25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17NİSAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15 İİUYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Doğu'nun ünlü sivil mimarlık örnekleri ya 'metruk' ya da 'yıkıntı' halindeler... Erzunım evleıi kar île boran.... ü n u r Sinan Üniversitesi'nin oditor- yvunanda "kentsel konıma" konusunu bu kez Avrupajı uzmanlarla birlikte tar- tışıvoruz. MSÜ Mimarlık Fakûltesi Şe- hir vs Bölge Planlama Bölümü'nce 10- 11 Msan 1997'dedüzenlenen LKentsei Koruna ve Yenileme Kongresi'nde açı- lış bı.dirisinı sunan Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Çubuk. sözü ister istemez yerel ve meıkezı yönetimlerdeki "genel duyarsızhğa" getıriyor. Kentlerimizde- ki tanh ve doğa değerlerinin korunma- sının "uygarlıgm gelişebilmesinin" de ön koşulu oldağunu yıllardır dıle getirme- lerine rağmen. imardan sorumlu politik çevrelerin bu "büimsel seslenişe" hâlâ kulaklannı tıkadıklannı vurgulayan Prof. Çubuk, yitırilen mirasın aslında sadece geçmişi degil, "geteceğj" de yok ettiğini kim bılir kaçıncı kez dıle getiriyor. Kongrenin ilk oturumunda söz alan Avnıpalı konuklardan Prof. Dr. Autonio Lamas ise kendi ülkesi olan Portekiz'de- ki geüşmeleri eski kent yerleşmelerinden slaytlar göstererek anlatıyor. Prof. Lamas'ın belirttiğine göre, son yı 1larda Portekiz'deki birçok belediye, kentlerinin "tarihsel dokulannı" belge- leyerek ve hatta bu kentler için "SfT ka- rartan" alınmasmı da sağlayarak, "Dün- ya Mirası Listesi'nde" yer almak için ar- dı ardına LN'ESCO'yabaşvurmayabaş- lamışlar. Bu büyük kampanyanın beklentisi ise "parayardnm" falan değil. Çünkü UNES- CO'nun yardım fonlannın artık çok kı- sıtlı olduğunu. özellikle "3. Dünya ülke- lerinin kültürel kimlikkrine" önem ver- mesmin ardından ABD ve tngiltere'nin bu BM kuruluşunu artık desteklemedik- leriru zaten biüyorlar. Portekiz belediyelerinin bu girişimle- ri, sadece "uhıslararası bir prestij" elde etmek için. Eğer UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde yer alırlarsa, "küre- seüeşme sürecine" kendi yerel kimlikle- rine dayalı bir "saygmlık" içinde katıla- caklar. Böylece, yine kûreselleşmenin "flgi odağı" kentler haline gelerek yeni gelişme dinamiklerine kavuşacaklar. Çağı 'kimliklT yaşamak Gerçi, Prof. Lamas Portekiz'de de ay- nı belediyelerin bir yandan bu girişim- lerde bulunurken. öbür yandan kentleri- nin tarihsel dokularına uygun olmayan bazı yapılaşmalara da izin verdiklerinden *y»kuuyorr' Hatta kimi belediyelerin de eski yapılann yıkımına bile göz yuma- bildiklerini belirtiyor. Ne var kı bir ülkenin yerel yönetimle- rinın. "dünyayla ilişki kurmak" ve ulus- lararası sahnede "kimükli olarak yer al- Kentin "Tbeodosiopolis'' döneminden kaima ünlü kalesi, salaş barakalar ve çirkin yapılann kuşatması albnda-. (Fotoğraflar: OKTAY EKİNCt) SÜ'deki Kentsel Koruma Kongresi'ne katılan Portekizli Profesör A. Lamas'ı dinledikten bir gün sonra Erzurum sokaklanndayım ve eski evleri anyorum. Mimarlık tarihimizin bu gözde kenti, yıllardır yerel politikada etkin olan "muhafazakârlann" sadece dinsel yapılara sahip çıkıp, eşsiz sivil mimarlık örneklerini ise yıkıma terk etmelerinden ötürü, her yönüyle "mimarsız" bir kimlik bunalımını yaşıyor.. mak" için, öncelıkle "tarihsel kent do- kulanyla" kendılenni tanıtma ve "kabul ettirme" çabalan, doğrusu bizi derinden etkiliyor. Başta tstanbuTla olmak üzere, yıllardır UNESCO'nun Dünya Mirası listelerinde sürekli yeni isimlerle yer alan "uygarhldarüIkesPTurkiye'de, küresel- leşme deyince sadece "gökdetenleşmeyi" anlayan kent yöneticilerimiz, ne yazık ki MSÜ'deki bu kongreyi de yine izle- miyorlar... Aslına bakılırsa bizimkiler, örneğin "dünyakenti" olma kavTamını da "evren- sd kültüre ulusal bir katkT olarak değil. sadece "uluslararası sermayeye kentselya- brun aJanı açmak" şeklinde görüyorlar. Böyle olunca da her biri Avrupa'daki ve Portekiz'dekilerden çok daha eski ve kök- lü kültür birikimlerine sahip kentlerimiz. sözde "çağı yakalamak" (!) adına asıl çağdaş kımliklerini güçlendirecek olan tarihsel dokulannı hızk yitiriyorian, Hen. - men tüm kentlerde kişüiksiz bİT apartman- laşma ve büyükkentlerde de buna koşut bir "finans yapüaşması", rant beklenti- lerine tutsak oları her siyasi görüşteki ye- rel yönetimlerimizin "ortakimar poBti- kalan" haline geldi... MSÜ'deki kongrede tartışılan bu de- ğerlendirmelerden sonra, hemen ertesi sa- bah "görev" gereğince Erzurum yolun- dayim. Öğleden sonraki toplantıya kadar birkaç saati bu tarihi kentimizin "uygar- hkbiriknnini" izlemek için planlıyorum. Kültür BakanhğYnca 1993'te yayımla- nan "Erzurum Evieri" adlı kitap, rehbe- rim olacak. Çünkü bu kez sadece Doç. Dr. Haşim Karpuz'un aynı kitapta hem özelliklerini tanıttıgı hem de "Kstesini" verdiği "shil mimarlık örnekleriııi" gö- rebilecek kadar bir sürem var. Theodosiopolis'den bugüne Zamanı iyi kullanabilmek için "çahş- maya* uçakta başlıyorum. Daha kitabın önsözünde bile Haşim Karpuz konuya "yakmınayla" giriyor. 1980'de incele- diklen ve tanıttıklan sağlam durumdaki 50 evden 20*sirıin, kitabm bu baskısı ön- cesinde(1993^ "yıtakhğmr yazrnış De- mek ki en iyimser tahminle Erzurum'da 30 kadar "Erzurum Evi" kalmış. Her bi- rinde 6-7 kişi yaşasa bile bu en çok 200 kişi eder. Yaklaşık 350 bin nüfuslu birta- rihi kentte, o kentin özgün mimari kül- türünde yaşayabflen sadece 200 kişiL Son durumu öğrendikten sonra bu ra- kamı bile "dörde böunek" zorunda ka- lacağımı henüz bılmeden, uçakta yan ya- na oturduğumuz Erzurumlu Hacı Hasan Yılmaz'la tanışarak eski evlerin en çok hangi yıllarda yıkıldığını soruyorum. "25-30 yıl önce başiadT diyor 72 yaşm- daki "genç" yol arkadaşım ve söze şöy- le devam ediyor: "Bizûn ev de belki 100 ydhkb, ama ta- rihideğfldi. 1968'de >ikbk. yeni bina yap- tak. Sen tarihi ev göreceksen, Tebriz Ka- pı'daki gömlekçi Sabahattin'üı evine gü Çok güzel, tarihi bir ev. Narmanh Cami- si'nin vanında_" Keresteci Hasan Yılmaz'ın "lOOyıBık ama tarihi degü" şeklındeki değerlen- dirmesi, aslında bugün bile çoğu okumuş, yazmış, hatta "ajdın" kişinin söylemi de değil mi? Kentlenmiziftözgün tarihi do- kulannı oluşturan eski evlerin "konm- maya değer" olabilmesi için mutlaka görkemli ve bezemeli "konak" türü zen- gin evleri olması gerektiği düşüncesi, bugünkü "apartman kentieri" yarattı. Tanh, 'mimarsız'kalmasınErzurum evlerinden yakın yıllara dek ayakta kalabılmış en eski örnekler olan 1739 yapımı Zırnıkh Vehbi Bey evi, 1754 yapımı Dursun Akal evi ne yazık ki artık kenti süslemiyorlar. 18. yüzyıldan sadece Ahıskahlar Evi'nin (1763)oda u virane n bır şekilde durduğunu öğreniyorum. Hiç değilse bu ev mutlaka kurtanlmalı... 19. yüzyıl sonlan ve 1900'lerin başlanna ait olan ve halen varlığını sürdürebilen AJemdariann Evi, HakkıoğuUan Evi, Rıza Avcı Evi, Fizyo Baba'nm E\i gibi sayılan lO'ubilebulmayan örnekler de yine Erzurumlulann "ev kühürlerini'' tümüyle unurmamak için dort elle sanlmalan gereken son şanslan... Eğer kentin yeni mimarisinin de aslında geçmişin zengin birikimlerini "esin kaynağı" olarak değerlendirmesi gerektiği ve böylece "yöresel kimliğin" sürdürülmesi çabası bir gün Erzurum'da da gündeme gelebilirse, o zaman bu çağdaş tutuma "ışık tutacak" tarihsel örnekler çok daha önem kazanacaktır... Ne var ki Erzurum, böylesi bir "mimari karara" varabilmek için öncelikJe "mimar sayısuu" da çoğaltmanın bir yolunu bulmah. 350.000 kişilik bir kentte yeni yapılar için proje hizmeti veren mimar sayısı hâlâ 10'u bile geçmiyorsa, binalann büyük çoğunluğu mimar olmayan kişilerce tasarlanıp inşa ediliyorsa, mimarlık tarihimize eşsiz katkılan olan bu kentin, şimdi aynı tarihe giderek yabancılaşan bir "mimarhk dışı kimlikle" büyümesi de kaçınıhnaz oluyor. Bu nedenle, belki de ilk adım olarak Atatürk Üniversitesi'ndeki 40 yıla varan "mimarlık fakûltesi eksiküğini*' artık gidermek gerekiyor... Erzurum gözlemlerimi, yine bir gün önceki koruma kongresinde dinlediğim Portekizli profesör Antonio Lamas'ın sözleriyle noktalıyorum. O da zaten konuşmasını bu sözlerle tamamlamıştı: "Kültür mirasının konınması, gelecek için yeni bir miras yaratma kümlrüyle bütünleşmediği zaman hem olanaksızdır hem de bir anlam taşımaz_ Tarihsel çe>re, bir anlamda bizun yaşanı kalitemizin bir parçası olmalıdır™" İçKale'debirkış daha^yüalmadan" geride bırakan bu taş bina, srvfl mimari geleneğin son örneklerinden- Dahası, artık o konaklan bile "daha gü- zeü var" diye yıkmak isteyenler, hatta yıkanlaraz değil... Hasan Yılmaz, eski toprak damlı Er- zurum Evi'nin üzerine önce kat çıkmış. Sonra çatı yapmış. Derken tümüyle yok edip yeni binaya dönüştürmüş. Uçaktan iner inmez kente ulaşıp, tan- hi "Iç Kale"ye ve çevresindeki eski so- kakJara daldığımda da görüyorum ki ay- nı şeyi neredeyse "herkes" yapmış. Yıl- lar önce, yine bir Erzurum ziyaretimiz- de dolaştığımız taş döşemeli sokaklan be- zeyen "ağırbaşh ve zariT' Erzurum ev- lerinin hemen hiçbirisi "yok." Bazı arsa- larda ise bu ünlü evlerin "yıkmülan" du- nıyor. Çok az sayıda kalan "ajaktaki" ev- ler ise ya tümüyle metruk ve yıkılmak üze- reler ya da sadece zemin katlan küçük işyerleri olarak kullanıhyor... İç Kale, İS 415^22 yıllannda Bizans Imparatoru D. Theodosius'un kenti ilk kurduğu yer. Zaten yine o dönemin adıy- la "TheodosiopoHs" kenti için yapılan kale, 1230'lardaki onanmmdan sonra da varlığını sürdürerek bugünlere dek gel- miş. Son zamanlarda Vakıflar tarafından bakımı ve kullaıumı için belediyeye dev- redildiğini öğrendiğim kalenin, Çifle Mi- nareli Vledrese'ye ve ünlü Taş Mağaza- lar'a bakan sur duvarlan irili ufakh ba- rakalar. işyen ve salaş binalarla sanlmış durumda. "Yakuıdabaşlanacağı"söyle- nen "İç Kale restorasyon ve düzenleme projesûide" öncelikle bu çirkin yapı ku- şatması kaldınlabilirse kentin 1500 yıl- lık tanığma karşı gereken "çağdaş saygı" da gösterilmiş olur. İç Kale ve çevresindeki harap eski do- ku ve bakımsız, yıkılmış özgün evler tam bir "çökuntü bölgesi" görünümü için- deyken, kentin öbür semtlerinde tek tek bulunan bazı az sayıdaki geleneksel ev- ler, özellikle "muhafazakâr"' Erzurum- lular için artık gözleri gibi korumalan ge- reken kültür zenginlikleri değil midir?.. Ne var ki Erzurum Koruma Kuru- luMun deneyimli Müdürü BüalLngan'dan ve yine aynı kurulun tek başına raportör- lük yükünü omuzlayan Arkeolog Neşe Di- ler'den aldığım son bilgiler, elde kalan bu az sayıdaki özgün evin de aslında ba- kımsız ve hatta terk edilmiş olarak zama- na karşı "son direnişlerini" gösterdikle- ri şeklinde. Örneğin. tescilli ev sayısı artık "32" ol- sa bile, yine Haşim Karpuz'un kitaptaki listesinde-yer alan evlerdcn sadece "10 tanesi" için "ayakta" denilebilir. Bun- lardan belki de 5-6 tanesi hâlâ kullanılı- yormuş... Yörenin 'akdcT evleri Oysa ki Erzurum evleri, özellikle sert ve soğuk "kış koşuDarma" karşı yüzler- ce yılın deneyimiyle en korunaklı mekân- lan sağlayan. tüm yönleriyle yörenin ya- şam ortamına uygun, eşsiz özellikler ve yapısal ustalıklartaşıyan, gerçekten "Er- zurum" için üretilmiş evlerdi... Kent do- kusunda Bizans, SeJcuklu ve Osmanh dö- nemine ait anıtsal ve dinsel yapılan sa- np sarmalayarak Erzurum'a kimlik ver- melerinin yanı sıra içinde yaşayanlan da mutlu ve "sağhkh" kılardı. Bu evlerin bezediği sokaklardan, ön- ce "«vhıya" girilir, iklim gereği "kapa- V olan bu geleneksel mekândan, yine evin en önemli bölümlerinden "tandirevi" ile birlikte diğeT odalara, ahıra, "merek" denen samanlığa ve üst kata çıkan mer- divene geçirildi. "TaD(hrdamı" da deni- len tandirevi, mutfak ve oturma mekânı olarak "tandırocağı'' bölümüyle de ya- şam işlevini üstlenirken, üst katlar yat- ma ve konuk ağırlamaya hizmet ederler- di. Erzurum evlerinin ana yapı kurgusu ise kalın "taş" duvarlar, "ahşap" iç mekân düzenlemeleri ve bunlarla birlikte eşsiz bir "Kiizolasyonu" sağlayan düz "toprak dam" şeklinde özetlenebilir. Bu "akAa" mimari, yöre kültürünün diğer sanat dal- lannda da yaygın olan ince ve alçakgö- nüllü bir süslemeyle tamamlanırdı.. Aydın Doğan Roman Ödülü Adalet Ağaoğhı'na verildi Kültür Servisi - Aydın Doğan adına her yıl 15 nisan günü veril- mek üzere düzenlenen ve 1997 yı- lmda Roman dalına verilmesi ka- rarlaştınlan ödül, önceki akşam düzenlenen bir törenle Adalet Ağa- oğhı'na verildi. 105 basümış ya da basılmamış yapıt üzerinde ça- lışan.Vedat Günyol'un başkanh- ğında, Adnan Benk,Cevat Çapan, Nükhet Esen, Talat Halman, Do- ğan Hızlaa, Zeynep Kerman, Fet- hi Naci, Zeynep OraL Şara Sayin ve Tahsin Yücel"ın yer aldığı se- çici kurul, 6 milyar TL tutannda- ki»ödülün Adalet Ağaoğlu'nun •RomantikBirVryana Van' adlı ya- pıtına verilmesini kararlaştırmış- tı. 6 milyar TL tutanndaki para ödülü ve ödülün anısına yaptınlan madalyonu, Aydın Doğan'ın elin- den alan Adalet Ağaoğlu; uğradı- ğı trafık saldınsından sonra ikin- ci adımını bu ödülü almak için at- tığını söyledi. Ağaoğlu; 'Aydm Doğan Roman Ödülü'nü manevi değeri yüksek bir ödül olarak ka- bul ettiğini belirtirken, bu ödülün maddi açıdan da toplum bilincine bir uyan, bu bilincin gelişmesi için bir basamak olduğunu dile getirdi. Bu ödülün, edebiyata mad- di değer biçilebildiğini de göster- mesi açısından önemli olduğunu vurgulayan Ağaoğlu, yazmak gi- bi önemli bir işin bundan böyle bir meslek ve çaba gerektiren bir uğ- raş olduğunun da anlaşılacağmı ifade etti. Aydın Doğan ise; buödülün baş- langıcının değil devamının önem- li olduğunu belirtirken. Adalet Ağaoğlu'nun bu ödüle layık görül- mesinden dolayı son derece mut- lu olduğunu sözlerine ekledi. Ödül töreninde aynca, 'Aydm Doğan Ödülleri' arasında yer alan ve her yıl, o yıl içinde yararlı hiz- metler yapmış kişi ya da kurulu- ş_a verileceği belirtilen 'Özel Ödül'ün bu yıl için verilmemesi görüşünün, uzun araştırmalardan sonra ağırlık kazandıği belirtildi. Film-Yön'den Adinolfi ve Günaltay'a özel ödülKültür Servisi - Film Yönetmenleri Derneği (Film-Yön), Eurimages Kurumu Başkanı Gaetano Adinolfi ve Eurimages Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay'a 'Avrupa ve Türk sinemalanna katkılarmdan dolayı' bir teşekkür plaketi sundu. Derneğin Atlantik Pasajı'ndaki yeni merkezinde yapılan törene Nur Sürer, Tanju Gürsu, Kadir Inanır, Şerif Gören, Anf Yıbnaz, Türkan Şora>', Tunç Başaran, lrfan Tözüm, Yavnz Turgul ve Erden Kıral gibi Türk sinema dünyasından yapımcı, yönetmen ve oyuncular katıldı. Film-Yön Yönetim Kurulu Başkanı Ertem Göreç tören öncesi yaptığı açıklamada, "Yönetim kurulumuz çok daha önceden aldığı bir kararla, Eurimages'm Başkanı Gaetano Adinolfi ve Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay'a Türk, Avrupa ve dünya sineması adına gösterdikleri çabadan ötürü birer * teşekkür plaketi veriyor. Amerikan sinemasıyla başa çıkmak pek kolay değil, ancak o çabayı göstermek bile çok büyük bir erdemdir. Onlan kutluyor ve çabalaruun devamnu dihyoruz" şeklinde konuştu. Eurimages'ın Türkiye'den giden projelere çok sıcak baktığını vurgulayan Göreç, Film-Yön olarak Türk sinemacılann yüreklendirilmesi ve manen desteklemesi açısından hepsinin yanında olduklannı söyledi. Teşekkür plaketini Ertem Göreç 'in elinden alan Günaltay, Türk sinemasının yönetmenlerin çabalan ve yürekliliği sayesinde ayakta kaldığını belirtti. Adinolfi ise teşekkür plaketini küçük bir öyküyle kabul etti: "YıDar önce iziediğim bir Amerikan filminde, KBrideruiler Sultan gibi (Türkan Şoray'ı kastederek) güzel bir kadını kaçınyorlar. Yırmi dört Amerikan süvarisi (ki Eurimages'ın da 24 üyesi var) onlann peşine düşüyor ve kadını kurtanyorlar. Hepsi kâdınla evlenıne hayalleri kurarken kadın kışladaki bir genç subaya âşık oluyor ve onunla evteniyor .Bu noktada öyküyü kesip bu ödülün de biraz o genç kadma benzediğini söylemek istiyorum. Tüm Eurimages üyeleri bu ödülü hak etmiştir. Ama onlar değiL ben ahyorum. Fflnün sonunda genç subay şöyle diyordu: Onu hak eden diğerleriydi, ama sahibi ben oldum." ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Festivalin Ardından "Aykırı" Düşünceler.. Bir "Uluslararası Film Festivali" daha geride kal- dı. "Sinemaseveıier", bu festival boyunca da dün- ya sinemasının çeşitli ürünlerini görme olanağını buldular. Burada dile getireceğim "aykın" düşünceler, el- bet festivalin düzenleyicilerine yönelik değil. On beş yıldır ülkemize böyle bir sanat şölenini yaşat- tıklan için onlara ne kadar teşekkür edilse azdır. Benim tartışmak istediğim nokta, ülkemizdeki "s/- nemaseverierin" ve -yedinci sanarta hangi sıfatla yer alırlarsa alsınlar- "sinemacılann", bir de ''sine- ma uzmanlannın', on beş yıldan bu yana her yıl ayak- lanna getirilen bu fırsatı ne ölçüde ve nasıl değer- lendirdikleri ya da hangi nedenlerden ötürü gere- ğince değerlendiremedikleridir... Bilindiği -ya da bilinmesi gerektiği!- üzere, tek başına görsellik, düşünme eylemini kendiliğinden içermez. Ancak görülenleri düşünme eylemine ko- nu kılmaktır ki, görülenden sonuç çıkartılabilmesi- ni sağlar. Çıkartılan sonuçlar, hiç kuşkusuz amaç- lara göre değişik olacaktır. Olaya bu açıdan yaklaş- tığımda, ülkemizde on beş yıldan bu yana süren bir uluslararası film festivaline ilişkin değerlendirmele- rin bunca zamana karşın son derece yüzeysel, bil- giyle yaklaşımdan uzak ve yanıltıcı bir düzlemde ya- pıldığı sonucuna vanyorum. Böylesine düzeyli, nice çetin çabalar sonucunda gerçekleştirilen bir sanat şöteninden beklememiz ge- reken, onun yalnızca izlenmesi midir? Genellikle olayın yalnızca şamata yönüne ağırlık tanıyan kimi genç yazar dostlanmızın dile getirdikleri gibi, festi- val boyunca "yerin göğün sinemanın büyüsüyle dolması "ya da "Beyoğlu cafelerinde hep sinema üzerine konuşulması", festivalin amacına erişmiş sa- yılması için yeterli midir? Beyoğlu "festivalin büyü- süyle" dolarken, aynı caddedeki kitapçılann sine- ma kitaplannın satıldığı raflarının önünün genellik- le boş kalması da bu bağlamdaki değeriendirme- ler için önemli bir çıkış noktası sayılmamalı mıdır? "Cafeler, sinema üzerine konuşan insanlaria dolup taşarken", bugüne kadar ülkemizde sinema üzeri- ne basılmış kaç kitap, birden fazla baskı yapabil- miştir? On beş yıldır içinde yaşadığımız bu "büyü", bugüne kadar kaç araştırmacımızı sinema üzerine özgün araştırmalar yapıp yayımlama yönünde de "büyüleyebilmiştir"? Eğri oturup doğru konuşarak, sorgulamayı biraz daha sürdürelim: Dergilerde ve gazetelerde, festi- vallerde gösterilen filmlere ilişkin olarak -yabancı ba- sından "biraz değiştirilerek" alınmamış- kaç özgün yorum okuyabiliyoaız? Festival sırasında her yer- de "Bunuel sinemas?" diye lugat parçalarken, bir Bunuel duyariılığını kendi sinema dilimizi daha du- yahı kılabiimek için bir karşılaştırma noktası olarak alabiliyor muyuz? Bir Bunuel'in kendi görme biçi- mini oluşturabilmek için, gözünü nasıl bireğitimden geçirmiş olabileceği üzerinde duruyor muyuz? Dikkat edilecek olursa, yukardaki bütün sorula- rın yanıtlan ancak tek bir köprüden, görsellik ile dü- şünce arasında kurulan köprüden geçildiği, böyle bir köprüden geçmek için gerekli düşünsel çaba har- candığı, yine aynı köprünün çimentosu için gerek- li bilgi dağarcığı oluşturulabildiği takdirde sağlıklı bi- çimde verilebilecek yanıtlardır. Yoksa on beş yıldır her defasında bıkıp usanmadan festivale "giden- leri" ve onlann sinemalardan çtktıktan sonra "ne- leryaptıklannı" anlatmak, böyle bir sanat şölenine asla yakışmayacak bir ciddiyetsizlik olmanın öte- sine geçemez. Acı gerçek şu ki, günümüzde "Türk Sinemasının Sorunlan" başlıklı bir toplantı nasıl ve nerede dü- zenlenirse düzenlensin, bu sorunlar arasında sine- manın estetiğinin de ele alındığına hemen hiç rast- lanmıyor. On beş yıldır bu estetiğin en yetkin ömek- lerinin bir uluslararası festival çerçevesinde sergi- lendiği bir ortamda bu, epey "tuhaf" bir görmezlik- ten gelme olmuyor mu? İlhan Koman Jürisi, ödül verilmemesini istedi Kültür Servisi -tlhan Ko- man Heykel Ödülü Jürisi, Halk Sigorta'nın bu yıldan başlayarak her yıl tlhan Ko- man adına bir heykeltıra- şa vermeyi planladığı ödü- lün bu yıl verilmemesini istedi. Jüri, İlhan Koman Heykel Ödülü'nün Afıfe Jale Tiyatro Ödülleri kap- samı içinde yer alması ve aynı başlık altında düzen- lenen bir program içine sı- kıştınlmasına karşı çıka- rak hoşnutsuzluğunu Hal- dun Dormen'e yazdığı mektupta dile getirdi. Prof. Hüseyin Gezer, Prof. Ad- nan Çoker, Abdurrahman Hancı, Ferit Ozşen, Can- değer Furtun. Ali Akay ve Hakhın Dostoğlu'ndan olu- şanjüri, Haldun Dormen'e gönderdiği mektupta öne- risini deaçıkladı: "İlhan Koman Ödülü, bu yıl verO- meyebüir. Ancak gelecek yü, sadece bu adla düzen- lenecek bir organizasyonla ve hatta Halk Sigorta'nın yayımlayacağı uluslarara- sı nitelikte. kapsamlı bir Koman kitabıyla biriikte • kültür hayadrruza anlamlı bir hizmetşeklmde sunula- bihr." Jüri, 3 nisanda Halk Si- gorta Sanat Danışmanı Hal- dun Dormen'e yazdığı mektup ve önerdiği görü- şüne yanıt alamadı. Dor- men, daha önce Afife Jale Tiyatro Ödülleri ile ilgili yaptığı açıklamada. Halk Sigorta olarak yıl içinde gerçekleştirecekleri etkin- likler arasında tlhan Ko- man adına heykel ödülü vereceklerini de belirtmiş, ancak tiyatro ve heykel ödüllerinin birlikte veri- lecegini söylememişti. Bergman, Cannes'a gitmiyor • Kültür Servisi - Ingmar Bergman, 50. yılını kutlayan Cannes Film Festivali'nde daha önce ödül almamış sinema ustalan arasından yapılan bir seçimle 'Özel Onur Ödülü"ne değer görüldü. Altuı Palmiye ödüllü yönetmenlerden oluşan jüri, Woody Allen ve Milos Forman'ın da bulunduğu 10 usta yönetmen arasından 'Büyük Pahniye Ödülü'nü 78 yaşındaki Bergman'a değer gördü. Ancak Bergman, eşinin ölümünden duyduğu üzüntü nedeniyle törene gelemeyeceğini açıkladı. Bu yıl Cannes Film Festivali'ne, tüm Altın Pabniyeli yönetmenleı davetli. Yönetmen Şerif Gören de on beş yıl önce 'Yol' filmiyle bu ödülü kazanmıştı. Jüride yer almayacağını açıklayan Gören, festivale katılmak için Cannes'a gidecek. 1998 İnkıtap Öykü Ödülü • Kültür Servisi - Türkiye'nin en köklü yayınevlerinden biri olan tnkılap Yayınevi geleneksel yazın ödülünü bu yıl 'öykü' dalında verecek. Seçiciler Kurulu'nu Fethi Naci. Prof. Dr. Dilek Doltaş, Pınar Kür, Füsun Akatlı, Doğan Hızlan, Tank Dursun K., Hilmi Yavuz'un oluşturduğu öykü ödülünün parasal karşılığı 500 milyon TL olarak belirlendi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear