25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 1999 SALI 10 DIŞ HABERLER dishab@cumhuriyet.com.tr KAVŞAK OZGEN ACAR Başkan'ın Adamlarımn Başarısı ABD Başkanı Bill Clinton. "bizden biri gibi" geldi geçti. Bu ziyaretin ba- şansını anlamak için dürbüne ters yön- den, VVashington açısından bakılmalı- dır. Beyaz Saray-ABD Dışişleri-Enerji Bakanlığı üçlüsü arasında uzun hazır- lık, olağanüstü eşgüdüm yaşanmış ol- malıydı. Atılacak adımlar milimetrik he- saplanmış. Başkan'ın her sözcüğü dü- şünülerek kaleme alınmıştı. Yıllarca önce Lyndon Johnson'ın kaba mektubu ile yaşanan, Yunan- Ermenı lobisinin körtjklemesi ile tırma- nan Ankara-VVashington "gerginliği", son yıllarda yerini Körfez Savaşı'nda Bush-Özal ikilisinin diyaloğu, Beyaz Saray, ABD Dışişleri Bakanlığı ve An- kara'da ABD Büyükelçiliği'ndeki Ya- hudi lobisinin etkisi ile "karşıhklı anla- yışa" bırakmıştı. O günlerde Ankara'da 2. adam, sonra büyükelçi olan Mark Gross- man'ın Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına atanması ile Türkiye, VVashington'da kendini daha iyi an- layan bir sözcüye kavuştu. Ne var ki Amenkalı meslektaşlan ara- sında "TürkofH" etiketi yaptş- tınlan Grossman, Türkiye ra- poriannda dahatedbirii adım atmak zorundaydı. Grossman'ın boşalrbğı gö- reve iki talip vardı. Biri Dışiş- leri Sözcüsü Nicholas Burns, ötekisi Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı MariK Parris idi. BaşlangıçtaAnka- ra için Burns'ün adı geçiyor- du. Beyaz Saray, Parris'i id- dialı bir görev olan Anka- ra'ya, Bums'ü Atina'ya atadı. Ne de olsa Parris, "Başkan 'ın adamlanndan " birtydi. Parris'in gönderdiği raporlar- dan iki kişi memnundu. Biri Grossman, ikincisi ise Türkiye'rim VVashington Bü- yükelçisi Baki llkin. Böylece Grossman perde arkasında daha rahat ediyor, ön plandaki Parris, yalnız Dışişleri'nin de- ğil, Beyaz Saray'ın siyasasını da yön- lendiriyordu. llkin ise VVashington'da açamadığı kapılan, telefon ettiği Par- ris'e açtınyor yadatersi Ankara'da olu- yor, iki başkent arasında dolaylı bir di- yalog kuruluyordu. Clinton'ın "bizden birigibi" konuşmasında kuşkusuz Be- yaz Saray "söylev yazariannın" kale- me aldıklan metinlerin, ABD Ankara Büyükelçiliği'nin raporianna dayalı ol- masından kaynaklanıyordu. Clinton'ın özellikle TBMM'deki konuşmasında, "Bjurada konuşmamızı Atatürk'e borç- luyuz" sözü, bu olguyu dogruluyordu. Türk halkının Atatürk'ün, laik, demok- ratik, insan haklan ilkelerinin izindeyü- rüdüğünü ABD Büyükelçiliği çok iyi gözlemlemişti. Clinton'ın hedefi 12'den vurarak "bizden biri" olmasında bu gözlemin etkisi inkâr edilemez.AGlT doruğunda Clinton, "En büyük Ame- Mark Grossman rika, başka büyükyok!" havasındaydı. Rusya Başkanı Boris Yettsin ile giriş- tiği söz düeltosu bu havanın somut kâ- nıtı oldu. Yeltsin, havlu atarak Mosko- va'ya döndü. AGİT doruğunda eski SSCB'den kopan yenı cumhuriyetler, özellikle Orta Asya'daki Müslüman cumhuriyetler, bu gösteriden etkilen- dıler Clinton, sürekli olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demi- rel'den yana davranışlan ile bu ülkele- re dolaylı bir ileti verdi. Bakû-Ceyhan Boru Hattı Anlaşması bu iletiyi somut- laştırdı. Clinton, bu ülkelere Atatürk'ün laik ve demokratik ülkesini ömek ola- rak gösteriyor, köktenci Islamiyetten uzak, demokratik ve insan haklanna saygılı doğrultuda 21. yüzyıla doğru yürümelerini telkin ediyordu. Türki- ye'deki piyasa ekonomisinden çıkan- lacak derslerin olduğunu da anımsa- tırken "Türkiye ile her alanda işbirii- ğinden aynlmayın" demeye getiriyor- du. Aynı ileti, Ortadoğu'nun hurma cumhuriyetlerine de yonelıkti. AGtT do- ruğunun toplantı yen olarak Istanbul'un seçilmesinde amaç da zaten buydu. Clinton'ın, deprem bölgesinde küçük işletmele- rin yeniden yapılanmalan için Brimbank kaynaklanndan 1 milyar dolariık kredi verilece- ğirit açıklaması, VVashington için bir başka başanydı. 1999 ekonomisi "kırmızı artı de- ğer" yaratan Türkiye'ye ABD'nin ihracatı yüzde 30'dan fazla düşmüştü. Uzun süredir kullanılmadığı için ku- yudan su çekemeyen tulum- banın ağzına dökülen bir bardak su yöntemi ile ABD Türk ekonomisini ha- rekete geçirerek, kendi ihracatını da arttırmayı hedeflemişti. Böylece 1 mil- yar dolariık kredinin Türk sanayünin kalbi olan bu yörede yaratacağı can- lanma Türk Hükümeti'nin de işine ge- liyordu. KKTC Başkanı Rauf Denktaş'ın is- tediği olmuş, en aandan şımdıhk, Camp David yöntemi rafa kaldınlarak BM Ge- nel Sekreteri'nin gözetiminde dolaylı görüşmelere, taraflar arasında eşit ko- şullarda başlanması yoluna gidilmişti. Bu oluşumlara bakıldığında, Başba- kan Bülent Ecevit'in VVashington ziya- retinin başanlı geçtiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Clinton, bu sonuçlan o gün VVashington'da degıl, deplasmandatri- bünler önünde açıklamayı bir taktik ola- rak yeğlemişti. Clinton, Ankara'da "Yu- nanistan ile Türkiye arasındaki Ege so- runlannın çözülmesi" dileğini Yunan seyircisine biraz daha açık söyleyerek Atina'ya da "şirin görünmeye" çalıştı. Clinton, Atina'da "Ege sotvnunun Ulus- lararası Adalet Divanı'nda çözülmesi" dıleği ile Yunan siyasasına açık destek verdi. Ne de olsa o da bir poTrtikacıydı! Yeltsin sonrasımn post kavgası AGİT doruğu, Rusya doruğunda da bir fay hattının bulunduğunu ortaya koydu. Ankara'ya dönen yabancı diplomatlara göre Rus Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in fiziksel, biyolojik, beyinsel, psikolojik yapıst onanlmaz boyutta kötü. Clinton ve Demirel'in yanı sıra Yeltsin, ikili görüşmeler yaptığı Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakans Gerhard Schröder ile onar dakikattk görüşmelerini bile tamamlayamarrnştı. Anımsanacağı üzere, Rus gazeteleri, Clınton-Yeltsin çatışmasından sonra Dışişleri Bakanı Igor ivanov ile Rus Mareşalı Igor Sergeyev arasında Istanbul'daki sert tartışmayı duyurdular. Söyiendiğine göre Kremlin, Yeltsin sonrasının post kavgasına şimdiden başlamış. Güvercinler ile şahinler, Rus ekonomisinin çarlan ile politikacılar arasındaki kavganın aralık aytndaki alt meclis Duma seçimlerinde daha da şiddetleneceği anlaşılıyor. Komünist SSCB günlerinde Moskova'da yan yana dt^ilen liderierden kımin yıldızımn parladığını "Kremlinologlar" anında söylerlerdi. Demokrası ve serbest ekonomi koşullarında Yeltsin sonrasının tahmininde güçlük çekiliyor. "Her an her şey olabHiıi" denüiyor. Hillary'nin Aspendos'taki dersi ABD Başkanı'nın eşı Hillary R. Clinton1 ın An- talya Aspendos Antik Ti- yatrosu'nda yapacağı "küttür variıklannın korun- ması" konuşmasını din- lemeye Büyükelçilikçe da- vet edildim. Konuyla ilgi- li sınırlı sayıda davetli önünde Bayan Clinton gü- zel konuştu. Böyte bir ko- nuşmayı ne Beyaz Saray, ne de ABD Büyükelçiliğ istemişti. Bayan Clinton'ın isteğine uygun yazılan ko- nuşmanın hammaddesi- ni Ankara'daki Amerikan Araştırma Enstitüsü'nün (ARIT) sağladığı aniaşıiı- yordu. Konuşmanın biryerinde, Türk- Yunan bilim adamları arasındaki iş- biriiğinin ABD olarak teşvik edilece- ğini söylerken, dağrtılan metindeki "eski düşmanlar" sözcüklerini kullan- madı. Avukat Hillary, bu sözcükleri o an "eski hasımlar" olarak değiştirmiş- HiUary Clinton (Fotoğîaf: Ö.A.) ti. Yazılı metinde, "Daha Türkiye'nin bağımsızlığı güvence altında değil- ken, Atatürk'ün Büyük Millet Medisi'ni açma- sından ikihafta sonra Es- ki Eserler Dairesi'ni kur- masındaki vizyonu" öv- dü. Gerçekten Mustafa Kemal, Polatlı'daki Yu- nan ordusunun top ses- leri Ankara'da duyulur- ken topu topu 17 memu- run bulunduğu Maarif Ve- kaleti'nde Eski Eserler Dairesi'ni kurdurmuştu. Yazılı metin brttikten son- ra hızını alamadı, "irtica- ten" 3-4 dakika daha Ata- türk'ün Türk halkının kültürü için öne- mini anlattı. Hillary'nin Atatürk'ten gerçekten etkilendiği, metin dışı bu samimi konuşmasıyta bir kez daha anlaşıldı. Senatör adayı Hillary'nin New York'taki Türk seçmenlerinden de oy toplayacağı anlaşılıyor. AGİT'in meçhul kahramanları Yabancı diplomatlar, AGtT toplantı düzenini öve öve brtiremiyoriar. "Meçhul kahraman" kalmalannı istemediğim başanlı iki grubu da ben antmsatmak istiyorum. Birinctsi, "tüm çalışmalan yürütmek üzere lcra Sekreteri" unvant ile görevlendirilen Büyükelçi Sadi Çalışlar ve Dışişleri Bakanlıgı'nda "Uluslararası Güvenlik Işleri Genel Müdürtüğü" çatsı aitnda kurulan "AGİZ çalışanlan"d\r. İkincisi, Kongre turizminde çeşitli başarılara imza atmış ikon, Setur, VIP ve Vızitur adlı dört turizm acentesinin ISEVV adı attında kurduklan konsorsiyumun olağanüstü başansı dikkatlerden kaçmamalıydı! Elmek: oacar(â:superonline.com Fax: 0312.468 15 79 Annan 3 Aralık'taki Kıbns görüşmelerinde ABD plamnın ele alınmayacağını belirtti ^Taraflar gerçdkçi olıııalı^ • Kofi Annan, taraflardan Kıbns konusunda gerçekçi olmalannı istedi. Türkiye, Annan'ın yansızhğına - - güvendiğini açıkladv. Görüşmelerde ABD planı önerilmeyeceğini vurgulayan Annan, Öcalan'ın yargılama süreci konusunda Başbakan Ecevit'ten bilgi aldı. Ecevit-AnnanKtossonınunugöriisiiKFotograf: SERDAROZSOY) ]en ANKARA(CunıhuriyetBürosu)- Kıbns sorunukonusunda 3 Aralık'ta başlayacak dolaylı görüşmeler önce- sindeTürkiye'deternaslardabulunan BM Genel Sekreteri Kofi Annan. so- runun çok zor ve karmaşık bir konu olduğunubelirttı.Cumhurbaşkanı Sü- leyman Demirel ve Başbakan Bülent Ecevit yaptıklan açıklamalarda An- nan'ın "tarafsızlık veyapıcılıgııu.i>i niyet misyonunu dirayetle yerine ge- tireceâne" mandıklannı açıkladılar. AGİT Zirvesi için Türkiye'ye ge- KKTC Cumhurbaşkanı RaufDenldaş ile Güney Kıbns Rum Yönetımı lideri Glafkos Klerides ara- sında 3 Aralık'ta New York"ta başla- yacak dolaylı görüşmeler öncesinde Demirel, TBMM Başkanı Yıkhnm Akbulut ve Başbakan Ecevit ile bi- raraya geldi. Ecevit ile Annan'ın başkanlığında gerçekleştinlen görüşmeden sonraga- zetecilerin sorulannı yanıtlayan An- nan. "Kıbns sorununda anlamlı ve kapsamlı bir sonuca ulaşbrmak için taraflan birara\a getireceğiz. Bu z»r ve karmaşık bir sonındur. Çnk uzun Plnochet'yl yakalatan yargıcın kara listesine eski ba$bakanı da girdl Gorzon y unyeni hedefi Gonzoles L spanya nın eski Başbakanı Gonzales hakkında soruşturma açılmasını isteyen Garzon'un kişisel intikam peşinde koştuğu iddia ediliyor. Dış Haberkr Servisi - Baş- ta eski Aıjantin diktatörü Au- gusto Pinochet olmak üzere Aıjantin cuntacılannın peşine düşen lspanyol yargıç Balta- zar Garzon'un listesine şim- di de tspanya eski Başbakanı Fetipe Gonzales katıldı. lspanya'nın gırişimleriyle tngiltere'deyken tutuklanan Pinochet bir yıldan beri gö- zaltında tutulurken, Aıjantin 'Vdrlî savaşı'nın diğer askeri liderleri de uluslararası tutuk- lama kararianyia karşı karşı- yalar. tspanya'nm "sûper yar- g^a" son olarak kendisine da- ha yakın bir hedef seçti. Garzon, lspanya'nın en se- vilen politikacısı olarak bili- nen sosyalist eski Başbakanı Gonzales'i 1980'lerde Bask- lı aynlıkçüarakarşı gizlibir te- rör kampanyası yürütmekle suçluyor. Garzon bu suçla- mayla ilgili olarak Yüksek Mahkeme'ninbir soruşturma başlatmasını talep etti.Gar- zon 'u destekleyenler, buhare- keti genç yargıcın yolsuzluk- lara ve görevlerini kötüye kul- lananlara karşı sürdürdüğü inatçı mücadelenin doğal par- çası olarak görüyorlar. İntikam duygusu mu? Ancak Gonzales, Gar- zon'un kişisel intikam duy- gusuyla hareket ettiğini savu- nuyor. 1993 yılında Gonza- les, genel seçimlere katılır- ken, Gonzales'in de ününden yararlanmak içinonu Madrid Yüksek Mahkemesi'nden uzaklaştırtarak kendi saflan- nakatmıştı. Sosyalistlerin se- çimi yeniden kazanmalanna destek olan Garzon, daha son- ra tspanya'nın uyuşturucuy- la mücadele programının ba- şma getirildi. Garzon, bun- dan biryıl sonrahükümeti yol- suzluga göz yummakla suçla- yarak görevden istifa etmişti. Politik çevreler Garzon'un istifasının arkasındaki asıl nedenin Gonzales'in kendi- sine verdiği içişleri bakanlı- ğı sözünü tutmaması olarak belirtiyorlar. Devrik Başbakan 3. kez mahkeme önüne çıktı Şerif hücre hapsinde Dış Haberler Servisi - Pakistan'ın devrik Başbakanı Navaz Şerif, askeri yönetimin hakkındaki, vatana ihanet ve komplo kur- mak suçlamalanyla ilgili olarak bir hafta içinde üçüncü kez mahkemeye çıkanldı. Şerif, Karaçi'deki Terörle Mücadele Mah- kemesi"nde, zihinsel işkenceye maruz kal- dığını söyledi. Şerif, olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı mahkemede, duruş- ma başlamadan önce yaptığı açıklamada, "Korkunc bir zihinseJ işkenee>e maruz bı- ralabyorum. Hücrede kalıyorum" dedi. Şerif, "Ölüm cezası almaktan korku- yor musunuz" şeklindeki bir soruyu "Is- tedikkri bu" diye yanıtladı. İhanet, suikasta teşebbüs \e komplo kurmakla suçlanan Navaz Şerif ve 4 yet- kili, suçlu bulunduklan takdirde idam ce- zasına çarptınlabilirler. Yasal sürecin son aşaması Dünkü duruşma. resmi suçlama getiril- mesivle ilgili yasal sürecin son aşamasını oluşturuyordu. Yargıç, Şerif'in bundan sonraki ifadeleri için gözaltında kalması ge- rekip gerekmediğine karar verdi. Şerif: Zihinsel işkenceye maruz kaldım. (REUTBRS) süredir uğraşıyoruz. Gerçekçi olma- yan beklentiler içinde olunmamalı. Ben Ne« Vbrk'da ilerleme ka\dede- ce^imİMkn umutiuyum" dedı. Ece- vit de. Annan ile çok verimli bir gö- rüşme yaptıklannı belirterek, "Kıb- ns'la i%ili dola>h görfişmeter konu- sunda Sa>ın Gcne! Sekreter'in taraf- sofağına ve\apıcılığırva güvcravoruz" dıye konuştu. Annan, akşam baatlennde dûzen- lediği basın toplantısında gazetecile- rin sorulannı yanıtladı. Kıbns Rum \e Yunan basınmda yer alan, New York'taki görüşmelerde bir ABDpla- mnın gündeme getirileceği şeklinde- ki iddialan yalanlayan Annan, do- laylı görüşmelerin nasıl yürütûlece- ğıne de açıklık getirdi. Annan. "Bu görüşmelerbenimbaşkanbğunda vü- rütülecek.Görüşmeler, >üz yüzedeğfl, dolavlı görüşme- lerfbrmatında oiacak.Taraf- lardolavtagörüşmelerde ön koşulsu/ olarak kaülacakbr. Görüşmekre tüm konular masaya yatınlacak Görüş- melerin >aklaşık 10 gün sü- receğinitahmin edhorum" dedi. Annan ile görüşen Tüık yetkililer, 1991 'de yaşanan Körfez Savaşı'nın ardından Irak'a uygulanan ekonomik ambargodan Tüıkiye'nin 40 milyar dolar kadâr zarara uğradığını belirterek, BM'nin uluslararası ambar- gouygulanan ülkelere ayn- calıklı ticaret yapılmastni öngören BM'nin 50. mad- desınm Türkiye'ye de uygu- lanmasını istemini ilettik- leri öğrenildi. Annan'ın ise bu isteme çok sıcak bakma- dığını belirterek K Inık BM kurallanna tam anlamı ile mmadığı sürece uluslara- rası ambargonun kaldınl- masımümkünobmaz" me- sajını verdi Ecevit-Annan görüşme- sjnde PKK lideri Abduüah Ocabn'ın yaı^ılanma süre- cınin de gündeme geldigi öğrenildi. Annan'ın 25 Ka- sım'da Yargıtay'da temyiz istemi görüşülecek olan Öcalan"a ılışkın yargı süre- cini sorduğu: Ecevit'in da- vanın Yargıtay aşamasında olduğunu, Yargıtay'ın idam karart v^rmesi dürurrtutıda Avrupa insan Haklan Mah- kemesi (AİHM) sürecinin devreye gireceğini söyledi- 5i kavdedildi. OR UŞ / Prof. Dr. t. REŞAT ÖZKAN Uluslararası düzen, J. J. Ro- usseau'nun deyimi ile, "Eşya lliskileri'ne dayanır. Düşünür, ger- çi bu sözünü, özellikle, bu alan için kullanmamışsada, tanımla- manın, sözü edilen alanı da kap- sadığına kuşku yoktur. Özellikle, yirminci yüzyılın ikinci yansında, bu ilişkiler bağlamında "banş", "insan haklan", "demokrasi" ve 'hukukun üstüniüğü" gibi insan- lık adına çok önemli parametre- ler, ağıriıklı olarak ön plana çık- maya başlamışsa da, uluslarara- sı alanda ilişkilerin içenğini ve yönünü, maalesef, halen madde- sel unsuriar belirtemektedir. Sö- zünü ettiğimiz unsurlann ifade ettiği anlam, hâlâ yerelleştirilme ve koşullara bağlanma çabala- nnın etkisi altındadır. Hatta bir- çok halde, çağımızın yükselen değerleri olarak kabul edilen bu ilkeler, çoğunlukla gücü elinde bulunduran taraflarca, maddesel îçerikli kaygılann elde edilmesı yo- lunda ilkesizce ve hoyratça kul- lanılmaktadır. 1963 yılından be- ri, bugünkü adıyla Avrupa Birli- ği (AB) adayı konumunu koru- makta olan Türkiye, geçen otuz yedi yıllık inişli, çıkışlı ve zaman zaman da kesintilere ugrayan bir dönem sonunda. adayhğının bir kez daha ilan edilmesi durumu- na gelmiştir. Hiç kuşku yok ki, geçen bun- ca zaman içinde iki tarafın da ek- siklikleri ve yanlışlan olmuştur. Tanık olunan olumsuzluklan, yal- nızca bir tarafafatura ederek işin içinden srynlmaya çalışmak, el- bette gerçekçi degildir. Bununla biriikte, özellikle son dört, beş yı- lı kapsayan dönem içinde Türki- ye, AB'ye karşı anlaşmalardan ve ortak karariardan kaynakla- nan tüm yükümlülüklerini -AB'ye tam üye olmadığı halde ve de hiçbiryükümlülüğü ve gereği yok- ken girmiş bulunduğu Gümrük Biriiği (GB) de dahil olmak üze- re- yerine getirmiş olmakla biriik- te, AB kendi üstüne düşenleri ye- rine getirmekten kaçınmak için konuyu ısrarla başka kanallara çevirmeye çalışmış, bazen "ba- nş" başlığı altında "Türkiye-Yu- nanistan i//şkiferi°ndeki olumsuz- luklan, bazen de "demokrasi", "hukukun üstüniüğü" ve "insan haklan" alanlanndaki eksiklikle- rimizi ve yanlışlıklanmızı, yapay, amaçlı ve abartılı bir biçimde kul- lanarak kendi maddesel içerikli önceliklerine kalkan etmiştir. Yı- nelenmesi belki de gereksız ama Avrupa Biriiği ile İlişkiler; Değişen Ne? biz, yine de, yinelemekteyarar gö- rüyoruz. Türkiye, özellikle, "Ko- penhag Kriteıieri" açısından üs- tüne düşenleri mutlaka yerine getirmeli, eksikliklerini tamamla- malı ve olumsuzluklanndan ann- malıdır. Bunu kendi ülkesi ve ken- di ulusu için yapmalıdır, başka- lan istiyor diye değil. Bu gerekli- lik, aslında, ülkenin kalkınması, tüm ulusun gönençli birtoplum- sal yaşam düzeyine ulaşması ve laik Cumhuriyetin esenliği yolun- da sosyal adaleti, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü vazge- çilmez temel değerler ve aynı za- mandaamaçlar olarak kabul eden heryurtsever yurttaşın ortak dü- şüncesidir. Ancak yine de, bazı gerçeklerin ve sorumlulukların birbirieriyle kanştınlmaması esas olmalıdır. Bir tarafın kendi kusu- runu, öteki tarafın bir başka ku- surunun varlığı ile hoş gösteıme- ye çalışmasının kabul edilebılir hiçbir yanı olamaz. Ne AB Türki- ye'ye karşı olan yükümlülükleri- ni yerine getirmemiş olmayı yu- Bununla da yetinmeyerek, Tür- kiye'nin almakzorunda otduğu ve de aldığı "AB ile siyasal diyalo- ğu kesme" karannı "tepkı'se/", "duygusal" ve "zamansız" gibi haksız ve yersiz eleştirilere uğra- tarak, bu karann arkasında, ade- ta, Türk kamuoyunun bulunma- dığı izlenimini vermeye çalıştılar. Oysa 12-13 Aralık 1997 tarihli Lüksemburg kararian, AB üyeli- ği yolunda, elindeki en önemli kozlardan birisi olan GB'yi bir hiç karşılığında elinden çıkaran Tür- kiye hakkında, bizim değeriendir- melerimiz açısından, beklenen bir karardı (1). O günden bu ya- na yaklaşık iki yıl geçti ve ekim ayı içinde açıklanan Avrupa Ko- misyonu karan ile AB, şimdi, de- ğişik bir yaklaşımı benimsediği ıztenimini veriyor, en azından ver- meye çalişıyor. Işte asıl üzerinde durulması ve incelenmesi gereken, AB'nin gö- rünürdeki bu yaklaşım değişikli- ğinin ardmdaki nedenlerdir. Bu nedenler ve dolayısıyla AB'nin yerine getirilmedikçe tam üyelik görüşmelerinin başlatılmayaca- ğı koşulu bunun bir kanıtıdır. Pe- ki, geçen zamanda ne olmuştur da, AB'nin görünen yaklaşımın- da bu radikal değişiklık meyda- na gelmiştir? Bunun yanıtını bul- mak için Türkiye'nin konumunu ve durumunu iyi değeriendirmek gerekir. Lüksemburg'dan bu ya- nageçen süre içinde AB ile siya- sal diyaloğunu büyük ölçüde as- kıya alan ve Helsinki'yi son şans olarak ilan eden Türkiye. özellik- le bulunduğu cografyave bu coğ- rafyada, özellikle Orta Asya cum- huriyetleri ile arasında var olan ta- rihi, siyasal, ekonomik ve küttü- rel ilişkileri bakımından göz ardı edılemeyecek çok önemli bir po- tansiyel ortaktır. "Avrasya" olgu- sunun, özellikle sahip olduğu çok zengin enerji kaynaklan bakımın- dan, gelecek yüzyıla büyük bir ağırlık koyacağına kuşku yok. Türkiye, öte yandan Orta Asya, Ortadoğu ve Balkanlar gibi üç kaynayan bölgenin ortasında yer "zellikle son dörıem içinde Türkiye, AB'ye karşı anlaşmalardan kaynaklarmn tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş. Buna karşın, AB üstüne düşenleri yerine getirmekten kaçınmak için konuyu başka kanallara çevirmeye çahşmış, bazen "banş" başlığı altında "Türk-Yunan ilişkileri"ndeki olumsuzluklan, bazen de "demokrasi" ve "insan haklan" alanlaraidaki eksikliklerimizi kendi maddesel önceliklerine kalkan etmiştir. kanda saymaya çalıştığımız ko- nulardakı hoşnutsuzluğunabağ- layabiür, ne de Türkiye bu konu- da yapmak durumunda oldukla- nnı AB'nin içtensizliğine yapıla- cak bir göndermenin arkasına saklanarak erteleyebilir. Aynca, Türkiye'nin kendi sorun- lanndan kaynaklanan kesinti dö- nemlerinin ilişkilereyaptığı olum- suz etkileri de göz ardı edeme- yiz. Türkiye ile AB arasında bu bi- çimde gelişen ilişkiler süreci, 1 Ocak 1996 tarihinde yürüriüğe giren GB ile de yeni bir içerik ka- zanmıştır. GB'yi tam üyelikyolun- da bir aşama olarak kabul eden ve bu çok tuhaf, neredeyse, ben- zeri görülmemiş tek taraflı ba- ğımlılık ilişkisini tam bir edilgen- lik anlayışı içinde hararetle des- tekleyen görüşün sahipleri, yanıl- dıklarını, AB'nin 1997 tarihli Lük- semburg zirvesinde aiınan veTür- kiye'yi dışlayan karar sonucun- da anladılar ama yanılgılarınt bir türiü kabullenmek ıstemediler. tutumu iyice değeriendirilmeden yapılacak her bir yanlışın fatura- sı, hiç kimsenin kuşkusu olma- sın ki, bir gün Türkiye'nin önüne getirilecektir. Bu karar, bazılannın sandığı gibi, hiç de öyle ani bir ka- rar degildir. AB, son iki yıl içinde, özellikle Türkiye'nin dış ilişkileri kapsamında, meydana gelen ge- lişmeleri yakından izlemiş ve so- nuçta 1997 karannın orta ve uzun vadede kendi çıkarian aleyhine çalışacağı kanaatine varmıştır. Yani. AB'de değişen bir şey ol- mamıştr. AB'ninTürkiye'nin üye- liği konusuna bakışının temelin- de köklü bir değişiklikyoktur. AB o gün çıkariannı düşünmüştür ve bugün de aynı şeyi yapmaktadır. AB, yalnızcatoplu durumun da- yattığı gibi davranmakta ve bir anlamda, zaman kazanmaya ça- lışmaktadır. AB, bu kezadaylık ko- nusundaöne sürdüğütüm koşul- lannı, şimdilik askıya almıştır. Si- yasal içerikli Kopenhag Kriterie- rinin gerekleri Türkiye tarafından alan en güvenilir ülke. Bir diğer gerçek de, AB ile ABD arasında- ki mevcut olan ve önümüzdeki yüzyıldadaha da belırginleşece- ği anlaşılan, en azından ekono- mik içerikli rekabet olgusudur. Geçen bu süre içinde Türkiye ve ABD'nin bölge merkezli ve bağ- larrtılı politikalan ve ekonomik ya- tınmlan konulanndaki ilişkilen ve yakınlaşması, AB'nin önceden kestiremediği bir yoğunluk ka- zanmıştır ve bu durum AB'nin bölgedeki çıkarian ile de hiç bağ- daşmamaktadır. Bir diğer ger- çek de. Türkiye'nin AB üyeliğinin de, ülkemizdeki yaygın ve yoğun görüşe karşın, ABD'nin çıkartan ile bağdaşmadığıdır.(i) Işte tüm bu gerçekler içinde AB daha ön- ceden yapmış olduğu Lüksem- burg "saçma"lığını anlamış ve şimdi de bu hatasından dönme- nin yollannı aramaktadır. AB, bir başka gerçeği daha anlamıştır. O da, Türkiye'nin katılımını ve ge- rekirse ortaklığını sağlamadan sağlıklı bir "Avrasya politikası ve stratejisi" gelıştirmenin zoriuğu, hemen hemen olanaksızlığıdır. Şimdi AB, işte bu nedenle, tüm koşullannı askıya almış gözük* mektedir. Daha önceden kullan- dığı "Yunanısfan kartı "nı, bu aşa- mada, oynamaktan vazgeçmiş ve bunu da Yunanistan'a bildir- miştir. Yunanistan'ın bu aşama- da, AB içinde Türkiye'ye karşı kullanabileceği fazla bir kozu kal- mamıştır. Biryandan Türkiye'nin adaylığına karşı çıkmayacağtnı söylerken, öte yandan da, Tür- kiye'den bir "jest" beklediğini di- le getirmektedir. Yunanistan'ın bu tutumu bile, yapmaya çalış- tığımız tartışmalan doğrular ma- hiyettedir. Çok önemli ve öngö- rülemeyen bir gelişme meydana gelmediği sürece, Helsinki'de adaylığın ilanı kesin gözükmek- tedir. Peki, üyelik ne zaman gerçek- leşecektir? Şu gerçeğin iyice bel- lenmesinde yarar var. AB'yi Lük- semburg kararlannı almaya yö- nelten AB'ye ait nedenlerin, he- men hemen tümü AB için hâlâ mevcuttur ama şimdi masada değil cebin içindedir. AB'nin bu nedenlerinden, kendiliğinden, ko- lay kolay vazgeçemeyeceği de bir başka gerçektir. Şimdi askıya alı- nan görünürdeki koşullarve açık- ça söylenmeyen nedenler, Kıb- ns gibi siyasal konular da dahil olmak üzere, birer birer masaya gelecektir. Şimdi bütün iş bize düşüyor. GB kozunu bir hiç uğ- runa elinden çtkaranTürkiye ken- di üstüne düşenleri yapmanın ya- nı sıra AB ile satır satır pazariığı- nı yapmalı, elindeki siyasal, stra- tejik ve bunlarla bağlantılı ekono- mik kozlarını çok dikkatli kullan- mak zorundadır. Eğer Türkiye bu gerçeklerin farkına varmaz ve ge- reğini yapmazsa; bir başka de- yişle, pazariık süreci içinde bu- lunan ve en kısa zamanda üye- liği amaçlayan bir üye gibi dav- ranmaz da, GB süreci öncesin- de olduğu gibi "karşılıksız ödün- ler" verenteslimiyetçibirgörüş- meci gibi davranırsa, bilinmeli- dir ki, herödünTürkiye'nin AB'ye katılmasını daha da uzaklaştıra- cak ve daha da zoriaştıracaktır. Bizden söylemesi. (1)Özkan, I. Reşat; "KüreselÇı- kar Oyunlan İçinde Türkiye'nin Dış Politika Sorunlan", Ümit Yayıncı- lık, Mayıs 1999.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear