25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 OOVK1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Nilletten vekiline Ayvatıktan bir grup çağdaş insanın başlattiğı kampanya, hani belki tüm yurda yayılır: "Gazılere 20 mityon, milletvekilerine milyarlarca lira maaş. Memura 30 milyon, milletvekiline 400 milyon lira maaş artışı. 6u ülkede dar gelirii memur bile hiç geliri olmayan vatandaşlann karşısında utanıp sıkılırken, milyarları alan milletvekilleri şimdi bizden yine oy istiyor. Aliyev, ülkesinden Türkiye'ye tedavi olmaya gelirken vekillerimiz kendilerine özel hizmet veren hastaneleri beğenmeyip tedavi için kapağı yurtdışına atıyor. Milletvekillerinin özlük hakları ve sağlık harcamalarının 12 Eylül öncesindeki konuma getirilmesini istiyor ve 'Bana oy veren seçmen karşısında utanacağım bir maaşı almamak için Meclis'e girmek istiyorum. Emeklilikte de vatandaşla eşit olacağım' sözünü veren adaylara oy vereceğimizi bildiriyoruz." Bektronik posta: som9posta.ctHniwnyetconi.tr Tel: 0.21Z512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Tarikatlar, DYP'ye yüzde 5 oy sözü vermiş.. "DYP de tarikatlara vüzde 5 faizle kredi sözü vermistir!" B ı irleşik Sağlık iş Sendikası Izmir Şubesinın ı hazırladığı "SSK Özelleştirme Raporu", I koskoca bir kurumun nasıl batırılmakta ol- 1 duğunu belgeliyor. SSK'de poliklinik kuy- ruklarını azaltma bahanesi ile özel sağlık kuruluşla- rına yeni bir arpalık daha yaratanların kulakları çın- lasın! "Son 19 yıl içinde sigortalı nüfus yüzde 300 arta- rak 9 milyondan 29.3 milyon kişiye ulaşmıştır. Po- likliniklere başvuru sayısı yüzde 300 artarak 156 milyondan 45 milyon hastaya yükselmiştir. Buna karşılık uzman hekim sayısı yüzde 40 arttırılmıştır. Sigortalı sayısıyla birlikte ödenen prim miktarı da ay- nı ölçüde artmış, ancak hükümetler prim gelirlerini sigortalıların ihtiyaçlarını karşılayacak sağlık hizme- ti yatırımında kullanmamıştır." "SSK'nin yatınmlarından elde ettiği gelir, tüm ge- lirleri içinde 1980 öncesi yüzde 70 paya sahipken, 12 Eylül sonrası hükümetlerin müdahalesi ile bu Lanet olsun! oran yüzde 15'e indirilmiştir." "Işçilerin ücretinden kesilen primler işveren tara- fından zamanında SSK'ye ödenmemekte ve yakla- şık her üç işverenden biri kendi payına düşen primi yatırmamaktadır. Yatınlmayan primlere uygulanan ce- za, bir cins ucuz kredi niteliğindedir." "Kamu kuruluşlarının SSK'ye sosyal yardım zam- mı borcu 1997 sonu itibanyla 256 trilyon liradır. Ka- mu kuruluşlarının 42 trilyon lirayı, özel sektörün 61 trilyon lirayı aşan prim borcu vardır." "1985'te SSK dışından sağlık hizmeti almak için sağlık harcamalannın yüzde 13'ü kullanılırken, bu oran 1990'da yüzde 30'a yükselmiştir. SSK'nin sağlık ku- rumlarınatek bir çivi çakılmazken. dışardan hizmet satın alma yolu ile SSK kaynaklarıyla özel sağlık ku- rumları yaratılmıştır. 1997'de hariçten yaptırılan te- davi gideri 200 trilyon lirayı bulmuştur." Rapor uzun çünkü yağma çok... Bu gidişin sonu, şimdiden belli: "SSK'nin ülke kaynaklarını tükettiği ilan edilmekte ve kamuoyu ya- ratmak için tek yanlı propagandalarla SSK'nin kö- tü hizmet ve düşük emekli maaşı vermesi için ne ge- rekir ise yapılıp 'Lanet olsun SSK'ye' dedirtilerek özel- leştirilmesinin yolları açılmaktadır." Ama, Birleşik Sağlık İş Sendikası'na göre çare tü- kenmiş değil: "Çözüm yolunu bulmak, problemi yaratan düğü- mü bulmaktan geçmektedir. SSK probleminin dü- ğüm noktası SSK kaynaklarının nerelerde ve nasıl kullanılacağına kimin karar vereceği ile ilgilıdir. Bu amaçla işçilerin ağırlıkta olduğu, işverenlerin, SSK çalışanlannın ve hükümetin temsil edildiği SSK Mec- lisı kurulmalı ve bu meclisin SSK'nin en yüksek ka- rar organı olması gerçekleştirilmelidir." SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Belçika'daki Türkler'in bilmedikleri Dostumuz Erdinç Utku'nun bildirdiğine göre, Belçika'daki üç üniversitenin ülkedeki azınlıklar üzerine yaptığı ve dört yıl süren araştırma sonuçlanmış. Belçika'nın en ciddi gazetesinde manşetten yayımlanan yaraştırmanın yabancı ışçiler bölümünde Türkler'in ayrı bir L yeri bulunuyor: Türkler'in yüzde 70"ı hemen hemen her yer ve zamanda sadece Türkçe konuşuyor. Türkler'in yüzde 86'sı Türkçe dışında başka bir dil bilmiyor. Türkler'in yüzde 16'sı kendi dilinde okuma-yazma bilmiyor. Türkler'in yüzde 4O'ı Belçika Kralı'nın II. Albert olduğunu bilmiyor. Türkler'in yüzde 94'ü, federal koalisyon hükümetinde yer alan partilerin adını bilmiyor. "Oy hakkı verilmesi durumunda iki dilli Belçjka'da Flamanca mı yoksa Fransızca listeye mı oy verirdiniz" sorusuna Türkler'in yüzde 26'sı "Türk adayın olduğu listeye oy veririm" yanıtını veriyor. Belçika'daki üniversitelerin yaptığı araştırmanın kapsamına girmeyen sonuçları da Erdinç Utku veriyor: Türkler'in yüzde 99'u Belçika'da olup bitenle ilgilenmeden çanak antenlerle Türkiye'de neler olup bittiğini dakikası dakikasına izliyor. Türkler dil bilmeme, eğitimsizlik ve dolayısıyla gizli j veya açık işsizlik gibi sorunlarını Türk ırkçısı ya da Arap şeriatçısı derneklere sığınarak çözmeye çalışıyor. Türk gençierı arasındaki suç işleme oranı giderek artıyor. ÇED KOŞESİ OKTAY EKINCI 'Af planları' ve seçimler Yerel seçimlerin tarihi yaklaş- tıkça, gecekondu-kaçak yapılasma ve "imar affı" söylemleri de "ge- leneksel" bir şekilde yeniden gündemde. Kente, çevreye ve top- lumsal hakJara duyarlı olanlar. ge- ^ lecek kuşaklar adına da bu söyleırVj i ferden" hakiı oiarak kaygı duyu- yorlar. lmar rantını ve arazi yağ- masını ekonomik ve siyasal ya- şamlannın temeline oturtanlar ise seçim onamının "hoşgörü" ve "oy pazan" olanaklanndan ya- rarlanabilmek için adeta fırsat kol- luyorlar... Türkiye. 1950'lerden 1980'le- re dek. neredeyse birkaç yıl aray- la hep imar aflan zinciriylegeldi. Kimi imar aflan yenileri için ~yı- kım" koşulunu da getirdi; kimı- leri ise gecekondulara "tapu" söz- leriyle yasadışılığın ödüllendiril- diği dönemler yaşattı. Bunlann birçoğu da hep "seçim öncesi" ta- rihlerde ilan edildığinden. gece- kondu ve kaçak yapı "patlama- sı" da oylannı bu çe\Telerde "pat- latmak" isteyen siyasilerin açık desteğiyle gerçekleşti... Şimdi. yeni bir seçim dönemi- ne daha eirerken, kimileri divor- Birçok beledıye başkanının "en kötü plan, plansızlıktan iyidir" diyerek savunduklan bu planlar- la. gecekondular \e kaçak yapılar "TBMM'den imar affı \asasi çıkmasına gerek kalmadan" \ a- s^l^şfyslıyor ve hatta ardından ruhsata bile bağlanıyor. Çünkü. 1984'teki İmar Affı ya- sasıyla yürürlüğe giren "Islah Planı" kavramı. belediyelere son- suz ve sınırsız bir şekilde "gece- kondu tehlikesi olan" (!) bölge- ierde kaçak yapılaşmayı "imarlı yapı" haline getirecek plan yap- ma hakkı tanıdı. Yasadışı binala- rı yıkmak yerıne onları "imar parseli içinde yasal gösteren" imar planı revizyonlannı yapmak. çoğu belediyenin hem işme geldı. hem de "yerel demokrasi" adı- na yağmanın yerel yönetımlereliy- le meşrulaştınlması yaşama geç- mış oldu... Işte böylesi bir yasal yetkiyle. son 10-12 yıl içinde sayısız bele- diyede, sayısız ıslah planı ve sa- yısız plan re\ izyonlanyla. \ ine sa- yısız gecekondu ve kaçak yapı za- ten çoktan affedildi. hatta yeni planlarla da bu af süreci artarak sü- Kaçak yapılar 1984'ten bu vana artık "yasayla" değil, "ıslah imar planlarıyla" sürekli affediliyor. lar kı: "1984'ten bu yana imar affi çıkmadı; ilk kez bu kadar ara verildi; kaçak yapılaşma kent- lerin genel karakteri haline gel- di; artık bir af yasasının zama- nı ve bu yasadışı yapıları da pla- na ve izne bağlayıp, imar kaça- ğı sıfırlanmalı..." Henüz "sessiz ve derinden" fısıldaşma türünden dile getirilen bu niyetler. nisan ay ına doğru kuş- kusuz daha yüksek sesle de söy- lenecek. Göreceksiniz birçok be- lediye başkanı adayı da, geçen yıl- larda olduğu gibi: "Benden ön- ceki kaçak yapılara dokunmam: ama ben göreve gelirsem yeni- lerine engel olacağım" türünden. açıkça "imar affı içerikli" söz- lerle oy avcılığına başlayacaklar... Plana "bağlanıyorlar 1 Aslında çoktan uygulanmakta olan ve resmi söyleminde "af" sözcüğüneyerverilmediği içinde imar affının -deyiş yerindeyse- "çaktırmadan" yaşama geçiril- diği bir yöntem var ki o da şu ün- lü "ıslah imar planları" ve hnt- ta "revizyon imar planları"... rüyor. Zaten bu nedenle de siyasiler yi- ne 1984- ten bu yana "ilk kez"'l4 yıldır imar affına gerek görmü- yorlar. Çünkü beledıyelergereği- ni yapıyor. İmar affının "kamu- oyu tepkisi" nedeniyle aynı 14 yıldırçıkmadıöınısananlariseta- rihe "iyi niyetlî saflar" olarak ge- çiyorlar... Peki, şimdi ne yapılabilir? Se- çime doğru yeniden patlaması bek- lenen kaçak yapılaşmaya karşı ne gibi önlem alınabilir? Galiba. artık en doğrusu. imar konusunda da "seçim dönemi ku- ralları" getirmek. Anayasa gere- ği hükümete bazı yasaklar nasıl ko- nuyorsa, belediyelere de koymak. Örneğin: "seçim tarihi belli ol- duktan sonra imar planı yap- ma ve değiştirme karariarı alın- masınrda kesfnlikJe durdıırmak... Aksi halde. bu "af planlarıy- la" bütün yurt betonlaşacak ve seçimlere doğru çoğalacak imar planı rev izyonlanyla da kaçak ya- pılar "yasal binalar"(!) olarak yeni yönetimden yine yol. su, otobüs, elektrik ve hatta kablolu televizyon istevecekler... HAYVANLAR ISMAIL GVLGEÇ KİM KİME DüM DLMA BEHİÇAK behicaktn turk.net İr? ÇİZGİLİK KİMİL MASAR.ACI HARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN niMTAZ ARIKA\ 31 Ocak ••...•£ ' * & ^ . ®. •*<-. •-<», J âmı 16O6'O4 gUeÛN, İUGtUZ PAIUAM£NTO BİHASlm HAVAYA UÇVKHHK ) İS7EYEH GUY FAlArK£S(fOVKS)S(, YAfINDA İDAM EDİLPİ. YİIMİ YAŞtARMPAYKEN KATOLİK. tueZHBSİNİ BENİMSEYEN GUY FAW- [ ICES,AOINI DA "6UIDO* YAPMIÇTI. BİLINOİĞİ GİBİ, KKAL VJLl. \ HEMBY ZAAAAN/NC* İMGILlZ KIUSESİ KOrOUKLSZDetJ AY- tışrr I/E BU ME2HEBS BAĞU INGİUZLBR zoe. DU- ı RUMDA KALM1ŞT1. FAVı/KES VEAHKAOA$L/I<ZIWN PAKLA- MENTO BiNASMI CHUAMİTl£YİP KRALI- JMıKS VE BA - , KANLARJ OLDUBME &/&/ BU PU&UMDAH KAYHAK1AU CA, FAWK££ TUTUKLAMMtŞ, İÇHEMCEYLE KONUÇTU- ' belgesi ve her yıl SKasımda kuHanan Guy Faıvkes Zİ gûnü ıçîn yaptlmıf bir Favukes ItMklaSı göriilüyOn PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir Sokak Kavgası Olaya, hastanedeki doktorun, "Derhal Iazım!" dediği ilaçları almak üzere yakındaki bir eczaneye giderken tanık olmuştum. Bıri yaşlı, öbürü genç iki kadın, üniversite hastanesinin dtş kapısının yanın- daki apartmanın zemin katındaki eczaneye ait ol- duğunu sandığım park yerinin girişinde, birotomo- bilin yanında durmuşlar, gelip geçenlere yüksek ses- le bir şeyler anlatıyorlardı. Yaşlı kadının şivesin- den, onun, istanbul'a bağı pek eskilere uzanma- yan bir "taşralı" olduğu anlaşılıyordu. Sağ yanağı- nın üst tarafında bir "şarkçıbanı" vardı. Obürü ise ablak yüzlü, iri kıyım bir kadındı. "Güneydoğu kır- salı "ndan burayagöçmüş varlıklı ailelerin ikinci ku- şak kadıntarında çokça görüldüğü gibi saçlannı sanya boyatmıştı. Üzerindeki giysisinden, takıla- rından, makyajından, özellikle de cerbezesinden, "türedi" bir zenginin kansı olduğu belliydi. Koca- sı, bir "oto galerisi" ya da bir "kebap sarayı" pat- ronu olabilirdi. Yoldan geçen diğer insanlar gibi ben de "Ne olu- yor?" diyerek durmuştum. Aralarındaki konuşma- lardan anne kız olduklannı anladığımız kadınlar, park girişini kapatan otomobilin sahibine öfkelen- mişlerdi. Otomobil birkaç metre öne kaymadıkça, kendi arabalarını park yerinden çıkarmalanna ola- nak yoktu. Genç kadın arada bir eliyle park yerin- de duran, büyük. kalın tekerlekli, kromajı bol, si- yah renkli pahalı bir arazi arabasını işaret edip, çevrede toplananlara, "Bu. buradan nasıl çıkar? Söy- leyin allahaşkına!" diye soruyordu. O sırada yoldan geçerken, bizler gibi meraklanıp duran bir polis arabasındaki memurun, "Bizim yapacağtmız bir şeyyok... Birçekiciisteyeceksiniz!.."dedikten son- ra uzaklaşması kadını büsbütün sinirlendirmişti. Kadın şimdi, "Bu nasıldevlet!'" diye bağınyordu. Za- man ilerledikçe çevrede toplananların sayısı da artmıştı. Herkes kadına hak venyordu. Birotopar- kın girişine araba bırakıp gitmek. büyük "düşün- cesizlik", büyük "terbiyesizlik"\\... Istanbul, "ayıla- rın" elinde kalmıştı... Söyledikleri çevresinde top- lananlar tarafından onaylandıkça kadın şirretleşi- yor, yergileri sövgüye dönüşüyordu... Derken, arabanın sahipleri göründüler. Yürüme zorluğu çeken bir kadının kollarına girmiş iki deli- kanlı, orta yaşlı, uzun boylu bir adam, dört kişiydi- ler. Arabalannın çevresinde toplanan kalabalığı gö- rünce adam endişelenmiş. adımlarını hızlandıımış- tı. Arabasınayaklaştığı sırada, ağzından, "Özürdi- lerim. Ço/(özürd/7erim... "sözcükleriçıkmıştıki, yaş- lı kadın, kendisinden beklenmeyecek bir çeviklik- le "Terbiyesiz herif!" diyerek adamın üzerine atılıp göğsüne bir yumruk savurdu... Geriye doğru sen- deleyen adamın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bir yan- dan kadından kurtulmaya, bir yandan da arabası- nın kapısını açmayaçalışırken, "Lütfen, hanımefen- di... Lütfen..." diyordu. "Özür diliyorum... Anlamı- yor musunuz?.. Hastamızvar... Düşünememişiz... Tekrar özür dilerim..." Bu sözler, yaşlı kadını biraz olsun yumuşatmış, ama kızının öfkesini dindirme- mişti. Arabasına binen adama, "Bize ne senin has- tandan, hayvan!.." diye bağırıyor, ağzına geleni söylüyordu. Pençelerini geçirdiği avını parçalama- ya hazırlanan, yırtıcı bir kaplan gibiydi. Bu arada delikanlılar annelerini, arabanın arka koltuğuna oturtunca, babaları arabayı hareket ettirdi. Araba, ardında egzoz dumanları bırakarak "olay" yerinden uzaklaşırken, o arkalanndan, "Allah belanızı versin!" diye haykırıyordu. Bir süre sonra onlar da araba- larına binip gittiler. Geride kalanlar, gözle görülür bir "düş kırıklığı" içindeydiler. Yediği yumruğa. uğradığı hakaretlere karşılık vermeyen babayı "/cor/(a/("buluyorlar, ada- mın "o/ay"a karışmayan çocuklarını yadırgıyorlar- dı. içlerinden biri, "Bir de özür diledi herif" deyin- ce, dayanamayıp, sordum, "Özürdilemeyip, küfür mü etseydi? Kendisıne vuran kadına tokat mı at- saydı?" Başkaları da söze katılınca tartışma büyü- müştü. Biri, "BırtekAllah'tanafdilenirlKul, kuldan afdilemez!" diyor, bir başkası onu, "Sağyanağına tokat yiyince, sol yanağını çevirmek Hıristiyanlara mahsustur... Bizde, kısasa kısas vardır!" diye des- tekliyordu. Karşımdaki insanlar, özür dilemeyi bir "aşağılanma"olarak algılıyorlar. "özürdilemenin", insanın, yaptığı yanlışı bilincine çıkartarak dışa vur- ması anlamına geldiğini, bunun bir "erdem", oldu- ğunu düşünemiyorlardı. Yaşamlarında kimbilir kaç kez yanlış yapmışlar, ama bir kez olsun, özür dile- memişlerdi. Yanlışlannı, yanlışlarla bastıımışlar, iş- ledikleri suçları, düştükleri yaniışları dışa vurarak "arınma"duygusunu hiçtatmamışlardı. Heptetik- te, hep savunmadaydılar. Hayvansai birgüdüyle en iyi savunma yönteminin "saidırma" olduğunu öğ- renmişlerdi. İnsanlaria kavgayerine. banşıklığı yeğ- leyen deminki ailenin davranışını bu nedenle anla- yamıyorlardı. Yapabileceğim bir şey yoktu. Oradan uzaklaşırken, arkamdan, "Nasıl da şişti sakallı..." dediklerini duyar gibi oldum. Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAS 1 2 1 2 3 4 5 6 7 SOLDANSAĞA: 1/Aşamasırası. 2/ Kesilen ağa- ' cm yerde kalan 2 kütük dibı. 3/ Galyum ele- 3 mentinın simge- si FazılHüsnü Dağlarca nın bir şiır kitabı... Devletimizı simgeleyen harf- ler. 4/Cinsiyet... Pokerde aynı cinsten dört kâ- ğıda verilen ad. 5/ İnce ve uzun metal çu- buk... Eski dilde uyku. ^ 6/ Burdur ilınde bir ba- raj.. Taşdibek. 7/01um- l suzlukbelirtenbirönek... 3 Düşünce... "Cümlesigi- 4 yınmış namert postu- ^ nu'Avrat belli deâıl.— belli değil" (Ruhsatı). 8/ 6 Alçak enlemlerde esen 7 düzenli rüzgâr. 9/ Böb- Q reküstü bezinın salgıla- g dığı bir hormon. YTKARIDAN AŞAĞrYA: \l Bir devletın başka bir dev- let üzerindeki siyasal üstünlüğü ve baskısı. 2/ "Melâlian- lamayan bir nesle degiliz" (Ahmet Hasim). 3/ "Ha- yır" anlamında kullanılan söz... Bir göz rengi... Utanç duyma. 4/ Maden eşya üzerine vurulan bircins cila... Ezi- yet. sıkıntı. 5/ Habeş soylusu.... Fızıkte kullanılan bir güç birımi. 6/ Yabanı elma... Uygun, yaraşır. 7/ Eskı Mı- sır"da güneş tannsı... Trabzon'un Sürmene ilçesi yöresi- ne özgü bir cıns peynir... Bir organımız. 8/ Soluk boru- su. 9/ Yurdumuzun kuzeydeki en uç noktası olan burun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear