23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Çocukluğumu Özlüyorum! Prof. Dr. ÇETİN YETKİN N e denli okumuş ve bil- gilı olursak olalım. eğer bır şeyi kendımiz yaşamamışsak, o şey bizım başımıza gel- memişse. onu tam an- lamı ile tüm boyutlan ıle algılamamız hemen hemen olanaksız. Bu gerçek. özellikle de üzüntü v e acı kaynağı olan olaylarda tüm çıplaklığı ıle somutlaşı- vor. Yavrusunun ölümünden bir ana- babanın duyduğu acıyi başka kım on- lar gibi ta yüreğinde yaşayabılır kı? Herkes adaletten söz eder ama kım adaletsızliğe kurban giden biri gıbı tüm varlığı ıle buna başkaldırabilır? Denebilir ki. yaşamımızda yer alma- yan tüm olaylara ılışkin bılgılerimız ikinci eldendır. Boşuna. "Yaşayan bi- lir" ve "Ateş düştüğü yeri yakar" de- memışler. Öte yandan. bazen yaşadı- ğımız \e başkalan ıçın önemsiz sayı- labılecekbır olay. öylesıne gerçeklenn kapısını aralayabıliyorki!.. Herkes gibi ben de kimi gerçekleri ancak yaşayarak şu ya da bu ölçüde öğrenebildim Bu nedenle de, bu v azı- da bunlardan bırkaçını sizlerle paylaş- mak ıstedığım içın, kendı yaşamımın bir ikı kesıtınden söz etmek zorunda- yım. Istersenız bunlara anı. isterseniz deney deyin, ama bu zorunluğu duy- duğum için umanm beni bağışlarsı- nız. Bakın ben "adalet", daha doğrusu "adaletsizlik" kavramı ile nasıl tanış- tım: Şimdı anımsamıyorum kaç yaşın- da olduğumu. Ama küçük bir çocuk- tum. Arttırdığım harçlıklanmla Anka- ra'da Cebeci Çayın'nda varım saatli- ğine bisıklet kıralamıştım. Inanılmaz güzellıkte bır ılkbahar günüydü. Ça- yırda daha ancak bır ya da ikı tur at- mıştım kı. bısıkletı kıralayan adam gel- di ve sürenın dolduğunu söyleyıp bi- sikleti almak ıstedi. Oysa daha henüz belkı on dakıka ya olmuş ya da olma- mıştı. Karşı gehp daha yırmı dakıka sürem olduğunu söyledım. Adam ba- na bır de tokat atarak altımdan bisik- leti zorla çekıp aldı. Yere düşmüştüm. Üstüm başım toz toprak ıçinde kalmış- tı. Ağlayarak çayınn bir köşesinde bu- lunan polis noktasında nöbet tutan po- lıse gidıp dunımu anlattım. Bana tanı- ğım olup olmadığını sordu. Nereden olsundu ki? "Yok" dedım. o zaman bır şey yapamayacağını. evime gıtmemi söyledi. Polisın tutumu bısıkletçınin davranışından daha da ağır gelmişti bana. Günlerce bu olayın acısını yaşa- dım. Bugüne değın de bu acı silinıp gıtmiş değıl. Çok daha sonralan. sav- cı olarak yaşama atıldığımda kimseyi benım o gün düştüğüm duruma düşür- memeye ölesıye çaba gösterecektım. Tekıl kırni olaylarda bunu başarabıl- dım. Ama sıstemı değiştirmeye hangi savcının gücü yetebilır kı! Gerçekten de. genelde yoksulu, güçsüziı ezıp bı- tıren, varsılı koruyan, güçlüyü kayıran adalet sistemımızin çarklan arasından belki birkaç garibı. halktan yana olan bır ikı aydınımızı çekıp kurtarabildim. ama,ömeğin 34 kışinm öldüğü. 126 kişinin ölümcül bır bıçımde yaralandı- ğı 1 Mayıs 1977olayınınduruşmasın- da gerçek suçlulann bulunması doğ- rultusunda "mütalaa" verır vermez. bu kere elimden alınan cüppem ola- cak. duruşmadakı görev ıme son ven- lecektı!.. 10 yıl süren savcılık yaşa- mım. bana "adalefin ne olmadığını öğrettı!.. Pekıyı. ya üniversitede ne öğrendım dersınız? Büyük çoğunlukla da bilı- min ne olmadığını da orada öğrendim. Bilım adamının nasıl olmaması gerek- tiği öğretildı bana. Dahası. Akdeniz Ünıversıtesı'nde ınsan sağlığını hiçe sayan biryolsuzluğu soruşturmacı ola- rak soruşturduğumda. kımı büyük kı- şılerin de bu yolsuzluğa kanştınldığı- nı saptayınca, sonuç. suçlulann ödül- lendirılmesı. benım cezalandınlmam oldu!.. llkokulu bıtinp de koleje yatılı ola- rak venldiğımde, okul ünıformamı er- tesı yıl da gıyebilmem ıçın babam bü- yük yaptırmıştı. Kollan parmaklan- mın ucuna değin \anyordu. Varlıklı aılelerin çocuklannkı ise bedenlerine nasıl da tıpatıp uyuyordu. Ceketın kol- lan arkadaşlanmın alaycı bakışlan al- tında ellerıme dolandıkça eziklık ve öfke duymak neymiş o zaman öğren- dım. Sav cı olarak haklannda soruştur- ma vaptığım. dava açtığım, yargılama- lanna katıldığım kişıler, ben ışten çı- kıp durakta otobüs beklerken önüm- den son model otomobıllen ıle beni alaycı alaycı süzüp geçtiklerinde, ko- lej üniformamın uzun kollan hâlâ el- lerime dolaşıyordu... Ay sonunu geti- remediğım ıçin. bir bankadan birkaç bin lira borç almaya kalkıştığımda o şubenin müdürünün ıki savcı ya da yargıcı kefil göstermemi istemiş ol- masının kırgınlığını üzerimden atama- mışken. aynı banka şubesi müdürii sö- zümona ışadamı bır dolandıncıya kar- şılıksız olarak manılmaz tutarda kredi açarak bankanın dolandınlmasına yol açmaktan suçlandığında. olayın soruş- turmasını ben yaptım ama yargılama sonunda her nasılsa onun aklandığını gördüm. Ben başkentte savcıydım. ama parasızlıktan oğlumun kumbara- sını bır çekıç \e tornavida ıle açabil- mek için nasıl saatlerce uğraştığımda ne gibi duygular içinde bocaladığımı size asla anlatamam. Böyle bır yazıya başlayınca ınsan tüm dertlennı dökrnek, bunlan paylaş- mak ıstıyor. Ancak, benım amacım bu olmadığı gibi asıl dertlerim de. yaşa- dığım bu ve benzer olaylar değıl. Işin gerçeğı aranırsa, o bısıkletçı ve polis öyle davrandığı içın. okul ünıformam üzerimden düşecek gıbı olduğu ıçın.. ne olabıldımse oldum. Çünkü, o dö- nemde yaşamın olumsuzluklan yıne vardı. ama bızlere tutunacak dallar da uzatılmıştı, toplumsal ve sıyasal yapı- mız bugünküne benzer bir yozlaşma- dan çok uzaktı. Fakat geçen her gün, " Keşke. bunlan hiç yaşamasav dım, hiç bilmeseydim. hiç görmeseydim" de- dırtmeye başladı bana. Çünkü bır kez benım kuşağım, ço- cukluğunda ve gençliğinde, sonradan ıçıne sürüklendığimız olumsuzluklan. ancak sınemalarda bıze masal dı> arla- n gıbı belırsız gelen uzak ülkelerde olup bıten olaylar olarak görürdük, öy- le bılirdik. Ülkemızde de. sözgelımi mafya, devlet içinde çeteler, siyasal adam öl- dürmeler.. olabileceğı aklımızın ucun- dan bile geçmezdi. Geceleri, kapımı- zı bilekilıtlemezdık. Bızler, başbakan- lan. bakanlan. milletvekıllen yan çıp- lak şeytan taşlayamay acaklan bır ülke- nın çocuklanydık. Böyle şeyleri hiç yaşamamıştık. Ne ki, her geçen gün değerlerimızı birerbırertörpüledi, götürdü. Sıradan bir örnek size: Üniversitede öğrenci olmak, çevremızde saygınlık kazan- mak demektı. Sonra bır gün, 12 Mart döneminde, öğrenci olmanın neredey- se suç sayıldığını gördüm. Öylesine ki, basit ve adi bır olayla ilgıli bu su- çun polis fezlekesınde olaya adı kan- şanlardan bıri üniversite öğrencısi ol- duğu içın. adının yanında •'DikkatÖğ- rencidir. kaçar" sözlennin yazılı oldu- ğuna tanık olacaktım. Gençliğımızde, bir üniversite profesörü kalkıp da hü- kümetın bırtutumunu eleştırecek olsa, yer yerinden oynardı. Bır de bugüne bakın! Arkadaşlanmın bir bölümünün Ale- vi, kimılerinın de Kürt kökenli olduk- lannı yıl lar sonra öğrendim. Bizler böyle aynmlan bilmeden büyüdük. Bildiğimız gerçek. tümümüzün de bu vatanın çocuklan olduğuydu. Bilirdik ki, zamanında Araplar ıçın canımızı vermışız, ama onlar bızi sır- tımızdan hançerlemişler Bu gerçeği yaşayan büyüklerimız bıze bunu öğ- retmiştı. Bilırdık kı. Araplar, lranlılar çağın çok gensinde kalmışlardır. Bıri kalkıp da. bu çağdışı insanlan devletımizi yö- netenlerin baştacı edeceklenni, önle- nnde eğileceklenni söylese, onun ak- lından zoru olduğundan hiç kuşku duymazdık. Bıze sığınan Almanlara kucak aç- mıştık, onlara iş vermiştik. Kım derdı ki. aynı Alman bugün karşımıza efen- dilık taslayarak çıkacak! Olumsuzluklar yok muydu? Demin de dedım, elbette vardı. Ama atılan olumsuzluk tohumlan henüz yeni ye- nı filızleniyordu. hiç de böylesme dal- budak sarmamıştı. Ulusal onurumuz asla böylesine kınlmamış, laik toplum düzenimız asla böyiesine ümmetleştı- nlmemiştı. Hatta, belki bugün yadır- gayacaksınız ama. "Memura kız ver- mek" hâlâ çoğu kimse içın özenilecek bir şeydi.Bizler. çok partili düzeni, de- mokrasıyı, ulusumuzu mutlu edeceğı içın ıstıyorduk. Bugünkü gibi mutsuz- luğa sürükleyeceğı ıçin değıl. tktıda- nn halk arasında daha da yaygınlaşa- cağı içın demokrasiden yanaydık, olı- garşıyi getıreceğı ıçın değıl. Sıvil yö- netımın ülkenın sorunlannı çözebile- ceğine ınandığımız içın asker kışlasın- dan çıkmasın istıyorduk. Ben ve benim gibiler. bir temel ger- çeği onu yaşayanlardan öğrendık. Bu topraklar, vatanımızdı. En üstün de- ğer. vatanın bütünlüğü ve bağımsızlı- ğıydı. Bu nedenledır kı, bızlere bu ger- çeği öğretenler. nasıl ıç ve dışdüşman- lara karşı savaşmışlarsa bizler de eli- mızden geldığınce bu üstün değeri yık- mak isteyenlere karşı savaşım verdık, kımimiz vurulduk, kımimiz hapisler- de süründük, kımimiz darağaçlanna konuk olduk. Bızım kuşağın temel gerçeği buydu. Bızbu gerçeği yaşadık. Bugün ulusça itilip kakılıyoruz, sır- tımıza. ellerimize ayaklanmıza dola- şan deli gömleği giydmlmek istenı- yor. Uzak diyarlardaki vahşeti, ılkellı- ği izlemek için sinemaya gitmemize gerek kalmadı. Iki buçuk mılyon şehit ve gazinin kanı ıle harcı kanlmış, ba- ğımsız. laik Türkıye Cumhunyetı'nin temellenni dev ler sarmış. Ne var ki, çoğu kişıde, okumuş yazmışlann bır- çoğunda. benım bir çocukken o bisık- letçiye gösterdiğim tepkiyı, sırtına bu deli gömleği geçirilenlerde. benim kollan uzun ceketim nedeniyle duy- duğum ezıkliği ve öfkeyı bile görmek olanaksız. Öylesıne gensın geriye sürüklenı- yoruzkı. 1961 Anayasası'ndankatkat gen olan 1982 Anayasasf nı bugün sa- \Tjnmak durumunda kalıyoruz! Karşımızdakıler sankı askerlerınin mızraklanna Kuran sayfalannı takan o Arap komutanları, çoğumuz da de- mokrası atının sırtında dört nala sa- vaştan kaçanlar!.. Bana haksızlık yapan o bisikletçıye. kollannm uzunluğu beni utandıran o okul ceketıme karşın çocukluğumun Türkiyesı'ni özlüyorum. 'Cumhuriyet Hoca!' SULEYMAıN DİNÇER B artın'dan A\şe Sevtap L'zun, 1996"nın 13 Hazirah tarifilî'Curn- huriyet gazetesinin 2. sayfasında vayımlanan yazısında "Babam suçlu mu" diye soruyor ve yazısını sürdürerek babasını hem suçluyor hem de aklamaya çalışıyor. Buradaki aklama ça- ban, boşuna bir çaba kızım. Çünkü senin baban ilk ve en önemlı suçunu. 1948 yılında Köy Enstitüsü mezunu olmakla ışlemiş oldu Sonra suçlan arka arkaya sıralandı. Örneğın. mıde kanaması nedeniyle 20 günlük raporlu günlen dışında. tam 33 yıl 1 aylık hizmet süresı içinde u Teneffüssaatigetdi mi?" diyerek sa- ate bakıp durmaksızın halkının çocuklannı aydın- lık vannlara ulaştırabilmek ıçın bıkmadan usan- madan çalışarak Sokrates'ın "Her zaman en kor- kulan kişiler. soru soran kişilerdir" diyerek belirt- tıği şekilde ınsanlar yetiştırdığı ıçın baban suçlu. Boş zamanlannı değerlendiımek adına pişpi- rik tutsağı olmadığı ve zaman tuzağı oyunlara hiç prim vermediği için baban suçlu. Boş zaman gibi bir kavramı tanımadığı ve hep dışladığı ıçin ba- ban suçlu. Bınlerinın kurup çev ırdıkleri çarklann dişlerine kendını kaptınp kıyma olmadığı ıçin suç- lu. Ulusunun çocuklannın kendilerine güvenme- yi, kerSÜllet+Dİrhayiît^di o'zeieştinlerini yapabıl- meyi;Tfendilerirıi dÖrfe^le'yetnlhn^yi've Tceridilenni yöneteliilmeyı ogrettiği için baban suçlu. 1950"de iktidara gelerek Türkçe ezanı Arapçaya çeviren- lere, yüce önder Atatürk'ten kalan güzellıklere ve tüm erde'mlere savaş açarak halkevlenni kapatan- lara. Köy Enstitüleri'nı yıkanlara, bunlann yeri- ne sığlıklannın ve çokyüzlülülüklenn kaynağı olan kuşkuculuğun yıkıldığı ve dogmalann ege- menliğindeki molla okullannı açarak yoksul halk çocuklannı bu kaynakta eğitenlere, a>Tica. 430 sayılı Öğretimde Birlik Yasası"nı raflann tozlan- na gömerek bugünkü sıkıntılann nedeni olan sığ ve çıkarcı ahlaksızlıklara karşı tavır geliştınp di- renmek için. önce mesleğı ıçmde örgütlenmeye gi- nştiği ve o zamanki köy öğretmenlen demekleri- nin Alaşehir şubesını kurduğu için suçlu Çünkü, biliyordu ki halkevleri kapatılmasaydı günümüzde, 'Aidi>"etanyorduk'dı>en Fadımeler, Emireler ve Şehır Anneleri halkevlennın koruyu- cu şemsiyesi altında, diplomalannı aldıklan fakül- te ve yüksekokullardan edındiklerini besleyıp ge- lıştirerek sapıklığın ve beyinsel özürlülüğün gir- dabı olan tankatlara paçayı kaptırmayacaklardı. Yıne biliyordu kj. eğer Köy Enstıtülen yıkılma- saydı, Urfa'nın Sağlık Köyü'ndekı "Benonbeşya- şımda kutna olmak istemrvonım" diye feryat edip çırpman Hüha Demir'ler okuma ve öğretmen ol- maözlemlerini dindirmişolacaklardı. Bunlara ta- vır koyduğu içın suçlu. " Yine Alaşehir'de okuma-yazma bilmeyen yetiş- kinlere hiçbir karşılık beklemeksizın geceleri kurslar açtığı için suçlu. 27 Mayıs Devnmi'ni iz- leyen günlerde, halkevlerinin bodrumlannda to- zun toprağın içinde çürümesi ve farelere yer ol- ması ıçin atılıverilen kitaplannı bodrumlardan kurtanp halk kitaplığı açarak temizlıği dahil, ge- cenin saat 24.00"üne kadar bakacıhğını üslendiği ıçin baban suçlu. TÖS, TÖB- Der ve Eğıt-Sen"in Karşıyaka şu- belerinı kurup çalışan öğrermenleri Eğit-Der ça- tısı altında toplayarak sendikalaşmalannı gerçek- leştırdiği ve Eğitim-Iş'in onur üyesi olduğu için suçlu. "Sosyal uyaıuş, ekonomik büyümenin önü- ne geçti" gerekçesiyle yapılan 12 Mart faşist dar- besinin uyguladığı aydın kınmından bir buçuk - iki ay zindanda kalma şansına sahip olduğu içın suçlu. Bu zindana gırdığı gün, Prof. Dr Oğuz Aksıı, Yavıız Aksu, AbduOah Kızılırmak ve Oğuz Çata- loğlu gıbı değerli bılim erleri ve birçok güzel in- sanlarla bırlikte (bugün tarikatçılara yumuşacık davranan güvenlik güçlenne) saçlannı sıfır makı- neyle kestirdikleri (Aczmendiler gibi şirretçe) kar- şı koymadıklan için suçlu. 198O'lı yıllarda baban bazı çevrelerce "komünist hoca" olarak anıldığı için suçtu. Bu kadar suç yetmezmiş gibi 69-70 yaşından sonra ADD Çiğlı Şubesi'ni kurduğu bu dernek adına on bir voksul ve başanlı öğrencıye burs sağ- ladığı içın de suçlu. Tencere, tava. çanak çömlek, çarşaf havlu gibi şeylen dağıtan işportacı ve boyalı gazetelenn ku- ponlannm cazıbesıne kendisıni kaptırmayıp geç- mışte bırtakım beyinsel özürlü çevrelerce Pra\da denilen Cumhuriyet gazetesinin çekım gücünde kendisini bir türlü kurtaramadığı ve daha önce "komünist hoca" diyenlere bugün "cumhuriyet hoca" dedırttiği içın suçlu. Bu suçlan omuzlanna yüklenmışolan babanm aklanmaya hiç mı hiç gereksinimı yok. -Sütten çıkmış ak kaşık gıbı- aklandığını sananlarla, da- ha fazla altın ve tapuya ulaşabılmek ıçın, dını bir merdiven gıbi kullananlann ahlaksızlıklannı ve onursuzluklannı paslı bir zincır gibi boyunlanna geçirenlenn yanında babanın suçlan onur meşa- lesi gıbidir. Keşke herkes böyle suçlan işleseydı. Kabakçı Mustafa artıklannı çoktan silkeleyıp atarak hızla çağdaş uygarlığa ulaşırdık. Bu özlemımizi gide- rebılmek için herkesı böyle suçlan işlemeye çağı- nyoruz. "Bu davet bizden." PENCERE 7 Mayıs... Sakarya Meydan Savaşı öncesinde "Ankara'nın tahlıyesi"ne gerek gorülmüştü. Yeni Gün gazetesi de matbaasıyla bırlikte Kayserı'ye taşındı. Gazete- nin sahibı ve Başyazarı Yunus Nadi, Ankara'da kalmak zorundaydı; Yazıişleri Müdürü Kemal Sa- lih'e (Sel) bir zarf verdi. 22 yaşındaki Yazıişleri Mü- dürü, üzerınde "Salih Bey'e talimatnamedir" yazan zarfı açtı; madde madde yazılmış sekiz-on sayfa tu- tan notları dıkkatle okudu; ikı maddenin altını çiz- di. Yunus Nadi ne diyordu: "Gazetenin hattı hareketi, Misak-ı Millihudut (sı- nır) ve hukukunun behemahal (ne olursa olsun) is- tihsal edileceğı (sağlanacağı) hakkında çok derin bır kanaat ve imana sahip olması ve o kanaat ve imanı bütün kuvvetiyle tecelli ettirmesidir (göster- mesidir)." Yunus Nadi işgal altındaki Istanbul'da Ingiliz po- lisinden kaçmış, matbaasını Ankara'yataşımış, Ye- ni Gün'ü Ankara'da çıkarmaya başlamıştı; şimdi de Kayserı'ye çekilmek gerekiyordu; ama, Milli Mi- sak sınırları ve bağnmsızlık hukuku konusunda en küçük bir ödün vermiyordu. Düşman, Anadolu'nun göbeğıne dek ileriemiştı, top sesleri Ankara'dan duyuluyordu. • Ancak Yunus Nadi'nin Kemal Salih'everdiği "ta- limatname"de çok önemli bir madde daha vardı ki gazetecıliğin özünü vurguluyor, önemli bir gerçe- ğin altını çiziyordu: "(Yönetimde) eksik cihetlerin tenkidinde de te- reddüde mahal görülmemelidir. Hususile (özellik- le) icraat hükümete ait olunca, onda bihakkın (hak- kıyla) gözü pek davranılmak icabeder." En olumsuz ortamda bile, Yunus Nadi, eleştfci gö- revinin unutulmaması gereğini genç yazıişleri mü- dürüne "talimat" olarak anımsatıyordu. • Yunus Nadi ışgal altındayken aynldığı Istanbul'a, zaferden sonra başı dik olarak döndü; Yeni Gün'ün devamı sayılan Cumhurıyet'i kurdu. Bılmem ki dünya basın tarihinde böylesine des- tansı bir kuruluşun eşı menendı var mı?.. Nadir Nadi, 11 Mayıs 1981 günlü Cumhuriyet'te, Yeni Gün'ün Kayseri'deki serüvenine ilişkin anıla- rını yayımladı; bir satınn altını çiziyorum. Nadir Na- di diyor kı: "1921'de Sakarya Savaşı'nın en yoğun günle- rıydi. Yeni Gün 'ün matbaası Ankara 'dan Kayseri'ye taşınmıştı. Pek külüstür, ilkel bir şeydi. Kolla çev- rılen bir makıneydi. Ben o zamanlar on iki yaşın- daydım; matbaadakilere yardım ediyordum." • Cumhuriyet'in avlusunda, giriş kapısının iki ya- nında ikı kocaman ağaç vardır; kimi zaman bu ağaçlara bakıp düşünüyorum. Cumhurıyet'i kuran Yunus Nadi... Kurumlaştıran Nadir Nadi. Nadir Nadi'yi özlüyorum, ışıl ışıl, tertemiz bakış- lanyla gözümün önünde cânlanıyor. Yarım yüzyıl bu gazeteyi yöneten insan, bugün de başyazanmızdır; tartışmalı bir olayda karar ver- mek içın kendi kendimize sorarız: - Nadir Bey olsâ'şirhdineyapardı'f.Y f I U Bıryolgöstericidfr'ö'..: Deniz feneridır. ,'IJJıl Cumhuriyet, bugün, Berin Nadi'nin kurduğu ve Nadi ailesiyle gazete çalışanlarının katıldığı bir va- kıfla yönetiliyor; ama. bu gazetenin gerçek sahibı okurlarıdır. Her yıl olduğu gıbı bugün de gazetemizin avlu- sunda, Cumhuriyet çalışanları, dostlanyla ve okur- lanyla 7 Mayıs'ı kutlayacak!.. Bu toplantıya çağn yoktur, gönlünden kopan ge- lir. Sigara içenler! Bugun kendinize değerli bir fırsat verin: Sigarayı bırakın. TÜRK KALP VAKFI 7e/.: (0.212) 212 07 07 (PBX) 10 Hat Faks:(0212)212 68 35 Kuçuk Arçelikler, hemen şimdi 8 TAKS^T TCM>LAM «V A L C T L E H İ M MB MULrtMİX PU» 73 * M KJO1 HEYVE P K X İ »»O.OO0 «.370.00» •70.000 •.7*0.000 1.OM.0O0 »A1O.OOO 1-210.000 UJ0OJO0 ARK 7S NS NAREHCtTC SnOCI ARK «5 MT MİNİ 7OST ARK 69 TM YO4URTMATİK ARK ag TP YUMUKTA PİtİRtCİ ARK XI KL KgTTU SU » f f l d ARK »O KI» ÇAY/KAHVt HAKİHESİ ARK ss OT OTO PRATİK ARK 17 M riUTİH SÛPÛNC PH 6» S PRIS» UTU IEHPOH ARK 1» SK SAÇ KUPMTHA MAKİHESJ ARK 97 SK >*Ç KUBUTMA MAKİNE»! EL 220 EPtLASYON ALETf «20.000 ».2SO.OOO Fiyatlarımıza KDV dahlldir. KDV v«ya di(»r vcıtl •raalarında olakllscak ••tlşlkllkUf Y« * yrfllt nyatlara aynm ymıtılacafctır. • Kmıvanyumz, Sanarl v« ta«i|ln* «ı<ıı»«»ı. • fmıııHılwlı «re>>k»M k_> I n I » 05.11M tarihH, 21>40 sayla R«ml S*tıcıUn Mlajı t*dtai «dHlr Aıçaük -«atıf Kanafaç Cai. 2/6. M330 Sutb •• frf 31 «Uyı» 19*7 tarittK kadar «a;arti «aıa. âraüaı va stsk laakajOan Ha MBMhdıı. •arakaada «atışflyatındanpaşinat dûşûMûkt».) *<Mir» (KDV daUI) X*4 ^c«n«Hnd» \0, 1* SS.3S orammta aykk oda farkı ayfulanamtv. • Vad* farklan. «lânlıı araaaiaa fiyat y y ±%0.S daglfakllir. • Fiyatlarıaııı Tûrk Liraaı'dır. •Fiyallarıaııı lairslya adil«n fiyatlardır. Bazen küçücük bir şey, sevginizın büyüklüğünü anlatabilir. 0 küçük şey. dile gelir, "sen önemlisın, mutlu ' olmanı istiyorum" der... Tıpkı küçük Arçelik'ler gıbı... Sevdığinizi söylemek için,' lyı düşünülerek seçilmiş küçük bir Arçelik -: yeter size. Yeter ki sevdiklerinize özen gösterin. Yeter ki sevin, sevmeye \ devam edin. Anneleri sevlndlrln. Hemen, şimdi. ARCELİK Yaşam kalitesi için çalışır. Koç
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear