Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK1997 SAU
12 KULTUR
PORTAL DİKMEN GÜRÜ1N
Zehra îpşiroğlu, eğitim üzerine yazılannı 'Eğitimde Yeni Arayışlar' adlı kitabında topladı
Tiyalroyla eğitimi yaygınlaştımıak
Sekiz yıllık eğitimin kabul edilmesiyle birlikte eği-
tim konusu yeniden gündemde. Gün geçmıyor ki ga-
zetelerde eğitimle ilgili bir yazı çıkmasın. Prof. Dr.
Zehra tpşiroğlu'nun eğitim üzerine son yıllarda yaz-
dığı yazılannı topladığı 'Eğjtimde Yeni Arayışlar' bu
tartışmaya yeni bir boyut getiriyor. Kitapta yer alan
kuramsal yazılann dışında sunulan somut seçenekler
ve önerilertezelden yaşama geçirilmeyi ve yaygınlaş-
tınlmayı bekliyor. ÎÜ Edebiyat Fakültesi'nin doğru-
dan öğretmen yetiştiren bir bölümü olan Yabancı Dil
Eğitim Bölümü'nde yaklaşık on yedi yıllık bir geç-
mişi olan tpşiroğlu, bu bölümdeki yazın derslerini
üstlenerek çok boyutlu ve eleştirel düşünmeyı hedef
alanbir anlayışı sayundugunun altını çızıyor. 'Düşün-
meyi Öğrenme ve Öğretme' kıtabı bu dönemde yapıl-
mış bir çalışma. 1992'den bu yana aynı üniversitede
kurduğu tiyatro bölümündeki (Dramatuıji ve Tiyatro
Eleştirmenliği) çalışmalannı bir bakıma bu anlayışın
devamı olarak değerlendirmek mümkün. Bu bölü-
mün temel amact eleştirmen, dramaturg yetiştirmek..
yani tiyatroyu yaygınlaştıracak beyin gücü yetiştir-
mek. 'İTvatrodaDi^ünsdlik-DramarurgiyeGiriş' bu
bağlamda yazılmış. Zehra tpşiroğlu'nun seçkin bir
öğrenci grubuyla sürdürdüğü ve tiyatro aracılığıyla
eğitimi yaygınlaştırabilmek için ilk ve ortaöğretim
çocuklannayönelik çalışmalar yapan Eğitimde Tiyat-
ro çalışmalan hızla gelişirken 'Eğitimde Yeni Arayış-
tar' bu çalışmalardan çeşıtlı örneklen kapsıyor.
- Önce, sekizyıüıkeğitim üstüne düşünceleriniz ne-
dir?
ZEHRA tPŞtROĞLU -Bızde kendımızi bildik bi-
leli süregelen eğitim, öğretmen odaklı, otoriter, ezber-
ci. Eğitim tablosunun hiç değiştneyen genel çerçeve-
si bu. Kuşkusuz istisnalar olabilir. ama ben genel in-
den söz ediyonım. Bu tablo, yöreye ve koşullara gö-
re farklılıklar göstererek baskı ve şiddetin had safha-
' anatın, sorunlann özüne inen,
sorgulayan, kimi kez eleştiren ve karşı
çıkan boyutuyla kişilik gelişimini
yönlendiren olumlu bir gücü var. Bu
gücün tek tek kişiler üzerindeki etkisi ve
boyutlan değişiklikler gösterecektir
elbet. Aynca, bu etkiyi hemen ölçmemiz
mümkün değil.
da uygulandığı boyutlara bıle ulaşabiliyor. Gazetele-
re bir göz atmamız yeterli, sayısız örnek bulabilıriz.
Sekiz yıllık eğitim projesi her ne denlı gerekliyse de
yeterli değıl. Bir şeylerin değişebilmesı, gerçekten
değişebilmesi için köklü reformlann yapılması gere-
kiyor. Umut verici olan bir uyanışın başlamış olma-
sı. lnsanlar artık susmuyorlar, olup bitene sessiz se-
dasız boyun eğmiyorlar.
- Sizce bu otoriter ve ezberci eğitim çıkjnazııun te-
mel nedeni nedir?
İPŞtROĞLU -Demokrasi anlayışının bir türlü kök
salamadığı hıyerarşik bir sistem içinde otorite ve güç.
gûnlük yaşamımızın doğal bir parçası. Otoriter iliş-
kıleri sadece ılk ya da ortaöğretimde değil, yükse-
köğretimde de gözlemleyebiliyorsunuz. Öğretim iiye-
si-asistan, bölüm başkanı-öğretim üyesi, dekan-bö-
lüm başkanı. rektör-dekan, YÖK-rektör ilişkileri hep
aynı otoriter çemberin uzantılan. Bu nedenle de bun-
dan bir süre önce Cumhuriyet'te yay ımlanan (bu ara-
da çoktan unutulmuş olan) bir konuşmada YÖK baş-
kanının Mersin Ünıversıtesı Rektörü Vural Clkü'ye
hakaret edebilecek cesareti kendınde görebilmesı be-
ni çok üzmekle birlikte hiç de şaşırtmadı Çağdaş bir
eğitim anlayışının en başta demokratık ve eşitlikçi bir
görüşü benimsemesı gerekiyor kı, bu da farklı bir bı-
linç düzeyini gerektıriyor. Bu nedenle bence çok kay-
gı venci olgu da Mersm'de yaşanan bu üzûcü olaya
Eğitim Bakanf nin hiçbir tepki göstermemesı..
- Tepki göstermek bir yana, doğal karşıiamadı mı?
İPŞIROGLU - Evet, 'Buniar olağan şeylerdir,
abartmaınak gereldr' sözü gerçekten düşündürücü.
Otoriteyi ne denli içselleştirmişsek, gÖTdüklerimizi
de öylesine doğal karşılayacağız kuşkusuz. Ancak
otoriteyi içselleştirip içselleştirmeme de gene eğitim-
de düğümleniyor. Kişilik gelişimini ön plana alan çağ-
daş eğitim anlayışı bu açıdan çok önemli.
- KitatHnızda: sanaün. edebiyann, tiyatronun çağ-
daş eğitim anlayışı içindeki önemini gündeme getin-
yorsunuz.
tPŞ İROGLU - Sanatın sorunlann özüne inen, sor-
gulayan, kimı kez eleştiren ve karşı çıkan boyutuyla
kişilik gelişimini yönlendiren olumlu bir gücü var.
Bu gücün tek tek kişiler üzerindeki etkisi ve boyutla-
n değişiklikler gösterecektir elbet. Aynca. bu etkiyi
hemen ölçmemiz mümkün değil, yani ikı kere ikiyi
öğrenmek gibi somut bir şey değil. Okuduğumuz bir
kitabın, izlediğimiz bir oyunun kişiliğımiz üzerinde-
ki etkilerini ve uzantılannın ne olduğunu biliyoruz.
Demokratikleşmenin yeterince kök salamamış oldu-
ğu toplumda sanata düşman bir tavır alınması bunu
somut olarak göstermiyor mu? Bertolt Brecht gıbi
Aııguto Boal gibi unlü sanatçılar, bu nedenle tiyatro
aracılığıyla eğitim üzerinde önemle dunnuşlardır.
Brecht, tiyatronun eleştirel düşünme yetisini gelişti-
ricı ve bilinçlendirici gücüne inanırken, Boal daha da
ileri giderek tiyatronun doğrudan davranışlanmızı na-
sıl etkileyebileceğini, başka deyişle, yaşamla nasıl bü-
tünleşebileceğini göstermeye calışıyor.
- Çağdaş Yaşamı Dcstekleme Derneği'nin bu alan-
da yıllardır süregeJen çalışmalan var. Orneğin: Esen
Çamurdan ve Nihal Geyran Koldaş'ın gecekondu ço-
cuklanyla birlikte onlann gittikleri okuUarda üç yü-
dır sürdürdükleri yarabcı drama çalışmalan var. Siz
bu alanda ne gibi çakşmalar yapıyorsunuz ve de tüm
bu vapılanlar baa temel değişimkruı elde edüebflme-
si için yeterli mi?
IPŞIROĞHJ - Sanatın etkisine ve gücüne inanan
ve bu alandayapıcı çözümler üretmeye çalışan insan-
larla birlikte çalışmak, örgütlenmek elbette ki çok
önemli. Bu bakımdan ÇYDD bünyesi içinde çağdaş
eğitimi hedef alan çeşitli yayınlar yaptığımız gibi,
-örn. Nazan İpşiroğlu'yla birlikte yayına hazırladığı-
mız son kitabımız çocuk kültürü, edebiyat tiyatro,
medya alanlannı kapsıyor- Istanbd'un çeşitli kenar
semtlerinde de eğitimde tiyatro çalışmalannı sürdü-
rüyoruz. Ama ben bu çalışmalann yeterli olduğunu
düşünmüyorum. Toplumumuzdaki hızlı gelişmeler
sivil kitle örgütlerinin de ne denli önemli olduğunu
açıkça ortaya koyuyor. Böyle bir ortamda çalışmala-
nn bireysel kalmaması, altyapıda da bazı temel deği-
şikliklerin olabilmesi için özellikle derneklerarası bir
işbirliği ve dayanışma önem kazanıyor.
' Yazacak bir şeyim yok, yazmayacağım'
MORDODİNAR
Her nedense, bazı arkadaşlanm ben-
den yazı yazmamı isterler. Efendim, e-
lim kalem tutarmış. yazma şeklim alı-
şılmışın dışmdaymış. hadiselere bakış
zaviyem başka türlüymüş, şuymuş,
buymuş... Bırakın canım! Ne yazayım?
Ne üzerine? Neyi söylemek üzere? Yaz-
mışım veya yazmamışım.. kımin umu-
runda? Kaç kişi kaç yazıyı derinleme-
sine okur ki? Kimin hangi yazısı, neyi
değiştirmiş ki? Niçin yazayım yanı?
Hayır! Yazacak bir şeyim yoktur. Nok-
ta.
Bir defa, yazı dedin mi, iyice açıkla-
mak gerekir. Ne yazısı, ne tip bir yazı,
nasıl bir yazıyı kastediyorsun? Bunu
söyle. Şıir mi, manzum mu, düz maka-
le tipi mi? Elime kalemi alıp masaya
oturmak yetmiyor. Bir de karar vermek
lazım. Ne yazacağim. kimin için, gaye-
si ne? Kafiyeli ise. düşünüyorum, Dan-
te binlerce mısra yazdı, tam tamına
13.000. Yazdı dadünyadaneyi değiştir-
di? Yine savaşlar, yine öldürmeler! Es-
ki tas eski hamam. Yok eğer manzum
ise bu kadar eser yazıldı da yine Hhier
gelmedi mi? O halde? Neye yaradı bu
Aragon.
• Ne yazacağım, kimin için, gayesi ne? Kafiyeli ise, düşünüyorum, Dante binlerce mısra yazdı,
tam tamına 13.000. Yazdı da dünyada neyi değiştirdi? Yine savaşlar, yine öldürmeler! Eski tas
eski hamam. Yok eğer manzum ise bu kadar eser yazıldı da yine Hitler gelmedi mi? O halde?
Neye yaradı bu kadar yazar, bu kadar Nobel'ler, Tolstoy'lar, Goethe'ler, Zola'lar? Ecdadımız,
sırtında bir hayvan postu ile dolaşırmış, şimdi Gianni Versace postu ile dolaşıyor. Ne fark eder?
Hayvan aynı hayvan. Ne yazayım yani, kimin için, neyi söylemek üzere?
kadar yazar, bu kadar Nobel'ler. Tols-
toyMar, Goethe'ler. Zola'lar? Ecdadı-
mız, sırtında bir hayvan postu ile dola-
şırmış, şimdi Gianni Versace postu ile
dolaşıyor. Ne fack eder? Hayvan aynı
hayvan. Ne yazayım yanı, kimin için,
neyi söylemek üzere?
Hayır efendim, yazacak hiçbir şeyim
yoktur. Geç, başka kapıyı çal!
Tabii, işin kolayına kaçıp, herkes gi-
bi, ben de şairane: "Mehtap var, deni-
zin üstünde ay titriyor" fılan diyebili-
rim. Ama bunu. benden evvel. Nenıda
söylemiştir. daha da güzelcesini. Ne di-
ye tekrarlayayım? Veya "Çocuklar be-
ni sever, böbürleniyorum sanma, haki-
kat!" diye de yazabılirim, ama Nâzını
benden evvel söyledi ve yerimı kaptı.
Ne bileyim, şunu da söylemeye yelte-
nebilirim: "kendi beyazuğının korudu-
ğu şu boş sayfa". ama, heyhat, bu sefer
Mallarme benden evvel davrandı. Ba-
na ne kaldı ki? Nereye gitsem, kime
dönsem, bütün köşeler kapatılmıştır.
Herkes benden evvel doğmuş ve konuş-
muştur. Ha, mesela, 14'üncü yüzyılda
doğmuş olsaydım. henüz söylenecek
şey varken. belki bir şeyler bulurdum
söylemeye. Ama şimdi, horoz gibi kal-
kıp ne diyeceğim ki?
Mazur gör kardeşim. Diyecek hiçbir
şeyim yok!
Yazı yaz demek kolay. Ama ne yaza-
caksın birader dedin mi, dünyalar başı-
nın üstüne yıkılır. Orhan gibi "Neler
yapmadıkbu vatan için/ Kimirnizötdük
/ Kimimiz nutuk söyledik" dıyemedık-
ten sonra, bırak şu işi başkalanna. Ve-
ya, efendim, Aragon gibi, on iki hece-
İik mısralan altışardan kesıp her beyit-
te iki kafiye yapamıyorsan, otur ağla!
Yazıp da ne diyeceksin? Dendı çünkü,
her şey dendi Dendi de ne oldu sanki?
Hiçbir işe yaramadı. Tas aynı tas, ha-
mam da öyle. Kâğıda yazık. Boş sayfa
önümde duruyor, kalemi parmaklan-
J.P. Sartre ve Simone de Beauvoir.
mın arasında çevirip duruyonım; yaz
boz, boz yaz. Değer mi değmez mi di-
ye düşünüp duruyorum. Aslında, dü-
şünmek bile abes, biliyorum çünkü:
Değmez! Ama ne de olsa arkadaşlan-
mı severim, onlan kırmak istemem. ll-
la ki bir şeyler bulayım, bir şeyler ya-
zayım. Ama yok. yok da yok! İçimdebir
ses: Bırak şu işi. sana göre değil. Peki
ama, bu kadar insan her gün, bu kadar
kâğıt karalıyor. onlar senden çok mu
büyük, çok mu üstün? Herhalde öyle.
diyorum kendi kendime ve yine de:
Yazacak bir şeyim yok, karanm ke-
sindir. Yazmayacağım!
Zaten, yazı dediğinin böyle şakaya
ahnacak tarafi da yoktur. Aslında mü-
him ve ciddi bir şeydir. Bir bakımdan
mukaddestir de. Eskiler ne demişler?
"Evvela kelâmvardı!" Tevraftabile va-
zılıymış. Demek her şey kelâmdan baş-
lamış, hâlâ da sürüyor Bir konferansta
bulunmuştum. "Mutualite Salonu'nda.
Mevzuu: Edebiyat neye varar?" Sa^nr-
da binlerce kişi, taşan kalabalık dışan-
da kaldmmlarda oturmuş, ağaçlara ho-
parlörler konmuştu, kerliferli hanımlar
şık giysilerle yerlerde oturuyor, bir ne-
vi huşu içinde dinliyorlardı, sanki hayat
memat meselesi. Simone de Beauvoir
"Yaa yazarun, sizin vasıtanızla dünya-
yi değjştirmek için, siz yoksanızyazı yaz-
raam" tezıni savunurken, yanındaki.
T ü m insanlar mahvolup bir tek ben
hayatta kalmışsam yine de yazarun,
çünkü içimdekilerini dökmek ihtiyacı
dayanılmazdır" diye tutturmuştu. Sart-
re, "'Okuyucum yoksa ben kimin için
yazanm*
1
diye piposunu tüttürüyordu.
Demek ki işın içmde iş var. Ama ben,
dünyada tek kalmışsam, yazı yazacak
ınsanlardan değilım.
Zaten, şimdi bıle, milyarlarca insan
varken, yine de suskunum. Kendi ken-
dımle gayet güzel geçinıyorum. sessiz
sedasız. Ne diye arenaya atlayayım da
kaplanlar beni yesın. Bunun ne âlemi
var? Al James Joyce'u tekrar oku. Bir
deryadır o. Uzaklara gitme, al Melvil-
k' i, rüyalar ve saplantılann peşınde ko-
şanlann acı kaderini gör.
Al Cervantes'i, heTkeste nasıl bir
donkışotluk dozu bulunduğunu ve tür-
lü türlü yeldeğirmenleriyle dövüşerek
dünya âleme nasıl rezil olduklannın far-
kında bile olmadan birer kahraman ol-
duklannı sananlara bak.
Etrafimız dolu sen neyi. neye ilave
edecekmişsin ki böyle kaşınıyorsun? O-
tur oturduğun yerde. Arkadaşlan kır-
mamak güzel şey, ama onlar da bunu is-
tismaretmesinler. Unutmaki lafgümüş
ise sükût altındır. Sen bakma, bunu söy-
leyen de sükûtunu bozmuş, ama bu bir
defacıktır. Affedilir.
Anlanm, dıyeceğin yepyeni veya çok
güzel bir şey vardır. o zaman konuş. A-
ma. ne biri ne ötekisi yoksa, o zaman
sus. Boşu boşuna yırtınma. Cstelik in-
san, yazdığından hiç de memnun olmu-
yor ki... Okuduğunda, bir sürü şeyı si-
lip çıkanyor. Üçüncü okuyuşunda, yi-
ne çıkanlacak şeyler buluyor. Yedinci
okuyuşunda, hâlâ çıkanlacak tek tük
şey var. Yazar dediğin, aslında, An-
vers'teki elmas yontuculanndan farklı
değildir. Onlar gibi dört milimetrelik
1
bfr satıhta befe-altt zaviyeli yiferyontar ki
ışığı yansıtmalan göz kamaştıncı ol-
sun Yazar, kelâm yontucusu ve mânâ
parlatıcısıdır. Boşuna söylememiş
Madame.de Stael, kızına yazdığı mek-
tubunun sonunda: "Şekerim, uzun yaz-
dım, affet, kısa yazmak için vakh bula-
madım."
Doğrudur. Maharet, öz ve az yazmak-
tadır. Ama, kısa mı. uzun mu. yontul-
muş mu, lüzumsuz bol kelâmlı mı, ne
diye bu çetrefil ışlere gireyım?
Böyle düşüne duşüne. ne o? Sayfanın
sonu geldi.
Hani yazmayacaktım?
Hay Allah!
James Jo>ce.
Tolkien'in bugüne dek günışığma çıkanlmamış olan 'Roverandom' isimli öyküsü yayımlanıyor
Kaybolan köpek 70 yû sonra dönüyorKültür Servisi-Yıl 1955. 13 yaşında
birkız Bristordaki birkütüphanenir, raf-
lan arasında şöyle bir göz gezdiriyor.
Kızın yanıbaşında duran kütüphane gö-
revlisi bayan yavaşça fisıldıyor küçük
kıza: "JRR Tolkien. Büvük olasıhkla
'The Fellovvship of the Ring': 'Lord of
the Rıngs' üçlemesinin birinci cüdi"
"O sevgili hanım beni nasıl bir serü-
vene sürüklediğini asla tahmin edemez-
di" diyor Christina Scull. Bnstol kütüp-
hanesinde yaşanan o günün üzennden
yaklaşık 30 yıl geçmiş. Scull şimdi 42
yaşında. O günden bu yana Tolkien'e
olan hayranhğından hiçbir şey kaybet-
memiş. Scull ve Amerikalı eşi 'VVayneG.
Hammonti önümüzdeki günlerde Tolki-
en'in çocuklar için yazdığı ve bugüne
dek günışığına çıkanlmamış olan 'Ro-
verandom' isimli öyküsünü yayımlama-
yahazırlanıyorlar. 'ToUdencilerCemiye-
ti'nde birbirlerine rastlayan çiftin yaza-
ra sunabileceği daha güzel bir armağan
• Tolkien, Roverandom"ı 1925 yılında üç
oğlundan ikisi olan 8 yaşındaki John ve 5
yaşındaki Michael için yazmıştı. İçinde Tolkien'e
ait 5 suluboya illüstrasyonun da bulunduğu
'Roverandom', Rover isimli oyuncak köpeğin bir
ailenin Yorkshire sahillerinde geçirdiği yaz tatili
sırasında kayboluş öyküsünü anlatıyordu.
Tolkien'in bu öyküyü yazmasının tek nedeni,
küçük oğlunu teselli edebilmekti.
olabilir mıydi sızce? Tolkien, Roveran-
dom'ı 1925 yılında üç oğlundan ikisi
olan 8 yaşındaki John ve 5 yaşındaki
Mkhad için yazmıştı. İçinde Tolkien'e
ait 5 suluboya illüstrasyonun da bulun-
duğu 'Roverandom', Rover isimli oyun-
cak köpeğin bir ailenin Yorkshire sahil-
lerinde geçirdiği yaz tatili sırasında kay-
boluş öyküsünü anlatıyordu. Tolkien'in
bu öyküyü yazmasının tek nedeni, kü-
çük oğlunu teselli edebilmekti.
"Tolkien'in "Roverandom'ın vavun-
lanmasını istediğini hiç sanmıyorum. O
bu öyküyü gerçekten de sadeee ailesiiçin
yazmıstr diyor Harper Collins'ten çı-
kan kitabın editörü Dawid Browu, "A-
ma biz bütün Tolkien okuriannuı' Ro-
verandom'ı Uginç bulacağına inanıyo-
nız,".
Bugün Tolkien'in edebi mirasının tek
bekçisı, oyuncak köpek kaybolduğunda
henüz bir bebek olan küçük oğlu Chris-
topher. "Ailesinin Tolkien'in yapıtlarına
olan saygısı gerçekten büyük. Christop-
her'ı öykünün ya>ımlanması için ikna
etmem çok zor oldu. Her şeyden önce
onu,' Roverandom"m bir çocukIdtabm-
dan çok ToUden'den bir anı olarak de-
ğerlendirileceğine inandırmam gereki-
yordu." diyor David Brovvn.
Brovvn'ın öykünün yayına hazırlan-
masını kendilerine teklif etmiş olmasın-
dan duyduklan mutluluğu dile getiren
Scull ile eşi ise 1995 yılında yayımla-
dıklan ve Tolkien'in illüstrasyonlannı
konu alan 'Tolkien: Artist and Illustra-
tor' adlı yapırtan sonra birer Tolkien uz-
manı olarak anılıyorlar. "Humphrey
Carpenter'ın 1977 yıunda ya\ımlanan
Tolkien biyografısinden önce'Roveran-
dom "ın varhğından haberimiz yoktu"
diyor Scull. "Inamyorum ki khap önce-
likle Tolkien'i tanryan ve okuyan \«tiş-
kinlerin ilgisini çekecek: çünkü oyımcak
bir köpekten söz eden bir öykü için ol-
dukça ağır bir dille yazılmış ve uzun ke-
lûneler kullanılmış. Ovsa günümüz ya-
zaıian, çocuk kitabı hazırlarken iki he-
ceden faziasuu içeren sözcükler kullan-
manıaya özen gösteriyorlar."
Scull'a göre öykünün niteliği, kitap-
ta bulunan 5 suluboya illüstrasyondan
biri olan 'TheGardensof Merking'sPa-
lace'ile daha dabelirginleşıyor. "Oola-
ğanüsrü biriydi. Fıgürlerüzerindeodak-
lanmayan gerçek bir pcyzaj sanatçısıy-
dı. Bir Arthur Rackham olmasa da ya-
pıtlannda yaratüğı renkler ve atmosfer
kusursuzdu."
YAZT ODASI
SELtM tLERİ
Kap
Kardan birkaç gün önceydi:
Kar tanelerini yazmaya çalıştım.
Çocukluğumun kartı günlerini gözümün önüne
getirmeye çalışıyordum. Yine roman. Onca sav-
ruk günden sonra. Romanın başına geçtim. Ya-
zarken duyulan mutsuzluk, yazdıklannızı okudu-
ğunuzda bazan mutluluğa dönüşebilir.
Kar taneleri.
Yıldızdan yelpazeye, elmas kesimine kar tane-
leri.
Öyle bir kez onları çocukluğumun partosu üs-
tünde bir an görmüş, sonra yitirmiştim. Bir daha
görmedim kar tanelerini.
Sanki daha uzun süren kışlardı. Yokuştan iner,
Firuzağa llkokulu'nun bahçe kapısından girerdim.
Merdiven buz tutmuş olurdu. Sınrflarda tüten sac
sobalar.
Pencereler dar enli uzun boyludur. Dışarda kar
yağar. Kar lapa lapa yağar. Uzakta sokaktan şap-
kalı adamlar geçer.
Okul çıkışı sokakta kardan adam yapılır. Onun
da eski şapkası, hatta boyun atkısı vardır. Havuç-
tan bumu üşümüşçesine kızank. Kavuniçi. Kardan
adam bütün gece kar altında yalnız kalacak diye
üzülür çocuk.
Kar günlerce sürebilir. Okullar tatil edilebilir.
Okullar tatil edilir. Bundan daha büyük sevinç
yoktur. Kar o yüzden çok sevilir.
Gündüz gibi beyazdır gece de. Karla birlikte ge-
cenin tuhaf bir aydınlığı olur. Gecedir ama beyaz-
dır, gökyüzünden beyazlar yağar. Kar.
Uyanıp pencereye koşardım: Kar durdu mu?
Kar yağıyor mu? Kar çocuğu ürkütmez.
Çocuk, Istanbul'un karla sarmaşdolaş olacağı
bir gün Aksaray'a gıtmiştir dedesiyle. Dedesinin
annesine gidilmiştir. Kar, tam Aksaray'a vanldı-
ğında başlar. Horhor'daki evde çini soba yanıyor.
Horhor'daki ahşap evin kafesleri çıkanlmamış. Çi-
ni sobası da yerti yerinde.
Dönüşte çocuk ve dedesi tipiye yakalanırlar. Ti-
pide yürünür. Aksaray'dan galiba Karaköy'e, va-
pur iskelesine. Kar boyuna yağar.
Kartı günlerde sayfalanna yeniden-yeniden ba-
kılan Doğan Kardeş ciltleri vardır. Bazı çocuk ro-
manlan kimbilir kaçıncı defa okunur. Ansiklopedi
karıştırıhr. Ansiklopedide bilmemnegillerden bir
bitki okunur.
Kar zamanı ille tarhana çorbası pişer. Sonra köf-
te ve erişte. Erişteyi Adapazarı'ndan gelen bir ak-
raba hanım sonbaharda yapmıştı. Erişte çarşaf
üstünde günlerce kurumayı bekler.
Kar zamanı çocuk büyüdükçe gitgide unutulur.
Yağan kar unutulur. Dınen tipi unutulur. Eriyen kar
unutulur. Kar sanki yağmaz olur.
Ama bir gün, belki kırk yıl sonra, belki daha faz-
la, kar yine yağar.
Kartopu oynanmaz.
Kardan adam yapılmaz. Kardan adam için ge-
celeri üzülünmez.
Kar adeta beyaz değildir. Elmas ışıltılan silin-
miş. Kar çamurla kanşmış.
Karyağryordu. Pencereden bakıyordurn. Hiçbir
şeyin sevinci kalmamıştı içimde. Okullar yann be-
nim için tatil edilmeyecekti.
Anne mutfakta tarhana çorbasını kanştırmıyor-
du.
Akşam, hayli geç saat baba eve dönmeyecek,
babanın içi müflonlu teriikleri kapı girişine koştu-
rulmayacaktı.
Gece sıcak yataktan kalkılıp buz gibi ön odaya,
pencereye gidilmeyecektir. Kar yağıyor mu yağ-
mıyor mu?..
Mutfakta kavanozda turşu var ama, Horhor'da-
ki evin lahana turşusu değildir.
Yelpaze.
Yıldız.
Elmas kesimi.
Kar artık romanlarda yağar.
İki nokta üst üste:
Kar yağıyor...
ŞükPiye Tutkun, Cabaret
Cine Bar'da
• Kültür Servisi - Cabaret Cine Bar'da yaklaşık üç
yıldır yapılmakta olan salı dinletilerinin yannki
konuğu Şükriye Tutkun. "Sevin Gayn" isimli
albümüyle son günlerde adından sıkça söz ettiren
Şükriye Tutkun, dinletisinde Trakya'dan Kjrım'a
kadar geniş bir coğrafyadan türküler seslendirecek.
Saat 21.30'da sahneye çtkacak olan Şükriye Tutkun'a
akordeonu ile Muammer Ketencoğlu eşlik edecek.
Aziz Nesin'in Kahraman'ı \
yeniden Adana'da
• Kültür Servisi - Aziz Nesin'in yazdığı
'Kahraman' adlı oyun, Kaktüs Oyunculan tarafından
Adana'da yeniden sahnelenecek. Aziz Nesin'in 'Sen
Gara Değilsin' ve 'Bir İnsan Başı Üstüne Üç Sesli
Üzünç' adlı tek perdelik iki oyunundan harmanlanan
'Kahraman'ı Turgut Bağır yönetiyor. Kaktüs
Oyunculan tarafından sahnelenen oyunda, özellikle
azgelişmiş ve geri kalmış ülkelerde sık sık
gündeme gelen 'kahramanlık' kavTamı değişik
açılardan işleniyor. Metin Bahçıvan, Nedim Gider,
Turgut Bağır ve Özcan Karacan'ın rol aldığı
oyunun dekor ve kostümlerini Özcan Karacan,
ışık ve efektlerini Savaş Baydemır hazırlamış.
Trabzon'da lysistrata'
• KüMr Servisi - Trabzon Devlet Tiyatrosu,
Aristophanes'in yazdığı ve Ergun Sav'ın Türkçeye
çevirerek Zekai Müftüoğlu'nun yönettiği 'Lysistrata'
adlı müzikal komediyi, Haluk Ongan Sahnesi'nde
sergiliyor. Trabzon Devlet Tiyatrosu'ndan 40
sanatçının rol aldığı oyun haftada 4 gün
sahneleniyor.
Aksanarta bu hatta
• Kültür Servisi - Aksanat'ın bu haftaki etkinlikleri
kapsamında yann saat 12.30'da, yönetmenliğini B.
Edvvards'ın yaptığı 'Breakfast at Tiffany's' adlı film
ve perşembe günü aynı saatte Dizzy Gillespie'nin
'A Night in Tunisia' adlı belgesel caz filmi videodan
izlenebilir. Aynı gün saat 18.30'da Prof. Dr. Zeynep
Inankur'un 'Batı Anlayışında Bir Koleksiyoncu:
Halil Şerif Paşa' başlıklı söyleşisi dinlenebilir.
Cuma günü saat 12.30'da 'Welcome Back, St.
Petersburg' lazer diskten bale, saat 19.00'da
'Abelard ve Heloise' adlı oyun yer alıyor. Hafta
sonu etkinlikleri kapsamında cumartesi günü saat
15.00'te 'Gala Tribute to Tchaikovsky' videodan
opera, saat 19.00'da ise 'Abelard ve Heloise'
izlenebilir.