23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
>6 NİSAN 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KUSBAKISI MEMET BAYDUR Ördek île Batina'nnı arasında...• Bir sergide bir ya da birkaç yapıt gülümsetebilir insanı. Calder sergisini gezerken bayram, panayır yerine uğramış bir sokak çocuğu gibi, sürekli gülümsüyordu insanlar. Calder gerçek bir panayır/bayram yeri yaratmış bütün eserleriyle. Geçen yıl, eylül ayında bu kö- şede yazdığım bir yazıda (Sanat Demagojisi Üstüne...) gerçek sa- natçıyla sözde sanatçı arasmda- ki farklardan söz etmiştim. Her şey gibi 'sanat' ve 'sanatçı1 kav- ramları da değişiyor, bu arada bir çok yapay, düzeysel, özenti kişi- nin ve yapıtın da kimilerince bü- yük bir rahatlıkla sanatçı ve sa- nat olarak etiketlendirildiğini gö- rüyoruz diyordum o yazıda. Söz- de sanatın sanat olmadığım bir an olsun unutmamak gerekiyor. Geçenlerde Washington'daki Ulusal Sanat Galerisi'nde büyük. değerli. olağanüstü bir sanatçı- nın toplu eserleri sergilenmeye başladı. 1898ile 1976yıllanara- sında yaşamış heykeltıraş Ale- \ander Calder'ın yapıtlan. Ger- çek bir sanatçının ne menem bir "şey" olduğunu görüyor insan, yiizlerce yapıtın arasında dola- şırken. Bir sergide bir ya da bir- kaç yapıt gülümsetebilir insanı. Calder sergisini gezerken bay- ram, panayır yerine uğramış bir sokak çocuğu gibi, sürekli gü- lümsüyordu insanlar. Bir sanat şöleni filan denir ya, Calder ger- çek bir panayır/bayram yeri ya- ratmış bütün eserleriyle. Calder deyince sanatla ilgili herkesin aklına önce onun yarat- tığı bir heykel cinsi (!) gelir. Mo- bü. Bir Calder mobilinde form- çizgi-renk kadar önemli bir unsur daha vardır. Adı üstünde: Hare- ket ya da devinim. Calder'in ya- pıtlan sürekli hareket halindedir- ler, dolayısıyla sürekli değişirler. Onlar hareket ettikçe, gölgeleri de hareket eder. Hareket halin- deki seyirciyi de bu cümbüse ka- tarsak estetik bir bayram yerinde buluruz kendimizi. Taklidi neredeyse imkânsız Calder bütün yapıtında mıza- hı, karaalayı, ironiyi sanat üreti- minin vazgeçilmez bir öğesi, hat- ta belkemiği yerine koymuş en- der sanat insanlanndan biridir. Sergide karşıma ilk çıkan yapıt, avuç içine sığacak boyutta bir ör- dek heykeliydi: On bir yaşında. 1909 yılında yaptığı bir heykel. Orada, o ördeğin önünde başlı- yorsunuz gülümsemeye... Müze bahçesine yerleştirilmiş yirmi metre boyundaki kımıldar hey- Alexander Calder'ın 1950'de yaptığı 'Marö' adlı demir heykeli. kellerine kadar gülümsüyorsu- nuz. Yalnızca heykelleri değil. yağ- lıboya resimleri, desenleri, takı- lan, tel yapıtlan. tahta yapıtlan da sergileniyor. Cebinde bir tor- navida, bir kargaburun olan her- kesin yapabileceği işler! Işte bu noktada sahici sanatçıv ladüzme- ce sanatçı arasındaki farkı düşün- düm. Boyutları ne olursa olsun bir Calder yapıtı. görülür görül- mez tanınan, "An işte bir Calder'" dedirten bir yapıt. Taklit edilme- si neredeyse imkânsız (gülünç olurbirCalder taklidi. gülümset- mez insanı). zekâ ve bilgiyle örülmüş, birçocuk aklı kadar ya- lansız. bir mühendıs kadar den- genin önemini ka\ramış, gözü kapalı seksek oynayan ve son de- rece ciddi bir mizah ustası var karşırmzda. Balina, bir başeserdir Çocukken kendi oyuncaklan- nı kendi yaparmış. Başkalarının ona aldığı oyuncaklanysa hemen sökerparçalarmış, nasıl yapıldık- lannı anlamak için. Yolunu, çiz- gisini, estetik ve ideolojik görü- şünü erken bulup yoluna oturt- muş bir dâhi. Mobil'lere mobil ismini koyan kendisi değil. bir başka büyük sanatçı, Marcel Duchamp. Tel ıle heykel yapmaya karar verirseniz. kendinizi heykel sa- natının önemli öğelerinden birin- den mahrum edersiniz: Yüzey yok olur ister istemez. Gelenek- sel olarak kütleye, düzeye ve ka- tılığa dayanan heykeli bunların tümünden anndırmıştır Calder. 1926 yılında Pans'e gider ve ora- daki a\ant-gard'ların arasında bulur kendini. Dada, gerçeküs- tücüler, herkes oradadır. Oysa bu genç ve büyük ustanın hayatını değiştiren şey başka bir ustanın yapıtlan olur. Mondrian (resim tarihinın bu büyük devrimcisi) Calder'i atölyesine davet eder. Mondrian'ın yapıtı Calder'e ye- ni bir dünyanın kapılannı açar: "Renkleri ya da formlan düzen- leyebikceğjmizgibi. de\inimi (ha- reketi) de düzenleyebilirdik!" Mobillerin yanı sıra. hareket et- meyen yapıtlan (Stabile'ler) ge- lir an arda. Balina. bir başeserdir. Kımıldasın ya da kımıldamasın bütün Calder yapıtları ağırlığı yadsıyan bir ustanın elinden çık- mış yapnlardır. Sergideki bir ya- pıtın gölgesi. kırk örgülü karma- şık bir yapının duvarda yansıma- sıydı. Gölgeyi bırakıp yapıtın kendisine bakarsak ayakta diki- len bir tel parçası görüyorduk, yalnızca! İnsanlar kadar hayvanlara da eğilmiş bir usta. Ördek ile Bali- na'nın yanı sıra Büyük Kuş, Fla- mingo gibi unutulmaz işler kal- mış aklımda. Bir Calder eserin- de heykelin yapısal öğeleri yal- nızca onun kompozisyonuna iliş- kindir. işin mühendislik yanı ya- pıtın estetiğiyle kopmaz biçimde bağlıdır. Bu meseleyi en minik heykelinden en dev yapıtına ka- dar unutmaz. inatla sürdürür ken- di gibi olmayı. Sergiyi günlerce gezip dola- nırken aklıma yüzlerce olumlu. bana göre güzel, kimi zaman zı- pır, kimi zaman serserice düşün- celergeldi gitti. Sonundatek söz- cükte karar kıldım: Şiir. 17. UL U S LA RA RA S I 1 STAN BU L FÎLM F E ST ÎVA Ll Eastwood polisiyeyi kıvıramadı ctfMHlH CWBAZOĞLU 17.HUS tSTAMSK FİtM FfSTHfftll Yetmişine merdiven dayayan Clint Eastvvood'un yıllar geçtikçe alışık olduğu dünyanın dışına merak saldığını fark ettiniz mi? Bol kovboylu Affedilmeyenler'le (1992) en iyi yönetmen Oscar'ı alan Easrvvood'u Yasak tlişki'yle (The Bridges Of Madison County) ilk kez romantik kulvarda görünce doğrusu şaşırmıştık; şimdı de yine fazla tanımadığı bir türde, polisiye bir öykü olan lyi ile Kötünün Bahçesinde Geceyansı adlı filmle karşımızda koca kovboy. Eastsvood'un gazeteci John Berend'in bestseller olmuş romanından aktardığı ve senaryosunu John Lee Hancock'a emanet ettiği filmde 80'li yıllann ortasında işlenmiş bir cinayet geliyor beyazperdeye. Georgia eyaletinin sakin kenti Savannah'a yöneliyor kamera. Kentin zenginlerinden antikacı, koleksiyoncu. eşcinsel Jim VVilliams. Noel partisi veriyor malikânesinde. Gecenin tek yabancısı, Town and Countrj adlı dergiye partideki ihtişamı yazmak içın New York'tan gelmış gazeteci John Kelso. Ancak gecenin sonunda ev sahibi Willıams'ın erkek sevgilisi Billy Hanson ölü bulununca Kelso bir anda saha değiştinyoT ve polis muhabıri olmak zorunda kalıyor... Gece mezarlık ziyaretleri, voodoo ayinleri, görkemli bale gösterileri ve bir gazetecinin gözünden anlatılan gerçek bir öykü diye özetlenebilecek filme EasUvood'un getirdiği dil, ABD'deki sinema izleyicisi tarafından fazla beğenilmemiş. ama Savannah'ın talihi birden açılmış. tlk iki haftada film 24 milyon dolarlık iş yapabilirken, Savannah'a giden turist oranı yüzde 38 artmış. Filmin en çarpıcı yönü. son yıllarda gümbür gümbür gelen, sıradışı oyuncu Kevin Spacey. Eastwood ise kanşık ilişkiler yumağını çözmeye çalışırken, filme özgün bir stil verememiş. Güçlü karakterler olmasına karşın oyunculuklar aynı oranda parlak değil. Türkiye'ye getirilmeyecek olan İyi ile Kötünün Bahçesinde Geceyansı bugün son kez gösterilecek. Raicilerle köKtendincller Kargı karşıya Üçüncü Dünya sinemasının ilginç örneklennden biri olan %100 Arabka'. Politik olmasının yanında bol bol güldürmeyi de başaran % 100 Arabica, köktendinci İslamcılann hoşgörüsüzlüğünden, durumu kendi çıkarlan doğrultusunda yorumlamalanndan yola çıkıp, Paris'in banliyölerinde yaşayan Arap göçmenlerin yaşamını çizen Fransız yapımı bir film. Adım kenar mahallelerin birindeki panodan alan film. köktendincilerin rai müzikçilerinin vereceği konseri engellemeye çalışması, ancak halkın baskısıyla başaramaması üzerinde gelişiyor. Cezayir'de doğup şu anda Fransa'da yaşayan Mahmoud Zemmouri'nin. en ciddi konulan komedıyle sarmalayıp vermeyi başaran sinemasıyla uluslararası piyasada tanınmaya başladı. Ancak geçen yıl yaptığı bu fılmden sonra tam bir prestij bombardımanına uğradı Zemmouri. Geçen eylülde Venedik'te fılmi beğenmeyen çok sayıda eleştırmene karşı çıkan birkaç eleştirmen Zemmouri'yi yere göğe koyamamış ve festival seyircilerinden gelen olumlu tepki sonucu filmin ihracı konusunda girişimler yapılmıştı. Oyuncu kadrosunda Khaled'in de bulunması %100 Arabica'nın tabii ki çok önemli bir kartıydı. Istvan Szabo'nun kahramanlan hep güven duygusu için savaşıyor 'Insanyaşamı değişkendir'ASLISELÇUK Bu yıl 17.'si düzenlenen Uluslararası lstanbul Film Festivali'nin onurkonuklanndan yüzyılımızm en önemli sinemacılanndan Macar yönetmen Istvan Szabo Istanbul'daydı. Festival Szabo'yu yaşam bo- yu başan ödülüyle onurlandırdı. Festivalde Sza- bo'nun dört filmi sinemase\erlere sunulacak: Apa (Baba); Bizalom (Güven); Mephisto (Mefisto); Oberst Redl (Albay Redl). 1992'deçektiğı son fılmı "EdesEroma.DragaBö- be" (Tatlı Emma. Sevgıli Böbe)'de ıkı kadın ılkokul öğretmeninin komünist sistemm çöküşünden sonra verdikleri yaşama ve ahlak savaşımını irdeleyen Szabo'ya yenı tasarılannı soruyorum: - Saym Szabo. son çauşmalarınızdan söz eder mi- siniz, yeni bir senaryo var mı? Fransızlann UGC fir- ması Üe "Histoire de ma femme" (Kanmın Ö> kiisü) adlı çalışma sürüyor mu? Bu proje ne kadar yol al- dı? "Tatiı Emma, Sevgüi Böbe"nin ardmdan. Fransız- Alman televızyon kanalı Arte için "Offenbach'sSec- ret" (Offenbach' ın Sırn) adlı Offenbach" ı anlatan bir televızyon fılmi çektim. Aynca tngiliz televızyonu için çok sevdiğim Budapeşte kenti üzerine "Stead- yingthe Boat" (Tekneyi Hazırlarken) adlı bir belge- seli gerçekleştirdim. Sözünü ettiğiniz "Kanmın Oy- küsü" adlı tasanm ise Macar edebiyatının en güzel hikâyelerinden birini içeriyor. on yıl önce yazılmış- tır. Evli, birbirini anlamayan bir İcan-kocanm sıra- dan yaşamını anlatıyor. Gerçekten çok sevdiğim bir öyküdür. Bu girişimim beş yıl öncesıne dayanıyor. Fransız yapımcı bu proje için para bulmakta zorlan- dı. Sanınm konu sıkıcı bulundu: Evli bir çift, bir ka- dın ve bir erkek. Alışılmış algılamalarla değerlen- dirildi. tki erkeğin ya da ıkı kadının bırlikteliğı ol- saydı çarpıcı bulunurdu. sanınm kolayca para bulu- nabilirdi. Beş yılöncesinde evli bir kan-kocanın ha- yatını anlatmak bir belgesel çekmek gibi anla^ılıyor- du belli ki... Fakat insan yaşamı değişkendir, bu as- la unutulmamalı. Cift'erin yaşamlannın anlatılma- sı yeniden moda olmaya başladı. Böylelikle bugün- lerde öykü tekrar gündeme geldi,yine de Fransız ya- pımcım para bulmakta hâlâ zorlanıyor. 2. Dünya Savaşı'nın en ripik kuşağından - Bugüne dek çahşmalannız arasında en sevdiği- niz, en başank, en tamamlanmış bulduğunuz fılmi- nizhangisi? 1966 yılında küçük bir bütçeyle siyah-beyaz ola- rak çektiğim "Baba" en sevdiğim filmımdir. Öykü de benimle doğrudan dogruya bağlantılıydı. Film- deki gibi benim de 6 yaşındayken babam öldü, öy- küdeki gibi babam bir tıp doktoruydu. Film bütünüyle benım yaşamöyküm değildır. a- ma savaş öncesi Macanstan'ında doğan tüm çocuk- lann da yaşadıklandır. Ben, savaş yıllannda okula gittim, o yıllarda büyüdüm. "Baba",o yıllann Ma- caristan'ındaki tüm çocuklann öyküsünü yansıtır. Çocuklann yandan fazlası neredeyse benim gibi babalannı savaşa kurban vermişlerdi. Ben, Ikinci Dünya Savaşı'nm en tipik kuşağındanım. Film be- nı aşıyor. bu en belirgın kuşağı anlatıyordu... - Sbi tedirgin eden, i>i olmadı, eksiklikler taşıyor diye düşündüğünuz bir fılminiz var mı? "Evet, var. 1988'de çektiğim "Hanussen" filmi. Hanussen karakteri tarihten gerçek bir kışilikti. Hit- ler döneminde yaşamış gaipten haberler veren bir medyumun öyküsüydü. Bu filmimden tam anla- rraylamemnun kalmadığımı söyleyebilirim. Hanus- sen'in kişiliği ile ilgili araştırmalara girdim. Hakkın- daki tüm bilgileri toparladım. Karşıma olumsuz bir kişilik çıktı. Hanussen'in bu olumsuz yönlerini Fıl- mimde kullanmamaya karar \ erdim, ayıklama yap- tım. Bunakötü ve aptalca bir karardı diyebilirim. Ya- şamımın en büyük hatasını bu filmde yaptım. Eğer gerçeğı öğrenmişseniz, biliyorsanız bunu ne olursa olsun mutlaka söylemelisiniz, yansıtmalısınız. Ba- bam da. dedem de tıp adamlanydı, bana daima şu- nu söylemişlerdi: Gerçek her zaman herkes için en iyi ilaç değildir; bazen yalan söylemek daha iyidir. Ama bu felsefe sadece bir tıp adamı için geçerlidir, eğer bir insan kanserse ve yann da ölecekse bunu ona söylememek daha iyidir. Ama bir film yönet- IstvanSzabo'nunfilmlerindeanatemayı güvenaravışı oluşturuyor.(Fotoğraf: KADERTUGLA) meni içın böyle davranmak çok yanlıştır kanımca. Bir tıp adamı ıle bir film yönetmeni arasındaki önemli fark da budur zaten. "Hanussen" filmi böy- lece bana bildiğım tüm gerçeğı eksıksiz söylemem. yansıtmam gerektiğini öğrettı... - Filmlerini/deki ana temavı tammlar mısınız? Fılmlenmdekı ana tema gü\en arayışıdır. Kahra- manlarım film boyunca güvenlik duygusuna enş- mek için çalışırlar, savaşırlar. Hepsınin değerleri, yetenekleri \ardır: Oyuncu Mefisto. Albay Redl, med\aım Hanussen. ılkokul öğretmenlen Emma ile Böbe. tümünün kafasında bir şeyler \ardır. Fakat so- nuçta hepsi toplumun. tarihın tehdıdine uğrarlar. Ve bu tehdide karşı koymak açısından yetenekli değil- dirler. Gü\ enlık duygulannın yitmesiyle yılgınlaşır- lar, güven içinde olmak isterler. - "Mefisto" adlı fılminiz yazar Klaus Mann'ın ro- manından senanolaştınlmışü. Vânılmıyorsam yeni projeniz "yolcano"da onun eseri_ - Evet. Lç a> öncesıne kadar "Vokano" adlı yeni fılmımin hazırlıklan içındeydim. Her şey tamamlan- mıştı. çekım mekânlarını bulmuştuk. oyuncular da hazırdı. Fakat Alman yapımcı para yüzünden pro- jeyi iptal etti. Bugünlerde bu durum sık sık yaşanı- yor. - Macar sinemasında Zoltan Fabn, Karoly Makk, MiklosJancsovesizin gibi ustavönetmenlervar. Ye- ni kuşağın işi bence çok zor. Macar sinemasının bu- günkü durumunu nasıl görüyorsunuz? lşleri gerçekten zor. Para yok. Komünist sistem- de sinemaya % 100 devlet yardımı yapılıyordu. Film yönetmenlen toplumda saygın bir konumdaydılar. Devlet katkısı tamamıyla ortadan kalkmca yönet- menler bırden önemsiz kışiler oldular. Komünist sistemde elbette bazı konulara dokunulamazdı. ta- bular vardı. Bundan ötürü de yönetmenler özel bir dil geliştirmişlerdi. Bu özel dili öyle bir noktaya ge- tirmişlerdi ki o zamanlann kültür bakanlan. "Bra- vo. o kadar iyi anlartınız ki hiçbir şey anlaşılnııvor" diye bizleri "kutlarlardı. Genç Macar yönetmenler için artık tabu konular yok. istediklerini anlatabilir- ler; ama işleri gerçekten çok zor. Bilirsiniz Avrupa filmlerinde çoğunluk, kaybeden insanlann öyküle- ri anlatılır. Amerikan filmlerinde ise kahramanlar hep kazanır. seyircı de günümüzde kazananlan gör- mek istiyor sadece. - Türk yönetmenler Macar yapımoleriyle ortak çalışmalara başladılar, bundan haberiniz var mı? Hayır. duymadım. Bılgi eksıklığinden dolayı sa- nınm. Çok güzel bır haber bu. - Filmlerinizi Macaristan'da çekmeyi mi yeğiiyor- sunuz? Tabii ki. Bildığimmekânlarveoradaanadilimko- nuşuluyor. Murphy, Stevie JVonder 'ı oynayacak • Eddle Murphy yeni filminde Stevie Wonder'ı canlandıracak. Wonder'ın yaşamını konu alan filmin adı da 'The Stevie Wonder Story'. • Akl Kaurismakl. 15 yıllık yönetmenlik kariyerinde imza attığı çeşitli televizyon filmi, belgesel ve video yapımlannın gösterimi nedeniyle Roma'da bulunuyor. Finlandiyalı yönetmen, yeni çalışmasının sessiz film nıteliğinde olacağını açıkladı. Film, konusunu 1920'li yıllarda beyazperdeye aktanlmış olan bir tiyarro eserinden alıyor. • Rolling Stones. 'Bridges to Babylon' turnesinin Güneydoğu Asya duraklannı listeden çıkarmak zorunda kaldı. Asya ülkelerinde yaşanan ekonomik knz. bu ülkelerde bulunan organizatörlerin konser giderlerini karşılayamatnalanna neden olduğu için turne programında değişiklik yapıldığı açıklandı. • Vanessa Redgrave ve Franco Nero 'Bella Mafia" isimli filmde başrolleri paylaşıyorlar. James Gabriel Bennan'ın romanı 'L'escluso'dan uyarlanan filmde Redgrave'in kızı Joel Richardson da rol alıyor. • Cesur Yürek n (Braveheart) devamı çekiliyor. 17. yüzyılda geçen filmin ikınci bölümü için belirlenen başrol adaylan Sean Connery, Harrison Ford ve Robert De Nıro. • Depeche Mode 5 yıl aradan sonra turneye çıkıyor. 1980'li yıllarda Ingiltere'de new-wawe müziğin en başan lı gruplan arasında yer alan ve tüm dünyada 35 milyonluk bir satış grafığine ulaşan Depeche Mode. solist Dave Graham'ın uyuşturucu problemi nedeniyle turneye çıkamıyordu. 1996'da uyuşturucuyla yakalanan Graham intihar girişiminde de bulunmuştu. Grubun turne programı 12 Avrupa ülkesini kapsıyor. • Paul Mccartney geçen hafta kaybettiği eşi Linda için bir albüm hazırlamayı planlıyor. Albüm, Linda'nın 1970'lerdeyazdığı ve ölümünden birkaç ay önce kaydettiği parçalardan oluşacak. McCartney, eşinin böyle bir albüm hazırlamayı çok istediğini, bu nedenle de albümü hazırlamakta kararlı olduğunu söylüyor. • Placldo DomingO. tngiltere Kralıyet Operası'ndaki şovunun bilet ücretlerinin 456 dolar olarak belirlenmesinin kendisiyle ilgili • olmadığını ve bundan sonraki gösterilerinin daha ucuz olması için elinden geleni yapacağını belirtti. Bilet ücretlerinin pahalılığı nedeniyle halkın kendisinı izlemeye gelemediğini söyleyen lspanyol sanatçı. bu durumdan kendi adına bir kâr sağlamadığını da sözlerine ekledı. • Leonardo Di CaprlO evlenmek içın acele ermediğini \e biriyle evlenmeden önce 20 yıl birhkte yaşamak istediğini söyledi. • TltanİC. Fransa Sinema Federasyonu'nun açıkladığı geçici rakamlara göre Fransa'da üç ayda 50 milyon seyirci tarafından ızlendi. • Spice Cirls Ingiltere'nin en çok kazananlan listesınde 1 numaraya yükseldi. Grup. 43 milyon pound'luk kazançlanyla 31 milyon pound kazanan Rolling Stones'u, 26 milyon pound kazanan Beatles'ı ve 25 milyon pound kazanan Elton John'ı geride bıraktı. • Shirley Temple geçen hafta 70. yaşını kutladı. Bir zamanlann çocuk yıldızı Temple. 1950'li yıllarda şansını televizyonda denemiş. ancak başanlı olamamıştı. Nixon tarafından ONU'nun Amerika temsilcisi seçilen Temple, bugün de hükümet için çalışmaya devam ediyor. • cabrlel Byrne \e Angela Molina. Sandro Cecca'nın üçüncü uzun metrajlı filmi 'Maestrale'de başrolleri paylaşıyorlar. Maestrale dışında şu sıralar Sicilya'da çevrilen diğer filmler ise 'Sud Side Story' (RobertaToıre), "C'era una volta in Sicilia' (Vito Zagarrio) \e M007Garibaldini' (Claudio Fragasso). • LeOS CaraX yeni fılmı 'Pola X" için yapımcı buldu. Filmin başrollerini Katıa Golubeva, Cathenne Deneu\ e ve Guillaume Depardıeu paylaşıyorlar. • Robert Redford Utah'ta 345 hektarlık dağlık arazıyi satın alıp çevreci bir kuruluş olan Utah Open Land'e bağışladı. • Milos Forman. Taksi isimli filmde oynayan ve 35 yaşında akciğer kanserinden yaşamını yitiren Andy Kaufman'ın yaşamını anlatan bir film çekiyor. Önümüzdekı aylarda çekimine başlanacak olan 'Man on the Moon' isimli filmde Jim Carrey ve Danny De Vito rol , alacak. • Mlctıael DOUgOS ttalyan film stüdyolan Cinecitta'da film çevirecek. Amenkalı yönetmen Jonathan Mostov. son filmi 'Breakdovvn'ın tanıtımı için geldiği Roma'da. Cınecirta'da çevireceği 'U-571' adlı filmde başrolü Douglas'a vermek istediğini açıkladı. 'U- 571 "in. konusunu gerçek bir olaydan aldığı belirtildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear