25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15ARALIK1998SA HABERLER DUNYADA BUGUN ALt StRMEN 'Pövlefin Sanatçısı Dilerseniz şöyle yüz yıl kadar geriye gidelim. Bü- yük Paris Dünya Sergisi dolayısıyla yaptınlan iki sergi sarayının büyüğünde, bir resim şenliği yaşan- maktadır. Dönemin Cumhurbaşkanı Emil Loubet salonlan dolaşırken, birden bir kapının eşiğinde, aynı zamanda enstitü üyesi olan sanatçı Gerome, (hani şu, geçenlerde Cengiz Han heykeli ülke- mizde müzayedeye çıkarılan Gerome) Bay Lo- ubet'nin önünü keser, - Oraya girmeyin Sayın Cumhurbaşkanım, on- lar Fransa'nın yüz karalarıdır, der. "Fransa'nınyüz karaları" dediği, empresyonist- lerdir. Zavallı Gerome! Yüz karası dediği kişiler Fran- sa'nın onuru oldular, şöhretleri onu birkaç kez aş- tı. Sanat böyledir, zamanla ünlüleri törpüler, un u- fak eder, yüzüne bakılmayanlan ölümsüzleştirir. Ama sanat dünyasında tartışma hiç bitmez. Bizde de öyle oldu. 'Devlet sanatçılan'nın açık- lanmast üzerine büyük tartışmalar başladı, kimi sanatçılar bu unvanı kabul etmediler Devlet sanatçısı ilan edilen kişilerin üzerinde du- racak değiliz. Hiç kuşkusuz bunların arasında bu- lunan kimi isimleri herkes kendine göre beğenmiş ya da beğenmemiştir. Bizim, burada kendi tercihlerimizi sıralamamızın bir anlamı yok. Ama ölçütlerin nesnel olup olmadığı, jürinin iş- levinin saf dışı edilmiş olması ve kimi bürokratlar ile Çankaya tarafindan listenin şişirilmiş olması, ta- bii ki eleştirilecek hususlardır. Öyle görülüyor ki Cumhurbaşkanı, kimi öneriler- le kendi beğeni ve tercihlerini karıştınp eklektik bir liste çıkarmış ortaya. Tabii ki öyle olmaması gere- kirdi. Öyle görünüyor ki seçimde devlet ciddiyeti faz- la yer almamıştır. Fransızcada devlet sözcüğünün karşılığı olan 'Etat' büyük E ile yazılır, ayrn sözcüğü durum şek- linde kullanılışından ayıran bu majiskül hem de sanki devletin ağırlığını ve ciddiyetini vurgular gi- bidir. Bizde böyle bir uygulama yok. Ama tek parti dö- neminin kodamanlan, sanki devletin önem ve ağır- lığını vurgulamak istermişçesine devlet sözcüğü- nü "dövlet" diye telaffuz ederlerdi. O adamlann ağ- zında bu sözcük, daha da bir görkem kazanırdı. Zaman içinde bu kullanım ile birlikte, devletin ciddiyeti de unutuldu gitti. Devlet, kişilere indirgen- meye başlandı. Son seçimde de görüldüğü gibi, devletin sanatçılarını Demirel saptadı. Burada asıl tartışılması gereken nokta, Türki- ye'de devletin böyle bir hakkı olup olmadığı ko- nusudur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, bilim ve sanata devletin büyük önem verdiği sıralarda dahi, ülke- mizin hapishaneleri sanatçılarla doluydu. Demokrasi adını verdiğimiz çok partili, tek ses- li rejim sırasında bunların sayıları azalmadı, arttı. Hele hele geçiş dönemlerinde'... Bir ara, asker kökenli Cumhurbaşkanı Fahri Ko- rutürk, 12 Mart yönetimi ertesinde, sanatçıları Çankaya Köşkü'ne davet ederek büyük bir heye- can uyandırmış ve bir banşmanın ilk adımını atmış bile olsa, bu bahar havası çok kısa sürdü ne ya- zık ki... Bugün de devletin sanata ve bilime baskısı sür- mekte. Nitekim, devlet sanatçıları açıklanırken, devlet bir konserde, etnik kökeni ve diii dolayısıy- la iki orkestrayı saf dışı ediyordu. Yine kamuoyu, Cumhurbaşkanı'nın atadığı dev- let sanatçılarını tartışırken, laik Cumhuriyetin Baş- bakanı, Ankara'da yapılan bilimsel bir toplantıya Prof. Dr. Alparslan Işıklı'nın sunmak istediği "Cumhuriyetin İki Antitezi Said Nursi ve Fethul- lah Gülen" adlı tebliği engellemeye çalıştı ve hiç değilse, başlığı değiştirtmeyi başardı. Devlete bakın! Bir yandan piyesler ve oyuncu- lar kovuşturulurken, öte yandan Cumhurbaşkanı, devlet sanatçısı unvanı dağıtıyor, aynı anda da Başbakan kimi tebliğleri engellemeye çalışıyor. Dövletliler, hanı gölge etmeseniz başka ihsan is- temez... Lisans Yönetmeliği'nde değişîklik RTÜK güvenlik soruşturmasım yarın görüşecek ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK). frekans ihalesi- ne girecek yayın kuruluş- lannın güverüik soruştur- masından geçirilmesini öngören yönetmelik de- ğişikliğine yann son ha- lini verecek. RTÜK'ün, Milli Gü- venlik Kurulu'nun (MGK) "yeterli denetim yapılmadjğT yönündeki suçlamasmın ardından BaşbakanJık'tan gönderi- len yazı doğrultusunda gittiği yönetmelik deği- şikliği irticai ve bölücü yayınlara karşı önlem ni- teliği taşıyor. Yönetme- lik, frekans ihalesine gi- recek yayın kuruluşlan- nın yetkilileri hakkında ulusal güvenlik açısmdan sakınca bulunmadığı yö- nünde Başbakanlık'tan bir belge alınmasımn ya- nı sıra yaym ılke ve amaçlanna bağlı kalına- cagı, kunıluş amaçlan dı- şında çalışılmayacağı, anayasa ve yasalara uyu- lacağı konusunda da no- ter onay lı oır güvence ge- tirilmesiru öngörüyor. Yönetmelik ile güvence- ye aykın cavranan yayın- cılar hakkında yasalar çerçevesinde ceza uygu- lanması da hükme bağla- nıyor. Üst kurulun, yann ya- pacağı toplantıda son ha- İini venneyi planladığı yönetmeliğin 1 hafta içinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girebileceği belirtildi. RTÜK'ün 1997'de 30 il ve 17 ilçe merkezinde yaptığı, ancak geçen haf- ta iptal edilen frekans tahsisi sıralama ihalesini kazanan yerel televizyon kuruluşlan ile ödeyecek- leri fiyatlann bazılan şöyle belirlenmişti: ANKARA: Sevgi TV (211 milyar410milyon), Kanal A (131 milyar 220 milyon). Çankaya Rd. TV(122milyar399mil- yon),OstimRd.TV(109 milyar 896 milyon), CTV (69 milyar 255 milyon). İZMIR: Yeni TV (221 milyar 759 milyon), Sky TV( 180 milyar 648 mil- yon), Kanal Tek (172 milyar 327 milyon). DtYARBAKIR: Söz TV (8 milyar 32 milyon), ART (5 milyar 953 mil- yon), Can TV (3 milyar 780 milyon). Genelkurmay Başkanı Org. Kıvnkoğlu, Batı'nın Öcalan konusundaki tutumunu eleştirdi 'NATO, Türkiye'ye ihanet etti' Genelkurmay Başkanı Orgenerai Krvnkoğlu, kendisini ziyaret eden Arikara'daki yabancı diplomadarla görüşmesinde. Öcalan konusunda NATO müttefiklerinin Türkiye'ye 'ihanet' etmesinden yakındj. LALE SARÜBRAHİIV1OĞLU ANKARA -Türk Silahlı Kuvvetle- n (TSK): teröre karşı işbirligini NA- TO Anayasası 'na geçıren müttefikle- rinin. PKK lideri Abdullah Öcalan ı Türkiye'ye siyasi dayatmalariçin kul- lanmaya kalkışmalannı 'ihanet' ola- rak nitelendiriyor. Genelkurmay Başkanı Orgenerai Hüseyin Krvnkoğlu. göreve başlama- smdan dolayı kendisine nezaket ziya- retinde bulunmak için randevu isteyen Ankara'daki yabancı ülke büyükelçi- lerini yeni yeni kabul etmeye başladı. Kıvnkoğlu, geçenlerde Iran'ın Tür- kiye Büyükelçisi Muhammcd Lava- sani ile karargâhındaki makamında te- rör ve güvenlik konulannın agırlıklı ele alındığı bir göriişme yaptı. Genel- kurmay Başkanı Kıvnkoğlu Türki- ye'nin NATO'da müttefiki olan ülke- lerin büyükelçilerini kabulünde ise Ankara'nın müttefiklerinin teröre yaklaşımlanndan duyduğu "lazguıhk, hsıyal ionkbğı ve ihaneti" dile getiri- yor. Kıvnkoğlu. büyükelçileri kabulün- de, PKK'nin terörist faaliyetlerini de uzun uzun anlatıyor. Pek çok Batıh ülke diplomatı, ge- rek askerler gerekse hükümetin Ba- tı'nın Öcalan konusundaki tutumuna yönelik sitem ve hatta ihanetle suçlan- ma boyutuna varan kızgınlıklannı kıs- men anladıklannı kabul ederken Gü- neydoğu sorununun çözümünde An- kara'yı "anlamakta" güçlük çektilde- rini savlıyorlar. Batıh büyükelçiler, Öcalan"ın Tür- kiye'ye saldınlar için lojistik destek aldığı Suriye'den çıkanlmış olmasını Ankara'nın diplomatik başansı ola- rak görüyorlar. Ancak büyükelçilere göre Öcalan'm Suriye'den çıkanlmış olması Türkiye'nin Güneydoğu soru- nuna kalıcı çözüm bulması için de önemli bir firsat. Ancak diplomatlar bu firsatın Ankara tarafından henüz kullanılmadığına işaret ederek "Biz bunu anlanıakta güçlük çekiyoruz" diyorlar. Diplomatlar, Güneydoğu için çö- zümün kendileri açısından ne oldu- ğunu telaffuz etmek istemiyorlar. An- cak Avrupa Biriiği (AB), son rapo- runda ve Öcalan'm ttarya'da bannma- sının sağlanmasında yaşanan geliş melerde olduğu gibi Güneydoğu'dak Kürt sorununa uluslararası boyut ka zandırmak istiyor. Öcalan'm Suriye'den çıkanlmış ol ması kimi yabancı diplomatlara gön Güneydoğu'daki olağanüsrü hal du- rumunun kaldınlması için de önemlı bir firsat. TSK, olaganüstü hal durumunun tamamen kaldınlması girişimlerini yaklaşık 2 yıl önce başlatmıştı. Ancak artan terör hareketleri, NATO savaş konseptine uygun olarak yapılan, kü- çük ve esnekliği olan güç yapılanma- sının Güneydoğu'da uygulanmasını zorlaştırdı. TSK, Güneydoğu'da sıru- ra kaydırması gereken çok fazla sayıda birliğe ihtiyaç duyuyor. Kurtköy'de aracı bariyere çarpan Kanal 9 muhabiri ağır yaralandı Yûmaz'uıkonwyundakomİstanbulHaberServisi -Başbakan Mesut Yılmaz hükümetin eğitim meselesını birinci sıraya aldığını be- lirterek "Eğitim meseksini çözeme- yen bir Türkiye'nin 21. vüz>Tİdaki iddialarını gerçekieştirmesi miim- kiin degüdir" dedi. İstanbul 'da okul açan ve hastanelerde incelemelerde bulunan Başbakan Yılmaz'ın kon- voyunda meydana gelen kazada. Ka- nal 9 aracında bulunaniardan biri ağır üç kişf yaralandı. Başbakan Me- sut Yılmaz'ın öğleden sonra gittiği Taksim Hastanesi'ndeki hasta ya- kınlan da ziyaret nedenıyle amelı- yatlann yapılmadığını belirttiler. Hasta yakınlan. -Basbakan'ın.siya- si propaganda amaçli incelemelerini amdivaüann yapılmadığı cuma. cu- martesi ve pazar günleri gerçekleşti- rebilecegini'' söyledıler. Başbakan Mesut Yılmaz, îstan- bul'daki programına Haydarpaşa Numune Hastanesi Lütfiye Ertürk Çocuk Kliniği, Arif Ertürk Acil Po- liklmiği ile yanık servisinde incele- melerde bulunarak başladı. Haydar- paşa Numune Hastanesi Başhekimı Operatör Dr. Faruk Cemşit'ten ser- visler hakkında bilgi alan Ydmaz, Lütfiye Ertürk Çocuk Kliniği 'nde, bir ailenin yarundaçabşan ve hiç ço- cuğu olmayan bir hayırsever bayan tarafından yaptınlan odayı ziyaret etti. Başbakan Yılmaz, daha sonra îs- lam Kalkınma Bankası 'nca hibe edi- len parayla Pendik Yenişehir Mahal- lesi'ndeki göçmen konutlan içen- sinde yaptınlan "75. Yıl Mesut Yıl- maz uköğretiın Okultı"nu hizmete açtı. 55. hükümet olarak 17 aylık ic- raatlan döneminde Türkiye'ye ka- zandınlan hizmetlerin en önemlisi ve anlamlısının 8 yıllık eğitim refor- mu olduğunu vurgulayan Yılmaz şöyle devam etti: "Hükümetimizin eğitim meselesi- ni Tûrkhe'nin bütün meseleleri ara- sında birinci sıra>a koymasının nede- ni, eğitim olmadan. eğitim meseiesi- ni halletmeden, diğer hiçbir mesek- Yılmaz, hükümetin eğitim meselesini birinci sıra\a aldığını beürterek "Eğitim meselesini çözemeyen bir Türkive < nm21.>Tmi)dakJiddialannıgcrçekJesrirmesimümkünde^ildir'*dedi(Fotoğraflar: HATICE TUNCER) yi haUedemeyecegimizi bilmemizdir. Eğitim, Türkiye'nin geleceği demek- tir. Eğitim meselesini çözemeyen bir Türkiye'nin. 21. yüzyıldaki iddiala- nnı gerçekleştinnesi mümkün değil- dir." Başbakan daha sonra Kurtköy'de çalışmalan sürmekte olan havaalanı inşaatı hakkında bilgi aldı. Bu arada Başbakan Mesut Yıl- maz'ı izleyen Kanal 9'a aıt 34 UF 5589 plakalı aracın Kurtköy gişele- nne geldıği sırada aşın hızdan dola- yı vırajı alamayarak bariyerlere çarpması sonucu. Kanal 9 muhabiri Seken Yoku (21) ağır, şoför Ufuk Almaz ve kameraman Osman Sö- wertsen hafif şekilde yaralandı. Kar- tal Eğitim ve Araştırma Hastane- si'ne kaldmlan yaralılardan Selcen Yolcu'nun durumunun crddi oldu- ğu, diğer iki yarahnın ise ayakta te- Kartal Eğitim \e .Araşhrma Hastanesi'ne kaldınlan Kanal 9 muhabiri Sel- cen Nolcu'nun durumunun ciddi olduğu bildirildi. Basbakan'ın öğleden son- ra gittigi Taksim Hastanesi'nde, ziyaret nedeniyle ameli>adar yapüamadı. davı edildiği belirtildi. Daha sonra Hürriyet gazetesine giderek gazete yöneticileriyle bir süre görüşen Yıl- maz'ı gazete çıkışında bekleyen ga- zeteciler, konvoyunun çok hizlı git- mesi nedeniyle alkışlarla protesto et- tiler. Başbakan da bunun üzerine, gerekenı yapacağını söyledi. Ameliyatlar yapılamadı Yılmaz, buradan Taksim Hasta- nesi'ne giderek çeşitli hizmetbirim- lerini açtı ve incelemelerde bulundu. Hükümetinin sağlık sorunlanna ge- reken önemi veremediğini belirten Yılmaz, iktidarolmalan durumunda çok daha iyi sağlık hizmeti verecek- lerini savundu. Taksim Hastanesi'ndeki hasta ya- kınlan, Yılmaz'ın gelişi nedeniyle hastanede hiçbir ameliyatın yapıl- madığını belirtirken Yılmaz'ın zi- yareti sırasında acil servis asansör- lerinin bile çalıştınhnadığına dikkat çektiler. Hasta yakınlan, "Başbakanınnz, ameliyadannyapılmadığı gun gerek- li incelemeleri yapabilirdi. Bizim ya- kınlanmızın hayaü sözkonusu. Siya- si amaçli incelemeler insan bayanna tercih edilmemeü" dediier. Başbakan Yılmaz, progranu sıra- sında yaralı gazetecilerin durumu hakkında telefonla bilgi alırken Sağ- lık Bakanı Halil tbrahim Özsoy da yaralı gazetecileri hastanede ziyaret ederek geçmiş olsun dileğinde bulundu. Tarikatlar, erken seçimin kendileri için bir nimet olduğu görüşündeler 6 Seçime giderken üzerimize gelmezler' AIVKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Istihbarat birimleri. bazı tari- katlann yaptıklan toplantılarda, "erken seçimin kendileri için bir ni- met olduğu"nu değerlendirdikkri- ni belirledi. lstihbarat birimlerince belirle- nen ve Başbakanlık Takip Ku- rul'una da ulaşrınlan bilgilere gö- re bazı tarikatlar ağustos ve eylül aylannda yaptıklan toplantılarda "hiçbir hükümetin seçün kararı ahnmışken üzerlerine gehnesinin mümkün ohnadıg)*' görüşüne var- dılar. Seçim karannın kendileri için bir nimet olduğuna dikkat çeken tarikatlann, "hükümete, irticanuı üzerine gittiği takdirde, seçimde bunun bedeUni agır ödeyeceği me- sajuun verilmesinin kendileri için yararb olacağL, Meclis'te de kendi- İerinden olan milientkiücri aract- lığıyla benzer propagandanın ya- pıhnasım ve böylece hem iktidar hem de muhalefet partilerini etki- lemeyi" düşündüklerinin belirlen- diği bildirildi. Raporda, üniversiteler ve imam- hatiplerdeki türban yasağını pro- testo gösterilerinin istanbul ve dı- şında da sürdüriilmesi karannı alan tarikatlann, "bu şeldlde kamuojTj- na, 'devletin dinsiz olduğu' mesa- jını vererek namazmda niyazında olup, siyasal tslam faalivetlerineka- nşmayan büyük çoğunluğu kendi irticai faaliyederine dahil etmeyi planladıklaruun" anlaşıldığı vur- gulandı. Istihbarat raporlannda şu bilgilere yer verildi: "Tarikatlann; deraek, vakıf, yurt, okul, dershane, sermaye ve fî- nans sahalannda yaptıklan faali- yetierin engellenmemesi için türban yasağına duyulan tepkilerin gün- demden düşürülmemesini. böylece kamuoyuna 'mazlum' olduklan mesajuun verilmesinin gerektiği 'mazlum' rolünü iyi oynayabildik- leri ve samimi Müslümanlan kan- dırabildikleri takdirde, bu kitleden kendilerinegeniş kaohmlann olabi- lccegini düşünmektedirler. Aynca, kendileriyle yapılan mücadeleye 1- 2 yıl daha dayanabfldüderi takdir- de, Türkiye'nin artan sosyal, siya- sal,ekonomikvedışsorunlan nede- ni>1e devletin artık kendileriyle uğ- raşacak halde ohnayacağuu değer- lendirdjkleri anlaştlmışür." lstihbarat birimleri tarafından yapılan değerlendirmelerde, irticai unsurlann çok akıllı bir taktik izle- yerek kamuoyunu yanlanna çek- meye çalıştıklan viirgulandı. lstihbarat raporlannda, "Bazı özeltelevizyonlarda da türbanh öğ- rencilerin yoğun bh- biçimde gün- deme getinlmesinin, bu çevrelerin amaçlan için kuUandıkları yeni bir taktik olduğu belirtilmektedir" denildi. Devlet Tiyatrolarrnda ilk kez Nâznn'm 'Yolcu'sunu Diyarbakır'da gördüler SERDARK1ZIK İZMİR-Perdeaçıldı, oyunbaşladı. 1920'lerin Türkiye'sinde manzara şöyle: Emperyalist işgalin kan ve barut fıçısına döndürdüğü ülkede kö- şeye sıkışan insanlar. Doğuda yaşamla bağ- lantısı kesilmiş, karlar altında küçük bir tren is- tasyonu. Burada yaşa- yan. artık "çakallaşmjş". birbirlerine muhtaç ve nefret dolu, tek dertleri o kar çölünden kaçmak olan üç kişi... Bunlardan birisi, Ye- men'de tek gözünü yitir- miş, savaş boyunca kü- pünü dolduramadı'ğın- dan yılana ve yangına benzettiği kansı tarafın- dan aşağılanan istasyon şefi. Diğeri, aldatan, rren- lerden atılanlan, yedek lambalan, depodaki gazyağını, kısaca her şe- yi gizlice çeteye, yani bakkal Mehmet'e satıp, başka diyarlara kaçmak isteyen istasyon şefinin kansı. Hırslı, para tutku- nu, çıkarcı, taktikçi, ko- casıyla makasçıyı birbir- lerine karşı kullanan bir kadın o. Üçüncüsü, daha iyi bir dünyayı hayal etse de, bir yıldır kaldığı istas- yonda bütün değerlerini ve düşlerini yitiren ma- kasçı. Kadına tutkusundan ötürü, kıyıda demirli bir geminin çarkçısına ben- zetiyor kendini. Ve bu üçlü neredeyse birbirle- rini öldürecekken atıyla gelen bir yolcu... Nâzım'ın "Yolcu"su kurtuluş için savaşan. yaralı bir Kuvayı Milli- yeci, memleket sevdalı- sı. Hesaplaşma dönemi Yolcunun gelişiyle birlikte her şey değişme- ye başhyor. istasyon şe- fi, kansı ve makasçı kan ve barut fiçısının içinde olduklannı anlıyorlar. Tek başına kurtuluş ol- madığım da. Hayatı tü- ketirken var oluşlanm salt kendi beniiklerine dayandırmalannın ya- mlgı olduğunu fark edi- yorlar. Toplumsallaşıyorlar adım adım. Sonra karan- lıktan, çeteden gelen fa- ili meçhul bir kurşun is- tasyon şefinin canını alı- yor. Yeniden bir iç he- saplaşma dönemi başlı- yor. Yolcunun asıl derdi, savaş artıklanyla besle- nen bakkal Mehmet. Is- tasyondan aynlıyor ve çetenin peşine düşüyor. Yolcunun gelişi de iz bı- rakıyor, gidişi de. Perde kapanıyor, oyun bitiyor, Diyarbakırlı ayakta... Diyarbakır'da Yol- cu'yla birlikte Nâzım rüzgân esmeye başladı. Üstelik devlet eliyle. Devlet Tiyatrolan ilk kez, Nâzım'ın bir oyu- nunu sahneledi. Bu ilki. yönetmen Gürol Tom- bul goze aldı. Değerlendirmeler, tepkiler salt bir tiyatro oyununun sahnelenme- siyle çerçevelenmedı el- bet. Tombul bunu baştan biliyordu. Diyarbakır se- çimi de bu yüzdendi za- ten. Yine de bazı belir- sizlikler vardı. Devlet Tiyatrosu, Nâzım ve o- nun "Yolcu"su, çeteler, daha da önemlisi 1920'lerdeki koşullarla bugünün arasına kuru- lan köprü nasıl algılana- cak ve ne tür tepkiler oluşacaktı? Tombul ilk olarak Nâ- zım'ın "iyi şair, vasat oyun yazan" ımajının yıkıldığını vurguluyor. "Görüldü ki Nâzım 3. s>- nıf bh- tiyatro yazan de- ğildir. Bugüne değhi salt ideolojisiyle öne çıkarı- lan Nâzım, varattıgı in- san tiplemeleriyle, gün- lük hayata tuttuğu ayna- da yansıttığı gibi her şey- den önce insanla Ugüi ol- duğunu gösterdi. Aynı zamanda ideolojiyle ya- şamı büyük bir dengede ördiştürdüğünü de ser- güedi" diyor. Çünkü Tombul, Nâ- zım'ı "slogancı" değil, seyircinin anlayışına gü- venen birisi olarak yan- sıtıyor. Tombul, izleyiciler- den aldığı, kendisine ulaşan değerlendırmele- ri heyecanla yansıtıyor: "Özellikle şunu üetti- ler bana. Çok estetik, plastik insan sıcaklığı oluştu sahnede. tkinci olarak Nâzımın.Musta- fa Kemal'den aldığı ulus- çuluk anlayışıyla ilgili de- ğerlendirmeler öne çık- ÛL Bu sağhkh ulusçulu- ğun, kalın milliyetçilik- ten farkı anlaşıldı. Bu durum, 1920'leıie bu- günler arasında köprü oluşturdu. Daha sonra Nâznn'm bu oyunda yer- d^i, 'kahrolsun şark zih- niyeti' diyen İstanbul ay- dınının açmazı oldukça iyi algılandı sanırım. Sonra, o dönemin çetele- riyle örtüşen bugünün çeteleri daha da belirgin- leşti. Bugünün seyircisiy- le Nânm'ın sözleri ara- smda direkt bir yiizieş- me oluştu. O zaman da oyun melodramdan çık- tı ve seyirci Nâzun'ın dünya görüşüyle yakuı- laşu!»" Sonuç olarak Diyar- bakır'da tarih önünde es- kimemiş bir oyun, "Hâ- lâ güzel bh* hayaün yol- culan olmak istey enlere. dönüp o hayata bakma ve anlama gereğini du- yumsattı". Yolcu'nun ise ne yaptığı bilinmiyor. Bakkal Mehmet'i buldu mu, yoksa hâlâ izıni mi anyor? Ama kesın, Yol- cu serüvenini sürdürü- yor. Geçen hafta Anka- ra'daydı, şimdi yeniden Diyarbakır'da ve sonra Gaziantep'te... Yolcu, belki de Ana- dolu'nun her bir yerin- de...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear