edıhrken. u bu tarih- sel zenginliği de yağmalayan veyağmabten'' sıyasi ve eko- nomık polıtıkalarmdan ötürü ancak 2000'lerle birlikte AB'ye aday olma sürecini ya- şayabiliyor... Bilmem arük böylesine bir "dcğeriıni- zm" farkına varabilecek miyiz?.. Kültürel açıdan "en zengin künlildF, uygarlık açısmdan da "en kökJüvebirikim- fi" bir AB üyesi olma şansını ve olanağı- nı hâlâ bize kazandırmayı bekleyen tarih- sel ve doğal mirasımızı şu yağma politi- kalannın ve "toprak ranö" hırsmm elin- den kurtarabilecek mi>iz? EğeT bunu biz yapmazsak, yukandaki sözleşmeler ve "ABhukuku" geregı bukez "onJar" müdahale edip yapacaklar. Böy- lece kültürel mirastan elde kalanlan bel- kı kurtaracaklar, ama "ulusal onunımuzu" da tarihe gömmüş olacaklar. rakve I. Dünya Savaşı'nda insan- hğa aynı nedenle yasattıklan acı- lan da unutarak II. Dünya Sava- şı'nı yaraürlarken, Türkiye Or- tadoğu ve Balkanlar arasında "bartştan yana tek ülke" olarak bu vahşi kapışmanın günahlan- na ortak olmama onurunu taşı- yordu. Böylesi bir sürecin yine "kûl- tûr" alanındakı kazanımlan ola- rak da örneğin Anadolu'daki çok sayıda antik yerleşme merkezin- de ardı ardına "arkeolojik kazı- lar" başlatıhrken, tarihsel yapı- lann onanmı için bugün bile ha- yal edilemeyecek düzeyde yo- ğun bir "restorasyon kampan- yasuıa" gırişılmıştı. Güzel Sa- naüarAkademisi'nde çağdaş sa- natın yanı sıra ozellıkle mımari- de Sedat Hakkı Eldem'ın önder- lığinde "ulusal mimari kimlik" arayışlan herkesı heyecanlandı- nrken; kentlerin ve hatta kasaba- lann imar planlan bile bugünkü gıbı siparişle ya da siyasal yön- lendirmelerle değıl yine tıpkı gü- nümüz Avrupası'ndakı gibi "şe- hircflik>anşmalanyla*' elde edi- liyordu. Üstelık bu yanşmalann şartnamelerinde de "tarihi kent dokusunun ve kültür mirasuun korunması" gibi yine bugün ar- tık bizde değil Avrupa'da görü- len kurallara yer verilirken... Al- manya'da, îtalya'da, Polonya'da, Fransa'da ve dığerlerinde "sa- vaşta yıküan kentlerin yeniden inşası" için uğraşılıyordu... Buruk bir sevinçm Işte,bütün bu Avrupa gjbı, hat- ta kimi alanlarda da "Avrupa'dan bilefleridüzejlerde"' olan hemen tüm çağdaş uygarlık erdemleri- mizi daha da geliştireceğimiz yerde, tam tersine bir "karşı dev- rimd"politiktercihlerle 1950'ler- den sonra hızla "terk etmemi- zin" sonucunda, şimdi bizi AB'ye aday üye olarak "kabul etmeie- rinden" ötürü adeta bayram ya- pıyoruz. Oysa ki eğer "Cumhuriyet devrimine" böylesine uzun bir "ara" verilmeseydi, şimdi onlar bizi AB 'ye kabul etmek için de- ğil, belki de biz onlan tarih bo- yunca rüyalannı süsleyen ve ken- dilerinde olmadığı için de sürek- h hayıflandıklan "Anadolu uy- garlıklannın komşulan" olmaya davet etmekte nazlanabilecek- tik... Böylesi bir ulusal coşkuyu yaşamaktan bizi "mahrum'' bı- rakan tüm politıkacılan ve onla- n destekleyenleri tarihe şikâyet ediyor, 1999yılı boyunca da "üy- garhklann fzmde" birlıkte yü- rüdüğümüz tüm dostlann ve okurlann yeni yılını kutlayarak, 2000'li yıllan sağlık ve esenlik içüıde yaşamalannı diliyorum... Müziğe ara verip oyunculuk dersleri almayı düşünüyor Robbie WiDiams, James BOIKI olmak istiyor Kültür Servia- Ingıliz pop yıldızı Robbie Williams bır sonrakı James Bond olmak için kollan sıvadı. Bugü- ne dek serinin son filmi 'The Worid isnotEnough'ın da aralannda bulun- duğu toplam 19 James Bond filmi- nin yapımcılığını üstlenen Eon Ya- pım şırketine başvuran Wilüams, mü- ziğe bir yıl ara vererek oyunculuk dersleri almak, ardından da Pierce Brosnan'dan sonrakı Bond yıldızı ol- mak istedığini söyledi. Brosnan 2001 'de gösterime gjrecek bir sonra- ki James Bond filmiyle seriye veda edecek. Brosnan'ın tahtından feragat et- mesi nedeniyle Bond adaylan için bir şans kapısı aralanmış oldu ancak Williams'm yapımcı şirketle doğru- dan kurduğu bağlantı sayesinde bü- tün adaylann bir adım önüne geçtı- ği kesin. Şirketten birkaç yetkili de genç yıldızın parlak bir aday olduğu- nu ve teklıfini ciddi bir şekilde de- ğerlendırdiklerıni itiraf ettiler. Pek çok ülkede göstenlen, Mille- nium adlı parçası ıçın hazırladığı klipte de 007 kostümleri giyen Rob- bie Williams'ın tam bır James Bond hayranı olduğu bilıniyordu. Yakmla- n yddızın her zaman aktörolmayı pop yıldızı olmaya yeğlediğini, bu ne- denle hayatınınfirsatınıkaçırmamak için elinden gelenı yapacağını söy- lüyorlar. Take That müzik topluluğundan aynldıktan sonra topluluğun başan- lı bir solo kanyere kavuşan tek üye- si olan Robbie Williams son 18 ay ıçinde 12 milyon dolarhk bir servet elde etti, Avrupa ustelerinı fethetti, Amerika'da bü>Tİk beğeni topladı. Ancak bütün bunlar genç yıldızı tatmin et- memiş olacak kı mena- jerlen pop müzikten süa- lan sanatçının yeniden okul sıralanna dönerek oyuncu- luk dersleri almak istedi- gini açıkladı. Hollyvvood yetkilileri ise Robbie Williams'm karizmasınının tartışma götürmez olduğunu kabul etmekle birlikte James Bond gibi ciddi bir rolü üstlenmeden önce kendi- sini daha ufak rollerde kanıtlaması gerektiğini söylüyorlar. Willıams ise rolü kapmak için elin- den gelen bütün cabayı harcayacağını behrtiyor. Kutlama gecesi yarın yapılacak İFSAK 40 yaşında Kühür Servisi - tstanbulFo- toğraf ve Sinema Amatörleri Demeğı (ÎFSAK) yann 40. yı- lmı kutluyor. Lütfı Kırdar Kong- re Merkezi'nde gerçekleştirile- cek olan gecede hayatta olan tek kurucu Hulki Oğreten de hazır bulunacak. Aynca gecede 40. yıl nedeniyle hazırlanan ve der- neğin tanhini anlatan İFSAK kitabı ve üye fotoğraflanyla zen- gınleştirilmiş İFSAK CD'si de Güben luncer tarafuıdan tanı- ülacak. 1959 yüındaNurettinErkdıç önderlığinde. Celalettin Yavsi Ebüssüdoğhı, Turgut Ekm, Ke- mal Kozar, Hulkı Oğreten, Şi- nasi Özaltay ve Reşat Aşkm ta- rafindan Erenköy Amatör Foto Kulübü adıyla kurulan ve 1962 yılında demek olan ÎFSAK, bu- gün dört yüzü aşkın üyesi ve et- kınlıkleri ile ülkemizin en büyük amatör deraeği olma özellığini taşıyor. Beyoğlu Ayhan Işık sokakta faaliyet gösteren derneğın, yü boyunca, fotoğraf ve sinema sa- nanna ilgi duyan ancak belirli bir temel bilgisi olmayanlariçin dü- zenlediğı seminerler, fotoğraf ve diğer sanat dallan ile ilgili et- kınlikler ve kuramsal söyleşi ve konferanslarla dolu yoğun bir programı var. Dernekbünyesin- de bulunan kütüphanede ise tek- nik, estetik, kuramsal yayınlar ile ilgili bilgilerve fotoğraf albüm- leri de bulunuyor. ÎFSAK aynca amatör fotoğ- raf dünyasına, on beş yıldır ke- sinüsiz olarak düzenlenen ve ts- tanbul'un değişik salonlannda gerçekleşttrilen sergiler, göste- riler, paneller ve yanşmalann yeraldığı tstanbul FotoğrafGün- leri ile; amatör sinema dünya- sına, tFSAK Kısa Film Yanşma- sı ve Uluslararası Istanbul Kısa FilmGünleri ile katkıda bulunu- yor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Nasuh Mahruki, Evren ve Diinyaya Bakış Üzerine... "Özgüriük dağlardadır..." der Alman ozanı Schil- ler. Ya da dağlarda olan, aslında özgürlüğün gerçek boyutlannın yansıması mı? Peki, ya neredeyse her dağcının insana ve evre- ne, felsefeyle meslekten ilgilenmese bile, bir filo- zofun dingiriliği ve uçsuz bucaksızlığıyla yönelme- si? Bunun nedeni, evrenin sınırsızlık kavramına en teğet geçtiği o noktalanndan baktığında, insanoğ- lunun da kendini çoğu kez düşünmeden içinde bulduğu daracık kanallann dışına çıkıvermesi mi- dir? Bilindiği gibi, kavramlardırfelsefe dilini kuran; ve felsefe, tüm sorgulamalannda sonunda birer yaz- gı diye benimsenecek sınırlara değil, ama insan dü- şüncesine nice boyutlar katacak yeni kavramlara varmayı öngörür. Yıllardır dünya çoğu kez ayak basılmamış doruk- lardan bakmayı bir yaşam biçimine dönüştürmüş olan Nasuh Mahruki de öyle. Tektannlı dınlenn ta- rihe kanşmasından bu yana hep 'soyut'u mekân tutmuş, bundan ötürü de sınırsızlığı özünde taşı- maya başlamış olan tek Tann kavramı da Nasuh Mahruki'nın şu bakışıyla sanki sınırstzlığının, her yer- deliğinin yeni evrelerini yaşıyor: "...Benim gözüm- de, ne kadar etkileyici, güzel, ihtişamlı olursa ol- sun, insan yapısı bir ibadethane, ancak mimannın yeteneklenni ve ait olduğu toplumun kültürünü onuriandmyor. Yoksa tannsal vahığı, tannsal gü- zelliği ifade etmekten çok uzak. Tann'nın, insanla- nn inşa ettiği bir evi olabileceğini ya da Tann'nın diğer yerierden daha fazla bu ibadethanelerde ol- duğunu ya da buralarda Tann'ya daha yakın olu- nabileceğini kabul etmıyomm. Benim gözümde onunyüce dağlan, engin denizleri, sonsuzorman- lan, can veren neNrieri, mevsimleri, ısıtan güne- şi...yıldızlan, güneşi, sonsuzuzayı var. Tann'nınya- rattıklanya da özünden var ettiği doğa-evren apa- çık gözümün önündeyken, ben insanın kendisin- den başka insanın inşa ettiği, ûrettiği hiçbir şeyi kutsal kabul edemiyorum..." Yukartdaki satırlan, Nasuh Mahruki'nin "Asya Yollan, Himalayalar ve Ötesi" adlı, Yapı Kredi Ya- yınlan arasında çıkan kitabından aldım. Türkiye'de Nasuh Mahruki adı, son depremlersırasında, baş- kanı olduğu AKUTun soylu kurtarma çalışmalany- la birlikte daha bir güncellik kazanmıştı. Daha 17 Agustos yıkımtnın hemen ardından, Nasuh Mah- ruki'nin ve AKUT'un öteki üyelerinın konuşmala- nndan yansıyan özel atmosfer, beni düşündürme- ye başlamıştı. Yıkıntılar arasında can arama uğru- na kimi zaman kendi canlannı da tehlıkeye atan bü- tün bu insanlar, yaptıklanndan sankı çok doğal ve sıradan bir görevmişçesine dingin, her türiü gös- terişkıptrusından uzak bir tonda söz ediyorlardı. San- ki onlar, böyle bir uğraş için doğmuşlardı ve sanki yaptıklannın önemini kendi sözcükleriyle vurgula- mak, misyonlanna gölge düşürebilirdi... Çoğunun dağcı olduğunu öğrendiğimde, hayran- lığtmın olmasa bile, şaşkınlığımın yerini bu tavn do- ğal karşılamak aldı. Çünkü onlar, evreni doruklann sınırsızlığı ıçerisinde yaşamaya alışkındılar ve kita- bında, "Bence tannsallığı günlük yaşamın muci- zelerinin ötesinde aramaya hiç gerek yok" diyen Nasuh Mahruki gibi, AKUT'un öteki üyeleri de kur- tanlan her canla birlikte yeni bir mucizeyi yaşamaf nın bilgeliğıne varmışlardı. : Everest'e tırmanan ilk Türk olan Nasuh Mahru- ki, yaşam tanıklıklannı salt iç dünyasında saklamı- yor; söze dökmekle de yetinmiyor. Onlan yazının kalıcı dünyasında yeniden üretmeyi de -elbet baş- ta kendisi için- görev edinmiş. iyi ki de böyle yap- mış, çünkü yazmak, onu çok önemli kavramlarla daha aynntıli biçimde ve özgün bir hesaplaşmaya da götürüyor. örneğin "özgürlük": "özgühük, in- sana koşulsuz olarak kendini algılamayı verir." Böy- le bir özgürlük anlayışt, insanın ancak kendi ken- disiyle koşulsuz yüzleşebildiğınde gerçek anlam- da özgür olabileceği gerçeğini de ıçermiyor mu? Ya da "gerçek": "Bu konuda Hıntli ermiş Krish- namurti'n/n, Gerçeğin yolu olmayan bir ülke ol- duğu ve hiçbir yolun, dinin, mezhebin, kişiyi Ger- çeğe ulaştıramayacağı düşüncesini kendime da- ha yakın buluyorum. Krishnamurti 'ye göre Gerçek, sonsuzdur, koşulsuzdur, herhangi bir yolla ulaşı- lamaz ve ona giden biryol organize edilemez. Bi- risiniya da bir öğretiyi izlediğiniz anda, Gerçeği ız- lemeyi bırakıyorsunuz demektir..." Nasuh Mahruki'nin kıtaplan, tarihe kanşmak üze- re olan bu binyılda okuduğum son kitaplar oldu, Bir dönemi, dünyanın doruklarında kazandığı ba- kış açılanyia okurunu düşüncenin sonsuzluğuna da- vet eden, böylece de yaşamı zengınleştiren bir ya- zarla, bir doğa ve insan âşığıyla kapamak, gerçek- ten farklı bir mutluluk! e-posta: ahmetcemalft superonline.com acem20(â hotmail.com Ömer Faruk Atabek öldü \ • Kültür Servisi - Mmyatür ve hat sanatçısı Omer 1 Faruk Atabek. önceki akşam tedavi gördüğü | Hacettepe Hastanesi'nde yaşamını yıtirdi. ! Geleneksel Türk süsleme sanatlan minyatür, hat, tezhip ve ebru konusunda çalışmalan bulunan sanatçı, Devlet Türk Süsleme Sanatlan Yanşması'nda üç kez birincilık ödülü kazanmıştı. 1933 yıluıda Afyon'da doğan Atabek, Istanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim bölümünden mezun olmuştu. • - BUGUN • CUMHURÎYET KTTAP KULÜBÜ'nün Taksim Sergi Salonu'nda Burhan Günel saat 17.00'den itibaren okurlanyla söyleşecek ve kitaplannı imzalayacak. (252 38 81) • NAZEV1HÜCVIET KÜLTÜR NT SANAT VAKFI'nda saat 18 30'da 'Yakup Kadri Karaosmanoğlu Sergisi'nin açıhşı ve Göksun- Cem Doğan'ın dinletısı yer alıyor. Sergi yann sona eriyor. (292 09 69) • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde saat 12.30'da Rkhard VVagner'in 'Uçan Hollandah' adlı operası videodan ızlenebılir. (292 06 55) • AKSANAT ta saat 19.00'da_FTof. Dr. Mehmet Özdoğan'ın katılacağı 'Tarih Öncesi tstanbul' başhklı dialı söyleşi gerçekleşecek. (252 06 55) • ÎFSAK'ta saat 19.30'da Doç. Dr. Neşe Atik'in katılacağı 'Iroya ve Priamos'un Gizemli Hazineleri' konulu dialı söyleşi yer alıyor. (292 42 01)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear