25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17EKİM1998CUMART OLAYLAJR VE GORUŞLER 'Gençliğe Sesleniş'i "feniden Okumak... MEHxMET BAŞARAN ! ' • • zsuyunu Rönesans'tan, re- O formdan, aydınlanma do- neminden alarak üretil- miş. geliştirilmiş güzelim insan uygarlığı bir tekle- me dönemine girdi. Glo- balleşme, entegrasyon. yeni dünya dü- zeni. postmodernizm... Bastıran bastı- rana... Hani bizim halk biîgesinin " I V ranın tuncu... tnsaıun.™" dediği günler- mi ne... "Paranın tuncu" değerini yitirmiş... Hangı saldırganlıklarburgacından geçe- rek değerini yitirdi paramız; vahşi ka- pitalizmin, emperyaîizmin azgınlığı mı etti bu oyunu? Bilgenin, "insamn..." dedigi de aşk- tan, sevgiden değil, belki şiddetten ya- banıl tutkulardan. ırza geçmelerden do- ğan, insanı insan yapan değerlere boş ve- rip "Ben dümenime bakanm", "Getni- sini yüriiten kaptan", "Önemli olan kö- şeyi dönmek* anlayışı güden yoz in- san... Sağlıksız toplumlann bataklığın- da üreyenler... Dünyaya gelmekten başka bir zah- mete katlanmayan. ama dünyanın kay- mağını yiyen soylulara, kilise impara- torluğuna, o imparatorluğun destekJedi- ği krallara karşı aydınlanmabilincine eriş- miş kentsoylular ne güzel bir devrim gerçekJeştirmişlerdi I789'da...Neydio "Insan Haklan Evrensel BUdirgesi?." Laik okulun doğuşu, özgürakJın, incel- miş bir beğeninin bilime sanata ivme ka- zandırması... Ne ki, belli ellerde toplanan "para" (sermaye), şişeden çıkan dev gibi herya- na saldırmaya başJadı. Asya, Afrika, Amerika halklannın kanlanru emerek se- mirdikçe semirdi. azgınlaştıkça azgın- laştı. Savaşlar çıkararak, dünyayı kaç kez kana boyadı; yakıp yıktı ülkeleri, mil- yonlarca insanı toprağa gömdü. Dünyaya egemen olan para, çok da akıllıydı. kendine göre bir düşün ve ya- zın yaşamı. kendisini besleyen ekin ve sanat anlayışlan üretiyordu. Gelişen ile- tişim araçlan elindeydi, kendi dişine gö- re yoğuruyordu dünyayı. Ülkelerzaptet- mek tepki mi uyandınyor. bağımsızlık savaşlanna mı yo! açıyor? Hemencecik kiızu postuna bürünüyordu. Sözde sö- mürü değil, yardımdı amacı. Geri kal- mış ülkelere güdümlü yardımlar yapa- rak oralarda işbirlikçiler, yandaş kadro- lar yetiştiremez miydi? Ustalıkla yürüt- tü bunu yıllarca, değişik düzenlemeler- le hâlâ da yürütüyor. Hem çürüğe çık- mış mallannj elden çıkardı, hem de... Neydi o Marşal yardımlan, AJD burs- lan, çeşitli alanlarda uzmanlar (!) Ba- yat süt tozlan, peynirler... Banş Gönül- lüleri!.. Sovyetlerin yıkılışından sonra, tek ku- tuplu bir dünya çıktı ortaya. Sömürüle- cek "kerku" ortadan kalkmıştı. Duvar- laryıkılryoıdu. Yani "korku*larüretmek, yeni yollar denemek gerekiyordu. tnce dümene geçildi. Bir yanda gelişmişler. bir yanda kanlan, emekJeriyle onlan ge- liştirenler... Dünya nüfusunun yüzde 4'ünü oluş- turan Amerika potrolün, etin, sütün, yu- murtanın, kâğıdtn yüzde 25 'ten çogunu tüketiyordu. Varsıllar, 1960'larda yok- sul ülkelerden 30 kat varsılken, 1990'da 150 kata çıkmışfı bu oran. Aradaki uçu- rum ürkünçrü. Işte bu ortamda "Yeni Düma Düzeni" türküsü cağınlmaya baş- landı. Amerika'nın dünya ağalığı, ulus- lararası sermayenin egemenliği kolay- ca sürdürülmüş olacaktı böylece. . Ulus devfet, ulusaJ para, ulusaJ ekin, böyle bir egemenliği engeUc> iciydi Bil- gi çağında, bilgisayar çağındaydık. Ile- tişim araçlan dünyanın alınyazısını ye- niden yazacak güce ulaşmışn. Tüm dün- yaya kendi yoz ekinlerini. beğenilerini yaygınlaştırmaya başladılar. Tanıtımlar coca-cola içmeyi, mac-donalt yemeyi, şunlan şunlan okumayı, şunlan şunla- n izlemeyi özendiriyordu. Globalleşme, entegrasyon, yeni dün- ya düzeni... Yeni bir dünya kuruluyordu. yoksul ül- keler kendilerinden 150 kat varsıl ülke- lerie sarmasdolaş olacaktı. Yeni Dünya Düzeni 'nin öncüsü. Ozal oldu ülkemizde. Para pula, insan kula çevrildi önce; karizmasına (!) uygun savsözlerle köşe dönücülüğü özendirdi. "Anayasa bir kez ddinmekle bir şey ol- maz", "Benzenginierismrim", "Benim memurum işini bilir", "DemiryoUan ko- münist işidir" vb... Ardından kamu mallannı yağmala- ma, kibar deyimiyle özelleştirme furya- sı başladı. Tam bağımsızlık anlayışıyla özelieştirilen alanlar, yabancı sermaye- ye açıldı. Yeşii kuşak oluşturma çabasmın ye- rini, dımlı yeşil kuşak anlayışı aldı. Biraz 1919'a, biraz Sevr günlerine benziyordu durum. Basırumızda Yeni Osmanlıcılar, tkin- ci Cumhuriyetçiler, CIA Türtderi. Böyle birortamda laik, çagdaş egitim... Ulusal dil, ulusal eğitim... Diyordu ki CIA görevlisi Paul Hen- ze: "Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle orta- ya çıkan Yeni Düma Düzeni açısından Atatürk ükeierinin pek de gerekli ouna- dıgı ortaya çıkmıştır. Yeni Dünya Düze- ni'ne geçilmeshle birlikte Atatürk ilke- lerinin adı, klasik Atatürkçülük olmuş- tur. Odaölmüştür." Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Çağ- daş Yaşamı Destekleme Dernekleri, Cumhuriyerin kendisine emanet edildi- ği Türk gençliği, gördünüz mü başımı- za geleni: Atatürkçülük ölmüş... Evet, Cumhuriyerin 75. kuruluş yıl- dönümündeyiz. Yabancı saldınlar, yer- li aymazlıklarsürüp gidiyor. YÖK buy- ruğundaki üniversitelerde, yalnız sö- mürge ülkelerinde görülen yabancı dfl- le eğitim (Yabancı dil öğretme değil). Kentlerimizde, hangi ülkede olduğu- muzu şaşırtacak denli yabancı işyeri ad- lan... Sürüp giden Türk-tslam sentezci- liği... Evet, sömürücülüğün yeni adı: Glo- balleşme, dayanaklan: paranın tuncu, insamn yozu... Cumhuriyerin 75. yılında yeniden ye- niden okumak zorundayız, Atatürk'ün Gençliğe Seslenişini: Ey Türk Gençii- ARADABtR MUZAFFER GÜRBOĞA Eğitimci Yazar Bilgi Toplumuna Geçerken . Dünyada hızlı bir değişim süreci yaşanıyor. Bu de- ğişim, toplumlann ekonomik, siyasal ve toplumsal ya- pısını etkilemekte köklü dönüşümlere neden olmak- tadır. ! Sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakmaya hazırianıyor. Toplumsal gelişmenin merkezinde eko- nomi (sermaye, teknoloji) varken bilgi toplumunda be- Brteyici (başat, dominant) etken üretilmiş bilgıdir. Te- mel üretim etkeni, bilgi olunca değişmeler de buna koşut olarak hızlı olmaktadır. ; Ulus devletten küresel devlete geçiş aralanıyor. Dünya kocaman bir ortak pazara dönüştürulmek is- teniyor. Bu olumsuz gelişmeye karşı bilinçli olmamız gerekiyor. Böylesi birortamda egitim-insan ilişkisi nasıl bir ko- numa gelıyor? Bilgi toplumunun gereksinme duydu- ğu nitelikli insan yetiştirmek önem kazanıyor Peki eği- tim sistemimiz bu gereksinime yanrt verebilecek ref- lekse sahip mi? Bilgi toplumunda odak noktası bilgi değil, bilgi donanımlı, bilgi üretebilen insandır. Öğren- ci bilgi yüklenilen obje değil, bilginin nasıl elde edile- ceğini öğrenmiş, bilgiyi •kullanatMİaa.^ar oiaabilgi- lerle yeni bılgilere ulaşabifen, bilgiyle sorun arasında bağlantı kurabjlen. ılişjdlendirme yagab.ile,n pznedu.- rumundadır. CÖEtlS bilgi insan için var. Eğitim hem toplumsal değişimden ettdlenmekte ve kendini yeniden düzenlemek dorumunda, hem de top- lumsal değişmenin önünde yol gösterici olmak ko- numundadır. Bu yönüyle eğitim ve toplumsal değiş- me arasında çift yönlü bir etkileşim vardır. Bilgi toplumuna geçiş, eğitim dizgesinde (siste- minde) köklü değişiklikleri gündeme getirmektedir. Eği- tim programı, eğitim yöntemi (metodoloji), öğretmen- öğrenci ilişkisi, öğretmenin konumu ve işlevi gibi ni- teliksel; derslik, öğrenci sayısı gibi niceliksel iyileştir- melerin mutlaka yapılması zorunludur. Ilköğretimin başından üniversiteyi bitirinceye de- ğin öğrenci, anlamaya yönelik, araştıran, katkı veren, bilimsel düşünen ve çalışan bütünlüklü biranlaytş için- deolmalıdır. Bazı bilim adamlan 2023 yılında bilgi top- lumu için hazırolabileceğimizi belirtiyorlar. lyimser bir kestirme (tahmin). Umanm bilgi çağında elleraya, biz yaya kalmayız. Kayseri'nin Yahyalı Uçesinde... FERİHA BÜYÜKÜNAL E ylül 1998'in sıcak ve güneşli bir günü arabamız Niğde yolundan Kayseri'nin Yahyalı ilçesine doğ- ru yoJ alıyor. TRT belgesellerin- den anımsadjğım Yahyalı Şela- lesi'ni görmeye büyük bir istek duyarak gidiyoruz. Orta Anadolu'nun ekini alınmış bozkırla- nnı, yer yer patates tarlalannı, gökyüzünün çok renkli bulutlannı kendi yalmhğı içinde sey- retmek ayn birkeyif. îçin için "Acaba Yahya- h habJaruun dokunduğu tezgâhlan görebik- cek miyim" diye heyecanlanıyorum. Bozkırlar yavaş yavaş ağaçlı ve yükselen te- pelere yaklaştıkça şelale olması gereken do- ğal dokunun içine giriyoruz. Solumuzda ilçe yerleşim alanını görüp yo- lumuza devam ediyoruz. Elma ve ceviz ağaç- lannm sıklaştığı, gittikçe darahp bozulan as- falt yolda yer yer küçük tarlalar yer alıyor. Aynı zamanda tüm bitki örtüsünün bakımsız- lığı da dikkat çekiyor. Elma ağaçlannda dal- lan dolu meyveler renksiz ve ufak görünüyor gözümüze. Hele cevizler sanki hiç toplanma- y a c a k m ı ş g i b i - s o l g H n r • •• •,••--• •-' Jki dağ yarığının arasında uzayıp giden ağaç- J>^pl bizi şeialeyayakla5tınrkerks«,yj&tag|mn Jcuruluğunun mevsim dolayısı ile oldugunu var sayıp köyün içine giriyoruz. Birbirlerine sırt sırta ya da yan yana yaslan- mış, kimi beton, kimi kerpiç, kirnisi de tuğla köy evleri, bakımsızhktan yıkılacakmış gibi- ler. Pek çoğunun kapı önlerinde kışın ısınmak için yakacaklan tezekler yığılı. Kötü koşullu açık mekânlarda yün boyadıklan büyük ten- cereler ve yine yün sardıkJan araç gereçler dik- katimi çekiyor. Evler arasındaki toprak yol- lann arasından atık sular akıyor ve tek saksı çiçeği olmayan pencerelerini izleyip belleği- me görmediğim yoksulluğu çiziyorum. Bugün modern yapılan, cadde ve sokakla- n ile çağdaş görünüm sergileyen Kayseri, Is- tanbul, Ankara gibi büyük kentlerimizde ya- şayan pek çok zenginimizin doğum yeri oldu- ğu halde, 80 km. uzaklığındaki insanlann or- taçağ koşullannı yaşamalan acı veriyor... Günlerden pazar. Yöre insanı şelalenin bu- lunduğu bölgede kır gezisi (piknik) yapmak için ağaç altlanna yaygılannı sermiş. Yüksek dağın orta yerinde, geniş yosun yatağınm kü- çük arahğından fişkıran su üç dört metre boş- luğa akıp önce kayalann arasuıa daha sonra iki ayn kanal ile aşağılara uzanıyor. Suyun çık- tığı noktaya ulaşan insanlar aşağıyı keyifle seyretse de suyun en az oldugu mevsim dola- yısı ile umduğumuz heyecanı duyamıyonız. Üç yaru dik dağlarla kaplı ören yerinde ağaç, bitki ve doğanın mis kokusunun yerini ateş üze- rinde pişirilen etlerin yoğun, ağır kuyruk ya- ğı kokulan sarmış. Yere otunnuş bir kadın elindeki iri taş parçasıyla ezdiği etleri ateş ba- şındaki eşine uzatıyor. Ekibimizle bölgenin en bakımlı görünen "sözde" lokantasma geliyoruz. Muşamba kap- lı masalann üzerinde plastik sürahiler ve bar- daklar... Mutfak, yemek hazırlanan mekân de- ğil, çay ocağından başka araç gereci olmayan karanlık bir oda... Tuvalet oldugu sanılan ka- pının üzerine "bozuk"yazısı asılmış. Bakım- sız bahçe... Ekibimizde en yüksek^derecerr deviet gö- revlileri oldugu için kendilerince çofc da özen- «licabşıyorktr. - -. - •».•ı^-*, Işletmecileri ya da sahipleri ufak ufak doğ- radıklan koyun etlerine biberdomates ilave ede- rek sac kap içinde kuynık yağı ile kavuruyor- lar. Elbette ortalığı dayanılmaz kokular san- yor. Uzun hazırlık sonrası etler, içinde piştikle- ri sac kaplarla 20 kişilik ekibimizin oturduğu masanın üç noktasına konuyor ve yemek ye- me aracı olarak çatallar aynı kaplann içine da- hp çıkmaya başlıyor... O anda 2000'li yıllara hazırlanan Türki- ye'nin yemek yeme adabında gösterdiği ge- lişim böyle mi olmalı diye isyan ediyor yüre- ğim. Onlann saygı gösterdiği biryetkili olsay- dım, hiç olmazsa masalanna tabak, çatal, bı- çak getirmelerini, daha sonra da temizlik ku- rallannı öğretmez miydim diye kendimi sor- guluyorum. Ekibimizin sadece genç kuşağı- nı ürküten bu tabloya ne yazık ki yetkili kişi- ler doğal bakabiliyorlar... Yahyalı Şelalesi gezisinin düş kınklığını, yörenin ünlü halılannı seyredip bilgi alarak ka- patmak üzere, içinden geçtiğimiz köyün ev- lerinden birine gidiyoruz. Evin üst katuıa çıkinak için tezek ve ahır oda- sında bannan hayvanların kokusunu soluyor, iki kaduıın açtıklan kök boyalarla renklen- miş, özenle moriflenen halılan seyrediyoruz. Her biri renk cümbüşü... Doğal, temiz ve gü- zel... "Kaç para* dediğimizde oldukça şaşınyo- ruz... Dokuyan kadınlann yerine evin beyi or- ta boyutlu bir halı için bizden "yüz miİyon" lira istiyor. Istanbul fiyatlannın üzerinde bulup bir son- raki eve gidiyoruz; ancak koşullar değişmiyor: , Yoksulluğun, kötü yaşam koşullannın ege- men oldugu bu viran evlere halı baştna yüz mil- yon lira girdiğini düşünüp gelişmemişliğin nedenlerini sorgulamaya başlıyoruz. Sesimiz gittikçe yükseliyor, açtığırruz dosyanın sayfa- lan teker teker gözümüzün önüne seriliyor... "Büyûk Türkiye'' imajmı Ankara kulisle- rinde sözle yaratmaya çalışanlan, yazılanyla ev ya da ofislerinde aynı masallan kaleme alanlan, bu çağdışı yaşamuı sorumlulan ola- rak suçluyoruz. Gelirlerinin tek dayanağı halı dokuma, ev işi, çoluk çocuğun bakımını üstlenmiş köy kadınının eğitimsizliğini ve erkek liderîiğin- de ezilmesini, yetkililerin göz ardı edişine bağlayıp bir kez daha suçluyoruz. Kayseri Valiliği, Ilçe Kaymakamlığı ve Be- lediye Reisliği' nin, Türk ekonomisine el eme- ği, göz nuru ile katkıda bulunan bu köylüle- re sağlıklı koşullarda bina yapmada, yerleşim ve çalışma ortamlan yaratmada yardımcı ol- mamalaruıa şaşıyor, varlıklı hemşerilerin köy yaşantısmın islahı için gayret göstermemele- rini ayıplıyoruz. Akşamın yavaş yavaş başladığı saatlerde dönüş yolculuğumuz başlıyor, düşlerimiz ve gönlümüz ardımızda asfalt yollan, modern dokuma tezgâhh, bakımlı bahçeli, çiçekli bal- konlu evleri, haİı müzelerini, örtülü masalı restoranlarını, çağdaş kafalı pınl pınl Yahya- lı insanlanru bırakmak istiyor. PENCERE Namussuzluk Düzeninin Miladı... Eskiden Istanbul'da içme suyunu sakalar a tarlardı. Eşeğin iki yanındaki iki tahta kasa> ikişerden dört su tenekesi yerleştiren satıc sokaklarda bağınrdı: - Sakaaaaa... Evlerde su küpü bulunurdu. Saka suyu bc şaltmadan önce küpün ağzındaki tahta kapa kaldınlır, yerine birtülbent konurdu. Su tülberrl ten süzülürdü. Çocuklarbu işlemi seyretmek ten hoşlanıriardı. Birgün sakanın küpesu bo şaltmasını izliyordum. Büyüklerden biri: - Suyun, dedi, en değerii oldugu yer çöl dür. Saka: - Bey, diye yanıtladı, desene ki çölde saka- lık çok para kazandırır. "Değer" konusunda ilk dersi almıştım. • Kızdığımız kişiye ne deriz: - Sen kaç paralık herifsin bei. Adamı parasal ölçüye vurmak mıdır bu?.. Herkes bilir ki bir milyoner, milyarder, trilyo- ner de beş para etmeyen bir herif olabilir. Insanlık değeri parayla ölçülür mü?.. Sanırırn sorunumuz bu noktada başlıyor; her şeyi parayta ölçmeye başladjk. Oysa değer' ile 'fiyat' arasında çoğu zaman bir uyum yoktur; fiyat geçici bir değeri vurgu- lar; üstelik fıyatı olmayan değerler de pek çok- tur. Namusun değeri var... Fiyatı var mı?.. Biliyorum, bu yazıyı okuyanlann içinden ki- mileri şimdi bıyık altından gülüyorlar; çünkü toplumda namusa on paralık değer vermeyen nice kişi, piyasada namusunu satışa çıkar- mış nice kişiye fiyat biçiyor. "Piyasa" her şeyi çözümlüyor... Ama nasıl?.. Vicdanla cüzdan arasında sandviçteki pey- nir gibi sıkışan kişi kaşarlanıyor. O zaman yeme.. Yanında yat. • Bir süreden beri toplumda herkesin ağzına sakız olan bir deyiş var: "Yükselen değerler." Oysa neler yükseliyor?.. Namussuzluk.. Rüşvetçilik.. Mafyacılık.. Çetecilik.. Işin kötüsü bütün bunlar "köşe dönücü- lûk"\e başlayıp boy attı. Namussuzluk alçaklık değil mi?.. Evet.. ; Peki, alçaklık nasıl yükseliyor?.. Devletin en yüksek koltuklarında en alçak kişiler oturursa, alçaklık yükselir mi?.. • Her 'değer' parayla ölçülüyor.. Paranın değeri düşüyor. Türk Lirası'nın değeri düştükçe, elimizde kalan ölçü Amerikan Doları oluyor. Bir ülke düşünün ki ulusal parasını bir yana itmiş, başka devletin parasıyla alışveriş yapar, ücret saptar, fiyat biçer.. Ne zaman başladı bu?.. Işte bu değer ölçüsünün geçeıii oldugu gün, Türkiye'de namusun öldüğü ve köşedönme- ciliğin doğduğu tarih, alçaklığın yükselen de- ğerlere dönüştüğü milattır. Superonline Hizmet Hactı: (0212) 284 04 44 http://www.superonline.net E-Posta: hizmet@superonline.com İNTERNETTE EN BÜYÜK ABONE KAPASİTESİ EŞİTTİR SUPERONLİNE Superonline'ın, 200.000 aboneye hizmet verecek altyapısı var. İNTERNETTE EN YAYGIN ERİŞİM AĞI EŞİTTİR SUPERONLİNE Superonline'ın, Türkiye çapında tam 21 ayn intemet erişim noktası (POP) var. İNTERNETTE EN YÜKSEK ERİŞİM HIZI EŞİTTİR SUPERONLİNE Superonline'ın, 23 mps'lik yundışı, 4 mps'lik yurtiçi intemet erişim hızı var. İNTERNETTE EN SERBEST HATLAR EŞİTTİR SUPERONLİNE Superonline'm, toplam 6.088 hattı var. İNTERNETTE EN GENİŞ HİZMET DESTEĞI EŞİTTİR SUPERONLİNE Superonline'm, büyük bir teknik gücü ve uzman bir ekibi var. İNTERNETTE EN UYGUN ABONELİK SEÇENEKLERİ EŞİTTİR SUPERONLİNE Superonline'ın, herkes için çok avantajlı, çok ekonomik abonelik seçenekleri var. ITTIR SUPERONLIN TÜRKİYE'DE İNTERNET SUP€RONL İ N T E R N E T K U R U L U Ş U D U R
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear