22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 NİSAN 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ii çağdaş bir 'Kara film'• 'The Funeral-Cenaze Töreni', Ferrara'run bu kez beiirgin biı hüzünle, içebakışsaL uzun tiratlarla bezeli özgûn üslubunu, kasvetli humorunu yinelediği, göz slıcı performanslarla çizilmiş karakterleri karşımıza getiren, usta işi bir 'gangster, suç, inükaın' çeşitlemesi. SUNCÜÇAPAN Cenaze Törenı ' The Funeral' Yönet- men. Abel Ferrara/ Senaryo: Nicholas St. John ı Kamera: Ken Kelsch / Mü- zik Joe Delia / Oyuncular: Christop- her AValken, Chris Penn, Vincent Gal- lc, Annabella Sciorra, Isabella Rossel- lini, Benıcıo Del Toro, John Ventimig- lia, Amber Smith. Gretchen Moll, Pa- ul Hipp /1996 ABD (a fılm) Festivaldenpiyasaya dökülen filmle- nn en dişe dokunurlanndan biri 'The Funeral-Cenaze Töreni', 1951 New York doğumlu, ltalyan-lrlandah mele- zi Amerikan yönetmeni Abel Ferra- ra'nın son eseri 8 mm ıle amatörce başlayan sinema tutkusunu sinema egitımınin ve bir sü- re BBC'de çalısrnasının ardından, Jimmy Laine takma adıyla başrolünü de üst- lendigi. 1979tarihliilkfilmi'TheDril- lerKiOer- Matkaplı KatiTle profesyo- nelliğe döken,'Bronxçocuğu' Ferrara, o tanhten beri genellikle kara fîlm tü- ründe. bağımsız çalıştığı ('Angel of Vengeance-1981', 'Fear City-1984', 'The Gladıator-1986', 'China Girl- 1987'. 'KıngofNevv York-1989', 'Bad Lieutenant-1992', 'Snake Eyes-1993', "Dangerous Game-1994'. klasiğin üçün- cü yeniden çevirimi olan 'Bodv Shatc- hers-1994' ve 'The Addktion-1995' gi- "Cenaze"de Vincent Gallo, Chris Penn ve Christopher VValken bir araya geldL bi) filmleriyle bütün dünyada özel hay- ranlar edinmiş bir bağımsız sinema us- tası, bilindiği gibi. Son Venedüc Festivali'nde son ana kadar Altın Aslan'a favori gösterilen, bizim festivalde ilgi toplayan 'The Fu- neral-Cenaze Töreni', Ferrara'nın bu kez belırgin bir hüzünle, içebakışsaL uzun tiratlarla bezeli özgün üslubunu, kasvetli humorunu yinelediği, göz alı- cı performanslarla çizilmiş karakterle- ri karşımıza getiren, usta işi bir 'gangs- ter, suç, intikam' çeşitlemesi. Senaryosunu Ferrara'nın çocukluk arkadaşı, gedikli senaristi Nicholas St John'un yazdığı ve yine 'New York Krah'ndaki gıbi gangsterlere eğildiği 'Cenaze Töreni' bir gangster ailesi bi- reylennin ve yakmlannın, 1930'lann New Yorku'nda, bir cenaze töreni için bir araya gelişleriyle açılıyor. Kardeş- ler, kanlar, kocalar, sevgililer, akraba- lar, ağır cenaze mateminin sindiği aile evine doluşup ölenin başında toplanı- yorlar, Italyan geleneğine uygun olarak. Gangsterliğin aileden miras kaldağı, Tempıo ailesinin reisi, büyük kardeşi (Christopher Walken) tanıyoruz önce. Genye dönüşlerle, ilk kez 13-14 yaşın- da, babasınm emriyle birini vurarak suç dünyasına adım attığını öğrendiğimiz. ezgin bezgin, donuk, katı, aıle bağlan güçlü büyük kardeş, bir yandan bir Humphrey Bogart fılminin çıkışında öldürülmüş küçük kardeşinin (festival- de 'Nenette ve Boni'de de seyrettiğimiz Vincent GaDo) cenaze törenini düzen- ler, başsağlığına gelen eşi dostu ağırlar- ken öte yandan intikam hesaplan yap- maktadır. Ağabeyınin güçlü karakteri altında yıllarca ezilmiş, babayiğit bir mafya elemanı olamamış, ezikliğinı ka- nsindan (Isabella RosseDini) çıkaran or- tanca kardeşse (Chris Penn) her an pat- lamaya hazır, sorunlu bir kişiliktir, fil- min sürpriz fınahnde irkilererek göre- ceğimiz gibi. Ağabeyleri gibi gangsterliği seçme- yip işçilerden yana tavır koyan, hayata bağlı, kadınlan seven, mücadeleci. sol- cu bir sendikacı olan küçük kardeşini vurdurttuğu gerekçesiyle adamlannca yaka paça yakalanıp karşısına getirilen rakip çete reisini (gözdemiz Benecio Del Toro) öldürüp öldürmemekte karar- sızdır aslında Ray Tempio-Christopher Walken. întikam küçük kardeşini geri getirecek midir? Katolik inancına gö- re bağışlamak daha insanca değil mi- dir?.. Sergio Leone'den Coppolave Scorse- se'ye kadar mafya dünyasını konu edı- nen, destansı gangster filmleriyle. Ma- rio Puzo romanlanyla aşinası olduğu- muz 'karanhk bir âlem'e ilişkin, ol- dukça ağır bir gerilim temposunda sey- reden, yeni bir görkemli aile öyküsü sayılacak 'Cenaze Töreni'nde mafya dünyasına, bu suç-suçlu dünyasına alı- şılmıştan farklı, gerçekçi, insancıl ve hü- zünlü bakışlar atıyor, inandıncı karak- terler çiziyor Ferrara. Bu karakterler üstüne yoğunlaşarak ağır aksak gelişen 'CenazeTöreni', bıl- dik klişelerin dışma taşan anlatımın- dan epeyce uğraşılmış, karartılmış, kas- vet basan görüntülerine, başanlı oyun- cu yönetiminden mekân-zaman kulla- nımma kadar ustaca anlatılmış, iyi oy- nanmış, dokunaklı ve etkileyici, çağdaş bir 'kara film' izlenimi verdi bize. Yaşlandıkça daha iyi bir aktöre dö- nüşen Christopher Walken'in 'New YorkKrah' ve 'The Addktiort'dan son- ra üçuncü kez yönetmen Abel Ferra- ra'yla çalıştığı. türe yeni bir soluk ge- tirdiği ileri sürülebilecek fllmde, Anna- bella Sciorra, Isabella Rossellini başa- nlı gangster kansı, ev kadını kompozis- yonlan çizerken ortanca kardeşi oyna- yan Chris Penn de hayli göz alıyor. Ai- le yakını-danışmanJohn Vfcntimigliadan düşman çete reisi Benicio Del Toro'ya ve küçük kardeş Vincent Gallo'ya ka- dar tüm oyuncu kadrosunun da göz dol- durduğu 'CenazeTöreni'ni. festival ko- şuşturmacasında es geçen, özellıkle bu türün merakhsı sinemaseverlere hararet- le salık veririz. Rüçhan Şahinoğlu ve Ayşen Urfalıoğlu'nun sergisi Maçka Sanat Galerisi'nde Yalnızlığııı birleştirdiği üd sanatçı Frands Ford Coppola'nm 'Drakula' fîbni Unlü vampir 100 yaşmda KültürServisi-1897'nın bir ilkbahar gü- nü trlandalı Bnun Stoker, el yazısıyla yaz- dığı 500 sayfalık romanı teslim etmek için Londra'da yayımcı ConstaMe'ın bürosuna girmişti Masanın üzerine bıraktığı roma- nın kahramanı Kont Dracuto'nın modem po- püler edebiyatın en dıkkat çekecek hplerin- den bin olacağını aklından bile geçirmemiş- ti Bram Stoker. Ancak yıllar geçtikçe hem yaratıcısuu hem de onu küçümseyen edebiyat tarihçi- lerini yanıltarak hakkında en fazla tez ha- zırlanan. dünyanın dört bir yanında en çok tanınan kahraman unvanrru elde etti Dracu- la... llkbaharda 100. yaşını dolduran Dracu- la'nın bu kadar tarunmasında sinemanın payı büyüktü. Sinema yıllıklanna girdiği ka- danyla Transilvanyalı ünlü vampirin dok- san kadar fılmi yapılmıştı. Murnau'nun başrolü Sigfied Kracauer'e verdıği sessiz fılrru'Nosferatu'(1922), W)ft^angZelle'in rahatsız edici müziğiyle şekıllenen Carl Theodor Dreyer'ın 'Vampir'ı (1932), \*fer- ner Herzog'un 'Nosferatu'su (1078) ve Francis Ford Coppola'nın çok fazla gürül- tü çıkarmış yeni yapıtı 'Dracula' gibi sine- ma tarihine geçen örnekler vardı bunlar arasında... Ancak sinema salonlannın dışına çıkıl- dıgında Dracula'ya bu kadar sempatiyle yaklaşılmadığı çıkıyor ortaya. Özellikle Slav kökenli tarihçiler, Dracula'nın Tran- silvanyah voyvoda Vlad Tepes'le bir ilgisi- nin bulunmadığı, bu prensin düşmanlanru kazığa oturturken topraklannı korumaktan ve yayılmacı Türklere gözdağı vermekten başka amaç taşımadığı konusunda ısrarlı- lar. İngıliz tarihçilere göreyse Bram Stoker'ın Dracula'sı, 1800'lerin ikincı yansında bur- juvanın yaşadığı kişilik krizini, tüccarlann sırtından geçınmeye çalışan ve onlann ka- runı emen asalak anstokrasinin bir simge- si. ! Stoker ve korkunç kahramanının ünü yıllar geçtikçe büyüyor, üniversitelerde araş- tırmalar devam ediyor, tezlerin sayısı artı- yor. Jacques Finne'in üç yıllık araştırma- dan sonra 1986'da yayımladığı 'Dracula Bibliografyası'na göre kan emen kont hak- kında üniversitelerde 20 bin sayfadan faz- la tezyazılmış, "KurtadamlarveVampir- ler", "Dracula'nm HayatT, "Dracula Ma- sallarT gibi isimleri olan 400 tane dergi ya- yımlanmış. Akademik araştırmalardan bir bölümü Dracula'yı dinsel açıdan inceleyip kanla ruhun yeniden doğmasını bırlikte de- ğerlendirmiş, bazılan da Dracula'nın kan tutkusunun kökenini ilkel topluluklara ka- dar inip ıncelemiş. AHUANTMEN Maçka Sanat Galerisı'nin, yir- minci yılı etkinliklen çerçevesin- de genç sanatçılara ayırdığı sergi- ler sürüyor. 10 mayısa dek izlene- bilecek yeni sergıde, Rüçhan Şa- hinoğlu "Gönderen: Rüçhan Şa- hinoğhı" ile, Ayşen Urfaboğlu ise "ÖrtHtaüşKinınk" başhklı ı: le kimlik ve varoluş meselelenne farklı biçimlerde bakıyorlar. Her iki sanatçı da Maçka Sanat Gale- risi'nin kendi varhğını da duyu- ran yerleştirmeleriyle paylaştık- lan mekânı yeni soru işaretlerine açıyorlar. Son yıllarda çeşitli et- kinliklerde yapıtlannı gördüğü- müz sanatçılar Hüsamettin Ko çan Atölyesi'nden. Son yıllarda lstanbul'un pek çok postanesinden kendi kendine kartpostallar gönderen Rüçhan Şahınoğlu'nun bu uğraşı sürüyor. Sanatçınm, ışı bir performans bo- yutuna taşıyan 'gönderme eyle- mi' kendi varlığını ortaya koy- mak, kanıtlamak çabası içeriyor. Herkartpostal, zaten, ilerdeki bir zamana göndenlen, ama yazanın "şnndi,burada"daki \-arlığını içe- ren açık bir kanıt değıl mi? Şahi- noğlu, lstanbul'un çeşitli tarihsel mekânlannı, güzel manzaralannı gösteren bu kartpostallann boş yüzüne yalnızca kendi adresini yazıyor. Şahinoğlu'nun kendi göl- gesrni kovalama eylemi, kartpos- tallann kendisine ulaştığı nokta- da sona eriyor. Czerlerindeki pos- tane damgalan, onlan adrese ge- tiren postacı ve yıpranmışlığın iz- leri, hepsi birer kanıt, Şahinoğ- lu'nun varlıgına daır. Kartposta- lın Istanbul'da çıktığı yolculuk, sanatçının bireysel yolculuğunun bir uzantısı. Maçka Sanat Galerisi'ndeki "Gönderen: Rüçhan Sahinoğhr da bazı yeni açılımlarlabırlıkte, ay- nı kaygılarla ortaya konan bir ış. Ama bu kez sanatçı kartpostalın boş yüzüne transfer baskıyla ken- di fotoğrafını daetkiliyor, "birey- sel ve sanatçı künliğinin ötesinde, tophımun öngördüğü rollere kar- şı kadın kimnğini de ortava koy- mak" istediğinı söylüyor. Bu kim- lik ashnda, yazarLucy Ljppard'm gözlemlediği gjbı, tekran aşın bo- yutlara götürmeye çekinmeyen kadın sanatçılann ortak bir özel- liği sayılabilecek tekrar ögesiyle de vuigularuyor. Şahinoğlu'nun sayjsız postane ziyaretlen, gön- derilen binlerce kartpostal... Kendi fotoğraflanrun basıldığı adresli kartpostallanru Mahsun KırmıagüL sevimli bebek fotoğ- raflan ve kır manzaralan gibi ge- niş kitlelerin onayladığı simgele- rin üzenne yerleştiren ve aynalar- la derinlik hıssı yaratan Rüçhan Şa- hinoğlu, bir zamanlar yalnızca kendi kendine yönelttiği gönder- me eylemini daha geniş bir alana göndermelerde bulunarak bu kez toplumsal özelliklerimiz çerçeve- sinde kadmın olduğukadarsanat- çının da varlığını sorguluyor. Şahinoğlu'nun galerinin dış me- kânında naylonlar içinde sergile- diği kartpostallar ise bir yoku- luktalarhâlâ. Dışardalar, ulaşmış değiller. Sanatçınm, ulaşmayı bek- leyenvarlığmısimgeliyorlar. "Yal- nızca armağanını sunan. bunu verirken de kendini tutupgeri çe- kilen verme biçimine yollamak diyoruz. Vermenin böylece düşü- nülecek anlamına göre varolan - ya da onun verdiği şey -yollanan şeydir " diyor Heklegger (Prof. Arda DenkeTin çevirisiyle). Urfahogju'nun 'Örtülmûş Kimliği' Geçenyükı "İletişim/sizHt'' ser- gisinde yitirdiği dedesine saten üzerine mektuplar yazan sanatçı Ayşen Urfalıoğlu, Maçka Sanat Galerisi'ndeki "ÖrtülmüşKknfik'' başlıklı işinde tül gibi saydam bir malzeme aracıhğıyla kendi kim- liğini sorgulamaya ginşıyor. Ga- lerinin ikı ana kapısı önüne yer- leştirilen yüzlerce metrelik tüm kumaşın arasınakendi gövdesinın görüntüsünü yerleştiren Urfalıoğ- lu, dışardan gelen ışığın yansıma- lanyla tülün arasında bir gölge oluşturuyor. Tüllerin arasına sı- kışıp kalan bu gövde, kadına da- ır öyküler anlatıyor. Belkı bir ge- linliğin simgesi bu beyaz tül, bel- ki de dayatmalanyla kadının se- çim yapma özgürlûğünü belli be- lirsizce kısıtlayan toplumun ka- dının benligini parçalayan şızof- renik perdesi. Ayşen Urfalıoğlu'nun yapıtını daha da ilginç kılan, tüllerin üze- rine bıkıp usanmadan, aylarboyun- ca attığı küçük düğümler. "Dü- ğüntkrin kolay koJav çözülemez,- liği. bir yandan da birleştiririli- ği"yle kadını simgelediğinı söy- leyen sanatçı. kadının karmaşık yapısını yine kadınlara özgü oldu- ğu kabul edilen malzemelerle an- latıyor. Tüllerin üzerindeki dü- ğümlerle iç içe geçen gölge, ya- şamın izlerini, bilincın dibe çöken tortulannı taşıyor sanki. Maçka Sanat Galensi'nde iki genç kadın sanatçının farklı bakış açılanyla yansıttıklan bir ortak nokta da yalnızhk duygusu kuş- kusuz. Bu derin yalmzlık, şimdi- lik ikisinde de bir yabancılaşma- ya dönüşmeden, kendi varlığını, kimlığini sorgulamaya götürmüş onlan. Rüçhan Şahinoğlu "Gönderen: Rüçhan Şahinoğlu'' ile, Ayşen Urfahoğlu ise "Örtülmüş Kimlik'' başhklı işhie kün- lik ve varoluş meselelerine farklı biçimkrde bakryorlar. Server TaniUi'yeSaygı kolokyumıı Strasbourg'dayapdacak Kültür Servisi - Strasbourg Beşeri Bilimler Oniversitesi, Türk Etütleri Enstitüsü ve'VTs- a-Vis' tarafindan düzenlenen, Prof. Server TaniDiye Saygı 'Türkhe'de Ayduılanma Ha- reketi' (dünü, bugünü, sorun- lan) başlıklı kolokyum 25-26 nisan tarihleri arasında Stras- bourg Palais Üniversitesi Sal- le Fustel Salonu'nda gerçekleş- tirilecek. 25 nisan cuma günü başla- yacak kolokyum, saat 9.00'da Türk Enstitüsü Müdürü Paul Dumont'un kolokyumu sun- ması ve 'Vıs-a-Vis' Derneği Başkanı Ragıp Ege'ninkonuş- masıyla başlayacak. Saat 09.30-10.30 arasında 'tnsana Bakış' başlığı altında Irene MefikofTun 'Türkiye'de Aydmlanmav«BektaşSğmRo- M' ve tlhan Selçuk'un 'Türld- yeAydmlanmaa:Yenitnsanıya- ratanak' başlıklı bildırileri yer alacak. Saat 11.00-12.30 ara- sında 'Kavramlar ve Sünge- ler' başlığı altında, Poul Du- mont'un 'Türkiye Cumhuri- yeti'nde Yeni Uygarhğm Sun- gderf,Hüseyin Batuhan'm Ay- dnuanmaKavranuÜTErnıeDu- şünceler' ve Timour Muhidj- ne'nın 'XX. YüzyılTürkiv* 1 ™- (JeEdebiwKültûrelYenBeşme Düşüncesinin EvrimTbaşlığıy- la konuşacaklar. Saat 16.30- 18.00 arasında 'Yeni Büginin YayümasT başlığında ise Fa- kir Baykurt'un 'Türkiye Ay- dmlanmasıveKöy Enstitüleri', Server Tarulli'nın 'Türkiye Ay- dudanmanm Fikri Kökenkri' ve Über Ortavt'mn 'Cumhu- riyet Tarihçfliğinde Gelişme- ler'başlıklı söyleşileri gerçek- leşecek. Kolokyumum son günü 26 nisan cumartesi ise, saat 9.00- 10.30 arası 'Temd Sorunlar' başlığı altında Louis Bazm'ın 'Türkive'de Aydmbuunanmya- yıhşı ve Dil: Kültürel Genşme- nin Dibel Koşuttan', Şirin Te- keM' nin 'TürldyeAydndanma- aKadmlaraNaaiBaktırveSe- mihVaner in'KemafominRo- lü ve Tarihsel Mirası Nedir?' başlıklı söyleşiler yer alacak. Saat ll.OO-12.3O'da 'Kimfik Arayışları' başlığı altında ise UfukDograsöz'ün 'TürkiveUe Aytbnlanmann Iş^nda MüA- te Kimlik .\ra>işı', Demir Öz- lü'nun 'Türki> l e'deBurjuvazi- nin CHuşumu ve Aydmbuuna' ve Ahmet Oktay'ın 'Modern- leş(e)meden Küresefcşme' baş- lıklı söyleşıyle sona erecek.. BUAgAMADA SÜKRAN KURDAKUL Oktay Akbal'a Saygı O savaş yıllannda bile çağına uzaktan bakmayan bir sanatçılar kuşağı, 20-25 yıllık küttür birikiminin ürünüydü kuşkusuz. Birikimin kaynağı da amacı da çağdaş hümaniz- ma. "Faşist propaganda "nın dünyayı (ve ülkemizi) ku- şatmaya çalıştığı öldürme ve öldürülme döneminde bile "toplama kamplan"nı, "gazoda/an"nıgörençağ- daşlan gibi bu ana kaynaktan kopmadı türkiye'nin has sanatçılan, düşün adamlan. Bizde de iktidardaki devletlinin insanı değeriendir- mesiyle sanatçı duyarlığını; politikacı ezberiyie yarat- ma eylemi arasındaki aynmı algılayaniar azıniıktaydı etbet. Ama şairi, öykü yazan, romancısı, ressamı, tiyatro adamı beklemiyor, insansal olanın yaşam gücü ka- zanması için uğraş veriyordu. Aykın toplum güçlerine ve önüne çıkanlan zoraki yasalann öngördüğü zindan karanlığına karşın yarat- ma eylemi! Adı, bu eylemi, yasamının vazgeçilmez koşulu sa- yanlar arasında anıldığı zaman 20'sini henüz aşmış bir delikanlıydı Oktay Akbal. Ahmet Ihsan Tokgöz'ün Tevfik Fıkret'ler, Halit 23- ya'lar mirası ünlü Servet-i Fünun-Uyanış dergisini yöneten genç öykü yazan. 50 yıldan da önce. "Ihtiyaryüzyırm yansından çoğunu dergilerin, ga- zetelerin, demek ki kültür savaşımının yapı yerierin- de geçirdi Oktay Akbal. • • • 194O'lı yıllarda öykü yazma hevesini duyan genç yazariann iki usta çıkıyordu karşılanna. Gücünü işlediği konulann özgünlüğünden alan Sa- bahattin Ali. Şaşırtıcı, ele avuca sığmaz, olağanüstü anlatım özellikleriyle okurun dünyaanı sanveren Sait Faik. İlk memabayia birlikte yakanı kaptınrsın. Bir yan- dan çoğattır, değiştirir adamı, bir yandan kendisi ol- maya bırakmaz. Oktay, bu iki ustanın etki gücüne karşın kendi ya- pı öğelerinı yaratma becerisi gösterdiği için Oktay Akbal öyküsünü kazandırdı edebiyatımıza. 'Çağdaş Türk Edebiyatı'nöa bu dönemini değer- lendirmeye çalışırken şöyle yazmıştım: "önce EfaneWerBozufcfu'day&ralan öykülerde tek- niğiyie birlikte kendini de arar görûnür Oktay Akbal. Çocukluğun simgelediği geçmişte, savaşın simge- lediği yaşanmakta olanda, düşlerin simgelediği ge- lecekte... Bu üçlü biriiktelik içinde kimi sözcüklerin sık kulla- nılmasına karşın, lirik öğelerie donanmış olan anla- tım gücünün etki alanına gıreriz. İlk kitap evresinde bile kendine özgü biçemi ile denge ve uyum özellik- leri göze çarpar Oktay Akbal tümcesinin. Bu özellik- ler 50'İi yıllarda yayımladığı öykülerde daha da belir- ginleşmiş olarak çıkar karşımıza. Olgunluk dönemi- ne başlangıç sayabileceğimiz bu yıllann öykülerinde, romanlannda kendi yaşamından kaynaklanan izle- nim birikimlenninyanı sıra kendinden başkalannın se- rüvenlerine bağlı konulan işleme eğilimleri duyar." (3. ciltsf. 156). Dünya ışlerinın yarattığı sıkıntılarla tedırgın, kendi- lerinden gelen ruhsal gel-gitler karmaşasında çıkış ara- yan insanlar... Oktay Akbal'ın çoğu öykü ve roman kişilerinin ge- nel niteliklerini böyle saptayabiliriz. Öykü ve romanlannda karşıiaştığımız bir özeltik de kendisini Istanbul'la butünleşmiş gibi gören insanın, hızlı ve çarpık değişmeyi içine sindiremeyerek duy- duğu isyandır. ••• Adına düzenlenen "Saygı Geces/"nde llhan Sel- çuk dostumun dediği gibi "Oktay Akbal'la yaşamak onunınu" neredeyse yanm yüzyıldır paylaşanlardan biri olduğum için mutluluk duyuyorum. Tasarımcıran yeni tammı • Kültür Servisi - Yeni iletışim teknolojileri çağmda grafık tasanmcılannın öneminı vurgulamak ve kutlamak amacıyla 'Yeni binyriın eşiğinde tasanmcının yeni tammı' konulu bir yanşma düzenleniyor. Yüzyılımızın ilk yansında Fransız tasanmcı Cassandre, grafik tasanmcısını, görevi açık ve anlaşılır bir mesaj iletmek olan 'telgraf operatörü' olarak tanımlamıştı. 20. yüzyıl boyunca grafik tasanmcısı, mesaj ın gerisındekı gölge olarak değerlendirildi. Ancak bugün yeni iletişim teknolojileri ve karmaşık kültürel, toplumsal ilişkıler tasanmcı bireyin toplum içindeki rolünü değiştirdi. Teknoloji seri üretimi ve medyayı küçük parçlara bölüyor. Yakın bir gelecekte ortaya çıkacak olan 500 iç bağlantılı kablolu kanal, kablosuz iletişim, dünya çapında iletişim ağlan gibi olanaklar tasanmcılann daha küçük, ama daha iyi tanımlanmış gruplarla çalışmalanna neden olacak. Bu nedenle de 'telgraf operatörü' tanımı yanlış olmasa da artık yeterli bir tanım değil. Grafik tasanmcısının yeni konumunun tanrmlanması gerekiyor. Bu durumu değerlendiren dünya çapında bir kûruluş olan ICOGRADA, üye ülkelerdeki tasanmcılan yeni tanım konusunda açtığı yanşmaya katılma konusunda teşvik ediyor. Kendi imge ve/veya sözcükleriyle tasanmcıyı tanımlayacak olan yanşmacılann bu sözcük ve yazılı ve/veya görsel dilini İngilizce çevirisiyle birlikte kuruluşun bildiridiği yerel adreslere göndermesi gerekiyor. Yeni tanımlar ICOGRADA'nın Dünya Kongresi sırasında gösterilecek olan bir kıtapta basılacak. Fikirlerini 13.5X16.5 cmlik tek ya da çift kâğıtta ifade eden ve ICOGRADA ile paylaşan her yanşmacı, kitaptan bır örnek kazanacak. Türkiye'den katılacak tasanmcılann tanımlannı Sadık Karamustafa, Havyar Sok. 27/4 Cihangir 80600 lstanbul adresine göndermelen gerekiyor. Dünya Grafik Günü'ne katılmak için son tarih 27 nisan, kitaba katılmak için de son tarih 30 haziran. (Fax:90 212 251 52 13) Ece Aylian taburcu oMu • ÇANAKKALE (AA) îkinci Yeni Akımı'nın ünlü şairlerinden Ece Ayhan, tedavi edildiği hastaneden taburcu oldu. Yüksek tansiyon ve kalp yetmezliği nedeniyle 10 gün önce, SSK Çanakkkale Hastanesi Dahiliye Servisi'ne yatınlan 65 yaşmdaki şair, sağlık durumunun iyiye gitmesi üzerine taburcu edildı. Hastanede şiir ve roman çalıştnalannı da sürdüren Ayhan'ın tedavisine evinde devam edilecek. MaskeiBdo • ANKARA (ANKA) Ankara Devlet Opera ve Balesi, Verdi'nin 'Maskeli Balo' operasını 5 mayıstan itibaren sanatseverlerin beğenisine sunacak. Eugene Scribe'ın kitabından metnini Antonio Sommen'in yazdığı 'Maskeli Balo' operasını Gürcil Çeliktaş sahneye koyuyor. Operanın dekorlannı Savaş Camgöz, kostümlerini Nursun Ünlü hazırladı. Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrasf nı şef Antonio Pirolli'nın yönettiğı operada koroyu Elena Puskova hazırladı. Yapıtta Ihsan Ekber, Pekin Kırgız, Eralp Kıyıcı, Nilgün Akkerman, Şule Durham, Sim Tokyürek, Çiğdem Onol, Feryat Türkoğlu, Levent Akev, Tahir Solakoğlu, Tuncay Doğu ve Hakan Tıraşoğlu rol aiıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear