Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
3 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KİTAP TIRTILI SELİM tLERİ
4
Utanmaz adam': 21. yüzydııı kahramanıAvnussalâh şöyle öğüt veriyor:
"Aptallık lâzun değiL resmen
hırsızlık olmaz, Biitün hırsızhklar
gayri resmklir. Sen vicdan denilen
adı var nesneyi, önünde her iş içiıı
telkin verilen bir mabet mi saıu-
yorsun? ADah'ın labtesine karşı bi-
le ne fisk ii fücuriar dönüyor. Ne
alırsa bereket versin demeve çahş,
işin gerisine bak."
A\Tiussalâh da kim diyeceksi-
niz. Hüseyin Rahmi Bey onu tanı-
tırken: *Ne mübarek isim, ne nef-
retedüecek isim sahibL." diye yaz-
mış. O. Utanmaz Adam romanı-
nın baş kişisi.
Kitabın son sayfasına baktıgı-
mızda. "Heybeliada.8Mavıs 1930
Ferşembe" tarihine rastlıyoruz.
Romancıyla kahramanı altmış ye-
di yıl öncesinden sesleniyorlar; a-
ma sanki yanna sesleniyorlar.
Kitaplığımda bazı eserlerin de-
ğişik basımlan bir arada durur.
Utanmaz Adam da onlardan.
Edındiğim ilk Utanmaz Adam
1947 basımı; romanin ikinci bası-
lışıymış.
Aksaray - Beyazıt arası bir so-
kak sergisınde rastlamıştım. Utan-
maz Adam kaldınmlarda alıcı
bekliyordu. Birlikte eve döndük.
Dili yahnlaştınlmamış bu basımı,
itiraf edeyim ki, güç belâ okuya-
bilmiştim.
Yukandaki alıntılar Mustafa
NihatÖzön'ün o kadar başanlı gü-
nümüz dılıne uyarlamasından. Bu
emek 1969'da gerçekleştirilmiş.
Demek, günûmüz okuru yakın bir
geçmışe kadar Utanmaz Adam'ı
tadına vara vara okuyamamış. Ne
büyük fırsat kaybı!
Roman, ılk okuduğumda da
hıssetmiştim, Hüseyın Rahmi'nin
başyapıtlanndandır: Toplumun
'örtûk' yüzünün açımlanması.
Münif Fehim 1947 basımına
pek de çılgınca sayılamayacak bir
kapak resmı yapmıştır. Sonrakı,
1969 basımında MünifFehim Bey
yepyeni, pek şenlikli bir kapak
resmı yapar.
Utanmaz Adam, Avnussalâh
banknotlar uçura uçura. kâğıt pa-
ralar savura savura, kapağın tam
ortalık yerinde şıkır şıkır oyna-
maktadır. Başında alafranga şap-
kası, sırtında yelekli patlıcan mo-
ru takımı. boynunda kırmızı bo-
yunbağı, bu genç, külhanî adam
>üyük bir kara alay
ustası olan Hüseyin
Rahmi, kişilerini
konuştururken,
dolandmcılık, hırsızlık
mesleklerinin
toplulumuzda niçin
bunca rağbet
gördüğünü, ceza
mekanizmasının nasıl
olup da işlemediğini,
hukukun niçin kalın
kalın yasa kitaplannda
kalakaldığını dile
getiriyor.
Yaşamın her alanında
çifte ahlak karşımıza
çıkar. Hüseyin Rahmi,
II.Abdülhamid'i
anlatıyor ama, yıllar
sonrasının yepyeni
Abdülhamid'lerini
sanki 1930'lardan
sezinlemiş.
öylesine mutludur ki, romandan
mutluluk sırlan öğreneceğinizi
söyler, nsıldar gibidir.
Fonda, bize göre sağ köşede bir
Istanbul camii. Sola doğru, sıra sı-
ra, ahşap, eski tstanbul evleri, iki-
şer kath. Belki Fatih, belki Aksa-
ray - Yenikapı arası.
Yalmz, yine bize göre sağ alt
köşede pek şık üç hanım var: Üçü
de son moda şapkalı. Biri narçiçe-
fi kırmızısı döpiyes giymiş, biri
de çağla yeşili. Çağla yeşılinınki-
nin kıpkırmızı küpelen var. Orta-
daki kahverengi döpiyesli, şapka-
sından sorguç gibi kaz tüyü fışkı-
nyor... Kjm bu hanımlar?
Ahlâkh olup olmamak
Sonra o palyaçonun ne işı var
kapak resminde? Nargile önünde
derin düşüncelere dalmış, yaşlı,
sakalı uzanuş, bezgin adam kim?
Roman okundukça gizler çözü-
lecektir...
Utanmaz Adam, "ahlâk" kav-
ramının bize özgü felsefesıni sap-
tamakla işe koyulur:
"DefikanİL ahlâk ve açhk ara-
sında kurunruya daldı. Ahlâklı
Tadımlık
"Bu altın suyu Fuzuli 'nin, Nefı 'nin,
Nedim 'in zamanlannda içileydi kimbUir
övmek için ne kadar kasideler söylenirdi.
Şimdi şiirlerde içki içmek beğenilmiyor.
Şairlerimiz içiyortar ama övmeye cesaret
edemiyorlar. Hem efendim, esrar, kokain,
morfin dururken şampanyadan ilham
arayacak kadar cüzdanları şişkin şairler
nerede şimdi? Şimdi en taşhnları
ilhamlarım açlıktan alıyorlar. Açhk,
açhk... açlıkla beyinleri yıldırımlanıyor,
etrafa hvılcımlar saçılıyor. Korkunuz bu
kıvdcımlardan. Evet, açhk... Sözümüze
gelelim, artık koca nineye cevap
vereceğim. Burast Apustol 'un meyhanesi
değilmiş, evet biliyorum. Burası
gediklilerinin vicdanlartyla (ersine olarak
yüksek bir meyhanedir. Burada cemiyet
içinde•filliğe yükselmiş insanlar yiyip
içebilirler. Bugün burada yalmz ben bir
başıma yirmi beş otuz lira verdiğimi
hesaplayamayacak kadar aptal değilim.
Ben şuradan buradan otlayabildiğim
kozalaklaria yaşamaya ugraşan bir keçi
ıdim. Bugün sizinle beraber doymaz birfil
oldum." Hüseyin Rahmi Gürpınar,
Utanmaz Adam.
olup olmamakda bir tafih oyunuy-
du. Bugün ahlâklanyla övünenler
bu hale düşseler acaba doğruluk-
lannı koruyabilecekler miydi?
"Açlığın zorlamasryla çalanlara
acaba hangi insaflı kanun 'Yeme,
öl!" dhebilirdi'Çalışdakazan..."
sözü gibi görünmeven beylik bir
öğüttür. 'İş, ış...' diye havada çır-
pınan boş eflere niçin geçim dola-
bından bir kulp tutturulmuyor?
"Çahşmak isteyen her iyi niyet-
li kimseye iş \ar mı? Açhk, hayaun
en büyüközrüdür. Asıl zararü hır-
sızlar mideleri için değil. kasalan-
nm yaranna çalanlardır. Çaldıkça
paralannı kabartarak doymak
bilmeyenkrdir.'*
Hele bu son sözlerden sonra.
gözümüzün önünden yakın zama-
nın ne tanınmış kişileri geçit töre-
nine çıkıyorlar!
Beylik ahlâkın toplum düzenin-
de sökmeyeceğini daha küçük
yaştan algılayan Avnussalâh artık
serüvenden serüvene koşacaktır.
Bir çalıp çırpma dünyasıdır ki, ça-
lıp çırptıkça yükseliş, mevki, iti-
bar sizi beklemektedir.
Üstelik dolandıncılık
lerinde Avnussalâh tek başına de-
ğildir. Önce. kendi yetiştırmesi AB
Safder'le dolandıncılık 'mesleğin-
de' dıkıı, tutturur. Sonra çeteye
Binlik Mestinaz'ı katarlar. Hani
şu. Yenıbahçeli. gözüpek fahişe
Binlik Mestinaz.
Büyük bir kara alay ustası olan
Hüseyin Rahmi. kişilerini konuş-
tururken. dolandıncılık, hırsızlık
mesleklerinin toplumumuzda ni-
çin bunca rağbet gördüğünü, ceza
mekanizmasının nasıl olup da iş-
lemediğini, hukukun niçin kalın
kalın yasa kitaplannda kalakaldı-
ğını dile getinyor:
"Çakhm. Dolandırdım. Sağdan
soldan sızdırdım. Karşıma hiçbir
da\
r
acı çıkmadı. Çünkü, yere vur-
dukianm. benden mücrim mah-
keme kaçkınlanydı. Yakalannı
adalete tcslinı etmeden, benieieve-
remezlerdi."
Böylesı bir ortamda 'ahlâk' yal-
nızca para ışlerinde acıklı-gülünç
görünümde değildir. Yaşamm her
alanında çifte ahlâk karşımıza çı-
kar. Hüseyin Rahmi Bey, IL Ab-
dülhamid'i anlatır görünüyor a-
ma, > ıllar sonrasının. yepyeni Ab-
dülhamid'lerini de sanki 1930'lar-
dan sezinlemiş:
"Zamanın halifesi, sanatkâr
Kaner'in çıplak bir kadın tabJosu
karşısında fena haldc coşarak şöy-
le haykırnuş: 'Buçıplakavratabir
don gıydirmesi hakkında Harici-
ye Nezareti "nden ressama bir teb-
lıgat ıfası irade ettim.""
Neler yok Utanmaz Adam'da,
kimler yok, günümüzün, ta bugü-
nümüzün nasıl canlı bir tablosu bu
roman!
Kapitaüstin febefesi
Meselâ, demin andığım Binlik
Mestinaz; efendim. onun 'BüıHk'
lakabına kavuşması ikballi za-
manlannda: Müşterisi o kadar
çokmuş kı. bu kızışmış müşterinin
ayağını biraz olsun kesebilmesi
için vücudunun fiyatını Mestinaz
bin kuruşa çıkarmış.
Yenibahçeli Binlik Mestinaz ar-
tık "altmışlık esld bir oturak"tır.
Üstelik toplumun sözümona ah-
lâklı çevrelerinde handiyse el üs-
tünde tutulmaktadır. Doğrusu
Mestinaz da "zamandan. ahlâk-
•^ tan, sp>asettcn" yakınmaktan geri
durmaz; dahası öfkelendikçe ağ-
lar, taşar, sızıldanır... O arük içi-
mizden biridir.
Nitekim Avnussalâh da mal
mülk edindikten, bol paralar 'ka-
zandıktan' sonra toplumun saygın
kişileri arasmda yer alacaktır. 'Te-
selli Yurdu'ndaki son konferansm-
da halkı aydınlatır. însanlann
ağızlannın suyu aka aka dinledik-
leri konferans, Avnussalâh'in ye-
ni konumunu tammlamasıyla
noktalanıyor. Vakit kaybetmeden
dinleyelim:
"tşte ben bu an'a kadar hakla
hak obnayanın çarpışüğı bu yıkü-
nmlann, boralann arasında do-
laşOm, fınnlarda kızaran ekmek-
ler gibi piştim. Güneşe, aj aza da-
yanır, hakaretkUtifab bir tutar bir
adam oldum. Fakat keyfıne engel
tanımayan anarşik hayatın hay-
dutiugu önünde ritredim. Gücüm
yeteceğini anladıgım adamı küçük
bir çıkanm uğruna tepeleyeceğim,
gözüne kestirirse daha önce o be-
ni bitirecek_
"Hayır. bu gücü gücüne \etene
anarşisinin bugün hiç tarafİısı de-
ğilim. Topladığun para ile >aşa-
mak isteyen bir kapitafistim. Elim-
dekileri Idmse ile payiaşmak iste-
mem."
Utanmaz Adam, Avnussalâh ar-
tık toplumun yeni örnek insanıdır.
Teselli Yurdundaki o akıllara dur-
gunluk verici, tüyler ürpertici kon-
feransı sona ererken roman da
noktalanmaya koyulur.
Yalmz Hüseyin Rahmi Bey son
bir kez araya girecek, Teselli Yur-
du'ndaki dinleyicileri şöyle bir ta-
rayacak, bir 'genç'te karar kılacak-
tır, elbette geleceğın kotancısı
'genç'te:
"A\iıussalâh derin reveranslar-
la sahneden çıkarken dinleyenler
arasmda bulunan gendn biri faz-
la kaçırmışolduğu birkaç kadehin
atesryle şöyle haykırdı:
"- Hey gidi utanmaz mübarek
adam, felsefen beni uyandınü. Bü-
tün çalıp çırptıklann da benden
yana sana helâl obun."
Galiba şimdi tıpatıp bu nokta-
dayız. Dörtbir yanımızı sarmış,
kuşatmış 'utanmaz mübarek
adam'lara hayranlıkla bakakalı-
yoruz, yetinemeyip,
-
Sana helâl
obun - sana helâl olstınL" dıyo-
ruz.
Ayrıntılarla
Armstrong
Kültür Servisi - Tüm zamanlann en
başanlı caz müzisyenlerinden biri olarak
nıtelendirilen Louis Armstrong'un
uyuşturucu, fahişe ve bağırsak ilaçlanna
olan bağımlılıklannın aynntılı olarak
anlatıldığı biyografisi gelecek hafta
yayımlanacak.
Laurence Bergreen'in hazırladığı 'An
E\travagant Life' başlıklı kitap.
Armstrong'un yaşamına dair bütün
zaaflannı, kadınlara olan düşkünlüğünü,
polıtık düşüncelerini, müziğine olan
inancını ve daha birçok ayTintıyı içeriyor.
,'Vrmstrong'un yaşamı kitap olmak için
idealdi. Bu yüzden de daha önce iki
yazara ilham kaynağı oldu ünlü cazcı.
Bergreen'in kitabı Satchmo'nun
yaşamına dair her şeye ışık tutarak
uyuşturucu bağımlıhğını tüm netliğiyle
anlatıyor.
Caz tarihine satchelmouth'ın (torba ağız)
kısalnlmışı 'Satchmo' adıyla geçen
Armstrong, gençliğinde New Orleans'da
pezevenk olarak da çalıştı.
Armstrong 'gage' takma adını verdiği
otlara düşkünlüğü içki yasağının olduğu
günlerde başlamıştı çünkü bunlar hem
daha ucuz hem de daha güvenliydi.
Armstrong uyuşturucu kullananlann
beyinlerinin, kullanmayanlara oranla çok
daha açık ve hızlı
çalıştığına, bu
kişilerin müzikte
çok daha başanlı
yapıtlar ortaya
koyduklanna
inanıyordu.
Bergreen'in
açıklamalanna
göre Armstrong,
konser ya da
kaset çalışmalan yapmadan önce
mutlaka 'ot'larla ilişki kuruyor, kendini
bu durumda daha yaratıcı ve üretken
buluyordu. Yazann kitabında
değinmediği bir başka aynntı ıse
Armstrong'un uyuşturucuyu daha
sağlıklı olmak için kullandığı.
Armstrong yaşamında büyük bir önemi
olan fahişeleri hiçbir zaman aklından
çıkaramadı.
Bir kölenin kızı olan annesi Mayann,
Armstrong'un babası tarafından terk
edıldikten sonra kandınlıp oğlu Louis ile
New Orleans'ın utanç verici
genele\ lennde büyümek zonında kaldı.
Armstrong tam dört kez evlendi fakat hiç
bir evliliğinde eşlerine sadık kalmadı. O
daima seksüel gücüyle övündü ve kız
arkadaşlanna yüksek sesle porno
dergıler okudu.
Bergreen'e göre Louis'in felsefesi,
sevgilisi Lucy'e ayakkabılannı çıkanp
coşmayı teklif ettiği 'It's CoM Outside'
adlı parçasında da kendisini belli ediyor.
lstemihan Talay'dan öncelikle beklenen, 'Kahraman'm tahribatı'nı durdurmak ve onarmak
Kültür BakaıılığfiHİa 'restorasyon' ükeleri
OKTAY EKİNCt
Türkıye'yı 'bir yıl
1
gibi kısa
bir süre içinde onlarca yıl geri-
ye götüren REFAHYOL hükü-
meti, siyasal gerilım ve sosyal
huzursuzluklann yanı sıra en
geniş ve en 'kaha' tahribatını
hiç kuşkusuz 'kültür ve uygar-
lık değerlerimiz' üzerinde yap-
tı RP'lı eskı Bakan İsmail Kah-
raman'la birlikte bu 'partizan'
yönetime büyük hizmetlerde
bulunan Koruma Genel Müdü-
rii Altan Akat'ın yaptıklan. uy-
garlık tarihimıze 'karanhk bir
dönem' olarak geçiyor. Bu ta-
lihsiz dönemin yarattığı zarar-
lardan ülkemizi bir an önce kur-
tarmak görevi ise artık yeni
Kültür Bakanı tstemihan Ta-
üıy'a ve yardımcılarına düşü-
yor...
Bu yaşamsal 'restorasTOn'a
Kültür Bakanlığı'nda nasıl ve
nereden başlanacağı konusun-
da ise yıne şu geçen 'bir ydlık
kraat' yeterince açıklık getin-
yor. Tek bir cümleyle söv lene-
cek olursa. 'İsmail Kahraman
dönemindeld tüm kadro ve ka-
rar değişikliklerini yeniden ön-
ceki durumuna getirerek işe
başlamak', hem Türkiye'nin
geleceğini de tehdit eden 'şeri-
at ve yağma sürecini' durdura-
cak hem de lstemihan Talay ve
arkadaşlanna çağdaş ve de-
mokratik bir Kültür Bakanlığı
hizmetini yapma 'ortamını'
sağlayacak. Bu konuda verile-
cek en ufak bir 'ödün' ise RE-
FAHYOL'un yarattığı karanhk
çağın ileride yeniden 'filiz ver-
mesine" kaynak oluşturacak...
Dilerseniz şimdi, 1996 yılı
başlanndan bu yana olanı bite-
ni yeniden anımsayalım ve ön-
celikle yapılması gerekenlere
kısaca bir göz atalım.
İlkeler ve kadrolar
Daha REFAHYOL kurulma-
dan önce, ANAYOL dönemın-
de Koruma Genel Müdürü Al-
tan Akat'ın başlattığı 'ilke ka-
ran değişiklikleri' ülkenin kül-
tür ve doğa değerlerini koruma-
ya dönük tüm olumlu ve duyar-
lı birikimi tersine çevirdi. Bir
yıl süreyle Koruma Yüksek
Kurulu'nda aralıksız sürdürü-
len bu değişikliklere karşı açı-
lan davalarda Danıştay durdur-
ma ve iptal kararlan vermesine
rağmen, yine Altan Akat'ın et-
Jfsmail Kahraman
dönemindeki tüm
kadro ve karar
değişikliklerini
yeniden önceki
durumuna getirerek
işe başlamak, hem
Türkiye'nin
geleceğini de tehdit
eden şeriat ve
yağma sürecini
durduracak hem de
lstemihan Talay ve
ekibine çağdaş ve
demokratik bir
Kültür Bakanlığı
hizmetini yapma
'ortamını'
sağlayacak...
kısındeki Yüksek Kurul 'yeni-
den aynı kararlan alarak' hem
tarih ve doğa mirasını hem de
hukuku birlikte çiğnedi.
İsmail Kahraman'm da 'hi-
mayesinde' yaşanan bu yıkıcı
ve hukuk dışı sürecin acilen
durdurulması, ülkenin değerle-
rine saygılı ve gerçekten 'koru-
madan yana' yeni bir Yüksek
Kurul'un oluşturulması, ardın-
dan da 1996-1997 döneminde
alınan yağmadan yana tüm ilke
kararlannın hemen iptal edile-
rek. uygarlıklar ülkesi Türki-
ye'ye yakışır bir 'koruma hu-
kuku'nun yeniden oluşturul-
ması, öncelikli görevlenn ba-
şında geliyor.
Fransa'da 1830'larda kurul-
masına rağmen, ülkemize an-
cak'Cumhuriyet döneminde'
kazandınlan Koruma Kurulla-
n, 1996 başlanndan bu yana yi-
ne Cumhuriyet döneminin en
büyük baskı, kıyım ve hatta
'hakaret' dolu davranışlanyla
karşılaştı. tstanbuL Trabzon, Iz-
mirgibi kentlerdeki tarih ve do-
ğa düşmanı REFAHYOL proje-
lerine engel olmak isteyen ku-
rul üyeleri durmadan 'kapının
önüne' konurken. Erzurum gi-
bi kentlerdeki kurullar da 'sür-
Bodrnm
Katest'ndelrî şapefin
üzerinde inşa edüen
yeniminare,
uv'garkk tarihinin
değH. "Kahraman
döneıniııin" bir
simgesL. (Fotofraf:
OKTAY EKtVCl)
gün vııvası" olarak çalışrınldı.
Şimdi yeni yönetimin, önce-
likle 'devlet adına" bu onurlu
kurul üyelerinden özür dıleme-
si. kurullara atanan 'RP parti-
zam' kişilerin bu görevlerden
uzaklaştınlması ve İsmail Kah-
raman'ın 'zulmüne'uğrayanla-
n da yeniden göreve çağırarak
saygınlıklannı koruması gere-
kiyor. Benzer şekilde, yine son
bir yıldır sadece 'laik, demok-
ratveAtatürkçü'olduklan için
bulunduklan görevlerden alına-
rak uzmanlık ve birikimleriyle
hiç ilgisı olmayan yerlere ata-
nan yüzlerce 'kültür emekçi-
si'nin de onurlannı iade etmek,
55. hükümetin tarihsel görev-
leri arasmda yer alıyor...
SİT kararlan
Son yıllarda Koruma Kurulla-
n'nca alınan SİT kararlannın
bırçoğu. önce ANAYOL döne-
minde. ardından da REFAH-
YOL süresınce Yüksek Kurul ve
genel müdürlük müdahalelen
ile 'geçersiz ve işlevsiz' kılındı.
Bakan! ığın açıkça 'vağnıaya
hizmet etmesi' anlamına gelen
bu sürecin de hem durması hem
de artık 'SİT kararlanna mü-
dahaleedilmeyen' uygar bir po-
litikanın yeniden izlenmesi ge-
rekiyor. Türkiye, tarihini ve do-
ğası'nı yok eden değil. 'StFle-
riyle onur duyan' bir ülke ol-
mayı bekliyor... Bunun önemli
bir adımı da, yine Kahraman' ın
durdurduğu 'arkeolojik kazıla-
n' yeniden ve hemen başlat-
mak...
Toplumla dayanışma
Yıne ANAYOL döneminde
Agâh Oktav Güner'le başlayan
ve REFAHYOL'la birlikte İs-
mail Kahraman'm da 'doruğa'
çıkardığı duyarsız politikalar-
da en gerilimli ortam, kültür ve
sanata duyarlı demokratik ku-
ruluşlarla yaşandı. Kültür Ba-
kanlığı ile bukuruluşlar arasın-
da daha önce oluşturulan 'daya-
nışma w işbirliğf süreçleri bir
anda kesilirken, Mimarlar
Odası'na yapılan hukuk dışı
davranışlarda olduğu gibi, top-
lumun 'korumadan yana güçk-
ri'ne karşı da adeta 'terör' esti-
rildı. Sanatçı kuruluşlan ve
çağdaş kültürü savunan diğer
tüm dernek ve vakıflar da Kül-
tür Bakanlığı'nın yandaşı de-
ğıl, sanki 'düşmanı' gibi görül-
düler.
lstemihan Talay ve ekibinin,
H.\BITAT-n'ye ev sahipliği
yapmış bir ülkedeki bu büyük
'devlet ayıbını' da temizlemek
üzere hemen kollannı sıvama-
lan bekleniyor. Türkiye'nin
kültürüne. sanatma ve tarihsel,
doğal değerlerine sahip çıkan
kuruluşlarla Kültür Bakanlı-
ğı'nın yeniden ve yüksek bir
coşkuyla 'kucaklaşması' gere-
kiyor...
Uygarlık dışı projeler
tstanbul'da 'Taksim'e cami
dikmek' ve 'Ayasofya'yı yeni-
den cami yapmak' üzere yapı-
lan hazırlıklar. 'kadrolaşmayta'
da önemli birmesafe aldı. Bu i-
ki siyasal projeye onay verecek
olan 1 Numaralı Koruma Kuru-
lu'nda 'çoğunltık' artık İsmail
Kahraman'm 'güvendiği' kişi-
lerden oluşuyor. Benzer şekilde
Trabzon daki Koruma Kuru-
lu'nda da üyelerdeğiştirilip ço-
ğunluk sağlanarak, tarihi kale
surlannı ayaklan altında eze-
cek uçan-yol projesine onay
alındı. Bu kentteki Ayasof-
ya'nın da 'geleceğine' yine aynı
'Kahraman yanlısı' kurul karar
verecek.
Yeni yönetimin, işte bu gibi
güncel projeleri dikkate alarak
hızla davranması ve Koruma
Kurullan beklenen kararlan
(yani 'onaylan')almadan 'siya-
si kadrolaşmayı dağnması' ge-
rekiyor. Bu konu yavaştan alı-
nırsa, yann tüm bu tür siyasal
projeler 'yasal nıhsatalma' aşa-
masına gelebilirler...
Evet. Bütün bunlann yanı sı-
ra Bodrumlular da haklı olarak
yeni Kültür Bakanı'nın 'çok
acele' Bodmm'a gelmesini ve
Kale'deki tarihi şapel içinde ha-
zır bekleyen 7. yüzyıl batığını
'görkcmB bir törenle' hizmete
açmasını bekliyorlar. Doğu Ro-
ma (Bizans) kilise gemisim'n
şapelde 'repüka' edilmesi Fık-
riSaglar'ın izniylebaşlamış, İs-
mail Cem'in desteğiyle sürmüş
ve Tımurçin Savaş da replika-
nın ilk çivisıni çakmıştı.
Agâh Oktay Güner bu uygar-
lık hizmetinde yer almazken,
ismail Kahraman da engel ol-
maya ve 'yok etmeye' kalkıştı.
Şimdi İstemihan Talay son 'al-
tm çrviyi' çaktığında, Kültür
Bakanlığı'ndaki 'pasfa bir dü-
şünce' de umanz tarihe kanş-
mış olacak...
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Emanet Dostlar...
Yazın başlamasıyla birlikte, epey uzun bir za-
mandır yapmak istediğim bir işe giriştim, kitaplı-
ğımı düzeltmeye başladım.
Çok ufak çapta ve birkaç kitabı bir yerden alıp
bir başka yere koymanın sınırını aşmayan düzen-
lemelerin dışında, Haziran 1993'ten bu yana kitap-
lığıma "kapsamh" bir biçimde el atmamışım.
Tarihi bunca kesin anımsamamın nedenine ge-
lince, şu: 27 Haziran 1993 tarihinde düzenlediğim
ve 30 Haziran günü Beyoğlu 22. Noterine kapalı
olarak tevdi ettiğim bir elyazısı vasıyetname ile, ki-
taplığımı olduğu gibi Eskişehir Anadolu Üniversi-
tesi Kitaplığı'na vasiyetetmiştim. Bu vasiyetname-
nin bir kopyasını da, o zamanki Rektör Prof. Dr. Yıl-
maz Büyükerşen'e vermiştim.
İşte o işlemler sırasında kitaplığımı da iyice bir
elden geçirmiştim. Aradan geçen dört yıl içersin-
de, evde odamın dört duvanndaki raflardan taşıp
önce koridora, oradan da -kendilerince sinsice!-
oturmaodasının üç duvanna "sıçrayan" kitaplan-
mı bir daha düzeltmedim. Bugünlerde bu işe gi-
riştiğimde ise, mutluluk kaynağı olduğunu söyle-
yebileceğım bir şaşkınlıkla, kitaplığıma eskisınden
çok farklı duygularla baktığımın ayırdına vardım.
Bu, iki nedenden kaynaklanan birfarklılık. Birın-
cisi, düzenlemem sırasında anladım ki o çok sev-
diğim kuruma -elbet kişısel değeriendirmeme gö-
re- gelecekte hiç de önemsiz sayılmayacak bir ki-
taplık bırakıyorum. Edebiyattan felsefeye, esteti-
ğe, ruhbilime, sanatın kuramına ve çeşitli dalları-
na kadar uzanan bir yelpazede, üç dilde eserler-
den oluşma bir kitaplık. Başka deyışle, bana ken-
disine hizmet etmenin onurunu vermiş bir üniver-
siteye, yüzümü kara çıkartmayacak bir küçük ar-
mağan...
Kitaplığıma şimdi daha farklı duygularla bakma-
mın ikinci nedenine gelince, bu nedenin artık onun
geleceğini güvence altına almış olmanın rahatlığın-
dan kaynaklandığını söyleyebılirım. Yıllar önce an-
latılan bir olay, beni çok sarsmıştı. Sanırım Mo-
da'da, kitaplığına her şeyden çok değer veren bir
bilge kişinin mirasçı bırakmadan ölümünün ardın-
dan, gelen geçen kitaplıktan bir şeyler alıp götür-
müş; yani koca kitaplık bir anlamda talan edilerek
dağılıp gitmiş. O günden sonra içime gittikçe bü-
yüyen bir tedirginlik yerleşmişti. Ondan sonra
odamda çalışı
r
ken, dinlenme anlanmda gözlerimi
kitaplarımda gezdirdiğımde, hep: "Benim yaşa-
mım da elbet herkesinki gibi sınıriı, o gün gelip çat-
tığında, sizler ne olacaksınız?" diye düşündüğü-
mü anımsıyorum.
Kitaplarımın geleceğini düşünmemek, gözüme
sanki müthiş bir bencillik gıbı gözüküyordu. Kimı
zamanlar, yaşamımdan herkes çekip gittiğinde,
onlar hep benimle kalmışlardı. Ya da ben herkesi
gönderdiğimde ve bütün seçilmiş yalnızlıklanmda,
yalnızca onları alıkoymuştum. Genelde her şeyimi
başkalanyla paylaşırken, onları paylaşmayı bir an
bile aklımdan geçirmemiştim. Ya da, o kitapların
içindekileh başkalanyla paylaşmayı hep sürdüre-
bileyim diye onları yanımdap hiç ayırmamıştım, bi-
lemiyorum.
İşte bütün bunlardan ötürü, yukarda sözünü et-
tiğim vasiyetnameyı imzaladığım gün, çok farklı bir
huzuru da yaşamaya başladım. Kitaplarımı, yaşa-
mım boyunca benim bir parçam olarak kalan o
sevgili varlıkları gelecekte kimsesizlikten kurtar-
mıştım.
O gün geldiğinde, kitaplanm yepyeni bir ortama
gidecek. Belki ilk başta bunu biraz yadırgayacak-
lar. Oğlan, Fingirdek, Büyük Pofuduk ve Küçük
Pofuduk'un -odamda bannan, gevezelikleri hiç
bitmeyen dört muhabbet kuşunun- seslerini ara-
yacaklar, çok büyük ve çok düzenli bir ünıversite
kitaplığına taşınacaklan için, belki türlü kâğıtlarla
disketlerin, binbır kalemle biblonun, müzik kase-
dinin ve plakların, renk renk kutuların ve örtülerin
karmaşasını bir süre olsun özleyecekler, gecenin
geç saatlerine, kimi zaman da sabahın ilk ışıkları-
na kadar yanan bir masa lambasını yeniden gör-
mek isteyecekler. O yeni ve büyük kitaplıkta bir-
birlerinden büyük bir olasıhkla aynlacaklar, her bi-
ri kendi alanının raflanna yerteştirilecek. Bu yüz-
den, bir süre birbirlerinden ayrı düşmenin acısını
da yaşayacaklar.
Ama sonra, yeni ve benden sonraki artık sürek-
li yaşamlan başlayacak. Bıriyle yaşamışlığın mut-
luluğu zamanların perdesının ardında eski bir dü-
şe dönüşürken, bu kez birinden başka kuşaklara
kalan bir miras olmanın tadına varmaya başlaya-
caklar. Ve hazzın böylesınin, bir zamanlar onlan bir
araya getirmiş olan kişi ve o kışinın onlarla paylaş-
tığı mekânlar bütünüyle unutulup gittikten sonra
da süreceğinin bilincine varacaklar. Bir kişiden
yüzlerce, binlerce kişiye miras kalmışlığı, zaman-
la gerçek variık nedenlerine dönüştürmeyi öğre-
necekler.
Evet sevgili kitaplanm, artık bende yalnızca ge-
lecek kuşaklara ait bir emanet olarak duran dost-
lanm, benim yeryüzü zamanım akşama meyletti-
ği ölçüde, sizlerin bu kez sonsuz ve eskisinden çok
daha üretken bir yaşamın kıyılanna doğru giderek
artan bir hızla yelken açmanız, doğumla ölüm ara-
smda sıkışıp kalmış bir zamandan öteye de köp-
rüler uzatılabileceğinin en güçlü kanıtı değilmi?
Yeni kadroyla Yeni Tiirkü
• Kültür Servisi - Fuat Oburoğlu, Cengiz Onural
ve Murat Buket'in aynlmasıyla dağılan Yeni Türkü
grubu, Derya Köroğlu'nun önderliğmde bir araya
gelen yeni elemanlarla yoluna devam etmeye
hazırlanıyor. Daha önce konserlerde gruba eşlik
eden Erkin Hadimoğlu (klavye. keman), Raci
Pişmişoğlu (bass), Murat Özbey (vurmalılar)
katılan Yahya Dai (nefeslıler), Erdinç Şenol
(davul), Fatih Ahıskalı (ud), Furkan Bilgi'yle
birlikte eleman sayısı yediye ulaşan Yeni Türkü'nün
klasik soundunu (kemençe ve tambur) korurken
yeni elemanlann cazcı yanlanndan da etkilenerek
farklı tatlar deneyebileceğini belirten Derya
Köroğlu, geçen hafta sonu iki konser verdikleri
yeni oluşumla yıl sonuna doğru bir albüm
çıkarabileceklerini bir basın toplantısıyla açıkladı.
25. ULUSLARARASI ISTANBUL MUZIK FESTIVALI
BUGUN
• Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da saat
19.00'da Berlinli Çağdaş Besteciler, Aya İrini
Müzesi'nde saat 19.00'da BBC Senfoni Orkestrası
ve Korosu yer alıyor.
YARIN
• Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da saat
21.30'da Ravi Shankar, Aya İrini Müzesi'nde saat
19.00'da Maxim Ven^rov (keman), Mikhail
Mouratch (piyano) izlenebilir.