Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15ŞUBAT1998PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
um:ag
Uğur Mumcu Araştır-
macı Gazetecilik Vakfı
tarafından yayımlanan
Uğur Mumcu'nun "Bü-
tiin Yazıları"nda yayın
yönetmenliği yapan Ali
Tartanoğlu açıklıyor:
"30 Ağustos 1992 ta-
rihli yazının dizide yer
almadığı yolundaki sap-
tamana teşekkürler.
Böyle bir eksiklik böyle
bir çalışmada olmama-
lıydı. Niye olmadığının
çok mantıklı açıklama-
sı var ama okuyucunun
bununla ilgileneceğini
sanmıyorum. Olmama-
lıydı; o kadar. Ancak...
Eğer bu saptama, oku-
yucunun kafasında ya-
zıya dizide bilerek yer
verilmediği izlenimini
uyandınrsa, bu gerçek-
ten ağır bir haksızlık
olur. Tek tük de olsa
başka yazılar da alın-
mamış olabitir. Ama,
Menemen ve benzeri
konulardaki düşünce-
lerimiz aynen Uğur
Mumcu'nunki gibidir."
Menemen ola-
yında "çokfark-
lı" düşünen Can
Oündar'a eşi
Uğur Mumcu için
belgesel yaplıran Gül-
dal Mumcu'dan henüz
bir açıklama gelmedi.
Ceyhan Mumcu ise
kardeşi için yapılacak
bir belgeselde Can Dün-
dar imzasına ideolojik
ve etik yönden karşı çı-
kıyor ancak "Vakıf Gül-
dal'ın vakfı; vakfın işine
karışma hakkım yok"
diyor.
BeMronik posta: [email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Yargrtay'daki örtülü ödenek
davası için Tansu Çiller özel
bilirkişi raporu hazırlatmış.
"Duruşmanm valıda
vapılmasını da istevebilir!"
ğer demokrasinin olmazsa olmazlarından
biri seçimse, cemaat ya da tarikat denen
dini örgütlenmelerde "seçim"in yerini gös-
terebilir misiniz? Bunlann liderieri tekkede
kurulan seçim sandığından çıkıyor diyebilir misiniz?
Her kademedeki örgütlenmesini seçimle yapan si-
vil toplum kuruluşları arasına bu cemaat ve tarikat-
leri koyabilir misiniz?
Bu sorulara evet yanıtını verenlerin demokrasiye
olan inançlarından kuşku duymalısınız. Cemaat ve
tarikatları sivil toplum kuruluşları arasında sayanlar
sahte demokrattır ki onlar aynı zamanda laik cum-
huriyet düzeninin de düşmanıdır: işbirliği yaptıklan
çevreler gibi. Hepsinin dini imanı paradır. Para için
bedenlerini de satarlar, ruhlarını da.
Geçen yıl, Genelkurmay Başkanlığı'nda verilen ir-
tica brifinginde ekrana yansıyan yobaz sürüleri ara-
sındaki portrelerin birbirinden pekfarkı yoktur. Al Müs-
lüm Gündüz'le o günlerde peşine takılan Fadime'yi,
Legalleşmekvur Fethullah Gülen'le şimdilerde peşine takılan
Nevval Sevindi'ye! Aralanndaki fark birinde seks iliş-
kisi, ötekinde ideolojik ilişki olmasıdır; birinin zara-
rı kendine, ötekininki toplumadır!
Ama daha da büyük tehlike, başta Süleyman De-
mirel, Bülent Ecevit, Hikmet Çetin, Ismail Cem
gibi "demokrat". "demokratik solcu", "sosyal de-
mokrat" devlet ve sıyaset adamlarıyla sanat ve bi-
lim dünyasından kimi "çağdaş" kişilerin bilerek ya
da bilmeden cemaat veya tarikatçılarla kurduğu di-
yalog ve dolayısıyla bunlann "legalleşme'sidir. De-
mokratik kural ve koşullarda oluşan 206 sivil top-
lum örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Sivil
Toplum Kuruluşları Birliği'ni "illegal" sayacak denli
bir "legalleşme"dir bu... Fethullah Gülen'in okulla-
rında nasıl başarılı bir eğitim verildiğini anlatan te-
levizyon programlarına, gazetelerde haftalarca sü-
ren yazı dizilerine alkış tutanlar, aynı okullarda rejim
düşmanlarının nasıl yetiştirildiği açıklandığında "Fet-
hullah Gülen Hocaefendi'nin hiçbir okulla ilgisi yok-
tur" yolunda tekzip gönderebilmektedir.
Ortalık öylesine toz dumana bürünmüş ki, devle-
tin istihbarat örgütünün hazırladığı bir raporda Su-
surluk bağlantılı isimler arasında adı geçen kişiyi
aynı devletin Susurluk'u aydınlatmayı "görev" edin-
miş hükümeti yeşil pasaportla yurtdışına göndere-
bilmekte ve büyükelçisine ağırlatabilmektedir.
CHP Içel Milletvekili Fikri Sağlar, Fethullah Gü-
len'le ilgili olarak Başbakan Mesut Yılmaz'a soru
önergesi verdi. Önergeye bir soru da biz ekleyelim:
-13 yıl vaizlik yaptıktan sonra güvenlik kuvvetle-
rince arandığında saklanmak için istifa ederek me-
muriyetten ayrılan ilkokulu sonradan bitirmiş Fethul-
lah Gülen'e yeşil pasaport nasıl verildi?
SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
DlLsizin hakkından İMLAsız gelir!
Bilgisayam karatahtada kullanmak
Rektör Prof.Dr. Osman Çakır, Va-
ziyet'e gönderdiği açıklamalarda Ondo-
kuz Mayıs Üniversitesi'nin bir çok yön-
den örnek gösterilen çağdaş bir eğitim
kurumu olduğunu öne sürüyordu. Os-
man Bey'e yanıt, üniversiteyi kuşatan
ırkçı ve şeriatçı çevrelehn Samsun'da
yayınladığı "ilim" gazetesi "Malazgiıften
geldi. Gazete, yeni yayın dönemine,
yeni eğitim yılıyla birlikte başlamış.
Gazetenin "sunuş"u "Rahman ve ra-
him olan Allah'ın (c.c) adıyla ve yedi ci-
han serveri, adı güzel, kendi gü-
zel Muhammed'in (s.a.v) aşkıy-
la" yapılarak artında Alpaslan
Türkeş'in sözleri sıralanmış.
Gazete adına üç öğrenci de gidip
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Dur-
sun Akbulut Bey'le konuşmuş...
Dursun Bey'in soyadı Akbulut olsa ge-
rek ama saygıda kusur etmemek için
sonuna "Bey" eklenmiş. "Hocam"la
başlayan sorulardan biri aynen şöyle:
"Hocam, üniversitemiz teknolojinin
eğitimde kullanımı açısından çok geri
durumda. Mesela, ben sınıf öğretmen-
liği bölümünde okuyorum. Bizim dör-
düncü sınıfta iki dönem bilgisayar kul-
lanımı dersi var. Bu dersi hocamız bil-
gisayann resmini karatahtaya çizerek
anlatmak durumunda kalıyor. Acaba
bu konuda bir çalışmanız var mı?"
PALAS PANDIRAS
1
Bakalım kimsesiz bebeler için sanal anne-babayı
ne zaman üretecek şu Japonlar?
Müfıt Bozacı H
ÇED KOŞESI
OKTAY EKÎNCİ
Kars'm Sinemaları?..
"Kültür Bakanlığı. sinema sa-
lonu bulunmayan illere, sinema
makinesi sağlayarak halkı sine-
mayla buluşturacak. Projenin ön-
celikli illeri. Sinop. Nan. Yozgat ve
Kars olacak..." (Cumhuriyet-
4.2.1998)
Haberı okuduğumda önce çok
sevto&m. MSÜ-nöniu efitiöı^»-
lı başındakı açılış töreninde ilk der-
si veren Prof. Sami Şekeroğlu de-
mişti kı: "Türkiye'de devletten hiç
destek almayan. hatta sansür vb
gibi sürekli baskı da gören sanat
dalı sinemadır. Türk sineması ne
yaptıysa kendi çabasıyla yaptı ve
buna rağmen büyük başarılara
imza attı..."
Demek kı Kültür Bakanlığı dev-
letin işte bu vefasızlığını da artık
onarmaya niyetli. Kıt bütçesi için-
de halkı yeniden sinemayla buluş-
turmak istıyor. Dogrusu, şu "kül-
tür yoksunu" dönemde bu kadar-
cık bir girişim bile sevinmemize
yetıyor...
Ne varki haberde sıralanan "ön-
celikli illere" baktıgımda ıse bu
kez yüreğim burkuluyor. Çünkü
"Sinema salonu bulunmayan''' ve
halka sinemayı götürmenin amaç-
landığı kentler arasında Kars'm da
ma çıtlatmak" (çekirdek yemek)
yasaktı. ama salon karannca başla-
yan çıtırtılar hemen herkesin "or-
tak sesi" olduğundan. şikâyet eden
de pek bulunmazdı...
Ya Doğu Sineması? Yani, Kili-
se'deki sinema. lsmihan Emi (Sa-
hibi.)* film basladıktan sonra kapı-
da bekkwn. parasız" çocükları
başlânna birer "şille" (tokat) can-
lannı acıtmadan vurarak içeri alır-
dı. Zafer Sineması ile Orduevi Si-
neması ise daha çok yabancı Fılm
gösterirler ve deyiş yerindeyse "sos-
yete" müşterilere hizmet verirler-
di...
Türkiye Ansiklopedisi'nde çar-
pıcı bir istatistik var 1978 yılında.
Kars'ta göstenlen 1042 fılmi top-
lam "297.500 kişi" biletli olarak iz-
lemış. Aynı yıllardaki nüfus ise sa-
dece 60.000 civannda...
tşte böyle bir kent. 20 yıl sonra
nüfiısu 100.000; ama "sinemaya
muhtaç" ilk4il arasında!.. Ne ol-
du o güzelim sinema salonlanna?..
Telefonun öbür ucunda Cumhu-
riyet'in Kars temsilcisi Yücel Se-
zer var. Özetliyor: "Şehir Sinema-
sı yıkıldı, mağaza oldu. Zafer Si-
neması kapandı, salonunda ba-
zen toplantdar yapılıyor. Orduevi
Kars'ın caddelerini süsleyen tarihi taşe\lcrde >akın yıllara
kadar "sinemayı doya doya yaşayan" kentliler otururdu...
Şimdi onlar da tıpkı sinema salonları gibi yok oluyorlar...
adı geçiyor. Sinop, \'an ve Yozgat'ı
pek bilemiyorum. ama Kars'taki
"sinema zenginliği". ve "sinema
coşkusu" da daha dün gibi aklım-
da. Çocukluğumda ve öğrencilik
yıllanmda vaz aylarımızı Kars'ta
geçirirken fstanbul'da kışın göre-
mediğimiz birçok ünlü fılmi yine
Kaıs'taki 5 sinemada (evet. tam " 5 "
ayn sinema salonunda) yakalar ve
izlerdik:..
Dolu dolu salonlar...
Belleğimin yanıltıcı olmaması
için Kars'taki aynı yıllan ve anıla-
n paylaştığım Atacan Yalçınyiğit'i
aradım:
" - Kars'a sinema yardımı ya-
pılacakmış!.. t stelik öncelikli il se-
çilmiş. Anımsar mısın o dolu do-
lu sinemaları?.."
'•- Biri Şehir Sineması'ydı, Or-
du Caddesi'ndeydi. Hemen yakı-
nında Torun Yeltekin'in eski Sü-
merbank binasının yerindeki si-
neması vardı. Sonra Doğu Sine-
ması ki kilisenin içindeydi. Hal-
keğitim binasında Zafer Sinema-
sı vardı. Bir de Orduevi Sinema-
sı vardı, halk da gidebilirdi..."
Atacan m sıraladığı bu liste, ay-
n a^n anılarla da bezeli.
Orneğin Şehir Sineması. Loca-
ü, balkonlu. koltuldu, görkemli per-
desi ve sahnesi olan, bir büyük si-
nemaydı. Şehir Sinemasf na girme-
den önce, kapıda "semişka" (ayçi-
çeği çekırdeği) satan Ehnıed (Ah-
met) Dayı'dan semişka almayan
yok gıbiydi. Gerçi, içeride "çıtla-
taşınınca sineması da kalmadı.
Tarihi Kilise'yi ise \aktılar. Doğu
Sineması da öyle yok oldu..."
Oysa ki o büyük taş kılise, sade-
ce sinema işle\ iyle değil. Kars'ı be-
zeyen diğereski taş binalar ve "dar-
vazalı" (büyük kapılı) taş evlerle bir-
likte kent kültürünün "tarihsel pey-
zajını" da tamamlamaz mıydı'.'..
Kars'ın ilçelerinden Sankamış'ta
bile 3 sinemayı anmısıyorum. Te-
pe Mahallesi'nde yıne eskı bir Kı-
lise"deki tpek sineması. lnönü sem-
tinde Baydar ve Bebek Gölü'nün
yanında Ordu Sineması... lpek, çok-
tan cami olmuş,. Baydar kapanmış,
sadece Ordu^ i'ndeki duruyor ve an-
cak perşembe günleri si% il halka
açıkmış...
Evet. Kars'ın sinema öyküsü kı-
saca böyle. Yücel Sezer diyor ki;
"Sadece sinemalar değil, o kültür
ve uygarlık dolu kent yaşamının
soluk soluğa geçtiği ortamlar da
kalmadı..."
Şimdi Kültür Bakanı tstemihan
Talay, sözcüğün tam anlamıyla
"çam sakızı çoban armağanı" bir
adım atıyor. .\ma, galiba daha da bü-
yük ve önemli bir görev. Cumhuri-
yet'in 75. yıldönümünü bir "genel
değerlendirme yüı" olarak kutla-
maya hazırlanan kişi ve kurumlara
düşüyor. Ne oldu da bu 75 yılın şu
son 25 yılında. ilk 50 yılın "uygar-
lık kazanımlan" hızla yok edildi
ve tüketıldi? E\et. ne oldu; Türki-
ye'nin ve Kars'ın başına ne geldi?..
Ya da kimler geldi?.
HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakuı turk.net
ÇİZGİLİK KÂMtL MASAKACI
MIRMIRLAR ICIR DUIUK
i TuRU
ÎTeRE*
T
ç 5A AR-rifct-
Mı...
V
• — —
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Şubat
NUMAN MENBMENCİOĞLU..
İ9S8 'DE SUGÛM, ESKİ HAg.İCİYE
(PlfifLBIti BAKANl) NUMAN UEUEMEUCİOĞUJ
66 YAŞIUPA ÖLMÜSTÜ. *9i4 'TX, LOZAN ÜNi-
VEBSİTESİ 'Nİ gtriB.EK.EK YURPA PÖNEN
VE OSMANU HAKİCİYESİNE S'GEN NUMAN
SEY, MEMUR OLARAK BlRÇOK AVRUPA 8AŞ-
KENTİNOE ÇAUŞM/fT/. 49+Z YfUNDA, İSTAN-
SUL 'PAN MİLLErifEKİLİ SEÇtLEH NUMAN
MENEMENCİOĞUJ, ÜUgULAN HÜHÜM£TT£
HAKİCİye yEKiLLrĞfNE &ErfS/LM/fTİ. IT.
DÜA/YA SAVAÇf S'«ALASlNA GASTTAyAN
8U GÖKEISPE, DEA/Ey/MU giK PtPLOMAr
OLARAK 6ÜÇ DueuMLA/e/N VE SOOUN-
LARIN ALT/NDAM 8AŞARIYLA
PANO
DENtZ KAVUKÇUOĞLU
"Yalakalı Günler"
Heinz Grüber'in "beklenmedik" telefonu beni o gün
çok sevindirmişti. Altı yıldır görmediğim, onca za-
man kendisinden herhangi bir haber almadığım es-
ki birarkadaşımın sesini duymaktan mutlu olmuştum.
Frankfurt'ta, büyükçe bir şirkette yeni bir göreve baş-
ladığımı öğrenmiş, kutlamak için telefon açmıştı.
Nümberg'deki öğrencilikyıllanmda, -aramızda derin
bir dostluk kurulmamış da olsa- aynı sıraları paylaş-
mış, aynı hocaların derslerini izlemiştik. Ben, "Mut-
laka görüşelim Heinz!" deyince, "Olur" demişti. Üç
gün sonra "TheaterCafe"6e buluşmuştuk. Belleğim-
de kalmış resmine tıpa tıp uyarcasına şık ve bakım-
lıydı. Ona büyük bir heyecanla yeni işimı, bu işle ilgi-
li projelerimi anlatırken beni dikkatle dinliyor, arada
bir sorduğu sorularla ilgisini gösterıyordu. Ikinci kah-
vemizin sonuna doğru ben, "Eee, biraz da sen anlat!
Neleryapıyorsun" diye sorunca hüzünlenmiş, alt du-
dağı düşmüş, "Işsizim!" demişti.
Onun için mutlaka "bir şey/er" yapmalıydım. Yap-
tım da... Heinz Grüber bir hafta sonra yanımda "pi-
yasa araştırma uzmanı" olarak dolgunca bir ücretle
işe başladı. Her sabah işe benden önce geliyordu.
Sabahlan, açıkduran kapısının önünden geçerken onu
masasının üzerine eğilmiş, çalışırken buluyordum.
Beni gorünce derhal ayağa fırtıyor, yanıma geliyor, "Gu-
ten Morgen, Herr Kavukçuoğlu!" diyerek elimi sıkı-
yor. o sabah "ne kadar iyi göründüğümü" söylüyor-
du. ilk günlerde birkaç kez, "Bu tür resmi selamlaş-
maya gerekyok Heinz, biz eski arkadaşız, uzaktan bir
selam yeter!" dediysem de o her defasında bundan
"mutluluk"" duyduğunu, "Lütfen, izin vermemi" söy-
lemişti. önceleri beni bayağı sıkan, avuçlarımın içini
terleten bu "ritüef'e giderek alışmıştım.
Bir pazartesı sabahı Heinz Grüber, elinde bir tep-
si ile odama geldi. Bana kahve ve kuru pasta "ikram
etmek" istiyordu. "Peki, niye sekreterlerden birine
söylemedin" diye sorunca, "Karımın dileği!" yanıtını
almıştım. Eşi Ursula hafta sonu çeşit çeşit kuru pas-
talar yapmış. "Bunlan kendi elinle Herr Kavukçuoğ-
lu'na ikram eV." diye tembihlemişti. Bunun, Heinz
Grüber ile ilişkimizde yeni bir dönemin başlangıcı ol-
duğunu o gün bilemezdim! Nitekim o günden sonra
Heinz Grüber her sabah elinde iki fincan kahve ve ya-
nında mutlaka "birşeyler", saat 10.00'a doğru oda-
ma gelmeye başladı. Her zaman güleryüzlü ve "mül-
tefit"\\. Ne anlatsam beğeniyor, ne söylesem onaylı-
yordu. Heinz Grüber için ben, "çok önemli ve vazge-
çilmez" bir insandım. Benim için "büyük şeyler ön-
görüyor", geleceğimi "okyanusenginlikleri"ilekıyas-
hyordu. Ne yalan söyleyeyim, Heinz Grüber'le sabah
sohbetleri beni çok rahatlatıyordu!..
Şirkette diğer bölümlerle her salı yaptığımız ortak
toplantılarda Heinz Grüber'in ne yapıp edip yanım-
daki koltuğa oturması, bir "gelenek" olmuştu. Ne za-
man söz alsam, yüzünü bana doğru çevirerek göz-
lerini dudaklanma dıkıyor, dudaklarımdan çıkan her
sözcüğü başını "anlamlı anlamlı" sallayarak onaylı-
yordu. Ben sözlerimi bitirince de kendisi söz alıyor,
benim biraz önce anlattıklanmı özetleyerek bir kez da-
ha anlatıyordu. Bir keresinde, "Bunu niçin yapıyor-
sun" diye sorduğumda bana, "Çifte dikiş daha iyi tu-
tar" diyerek eski bir Alman atasözü ile yanıt vermiş-
ti.
Şirketin "Planlama Bölümü"nû o tarihlerde Ergin
Günçe yönetiyordu. Ergin Günçe, Almanya'ya gel-
mezden önce ODTÜ'de öğretim üyeliği yapmış, ede-
biyat alanında ürünler vermiş değerii bir dostumdu.
Akşamlan sık sık birlikte oluyorduk..Yıneböylet>ır.aK*i
şam "Tosca" adlı bir Italyan lokantasında "Montepui-
ciano" şarabı içerken Bak" dedi, "bu adam seni bir
gün çıldırtacak, sonunda katil olacaksın!" Hiçbir şey
anlamamıştım. Kendine özgü "kara mizah"\ ile uzun
uzun anlatmaya başladı.... Heinz Grüber, şirkette ça-
lışmaya başladığından bu yana "halim tavnm" değiş-
mıştı. Daha bir başka yürür olmuş, daha bir başka
konuşur olmuştum. Yüzüme yeni mimikler yerleştir-
miş, yeni el kol hareketleri geliştirmiştim. Artık daha
yüksek sesle konuşuyor, herşeyin iyisinı ben biliyor,
kimseyi dinlemiyordum. Ergin'in anlattıkları inandırı-
cıydı. Bendekı değişiklikleri gözlemlemiş, uyarma ge-
reksinimi duymuştu. Masadan kalkarken "Yalakalar
adamı sonunda delirtirler" dedi. "Haklısın" diye ya-
nıtladım, "bunun farkına varsaydım kafasına gerçek-
ten bir şey vurabilirdim!"
Ertesı hafta Ergin'le birlikte Heinz Grüber'e bir "tu-
zak" hazıriadık. Salı toplantısına sunacağım rapora
"11 yanlış" monte ettik. Toplantıda gözlerimiz yıne her
zamanki gibi yanımdaki koltukta oturan Heinz'in üze-
rindeydi. Söze başlamamla birlikte kafasını sallama-
yabaşladı. Gözlerinin "boşboş" baktığının, kafasal-
lamasının anlamsızlığının ayırdına ilk kez o gün var-
dım. Ergin'in "ö(v/uşu"olantuzaklanndokuzuncusun-
da gözlerimiz Heinz'in sallanan kafasına takılınca
kendimizi tutamadık, kahkahalarta gülmeye başladık.
ikimizden başka hiç kimse bir şey anlamamıştı. He-
inz Grüber, o gün işten ayrıldı. Kendisini bir daha
görmedim.
Aradan tam 22 yıl geçmiş.. .Ergin Günçe daha son-
ra Türkıye'ye döndü, bir uçak kazasında can verdi.
Onun dostluğunu hiç unutmadım. O günden bugü-
ne her türlü yalakadan ve yalakalıktan tiksinıyorum.
Şimdi politikada, bürokraside, medyada, "önemli ki-
şilerin" çevresinde yalakalan görünce kendi "yalaka-
lı günlerimi" anımsıyorum, Ergin'e, "toprağı bol ol-
sun" diyorum. (Faks: 0216-418 84 10)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1 2 3 4 5 6 7 8 9
U III' ' '
n ı
•w
ı n
SOLDANSAĞA:
1/ Emeğin te-
mel değer ola-
rak degerlendi-
rildığı toplum.
2/ Kısır olan ka-
dın ya da dişi
hayvan. 3/
Türkçede ılgi
ekı... "Bir —
gönül yıktın ise
Bu kıldığın
namaz değil"
(Yunus Emre)...
Aktinyum ele-
mentinin sim-
gesi. 4/ Ters. kars.it... ls-
viçre'nin en önemli
akarsuyu. 5/ Bazı ağaç-
lardan elde edilerek ci-
lacılıkta kullanılan bir
çeşit zamk... Tann. 67
Hatay ilinde bir göl ve
ova... Zafer. II Bir cet-
veltürü... Sertbirıçki...
Yüz metrekare tutann- g
dayüzeyölçüsübirimi. „
8/ Karbonath kumtaşı.
9/ Bir işe girerken. kendi için güvence doğuracak bilgı
ya da kefil yerine geçebilecek ad verme.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yürüyen merdiveü. 2/
Yerine koyma, yerine kullanma. 3/ Galyum elementinin
simgesi... Kayak... Manganez elementinin simgesi. 4/
Argoda "lira" anlamında kullanılan sözcük... Kırkoşu-
su. 5/ Güreşte biroyun... Ispanyollann sevinç ünlemı. 6/
"HocaAli—'": Ünlü Türk ressamı... EskiTürklerdeço-
cuklan koruyan tannça. 7/Birrenk... Arka.geri... Samar-
yum elementinin simgesi. 8/ lri taneli bezelye. 9/ Yur-
dumuzun kuzeydeki en uç noktası olan burun.