25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SKASIM 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZIYAZI Osmanlının ~J)evşirme Bir Despotizmin Gayri-Resmi Tarihi -2- ERDOĞAN AYDIN y ^ esmi tarihlerde padişahlan. özellikle M W de kuruluş. ve yükseliş süreçlerindeki m>^^ padişahlan, savaşlan, özellikle de Os- m % manlınm kazandığı savaşlan öğrenir. _A_ m- ama üretim ilişkilerini. halkın duru- munu öğrenemeyiz. Öyle ki restni tarihlerden, üs- telik Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi tarihlerinden Türklerin Osmanlı egemenliği altında yaşadıgı acı gerçekleri, keza Osmanlının Türkleri nasıl gördü- ğünü de öğrenemeyiz. Dolayısıyla "atalanmızm ta- rihi" diye bize belletilenlerden, gerçek anlamda ata- lanrruzı da öğrenemeyiz. Tam tersine atalanmızı ve tabii komşu halklann atalannı ezenlerin propagan- dasıyla kuşatılınz. Dahası bu gayri milli Osmanlı imparatorluğu üze- rinden hamasi bir Türkçülük (ve tabii lslamcılık) propagandasına tutuluruz. Dolayısıyla tarihi bu res- mi tarihlerden öğrendiğimiz zaman, gerçekte tarihi öğrenemediğimiz bir yana, ne yazık ki tek yanlı bil- gilerle koşullandırmalara ve ağırbir manipülasyo- na uğranz. Osmanlı tarihini Türklerin tarihi diye okumak. gerçekten de Osmanlıya dair en büyük yanılgılar- dan bınrri oluşturur ve ne yazık ki ikinci dönem cumhuriyet tarihçiliği kendi nesillerine böyle bir ta- rih öğretmektedir. Kaldı ki gerçekten de Türklerin tarihi vazılacaksa bunun Osmanlıya karşı bir tanh olması zorunludur. Bu dört kere böyledir; çünkü bi- rincisi Osmanh Türk beyliklerinin düşmanı, yok edicisi olmuştur; ikincisi kendi içinde Türk kültü- riinün cıddi bir tasfıyesinden sorumludur. Üçüncü- sü Türklük bilincini, başka halklann egemenliğine karşı kirletmiştir, çünkü Osmanlının tüm yaşamı, başka halklara karşı gerçekleştirilmiş saldınlar ta- rihidir. Dahası Osmanlı tarihi, Anadolu halkının de- ğil, diğer halklardan daha da ağır bir şekilde Ana- dolu halkına karşı saldın ve sömürgeleştirmenin ta- rihidir. Osmanh tarihi Türklerin tarthl ml? Osmanlı tarihi ile Türk tarihi arasında kurulacak ilişki, Osmanlının Türklerce kurulmuş olması ve Osmanlının egemenlik kurduğu topraklann bir kıs- mının da bugün Türkiye'nin kurulu olduğu toprak- larda olmasından ibarettir. Bunun dışında Türkle- rin tarihi. 0smanWanri4arihİBden çok daha fazla olarak Akkoyunlulann, Karamanogullannın, hatta Selçuklulann tarihidir. Diğer yandan tarihi uluslann ve uluslararası mü- cadelenin tarihi olarak okumak tarihsel realiteyi an- ve hoşgörüsü lı; "Geçti beyler mürüvveti/ Binmişler birer ata/ Yediği yoksuleti/içtigikanoinnıştur" dızelennde ıfadesını bulan bir gerçekliktir. (E. Alkan, Yunus Emre, s. 31) Türkmen atasözünde oldu- ğu gibi; "Şalvan şaltak Os- manh/Eğeri kaltak Osman- Iı/Ekendeyok biçendeyok/Ye- mede ortak Osmanlı" (F. Sü- mer. Akt. B. Giivenç, Türk Kimligus. 165) Osmanlı, gayri müslimleri daha ağır bir vergi yükü altın- da tutuyordu. ama buna kar- şılık Müslümanlan daha ağır bir denetim altında tutuyor, özelliklç S,ünni ojmayanlara yönelik açık bırtenkil politi- kası izliyordu. Sonradan gö- receğimiz gıbi Türkmenlerin ezici çoğunluğu ise o zaman- lar Sünni değil Kızılbaştı. Osmanlı kimliğinin ögelerini aradığımızda, her türlü öznellikten temel aynmla onun Türkmen halktan tümüyle yalıtılmış, devşirme, Arap, Fars ve Bizans ögelerinin imparatorluk çıkarlanna uygun bir senteziyle karşılaştığımızı göreceğiz. hımayı olanaksızlaştırdıgına işaret etmeliyim. Tarih dediğimiz şey, gerçekte uluslann henüz oluşmadı- ğı bir sürecin bilgisidir; dolayısıyla tarihte kurulan devletlerin etnik bir bilinç ve etnik düşmanlıklar üzerinden kurulduklan iddiası, ancak tarih bilincin- den yoksun olanlann veya tâm tersine etki alanla- nndaki insanlan köleleştirmeye çalışan demagog- lann iddiası olabilir. İkinci olarak da tarih, çoğu zaman, kozmopolit ni- telıkteki egemen güçlerin kendi halklannın ve baş- ka halklann birikimlerine el koyma ve bu durumu süreğen kılıp genişletebılmek için izledikleri siya- setlerdır. Bu faktörleri, özellikle de Osmanlıda çok net olarak görmekteyiz. Dahası Osmanlı egemen sınıfı ve kültürü. içinden geldiği Türkmen halkı \e geleneği dışlayan. kozmopolit birgerçekliği yansıt- maktadır. Dolayısıyla Türkmenlerce kurulsa da çok etnisi- teli Osmanlı tarihini "Türklerin tarihi", Osmanlı- nın savaşlannı da "Türklerin savaşlan" olarak oku- mak/okutturmak gerçeklere aykın bir öznellikten başka bir anlam taşımayacaktır. Uluslann ortaya çı- kışımn çok yakın bir zamanm ürünü olduğu gerçe- ği bir yana Osmanlı tarihi, uzanabildiği her halkı egemenliği altma almaya çalışan kozmopolit bir im- paratorluk tarihidir. Özetle halkın haklan ve kimliği açısından Os- manlılık hiç de öykünülecek bir kimlik oluşturma- maktadır. Bizi hak ve özgürlüklerden yoksun mo- derntebalar olarak yaşatmak isteyenlerin uydurdu- ğu Osmanlı tablosunun aksine, Osmanlı egemenli- ğinin, onu bizzat yaşamış olan Türkmen halk açı- sından hiçbfr zaman matah bir şey olmadığı bilin- mektedir. Daha sonra da göreceğimiz gibi Türk- menler hiçbir zaman kendilerini Osmanlı sayma- mışlardır. Tabii Osmanlılar da hiçbir zaman Türk- menleri kendilerinden saymamıştır. Ttirkmen halkı için Osmanlı Anadolu'nun Türkmen halkı için Osmanlı, "Os- manh hanedanına, sarayda yaşayanlara. Osmanlı idare teşkilatına mensup Osmanlı idare teşkilatında görevB, kentierde yaşayıp bu devletin çeşitii alanla- ruıda hizmetinde olan kişikre verilen ackhr" (Zeki Sanhan, Bilim ve Ütopya, s.59, sf. 22) Halk, özellikle de Türkmen halkı. kendi kimliği- ni sarayda oluşturulan Arap, Acem ve Bizans kırma- sı kımlikte değil, Baba tshak'ta, Yunus Emre'de,Pir Sultan Abdal'da, Nasrettin Hoca'da, Şeyh Bedret- tin'de. Köroğhı'nda, Karacaoğian'da. Dadaloğhı'nda bulmuş, daha doğrusu bunlar. onun sıyasal önderi ve kahramanlan olarak, ozanlan. mizahçılan, düşünür- leri ve insancıl yüzü olarak tarihte yer almışlardır. Bunlann en ılımlılanndan biri olan Yunus Emre için bile kurumlaşan her egemenlik ilişkisi gibi Osman- TA. uı Dikkat edilirse Osmanlı (ve Selçuklu) dönemi boyunca ayaklananlar hep Türkmenler olmuştur. Diğer halklann ayaklanmalan. ilk boyun eğ- dirilme dönemlerindeki dire- nişler hariç milliyetçilik dö- neminin başlaması sonrasın- da, 19. yüzyılda olacaktır. Kuşkusuz Hıristiyanlara karşı Müslümanlar daha bir özgüven içinde olmuştur Os- manlıda; ama sürgün polıti- kalannda Türkmenlerçok da- ha ağıryaptınmlara uğramış- lardır. Kaldı ki sonradan görece- ğimiz gibi Hıristiyanlığın bir din olarak tümüyle dışlandı- ğı iktidarsüreçlerinden, Müs- lüman halkın da bütünüyle dışlandığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Osmanlı kimliği- nm ögelerini aradığımızda, her türlü öznellikten te- mel aynmla onun Türkmen halktan tümüyle yalı- tılmış, devşirme, Arap, Fars ve Bizans ögelerinin imparatorluk çıkarlanna uygun bir senteziyle kar- şılaştığımızı göreceğiz. Bununla bırlikte sonraki dö- nemler, şeriatçı taassubun devlet içinde kurumlaş- masmı arttırmasına bağlı olarak gayri müslimlerin durumlannda bozulma olduğu da kesindir. Özellikle Kanuni döneminde şeyhülislamlığa ge- tirilen Ebussuud sonrasında bu süreç daha da hız- lanmış, Osmanlının Sünni olmayan halklarla ya- bancılaşması süreci başlamıştır. Bir yandan Osman- lı gerilemeye ve bağımlılaşmaya başlamaktadır, di- ğer yandan da İslamcılaştınlmaya. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti'nin 1934'te çıkardı- ğı Tarih kitabında da belirttiği gibi: ".. Türk mille- tinin asıl küdesi, Osmanlılık vasfmı üzerine almamış- tır. Hakikaten Anadolu halkı, her zaman sara>la o- nun etrannda toplanmış zümreye Osmanh demiş ve kendini daima onun dışında tutmuştur." Aynı şekilde Osmanlı da Türklügü sadece geç- mişi olarak anmış ama kendini asla Türklükle öz- deşleştirmemiş, Türklüğü dışlamış ve küçümsemış- tir. Osmanlı için Türkler reayadır, yönetilen. vergi- ye bağlanan ve savaşa Timar asken olarak çağın- İandır. Ama yönetim mekanizmasından ısrarla uzak tutulandır. Tabii Osmanlıyı, esasen ulusal ölçütler temelinde değil, egemen olduğu halklar karşısında- ki imparatorluk kimliğiyle yargılamak gerekiyor. Ancak ister Türklük açısından bakalım isterse de ge- nel anlamıyla halkJar açısından Osmanlı kavramı- nın karşıladığı bir kimlik olmadığının da net olarak saptanması gerekiyor. ürk Tarih Tetkik Cemiyeti'nin I934'te çıkardığı Tarih kitabında da belirttiği gibi; ".. Türk miltetinin asıl kütlesi, Osmanlılık vasfını üzerine almamıştır. Hakikaten Anadolu halkı, her zaman sarayla onun etrafmda toplanmış zümreye Osmanlı demiş ve kendini daima onun dışında tutmuştur." dır. (_) Osnıanü hakanlan. asıl oian nokta>ı unuttular. Hi»i\at- lan ve emdleri üzerine bütün ha- reket ve işkri bina ettikr. (-.) Bu tacidariar milleti böyle diyar di- yar dotaşbrmakla, onlan kendi yurtlannı düşünme>e müsaade etmemekle de yetinmiyorlardı. (...) Şahsi saltanatta her hususta tacidariann arzusu, iradesi ve emeli hâkimdi. Mevzubahis olan yalnız odur. Milletin arzulan, emelleri, ihtrvaçlan mevzubahis obnaktmn çok uzakür" (Söylev ve Demeçler, c.2, akt. Z. San- han, age. s. 27). Peki bu görüş kimleri rahatsız ediyor? Sonraki dönemde Cum- huriyet'in baştacı ettiği Türk-İs- lam Sentezcilerini! Nitekim, Türk-Islamcılann en önemli isimlerinden Osman Turan bıl- dik ajitatif cümleleriyle, bu yak- laşıma şöyle yanıt veriyor: lannda Osmanlıdan daha Osmanlıcı olan. Osman- lıcılık güzellemeleriyle prim toplamaya. egemenlik geliştirmeye çalışan zihniyetlerin sürmesıdir. Bu ay- nı zamanda Türkiye toplumuna reva görülen eğitım sistemiyle ne hale getirildiğınin de bir göstergesi- dir. Nesnel bir yaklaşımla baktığımızda, Osmanlıla- nn, diğer tüm imparatorluklar için geçerli olduğu gi- bi, kendi içinde sadık kaldığı değerlen de olmamış- tır. Başlangicından beri Bızansa karşı ne kadar ya- yıhnacı davTanmışsa Türkmen ve Müslümanlara da aynı davTanmıştır. En yakınında kim varsa ve hangisine saldırmak netice alıcı ise Hıristiyan Müslüman ayınmı yapma- dan öncelikle ona saldınlmıştır. Aynı şekilde saldı- nlması gerekene karşı ittifak yapılması gereken bir güç varsa, bunu da, saldmlanın Müslüman, ittifak yapılanın Hıristiyan olması gibi bir kaygı duyma- dan. karşı tarafi teslim almak neyi gerektiriyorsa o şekilde yapmıştır. imparatorluk döneminden sonra bu durumu an- lamaİc daha kolaydır; ne ki bu politika herşeyin da- ha saf olduğu başlangıç döneminde de. imparator- luk döneminden farklı olmamak üzere aynen uygu- lanmıştır. Onun kısa zamanda bir imparatorluk ha- line gelebilmesinin nedenlerinden birı de, buna uy- gun nesnel koşullar yanı sıra onun bu değersizliği- dir. Osmanlının ilk düşmanları Onun ilk düşmanlan Bizans'ın komşu tekfurlan ve Müslüman-Türkmen Karesi Beyliği'dir. Üstelık bu iki kesıme saldınrken Osmanlının ordusunda Hı- ristiyanlar ve Hıristiyan komutanlar vardır. Bizans asılzadeleriyle evlilik yoluyla akrabalıklar kurul- maktadır. Bu anımsatmalar, Osmanlıya dair çızılen ıdealisttablolann. Osmanlı gerçeğiyle en küçük an- lamda ilgili olmadığını göstermek için tabii. Onu. ancak herhangi bir makyavelist dev leti nasıl değer- lendiriyorsak öyle değerlendirmemiz gerektiğini, onda aynca erdemler bulmanın koşulunun olmadı- ğını anımsatmak için. Tabii böylesi bilgiler, günümüz Türk-îslamcıla- nnın kendi yazdıklan metinlerde genellikle yer al- mıyor; açığa çıktığı zaman da, "Müslümanhğın dev- let çıkarlannın bunu gerektirdiğf" yollu kırli politı- kergerekçelendirmelergelıştiriyorlar. Bu durumda, "Müslüman kardeşligi" üzerine geliştirdikleri söy- lemin ahlakı anlamı üzerinde aynca düşünülmesi gerekmektedir. Kıtsıkis'in de belirttiği gibi. Tnilliyetçiliğin zafe- rinden önceki tüm cokuluslu imparatorluklar gibi Osmanlı da, nitelik olarak tek tek parçalanndan farklı bir bütün kti. (... Bu anlamda onun tarihi). Türk, Yunan. Ermenı, Arap. Yahudi. Balkan. Orta- doğu. Müslüman ve Hıristiyan tarihlen imparator- luk hakkında ancak kısmi bir bilgi verecektir. Ne ya- zık ki bu bütünün tarihi çok sık olarak Türk tarihiy- le ikame edilmiştir. OysaOsmanlı, kendisine(...) 'Türk imparatorlu- ğu' adınm verilmesinı kabul etmemekteydi. Gerçek- lerin bu şekilde saptınlması yöntemi, cokuluslu ım- paratorluklann tarihini yalnız ve yalnız kendi tarih- İeriyle bağlantılandırmaya çalışan 19. ve 20. yüzyıl milliyetçiliklen tarafından da kullanılmaktaydı Türk-lslamcı bakış açısı Batı'ya karşı Osmanlı egemenlerinin, fetihçi siyasetin duygu mirasını sahiplenirken kuruluş döneminde Cumhuriyet tam tersi bir bakış açısına sahiptir. Ne yazık ki sonradan Cumhuriyet de Türk- Islamcılarla aynı bakış açısına gelecektir. Osmanlının karşıladığı, egemenlerin kimlik bilın- cinın halka egemen kılınmasıdır. Üstelikanımsanmalıdırki, Osmanlının yıkıntıla- n üzerinde kurulan Cumhuriyet. M. Kemal'in ağ- zından Osmanlı karşıtı bir nitelik sergilıyordu: I Mart I922'de Meclisi açış konuşmasında, "_.Türki- ye'nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki üretici oian köylüdür" (halktır) şeklindeki bildik ifadesini ge- rekçelendirirken söyledikleri gerçekten de çok çar- pıcıdır: "Efendiler. diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin tek nedeni bu hakikatin gafili bulunmuş ol- mamızdır.Gerçektpn.yediasırdan bericihanın muh- teüf yanlanna sevk ederek kanlannı akıtbğımız, ke- miklerini (yabancı) topraklarda bırakbğımız ve ye- di asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eyle- diğimiz ve buna karşıhk daima tahkir ettiğimLz ve aşağıladığımız ve btınca fedakârlığına \e iyiliğine karşı nankörlük, küstahlık \e cebbarhkla uşak de- recesine indirmek istediğiıniz bu gerçek sahibin hu- zurunda utançla ve saygıyia gerçek durumumuzu alahm" diyerek Cumhuriyetin Osmanlıya bakısı Osmanlının halk karşısındakı gerçek konumunu çok özlü bir şekilde anlatıyor. Bu görüş, izlenen pra- tikten ve sonraki dönemden farklı olarak kuruluş dö- nemindeki Cumhuriyet'in Osmanlıyı nasıl gördü- ğünü ortaya koyacaktı. M. KemaK yine bir başka sefer. Fatih. Yavuz ve Kanunı'nin fetih seferlerini anlattıktan sonra; "Bu azametli padişahlar, takip ettikleri harici siyaserte kendi emelleri, hırslan ve arzulanna dayanmışlar- "Osmanh, cihat ve 'nizam-ı âlem' davasını anlayamayan ve taassuptan kurtulamavanlara, hâlâ bu cihan- şümul devleti ve nizamını barbarlık sayanlara rasdanmaktadır. Fakat asıl gari- bi bu iftiralann Türk aydin ve si- yasileri arasında revaç bulması- dır. Gerçekten kültür ve mefku- re kavnaklannın kurutulması neticesinde milli ruh ve şuurdan mahnım cüceler.yücelere sakhr- mayayeltenmiş,en muhteşem ta- rihe ve ecdada karşı nankörlük ve terbiyesizh'kkr mübah sayıl- nuşür. Çok çeşhü isnat ve propa- ğandalann başlıcasını, tarih ve medeniyetimizin inkân, Osman- lı devrinin kan, ateş ve tahrikten ibaret olduğu ve ulu hakanlann kendi keyifleri ve cihangirtik ih- tiraslan uğnında Türk milletini, asuiarca, diyar diyar koşturup harcaması iddialan teşldl eder (O. Turan, Tarihi Akışı İçinde Din ve Medeniyet, s. 135). Ancak ajitatif düzlemden gerçeklere indiğimiz- de Osmanlının 600 yıllık macerası şu cümlelerde somut ifadesini bulmaktadır: "Efendiler kılınçla futuhat yapanlar. sabanla füruhat vapanlara bin- nerice terk-i mevki etmeye mahkûmdur"; takiben "uzun seferlerde futuhat meydanlannda" dolaştı- nlan "Unsur-u asli". "Futuhat mevdanlannda kı- lınç sallamaktan kendi hayatütnyla uğraşmak fır- satmı elde edememişler.'bu arada diğer unsuriara oranla fakirieşmişvetahripohnuşlardır"(M. Ke- mal, Akt. Cengiz Aktar, Türkiyenin Batıhlaştınl- ması, s. 134) Türk-lslamcı bakış açısı Batı'ya karşı Osmanlı egemenlerinin, fetihçi siyasetin duygu mirasını sahiplenirken kuruluş döneminde Cumhuriyet tam tersi bir bakış açısına sahiptir. Ne yazık ki sonra- dan Cumhuriyet de Türk-lslamcılarla aynı bakış açısına gelecektir. Esasen onun asli kaygısının Islamiyeti yaymak değil egemenlik olduğu da açıktır. Nitekim 600 yıl- lık maceranın da "ganimet akmlan" (O. Sander, Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü, s.27) için başlayıp sürdüğünü göreceğiz. Kuşkusuz yaptıklannı Islamı- yeti yaymak gibi bir ideal adına yapmış olsalardı so- run azalmayacak. aksine daha da artacaktı. Sonuç itibariyle yapılan iş kılıç kuşanıp başkalanna ait mallann talan edilmesı. can alınması, toprak alın- masıydı. Bunun ne an 1ama geldiği de açık. Ama asıl önem- li olanı, o günün ilkel koşullannda bile görece sor- gulanması gereken bu durumdan, günümüz koşul- "Çağdaş federal sistemin atası olan imparator- luk. tanımı itibariyle çokulusludur. 'Milli' bir inıpa- ratoriuktan sözetmek, dili istismar etmektir. Her im- paratoriuğun örgütlenmesi, biri birtiğe diğeri çeşit- liliğe yönelen iki karşıt gücün gelişimini gerektirir. ÇeşidiHk içinde birlik zorunlu bir ilkedir. (_.) HegeL, 'Persler pekçok halkı egemenliklerine aldılarsa da aynı zamanda her birinin özgüllüklerine de saygı gösterdiler: egemenliklen böylece imparatorluk içinde özümsenebildi' diye yazmaktadır. Demek ki hoşgörü, imparatorluk için bir ölüm kahm sorunu- dur ve egemen halkın ya da yöneticinin erdemleriv - le ilgisj yoktur. Türk imparator Fatih Sultan Meh- met, a\nı Yunanlı imparator Büyük İskender gibL hoşgörü Ukesini hayata geçirmiştir. Her ikisi de im- paratoriuğun ayakta kalmasını sağlayan temel yasa- yı uvgulamakdurumuda kalmışlardır." (D. ICitsikis, Türk-Yunan İmparatorluğu, s. 8-9) Bu bağlamda diğer imparatorluklar gibi Osmanlı da hoşgörülüdür. Hatta Osmanlı zımmi (bağımlılaştınlmış gayn müs- limler) polıtikası öncekilerden de ileridir. Bunun önemli bir nedeni de kuşkusuz. daha en başından Bizans imparatorluk topraklanna hâkım olabılmesi ve halkın ancak bu yoldan daha rahat yönetilebilmesidir. Nitekim ele geçirdiği topraklar- daki halklann, kendi egemenliğine tehdit gelme- mesi koşuluyla din, dil ve kültürüne dokunmamış- tır. Tabii bu noktada hoşgörü kavramına açıklık ge- tirmek gerekiyor. Çünkü sonuç itibanyla kavramı kullandığımız mekân. başka halklann egemenliği- ne zorla el konulduğu imparatorluk mekânıdır. Do- layısıyla hoşgörü. çağdaş anlamda hak eşitliğı. öz- gürlüğü içermez. Kaldı ki bu anlamda bir hoşgörü. zımmiler veya Kızılbaşlar bir yana, Sünni halk. hatta yönetıcı züm- re kapıkulu için bile geçerli değildır. Sonuç itiba- riyle Ortaçağ atmosferinde yaşanmaktadır ve ege- menliğin meşruiyet kaynaği tannda ve onun adına imparatordadır. Burdaki hoşgörü tahammül etmekten ibarettir; saptanmış ağır kurallann gereğini yerine getinmek koşuluyla daha fazla tecavüz etmemek, o yaptınm- lann dışında rahatsız edilmemek demektir. "Dinsel hoşgöriinün öteki nedeni. Hıristiyanlann verdikleri özel verginin (cizye-kelle vergisi) nıali kavnaklann içindeçokönemli bir yer tutmasıdır. Devletin nıih on- larca tebaası, 'askere gitmemek1 ve 'korunmak' kar- şüığında bunu ödemektedir. Dolayısryla vergi top- lamını azatanamak için, Osmanh devleti Hıristiyan tebasını kitle halinde din değiştirmeve asla zor- lamamıştır" (1. Cem, Türkıyede Geri Kalmışlığm Tarihi, s. 107); tam tersine engellediği bilinmek- tedır. • Sürecek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear