25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16OCAK1998CUMA HABERLER Oldürülen Hakkârili aşiret mensubu Savaş Buldan'm eşi Pervin Buldan DYP liderini suçladı 'Infazlar, Çiller'in sözüyle başladı'HÜLYA TOPCU/KEREM ILGAZ Hakkâri'nin saygın bir aşiretine men- sup olan Savaş Buldan ve iki Kürt arka- daşının Bolu'da kurşunlanmış ve işkence yapılmış halde bulunan cesetleri, faili meçhul cinayetlere üç yenısıni ekledi. Agabey NejdetBuldan'a göre iş, organi- zeydi. Muhalif kesımlere yönelik failı meçhul cinayetlerin bır uzantısıydı. Aile ilk olarak Çınar Oteli'nden Bul- dan'la arkadaşları Hacı Karay \e Adnan Yddınm'uı kaybolduğu gece bulunan vı- deo kasetgörüntülerinı istedi. Otel yetki- lılen kameraların o gece bozuk olduğu- nu söyleyerek bu isteğı geri çevirdiler. Oysa bır gece önce otelde çantasını kay- beden kadının çantasını çalan hırsız bu yolla bulunmuştu. Çınar Otel yakmlanndaçalışan birtak- si şoförü olay gecesini anımsadığını ve Buldanlann götürüldüğünü gördüğünü anlatıyor. Ifade vermeyi kabul ettıği sıra- da ansızın ortadan kayboluyor. Daha sonra cesetlerin bulunduğu Bo- lu'da iz sürüldü. Yığılca'daki bir bakkal, sabaha karşı saat 06.00'da dükkânrna ge- len birkaç adamın bisküvi ve meyve su- yu ahp gittığinı söyler. Bir başka görgü tanığı olan yaşlı bir adam ise sabaha kar- şı beyaz bır otomobilı ılçeye girerken gör- düğünü, arabanın içinde iki adamın uyur vaziyette arka koltuğa >aslanmış biçim- de durduklannı anlattı. Anlatımlar doğ- rultusunda jandarma robot resim çizdi. Ancak bır sonuç çıkmadı. Susurluk kazasının ardından robot re- simdeki adamlardan biriyle Abdullah Çatlı'nın çok benzediğı ortaya çıktı. An- cak Savaş Buldan'ın eşi Pervin Buldan, olayı Çatirnın üzenne yıkarak bu olayı kapatmak istemiyor. Aile, defalarca Ba- kırköy Cumhuriyet Savcılığı'na, Bolu İl Jandarma Komutanlığı'na başvurdu, an- cak başvurulan sonuçsuz kaldı. Susurluk Komisyonu'na ifade vermek isteyen ai- le, 130 faili meçhul dosya ile komisyona gidiyor ancak kabul edilmiyor. İbrahim Şahin bu sırada komisyona verdiği ifade- de Cantürk ve Buldan'ın öldürülmesinin Türk devleti açısından iyi olduğunu be- lirtiyor. Ayhan Çarkın, Asayiş'te verdi- ği ıfadede bu işadamlannı kendisinin öl- dürdüğünü söylüyor, ancak kendisine bu- nun doğru olup olmadığı hiçbir zaman sorulmuyor. Pervin Buldan, ÇUler'in 1993 yılında Holiday Inn Oteli'nde yaptığı konuşma- yı anımsatıyor. Çünkü Çiller'ın "hesap sonılacak" sözü sonrasında Kürt işadam- lan düzenli olarak öldürülüyor. Eşinin ve Adnan Yıldınm'ın Ömer Lütfii Topalla bağlantılan olmadığını da sözlerine ekleyen Pervin Buldan. "Eğer bağlantılan olsaydı, şu anyaşıyor olabilir- lerdT diyor. Eşi için 1995 yılında AİHK'ye başvur- duğunu söyleyen Buldan, buradan sonuç beklediklerini vurguluyor. Ağar'ın "dev- letadına 1000 operasyon yapıkuğuıT söy- lediğini anımsatan Pervin Buldan, bu operasyonun arkasındaki kişilerin ve bu UluslararasıAkvi-BektaşiSempoTyumu • Alevilik ve Bektaşilik konusunda araştırma yapan yerli ve yabancı bilim adamlan. Bonn Alevi- Bektaşi Kültür Enstitüsü'nün düzenlediği sempozyumda bir araya geldi. MİYASE İLKNUR Almanya'nın başkenti Bonn'da geçen yıl kurulan Alevi- Bektaşi Kültür Enstı- tüsü tarafından düzenlenen "I. Uluslararası Akvi-Bekta- şj Sempozyumu" çalışmala- nnı tamamladı. Sempoz- yumda 17 farklı konuda teb- liğ sunan araştırmacı, yazar \e bilim adamı bir araya gel- di. Yazanmız Ühan Seİçuk da sempozyumun ıkıncı günün- de "Türkiye'deki Avdınlan- ma Hareketinde Akvi-Bektaşikrin Yeri" ko- nulu bır teblığ sundu. Sempozyumdan bir gün önce Bonn Ale- vi-Bektaşı Kültür Enstitüsü'nün resmi açı- lışı yapıldı. Enstirünün Onur Başkanı Ord. Prof. Dr. Irene MelikofTun yaptığı açış ko- nuşmasından sonra davetlilere bir kokteyl verildı. "l.l luslararası Akvi-Bektaşi Sem- pozyumu" Enstıtü Başkanı Kâzım Kaya'nın yaptığı açış konuşmasıylabaşladı. Kaya'dan sonra Bonn Büyükelçısi Volkan Yural. Tür- kiye'den sempozyuma dınleyici olarak davet edılen eski Kültür Bakanı ve CHP İçel Mıl- letvekilı FikriSağlar ile eskı Çalışma Baka- nı ve CHP Erzmcan Mılletvekılı Mustafa Kul da sempozyuma başan dileklerini ıleten birer konuşma yaptılar. Selamlama konuşmalanndan sonra sem- pozyumun ılk oturumuna geçıldi. Enstıtü- nün Onur Başkanı Ord. Prof. Dr. Irene Me- likoff, 13. yüzyıldan başlayarak Alevı ve Bektaşiliğin ortaya çıkışı ve tarihsel gelışi- mını anlattı. Konuşmasını Fransızca yapan Melikoff, Hacı Bektaş Veli'nin yaşamı üze- rine de ayrıntılı bılgıler verdı. Melikoff'tan sonra Hacı Bektaş Dergâhı Postni^ını VeUyettin Llusro ile Mehmet Ya- man. Alevı-Bektaşı ınancının ruhu ve teme- linı oluşturan düşünce ekseni üzerine hazır- ladıklan tebliğlerını sundular. Birincı günün ıkınci otunımunda Alevı ve Bektaşiliğin evrensel kültüre. müziğe ve res- me olan etkılen konu edıldı. Bu konuda Dr. Şirin Sayar, Pans Ünıversitesi'nden Prof. Dr. Jean During ve ressam- yazar Fikret Ot- yam örnekler ve dia göstenleriyle dinleyicı- len aydınlattılar. Paris Cnıversitesi'nden Prof. Dr. Altan Gökalp. Prof.Dr. Bopoviç ve Prof. Dr. Nata- BeClayer ile Ankara Cniversitesi'nden Doç. Dr. Belkıs Temren de tebliglerinde Alevi- Bektaşılığın sosyolojık \e ekonomık yapısı üzerinde durdular. Aynı konuda konuşan Münih Ünıversitesi'nden Ord. Prof. Dr. Sû- reyya Faruki'nın Türkçe olarak sunduğu teb- liğı, büyük ilgi topladı \e diğer bilim adam- lan tarafından takdirle karşılandı. Sempoz- yumun ılk günkü oturumlanndan sonra ak- şam Dede Ahmet Kömürcü yönetiminde "Koldan Kopma Erkanı" adı verilen mini bir cem ayini düzenlendı. Zakirlığini Faysai Ü- Enstirünün onur başkanı olan O r d Prof. Dr. Melikoff han ile Hasan Yükselir'in yaptığı cemde Enstitü Başkanı Melikoff'un dede ile birlik- te semaha kalkarak çıplak ayakla "Kırat Se- mahrnı dönmesi salondakilere duygulu an- laryaşattı. tkincı günün sabahki otunımunda Avru- pa'dakı Alevıierin sosyal ve kültürel yapısı ele alındı. Bu konuda ise önce Göttingen Ünıversitesi'nden Türkolog Prof. Dr. VVlesç ner'in tebliği sunuldu. Bonn Üniversite- si'nden Prof. Dr KiehJ'ın özellikle Balkan- lar'dakı Bektaşi yerleşimi ve Bektaşi tekke- leri üzenndeki çalışmalannı dia gösterisiy- le sunması ilgıyle izlendi. FanıkŞen'in "Av- rupa'daki Akvüer" üzerine hazırladığı teb- liği yardımcısı tarafından okundu. İkıncı günün ıkinci oturumu yazanmız ve yayın kurulu başkanımız llhan Selçuk'un konuşmasıyla başladı. Selçuk'un tebliğ ko- nusu "Türkive Aydınlanma Hareketinde Alevi »e Bektaşilerüı Yeri" olarak belirlen- mıştı. Selçuk. Batı'da ortaya çıkan aydınlan- ma hareketmın dayandığı temelleri anlatarak başladığı konuşmasına Osmanhdaki reform hareketleri ile devam etti. L'lusal Kurtuluş cem ayini sırasında 'kırat' semahını döndü. Savaşı'nın devTİmlerle paralel olarak yürii- tüjdüğünü vurgulayan Selçuk. bu süreçte Alevi ve Bektaşilerin rolünütanımladı. tlhan Selçuk, tebliğinde şu görüşlere yer verdı: "L'lusal kurtuluş sürecinde yürürlüğe 0- ren devrimler, Türk halkının çağdaşlaşması yolundaki bütün engelleri kaldırabilecek ni- tetiktev di. Varılan sonuç; \alnız Alevi ve Bek- v taşilerin değü, hangi din v« mezfaepten olur- larsa olsunlar, bütün yurttaşlann insanlık haklannı vicdan özgürlüğü kapsanunda gü- venceyealıyor,demokrasinin kapısmı açıyor- du. HafifeUk yönetimindeki Osmanlı devle- tinde 'dınsiz. imansız ve dışlanmış' bir halk topluluğu vardı: Aleviler ve Bektaşiler!- Mustafa Kemal bunu görmüş, halk deste- ğini yaymak için Alevi-Bektaşi ktsimle bü- hînleşınişti.'' Hınstiyan ortaçağında, Alevi- Bektaşi inancının eleştirel bakış açısına yakın bir mezhep görülemediğini belirten tlhan Sel- çuk, Aleviliğin, Sünniliğe karşı daha tslamm ilk çıkışında tohumlandığına dikkat çekerek "Protestanhk, Huistiyanlığın çıkışından 16 yüzyıl; Aydınlanma, 18 >üz>ıl sonra uç ver- di; Tann ve dini eleştirel akıl süzgecinden geçirmek için Avrupa'da, bu düşünceyi oluşturan maddi altyapının değişmesi bekJendi" dedi. Konuşmasında Alevi- Bektaşi felsefesinin, Avrupa insanlık tarihini değiştiren "Aydınlanma" hareketiyle ne zaman tanıştığı ve bu iki olgu arasında bir ilişkinın ne ölçüde kurulduğuna ılişkin sorulann yanıtlannı ortaya koymak için yeterli çalışma- lar yapılmadığını vurgula- yan Selçuk, kimi Avrupalı tarihçilerin Voltaire'in çev- resinde Bektaşi Babalann- dan ve Bektaşi tekkelerinde bir aydınlanma hareketinden söz ettiklerini hatırlatarak sürdürdüğü konuşmasının sonuç bölümünde şunlan söyledi: "Namık Kemal'in Bekta- şiliğe yakınlığının yanı sıra Jön Türkler'in ve İttihat Terakki iteri gefcn- krinin Bektaşiliği bir rastlanü olmasa gerek. Mustafa Kemal'e dönük Bektaşilik savlan da buna ekknirse, Avdınianma DevTİmi'ne açık bir olgudan söz edikbilir. Cumhuriyet devrimi, yüzyıllar boyunca süregelen Sünni devlet egemenliğine son verdiğinden Akvi- Bektaşi kesiminin tam desteğini sağhyor. Ata- fürk dev rimleri içinde en önemlilerinden sa- yılan kadın haklannın >asava bağlanması bi- k Alevi- Bektaşi kültürüne denk düşüyor, toptum içinde Kızılbaşlara dönük ifh'ralann göğüsknmesi daha geniş kesimlerden gekn destekk güç kazanıyor: kadının Cumhuri- vetle birlikte havata kanşması. Akvi-Bekta- şi kültürünün vabancısı olmadığı birdev rim- dir. Sonuçta Anadolu avdınlanması. halk ke- siminde doğal desteğini ve yandaşlannı Ak- vi-Bektaşi kesiminde bulmuştur. Bu. Alevi- Bektaşi kültürünün Aydınlanma Felsefe- si'nin akua öğretisiyle özdeş olduğu anlamı- na gelmediği gibi Akvi- Bektaşi kesiminde Aydınlanma'nın şafağım içeren bir felsefe- nin izkri de görmeztikten gelinemez." Kamu çalışanları yurt çapında bordro yakma eylemi yaptı Memurlardan hükümete genel grev uyansı Haber Merkezi - Kamu Emekçileri Sen- dikalan Konfederasyonu (KESK), hükü- metin hazırladığı memur sendikası yasa taslağını ve yüzde 30'luk maaş zammını yurt çapında yaptıklan kitlesel basın açık- lamalanyla protesto ederek genel grev uya- nsında bulundu. KESK üyeleri, maaş bord- rolannı ve memur sendikası yasa taslağını yakarak hükümetin çalışanlara yönelik uy- gulamalannı protesto etti. KESK. hüküme- ti uyarmak amacıyla 24 Ocak'ta Kıalay'da eylem yapacağını bildirdi. Ankara/Ulus'ta Atatûrk heykeli önünde dün kitlesel basın açıklaması düzenleyen KESK Ankara Şubeler Plaformu Dönem Sözcüsü Nâam Aikaya, "Kendi kaderimi- n kendimi/ tavin etmek istivoruz. Bunun için topiusözleşme vegrev hakkınııa kullan- makta kararhyiz" dedi. Istanbul 'da dün iki yerde memurlarbord- ro yakma eylemi yaptı. Istanbul Sultanah- met Meydanı'nda, eîlerinde pankart ve dö- vizlerle toplanan kamu emekçileri adına konuşan KESK Genel Sekreteri FaysalÖz- çift, hükümeti eleştırerek "Takplerimiz ka- buledilmezse24Ocak'ta Kızjla\ 'ı/aptettik- ten sonra gerekirse üretimden gekn gücü- mü/ü kullanarak iş bırakacağız" 1 dedi. Eğitim-Sen istanbui 6 No'lu Şube üye- leri de, Boğaziçi Üniversitesi'nde yapük- lan eylemde maaş bordrolannı yaktılar. Memura sendika komisyonda TBMM Saglık, Aile, Çalışma ve Sosyal flişkiler Komisyonu'nda, kamu çalışanla- nna sınırlı bir sendika hakkı getiren yasa ta- sansı görüşülmeye başlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan eles- tirilere karşılık "BizirngönJümüzdedegrev- JL,toplusözieşmeii sendika yaüv'or. Nevar ki 1995'te yapdan anayasa değişiklikleri bu düzenlemeyi mümkün kılmıvor" dedi. KESK Genel Başkanı Siyami Erdem, ko- misyon üyelerine bilgi verirken. tasannın kamu çalışanlannın gereksinimlerini kar- şılamaktan öte, geleceklerini de ipotek al- tına alan bir içerikte olduğunu bildirdi. Er- dem, tasannın kamu emekçileri tarafından benimsenemeyeceğini söyledi. Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, zaten çok geciken düzenlemenin daha da geciktirilmeden yasalaşması gerektiğini belirtti. CHP'li Cevdet Sdvi ise, tasannın 'refonn' olarak sunulmasını da, "Grevsiz, tophısÖ2İeşmesiz sendikanın Kanarya Se- venler Derneği, Kurbağa Sevenier Der- neği'nden farkı obnaz" diye eleştirdi. çerçevede öldürülenlerin isimlerinin açıklanmasını ıstiyor. Buldan şöyle konuşuyor: "Biz isterdik ki insanlann devlet tçindeki gjzli yapılan- madan. faili meçhul cinayetlerden.Susur- luk'tan önce haberleri olsun. Behçet Can- türk öldürüldüğünde ailesi çıkıp kamu- ovuna konuşsavdı. belki Savaş ölmeyebi- UrdL Türidye'de sistem degişmedikçe ne faili meçhulkr ne gözaltılar durmaz, ka- yıplar bitmez. Türkive'de demokrasinin oturması için Kürt sorunu çözünuenme- İL' Cantürk'ün öldürülmesinden sonra gözler, ölüm listesinde isimleri bulundu- ğu öne sürülen diğer Kürt işadamlanna ve avukatlanna çevrildi. Cinayetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Cantürk öldükten sonra "Onun özel işlerini bil- mem" diyen avukatı Medet Serhat'a saldın da gecikme- dı. 13Kasıml994tarihinde eşi Yurdanur Serhat'la bir- likte evine geldiği sırada be- yaz bir Renault'dan açılan ateş sonucu arabasının şofö- rü Isnıail Karaalioğlu ile bir- likte yaşamını yitirdi. Eşi Yurdanur Serhat ise ağır ya- ralandı. Olay yerinde tsrail yapımı Uzi marka otomatik sılahlardan çıkma 40'a ya- lon boş kovan toplandı. Res- mi bilgılerin aksine söylen- tilere göre silahlar kısa nam- lulu ve muhtemelen sustu- ruculu. Çünkü çevrede silah sesıni duyan yok. Olayla il- gilı olarak katiller buluna- madı. Serhat'ın eşi geçen aylarda eşinin ölümünün Abdullah Çatlı tarafindan gerçekleştirildiğini söyledi. Eşinin ölümünde NunıDah Tevfik Ağansoy'un tetikçi görevi gördüğünü anlatan Serhat, eşi öldürüldüğü ge- ce Çatlı'nın sivil polislerle evlerini bastığını söyleye- rek, şöyle konuştu: "Olav ın ardından polisle- re kendi evimin tekfonunu vermedim. Karşı dairede oturan Behçetlerin (Can- türk) tclefonunu verdim. 15 tane sivil polis hem bizim hem de Behçetkrin evinedo- luşmuş. Bir vakırumın söy- Jedigine göre bunlardan biri deÇatn." Cantürk'ü Hüsevin Koca- dağ'ın öldürdüğünü. ve Çat- lı'yı da öldürme planlan yaptığını öne süren, Serhat, Susurluk kazası olmasaydı bile Kocadağ'ın Çath'yı öl- düreceğini belirtti. Serhat artık eşinin ölümü hakkında konuşmak istemiyor. Nede- nini ise şöyle açıklıyor: "Avlarca konuştuk ne ol- du? Ölümlerk ilgili. katilkr- k ilgili hiçbir gelişme yaşan- madı. Sağıriar. dilsizler ül- kesi Türkiye'de arûk konuş- manın bir anlamı ve yaran yok.- 1 Serhat'ın açıklamalannı ihbar kabul eden Medet Ser- hat cinayetini soruşturan Kadıköy Cumhuriyet Savcı- lığı. Yurdanur Serhat'ın ifa- desinı aldı. Ancak soruştur- mada hâlâ bir gelişme yok. Faili meçhul cinayetleri yakından izleyen, Medet Serhat'ın da kurucusu oldu- ğu Toplumsal Hukuk Araş- tırmalan Vakfi Başkanı Se- lim Okçuoglu, halkın faili meçhul cinayetlerle Susur- luk sonrası tanışmasını eleş- tiriyor. Türkiye'de geçmiş- ten beri muhalif güçlere kar- şı cinayetler işleyen bir giz- li yapılanmanının olduğuna dikkat çeken Okçuoglu, şöyle konuşuyor: "Susuriuk ortaya çıkö. Artık Türkiye iki önemli se- çenekk karşı karşıya. Ya içindekiçeteleri kendisinden temizkyecek. Bu da demok- ratik bir yapılanmayla olur. Ya da bu çetelerle bu çark iş- kmeve devam edecek." UZYAZI/ ORHAN BİRGİT Okumakta olduğunuz bir ro- manda, "son "a doğru gelip gelmediğinizi size, elinizin ai- tındakı kitabın sayfa durumu daanlatır. Ama izlediğiniz film- de, olanları başından ben titiz- likle takip ediyorsanız, "Son" yazısının yaklaşıp yaklaşmadı- ğını anlamakta güçlük çek- mezsiniz. Düğüm çözülmektedir; ya da çözü/müş gibidir. O halde birazdan ekran kararacak; sa- lonun ışıklan yanmaya başla- yacaktır. Tabii bitişi noktalayan "Son" yazısı beyazperdede ya da televizyonunuzun ekranın- da görünmeden, filmin müzik yönetmeninin ustalığı devreye girmiş ve fonda o bitişi haber veren müziğin sesı duyulmuş- tur. Bu bitiş, bazan "mutlu son"dur. Bazan da tam aksi olur. Öyle anlaşılıyor ki, Refah da- vası için de, Anayasa Mahke- mesi'nin ekranında "Son" ya- zısının görünmesi, bir an me- 'Son'a Doğru selesi gibidir. Filmin başaktörü Erbakan ve arkadaşlan, hepimize hafta- lardan beri yanlış duyumlar verdiler. Hangi nedenlerle ol- duğunu söylemek güç; ama onlar özellikle çevrelerine hep "mutlu son "dan bahsettiler. Ekran kararıp, ışıklar yanmaya başlamadan bitiş sahnesini ol- duğu gibi söylemek elbette olası değil. Ama efekt sesleri, brtişin esas oğlan için mutlu ol- mayacağı izlenimini veriyor. Bu izlenim, birkaç günden beri Refah karargâhında da egemen. Milli Gazete, önceki akşam Erbakan'ın medya mensuplanna verdiği iftar ile il- gili bir yorum haberinde, ev sa- hibini "Refahlıların doğal lide- ri" olarak tanımlayarak, hoca- nın yeni konumunu kamu- oyunda yerleştirme işlevini ya- pıyprdu. Öyle görülüyor ki, Refah 'ın alacağı yeni kimlik ya da kim- liklerle birlikte, bu oluşumun yöneticileri üzerinde de bir mu- tabakat henüz oluşmamıştır. Erbakan ve arkadaşlan - ki bunlar davayı Nizam Partisi olayından bu yana temsil et- mekte ve taşımaktadırlar- Anayasa Mahkemesi karann- dan sonra kurulacak yeni par- ti için direksiyonun yine kendi eîlerinde olması görüşünde ıs- rarlıdıriar. Milli Gazete, bu ne- denle yeni dönemin "doğal li- deri"n\ lanse etmektedir. Oysa, kimi genç Refahlılar, Anayasa Mahkemesi'nin bek- lenilen karannı -belki de içlerin- den doğru bularak ve timsah gözyaşları görüntüsü ile- di- reksiyonun sadece biçimsel değil, fiilen de kendi eîlerinde olması için örgütlenmişlerdir. Öyle görülüyor ki, Erbakan ve yakın çevresinin davayı uzattıkça uzatan taktikleri, as- lında yeni liderler ekibi olarak soyunmakta olan bu yeni gru- bun işine yaramış, elde edilen zamandan yararlanan da onlar olmuştur. Oysa kimi senaryolar, özel- likle Refah partililerin ve onla- ra yandaş seçmenlerin oluş- turduğu kamuoyunu haftalar- dır "Refah kapatılmaz. Kapa- tılamaz" söylemleri ile ayakta tutmak istemişlerdir. Bu söy- lemler, son bir iki gündür, Ana- yasa Mahkemesi üyelerinin duyacağı yöntemlerie "Şayet kapatma kararı verilecekse, bu, ramazan ayı sonuna bıra- kılmalı ki, böyle bir karardan ötürü doğacak tepkilerie özel- likle teravih sonralan istenme- yen olaylar görülmesin"e dö- nüştürülmüştür. Ama, bu tür söylemleri çı- kartan, besleyen veyayanlann da bütünlük içinde bir Refah- lılar oluşumu olmadığı görülü- yor. Önceki akşam MÜSlAD'ın iftar toplantısına katılan Tay- yip Erdoğan, bu yemekte yaptığı konuşmada hâlâ par- tisinin kapatılabileceğine inan- madığını" söylemiş, ama o arada sorulan bir soruyu ya- nıtlarken de kapatılma olasılı- ğı gerçekleşirse kendi kamu- oylarının göstereceği tepki hakkında başkentteki arka- daşlarından farklı bir söylemin sahibi olduğunu ortaya koy- muştur: "Tabanın ulaştığı olgunluk, şu anda ülkedeki hırçın çevre- lerin ulaştığı olgunlukla muka- yese edilemeyecek yükseklik- tedir." Mahkeme karan, Refah Par- tisi'nin kapatılması biçiminde olursa, onun toplumdaki gö- rüşlerini devralacak elbette var olan değil; yeni bir parti ola- caktır. Ama, o parti Türk halkının büyük çoğunluğunun benim- semediği, hatta arasına almak istemediği radikal, dahası in- sanları birbirinedüşman kılan, kendilerinden olmayanı "pata- tes dininden sayan" eski Şar- kılann sahıplerine mi, yoksa la- ikliği dinsizlik ve din düşman- lığı saymadığını her sözü ve eylemi ile gösteren bir yeni eki- be mi sahne ışıklarının önüne çıkma şansını verecektir? Filmin "Son "a ulaşması, bu kavganın da kızışıp büyümesi ile aynı zaman dilimine rastlı- yor. Susuriuk raporu, devlet- çe- te iç içeliğini simgeleyen baş- ka olaylar, Çiller ve Parsadan ilişkisini biçimlendirecek Yar- grtay karan ve politika sahne- mizin yeni La Fonten'i Deniz Baykal'ın ağaçtaki karganın ağzından peyniri düşürmesini bekleyen tilki rolüne soyunma- sı da tüm bunların çabası. Hafta rnzlı bitiyor. Yenisi da- ha hızlı başfayacak gibi. BffiBAKIMA SERVER TANİLLİ 'Suçluyorum!./ Okuyucular hatırlayacaklar: 19. yüzyılın sonla- nna doğru, kapitalizm emperyalist aşamaya ge- çerken, emperyalist ideoloji de dayanaklar edinir. Irkçılık bunlardan biridir. Başka halkları gidip bo- yunduruk altına alacaksınız. Peki ne adına? Yığın- la üstünlüğünüzün yanı sıra, üstelik bir "seçkin ıri<"\r\ da ulususunuz siz. Arkasından, o seçkin ırkı göstermek kalır geri- ye. Ustü örtülü Yahudi düşmanlığı da daha sistem- li olarak gündeme gelir. Söz konusu düşmanlık, Avusturya'da ve Almanya'da ahp yürürken, Milli- yetçi tarihçi Treitschke de şöyle yazar; "Yahudi- ler felaketimizdir." Öte yandan Rusya en iğrenç şeyleri yapmayı üstlenirken, asıl skandal Cumhu- riyetçi Fransa'nın bahtına düşecektir: Fransız or- dusunda Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus, Al- manya yararına casusluk yaptığı iddiasıyla, 1894'te Divan-ı Harbe verilir; sıradan bir yargıla- madan sonra küreğe mahkûm olur, rütbeleri sö- külür ve Guyana'ya sürülür. Basında ve orduda Yahudi karşıtı bir kampan- yanın arkasından iş örtbas edilmek istenir, ama ol- maz. Orduda kimi generallere kadar bilinmektedir ki, işin aslı astarı yoktur ve Dreyfus -bal gibi- Ya- hudi olduğu için başına bu bela sardınlmıştır. Yara için için işler durur. 13 Ocak 1898'de de bir kalem darbesiyle deşi- lir. Söz konusu tarihte, L'Aurore gazetesinde, bü- yük romancı Emile Zola'nın Cumhurbaşkanına seslenen bir mektubu yayımlanıyordu. "Suçluyo- rum" adıyla tarihe geçen bu mektubunda, yazar, kaleminin bütün inandırıcılığıyla işin çürük yanla- rını ortaya döker; böylesi haksız bir sonuca götü- ren tüm kişi ve otoriteleri suçlar. Mektup bir bomba etkisi yapar. Olaylar çorap söküğü gibi akar gider: Dreyfus, yeniden yargılanıp sonunda aklanır. Onuru da ia- de edilir. Ne var ki, iş bununla da kapanmayacak, uzun yıllar, Dreyfus'çülerle ona karşı olanlann ça- tışması sürecektir; ve bir dönem, bu zıtlık, ilerici- lerle gericilerin çatışmasının simgesi olacaktır. Geçen salı, Emile Zola'nın ünlü mektubunun ya- yımlanışının 100. yılıydı. Fransa'da şu sıralar, ga- zetelerde, dergilerde, televizyon ve radyo söyle- şilerinde başta gelen konulardan biri bu. Ama konunun bir başka yanı, aydınlar, onlann sorumluluğu ve tarihte oynadıkları rolle ilgili. Fran- sa'da haksızlığa karşı çıkış, Emile Zola ile başla- mıştı: Daha önce 18. yüzyılda, Voltaire'in, toplu- mun soluk borulannı tıkayan dinci gericiliğin yap- tıklarına karşı, hoşgörünün zaferi uğruna, Calas, Sirven ve öteki mazlumlar için göze aldığı cesur mücadeleyi biliyoruz. Aydının toplum ve tarih ça- pında eylemi, Fransa'da Voltaire'le başlatılır ki hiç de yanlış değildir. Onun açtığı yolda, 19. yüzyılda bir başka yüce sesi, Victor Hugo'yu görürüz. Böylece Zola'nın eylemi, zincirin halkalanndan biriydi; öyle olduğu için de toplumda yankı bulur, yandaş edinir. Onunla da kahnaz, sürer gelenek. İşin bu yanını göstermek için olacak, bir ünlü ta- rihçi, Jean-François Sirinelli, 1990'da Fransız Aydınlanyla Tutkular. XX. yüzyılda Bildiriler ve Di- lekçeler, adıyla pek önemli bir eser yayımlamış ve konunun sosyolojisini yapmıştı. Birkaç gün önce de LJberation''un kitap ekinde, son bir yüzyılın on- sekiz bildirisini seçmiş, onları yorumluyordu. llginç bir seçme! Şehircilikten savaşa, çocuk düşürme hakkın- dan yabancılann haklarına değin uzanan, yurt ve dünya sorunlan üstüne, kadın-erkek aydınlann du- yariığından ilginç örnekler. Sovyetler'in 1956'da Macaristan'a müdahalesine karşı bildiri var; ama daha 1887'de, 1889 Paris uluslararası sergisi için dikilmeye başlanan Eiffel Kulesi'ne karşı, yazar ve sanatçıların yayımladıkları bildiri de var: "Bu ucu- be Paris'e onursuzluk getirecek" diyorlar. 1958'le 1969 yılları arasında yayımlanmış 488 bildiri üstünde, 91 imzayla başta gelen de Jean- Paul Sartre. "Bağlı" aydının simgesi değil miydi o? Buradan kalkıp, yanm yüzyılını doldurmuş de- mokrasi mücadelemizde, aydın duyariık ve so- rumluluğumuzun dökümünü bir hayır sahibi yap- sa da görsek. Ve nasıl anmazsınız Aziz Nesin'i? Bir öncüydü bu konuda da. Arkasına bıraktığı, mezar sessizliği gibi bir şey- dir sanki. Suçlamak, ama en başta da bunu!.. Karadeniz'de teröristlere iyi niyet gösterisi Askerler ağır silahları bırakb HÜSEYtN KALKAN TOKAT- Kayseri Jan- darma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Öz- bek, Tokat ve yöresindeki teröristlere teslim ol çağn- sı yaptı. Devletin amacının öl- dürmek olmadığını vurgu- layan Özbek. "Bakınızbir iyi niyet işareri olarak Ön- cü Birlikler'den G 3 w Ka- leşnikoflan geri aldık. elle- rine av tüfeği verdik. Av tü- feği öMürmcz, varalar. öl- mesinkr teslim olsunlar is- tiyoruz"dedi. Tokat Jandarma Alay Komutanlığı'nın basınla tanışma yemeğine katılan Tuğgenaral Osman Öz- bek. Karadeniz yöresinde- ki terör olaylarına değinir- ken terönstler için. "Onlar da bizim evlatianmız. Ba- sınolarak sizler de yardım- cı olun. bu gençkri kazana- lım. Aksi takdirde yaşama şanslan yok. Analar ağla- masuı"diye konuştu. Çocuğunun suçlu oldu- ğunu bildiğı halde cenaze- lerde eviat acısı ile kan ağ- layan anneleri herkesin ekran başında üzüntü ile izlediğine dikkat çeken Tuğgenaral Özbek. sözle- nnı şöyle sürdürdü: "Devfct teröristi he- men öldürelim'demiyor. Biz de öyle dhoruz, öldür- mek istemiyoruz. Pişman- lık Yasası'ndan yararian- malanndan vana>ız. Artık operasyon yapmıyoruz. Güvenlik timlerimiz köy- fcri zharetedi>orlarve hâl- kın bir isteği olup olmadı- ğını soruyortar. Teröristte- re de demek istivoruz ki, 'bakın güvenlik güçleri burada, çıkın gidin bura- lardan, ailelerinize gıdin, yoksa işiniz çabuk bıtiri- lir.' Ama, devlet sizi öldür- mek istemiyor. Devletin amacı öldürmek degil. sizi kazanmaktır. Bakınız Ön- cü Biriikler'dcn bir iyi ni- yet işareti olarak G 3 ve kaleşnikof lan geri aldık, elkrine av tüfeği verdik. Av tüfeği öldürmez, yaralar. Ölmesinler. teslim olsunlar istiyoruz."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear