25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 1998 CUMARTES OLAYLAR VE GORUŞLER • " \ Kadınlar - Erkekler... HUSNUA.GOKSEL G eçen hafla ve günler, Türkıye'de kadınla- raseçme\eseçilme hakkı tanıyan yasa- nm yıldönümü ol- ması nedenıyle ka- dın hakiannın gündemde yoğunluk kazandığı günler oldu. En belırgin istek sıyasal partilenn yerel \ e genel seçimlerde kadın ada> lara yüzde otuz kota ayırması ıdı. Çeşıtlı kadın kuru- luş \ e örgütien çeşıtli platformlarda bunu elde edebılmenin uğraş ve sa- vaşımını verdıler. Bunun, bu kada«ının bile, gerçek- leşmesi Türkiye'nin, parlamenter, la- ik Türkiye Cumhuriyetı'nin. demok- rası. uygarlık, ınsan haklan yürüyü- şüne yenı bır ivme kazandıracaktır kuşkusuz. Fakat şunu belirtmek ge- rekır kı aday listelennde yüzde otuz kota bulunması. seçım sonuçlanna, yeni parlamentoya da yüzde otuz ola- rak yansıyacak anlamına gelmez. Öyleyse? E\et Öyleyse?.. Bu "ÖyJeyse?.." sorusunu yanırla- mak için olayın derinlığine inmek gerekır. Bugün dünyadaki, demokrasinin, insan hakiannın, fırsat eşitliğinin en sağlam temeller üzenne oturtuldu- ğu iddıa ve kabul edilen ülkeler de dahıl, hangi ülkeninparlamentosun- da kadın- erkek eşitliği vardır? Bu so- runun kabuğunu kazırsak altından Darvvin, MendeL, Freud, Marx çıkar. Yanı genetık, kalıtım, psikoloji ve ekonomı. Bunlar insan denilen can- lıyı, birey olarak insanı bıçimlendı- ren kalıbı oluşturan öğeierdır. Her insan böyle kendine özgü bir kalıp- tan çıkar. Insanın, ne mene insan ola- cağı, döküldüğü bu kalıba bağhdır. Bir canlının yapısını. kendine öz- gü niteliklerinı, özelliklenni, genle- ri sağlar. Bir çiçeğin gül, bir çiçegin menekşe olmasının çıkış noktası gen- leridır. Gen mutasyonu ve Danvin'in "Elenme" kuramı uyannca yeni ye- ni türevler ortaya çıkar. Kadın ve erkek, genel anlamda tek bir türün, "İnsan Türü"nün iki par- çasıdır. Ortak yönleri "insan" olma- larıdır. İnsan olarak "İnsan Hakla- n"nın, eşit ve ortak kuramcısı, eşıt ve ortak sahibı, eşıt ve ortak savunu- cusu olmak hak ve yükümlülüğünde- dırler. Kadın ve erkek, genel olarak insan türünün ıki parçası, birbinni tamam- Iayan ikı parçası gıbi göriinürse de bı- lim gerçeğinde, genetik yönden kro- mozom sayısı farkh olan iki ayn tür- dür. Ortak yönlen, benzer kromo- zomlan, benzer genleri çok fazla ol- duğu için tek bır tür olarak gözlem- lenir, tek bir tür olarak kabul edilir. Insanlann kendileri de bunu böyle bilmışler, buna inanmışlardır. Kadın- erkek çatışmalannın, kopuklukJan- nın temelinde çoğu kez bu izlenim ya- tar. H.E. Carr, o ünlü tarih felsefecisi, tarih düşünürü, yazılı tanhin zayıf yönünü zaman içindeki geziye bağ- lıyor. Şöyie ki tarihçi bir "olay"ı yo- rumlarken ya kendisi "olay"uı oldu- ğu zamana gider ya da "olay"! ken- di zamanma getirir. Bunlann ıkisınde de zamana uyum sağlanamaz. Bu düşünceyi kadın-er- kek ilişkilerine de uyarlayabılinz. Bir kadınla bir erkek ortak sorunla- nna çözüm ararken karşısındakinin kendisi ile türdeş olduğu varsayımın- dadır. Onun yennde kendisinın olduğu varsayımı ile çözüm arar. Oysa o sı- rada ıkisinin kanlannda dolaşan ve insan kişıliğinin temel öğelerinden bi- n ve belki de en önemli bın olan hor- monlarbile değişiktır. Bu değişiklik iki ayn ruhsal yapı oluşturur. Böyle- ce psikoseksüel yönden görüşleri, seçeneklen, yorumlan, düşünce dı- zelgelen, hatta değer ölçüleri deği- şik iki ayn tür, aynı yörüngeye otur- manın olanaksızlığı ile sarsılır. Kadın ve erkeğin sanat yapıtlan karşısında değışık "varsayım yerier" almalan bunun somut örneğını verir. Diyelim "Temel İçgüdü" filminde, hiçbir kadın kendini erkeğin yerinde, hıçbir erkek de kendını kadının ye- rinde göremez, var sayamaz. Oysa ikisi de aynı olayı seyretmiş- lerdir. Louvre Müzesi'nde Milo Ve- nüsü'ne bakan bırkadın onda kendi- ni ararken erkek onun karşısındaki er- kektir. Floransa'da David'i seyredi- yorlarsa erkek onda kendini görür. Kadın onun karşısındaki kadındır. Bunlar bılınçaltı psıkoseksüel içgü- dülerdir. Politıkada da psıkoseksüel bilin- çaltı ıçgüdüler rol oynayabilır. Clın- ton'ı başkan yapan oylann çoğun- lukla kadınlardan geldiği söylenmiş- ti. Bugün kadın genel başkanlanna kul köle olma yanşına giren, kasaba kül- tür ve görgüsünü aşamamış kara bı- yıklılara, aklama komisyonu üyele- rine, hatta onu cımbızla tutup politi- kaya musallat eden eski genel başka- nına psikanalizleryapılabilseydi kim- bilir ne ilginç sonuçlar çıkardı. Golda Meir \ e İndra Gandi kadın olduklan için mi başbakan oldular? Mrs. Albright kadın olduğu için mi Amenka Bırleşık Devletleri'nin dı- şişleri bakanıdır? Burada ınsanlık ta- rihinin mağara döneminden beri ka- dının gebelik, çocuk bakımı, fizyo- lojik özelliklerinin verdiği zayıflık- tan yararlanan ilkel erkeğin genetık ve kalıtım kas gücü üstünlüğü ile kendisini egemen yaratık ve seks ila- hı sanma psikopatisınin hâlâ süre- geldiğıni üzülerek, hatta utanarak vurgulamak gerekiyor. Danvin'in "lnsanın mavmundan geldiği'' kuramına kimilerinin başka hayvanlardan gelme olasılığını da eklemek acaba çok mu ayıp olur? Erkek egemenliğinin temelinde, kas gücü yani "kaba kuvvet" yanın- da yüzyıllardan ben süregelen eko- nomik gücün, ekonomik sömürünün, kadını boğaz tokluğuna köle durumu- na getiren düzenın var oluşu, daha da hazıni, kadının bunu benimsemiş ol- ma gerçeği yatmıyor mu? Kadının para ile satın alınabıldiği bir dünya, bunun adı "başükparası'' da olsa İca- dınlar için değil de erkekler için bir utanç dünyası değil mi? Sanıyorum ki çözüm, genelde ka- dının ekonomik özgürlüğüne sahip ol- masında aranmalıdır. Erkek bağım- lılığından kurtulmanın yolu akılcı eğitımdir elbet. Bu arada erkeklere de uygarlığm kas gücü olmadığının öğ- retilmesi, kadınlardaki karşı seks ni- teliklerinin çok üstünde var olan ni- telikleri görebilme yeteneği kazandı- nlmalıdır. Politikadaki erkek çoğunluğu ile cezaevlerindeki erkek çoğunluğu ara- sındaki koşutluğun temelinde hangi öğeler, hangi etmenler, hangi tutku- lar var acaba?.. Amerika, Irak'asaldırdı. Italya, Apo'yu serbest bıraktı. Em- nıyet örgütien bırbırini suçladı. Haftalardır yeni hükümet kurulamadı. Iktisadi yaşam bir çöküntü içinde. Halk her gün bıraz daha kemerleri sıkmakta. TBMM günlerdir bir türlu toplanamıyor. Ülkemizin saygınlığı kayboldu kaybola- cak!.. iç ve dış çıkmazların karşısında milletvekillerimiz ne ya- pıyor? Böyle olağanüstü bır dönemde, olağan toplantılara btle katılmıyorlar, çay kahve içerek dedikodu yapıyor, ay baş- larında gıdıp mılyarları alıyorlar: Bütün bu gerçekleri gören halkımız zaman zaman sokaklarda yürüyüp hak arıyor, po- lis dayağı yiyerek zorla susturuluyor. Kısacası, karanlık çık- mazlarda toplumca bir kargaşa yaşıyoruz. ABD, Birleşmış Milletler'in kararını uyguluyormuş! Bağ- dat'a yağan bombalar hangi gerekçenin sonuçlarıdır? Bir ülke, başka bır ülkeye böylesine sorumsuzca saldırıp, ev- leri, işyerlerini, okulları, hastaneleri bombalayabilir mi? Ge- rekçe Saddam'ın Birleşmış Milletler'in kontrol komisyon- larına zorluk çıkarması. Bu komisyonlar ne arar Bağdat'ta? Irak'ın gizlı sılahlarını, zehirli gaz hazırlıklarını, buna benzer şeyleri araştınr! Bir Irak mıdır böyle silahlanan, güçlenmek ısteyen? Başka ülkelerde böyle gizli hazırlıklar yok mu? Biz terör çetelerine karşı Irak sınırlarını birazcık aştığımız- da dünya kamuoyu karşımıza dikilir! "Bağımsız birülkenin topraklarına tecavüz edemezsiniz" derler, ama Amerikabir geceyarısı Bağdat'a bomba yağdınp insanlan öldürürse, yüz- ' EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Hep Böyle Oldu, Hep Böyle!.. lerce insanı yaralar, sakat bırakırsa ona kimse bir şey de- mez! Bu, nasıl şeydir? Yetmiş milyonmuşuz! Ordumuz güçlü imiş! Vurduğumuz yerden ses çıkanrmışız! Ülke nüfusunun büyük bölümü otuz yaşın altındaymış! Geçmişimiz şanlı zaferlerle doluymuş!.. Bunlar masal gibi geliyor, ama hepsi gerçek... Unutmaya- lım 15 milyonluk Atatürk Türkiyesinin dünyanın en saygı gö- ren, en etkili olduğu günleri... Bir söz var. "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur." Oy- sa Türk'ün kendinden başka düşmanı yoktur dense daha doğru olacak. Ne zaman acı, üzücü durumlara düşmüşsek, ne zaman yenilgilere uğramışsak, kendi içimizdeki parça- lanmalaryüzündendir. Balkan Savaşı'nı anımsayalım, Itilaf- çı Ittihatçı kavgasının ordu içıne sızması, politikacıların bir- birine düşmesi bizi tarihin en büyük yenilgilerinden birine sürüklemedi mi? Bugün de bir Apo karşısında, Apo'yu des- tekteyen yabancı güçler karşısında böylesine etkisrz kalı- yorsak nedeni ülkeyi yönetmeye kalkışanların beceriksizli- ği, yeteneksizliği degilse nedir? Milletvekilleri gerçek anlamda milletin temsilcileri değil... Parti liderlerinin atadığı kışiler... Hem deçevrelerinden, ken- dilerine bağlı olanlardan oluşturulmuş bir kadro!.. Bir mil- letvekilinin görevi nedir? öncelikle Meclis oturumlarına ka- tılmak, ulus ve yurt işlerini izlemek, kollanmak, çareler ara- mak... Oysa kaç gündür Meclis'te çoğunluk sağlanamıyor. Hem de Türkiye'nin iç ve dış sorunlarla karşı karşıya oldu- ğu günlerde!.. Türkiye'nin sorumlu, güven veren bir hükümeti bile yok! Düşürülmüş başbakan ve bakanlar çaresizlik içinde... Ye- ni hükümeti kurmakla görevli kişi bir ona bir buna gidiyor, sonuç sıfır! Cumhurbaşkanı orda burda ne kadar ülke var- sa bir gün oraya bir gün buraya yolculuklarda... Arada bir de 'demokrasıde çare tükenmez' gibi sözlerie günü geçir- mekte!.. Bir polis müdürü kalktı, kendi amirlerini en ağır biçimde suçladı. 'Dörtmilyon dolara beniharcadılar' dedi. Birtakım yöneticilerihedefgösterdi...özelleştirmediyeulusumuzun en değerli kuruluşlan ona buna sunuldu... Her şey yanlış, çirkin... Halkımız şaşkınlık içinde öfkesini sokaklarda bağı- rarak gösterdiğinde dayaklar, gözaltılar, tutuklamalar... Hep böyle olmadı mı? Hep böyle çıkmazlar yaratmadı mı deneyimsiz, kişiliksiz politikacılar?.. Sonunda kafamızı sert kayalara çarpmadtk mı? Hangi birini a/iımsatrhall, H^ birini!.. "rnı>ı<î)R?iR/-t./ı < PENCERE Hüseyin ile BilL. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofî Annan kara tenli, beyaz sakallı, dansör kılıklı saygın bir kişidir; Amerika'nın Irak'a saldırısı için demiş ki: "Kalbim Iraklılarla.." Genel Sekreter hayatının zor günlerinı yaşıyor; çünkü Bill Clinton Birleşmış Milletler Örgütü'nü tanımıyor, uluslararası hukuku çiğneyip geçiyor, koltuğunu kurtarmak için mazlum halkm üzerine bomba yağdınyor; Annan, "Süper Güç"ün hiçe saydığı bir örgütün başında bulunuyor. "Yeni Dünya Düzeni" bu!.. • > ; * Ya Saddam Hüseyin?.. Bağdat'ta bir derviş türemiş, her duası tutuyor- muş, Haccac-ı Zalim'e haber vermişler... Haccac adamı çağırtıp demiş ki: . , - Bana bir hayırlı dua et!.. Derviş ellerini göğe uzatmış: - Yarabbi, Haccac'ın canını a//.. Haccac öfkelenmiş: - Ulan, bu ne duadır?.. Derviş: - Bu dua, demiş, hem senin için, hem de tüm Müslümanlar için hayırlı duadır. Haccac yedinci yüzyılda yaşadı, Irak'ta valiydı, öyte zalimdi ki öldükten sonra cesedini halktan sak- ladılar, gizlice gömdüler. Saddam zamane Hac- cac'ı sayılır. • Ankara Savaşı'nda karşı karşıya gelen iki 'ci- hangir'öen Tımurtopal imiş, Beyazrt'ın birgözü neredeyse kör!.. Yenilip tutsak düşen Yıldınm Be- yazıt'ı Timurlenk'in çadınna getirmişler. Timur gülmeye başlamış... Beyazrt öfkelenmiş bağırmış: - Allah'ın kötü'duruma düşürdüğü biriyle alay etmek fenadır fena... Tımur: - Alay etmiyorum, demiş, Allah'ın bu dünyayı senin gibi bir körie benim gibi bir topala bırak- masına gülüyorum. Aradan kaç yüzyıl geçti?.. Ankara Savaşı'nın tarihi 1402'dir; 'Ç&TılkisiOpe- rasyonu" 1998'de yapılıyor; 596 yıl sonra bugün Allah dünyayı kimlere bırakmış?.. Clinton ile Saddam'a mı?.. Birisi uçkuruna düşkün bir uçuk, öteki bumu Kaf- dağı'nda bırdelı.. Dünya bu iki adamın tepişmesini seyrediyor; Irak'ın mazlum halkı, çoluğundan çocuğuna, ka- dınından erkeğine ölüm yağmuru altında titriyor... Beş yüzyıl önceki bir özdeyiş: "Düşmanının derisini, dostunun kürkünü soy!.." Peki, değişen ne?.. 21 'inci yüzyılın eşiğinde yaşanan hukuksuzlu- ğun ilkelliğine karşı ınsanlığın eli kolu bağlı değil mi?.. Bugünlerde İstikbal'lerde yoğun bir trafik yaşanıyor. Çünkü kullanışlı ve dekoratif Armada Yatak Bazaları, şimdi benzersiz kampanya avantajlarıyla. Zevkinden, rahatından ve bütçesinden ödün vermeyen herkesin dikkatine sunulur. Peşin 11 aya fiyatina varan 5 taksit vadeler Peşin Ozel Kapınıza ödeme hediyeler teslim indirimi Bu kampanya boyunca, bütün Armada Bazaları, seçeceğiniz baza boyunda, bir adet Alez (Yatak Koruyucu) hediyeli. Ayrıntılı bilgi Istikbal Satış Noktalarından alınabilir. Çıfi Ofiii AmatU SamhJi 8*u. ArTnoda Bdfide, Dtren Tno 3615558 w w w ıstikbal com tr0 Bu kampanya TC Sonoyı Bakaniığı nın 25 05 1994 tanh ve 21940 sayılı lebtığıne aygundur Kamponyo, 12 12 1998 tanrnnde bajlomıt olup urerım v« stok tmkanlartyta smıHıdif İstıkbol ûnjnlen jzenrvde onceden belırtmebızm dağifikfft yapma hcAkına x&ıpttt bhkbot A 5 O S B U Cd No 13 38070 Kayserı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear