Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
21 HAZİRAN 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
Final
Türk-lslam
sentezi yuvası
Samsun'daki Ondokuz
Mayıs Üniversitesi'nin
Fen Fakültesi'nde
diplomalar dağıtılırken,
dekan, türbanlı bir
öğrenciyi kutlamak
için elini uzatıyor ve eli
öylece havada
kalıyor... Ertesi gün,
Eğitim Fakültesi'ndeki
mezuniyet törenine
dekan nasıl oluyorsa
türfoanlıları almıyor.
Protesto gösterileri
arasında olan rektör
Osman Çakır'a oluyor;
yıllardır elleriyle
yetiştirdiği
tosuncukları
tarafından bir güzel
yuhalanıyor.
EJektrontk posta: som@posia.cumhwwetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Baklava çalan çocuğa
9 yıl hapis cezası verilmiş.,
"Çocuk işte. nevi nasıl
calacağını bilememis!"
Kim Bu Fethullah Gulen!
118
art ayında yayımlanan "Kim Bu Fethullah
Kitabı" iki ay sonra Fatih Cumhuriyet Sav-
cılığı'nın kararıylatoplattınldı. Emekli ge-
zici vaiz Fethullah Gülen'i anlatan kitap
"sakıncalı" bulundu... Düşünce özgürlüğünü savu-
nan çevrelerden toplatma kararına karşı herhangi bir
tepki gelmedi.
Numaracı cumhuriyetçilerle ırkçı ve şeriatçılann iş-
birliği bir kez daha kendini gösterdi.
Kitabın yazarı Faik Bulut. toplatma kararı verilir-
ken uygulanan ters mantığı anlattı:
"Atatürk'e hakaret olarak nitelenen ibareler ba-
na ait değildir. Anılan ibareler Fethullahçılar diye
anılan kesimde kullanıldığı iddia edilen ibarelerdir.
Kitapta, bu ibareleri kullananlar Atatürk konusunda
takıyye yapmadan net görüş bildirmeye çağrılmış-
tır. Fethullah Gülen'in çevresindekilersanki bu suç-
lamaların muhatabı değillermış gibi, benim aleyhi-
me Atatürk'e hakaret davası açtırmış ve Atatürk'e
hakaretten toplatma kararı verilmesine neden olmuş-
lardır."
"Her ne hikmetse, 'okul ve yurtlarla ilgim yok' di-
yen Fethullah Gülen'in avukatları, bu çevrelerin adı-
na hereket edercesine kitap hakkında dava açılma-
sı yolunda dilekçe vermiş; toplatılmasını sağlamış-
tır. Madem bunu diyenlerle ilgileri yok, o halde ne-
den gocunup dava açtırıyorlar?"
Faik Bulut'un sıraladığı "ters mantık"lar uzayıp
gidiyor...
Ve Faik Bulut, kitabının yayımlanmasından sonra
"hoşgörü edebiyatı"nın ne denli kof çıktığını anlatı-
yor:
"Zaman gazetesinin kişiliğimi karalayan yayınla-
rı sonucu tehditlere maruz kaldım."
Faik Bulut, kitabının toplatılmasının ardından bir
saptamada daha bulunuyor:
"Basın, aydın çevresi, yazar-çizerler ve Insan Hak-
ları Derneği yönetiminin 'Kim Bu Fethullah Gülen'
kitabımın toplatılması kararına karşı çıkması bekle-
nirdi. Çünkü bunlar da düşünceye özgürlük kapsa-
mınagiriyor. Umulurdu ki Insan Hakları Derneği'nde-
ki dostlar, Selam gazetesinden islamcı Nurettin Şi-
rin'e gösterdikleri ilginin benzerini de bize göster-
sinler."
Bu arada, "irtica ile mücadele" etmek üzere işba-
şı yapan Anasol-D hükümetinin devr-i iktidarında yak-
laşık 10 kitap, "halkın dini duygularını rencide et-
mek"ten mahkemelik olup, cezalandırılmış...
Uğur Mumcu'nun dediği gibi:
Ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak...
Uyan uyan Gazi Paşa, memleketin haline bak...
Telekom'dan
bilinmeyen numaralar
118 konusunda
açıklama geldi.
Abone, beklemeye
alındığında ücret
tahakkuk etmediği
ancak yoğun
saatlerdeki bekleme
sırasında kesintiler
olduğu bildirildi.
Açıklamada 118'in her
aranışının aboneye
fatura edildiğine ise
değinilmedi.
Ö M Ü R I L I K
T.I.T.anik'in
senaryosu: Filmin
sonunda insan
haklan batıyor!
ömür E. Kurum
SESStZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Ülkede tas da. hamam da yeni;
kesecilerimizi değiştiremiyoruz birtürlü!
'Sonra Halk Hikayeleri başlardı'
"Bazı geceler radyo öne çıkardı. Rad-
yoda en çok "Radyo Tiyatrosu" bizi
kendisine bağlardı. Efektleri Ertuğrul
imer ya da Korkmaz Çakar yapardı.
Muhtar Emmi, Ali Dayı, bekçi, birinci
adam, ikinci adam, Mahmut, Döne Ka-
dın... Radyo Tiyatrosu bir heyecan ka-
sırgası haline gelirdi. Manda Gözü oyu-
nunda bir çocuk, oyun oynarken attığı
bir taşla ağanın mandasının gözünü çı-
karırdı. Ağa sinirlenir, bunu statüsüne
yapılan bir saldırı olarak değerlendirir
ve feodal toplumun en klasik yasasını,
'göze göz'ü yürürtüğe sokardı. Içi içi-
ne sığmayan annelerimiz, 'Allah bela-
nı versin, mandayla çocuk bir olur muy-
muş?' diye kızardı. Biz, kuş avlarken in-
dirdiğimiz camları anımsayıp •
korkardık. Yacam kırdık diye 'Ma-
pus Abdullah' kafamızı kırmaya kalkar-
sa? Orhan Boran ve Yuki'yi hiç kaçır-
mazdık. Zeki Müren, sevgili şoför kar-
deşlerine 'gözünüz yolda kulağınız ben-
de olsun' diyerek seslenirdi. 'Çek so-
ruyu, bil doğruyu' yanşma programın-
daki soruların çoğunu bilirdik. Sabah-
ları ayın kaçı olduğunu, Demirbank 'ha-
yırlı günler' dileyerek söylerdi. Hemen
sonra 'Halk Hikayeleri' başlardı. Hey
heeeyy... yine de hey heeeyy."
Hey gidi günler hey... Halil Nebiler,
196O'lı yılların sonuyla başlayan ço-
cukluk anılarını "Çocuklardık" kitabın-
da anlatıyor.
PALAS PANDIRAS
Bu köşede "az söylemek" marifet olduğuna göre:
Şu Baykal'a ne söylesem az birader!
]MûfftBozacı
ÇED KÖŞESt
OKTAY EKINCI
Gökova'da 'onur eylemi'
"Çevre de demokrasi kadar
önemlidir. Gökova Santralı'nı
oradan taşıyacağız..."
Hemen anımsanacağı gibi bu
söz Süleyman DemirePe ait. 1992
yılı Haziran ayında Rio'da yapılan
Dünya Çevre ve Kalkınma Kon-
feransı'na gitmeden önce bu söz-
n" yüzünden de Çevre Zirvesi'nin
en çok ilgı gören devlet temsilci-
leri arasında yer almıştı.
Nitekim, aynı yılın aralık ayın-
da da Demirel'in bu "çevreci söy-
lemi" Birieşmiş Milletler Genel
Kurulu'nda etkili oldu. Dışişle-
ri'nin daha önceden sürdürdüğü
girişimler "Gökova Körfezi sant-
raldan önemli" mesajlanyla da
birleşince. genel kurul 1996'daki
HABITATII Kent Zirvesi'ne Tür
kiye'nin İstanbul'da ev sahipliği
yapmasını kabul ettı...
Şimdi, bu sözlerin üzerinden sa-
dece 6 yıl geçmiş durumda. HA-
BITAT H'nin ise henüz 2. yılında-
yız..
Böylesi kısa bir süre içinde, öy-
lesını sürdürerek de\am eden Ka-
zım Turan. hükümetın kömür ıha-
lesı hazırlıklarını açığa çıkartınca.
Gökova'ya öldürücü son darbenın
"planlan"da ortay a saçılmış oldu...
Sıra söz verenlerde...
Aynı direnişin yıne 1980"lerden
• 'btryaıt£?gd!riHlü" önderi ve kah-
ramanı olan Say nur Gelendost di-
yor ki: "Ölüm orucundan daha
beter e\ lemlerimiz geliyor..."
Saynur'u \e Gökova Sürekli
Eylem Kurulu'nun diğer kahra-
manlarını tanıyanlar bilirler. Ger-
çekten Gaye Cön olsun. Reşat
İ'ygun olsun. Aysun Demirel ol-
sun... Geçenlerdeki "tutuklanma-
lanna" bile aldırmazlar ve daha be-
ter eylemler yaparlar.
Ancak galiba bundan sonra ar-
tık Göko\ a'da onlann değil. hani şu
yıllardır "söz veren" politikacıla-
nn bir araya gelip belki de bir "onur
eylemi" yapmalan daha yennde
olmaz mı?
Ömeğin. öncelikle Cumhurbaş-
kanı Demirel. Ören'i zivaret etme-
Yıl 1985. Gökova santralı projesine karşı çıkan kövlüler. kendilerine
destek veren Cumhuriyet yazarları Lğur Siumcu \e eHikmet Çetin-
kaya'ya Ören'deki inşaat alanını gezdiriyorlar... (Cumhuriyet arşivi)
le görünüyor ki Demirel'in sözle-
ri gerçekten "tarih" oluyor. Daha
doğrusu, yargıyı bile dinlemeyen
bir hükümet tarafından hızla " ta-
rihe gömülüyor."
Çûnkü santralı iptal etmek falan
bir yana. son zamanlardaki hazır-
lıklar "tam kapasite ile çalıştınl-
ması" yönünde. Bunun için ge-
rekli kömürün çıkartılması ve sant-
ralataşınmasıylailgili"ihale" ka-
rannda Çevre Bakanı İmren Ay-
kut'un da imzasının olması ise
(Danıştay kararına "sevinmiş" ol-
sa bile) artık şaşılacak bir durum
olarak bile görünmüyor...
En uzun 'direniş'
Gökova Körfezi kıyısındaki ta-
rihi Ören kasabasına bu termik
santralı kuıma fıkri Turgut Özal'a
aitti. onav layan ise dönemin Cum-
hurbaşkanı Kenan Evren'di.
Daha o yıllarda yöre halkı, yak-
laşan çevre cinayetini fark ederek
karşı çıkmaya başladı. Duyarlı ki-
şi ve kurumlann yanı sıra. Muğla-
Bodrum ve Milas'taki hemen tüm
siyasi parti il başkanları \e bölge-
den çok sayıda belediye başkanı
ortak "dayanışma" bildirgeleri
yayımlayarak köylülere büyük des-
tek verdiler.
Şimdiki "Bergamadestanını"
anımsatan işte o ilk büyük toplum-
sal direnişte yöre halkma önderlik
edenler arasındaki Örenli genç zi-
raat mühendisı Kazım Turan da
ilerleyen yıllarda yme Ören'e be-
lediye başkanı seçildi. Bugün de ay -
nı görevine santrala karşı mücade-
li veöyılönceki "sözlerini" sant-
ralm tüten bacasına karşı yeniden
söylemeli. Hatta Kenan Evren de
bu ziyarete katılmalı ve "Bana he-
likopterden gösterdikleri yer bu-
rası değildi'
1
şeklindeki açıklama-
sını yineleyerek kendisini "kan-
dıranlan" bir güzel azarlamalı:
Böylesi bir eylemin "ev sahip-
liği" için ise eskı "Bayındırlık
Bakanı" olarak eski Muğla Bele-
diye Başkanı Erman Şahin'i öne-
renler olabılir. Ancak bu göre\e
çok daha yakışanı. eski Muğla \ a-
lisi Dr. Lale Aytaman değil mi-
dır? ANAP'tan milletvekili olun-
caya dek Gökova Santrah'na "ana
yüreğiyle" de karşı çıkan ilk ba-
yan valimiz de Ören'e gelip köy-
lülerle birlikte eylemcileri "ağır-
lanıalı." Erman Şahin de tıpkı ba-
kanlık y ıllannda olduğu gibi. sant-
ralı savunanlara "Kuvayı Milli-
ye" dersi vermeli...
Geriye kalıyor, yine o "söz ve-
rilen" yıllardaki hükümet yetki-
lenni payiaşan diğer siyasiler. Ör-
neğin. başta Erdal İnönü olmak
üzere. Fikri Sağlar, Mehmet Mo-
ğultay. Abdülkadir Ateş, Onur
Kumbaracıbaşı gibi santralı eleş-
tıren v e çevTecılere de "destek me-
sajlan" gönderen tüm eski ba-
kanlar... Evet. Gökova artık söz de-
ğil "onur eylemi" bekliyor. Çün-
kü santral çalıştıkça sadece doğa de-
ğil, o umut bağlanan "siyaset" de
kirleniyor.
Tüten bacası ise "hukuk devle-
tinin" sanki mezartaşını andırı-
yor...
HAYVANLAR İSMAIL GVLGEÇ
KİM KİME DUM DLMA BEHIÇ AK behicaka turk.net
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMİH POROY
TARİHTE BUGUN MLMTAZARIKAN 21 Haziran
AHMET MUH/P D/RANAS..
138O'D£ 8UGÜM,Ü*JLÜ OZAH AHMETMÜHİPDl-
RAMAS, 71 YAÇINDA AKItCARA 'DA ÖLOÜ, TÜRK Şİ-
JRİKltKl EM ÖNEMLİ OZAMIARIHDAH SieİYDİ.
SİM6ECİ(SeAJtBOLİST)AfJLAYfŞlN £TKİL£Jll 60-
RÜLSE DE, Şİ/RLEfii TAM OLAeAK MfÇ gİR AfCI-
MA SOKULAMAZ. KBNDİKIE ÖZGÜ BıS SES, yAPI
VE İMGE OÜNYASI YARA71MtŞTt/?. AKİCAK, 8U
DÜMyAyf ~ŞAİBAUELİIC'' TUZASMA DO^ME/KSİZ/N
YALIULIK İÇ/MPE OİLE 6ETİ£MEyİ DE BiLMİŞrİ.
KBNDlNİ SÜeÇtO-i YEHİLEYEH
O2AM.8AZJ ŞİİRLERİYLE OLA&AN-
ÜSTÛ POPÜLERUIC KA2ANMIŞ-
Tl- 8UMLARIN EN ÜMLÜSÜ "FAH-
RİYE A8LA "DtR...
"HOFFMANN'/N MASALLARr
1813'DA 8U6ÜN,FRANSIZ SESTEC/Sİ JACRUES
OFF£NBACH,ALMANYA'DA DOĞDU. TÜM YAŞAMI PO-
PÜLBR blÜZtK. VE HAFİF OPE&ETL£fZ YAZMAKLA SE-
ÇBCEK, BU ALANÛA BELLİ gİR UME BllS
ULAÇACAHT7R. ANCAK, ÖLÜMÜME ^
BİRKAÇ Y/L KALA,ÖAJEMU BfR
YAPIT \ZEgJUE İ£TEĞİYL£ ,TEK
BÜYÜ/ç OPEKASINI BES7E.ÜYE-
CEKTİR: "HOFFMANU'IH MASAL-
LARl' (CONTSS D'HOFFMANN')..
Bu râk: ops&AŞr/lA,
SlRAPAU BİR. MUZJtCÇ./ OLMAK
TAN ÇJKIP MÜZIİC TA&j-
HİK1DE HAKLI g/£ YER
ALACAKTIR..
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
Kozalak ile Çiçek
Onu dalların arasında ilk gördüğümde, herhalde
üst kat balkonlarındaki saksıların birinden kopup
düşmüş, diye düşünmüştüm. Çam ağacı çiçek
açacak değildi ya!.. Dallara takılıp kalmış bu küçük
çiçek bir süre sonra solacak, kuruyacak,
kaybolacaktı...
iki gün sonra yağmuru, rüzgârı bol bir gecenin
sabahında onu aynı yerde yeniden görünce
şaşırmıştım. Dipdiri duruyordu. Üstelik biraz daha
canlanmış, biraz daha renklenmiş gibiydi. Bu kez
daha dikkatli baktım. Balkonumun önündeki yaşlı
çam ağacının dalları arasında geçici bir konuk
sandığım çiçek, kurumaya yüz tutmuş bir kozalağın
içinden boy vermişti. Kimbilir nereden uçup gelmiş
bir çiçek tohumu, kurudukça pulları açılan kozalığın
içinde, yılların biriktirdiği topraklaşmış tozlara
karışmış, kök vermiş, yaşam bulmuştu. Yaşlı çam
kozalağıyla, onun gövdesinden beslenen çiçek
birlikte yaşıyorlardı. Gece yağmurlarına, sabah
ayazlarına, yakan güneşe birlikte direniyorlardı.
Yapraklarını ilk açtığı gün gördüğüm, doğanın
bana bir armağanı olduğuna inandığım çiçekten
çok etkilenmiştim. Kurumaya yüz tutmuş bir
kozalağın içinde yaşamanın yolunu bulmuş bu
küçük canlının direncine hayranlık duyuyordum.
Sabahları uyanır uyanmaz ilk işim balkona çıkmak,
ona bakmak oluyordu. Her gün biraz daha büyüyor,
yapraklanıyordu. Kök diplerinden yeni filizler
veriyor, filizler tomurcuklanıyor, tomurcuklar
çiçekleniyordu.
Ne var ki, büyüyüp, yeni yapraklar, yeni filizler
verdikçe; yeniden yeniden açtıkça onun yaşlı
kozalak için taşınması zor, ağır bir yüke
dönüştüğünü görüyordum. Onca yıl en güçlü
rüzgârlara karşı direnmesini bilmiş yaşlı kozalak,
artık arkasındakı yükle en hafif bir rüzgâra bile
boyun eğiyordu. Eskiden sırtını şöyle biryalayıp
geçen rüzgâr şimdi gövdesinde biten çiçeğin
yapraklarına doldukça, onu, denizde fırtınaya
yakalanmış köhne bir yelkenli gibi sağa sola
savuruyordu. (Burada olayı biraz, -hatta biraz
değil, bayağı-, abarttığımın farkındayım. Bir başka
benzetmeyle olay hiç kuşkusuz gerçeğe daha
yakın yansıtılabilirdi. Fakat ağzımdan bir anda
dökülüveren bu cümleyi olduğu gibi bırakıyorum).
Bir sabah yine erkenden balkona çıktığımda
onları görememiştim. Aşağıya baktım. Kozalak,
tutunduğu daldan kopmuş, ağacın altındaki
çimenlerinüzerinedüşmüştü. Belkı çam dallanna
çarpa çarpa düşerken, belkı de yere düştüğü
anda sırtındaki yükten kurtulmuştu. Çiçek şimdi,
kendisine can vermiş yaşlı kozalağın biraz
uzağında, bir gül fidanının dibinde tek başınaydı.
Balkon parmaklıklarından yarı belıme kadar
sarkmış, onlara bakarken, içimi anlatılması güç
bir hüzün kaplamıştı. Bu iki canlının başından
beri tanık olduğum ilginç birlikteliklerınin ölümcül
bir sonla noktalanması beni duygulandırmıştı. Bir
an, çiçeğin ölümünün sorumlusu yaşlı kozalakmış
gibi ona öfke duyduğumu fark ettim... O yaşasaydı,
daha fazla direnebilseydı çiçek de yaşayacaktı,
diye düşünüyordum.
Evet, benim fçfn başından beri "ilginç " olan o '
küçük pembe çiçekti!.. Balkona her gün onu
görmek için çıkmış, yalnızca onu merak etmiştim.
Oysa çiçeği yaşatan, ona hayat veren o yaşlı
kozalaktı. Öfkem yersizdi. Salt bir rastlantı da
olsa, çiçek onun gövdesinde açmış, onun
gövdesinden beslenmişti... O olmasaydı çiçek
de olmayacaktı. Çiçeğin sunduğu güzelliklerden
heyecanlanmış, etkilenmiştim. Yanlıydım. Sunduğu
tüm güzelliklere karşın, yaşlı kozalağın ömrünü
kısaltan, onun ve kendisinin ölümcül sonunu
hazırlayan, şimdi aşağıda, bir gül fidanının dibinde
hızla solan o küçük çiçekti.
Beni her sabah, haftalar boyu keyiflendirmiş
küçük pembe çiçeği şimdi bir elma kurduna
benzetiyordum. Elma kurdu da yalnızca elmanın
içinde yaşayabiliyor, elmadan besleniyordu. Ama
kendi varlığını sürdürebilmek için elmayı içten içe
kemirdikçe, elma tükeniyor, gücünü yitiriyor,
kuruyor, dalından düşüyordu. Elma ve elma kurdu
birlikte ölüyorlardı. Doğa yasaları her zaman ve
hiç şaşmadan işliyordu. Bu yasalar insanlar için
de geçerliydi. Doğa karşısında insanın kozalak
içinde biten çiçekten. elmayı kemiren kurttan
farkı, düşünebilme yeteneğiydi. Insan doğaya
karşı savaşımında bu yeteneğini kullanarak
"insanlaşmıştı."
Balkon parmaklıklarında dalmış düşünürken,
küçük bir çocuk gelip yaşlı kozalağa bir tekme
savurdu. Kozalak bahçenin çalıları arasında
kayboldu.
Faks:0216-418 84 10
1
2
3
6
7
8
9
1 2 3 4 5 6 7
1 1 U
LM1 Wn
u- _W l L
i n LHl
Mın
8
-
\
9
I
1 2 3 4 5 6 7 8 9
B U L M A C A SEDAT i:4g,ti:4A-
SOLDAN
SAĞA:
1/ Günevdoğu
Anadoluile Ku-
zey Surıye'de
hüküm sürmüş
ve Nemrut Da-
ğı üzerindeki
dev heykellerı
gerçekleştirmış
eskı kralhk. 2/
Biryıldızküme-
sı.. Iskambılde-
kimaçarengıne
verilen bir baş-
ka ad. 3 Güney
AfnkaCumhunyetı'nın
parabırimi...Genellıkle 1
silindir biçiminde tahıl 2
amban. 4/ Arapçada
"ben"... Dar. uzun ve ha-
fıfbiryanşkayığı. 5/Kat ^
katçakıl vekumdanolus.- 5
muş yer kıvrımı... İlış- 6
kin.değgin... Japonlirik j
dramı. 6/ Yiğit. kahra- g
man... Bir renk. II Bir
tür deniz taşımacılığı... °
Haydut. 8/ Dingil.. Bir spordalı. 9/ Almanv a'da bir kent.
YÜKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Baleyı oluşturan adım ve fıgürlerı düzenleyen sanatçı.
2/ Güzel sanatlarda dua ederken betimlenmış kışı... Aşı-
boyası. 3/ Dışlerin taç kısmını kaplayan beyaz ve sert do-
ku... Üzerine yapı yapılmak için ayrılmış yer. 4/ Istatis-
tıkte, bir grup veri içinde en sık görülen değere verilen
ad... Telefon sözü. 5/ En kısa zaman süresı. .Uygun. tıpa-
tıp gelen... "Takım" sözcüğünün kısa yazılışı. 6/ Doğal
ve tarihsel özellıklerınden dolayı koruma altına alınan
alan... Önder. II Savaş. kahramanlık gibi konuları işle-
yen şıırtürüne venlen ad... Kadın. hanım. 8/ Afrika'da bir
ıımak... tslam ınancına göre. ölüleri mezannda sorguya
çekecek olan iki melekten bıri 9/ Çev rebtlimci.
M
0
D
E
R
N
1
Z
M
E
T
0
L
|
E
B
R
U
Z
•R
E
K
0
R
•T
0
N
|
M
A
N
1
K
A
L
E
M
A
N
•K
0
B
İ
•A
N
A
R
•M
A
T
A
K
|
S
E
R
i
K
i
N
U
1
T
•A
T
A
K
A
S
T
A
N
Y
E
T