25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 ARALIK 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 BGST, Anadolu'daki 'güncel miras'la araştırmacı bir etkinliğe yönelmeyi amaçlıyor 4 Hedefimiz yeııi miizikal formlar N ERDOĞAN Bogaziçı Gösten Sanatlan Topluluğu ıBGST) Müzik Birimi. 1997'de çıkardığı •KankşTürküler' albüraünde, Anadolu'da- ki farklı kültürlerin müziklerini örnekleme- ye çalışnuştı. Etnik ve kûltürel açıdan, çok timlıkli bir cografyanın genel resmini çıkar- mayı amaçlıyorlardı. Tûrkler, Kürtler, Aze- riler ve Ermenilerin türkülerini seslendinniş- lerdi. BGST Müzik Birimi bu yıl, ikinci albüm 'Kardeş Türküler/Doğu'vu gerçekleştirdi. Soner Akalın. A> han Akkaya. Febmiye Çe- Bk. Emre Kocabaş. Ijın Kucur. Erol Mutlu. Feryal Öney. Diler Ozer. Seda Öztürk, Ve- dat Yddınm, Aytekin Ataş, Ozgûr Ay, Nevzat Çetebi Hidayet Duran, Rıza Okçu \e Tolga Tanyel"irı im- zasını taşıyan albüm. bu cografya- mn doğusunda yaşayan Erraenıler, Türkler, Kürtler, Süryaniler, Ana- dolu Araplan ve Türkmenlere öz- gû geleneksel müzik parçalarını içeriyor. Bir yandan bu müzikler arasındakiçeşıtlilikvefarklılıkgös- ^ ^ ^ ^ terilirken. bir yandan da kullanılan ortak müzikal formlar (halay. govend, gora- ni gibı) vurgulanmaya çalışılıyor. Yine bu coğrafyanın bir parçası olan Yezidiler ise, mûziklerine örnek oluşruracak parçalara ula- şılamadığı içın Yaşar Kemal'in 'Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana' adlı romanından oku- nan bir metinle anılıyor. -'Kardeş Türküler' projesinin ortaya çıkış süretinden söz eder misiniz? - 'KardeşTürküler', Boğaziçi Üniversite- si bünyesinde etkınlik gösteren tiyatro ve folklor kulüplerinin bir araya gelmesinden olu- şan Boğaziçi Gösteri Sanatlan Topluluğu'nun bir projesı. Ama bu projenin öncesi var. Kar- deş Türküler'e imza atan arkadaşlann çoğu 1980'lerin sonunda, henüz BGST ortada yok- ken, Boğaziçi Folklor Kulübü'nde çalışma- lar yapıyorlardı. 1993 'te bu çalışmalanmızın bir ürünü şeklinde. 'Kardeş Türküler' bır proje olarak ortaya çıktı ve konserlere adım verdi. 1995'te müzik, tiyatro ve dansla uğ- raşan kişilerin oluşturduğu Boğaziçi Göste- ri Sanatlan Topluluğu kuruldu. Biz folklor kulübü olarak bu topluluğun müzik birimi- ni oluşturduk. - Konserterinizi 1993'te vermeye başlama- nıza karşın ilk albüm 1997'de gerçekkşmiş. Bu gecikmenin nedeni neydi? - Bu soruyu bize pek çok kişi sordu. Bi- zim için bir olgunlaşma süreci gerekliydi. Belli bir süre birlikte olmamız, konser tec- rübesi kazanmamız, en önemlisi kendimize ait bir 'sound' elde etmemız gerekiyordu. tl- le de bir albüm yapalım diye bir araya gel- memiştik çünkü. Ne zaman belli bir olgun- luğa ulaştığımıza inandık, o zaman albüm gel- dı. nadolu çok kimlikli bir coğrafyaya sahip diyoruz. Bu coğrafyada yaşayan kültürlerin müziklerini seslendirmeye, onlan müzikleri aracılığıyla temsil etmeye çalışıyomz. -'Kardeş Türküler'den 'Kardeş Türkü- lerTJogu'ya uzanan çizginin hedefleriniz ve ulaşmak istediğiniz nitelik açısından değer- lendirmesini yapabilir misiniz? - İlk albumümüzde, Türkıye'nin genel res- mını çıkarmayı hedeflemiştik. O albümdeki parçalara bakıldıgında bunu ne kadar basa- rabildiğımiz tarûşüırelbette. Anadolu çok kim- likli bir coğrafyaya sahip diyoruz. O kimlik- lerin ezgilerini bir araya getinrken. her kim- likten ancak temsili anlamda parçalar sece- biliyoruz. Doğu'da da, genel resmi çıkartılan cografyanın hem coğrafı hem de kûltürel an- lamda belli bir bölgesini ışlemeye çalıştık. Lo- kal çalışma alanı olarak da doğuyu seçtik. - Albümdc yer alan parçalan seçerken na- sıl bir kaynak araşOrmasına gjrtiniz? -Bu coğrafyada yaşayan kültürlerin müzik- lerini seslendirmeye, onlan müzikleri aracı- lığıyla temsil etmeye çahşıyoruz. Hedef ola- rak seçtiğimiz bu alan mutlaka belli bir kûl- türel çalışmayı da gerektiriyor. Dinleyerek, okuyarak, farldı kültürleri temsil eden çeşit- li derneklerle işbirliğine girerek ve kendi ar- şivimizi oluşturarak gerçekleşiyor bu çalış- ma. Arşivimize aldığımız türkülere, genel- likle kurduğumuz kişisel ilişkiler aracılığıy- la ulaşıyoruz. Adana'ya, Urfa'ya giden ya da oralı olan arkadaşlanmız bulduklan her tür- lü müzik kaydını getiriyorlar. Bazen. böyle bir çalışma yaptığımızı duyan insanlar geli- yorlar, ellerinde bu tür müzikler olduğunu, bunlan bizlerle paylaşmak istediklerini söy- lüyorlar. 'Doğu' albümünde Süryanilerin ya da Yezidilerin mûziklerine ulaşmaya çalışır- ken arşivimiz yetersiz kaldı, o zaman da bu kültürlerin temsilcisi olan insanlara ulaşma- _ _ ı ya çalıştık. Ama ne yazık ki Yezıdi- lere ait herhangı bir kayda ulaşama- dık. - 'Türkülere dönüş' yada 'yok ol- maya yüz tutmuş kültürlerin hatırla- tılması' fle yetinen beürsiz çerçevele- rin terkedilmesi gerektiği görüşünde- siniz. 'Kardeş Türküler'in orta\a çı- laşL bu sloganlann yükselişinden ba- _ _ ğımsız olarak mı gerçekleşti? - 'Biz bu işi önceden >-apıyorduk zaten' demek istemeyiz, ama gerçekten de böyle. Çalışmalanmıza 80'lerin sonu. 90'la- nn başında başladık. oysa 'türkülere dönüş' furyasının ortaya çıkış tarihi yaklaşık 94-95. Bizim çıkışımız o tarihlere denk gelmiş ol- saydı bile, bu bir rastlantıdan başka bir şey olamazdı. Bizim yapmaya çalıştığımız şey, birkaç tane güzel türkü seçip söylemek -ki bunla- nn içinde unutulan kültürlere ait olanlar da olabilir-, bir albüm yapmak, sonra da onlan olduklan yerde bırakmak değil. Biz, bu mü- ziklerden yola çıkıp kendimize ait bir müzi- kal form yakalamaya çahşıyoruz. Yeni mü- zıkal tarzlann yaratılmasında ön açıcı olabi- lecek 'güncel bir miras'la karşı karşıya oldu- ğumuzun unutulmaması gerekiyor. Buradan hareketle, asıl işimizin bu güncel mirastan 'gü- zel türküler' seçmek değil, müzikal öğele- rin geliştirilmesine kafa yormamızı sağlaya- cak araştırmacı bir faaliyete yönelmek. Boğaziçi Gösteri SanatJan Topluluğu ikinci albümünü gerçekleştirdi Sanatçılar, sanat kuruluna sunaçaklan dilekçe ile çözüm istiyorlar "~ tumeislmmiyor^• Taşra tiyatrosunü tehdit eden sorunıara aciı çözüm talep eden Ingiliz sanatçılann bu turnelerden uzaklaşmalanndaki en önemli etken konaklama sorunu. Gereksinimlerinin çoğunu kendileri karşılayan sanatçılar ödenek yetersizliğine dikkat çektiler. ortalama yiyecek masrafı da 65.58 sterlin. Bu- nun yanı sıra mali destek gören repertuvar ti- yatrosu gösterilerinde, evden uzakta oldukla- n için ödenen para 79 sterlin ve tume için öde- nen toplam da 120 sterlin. Eşi Timothv West ve oğulIan Samuel ile bir- likte oynayan Pnıneüa Scales de, tiyatro turne- lerine taraftar olduklanru, ancak iş' denıldiğin- de finansal tatmini ön planda tuttuklannı söy- lüyor. Prunella Scales'in söylediğine göre, Tes- co'nun reklamlannda oynaması, 4. Henry'nin 1. ve 2. bölümlerinde oynamasını karşılamış. "Tiyatro rurneleri kısmen ovuncularuı ken- Kühür Servisi - Chartes Dance Ve Nyree DavMi Porter'ı da kapsayan birçok oyuncu. taş- ra tiyatrolannda çalışmaktan vazgeçiyor, çün- kü otel, yatak ve kahvaltı gibi gereksinimleri- nin bedelini karşılayamıyorlar. tngiliz tiyatro- sunun en büyük isimlerinden olan SirJohn Gi- elgud Sir Ian Hotaı ve Paul ScofieM'ın önder- liğinde imzalanan bir dilekçe, önümüzdeki günlerde sanat kuruluna sunulacak. Bu dilek- çe ile taşradaki riyatronun geleceğini tehdit et- tiğine inandıklan problemlere yönelik acil bir araştırma yapılması talep ediliyor. Oyuncu Haklan Derneği tarafindan yapılan bır mketı yanıtlayan çok sayıda oyuncu, düşük ücretlerin yanı sıra artan konaklama bedelle- nnin de etİasi ile Londra dışındaki tıyatrolar- da rol almalannın olanaksız hale geldığini id- dia etti. Derneğin yaptığı araştırmaya göre bir haftahk pansiyon ücreti ortalama 75 sterlin ve Beygü Gökçin'in 'Binyıl îçin Renkler' sergisi Avusturya Başkonsolosluğu'nda Yok edileıüerî yeniden yaratmakKühür Servisi- Ressam Beygü Gökçin. 'Colors For The Milienium' adlı 9. kişisel sergisinde 2000'e girerken teknolojinin, uluslararası politikalann ve insanlann dün- ya ve doğayı yok etmek üzere olduğunun mesajını vermeye çalışıyor. Uzun yıllar Viyana'da kalmış olan sa- natçı bu dönemde müzik, tiyatro, dans. söz yazarlığı. oyunculuk. moda ve foto- modellik ile aktif olarak ilgilendi. 1996 yı- hnda Türkiye'ye dönen sanatçı birçok ki- şisel sergi açtı. Son sergisinin açıhşını. piyanist Tuluyhan Uğurlu ile verdiği bir konser ile gerçekleştiren sanatçının sergi- si A\Tisturya Başkonsolosluğu'nda görü- lebilir. Yapıtlannda. iç ve dış dünyasmı sı- cak renkler kullanarak sembolik ve pozi- tif bir anlatımla insanlara aktarmaya ça- lıştığını söyleyen Gökçin ile sergisi üze- rine bir söyleşi yaptık: - Neden 'Colors For The Milienium?' BEYGÜ GÖKÇİN - Yeni yüzyıla gi- rerken iyimser bir mesaj vermek istiyorum. Renkler insanlara heT zaman pozitif duy- gular verir. Ben de sergimde bu duyguyu yaratmak istiyorum. Dünyanın her tarafi problemlerle dolu. Ama 2000 yılında in- sanlann dünyada var olan sistemleri de- ğiştirmesini ve tüm problemleri çözmesi- ni istiyorum. Resimlerimde. renkler yoluy- la insanlara bu pozitif mesaj ı ulaştırmaya çalışıyorum. Dünyadaherkespara için ya- şıyor. Bu ülkeler için de böyle, insanlar için de. Kimse ne doğayı, ne denizi, ne orman- lan düşünüyor. Varsa yoksa kendi halkı, kendi yaşamı... Halbuki bir tek dunya var ve o yok olursa nereye gidebiliriz ki? Mil- enyuma girerken yaptığım resimlerle in- sanlan bu konuda düşündürmeye çalışı- yorum. Fakat amacun karamsarlığa sü- rüklemek değil. Tam tersine cıvıl cnr ıl renklerle dolu resimlerle olumlu ve umut- lu olmayı ve insanlara güç vermeyi amaç- lıyorum. - Her resmin amna bir metin yerleştirü- miş. Yazıve resimle nasıl bir bütünlükohış- vM. eni yüzyıla girerken iyimser ? bir mesaj vermek istiyorum. Cıvıl cıvıl renklerle dolu resimlerle umut vermeyi amaçlıyorum. Hep birlikte yok ettiklerimizi yeniden yaratmamız gerektiğini resimlerimle anlatıyorum. turuyjorsunuz? GOKÇİN - Yazılar benim içimde ya- şadıklanmın sembolik olarak dışanvuru- mu. Yani bir kişi gelip resme bakıyor ve yazıyı okuyunca benim resimde anlatmak istediğim duyguyu tam olarak anlayabili- yor. Bu benim için çok önemli. Çünkü ben anlaşılmamak değil tam tersine her- kesin anladığı bazı mesajlar vermek isti- yorum - Peki resimlerinizi bu şekilde sergue- mek için nasıl bir çaiışma yapıyorsunuz? GÖKÇtN - Ben çok okuyan bir kişi- yim. Hamkings, Einstein, Nâzım Hikmet okuduktan sonra aldığım bilgi ve duygu- lar ile içimdekiler çakışınca bazı yapıtlar ortaya çıkıyor. Genellikle bir resmi yap- tıktan sonra ona uyan birmetin aranm. Me- sela maviler içinde uzaya doğru giden bir uçan daireyi resmettikten sonra aylarca ona uygun bir yazı aradım. Sonunda Nâ- zım'ın şiirini buldum. .\ma bu sergimde özellikle NeUe Donald Wdschın "Tan- n'yla Sohbet" adlı kitabından birçok söz kullandım. Benim resimle anlatmak iste- diğimi o yazarak başarmış. - Resimkrinizde güneş, deniz. hayvan- lar, insanlar, kUiseter. camiler her şey bir arada— GÖKÇtN - Ben insanlann artık kavga etmeden ne din ne dil ne ırk farkı gözet- meden hep birlikte sadece dünya için ça- lışmaları gerektiğine inanıyorum. Ülkeler sadece kendi halklan için uğraşıyorlar. Bu yüzden kimyasal silahlara ve nükleer ener- ji santrallanna milyonlarca para harcıyor- lar. Halbuki insanın tek düşmanı insan. Kendi elimizle dünyayı ve doğayı yok edi- yoruz. Ben insanlann bir devrim yapma- sını ve yepyeni bir dünya kurmasını isti- yorum. Biraz ütopik olabilir ama tek dün- ya federasyonunun kurulması gerektiği- ne inanıyorum. Politikacılar kendi ülke- leri için değil tüm dünya insanlan için ça- lışmalı. Resimlerimin amacı "Yeterarök hep beraber olahm. Hangi ulustan, dinden olursa obun hep beraber yok ettiklerimi- zi yeniden yaratalım" mesajını vermek. - Birçok serginizi Tuluyhan Uğurlu ile verdiğiniz bir konseıie açtuuz. Resimleri- nizle onun müziği arasmda nasıl bir bağ olduğunu düşünüyor musunuz? GOKÇİN- Tuluyhan'ı anlamakkolay değildir. Mesela tam olarak klasik müzik çalmaz. Piyanonun başına orurduğunda içinden nasıl geliyorsa öyle çalıyor. Benim resimlerim gibi onun müziği de önceden tahmin edilemiyor. Mistik ve hayallerle do- lu bir müzik. İnsanlara benim ulaştırma- ya çalıştığım mesajlan içeriyor. Içlerine dönmelen ve düşünmeleri gerektiğini an- latıyor. Bu yüzden resimlerime çok uydu- ğunu düşünüyorum. dileri tarafindan karsdanıyor. Timottıy, Samu- el ve ben şanslıyız, çünkü genellikle meşgulûz ve herhangi bir işte çahşarak sahnede yapmak istediğimiz işin bedefini ödeyebiliriz. Genç o> un- cular ise bir yapundan fazlasını \ apma>ı kakta- ramaz." Bir başka yorum da Brian Murphy'dcn: 14 Eğer istersem ve rol>«terince ikna edici ise taş- ra tiyatrolannda da oynayabilirim, ama yolun henüz başuıdaki birgençobavdım. bunu aor bu- lurdum. Yine de taşra tiyatrolannda oynamak bir oyuncunun geüşimi için en yararh şeydir." 31 yaşındaki Jesska Lkjyd, Taşra Tiyatrosu m^^— Ödülü'nühenüzkazanmışbiroyun- cu. Londra'daki dairesini bırakmış, eşyalannı ailesinin e\indeki depo- ya koymuş ve taşra tiyatrolanna ra- hatça gidebilmek için bir de kamp arabası satın almış. "Kendinizi iş için hazniarken konaklama sorunu ile yüz yüze gelmek gerçek bir kâ- bus gibkfir. OzeDikle de ber hafta dışanda çakşrvorsaruz.'' Anketin ortaya koyduğu sonuçlar- dan biri de, birçok oyuncu evinden uzakta çalışırken ev kirasım ya da ipotek ödemelerini yapmakta güç- lükçekiyor. Çocuklanna, evcil hay- vanlarma bakacak birilerini bulma zorunluluğunun yam sıra hafta so- nunu evde geçirmek istemeleri de ekstra bir maliyet oluştumyor. Son aylarda taşra tiyatrolannda ça- lışmaktan kaçmdıklannı kabul eden- ler arasında Paul Bradiey, PeterPoly- carpouvearalanndaTerenceRigby ile David Horovitchin de yer aldı- ğı deneyimli tiyatrocular var. Anke- te katılan oyunculann hemen he- men yansı, son zamanlardataşra ti- yatrosunda çalışmaktan kaçınma- lannın nedeni olarak düşük ödenek- leri gösterdi. Mali destek gören re- pertuvar tiyatrolannda haftalık mi- nimum ödeme 260.25 steriin ve ti- cari taşra tiyatrolannda da 233.10 sterlin. Dernek sözcülerinden Martin Brown, bunun ciddi bir konu oldu- ğunu vurguluyor: "Çünkü taşra ti- yatroianişintemefi w uzmanhğm ge- fişhnini sağtayan bir egm'm yeridir. Hol>"«vood'da sağlam bir yerimiz ol- masının sebebi, aktöıierin taşra ti- yutrolanndaçahşmışolmasdır.Eğer yönermenlerin ilk tercibi olan ak- törler "teşekkür ederim ama ben al- mayayım' derlerse, bu genel bir dû- şüşe sebep olacaktm" Sanat kurulu sözcüsü, yetkin dra- ma oyunculanmn bu hafta bir ara- ya geleceklerini söyledi. Kurul, gös- teri dünyasının emekçilerinin ve topluluklann taşra tiyatrolanndan ve turnelerinden vazgeçmelerine neden olan sorunlannı araştırmaya başladı. Ancak, sanatkurulunun ye- niden yapılanmasına bağh çalışma- lar henüz tamamlanmadı. BUAŞAMADA ŞUKRAN KURDAKUL Yîrminci Yüzyılın Bende Bıraktığı Dizeler (III) TCıfeğini debboya koydular, I Esvabını başkasına verdiler, /Artık ne torbasında e/cmefrkınnhsı I Ne mat- rasında dudaklannın izi I öyle bir rûzigâr ki, I Kendi gitti, I Ismi bile kalmadı yadigâr." Orhan Veli'nin "Kitabe-i Sengi Mezar" şiirinden al- dığım bu dizeleri Garip'in (1941) çıkışından üç yıl sonra okuduğumu anrmsıyorum. II. Dünya Savaşı'nın en kızgın, korku veren yıllann- da yayımlandı Garip. Bu delikânlılık çağı kitabında Me- lih Cevdet ve Oktay Rrfat'ın da yaşadıklan dönemi algıladıklannı gösteren dizeler eksik değil. Şiirin yapısı bakımından geleneksel olana başkal- dınyorlar ama, geçmişle yaşanmakta olan arasında- ki bağlan koparmıyorlar. Bu üç genç şairin de 1936- 37 yıllannda Vartık dergisinde yayımladıklan ölçülü- uyaklı şiirler Nâzım Hikmet'm yaprtlan dışındaki 30'lu yıllann "yenişiir" hareketinden yararlandıklannı gös- teriyor bize. Alaturka duyaıiıklardan olabildiğince ka- çınmak, yeni tamlamalar arama kaygısı en belirgin özel- likleri. Garip'in çıkışından üç dört yıl sonra Orhan Veli'nin Vazgeçemediğim (1945), Oktay Rrfat'ın Yaşayıp öl- mek, Aşk ve Avarelik Ustüne Şiirler (1945), Melih Cevdet'in Rahatı Kaçan Ağaç (1946) kitaplarında topladıklan bu dönem yaratılannda da sözünü etti- ğim temel özellikler önde gelir. Yaprak dergisi yıllannda (1948-50) toplumun gün- cel sorunlarıyla ilgili üç şairle karşılaşıyoruz. Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı Hür dergisinde Oktay Rifat bu dönemlerinden haber veriyor gibıdir. "Biz sosyal mesetelerden söz açmaya uğraşma- nın şiirimiz için yeni bir gelişme kaynağı olacağına, bu araştırmalar sayesinde yeni hamleler yapılabile- ceğine, üstelik gönlûmüzce itibar görmeyen yeni şi- irin halk arasında büyük rağbet kazanacağına inanı- yoruz." (Hür, 8 Mart 1947) Bu sabriann yayımlandığı yılda Nâzım Hikmet ha- pisteydi.. ama dizeleri dışarda. Orhan Veli, Melih Cevdet, ve Oktay Rrfat'ın andı- ğım dönemlerinden anımsayacağımız dizelerde gö- rülebileceği gibi Nâzım'ın şiirierindeki yapılarla uzak yakın ilgisi yoktur. Orhan Veli'yi 1950'de yrtirmişik. Oktay Rifat, Kar- ga ile Tilki (1955) kitabında toplumsal temalan i§le- meyi sürdürdü. Daha sonra Perçemli Sokak ve Aşık Merdiveni soyutlamalannın ağır bastığı "gerçeğin gündelik düzenini değiştirme"' ya da "gerçeğe baş- ka bir açıdan bakabilme" olanaklannı araştırmaya baglı yönelişterte sözcüklerin yarattığı görüntülerin pe- şine düştü. 1960tan sonraysa düşünür Oktay Rifat, bilgelik aşamasındaki şair Oktay Rifat'ın bütün özüm- leme isteklerine yol vermiştir. Melih Cevdet'in 1955te yayımladığı Yan Yana'da bir araya gelen şiirlerden çoğunda ince yergi öğele- ri dışında, duyariığı ile düşünüıiüğü arasında denge arayan bir şair vardır. 1960tan sonra yayımladığı Kol- lan Bağlı Odiseus şiirinde somutlanır bu durum. Sınrfsal etkılerie sıkıştınlan insanın günlükyaşamı- na uzanan sorunlan yansıtan sözcük ve deyimler ye- rine kavramlar, soyut sözcükler kullanmak... Bu özelltği okuyacağtmız dizelerde belirginleşir sa- "Ekşı saİkımdan şarabı çıkaran kim I Toprağı ateş- ten, ateşı sudan I Bitkıyle, böcekle, benimle oluşan I Sonra kitaplarda okuyup öğrendiğim i Görünmez ışınlar, iç içe yörüngeler I Bensiz miyanar, bensiz mi dönerl Yasalann içgüdümdü benim." Çağdaş Türk Edebiyatı'nda belirttiğim gibi, Melih Cevdet şiirinın ulaştığı düzeyi, çağdaş insancılığa ko- şut bir poetikanın utkusu olarak tanımlayabiliriz. 1935-40 yıllannda Varlık ve Oluş dergilerindeki ilk şiirieriyle dikkati çeken Behçet Necatigil, asıl kimli- ğini Kapalıçarsı (1945) kitabında topladığt şiirterde gös- teriyordu. Dünyaya kırgın, sitem etmeyi seven bir şa- ir kimliğiyie karşılaşıyorduk. Sevdiği kısık lambalar gi- bi yakın çevresini gölgeli/hüzünlü aydınlıklara çıkar- dıkça rahatladığını sezinledığimiz bir şair kimliğiydi bu. "Şu dünyada oturacak o kadaryer yapıldı I Kulü- beler, evler, hanlar, apartmanlar... I Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı I Ama size hiçbir hisse aynlma- dı I Duvar dipleri, yangın yerieri halkı I Küihanlarda, samıçlarda yatanlar." Bireysel olanda toplumsal duyariıklan çağnştırma özelliği uzun yıllar sürdü Necatigil şiirinde. Bır ara Di- van şiirindeki oyunlardan yararlanarak soyut tema- lara yönelmişse de kırk yılı aşan şıir yaşamından çağ- daş insana özgü kırgınlıklar kaldı. 1940 sonrasının kabına sığmayan şairlerinden bi- ri de llhan Berk'tir kuşkusuz. Galile Denizi'nden (1958) önceki döneminde Walt Whitman'ı çok sev- diğini sezdiren Istanbul şiirleri yazdı llhan Berk. Son- ra tarihsel olaytarda ve ülke gerçeklerinde aradı şiiri- ni. Önce Yenilik dergisinde yayımladığı Galile Denizi'ni oluşturan şiirleri "//. Yeni" olarak adlandınlan hare- ketin ilk örneklennden saymak yanlış olmaz bence. 1960tan sonra soyutlama eğilimlerinin ağır bastı- ğı şiirlerinde yeni bir llhan Berk çıkıyordu karşımıza. "Ben senin krallığın ülkene yetiştim I Kaldım göl- ge tanımayan güzelliğinle. I Her sabah büyüten de- nizimizi böyle I Gülüşlerindio ülkede bilmez miyim." XX. yüzyıl şiirimizin en değişik temalannı işleyen şa- irierimizden biri llhan Berk. Cahit Külebi'nin ülke duyariıklarını, kendisinden öncejşleyen Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Ka- mu, Ömer Bedretrjn Uşakh'dan farklı bir sıcakhkla dizelerine yansıttığını söyleyebiliriz. İlk şiirierini yayım- ladığı 194O'lı yıllardan ölümüne değin uzanan 50 yıl- lık süreçte bu sıcaklığı yitinrtedi Külebi. "Sıvasyollannda geceleri I Katarkatarkağnılargi- der I Tekerieri meşeden. I Ağız dil vermeyen köylü- ler I Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürier? I Sıvas yollannda geceleri."" Bedri Rahmi Eyuboğlu, Celal Şılay, Salâh Birsel, Necati Cumalı, Nahit Ulvi Akgün, Özdemir Asaf, Or- han Anburnu, Ceytıun Atuf Kansu da XX. yüzyıl şiiri- mize unutulmaz dizeler armağan eden bu dönem şairierinin önde gelenleri arasındadır. Euroviskm finalistleri belli oldu • Kühür Servisi - Isveç'te düzenlenecek olan 45. Eurovision Şarkı Yanşması'nın ulusal seçmeleri yapıldı. TRT tarafindan gerçekleştirilen ve başvuran 135 eser arasmda yapılan seçmeler sonucunda, 19 Şubat 2000'de fınalde yanşacak on eser belirlendi: 'Bir Kınk Sevda', 'Aşkımız Bir Masal', 'Yorgunum Anla', 'Bu Aşk Yasak Bana', 'Son Defa'. 'Sana', 'Duy Beni', 'Âşık Oldum', 'Yanm Kalan Senfoni' ve 'Bak Rüzgârlara'. BUGÜN • BtLGt ÜNİVERStTESİ'nde saat 19.00'da yönetmenliğini Clande Chabrol'un yaptığı DR M. adlı film izlenebilir. (216 23 15) • AKM KONSER SALONU'nda saat 20.00'de Şeb-i Arus töreni izlenebilir. (231 33 76)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear