25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitimin Anlamı PAKİZE TÜRKOGLU g "..Bilgisiz insanlargericilikten, uyuşuk- luktan ayrılmak istemiyor diye onların dün- ya görüşüne mı katılacağız... Aydınlardan kendi çocuğunun cahil kalmasına dayanabi- len çıkar mı?.." (I) ^ ^ 973'te yasallaşan ama tam olarak uy- M gulanamâdığı içın günümüzde iyice I öneçıkan 8 yıllık zorunlu eğitımkonu- • su, karşı olanlarca Silahlı Kuvvetler'ın I ve kitle örgütlerinin dayatması olarak _.&- görülüyor. Bir dayatma olduğu doğru- dur ama. bu. her şeyden önce toplumdaki gelişme- lerin ve nüfusun yüzde 35'i olan 15 yaşın altında- ki çocuklanmızın çağdaş eğitim beklentisinin da- yatmasıdır. Kimi kesimlenn ipin ucunukaçırmak- ta olduğumuzu görüp yetkilileri uyarması. yeni hükümetin bu uyanya kulak vermesi sevindirici- dir. Yurttaşlannı çağdaş gtiişmeler doğrultusunda belli bir eğitimdt'n geçirme zorunluluğu devletin başta gelen görevidir, boynunun borcudur. Yalnız yasa çıkanp fırsat tanımayla yetinmeyip. hizmeti yurttaşın ayağına götürmek zorundadır. 'Zorunlu' olmanin bir anlamı budur. Bu hak, anayasayla gü- vence altına alınmıştır. Bir ya da bırçok kişi çıkıp, "Olanak sağlanmadığı için ilköğretimden yoksun kaldım" diye yargıya başvursa nasıl yanıt verile- ceği denenmiş değil. Ancak bu gibilerin devletten alacakh olduklan yadsınamaz bir gerçek. "Zorunlu" olmanın başka bir anlamı ana-baba ve çocuklar içindir. devletin tamdığı eğitim firsa- tı ve olanağından yararlanmak her çocuğun hakkı olduğu gibi görevidir de. Zorunlu eğitimini bitir- medcn. "Ben artık okumak istemr.orum" deme- mesi gerekir. Ana-babalar çocuklannın bu aşama- yı tamamlamasından sorumludur. Bu konuda yap- tinmlar (müeyyıdeler) vardır. Gerektiğinde yöne- timler vaptınmlan uygular. Köy Enstitüleri döne- minde Inönü bile bu işe katılmış, ilköğretimde öğ- rencı devamı için demecler vermiş, yönetici ve ana-babalan uyarmıştır. Döneminde fkinci Mah- mutda "okulu bitirdi" belgesi olmayanın hiçbir işe alınmaması yaptınmını getirmiştır. Bir başka zo- runluluk, öğrenim süresinin uzatılmasıdır. Çağdaş gelişmelerin yarattığı dev teknoloji ve çoğalan bil- giler dünyayı küçültmekte, toplumlann üstûne yü- riiyerek bu hıza ayak uydurmaya zorlamaktadır. Eğitimin görevlerinden biri, bireylere bu hızlı gi- dişin alt bilgilerini, ön alışkanlıklannı ve kültürü- nü vermek, gelişmeleri kendinin ve toplumun mut- luluğu için kullanabılecek donanımı kazandırmak- tır. Bu nedenle zorunlu eğitimin abece (alfabe) öğ- retmenın dışında önemli bir işlevi vardır. Bu işlev. hem orta öğrenime hazırlamada hem de üst öğre- nim görmeyecekleri nitelikJi elemanlar olarak iş alanlanna yöneltmede büyük önem taşır. Bu ne- denle dünyada zorunlu eğitim süresi 18 yaşlanna kadar uzatılmaktadır. llkögretimi 5 yılda kalmış 5-6 ülkeden biri olan Türkiye'nin 1973'te bu gerçeğin aynmına varma- sına karşın, yıllardan beri savsaklanmasınm asıl nedeni önûndeki iki engel olmuştur. 1950'li yıllar- da siyasal nedenlerle Köy Enstitülerinden cayılır- ken, bir yandan sistem dışı seçkınci eğitime (ya- bancı dille öğretim), bir yandan din eğitimine (imam-hatip) ve onların yan kuruluşlanna (kolej hazırlamakurslan, Kuran kurslan), yakayı kaptır- dığımız için yığınlann yaşamsal olan temel eğiti- mi gözardı edilmıştir ne yazık. Dünya çapında bir ilköğretim düzenleyicisi olan eğitimcimiz L Hakkı Tonguç "geniş anlamlı mo- dern ilköğretim*'den geçmeyen toplumlarda tüm öteki çabalann, üst öğrenim düzenlemelerinin bo- şa gideceğini söyler. Bunu yapamayan toplumlar- da çağdaş yurttaşlar yetişmeyeceği gibi iyi bir mü- hendis. iyi bir politikacı vb. elemanlann da yetiş- meyeceğini vurgular. "Bu ülkelerde gerçek yete- nekler kenarda köşede sönüp giderken, toplumu yönetenkr belli kesimlerden gekliğinden halk yö- netimi bep lafta kalmış, hiçbir zaman hayata geçi- rflememiştir'' der. Batı'nm, eğitimi din kuruluşla- nnın elinden alarak, geniş anlamlı modern ilköğ- retime geçmede büyük savaşımlar verdiğini, kur- duklan hukuk devletiyle halkın zorunlu eğitimini güvence altına alıp "laik okuT sistemini seçtikle- rini; varsıl, yoksul. dindar herkesın bu eğitimden geçmesinin ekmek ve su kadar önemli bir temel gereksinme olarak görüldüğünü anlatır (2). Mo- dern anlamın içinde elbet süre uzatılması da var. 1935'te göreve geldiğinde, J. Devvley'ın önerisiy- le önceden yapılan köylerde 3, kentlerde 5 yıllık ilkokul düzenlemesine karşı çıkar. Zorunlu eğiti- min her yerde 5 yıl olması Köy Enstitüleri yasa- sıyla gerçekleşir. Köy bölge okullan uygulamasıy- la. köylere yönelik 8 yıllık eğitimin başlatıldığı görülür. 1960'ta ölümünden 5-10 gün önce hazır- layıp, anayasada yer alması içın yetkili meslektaş- lanna verdiği "zorunlu eğitimtaslağı''nın en başın- da sürenin 8 yıla çıkanlması, nıtelığin tekniğe yö- nelık olması gibi maddeler var. "Halk böyle isti- yor" diyenlere de yazının başlığındaki yanıtı veri- yor. Günümüzde Cumhurbaşkanı'nın da bu belirle- yicilere parmak basması. 8 yıllık zorunlu eğitim uygulamasına devlet adına sahip çıkması, hüküme- tin bu konuda kararlı olması, geç de olsa ülkede birçok gerçeğin anlaşılmakta olduğunu gösteriyor. 8 yü uygulaması ne getirecek? Ülkemiz yıllardır bir yanlışı yaşıyor. Eğitımsiz- liğin yarattığı birçok sorun yazgıcı (kaderci) bir an- layışla ve "canavar" nitelemesiyle benimsenerek yok edici önlemler aranıp bulunmuyor. Başta tra- fık canavan, göçük, çöplük, heyelan, sel, yangın, ihmal, işsizlik, mesleksiz gibi toplumu yiyip biti- ren sorunlar bu ülkenin alın yazısı sanki. Eğitim- sizliğimızi unutarak, teknolojinin hız, ışık, ısıtma gibi yaşamı kolaylaştıncı buluşlannı tepemizdeki canavarolarak görmeyi gittikçe benimsiyoruz. Son olarak dişlerini gösteren Kınkkale canavan, eğı- timsizlikten patlama noktasına geldiğimizi göste- ren bir örnek. Elini süreni boğan doğalgaz sızıntı- sı yeni bir canavann habercisi. Sanıyorum yakın- da "GAP canavan" da ortaya çıkabilir. Sevinerek belirtelim sonunda eğitimle ilgili bu yasa Meclis'ten çıktı. Sağlıklı olarak düzenlenip herkesi kapsayacak 8 yıllık temel eğitim en başta ülkemizin bir canavarlar yurdu olmaktan çıkma- sına büyük katkı sağlayacak. 8 yıl sonunda üst öğ- renime gidecekler yeteneklerine uygun liselere yö- nelirken. gitmeyecek olanlar da işinin ehli, nıtelik- li emekçiler olarak yaşama dalacaklar. Temel eği- timde sürenin uzatılması en çok toplumumuzun büyük çoğunluğu olan bu kesün için gereklidir. Ül- keyi besleyen, sırtında taşıyan bu kesımin eğitim olarak yararlanacağı tek oİanaktir 8 yıl. Sürenin uzatılması onlann nıteliğini yükseltecektir doğal olarak. Sürücü, bahçıvan, çiftçi, fabrika ve yapı iş- çisi. büro ve hastane işgörenleri, doğalgaz bağla- yıcısı olarak işlerinı el yordamıyla değil. edindik- leri bilgi ve becerilerini kullanarak yapacaklann- dan işin, ürünün niteliği de yükselecek. Askerlik- te ordunun oldukça gelişmiş olan teknolojisine da- ha iyi uyum sağlayacaklar. Bu uygulama sonucunda tüm ana-babalar en az ortaokul çıkışlı duruma geleceğinden çocuklannı bakma, büyütme, eğitme yönünden daha dona- nımlı olacaklar. Aile planlamasında daha bilinçlı davranacaklanndan hızlı nüfus artışı kendiliğinden dengelenecek. Özellikle köy kadınlan, gecekon- dulu ve emekçi kaduılanmız için küçümsenmeye- cek bir olanaktır 8 yıllık eğitim. Onlar bu düzeye geldiklerinde ülkenin yüzü güzelleşecek. Aynca, 8 yıllık süreklilik içinde öğrencilerin or- taya koyduğu yetenekler, ilgiler, çahşmalar öğret- menlerce kolayca gözlemlenip izlenebileceğinden, yapay yöneltme çalışmalanna gerek kalmadan ki- min hangi alanı seçeceği kendiliğinden ortaya çı- kacak. Böylece eskiden olduğu gibi zenginin, kent- linin özel kurslarla. derslerle şişirilmiş çocuklann belli meslek alanlannı kapması yerine, köylü, iş- çi ve yoksul kesimlerden de nice yetenekler fen li- sesi, güzel sanatlar vb. alanlara aday olacak. Öğ- retmenler, anababalar onlar için çaba harcayacak, devlet kucak açmak zorunda kalacak. Kırsal ke- simden orta öğretimi daha çok akış olacak, bu akış ortaöğretimı sayısal ve rütelik yönünden etkileye- cek. Böylece eğitimde başlayan demokratikleşme başka kesimlere, politikaya da yansıyacak Sonuç olarak: Konunun, program-plan, uygun öğretmen yetiştirme, ekonomik gider ve örgütlen- me gibi bu yazı sınırlanna sığmayacak zorluklan var kuşkusuz. Aynı sorunlar Öğretim Birliği Ya- sası uygulanırken, Köy Enstitüleri kurulurken, da- hası, Kurtuluş Savaşı verilirken de vardı. Ama ba- şanldı. Bu kadar yaşamsal bir ülke sorunu karşısında ki- mi politikacılann tuzu kuru bir tavırla din eğitimi diye tutturmalan ve halkı buna özendirmeleri doğ- rusu kaygı uyandıncı. Kendileri ve çocuklan çağ- daş dünyanm olanaklanndan sonuna kadar yarar- lanırken, yoksul insanlann çağdaş eğitim görme- lerini engellemeye kalkmanın dindarhkla ve dürüst politikacılıkla bağdaşır bir yanı yok. (1) l.H. Tonguç. ilköğretim Kavramı. RemziKita- bevi, 1946. (2) A.g.y. ARADABİR M E H M E T GÖL llahn-atçı Öğretmen-Adana Bu Sahtekârlıklar... Türkiye Cumhuriyeti'nin temeline dinamit koy- ma çalışmaları 50'li yıllardan başlar. Bu çalışmala- rın harcı genel olarak din-iman, Kuran, Allah üç- lüsünden karılır. Bilerek olur, bilmeyerek olur; bi- linçli olur, bilinçsiz olur onu bilmem, ama bildiğim bir şey var ki, bu çalışmalar o gün bugündür sürer gider. 1950'li yıllarda devletin tepesindeki biryetkili, Hı- zır Aleyhisselam'ın devletin hazinesini dolduraca- ğını, bu işı de bir kırbaç şaklatması ile hemen ya- pacağını söyler. Devleti eline geçirmiş olan bir baş- ka yetkili hükümetin tepesinde oturur. Isterse Hî- lafeti bile geri getirir. Elinde yeşil renkli hilafet bay- rağı ile bir tarikat şeyhini ya da bir cemaat lideri- ni karşılar. İşin özünde, ne tepedeki insanın ne de altında- kinin dinle, imanla, Kuran'la, Allahla ilişkileri var- dır. Onlar için bu güzelim duygular sömürülerek belli bir amaca varmak esastır. O amaçla siyasal erki ele geçirmek, geçirilmişse elinde tutmaktır. "Köylerimizde cenaze namazı kıldıracak imam kal- madı" edebiyatı ile başladılar işe. Bunun için birer ikişer açılmaya başladı imam-hatip okullan. Birya- nş başladı ki.. sormayın. Inançlı inançsız, dinli din- siz, sağcı solcu demeden herkesi bu yarış pistin- de depar yaparken görüyoruz. Islamda, cenaze namazını imam kıldırır diye bir emir, bir kural yoktur. Cenaze namazının anlamı, ölen müslüman için kalan Müslümanın yakanşta bulunması: 'Yüce Tannm, bu iyi insandı, bunun yanlışlan olabilir, bağışla' demesidir. Bunlan de- mek için bilgin (âlim) olmaya, ulemadan olmaya, hele imam olmaya hiç gerek yoktur. Sıradan her vatandaş bu yakanşı yapabilir. yaptırabilir. Ölen in- sanın makamı. yeri ne olursa olsun bir gün ima- mın eline düşeceği biçimindeki yaklaşım yanlış, kaba ve Islamın anlayışına terstir. 50'li yıllardan bu yana ilk ciddi ve devrim niteli- ği taşıyan bir çalışmadır sekiz yıllık kesintisiz eği- tim. Bu çalışmanın içinde din eğitiminin demokra- tik ve laik yapısı gözardı edilmemelidir. Devletin dı- şında birilerine din eğitimi ve öğretimi konusunda inisiyatif vermek yanlış olur. Din eğitimi ve öğretim, Atatürk'ün dediği gibi okullarda yapılmalı, inancı ne olursa olsun vatandaş zorlanmamalıdır. 8 yıllık kesintisiz temel eğitim, TC'nin geleceği açısından alkışlanması gerekli bir çalışmadır. 15 yaşında temel eğitim diploması alan genç, yolunu kendisi çizecek bilgi ve kültür birikimine ancak sa- hiptır. Burada insanların koşullandırılması söz ko- nusu değildir. Din eğitimi veya teknik eğitim konu- sunda seçim yapacak genç daha bilinçli ve bilgili olarak ıstediği okula yönelecektir. Durum böyle iken bu telaş niye? Eğitim-öğreti- min rayına oturmasından kim rahatsız oluyor? Ni- ye oluyor? Yaşını başını almış, bilgi ve kültür biri- kimi yeterli, kendi kişiliğini ortaya koyacak insan- dan kime kötülük gelir? Kim korkar? 15 yaşında ben avukat olacağım, ben doktor olacağım, ben mühendis olacağım, ben imam ola- cağım diyen delikanlıya, genç kıza kim hayır der? Bunlann önüne geçecek bir gizli yasal düzenleme mi var? Nedir bu telaş, bu korku, bu heyecan. Bir emekli generalin söylediği gibi kırk yıl ileriye yatırım yapan Atatürk devrimlerine ve laik cumhu- riyete karşı bilene bilene gelişen bu anlayış en son istanbul'da, bir gün sonra Ankara'da sokaktaydı. Sokaklann yürümekle aşınmayacağını söyleyen- leri hedefleyerek sokaklardaydılar. Ellerinde Arap şovenizminin simgesi yeşil bayraklarla yürüyorlar- dı. Üzerindeki Arap harfleriyle yazılı "La ilahe illah- lah" sözü inançlı saf vatandaşlanmızı kandırmak- tan başka bir anlam taşımıyordu. Yeşil cüppeleri, arşın arşın sankları, estetikten yoksun sakalları ile Şerif Hüseyin'e mi, Suudi şeyhlerine mi benzemeye çalışıyorlardı bilmiyo- rum. Türk yurdunda büyüyecek, Türk yurdunda geli- şecek, Mustafa Kemal'in laik cumhuriyetinin ışı- ğında aydınlanacak.. sonra da ona karşı olacak- sın... Bu işin mantığı yok. Yazımızın başında be- lırttiğimiz nedenlerle saf, temiz halkımızın inançla- nnı sömürerek bugünlere gelenlerin 8 yıllık temel eğitime karşı olmaları doğal sayılabilir. Ama bu sö- mürüye kesin son vermek gerek! Bu kaynağı ku- rutmak, din-iman, Kuran, ezan, bayrak edebiyatı yapan iğrenç sahtekârlığa da... AIDS'le Savaşımda Kendimizi Kandırmayalım! ESENÇAMURDAN • • nce çok ro- O mantik, hat- tayeryerpa- tetik İconuş- malar yapıl- dı "devlet büyüklerinin" ötekılerden ayrı ve daha şık ve daha konforlu bir yerde oturdu- ğu o televizyon programın- da. AIDS'lilerin de bizim gibi insan olduklan vurgu- landı, bu hastalığın bir gün hepimizin başına gelebile- ceği söylendi, onlara ne denli anlayışh davranma- mız, sevecen yaklaşmamız gerektiği anımsatıldı... Ardından sıra daha derin konulara geldi. Örneğin Sağlık Bakanlığı'nın tem- silcisı olarak orada bulu- nan Vecdet Öz, Anadolu in- sanının nasıl eğitilebilece- ği sorusunu attı ortaya. AIDS'le savaşımın ülke- mizde çok erken ele alındı- ğını belirtti, toplumun da artık bilinçlenmeye başla- dığını ekledi sözlerine. Ve de önemli haberi verdi: Uzun süredir tedaviyle uğ- raşan bakanlığı bundan böyle halkı daha da bilinç- lendirme yoluna gidecek, koruyucu sağlık hizmetle- ri ikinci plana itilip ağırlık tanıtım ile eğitime verile- cekti. Devlet bu amaçla, yalnız AlDS'le savaşımda kullanılmak üzere, tam 1.1 trilyon lira ayırmıştı! Söz KÜLTÜR • SANAT 293 89 78 (3 HAT) ü PERA 1996- 1997 öğretim yılında eğitim ve öğretime başlayan Anadolu lisesi stafüsündeki Türkiye'nin OZEL GUZEL SANATLAR LİSESİ, 1997-1998 öğretim yılı için MÜZİK ve RESİM bölümlerine giriş sınavı ile öğrenci alacaktır. ÖZEL PERA GÜZEL SANATLAR LİSESİ • İlk yılı ingilizce Hazırlık olmak üzere 4 yıllık öğrenim süresi • Kendi dallarında uzman öğretim görevlileri eşliğinde köklü eğitimi • En fazla 24 kişilik İngilizce hazırlık sınıfları • Hazırlık sınıflarında ağırlıklı branş dersleri için, tam donanımlı müzik, resim atölyeleri, tiyatro salonları, çok amaçlı salon ve zengin bir kütüphane • Öğrencilerin yiyecek ve içecek ihtiyaçlarının karşılandığı gün boyu hizmete açık donanımlı yemekhane ve kafeterya • Şehrin kültür merkezindeki okulumuzdan eve, evden okula rahat, güvenli ulaşım KAYITLAR BAŞLAMIŞTIR T.C. MIUI EGITIM BAKANLIĞI OZEL IPERA GUZEL SANATLAR LİSESİ Sıraselviler Cd. Billurcu Çıkmazı Bıllurcu Sk. No:14 TAKSİM/ISTANBUL Tel: O(212) 245 44 6O - 245 3O O8 -245 3O O9 konusu bütçeyle kampan- yalar yapılmakta, çeşitli toplum örgütleriyle, sanat- çılarla birlikte etkinlikler düzenlenmekteydi. lstanbul II Sağlık Müdü- rü Kadir Tolga'nın açıkla- malan Vecdet Öz'ünkini pekiştirmekle kalmıyor. onu daha da kapsamlı kılı- yordu: Sağlık Bakanhğı'na bağlı olarak çalışacak bir "AIDS Dantşma Merkeri" kurulacak, bunun yanı sıra, Hıfzıssıhha Enstitüsü lstan- bul Üniversitesi'ne bağlı birmerkez işlevıni görecek ve tasan hazırlayacaktı. Yi- ne aynı bağlamda, gerekir- se psikologlar, A1DS Sava- şım Derneği'nden gönüllü- ler. sivil toplum örgütleri ile "üniversiteden arkadaşlar- la" ortak çalışacaktı. Kısa- cası, 1.1 trilyonluk bütçe eğitime ve tanıtıma aynl- mıştı, aynca konuyla ilgili yayınlarda yapılacaktı. Ka- dir Tolga etkileyici bir bi- çimde bitiriyordu sözlerini: "AIDS'li hastalaria, tasıy> cılarla, mücadetev«ren Idşi- lerle bir piramidin tepesin- de mutlaka buluşacağız!.." Devletin temsilcilennin dışında, toplantıya katılan- lann büyük çoğunluğunu (nered6yse beşte dördü) oluşturan AIDS Savaşım Demeği üyelerinin tasanla- n da dınlediklerimızinben- zeriydi. Sıkça söz alan Tiığ- rul Erbaydar, son bir yıl içinde tedavide ciddi başa- nlareldeedildiğini. AIDS'i durdurmak için yeni, etkin ilaçlar bulunduğunu ve bunlann ülkemizde de sa- tıldığmı söyledi. Tedavi so- runu böylelikle ortadan kalktığına göre, dernek da- ha çok eğitime yönelik ça- lışmalar yapacak, paneller düzenleyerek. broşür basa- rak "toplumla iç içe" ola- caktı. Malum toplantı. anlaşıla- cağı gibi, Aralık 1997'de "Dünya AIDS Haftası" çer- çevesinde yapıldı. Yine ay- nı hafta başka toplantılar da yapıldı Türkiye'de. Bol bol konuşuldu, tasanlar anlatıl- dı, sorun üstüne hep düşü- nülüyormuş. hep çalışılı- yormuş gibi yapıldı. Aslın- da hiç çalışılmadığı gibi, düşünülüyormuş gibi akta- nlanlar da doğru değildi. Çünkü baştan sona her şey kandırmaca üstüne kuru- luydu. Ne ki. bu öyle bir oyundu ki, ne konuşan, ne de dinleyen inanıyordu söy- lenenlere. Ortada bir eylem yoktuki... Yalnızca laf ebe- liği vardı. her zamanki gibi. Eğer bir ülkede konunun uzmanları. yetkililer, ilgili- ler, sorumlular AIDS soru- nundan ısrarla kaçıyor, onun adını ağızlanna bile almak istemiyor, varlığını yadsımayı yeğliyorlarsa; eğer o ülkede AIDS'li has- talar hastanelere kabul edil- miyorlarsa, zorla ettirilen- ler de. her türlü enfeksiyon- dan korunmalan gerekir- ken, enfeksiyon bölümleri- nin koğuşlannda yatınlı- yorsa; eğer Türkiye gibi bir ülkede, AIDS'e yakalan- mış birinin almak zorunda kaldığı ve sonucu kesin bi- le olmayan aylık ilaç ve onun etkisini izleyebilmek için yapılan işlemlerin mas- rafı ayda ortalama 70 mil- yonsa ve AlDS'le savaştığı- nı iddia eden gönüllü bir kuruluş, tedavi sorununun kalktığını söyleyebiliyorsa; eğer konuyla ilgili halka yönelik uyancı ve aydınla- tıcı doğru dürüst yayınlar yapılmıyorsa ve Sağlık Ba- kanlığı hâlâ AlDS'le sava- şıma çok erken başlandığı- nı ve toplumun aynı orandaf bilinçlendiğini söyleyebili- yorsa eğer, o ülkede AlDS'le savaşıma, değil er- ken başlamak, hiç başlan- mamış demektir. Bakanlık ve gönüllü ör- gütlerbu sorunla gerçekten ilgilenmek ve ona çözüm bulmak istiyorlarsa, daha gözüpek davTanmalan, da- ha siyasal yüreklilik göster- meleri gerekir. AlDS'ten kaçamayız. Prof. Dr. Serhat Ünal'ın dediği gibi, "Türkiye'ye AIDS gjrmiştir, kafayı ku- ma gömmenin anlamı yok... Önlem alınmazsa Türki- ye'nin bütçesi 10 yıl sonra AIDS'Kvatandaşlann teda- vi masraflanna yetmez." (Cumhuriyet gazetesi, 24 Hazıran 1997) Gerçekten de, ne oldu o 1.1 trilyonluk 1997 yılı AlDSbütçesine?.. BU YIL ailece Foça'da tatilYAPACAKSINIZ... Çünkü Foça cennet gibı.çunkü kiralama fıyatları uygun. Çünkü yalnızca bir ev değil, Clup Mavı Foça Devre-Tatıl Köyu hızmetinizde olacak Çocuk Klübü.Yat gezılerı.çeşıtlı günlük turlar, anımasyonlar vb. . Gunluk, haftalık, aylık, sezonluk fiyatlarımızı bir telefonl; öğrenebılırsinız HEMEN ARAYIN TATİLİNİZİ tİMDİDEN ARANTİYE ALIN •^>jfc+*gi .Z '33. Marmara Adası özel koy, doğa ile baş başa, denize sıfır, nefis yemekler. DENİZ OTEL Rezervasyon: (0 266) 885 58 28 (0 216)384 46 89 2 yaşındaki oğlumuza haftada 3 gün bakabilecek, sigara içmeyen bayan bakıcı aranıyor. Tel.: 559 58 23 (Ataköy) Saat: 10.00-14.00 arası Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. GÖKNANGÜVEN ŞÎMEL AYDIN D. 1975 Biz hiç unutmadık canımızdan kopan canlanmızı, bağışlamayacağız karanlığın cellatlannı; hakkımız yok vazgeçmeye adaletten. Seni çok özledik. Ailesi adına MEHMET ALİ AYDIN ACI KAYBIMIZ Galatasaray Lisesi eski müdürlerinden merhum Salih Zeki Bey ile merhume Münevver Sayar'ın oğlu; merhum Malik, Ayet Zeki ve Tank Sayar'ın kardeşi; Süheyla Gökçepınar, Necla Birkan, Ayfer Akkoyunlu, Nermin-Moız Benardete, Haluk-llena Birkan, Nazan-Jak Hayim, Melih-Ferhan Akkoyunlu, Semih Akkoyunlu'nun eniştesi; Kaya, Belil ve Öner Sayar'ın amcasu Karine, Zoe, Olga, Melissa, Eliott'un dedesi; Belkıs, Laden, Şirin-Kasım, Zeynep, Zerrin-David, Salih Zeki'nin babası ve Leyla Sayar'ın sevgili eşi FARUK SAYAR GS 190/1937 18 Ağustos 1997 Pazartesi günü vefat etmiştir. Cenazesi 20 Ağustos 1997 Çarşamba günü (bugün) Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Yeniköy Mezarlığı'na defnedilecektir. AİLESİ Merhumun arzusu gereğınce çelenk göndermek ısteyenlerin Galatasaray Eğitim Vakfı Vakıflar Bankası Mecidıyeköy Şubesı 2023045 hesap no'suna teberruda bulunmalan nca olunur. - ı Türkiye aydınlık hareketinin büyük siması, kültür hazinesi FARUK SAYAR'ı yitirmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. KASIM YEŞİLGÜL i ACI KAYBIMIZ Onur üyemiz Kasım Yeşilgül'ün kayınpederi FARUK SAYAR'ın ölümünden derin üzüntü duyduk. "Hakka yüriiyen" Faruk Sayar'a rahmet, ailesine başsağlığı dileriz. BONN ALE\1-BEKTA§İ KÜLTÜR ENSTtTÜSÜ KIRMIZIBALIK ÇOÇLKEVÎ VE KULÜBÜ • Güven-se\gı-paylaşım ilkelenne da>ah • Bılgıyı kullanmayı öğrenme • Yetkın kişilik sahibı • DavTanış kontrolûnü basaran • 21. yüzyû ınsanuıı birlikte yetıştırelim • Denevımlı yönetıcilerle-y etkın öğretmenlerle ekıp ruhu çalışması • Anne-babalarla süreklı açık ıletışim • Kayıtlar başlamıştır. B0STA.NC1: U Yiş; Kreş vc Çocakevi TeL: 0J1M1716 36 Telehks: 0J16-36614 31 MECÎDİYEKÖY: M Yaş: Kreş ve Çocnkevi--M2 Knlup TeL: 0.212-213 95 88-0J12-213 87 40 FENERBAHÇE: U Yaş: Knış >e Çocuke»i-7-12 KoBp Tel.: 0İ1M14 62 92 Telefaks: 0.216-414 62 61 Başka Türkiye Yok Haydi Fidan Dikelim ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLA>fDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDtrRLÜĞÜ Ingilizcenîzi ileftetmek ve Amerikalı Mektup arkadaşınız olsun istiyorsanız Hemen bu adrese yazın! Gül International Pen-Friend Department P.O. BOX1691 Lake City FL 32056-1691 USA SEVİMLİ YAVRULAR .'Kimsesiz, sevimli veteriner kontrolünde kedi yavruları yuva anyorlar. Pıtış - 251 24 64
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear