29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 OCAK 1998 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 'Postacı'nın başan reçetesini yineleyen güzelim Italyan köy yaşammdan tablolar sunan yeni bir ortak yapım Roseanna için bir mezar, per favore! Marcello'yla Roseanna (Je- an Reno'yla Mercedes Ruehl). Trivento adlı küçük bir ltal- yan kasabasında yaşayan. bir- bırlerine hâlâ ılk günkü kadar tutkun. âşık bir çifttir. Bir sü- re önce lazlannı topraga ver- mış olmalannın acısını içleri- ne gömmüş çiftin yaşamı. bu kez de hasta Roseanna'nm ufuktaki ölüm haberinin kas- vetiyle kararmıştır. Lokanta sahibı. saf, patavatsız v e telaş- çı Marcello"nun denn bir aşk- la sanp sarmaladığı sevgilı ka- nsı Roseanna'nın son arzusu. kızmın yanına gömülmek ve olası ölümünün ardından ko- caman yürekli kocasını. lo- kantayı çekip çeviren, bece- rikli, açık sözlü. güzel kız kar- deşi Cecılia'yla (PöUy \Val- ker) başgöz etmektır! Ne var ki kılisenin yanmdaki kasaba mezarlığında sadece 3 boş mezar kalmıştır ve bunu öğ- rendikten sonra. Azrail'e kar- şı mücadeleye gırişmiş Marcello'nun bü- tün işi-gücü. vöredeki olası ölümlere en- gel olmaya çalışmaktır! Gözü toprağa ba- kan, yaşlı kasaba sakmlerini ölümden ko- ruma ve ölmekte olanlan da ne yapıp edıp yaşatma misyonunu üstlenen Marcello- muzun biricik amacı. sevgili kansı Rose- anna'nın son istegini yerine getirmektir... Amenkan sermayesiyle ltalya'mn kır- sal kesimınde tngiliz, Amerikalı. ltalyan ve Fransız oyuncularla çekilmiş olan ve daha ikincı uzun fılmini gerçekleştiren bir lngiliz yönetmenin imzasını taşıyan 'Roseanna's Grave - Roseanna'. tam bir Avrupa yapımı, şirin bir romantik kome- di denemesı ola- rak keyifieizleni- yor bir çırpıda. Karısının son ar- zusunu yenne ge- tirmek içın çırpı- nan ve giderek tüm yöre sakin- lerinin sağlık me- leğine dönüşen. habire kiminin sigarası- na kiminin içkisine kanşan Marcello'nun sınır tanıma>an, >oğun çabaları üstüne gelişen. şirinlık muskası takmış bu neşe- li. duygu yüklü. sevimli güldürü, mezar- lıktaki bir defin töreninde, ip üstünden R o s e a n n a Roseanna's Grave / Yönetmen: Paul Weiland / Senaryo: Saul Turteltaub / Kamera: Henry Braham / Müzik: Trevor Jones / Oyuncular: Jean Reno, Mercedes Ruehl, Polty Vvalker, Mark Frankel, Luigi Diberti, Giuseppe Caderna, Renato Scarpa, Trevor Peacock, Roberto Della Casa / Ingılte- re-ltalya ortak yapımı (Pinema) mezarlara gül yaprağı serperken denge- sini yitinp düşme tehlıkesı yaşayan bir ip cambazının, kısa bir süre önce seyrettiği- mız Banş Pirhasan'ın 'Lsta Beni Öldür- sene'sıni anımsatan gösterisıyle açılıyor. İp cambazının sonunda dengesını sağla- dığı bu başlan- gıç. aslında yer yer içtenlikli bir mizah tavnvla, taşkın bir kome- di yaklaşımı ara- sında gide gete dengesini ve kı- vamırtı bulan ftl- min anlatımındaki dramatik öğeyle ko- medıyı kaynaştırmanın üstesınden geldı- gını de çağnştınyor. Sanki 2-3 mevsim öncesinde, bütün dünyada umulmadık bir başan kazanan, hatta en iyi yabancı film Oscan'yla taçlandınlan, Michael Rad- ford'un sıcak ve yalın 'Fosta- cı'smın oldukça esinlendirdiği ızlenımı veren 'Roseanna'nın senarjosunu şimdiye kadar yapımcı olarak bildiğimiz Amenkalı Saul Turteltaub ka- leme almış, 'Postacı'nın ma- lum başan reçetesini yineleye- rek. Italya'nın kırsal kesimin- de geçen filmin sevimli, sıcak, canlı karakterlen, traji-komik öğeler ıçeren, masalımsı hikâ- vesı, îtafyan kır ve köy yaşa- mından yansımalar getiren hoş nmosferı ve kimi gerçekten omık sahnelen. 'Roseanna'yı bu haftanm filmleri arasmda öne çıkan>or bizce. Tabii. Je- an Reno - Mercedes Ruehl çif- tının. Marcello'yla Rosean- na'nın masallara yakışır cins- ten, karşılıklı aşkını inanılır ve canlı kılan performanslanyla, >an rollerdeki çoğu ltalyan o> unculann katkılan da fılme .ok şev katıyor. Örneğin Lu- igi Diberti genelde Marcel- lo"dan hiç hazzetmeyen, me- zarhğın yanmdaki arazisini bir türlü kiliseye devrermeyen, > ıllardır Roseanna'ya duydu- ğu aşkı kalbine gömüp hayata küsmüş, aksı. cımri, lanet ka- saba zenginı rolünde çok ıyi. Yıllar önce yapılmış yüklü bir \urgun parasının giz- lice emanet edıldiğı, görünürde sade bir hayat süren, o\sa çok masraflı yaşayıp Romalı fettan, uyanık bırdilberden met- res bile tutmuş, kasabanın bankeri ve Mar- cello'nun da yakın arkadaşı Rossi rolün- deki Roberto Della Casa ve peder Bramil- la rolündekı Giuseppe Caderna da öyle. Bir de yıllarını hapıste geçirdikten sonra çıkıp bankerden parasını alamayarak o hırsla öte tarafa. müte\efFa bankerin ya- kasına yapışmaya giden. belalı Iaccopo- ni rolündekı tngıliz Trevor Peacock da ol- dukça sempati topluyor. Cıvık bir Bond parodisi Duvarlarla birlikte ideolojılerin de göçrüğü. teknolojinin akıl almaz boyutlarda geliştigi her alanda tüke- timin pompalandığı, 21. yüzyılın eşiğindeki günümüzün dünyasma -• uydurulmuş, 196O'lı yıllann dün- yayı kötülerden sürekli kurtaran. majestenin hizmetindeki gözüpek, uçkuru düşük, yenilmez ünlü gizli ajan 007'nin (Pierce Brosnan sure- tiyle) yeni serüvenlerini aktaran ve bu arada BMW, Ericsson, vb. mar- kalann da bol bol reklamını yapan son James Bond filmi "Yann Asla Ölmez"in gösterimi sürerken bir de James Bond parodisi film var sine- malarda: "Austin Powers - Ajanlar Kralı". TV ekranını komedyen fab- rikasına çeviren "Saturda>' Nlght Live"dan yetişerek 5 yıl öncesinin gişe şampıyonu "Wayne'in Diinya- sı" filmiyle şöhret kuşunu yakala- yan Kanada - Torontolu oyuncu Mi- ke Myers" ın senaryosunu yazıp ya- pımcılığına katılarak basrolünü de üstlendiğı "AustinFmvers-Ajanlar Kralı", James Bond parodisi olma- sınm yanı sıra 196O'lı yıllann cin- sel özgürlük dalgasıyla da dalgası- nı geçiyor. Gündüzleri moda fotoğrafçısı. gecelerı casus olan. seks takıntılı Austin Povvers'ın (Mike Myers) pe- şine takıldığı, ezeli düşmanı doktor Evil'in (yine Mike Myers oynuyor), 199O'lı yıllardaçözülmeküzere, 30 yıllığına kendini dondurmasıyla kahramanımız da aynı işlemı kendi- ne uygular. Günümüzün Londrası'ndabuzla- n çözülen \ e kafası hep belden aşa- ğı çalışan gizlı ajanımız, 1960'lar- dakı partnerinin (Mimi Rogers) kı- zı olan Vanessa Kessington'la (Eli- A j a n l a r K r a l ı Austin Powers International Man of - Mystery / Yönetmen: Jay Rodch / Senaryo: Mike Myers / Kamera: Peter Deming / Müzik: George S. Clinton / Oyuncular: Mike Myers, Elizabeth Hurtey, Michael York, Robert VVagner, Mimi Rogers, Seth Green, Charles Napier, Fabiana Udenio, Mindy Sterling / 1997 ABD (Özen Film) zabeth Hurley) birlikte. Birleşmış Milletler'i tehdit ederek dünyanın merkezine nükleer bir bomba salla- yacak kötü doktorla mücadelesine devam eder ve iğrenç biçımde, sü- rekli asıldıgı, dilber Vanessa'nın kalbini de kazanır sonunda... Seyirciyi adeta zaman tünelin- den geçirerek. pop(üler) kültürün ortaya saçıldıgı. degişim rüzgârlan- nın estiği, cinsel özgürlüğün yay- gınlaştığı. o nostaljık 196O'lı yılla- ra götürüp yeniden 1990'lann so- nuna getiren *•Austin Powers". ilk bakışta kaba saba, itici gelen, ca- susluk ve macera fılmi türünün bey- lik klişeleriyle oynayan. zekâ geri- liği gösteren bir film izlenimi uyan- dırsa da kimi niteliklere sahip bir eglencelik olarak yer yer güldürü- yor meraklısını yine de. Günümüzden 1960'lara bakıp son 30 yılın getirdiği farklılıklan karikatürize ederek, değişen tavır. anlayış ve değerlere değinerek eg- lendirmeyı hedefleyen "Ajanlar Kralı"nda zevksizliği, bayağılığı öne çıkaran bir tarz belirgin. Bu aşi- n ve kitsch tarza baştan gıcık kap- • tıysam da giderek makaraları koy- verdim, dünyanın en sinir, şapşal, çağdışıkalmış.dinozorajanınınçe- şitli abuk sabukluklanna, kaba esp- rilerine. Gerzek yüzünden orman gibi, gür göğüs kıllanna ve sürekli patlattığı, sekse. kadınlara ilışkin. maço 'in- ci'lerine kadar. son derece antipatik gizlı ajan Austin Powers'ın serüven- lerini aktaran bu James Bond paro- disi. bir buçuksaatlik bir mizah-eğ- lence terapisi uyguluyor meraklısı- na. Bond kızı rolüne soyunmuş. mo- del ve işkadını Elizabeth Hurley'in yanı sıra birtakım kısa rollerde boy gösteren Michael York, Robert VVagner, Carrie Fischer, Rob Lowe, Christian Slater, Tom Arnold gıbi ünlülerin de renk kattığı "Austin Po- »ers-Ajanlar Kralı"nı, i> ı-kötü ka- rakterleri birden canlandıran, 'umutsuz vaka'. lngiliz asillı. sinir. sarsak komik Mike Myers sürüklü- yor. Şarkılanyla tanınmış. Amerika- lı besteci Buch Bacharach'ın da kendisi olarak göründüğü, 1960"la- nn beylik casus filmlerine bir çeşıt saygı niteligindeki "Ajanlar KralT, aşın tutulmuş, zevksiz. abartıh, de- mode, 'psikedefik' ve dan-dun tar- zına katlanabilenleri yer yer güldü- rebilen, gelecekte kült- film olma- ya aday, sinir mi sinir bir eglencelik özetle. "Austin Powers"ın Kaliforniyalı yönetmeni Jay Roach adını şimdi- den belleyebeliriz, belki yeni bir Ed VVood geliyor ufukta... 1990'lann yetim Robin Hood masahBu hafta kısmetimiz komedı- den >ana açıldı. Bugün gösteri- me girecek olan 'Shooting Fish- Oltada Balık Çantada Keklik" de lngiliz yapımı. yeni bir gül- dürü çıktı şansımıza. Son dö- nemde yine saygın bir konuma erişen lngiliz sinemasının yeni yetenekli yönetmenlerinden Ste- fanSchvvartz'ın. sürekli beraber takılan ve aynı 'sarayyavrusu gi- bi lüks bir e\ de, bir eli yağda bir eli balda yaşamak' rüyasını pay- laşan. özel teşebbüsçü iki uya- nık ve kafadar gencin serüven- lerini hikâye ettigi 'Shooting Fish\ son dönemde sayılan ar- tan. adında balık geçen. alçak- gönüllü. ilginç sayılacak film- lerden bıri. Yönetmen ve yapımcı Stefan Schwartz ve Richard Holmes ikilisinin yazdığı senaryo, zen- ginlenn gitgıde daha da zengin- leştıği günümüzde. kullanılma- yan bir gaz istasyonunu mesken tutmuş aç gözlü Londralılardan punduna getirip para sızdıran, uluslararası şırket-holdinglerin Oltada Balık Cantada Keklik Shooting Fish / Yönetmen: Stefan Schwartz / Senaryo: S.Schwartz, Richard Holmes / Kamera: Henry Braham / Müzik: Stanislas Syrevvicz / Oyuncular: Dan Futterman, Stuart Tovvsend, Kate Beckinsale, Claire Cox, Nickolas Grace, Peter Capaldi, Phyllis Logan, Ralph Ineson, Jane Lapotatre / 1997 ingiltere (Pinema) muhteris patronlarını oltaya ge- tirerek bir güzel yolan, henüz daha yirmili yaşlarını süren, yoksulluktan çok çekmiş, yetim büyümüş. becerikli üçkâgıtçı ve paragöz iki gençle, Dylan-Jez ikilisiyle. ikisinın de kendi tarz- lannda abayı yaktığı fıstık bir sekreter olarak aralanna kanşan. ailevi nedenlerle yüklüce bir miktardaki parayı şiddetle ge- reksinen, bir yandan da tıp ög- renimi gören. hem akıllı. hem de güzel cin gibi bir genç kızın. soylu bir aileye mensup Geor- gie'nin (lngiliz sinemasının hem güzel hem de yetenekli, ye- ni kadın oyuncularından Kate Beckinsale) akla hayale gelmez. kibar dolandırıcılık hikâyeleri üstüne kurulu. Kendilerine '1990'lann Robin Hoodlan' nıtelemesını yakıştı- ran sahtekâr ikilimizin zengin- den alıp yoksula verme tıraşla- rını yemeyen Georgie de çok geçmeden ekibe dahil oluyor. Birbirlerini tamamlavan iki genç kahramanımızdan. agzı laf yapan. ikna edici ve etkilevici konuşan. ama alfabeyle arası pek iyı sayılmayacak. yakışıklı Ch'lan (Dan Futterman). 5 yıldır postu Londra'ya sermiş bir Amerikalı. Teknık konulara yatkın. kafa- sı bilimsel çalışan. zeki ama son derece utangaç ve tutuk. Beat- les-Oasis kanşımı tarzda kesil- miş saçlan ve el becerisiyle gö- ze çarpan. lngiliz Jez (lrlanda- lı Stuart Tovvnsend de Britan- ya'nm gelecek \aat eden aktör- lerinden biri) ise ıkilinin geri plandaki motoru aslında. Gele- cekteki mutlu yaşamları için, dolandırıcılıktan kazandıkları paralan kilitli çelik kasa gıbı ba- vullarda istifleyen Dylan-Jez ıkilisi. önce yemi oltaşa takıyor ve oltayı salınca da >eme üşü- şen. burnundan kıl aldırmaz, ki- bırli ve bencil kimi büyük balık- ları güzelce tuzağa düşürüvor- lar. Oltadaki yem, kimi zaman (filmin başındakı gibi), kla\ye- yi tamamen ortadan kaldırarak her türlü sesı anında \azıya çe- viren bir sisteme davanan bilgi- sayar satışı olur. kimi zaman Andrevv Lloyd Weber"in yeni müzikaline iki bılet. kimi zaman çatı ızolasyonu. kimi zaman da kendı enerjisıni kendı üreten. uzunca çubuk şeklindeki flore- san lamba gıbi yeni buluşlar... Reklamlannda 'Dört Nikâh BirCenaze'den beri vapılmış en eglenceli komedi gibisinden beylik klışelerle tanıtılan 'Olta- da Balık', 'Trainspotting" sonra- sı günümüz lngiliz sinemasının çok önemli sayılmasa da ilgisiz kalınamayacak ürünlerinden. Özürlü kardeşiyle, reddedilen girişken Dylan'ın ilk görüşte(!) âşık oldugu ablasını (Claire Cox) sokaga düşmekten, evsiz kalmaktan kurtaran Georgie'yle utangaç Jez'in mercimegi fınna verdikleri mutlu bir sona bagla- nan 'Shooting Fish', 'Brit- pop'tan örnekler veren müzikle- ri, genç. enerjik üç başrol oyun- cusu. 'Roseanna'yı da görüntü- lemiş olan kameraman Henry Braham' ın renkli görüntüleri ve hafif, uçarı anlatımıylayaggibi kayıyor kaymasına, ancak dört dörtİük bir başan degil kesinlik- le. Hatta kimi zaman hayal kınk- lıgı yaratan sahnelere de rastla- dıgımız bu filmin oltasına takıl- maktan çokça da rahatsız olma- dım dogrusu. Alışılmış deyişle iyi vakit geçirmeye birebir, oya- layıcı, taze ve nahif bir fantezi sa> ılacak 'Oltada Balık', tngiliz işi. canlı ve yeni bir güldürü iz- lemek ısteyenlere ögütlenebilir. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Kendini Isıtan Soba Ankara'da bir arkadaşımdan duyduğum bir sö- zü size aktarmış mıydım, anımsamıyorum. Ama bugün size anlatacaklarıma o kadar denk düşü- yor ki anlatmış olsam bile yinelemek istıyorum. Sevgili Onat'ın kulakları çınlasın... Söz, Kültür Bakanlığı'ndan açılmıştı. "Burada hummalı bir faaliyet var gibi görünüyor. Ama or- tada bir sonuç yok. Tıpkı yalnızca kendini ısıtan bir soba gibi.." demişti. Bu tanımlama, yalnızca Kültür Bakanlığı için de- ğil, başka kurumlar için de doğru olsa gerek. Mec- lis'in haline baksanıza. Yüzlerce sorun, yüzlerce yasa önerisi ortada dururken kendi koltukları ile uğraşıyorlar. Tabii kedileri ilgilendiren sorunların başında kül- tür alanına sağlanacak destekler geliyor. Kültür alanına yapılacak yatırımların vergiden düşülebil- mesini sağlayacakyasa, kültür ürünlerinden alınan rüsum ve vergilerin, belediyelere değil, kültür ala- nına dönmesini sağlayacak yasa değişıkliğı. (Bu konuda Kültür Bakanı Istemihan Talay'ın çaba- lanna kedilerin tüm gücüyle destek vereceğinden kimsenin kuşkusu olmasın) düşünce özgürlüğü- nün önündeki tüm engellerin kaldırılması gibi alı- nabilecek pek çok önemli karar var. Ama parlamentodan tık yok. Hazine, kültür alanına verilecek destekleri 'lüks' olarak görüyor ve elinden geldiğince budamaya çalışıyor. Ama iş siyasi partilere destek sağlamaya gelin- ce, 5 trilyonluk yardım şıp diye çıkıveriyor. Nasıl anımsamam, "kendini ısıtan soba" tanımlaması- nı. • • • Geçen hafta Fransa'da bir yıl boyunca sanatçı- lanmızın ve sivil toplum örgütlerinin gösterdiği ça- balardan örnekler vermiştim. "Kendini ısıtan soba"mızın gücü bunları ısrtma- ya da yetmedi elbette. Herkes kendi olanakları ile yaptı, ne yapabilirse. Devlet seyırci kalmakla yetindi. Ama bir yandan da bizzat Dışişleri Bakanımız ağzından "dış dünyada imajımızın ne kadar kötü olduğu" ifade edildı. De- ğerli bir kültür adamı olan, kültür girişiminın bir üyesi olarak kültür alanında devletin neler yapma- sı gerektiğini pek güzel anlatan ismail Cem, Dı- şişleri Bakanı olarak kültür alanından yararlanama- dı her nedense. Eski Kültür Bakanı Mesut Yılmaz'ın başbakan, şair Bülent Ecevit'in başbakan yardımcısı oldu- ğu siyasi iktıdarın kültür-sanat alanındakı politika- sı, neredeyse REFAHYOL iktidarını aratacak... Kendi ideolojileri çerçevesinde yoğun bir kültür seferberliği başlatan REFAHYOL hükümetı, dış dünyada da aynı politikanın uzantısı bir tanıtım atağının hazırlıkları içindeydi. Osmanlı devletinin 700. yılını dünya çapında etkinliklerle kutlamak için girişimleri başlatmışlardı. Yeni hükümetten ne beklenirdi? Çağdaş kültü- rümüzün ulaştığı evrensel boyutları dünyaya an- latacak bir tanıtım politikasını uygulamaya koy- maları, ülkenin sanat ve kültür potansiyeftni bu a- maç için seferber etmeleri değil mi? ' ' -' Ne gezer? Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 75. yıldö- nümü olan 1998 yılında, dünyanın çeşitlı merkez- lerine bir kültür-sanat çıkarması yapmak. bu prog- ramı "Osmanlı'nın 700. yılı" etkinlikleri ile bütün- leştirerek, etkin bir tanıtım politikası uygulamak düşünülemez miydi? Türkiye'nin aydınlık yüzünü tüm dünyaya tanıtmak için bundan daha ıyi bir olanak bulunabilir miydi? Kuşkusuz bütün bunlardüşünüldü. Önerilerge- liştirildi. Sonuç, ortada hâlâ bir şey yok. Tasarruf tedbirleri, siyasi partilere yapılan yardımlara yan- sımıyor da kültürel projelere yansıyor her neden- se... Ve işte 1998'e girdik. Cumhuriyet'in 75. yıhna iliş- kin bir tek proje hayata geçmemiş durumda. Ay- nı şey Osmanlı yılı için de geçerli. Ortada bir "Top- kapı sergisi" lafı dolaşıyor. Ama hâlâ bu sergınin içeriği belirlenmemiş durumda. Fransız makamla- rı, "Gazetelerde Paris'te Topkapısergisiaçacağı- nızı okuyoruz da hangi salonda açacaksınız aca- ba" diye meraklanıyor. Bizim cenahta ise sorun yalnızca para değil. Bu etkinliklere karar verecek komısyon kimierden oluşmalı, hangi bakanlığa bağlanmalı diye düşü- nüp duruyoruz hâlâ. Geçen yıl içinde kaç komis- yon toplandı, kaç kez dağılıp yenisı toplantıya çağ- rıldı bir bilseniz. Dışişleri bende olmalı yetkiler di- ye diretiyor. Kültür kendine düşen rolün ne olaca- ğını bir türlü bilemiyor. Başbakanlık, kooreiınas- yon bende kalmalı deyip bir devlet bakanlığını gö- revlendiriyor. Ama ortada hâlâ belırlenmiş bir pro- je yok. Daha kötüsü, bu projeleri saptaması gere- ken uzman bir kurul yok. Tabii ki ahşkanlıklarımız değişmiyor. Siyasiler ve bürokratlar, "Madem ki parayı biz vereceğiz, dü- düğü de biz çalmalıyız" diye düşünüyorlar besbel- li... Uzmanlığa ne zaman saygı duyulmuş ki bu ül- kede... Bütün bu karmaşada en doğru saptama gene Cumhurbaşkanı Demirel'den geliyor. Tarih Vakfı'nın önerilerini dinleyen cumhurbaşkanı, Cumhuriyet ve Osmanlı yılları ile ilgili etkinliklerde koordınasyonun Tarih Vakfı'nca yapılmasını istiyor. Bu doğrultuda bir Bakanlar Kurulu karan imzaya açılıyor. Ama bir tüiiü bu imzalartamamlanamıyor... Ve 1998 yılı aldı başını gidiyor. Cumhuriyet kut- lamaları için kararlar yıl sonuna yetişir mı dersinız? Bu alanda kaçırılan fırsatlar o kadar çok ki say- makla bitmez, işte "Uluslararası Sanat Olimpiyat- lan"n\n ilkinin Türkiye'de düzenlenmesine ilişkin proje, cumhurbaşkanının tüm desteğine karşın bürokrasi engeline takılıveriyor. Hem de REFAH- YOL döneminde değil, bu hükümet döneminde. Bir başka örnek isterseniz. bu yıl Lizbon'da ger- çekleşecek olan 'Expo '98'. Bu konuda da gere- ken ödenek bir türlü çıkmıyor. Ve her konuda ol- duğu gibi bu konuda da çok geç kalıyoruz. Ne yapalım, 'sooa'nın kendini ısıtmaktan baş- ka işlere vakti kalmıyor... BUGÜN • AKSANATsaat 12.30'da Laserdiskten Cari OrfTun Carmına Burana konseri. saat I9.oo'da Abelard ve Heloise isimli oyun yer alıyor. • YELKOVAN TURİZMcie sa'at20.00'de tsmet Arasan'ın yönettiği 'Son Sesler' isimli belgesel izlenebilır. • İSTANBUL DE\ LET SENFONİ ORKESTRASI saat 19.00'da AKM'de bir konser venyor • CRR'de saat 20.00'de The Feenist Balalayka toplulugu dinlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear