Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 1998 ÇARŞAMI
HABERLER
Şevki Yılmaz
Taşar'a tazminat
ödeyecek
• ANKARA (AA)
Ankara 27. Asliye Hukuk
Mahkemesi. bir
konuşmasında, Tanm ve
Köyişleri Bakanı Mustafa
Taşar'ın eşi Gülderen
Taşar'ın kişilik haklanna
hakaret ettiği gerekçesiyle,
eski Rize milletvekili
Şevki Yılmaz'ı l milyar
lira manevi tazminat
ödemeye mahkûm etti.
Davanın dün görülen karar
duruşmasına. Taşar'ın
avukatı Erden Ansoy, eski
beyanlannı tekrar ederek.
tazminata hükmedilmesini
isterken. Yılmaz'ın avukatı
Kıdık ise davanın reddini
talep etti.
Generallere
madalya
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Kara Kuvvetleri
Eğitim ve Doktrin
Komutanı Korgeneraİ
Baha Tüzüner ve Kara
Kuvvetleri Eğitim ve
Okullar Komutanı
Tuggeneral Ali thsan
Gürcihan, Doğu ve
Güneydoğu'daki başanlı
operasyonlanndan ötürü
Türk Silahlı Kuvvetleri
Üstün Cesaret ve Feragat
Madalyası ile
ödüllendirildi. Gürcihan ve
Tüzüner'e madalj alannı
Kara Kuwetleri Komutanı
Orgeneral Attila Ateş
verdi.
Meral'den iftar
mesaisine tepki
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Ramazan ayının
başlamasıyla kimi devlet
dairelerinde mesailer iftar
saatine göre ayarlandı.
De\ let dairelerinde saat
17.30'da bitmesi gereken
mesai, bazı kurumlarda
saat 15.45'te sona eriyor.
Türk-îş Genel Başkanı
Bayram Meral, mesailerin
iftar saatine göre
ayarlanmasının geçen
yıllarda polifik araç olarak
kullanıldığını anımsatarak
"Bu, polirik araç
yapılmamalı. Istismar
edilmemeli" dedi.
I Şanlıurfa II Kültür
Müdür Yardımcısı Nasih
Barlak'ın avukatı Ahmet
Düşünür, Cumhunyet
gazetesi muhabirinin
hiçbir zaman öiümie tehdit
edilmedigini açıkladı. 3
Arahk 1998 günü
gazetemizde yayımlanan
"Muhabirimize ölüm
tehdidi" başlıkh haber
nedeniyle bir açıklama
yapan Barlak'ın avııkatı
Ahmet Düşünür, haberdeki
iddialann doğru
olmadığını öne sürdü.
Düşünür, açıklamasında
şöyle dedi:"'Tehdit iddiası
tamamen uydurmadır.
Müvekkilim herhangi bir
kişiyi tehdit edecek yapıda
değildir. Kendisine yönelik
haksız bir saldınyı kendisi
bertaraf etme yerine
kanuni yollara
başvurulması gerektiği
düşüncesinde, halim selim
bir insandır. Bu nedenle de
haberi hukuki olarak
tekzip etme yolunu seçmiş
ve bu yola başvurmuştur.
Kendisinin hiçbir adamı
yoktur ve haberde ismi
geçen Mehmet Duman'ı
tanımamaktadır."
Masaldan bunalımın yalın
gerçeğine: Yeni Dünya Düzeni
StTITS/TlS! }
"6yıhnın baharaylanndaha-
yalizmin YeniMasatı"admı taşıyordu. Çokdeğil, yak-
laşık Syıl önceki o günleri bir ammsayımz. "Küresel-
leşme" denen olgu. tüm dûnyada olduğu gibi Türki-
ye 'deki halka dapembe tüller ardında saklı bir kurtu-
luşyolu olarak sunuluyordu. Küreselleşme ilepiyasa-
nın görünmez elindeki büyûlü değnek üzerimize doku-
nuverdi mi baştmı: göge erecekti.
"Neden masal" sorusunun karşıhgtnı o dizinin su-
nuşunda şöyle ditegetirmiştik: "MasaUar,gerçeğin (a
kendisindenftriayıp düşlerin uzak denizlerinde yolcu-
luğa çıkanrîarinsanlan. Gerçek, masalın içinde, din-
leyenin gözü önündedir, ancak düşlerin çekiciliğine
kapılmamak elde değildir. Masal, eninde sonunda hi-
ter, diişler uçuşur. Yalın gerçekle karşı karşıya kalıve-
rtrstnız
3 yıl içinde diişler uçuşuvermiş olmasm?
Bu süreçte Türkiye 'nirt gündemine kısa başlüdarla
bir göz atalım isterseniz:
REFAHYOLUaidan. Köktendinciliginyükselişi. Su-
surluk kazası, devlet örgütûne sızmış çeteler. Irkçılık
ve mibvmilliyetçilik. tç vedış borcun kabarması, rart-
tiyenin üretim sektörünü teslim alması. Banka ihale-
lerinden tutun kamu kuruluşlannın özelleştirilmesine
değin her alanda mafyamn öne çıkması. 28 Şubat ka-
rarları. 8yıllıkzorunlu eğitiminyasalaştnası. Ulusdev-
leti çökertme çabalan.
Sevrkoştdlarının yeniden dayattlmakistenmesi. Mil-
yonlarcayurtlaşın, 1923devriminin 75.yıldönümüfıü
coşkuyla kutlaması. Enerjisektörüne, biryandan ma-
li sermayeye egemen olan medya holdinglerinin, bir
yandan da "anayasa değişikliği" önkoşıdu ile yaban-
cı sermayenin talip olması. Siyasette, yargıda tıkan-
ma. Başkanlıksistemiönerileri. Demokratikleşme öz-
lemleri. Başta tekstil olmak üzere bunalıma girdigi
ileri siirülen sanayisektörü. Yiizbinleri bulan işten çt-
karmalar. İş saatleri azalnlarak emekçilerin ücretle-
rinin düşürülmeye çalışdması...
Ya dünya, ya dünya?
Clinton 'ın seks skandah, neoliberal küreselleşme-
nin "medar-i iftihan" Asya kaplanlarının çöküşü,
Rusya krizi. IMF ve Dünya Bankası 'nın bile küresel
sermaye hareketlerini sorgulamaya başlaması, etkin
ve dinsel boğazlaşmalann sürmesi vb. Masaldan bu-
nalımın yalın gerçeğine dönmüş müyüz, dönmemiş
miyiz? Ulusalçıkışımız var mı, yok mu? Dizimizde, ulu-
sal ve uluslararası yetkin bilim insanlanmn ve m~
manların görüşlerine başvurarak bu soruların yanıtı-
mbulmayaçalışacağız. Vanngelin, eşlik edin masal-
dakı cinin nasıl şişeden çıktıgma...
HAZ1RLAYAN: IŞDC KAJVSU
ODTÜ Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr.
Ahmet fnam: "Birey olmaya çahşıyorum,
birey olmak da ekonomik gücûnü artirma-
dan geçiyorsa, köşeyi dönerim.'' Yanlış bun-
lar. Birey olabilmenın birlikte kotanlacak
bir şey olduğunu bilmemiz lazım.
Düzen, bireyi bir meta olarak algılıyor. Bi-
rey de kendini öyle görüyor. Çok acil bi-
çimde insanın bütünsel varlığmı yakalama-
sı lazım. Duygusunu, bedenini, aklını, bil-
gisini, nasıl yaşayacağmı gözden geçirme-
si gerekli.
Ben kolay kolay dünyayı şu anda saran dü-
zenin yıkılabileceğini, değişebileceğini san-
mıyorum. Ama bunun temelleri atılabılır.
Artık tek başına siyasi parti kurmakla, sa-
dece askeri, sadece siyasi. sadece ekonomik
mücadelelerle bu davayı kazanabilme imkâ-
ru yok. Bunlann hepsi bir arada olacak.
Birey olmak bir kaçış değil. Düzene uy-
ma da değil. Düzen, bana "Birey oT dediği
için, "Zengin ol" dediği için bunu yapmıyo-
rum. Ben bu düzeni ortadan kaldırmak için
birey olmaya çalışıyorum.
Hepimiz aynı gemideyiz, bir başımıza
kurtulamayız. Bir dayanışma içinde, örgüt-
lenerek istediklerimizi gerçekleştirebiliriz.
Ama. o örgüt içinde insanlar birey olacak.
Bu düzenin sanal gerçekliğine karşı, ken-
di sanal gerçekliğimizi yaratmalıyız.
Gerçekçi olmak istiyorsak, hayalci olmak
gerekiyor.
Düzenin yaratmak istediği
birey yüzsüz. Kişiliği ortadan
kalkmış, kendi başına karar
veremeyen insan birey olabi-
lir mi?
Birey olma, yaratılan sanal
gerçekliğe posta atmakla olur.
İnsan yalnızca
akıldan ibaret değil
- NeoJiberaflerin kendi dü-
şüneesistemlerigibialşılanına-
sını istedikleri postmoder-
nizm nevi amaçhyor?
- Akademik hayat açısından
bakarsak, Batı düşüncesi
1950'Iere değin genelde bi-
lim ve teknolojinin peşinde.
Genel teması şu: Biz akılla
bütün problemlerimizi çöze-
riz. Özellikle Ingilizce konu-
şulan ülkelerde bilim ağırlık-
lı bir düşünce var. "İdeoloji-
ler bitti, her şeyi akıl ve bilim-
leçözerizdüşüncesi" egemen.
1950'lerden sonradeğişiklik-
ler başhyor. Postmodernist di-
yeceğimiz akımlann kökleri-
ni oraya kadar göfürme ola-
nağı var. Avrupa içinde akıl
ağır biçimde sorgulanmaya
başlıyor, "Alal ne kadar der-
dimize deva olabili>or" diye.
Felsefi anlamda postmodern
hareketin çıkışı, bu aklm sor-
gulanması ile ilgili. Şöyle de-
niyor: "Dünya savaşlannda
m9><onlarcainsan krşıJdı. firm-
larda \akjldı. Sebebi,aklın az-
ınasıdırf Yani, akıl her şeyi ya-
pıyor, ama aklı bir başına bı-
raktığınız zaman, akıl akılı
denetleyemez hale geldiğin-
de, akıl insan bütünlüğü ile
birleşemediğinde bu gibi yı-
kımlara yol açıyor. insan yal-
nızca akjldan ibaret değil. In-
sanı yalnız bilim, hesap, tek-
noloji yapan insan gibi görürseniz. çöküş
kaçınılmazdır. Işte postmodernist hareket, ak-
lın bu tıkanmışlığına karşı tepkiydi. Ancak,
öyle görünmüş olsa da akla karşı değil. Ak-
lı bir köşeye koyan değil. belli bir akıl anla-
yışım yadsıyan, aklı daha bütüncül insan
anlayışı içinde değerlendiren bir görüş. Ya-
ni amaç, bedeniyle, duygulanyla. aklıyla,
çevTesiyle, toplumuylabütünleşmiş insan. Bü-
tün bu gidiş içinde insanlar bir tarafa ağır-
lık veriyorlar. Örneğin, duygulara ağırlık
veriyorlar, mistik, romantik düşünce çıkıyor.
Akla ağırlık veriyorlar. akılcı düşünce çıkı-
yor. Postmodernizm, anlattığım böyle bir
gündem içinde değil belki ama, tek yanlı
bakışa. gidişe bir tepki, bir bakama akıl yet-
miyorsa, aldı nasıl aşabiliriz düşüncesi. Ak-
lm aşılabileceği, aklın zenginleştirilebilece-
ğini öngören düşünce...
Mistik yolla çözüm olmaz
-Duygudan yoksun bir akıla mı tepki bu?
- Duygu da dahil olmak üzere insan, he-
nüz kullanamadığı birçok irnkânlar, potan-
siyeller taşıyan bir varlık. Örneğin, beyni-
nin çok azını kullandığı biliniyor. Bedeni-
nin çahşması konusunda da çok bilgisiz.
Bunalımlann, mutsuzluklann ardında yalnız
sosyo-ekonomik koşullar yatmıyor. Bunlar
çok önemli ama, insanın bedeniyle iletişimi-
ni kuramaması da bir neden. Hepimiz nasıl
bir beden taşıyoruz. bununla nasıl iletişime
geçilir bunu bilmiyoruz. Postmodernizmin
irey olmak bir kaçış değil. Düzene uyma da değil. Düzen,
bana "Birey ol" dediği için, "Zengin ol" dediği için
bunu yapmıyorum. Ben bu düzeni ortadan kaldırmak için
birey olmaya çalışıyorum. Hepimiz aynı gemideyiz, bir
başımıza kurtulamayız. Bir dayanışma içinde,
örgütlenerek istediklerimizi gerçekleştirebiliriz. Düzenin yaratmak
istediği birey yüzsüz. Kişiliği ortadan kalkmış, kendi başına karar
veremeyen insan birey olabilir mi? Birey olma, yaratılan sanal
gerçekJiğe posta atmakja olur.
açtığı yolla, aslında bunu anlama imkânımtz
olabilir. Bunu nasıl anlayacağız? Ömeğin,
bilinç dışı güçlerin farkına vararak. Nelerin
farkına varamıyoruz? Bunu Freud, Batı dü-
şüncesinde söyleyenlerden bindir. Birisini
gördüğünüz zaman yüzünüz kızanyor, sesi-
niz titriyor ya da korkuyorsunuz. Bütün bun-
lann sebepleri var. Ama bedenimizle ileti-
şime geçebilseydik eğer, bu sebepleri bula-
bilirdik. Dolayısıyla bilinç dışımızla ilişki-
ye geçebilme olanağı önümüzde duruyor.
Postmodernizm belki de, yüzyıllardır Ba-
tı'nın içine düştüğü yanlışın "Akıl budur,
bilinç budur" demesi olduğunu savunuyor.
Bu bilinç ve akıl, zaman zaman bilim ola-
rak, zaman zaman da çok ilginçtir din ola-
rak da ortaya çıkıyor, "Din bunu emreder"
diyerek. Postmodernist çalkantı. bilimin
zembille gökten inmediğini göstermeye ça-
balıyor belki de. Öyleyse "Büimi insan ya-
şayışı içinde nasıl kuOanacağız" sorusu, post-
modernıst dönem biterken ultramodern ve-
vizyonun karşısında oturduğumuz yerde sö-
mürülüyoruz. Bizim kalbimize. duygulan-
mıza giriyorlar. Benim en mahrem yaşantı-
ma bile giriyorlar, Benı bir anlamda can
evimden vuruyor. Bana ait bir odam yok.
Odamda her tarafta satılan lastik ayakkabı-
lar, blucinler ve herkesin her yerde kullan-
dığı şey. Bana ait bir oda olmadığı zaman ben
kendimi ayrı bir insan, ayn kültür olarak ge-
Jiştiremem. Yok olurum. Çünkü, herhalde in-
sanı insan yapan şey fert ofuşu. Hep bera-
ber olacağız, ama ben bir sıfırsam. güçsüz,
kişiliksiz, kendine özgü dünyası olmayan
bir insan olduğum zaman yaşamın bir anla-
mı kalmıyor. Biryandan şu sorun da var: Ka-
inatın içinde hepimiz fertler olarak birerev-
reniz. Sanıyorum ki, yaşadığımız mutsuzluk-
lann büyük ölçüde kaynağı içimizden geli-
yor. Bugün sosyo-ekonomik koşullan yeri-
ne getirsek, adil bir gelir dağılımı olsa, her-
kes emeğinin karşılığını alabilse sömürii or-
tadan kalksa, her şey düzelecek midir? Dü-
ni birdönemin girişinde yeniden sorulacak.
Yani, insanın aklı ile nasıl yaşayacağı soru-
nu, insan aklıyla henüzçözülmüş değil. Ama,
bunun yanıtı da şu değil: birçok dindarlar ve
mistikler hemen buna atılıyorlar: "Bilim
yanüşyoJdadır, bizim tarikata gn-." Bu değil.
Çözümün mistik yolla olacağma inanmıyo-
rum. Çıkış. bütün hayatımızın, geçmişimi-
zin gözden geçirilmesi \e geleneğimizin,
köklerimizin yakalanması. Bu problemden
bence her kültür kendi başına çıkmayı öğ-
renecek.
TV lcar$ısında sömürülüyoruz
- Son dönenıdc özellikle küreselleşmeci
çe\relerde çok dile getirilen bir olgu var:
"teknoloji çağı. bilgi çağı" gibisindcn. Ay-
nı çe\Teler, postmodernizme yakın duruyor-
lar. Hatta bu düşünce akunını sahipleniyor-
lar. Anlartığınız çerçe>e>e baktığımızda bu-
nun bir çelişki olduğu orta>a çıkıyor aslında.
Öyle mi?
- Bilgi çağı... Müthiş tepki duyduğum bir
söz. Orada bir üçkâğıt var. lyi niyetle söy-
lenmiş olabilir ama, üzerinde dikkatle dur-
mamız gereken soru şu: Hangi bilgi? Enfor-
masyona bilgi diyorlar. Bir sürü malumat
akıyorelektronik İcanallardan ve ona biz bil-
gi dıyoruz. Ancak bilginın. bizim seçerek ya-
şayacağımız ve kendimize yakıştıracağımız
bir şey olması lazım. Bizi yok eden, manüp-
le eden, çekip çeviren, ezen, sömüren bir
şey olmamalı. Nasıl sömürülüyoruz? Tele-
zelmeyecektir. çünkü insanın iç dünyasıyla
ilgili yapacağı çok şey var. Bir başka anla-
tımla insan, iç dünyasinı yaşamaya hazırhk-
lı değil. Bedence sağlıklı olur, iyi vitamin-
ler alır. karnını iyi doyurursa sorunlan bit-
miyor. Mutlu birinsan olamıyor. fşte bu nok-
tada postmodernizm yeni bir açılım getire-
bilir. Postmodernizm bir kargaşa.
- Ama bugünkü düşünce sistcmi, belki de
sizin de>iminizle "kargaşacı" postmodern
düşünce ile neoBberalizmin "kuralsızlaştır-
ma " ilkesi birbüiyle örtüştüriilüwr. Bir baş-
kadeyişle. postmodernizmin insam sorgula-
yan yönü, neoliberallerin "bireyci" ya da
"bireyi yalnızlaştıncı" ideolojisi için kulla-
nıhyor olmasın?
- Liberalızm. hür teşebbüs gibi kavram-
lar bireye önem veren görüşler gibi ileri sü-
rülüyor. Oysa. bence tamamen bireyi öldü-
ren kavTamlar. Çünkü. orada birey sadece ey-
lemleriyle, hareketleriyle ortaya çıkıyor. El-
de ettiği kârla, kazandığı parayla, toplumda
edindiği konumla ortaya çıkıyor. Ama, bi-
rey sadece bundan ibaret değil ki. Yani, bi-
rey eşittir eylemleri demek büyük bir hata-
dır. Eylemlerin ardında yatan şeyler var.
Duygulan, düşünceleri. bedeni. bir sürü ta-
sanmı, hayalleri var. Bunlan görmezlikten
geliyoruz. Görmezlikten gelince ne oluyor?
Bunlan sömüren işleyişler. yahut kurumlar
çıkıyor ortaya. Ya da o zaman insanın o özel-
liklerini mistik kurumlann, yozlaşmış din
adamlannın eline veriyorsunuz ya da duy-
gu tacirlerinin...
- Ya da insan, kendisini "müşten" olarak
gören bir sistem Ue karşı karşıya geliyor.
- Evet, bu düzen bir mal gibi göriip bunu
kullanıyor. Dolayısıyla, her ne kadar bireye
önem veriyormuş gibi göriinse de bu düzen,
aslında bireyi bir meta olarak algılıyor. Bi-
rey de kendini öyle görüyor. Bu da neyi gös-
teriyor? Çok acil biçimde insanın bütünsel var-
lığmı yakalaması lazım. Kuşkusuz, insanın
böylesi bir düzende çok yalnız kaldığı da bir
başka olgu. Çünkü, çok adaletsiz, çirkef bir
dünya ile karşı karşıyayız. Bu dünyanın çir-
kinliklerini akşam evimize döndüğümüz za-
man yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla. ar-
kadaşsızlığımızla, se\gisizliğimizle de çeki-
yoruz. Dolayısıyla insanlığıngeleceğini kur-
ma düşüncesinde; insanın iç dünyası, sevgi
ihriyaa, duygulanyla yaşabtlmesi bence hiç
ihmal edilmemesi gereken birolgu. Postmo-
dernizmin serüveni. şu veya bu biçimde bi-
ze bunu gösterdi. Yani insan, yalnızca belli
bir akıl yorumuyla yorumlanacak bir varlık
değil. insan hakikaten uçsuz bucaksız, son-
suz bir varlık. Ama, bu düzen ve bu düzen
içinde esir olmuş bizler, postmodernizmi de
bu düzenin çarklannın dönmesi olarak algı-
larsajc, hiçbirçıkış imkânı bulamayız. Bu dü-
zeni nasıl ortadan kaldıracağız. bu düzenin
soktuğu çıkmazlardan kendimızi nasıl kur-
taracağız? Işte çok temel bir soru. Postmo-
dernizmin o şekilde yorumu yapılabılir ki, bir
çıkış imkânı, belki bir ışık olabilir. Çok za-
yıfda olsa, onun peşinden gidilebilir. Ben ko-
lay kolay dünyayı şu anda saran düzenin yı-
kılabileceğini, değişebilece-
gini sanmıyorum. Ama bu-
nun temelleri atılabilir. Artık
tek başma siyasi parti kur-
makla, sadece askeri, sadece
siyasi, sadece ekonomik mü-
cadelelerle bu davayı kazana-
biîme imkânı yok. Bunlann
hepsi bir arada olacak. Ama,
insanın bütünlüğünü göze alan
birdünya anlayışımızın olma-
sı gerek öncelikle.
Hepimiz aynı
gemideyiz
- Yîne bugünkü Yeni Dün-
ya Düzeni"nde bireyin "öz-
gürleşmesi''nden ne anlaşıl-
dığına gelmek istiyorum. Si-
zin postmodern felsefe anla-
mında aktandığınız özgürleş-
me. bimin kendisini tanıma-
sı, tanmilaması Ue Yeni Dün-
ya Düzeni'nin "özgürleşme"
kavrammdan çıkardığı sonuç
farkh değil mi?
- Benim savunmaya çalış-
tığım o anlamda bir bireyci-
lik değil. O çok tehlıkeli bir
şey. Onun, bu düzene hizmet-
ten başka bir yaran olmaz.
Benim söylediğim öylesine
bir mücadele ki, bu mücade-
leyi yapan insanlar, müzis-
yenler, şairler, yazarlar, düşü-
nürler, hatta bu kaygıyı taşı-
yan işadamlan. elbette işçiler,
bu düzenden zarar görmüş
insanlar. Bütün bu insanlann
içinde öylesine bir ateş ya-
nacak ki. kendi dünyalannı
fark etmeye başlayacaklar,
biryandan yaşadıklan dünya-
nın ve orada dönen çarklann
çirkinliğini görecekler. Dik-
katedin, burada bireyolma bir
kaçış değil. Düzene uyma da
değil. Düzen. bana "Birey ol"
dediği için. "Zengin ol" dediği için bunu
yapmıyorum. Ben bu düzeni ortadan kaldır-
mak için birey olmaya çalışıyorum. Hepimiz
aynı gemideyiz. birbaşıma kurtulamam, Do-
layısıyla, birdayanışma içinde, örgütlenerek
istediklerimizi gerçekleştirebiliriz. Ama, o
örgüt içinde insanlar birey olacak. Kimse
kimseyi bir piyon olarak kullanmayacak.
Eğerbir siyasi davanız varsa mücadele ede-
ceksiniz. O mücadelede herkes ne yaptığı-
m çok iyi bilecek. Ama öyle olmuyor. insan-
lar o aşamaya gelmiş değil. Neyin neden
döndüğünü, neyin arkasında ne gibi güçler
olduğunu da çok da iyi bilmiyorlar. Birey ol-
ma gücümüz gerçekten yok. Birey olmayı
da. eğer bir aldanma olarak anlıyorsak, bu
çok tehlikeli bir şey. "Birey olmaya çauşıyo-
rum, birey olmak da ekonomik gücünü ar-
rnrmadan geçiyorsa, köşeji dönerim." Yan-
lış bunlar. Birey olabilmenin birlikte kota-
nlacak bir şey olduğunu bilmemiz lazım.
Bizim gibi düşünen insanlann biraraya ge-
lerek başarabileceği bir şey ve bütünsel ola-
rak yapılabilecek bir şey. Yalnız bedenimle.
aklımla, duygulanmla olamam. bütün bun-
lan fark ederek yapabilirim. Bunu postmo-
dernizmden öğrendiğimizi düşünebiliriz.
Postmodernizm böyle bir imkânla geldi, ak-
lı eleştirerek çıktı yola. Bilimi eleştirerek
çıktı. Bunu hangi amaçla yapmış olursa ol-
sun önemli değil bence. Ama şunu anladık.
bilim ve akıl da eleştirilebilir.
SÜRECEK
GLOBAL POLİTtKÜLTÜI
ERGİN YILDIZOĞLU
Clintonm SuçuClinton, azil oylamasını kaybetti; şimdı Senato't
kurulacak bir mahkemede yargılanacak. ilk bakışt
Senato'da koşullar Clinton'dan yana. Clinton'ı azîe
mek için 67 oy gerekiyor. Cumhuriyetçilerin 55 oylc
var. Eski başkanlardan Carter ve Ford da azilden y,
na olmadıklannı açıkladılar. Ancak, süreç yeni baş
yor. Kamuoyunun tutumuna bağlı olarak kimi Demol
ratlar taraf değiştirebilir.
Clinton, Levvinsky'yle girdiği evlılik dışı ilişki hal
kında yalan söylemiş olmaktan yargılanacak. Demol'
ratlar, işlenen suç, kamu alanına değil de özel alan
ait olduğundan azil konusu olamayacağını ileri sürdi,
ler. Cumhurıyetçiler ise sorunun özel yaşam hakkır
da yalan söylemekten değil, yeminliyken yalan söy
lemiş olmaktan kaynaklandığını savundular. Tekni
olarak, Cumhuriyetçiler haklı gibiydi.
Ancak, azil oylaması sırasında yaşanan bir ola;
Cumhuriyetçilerin ikiyüziülüğünü açıkça ortaya koy
du: Cumhuriyetçi parti grubunun yeni başkan aday
Bob üvingston evlılik dışı bir ilişki yaşamış olduğu
nu itiraf etti, sonra da grup başkan adaylığından çe
kildiğini, Meclisten de istifa ettiğini açıkladı. Halbuki
Uvingston, özel yaşamı hakkında kimseye yalan söy-
lememişti; hakkında soruşturma da yoktu, görevini kö-
tüye kullanması da söz konusu değildi. üvingston'ur
tek istifa gerekçesı, evlılik dışı bir ilişki, özel yaşamın-
daki bir olaydı. Cumhurıyetçi'lerin Livingston'a gös-
terdiği bu tahammülsüzlüğün arkasında, kendi ahlak
anlayışlarını, cinsel politikalannı, (kürtaj, kadın hakla-
n, eşcinsel hakları vb. dahil) kabul ettırmeye çabala-
yan, aynı zamanda ırkçı, militarist ve kendisini "ahlak-
çı çoğunluk" olarak sunan bir azınlığın baskısı var.
Bu azınlık, Vietnam'a gitmediği, siyah hakJannı sa-
vunduğu, liberal görüşlere sahip olduğu, iktidara gel-
diğinde eşcinsellerin de orduda var olma hakkını, re-
fah devletinı savunduğu için Clinton'a başından bu ya-
na düşmandı. Silah lobisi, milis hareketleri, Hıristiyan
köktenciliği, "vatanseverier" denen aşın sağcı para-
militer gruplardan vb. oluşan bu azınlık, büyük petrol
şirketlerinden, militarist çevrelerden, Cato Enstitüsü
gıbı sağcı "Think tank"iardan, Wall Street Journal,
VVashington Times gibi yeni-sağcı yayımlardan da
sürekli destek alıyor ve güçlenmeye devam ediyor. Bu
azınlık, kendi ahlak anlayışını, buradan hareketle de
siyasi çizgısıni topluma dayatmaya, norm haline ge-
tırmeye çabalıyor.
Clinton'ı bugünkü çıkmaza sokan ve belki de dev-
rilmesine yol açacak olan şey, diğer bir deyişle esas
suçu, bence Levvınsky olayı değil, bu sağcı azınlığın
basıncına direnebılmesine olanak sağlayacak tek gü-
cü, kendisini iktidara getiren toplumsal tabanını, za-
man içinde yitirmiş olmasıdır.
Clinton'a halk desteğinin yüzde 60'ın üstünde ol-
duğunu gösteren anketler, sağın ahlakçı yaklaşımının
azınlık olduğunu gösteriyor. Ancak muhafazakârların
bu rakamlara aldırmadan, burunlarının doğrultusun-
da ilerleyebilmelen, hatta yanlarına bazı Demokratla-
rı da çekebilmelerinin altındaysa, Clinton'a verilen bu
kamu desteğinin, Clınton'ın eski Çalışma Bakanı (1993-
1997) Robert Reich'ın tespit ettiği gibi, pörsük, inanç-
sız, pasif ve giderek de aşınıyor olması yatıyor.
Clinton kendine ınananları. oy verenleri sürekli sat-
tı, iktidara gelirken kendisini taşıyan değişim rüzgân-
ru^öndüfdy,. Clinton seçilirken programmın başmda,
sağlık ve eğitimreformu,daha adil bir gelir dağılimı,
yoksullara daha fazla sosyal yardım vardı. Clinton
"önce halk" diyordu. Clinton'ı ilk önce kadın ve eş-
cinsel haklanna ilişkin yapmaya çabaladığı reformla-
ra karşı hızla yükselen sağcı gürültü korkuttu. Sağlık
reformu konusunda da, 1994'te başta Wall Street ma-
li sermayesi olmak üzere yükselen muhalefete teslim
oldu. O yıl'ara seçimlerde muhafazakârlar beklenme-
dik başarı göstererek her ıki mecliste de çoğunluğu
ele geçirdiler. Birçok gözlemci Clınton'ın eğer kendi
programını savunursa Meclisi zaman içinde halkın
gözünde yıpratabileceğıni düşünüyordu. Ama, Clin-
ton bunun yerine hızla sağa kaydı, muhafazakârların
bütçe politikalannı benimsedi, hedef kitle olarak ken-
dine orta sınıfın üst kesimlerinı aldı. işçilerin, azınlık-
ların gideceği başka yer olmadığı için, bunların oyla-
n nasılsa çantada keklikti. Hemen tüm bütçe kesinti-
len yoksuiları vurdu. Böylece Clinton tam bir muha-
fazakâr politikacı haline geldi.
Bu açıdan 1996 seçimleri çok ilginçtir. Hem bu se-
çimtere katılım tarihsel olarak çok düşüktü hem de mu-
hafazakârların adayı Dole, Clinton'dan farklı bir şey
söyleyemediği için silindi gitti.
Clinton seçimleri kazandı, ama artık toplumsal ta-
banı belirsizleşmiş, soluklaşmış ve pasifleşmişti. Bu
taban muhafazakârlann karalama kampanyasına kar-
şı Clinton'ı koruyamazdı. Koruyamadı da.
Şimdi başlayacak olan Senato'da yargılama süre-
ci, önceki süreçten farklı olacak. The American Po-
rospect'in editörü Robert Kuttner'e göre Senato
duruşması soğukkanlı sakin ve ağırbaşlı bir süreç,
başsavcı Starr gibi nefret nesnesi karakterler de yok
(The Washington Post). Dolayısıyla kamuoyu farklı
bir manzarayla karşılaşacak. Devlet Clinton'ı yargılı-
yor olacak. Kırttner dahil. birçok analiste göre, bu sü-
reç uzarsa, büyük birolasılıkla kamuoyunun Clinton'ı
terk etme süreci hızlanacak. Buna bağlı olarak da ki-
mi Demokratlar taraf değiştirebilecek.
Clinton muhafazakârlara boyun eğmeyeceğini, is-
tifa etmeyeceğini ve mücadele edeceğıni söylüyor. Kor-
karım, artık çok geç. Nasıl 1993'te kendisini destek-
leyenlerin umudu boşa çıktıysa Clinton'ın son umut-
ları da boşa çıkabilir.
Emeklüerin inıza kampanyası
Izmir'de, Aktif Emekli Kadınlar Derneği'nin
öncülüğünde, emeklilerin taleplerine yönelik unza
kampanyası başlatJdı. Dernek Genel Başkanı
Müyesser Turfan, emeklilerin villardır ihmal edildiğini
ve gülme\i özlediklerini söyledi. (Fotoğraf: AA)