25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 EKİM 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KUSBAKISI MEMET BAYDUR Kavram da bir sözcüktür sonunda...\VlUem deKooning 1951 yılında söy- lemış: "Birdeşutekkişilik sanat akunı var: Marcel Duchamp.-Bence gerçekten modem bir akım. çünkü her sanatçının, yapması gerekeni yapabileceğini savu- nuyor- her sanatçı birey için bir sanat ha- reketi ve herkese açık." Roberta Smhh, Modern Sanat Kav- ramlan adh kitapta Kavramsal Sanat başlıkhyazısınabualıntıylabaşlıyorve daha ilk cümlede bu sanat akımını bir zaman dilimiyle açıklıyor. "Altmışlıyıl- laruı ortasında herkes yapabilir / herke- se açık bir sanat dönemi başladı ve he- men hemen on yü sürdü." Altmışbeşler- de başlamış kavramsal sanat akımı, yet- mişbeşlerde bitmiş. Doksanlı yıllann sonuna doğru bizde yapanı, uygulaya- nı ve savunanı çok olan bu sanat akımı- nın birçok özelliği var. Düşünceye da- yalı bir akım bu. Sanat hakkında, sanat üstüne düşüncelerle kısıtlamıyor ken- dinı; her şey hakkında, her şey üstüne bir sanat akımı. Her cins eşya, yazılı belge, fotoğraf, haritalar. film ve video. sanatçının kendi gövdesi dahil her şey kullanılıyor. En önemli olguysa kav- ramsal sanat içın.. o derin ve büyülü sözcük: Dil. Gücünü, anlatım biçimlerini, düşün- sel derinliğini. alaycılığını her şeyden önce dilden alıyor kavTamsal sanat akı- mı. Dil ıse eskilerin ve kımi yenilerin bildiği gibi, aklın kepçesidir. Kavram- sal sanatsa. adı üstünde "kavramsal" olduğu için felsefe diliyle yakın ama çok yakın ve derin bağlar kurmak zo- rundadır. Felsefe. sosyoloji, psikoloji dilini yapıünın yüreğine yerleştirir mec- buren. Roberta Smith altmışlann ortasında başlatıyor kavramsal sanarı ama onun da bildiği gibı 1917 yılında bir tek sa- natçının yapıtından ve düşüncelerinden filizlenmiş her şey. Marcel Duc- hamp'tan. o y ıl Duchamp "bitirilmiş sa- nat eserinden çok, fıkirie tfgüeniyorum" diyerek, sinema ve otel tuvaletlerinden >ense; sanat eserinin ortaya şartlar sürdüğünü (insancıl olsun ya da olmasın), o sanat eserine bakan insanlar üstünde bir hakkı olduğunu düşünüyorum yıllardır. O insanlardan daha akıllı, bilgili, ayncalıklı olduğunu düşünmüyorum. Oyle olsaydı... yinni beş oyun yazmazdım. Telefon rehberinden sayfalan sergilerdim. Binlerce isim, binlerce NUMARA... tanıdığımız, ayakta çiş yapmaya yara- yan bir "pisuar"ı imzalayıp (R. Mutt diye imzalıyor, Ar-mut okunur), 'Çeş- me' diye eriketleyerek New York'ta dü- zenlenen bir modern sanat sergisıne gönderiyor. "Yaprt" sergiye kabul edil- miyor ama yirminci yüzyıl sanatı arrık tümüyle ve temelinden bir sarsmtıya uğ- ramıştir. Duchamp iyi bir ressam, büyük bir aydın, usta bir satranç oyuncusu, bir ön- ceki yüzyılın sanatını özümsemiş bir in- san, kültürle yoğrulmuş bunuva bir ai- lenin çocugu, karşı çıktığı ya da dalga geçtiği kültürü derinlemesine çok iyi bi- len bir sanat adamı. Bir de büyük bir dil ustası. Yazdıklanna. konuşmalanna ya da en basiti, yapıtlanna verdiği isimle- re bakmak yeterlidirbunu anlamak için. Pisuar'ın New York'taki sergiye yol- landığı yıl. yirminci yüzyıl tarihi için bir "anahtar" yılıdır. Duchamp'la birlikte başlayan sanat akımı için, Kavram ve Anlam. plastık formdan daha önemlidir 1917 yılında. Plastik formun. lcavram ve anlamın kopmaz bir parçası olduğu düşüncesi o yıllarda doğal olarak itibar görmez. Düşünce ile tensel hazlann bir- birlertnden ayn ya da kopuk görüldüğü çalkantılı yıllar. Birincı Dünya Savaşı, Sovyet Devrimi yıllan. Kavramsal sa- nat, bir anlamda Picasso, Matisse, Mondrian ve Malevitch'in bazen soyut, kimine göre "formaKst" sanat anlayış ve yaklaşımlanna karşı doğmuştur. • Ellili yıllar ve altmışlann başı "içerik- biçim" tartışmasıyla geçer. Içerik her şeyden önemlidir artık. Bu tartışma; öz- biçim tartışması, bizim memlekete de biraz gecikerek gelmiştir. Kavramsal sanat gibi. Altmışlı yıllann ortasında ise ikinci Kavramsal Sanat akımı çıkar ortaya. Felsefe olarak sanat, bilgi olarak sanat, dilbilim olarak sanat, matematik olarak sanat, toplumsal eleştiri olarak sanat, şaka olarak sanat, otobiyografi olarak sanat! tpin ucu kaçmıştır. Politik. este- tik, teatral, yapısalcı, felsefi, medyatik ya da düşünsel sıkıntılan olan herkes artık bu sıkıntılan yedeğine alıp "ar- tist" olabılir. Çok da fena bir şey değil- dir bu. Öte yandan politikayı, estetiği. tiyatroyu, yapısalcılığı, felsefeyi ve bu sanatlann "dilini" bılmek gerekirki ora- da ipin ucu ikinci ve son kez kaçar. Kavramsal Sanat yapıtının, dil karşı- sında berrak bir karşılığı olmalıdır. Açıklamalar sisli, puslu, bulanık olma- malıdır. "Ortaya 'şartlar" sfiren bir sanat -in- sancıl olsun ya da olmasın- sanat eseri- ne bakan insan üstüne şart koyan bir sa- nat, benim gözümde faşist bir estetiği sa- vunur." Böyle buyurmuş bir kavramsal sanatçı altmışlı yıllann sonunda. Kıya- met burada kopuyor. Bense; sanat eserinin ortaya şartlar sürdüğünü (insancıl olsun ya da olma- sın), o sanat eserine bakan insanlar üs- tünde bir hakkı olduğunu düşünüyorum yıllardır. O insanlardan daha akıllı, bil- gili, ayncalıklı olduğunu düşünmüyo- rum. Oyle olsaydı.. yirmi beş oyun yaz- mazdım. Telefon rehberinden sayfalan sergilerdim. Binlerce isim, binlerce NUMARA... Altın PortakaVda a CUMHUR CANBAZOĞLU 34. Antalya Altın Portakal Ulusal Film Festivali ve 3. lluslararası Kısa Film - Mdeo Festivali sonuçlan bu gece Puar Alanı'nda açıklanacak. ödül töffe- nine Ajda Pekkan şarkılanyla konuk olacak. Yılmaz Atadeniz. Engin Cezzar, SetanaGüneri Abdurrahman Keskiner, Cem Odman, Kami Suveren, Yavuz Te- kelioğlu. Reldn Tekso> ve Memduh Ün'den oluşan uzun metraj jünsı. kla- sik ödüllerin dışında Dr. Avni Tolunay ve Behlül Dal adında iki özel ödül de ve- recek bu gece. "Kısa Fflm -Vıdeo"da ise Abdou Ac- hnuba. (Fas), George Dolidee (Gürcis- tan), Göksel Gülersoy, Lars Bo Kimer- gard (Danımarka), Faride Marei (Mı- sır). Zarife Oztürk, Keriman Ulu- soy'dan oluşan jüri. yedı dalda ödül da- ğıtacak. Bu yıl Antal>a'da yanşan 14 film. beş gün boyunca üç sinemada beş se- ansta halka ulaştı ve genelde yan yan- ya dolu salonlarda izlendı festıval. Si- nemalarda seyirciyle yaptığımız nabız yoklaması sonuçlanyla sinema çevresi- nin favorilerinin birbirine yaklaştığını saptadık son iki gün. Seyirci yine Atıf Yumaz'ın Nihavend Mucize'sini favori görüyor ama. Ferzan Ozpetek'in Ha- mam'ıyla Zeki Demirkubuz'un Masu- miyet'ini beğenenlerin sayısında da ar- tış var. Sinemacıjar ise Banş Pirha- san'ın Usta Beni ÖMürsene'sinın üze- rinde çok duruyor. Hamarn ve Masumi- yet diyenler de fazla. Üç TRT filmi Yanlış Saksuun Çiçeği (Fide Motan), Solğun Bir Sin Gül (Canaıi Evcimen Içöz) ve İnsan Kurdu (Fatih Arslan) ile Nuri BilgeCeylan'ın Kasaba'sına şans tanıyan olmadı. Ersin Pertanın Kuşat- ma Alonda Aşk'ından Sevtap Çapar, Ali Özgenrürk'ün kötü şakası Mek- tup'tan Tank Akan. Tunca Yönder'in Çökertme'smden Tuncel Kurtiz. Ha- mam'dan Şerif Sezer, Masumiyet'ten Hahık Bilginer v e Derya Alabora isim- leri daha fazla geçiyor. Bu arada yaban- cı oyunculara şans tanıyan yok gibi. 'Eşkıya aşh aldatmamalı' Eşkıya ve İstanbul Kanadanmın Aranda'nın gişe başansından sonra medyanın da desteğiyle umut rüzgârlan esiyor Yeşilçam'da; Türk sinemasının "neo" bir döneme girdiğini. beyaz sayfa açıldığını söyleyenler. seyircinin yerli filme kesin dönüş yaptığını iddiaedenler... Umudun yanında tabii bir de ışın yaşanan gerçeği var. Milyonluk tirajlann yerli sinemaya nasıl katkı yapabileceğini ve son durumu festivalde yanşan yönetmenlere sorduk: FERZAN ÖZPETEK: İki fılmin iş yapmasıyla sırtını dönmüş seyirci birden yüzünü çevirdi Türk sinemasına. Eşkıya birdenbire çarptı seyirciyi; uzun süre eksik olan samimiyeti yakaladı. Ancak bu başanya bakıp Türk sineması canlandı demek için çok erken. Bu iş büyük aşklar gibi olabilir, hızlı başlar ve iki gün sonra bitebilir. Bundan çok korkanm. İki filme bakıp hayaller kurmak çok yanlış, ancak üç yıl içinde bu başanlar tekrarlanırsa o zaman bir havadan, yenilenmeden söz edilebilir. ERSİN PERTAN: Eşkıya bir istisna, İstanbul Kanatlanmın Altında da eğlendirici bir film. Gündem yaratacak, çok konuşulacak bu tip ürünlere ihtiyacı olan medyanın da yardımıyla iyi yerlere geldiler. Ancak sormak lazım, basın her filme ayra desteği verecek mi?. Bence bu filmlerin iki önemli yaran oldu sinemaya; birincisi, işletmeciler, artık Türk filmlennin iyi gişe yapabileceklerini göz önüne alarak uzun gösterim süresi ayırmaya başladılar, Türk filmini artık iki haftada hemen kaldırmıyorlar: ikincisi bir sistem yıkıldı ve ilerisi için umut doğdu. Bir yenı akımdan söz etmek için çok erken. ama umudun yoksa bu alanlarda yelken açma hiç. Şimdi bazı sinemacılar yeni ortamda seyirciyi yakalayacak, az riskli ürünlere yönelecek, ancak her şey zamanla yerine oturacak. TUNCA YÖNDER: Eşkıya gerek hikâyesi. gerek oyunculan ve yönetimiyle bir fenomen film oldu: seyirci daha görmeden şartlanmıştı. İstanbul Kanatlanmın Altında ise büyük eksikliklere, yanhşlıklara rağmen iyi tanıtıldı ve büyük kentlerde Amerikan sinemasına şartlandınlmış genç kitle tarafından izlendi. Bu döneme kadar bir kısım arkadaş kalktı. halka uzak entelektüel filmler yaptı. Ortalama 3.5 yıl eğitim görmüş halk bu filmlerden bir şey anlamadı. Eşkıya'nın başansı burada saklı, halk kendini buldu filmde. Dolayısıyla şimdi yeni ürünlerin dağıtım imkânlan arttı, salonlar çoğalıyor. Bundan sonra da halka yakın olan filmler tutacaktır; patlama söz konusu değildir, işin sırn samımıyettedir. BARIŞPtRHASAN: tki fılmin sadece gişe başansı bile çok sevindırdi beni. Çok seyirci çok salon anlamına geliyor çünkü. Bugün 2.5 milyon, yann 5 milyon insan gidecek sinemaya. En büyük sorunumuz yerli endüstrinin çökmüş olmasıydı. Eşkıya ve İstanbul Kanatlanmın Altında yatınmcıyı heveslendirerek büyük katkı yaptı. Tabii ki ciddi bir endüstri ohnadan iki filmle bir yere vanlmaz. Ancak olması için iki film gerekli adımlan atmayı kolaylaştırdı. Başannın aldatıcı yönleri de olacaktır, çok popüler temalar gelecektir, hayale kapılanlar umut dağıtacaktır. Bu tamamen sinemacılann çözmesi gereken bir sorundur. 'Beşinci Güç'ün galası için îstanbul'a gelen yönetmen Luc Besson 4 Yaraücılık yaşamdan gelir'KükûrSenia- Marjinal karak- terleri konu aldığı fılmleriyle. si- nema tarihinin son 15 yılında önemli bir yer kazanan Fransız yönetmen Luc Besson. Amerikan bilimkurgu dünyasıyla boy ölçü- şen son fılmı 4 LeCinquieıne Ele- ment/Beşinci Güc'ün tanıtımı ve prömiyerine katıhnak üzere dün îstanbul'a geldi. Basın toplantısı- na Beşinci Güç'te başka bir bo- yuttan gelen ve 400 sözcüklük yapay bir dil kullanan iyilik sim- gesi Leeloo'yu canlandıran 22 ya- şmdaki Rus asıllı model MillaJo- jovich de katıldı. Daha önce, Subway ; Metro (1985), BigBlue Derinlik Sar- hoşluğu (1988), Nikita( 1990), At- lantis (1992). Leon (1993) gibi fılmlere imza atan Besson 'Beşin- ci Güç'ün senaryosunu 16 yaşm- dayken çizgi romanlardan ve Ni- etszche'den esınlenerek yazmış. Beş yıllık bir çalışma sonunda fil- me aktardığı 'Beşinci Güç' ismıni Yunan simyasınındayandığı mad- delerden alıyor; toprak, ha\a, ateş ve su. Bu dördü birleşip 'Beşinci Güç'ü yani yaşamı oluşturuyor- lar. Yaşam bir güce dönüşerek uzun süredir kendisini yok etme- ye çabalayan insanlıktan öc alma zamanını sabırla beklemektedir. Öte yandan dünyada yer alan ikin- CITR Basın toplantısına Besson ve muncu Milla Jojovich katıldı. (Fotoğraf: KUBÎLAY TÜNTÜL) ci boyutun kapısı her 5000 yılda bir açılmaktadır \e yaşam ışte bu kapının eşiğinde pusu kurmuştur. 23. jüzyılda karşı saldınya geçme vakti gelir ve dünyayı kurtaracak bir kahraman ortaya çıkar; bir tak- si şoförü (Bruce Willis).Karşısın- da Bessorfun fetiş kötü karakter oyunculanndan Gary Oldman' ın canlandırdığı Zorg'u bulur. Filmin bir aksiyon filmi olma- dığını özellıkle vurguluyor Bes- son, oyuncular canlandırdıklan karakterlerle dalga geçtiklerinden birkomedı fılmı Beşinci Güç. Bu- nun dışında film tam bir kozmo- polit yapıva sahip. Jojo- vich Rus kökenli, Gary Oldman tngiliz. Bruce VVillis Amerikalı ve Bes- son Fransız... Filmin kos- tümlerı Jean-Paul Gaulti- er imzasını taşıyor. Bes- son, Gaultıer'nin bu kos- tümler üzennde çalışırken egosunu kontrol altında tuttuğunu ve v aratıcılığını fılmin amacı doğrultusun- da kullandığını söylüyor. Toplantıda Besson, han- gi yönermenlerden esin- lendiğı>leılgilı birsoruyu " Yaratıcılık yaşamdan ge- lir" şeklındeyanıtladı. Di- ğer sanatlara yeteneği ol- madığı için sinemaya yöneldiğini açıklayan Besson son zamanlarda "Spielberg'e rakjp" olduğu söy- lentilerine ise "Bence hepimizSpi- elberg'e büyük saygı duymabyız. ' Onu filmlerini yönetirken tdedim ve bence çok büyük bir yeteneğe sahip" diyerek nokta koydu.Fran- sa'da klasik Avrupa sinema anla- yışının dışında Amerikan tarzı bir film yaptığı gerekçesiyle sanatse- verlerin tepkisiyle karşılaşan Bes- son, "insanlar piyasava uygun bir fihn vapüğımı söylüj-orlar. Oysa ben bu senarvojıı 16 yaşımdav ken yazdım. Yani böyle bir kaygı taşı- mış otmam olanaksız." Yönetmenin sayısız kadın oyuncu arasından Leeloo rolü için seçtiği Milla Jojovich ise "tlk kez bir yönetmen bana böyle önemli bir şans verdi. Karakteri canlan- dırrnakiçin çokçahşbnı. Yaşamuı içindeld güvensizlikten kurtulup, Leeloo'nun saflığına ve mükem- melliğine ulaşmak oldukça zor- du" dedi. Lelouch dansöz, Bertolucci aşk peşinde • Steven Spielberg. sinema seyircısi henüz 'Kayıp Dünya'yı beyaz perdede izlemeye başlamışken 'Amistad' ve 'Saving Private Ryan" adında iki yenı filminin de çekimlerini bitirdi. • Arrtonio Capuano son filmi 'Polvere di Napoli'nin çekimlerini tamamlamak üzere. Napoli'nin beş ayn yerinde geçen beş ayn öyküden oluşan filmin başrolünde Silvio Orlando var. • VVillem Dafoe Abel Ferrara'nın yeni filminde başrol oynuyor. 'New Rose Hotel' isimli film, yeni bir bilimkurgu ömeği. • Angelica HOUStOII yeni filminde Külkedisi'nin annesini canlandınyor. Yönetmenliğini Andy Tenant'ın üstlendiği 'Cinderella' adlı filmde Külkedisi rolünü ise Drevv Barrymore oynuyor. • Diego Abatantuono ve Silvio Orlando, 'I Precipitati' isimli film için birlikte kamera karşısına geçtiler. Yönetmen. Tutti giu per terra' filmiyle tanıdığımız Davide Ferrario. • Roman -> POlanSkİ nın "Dance of Vampires" isimli yapıtının müzikal versiyonu geçen cuma günü Viyana'da sahnelendi. Steve Barton ve Comelia Zenz'in rol aldığı müzikalin dünya prömiyeri ise dün gerçekleşti. • Michael JaCkSOİI, History World dünya turunun ilk beş konseri için Güney Afrika'ya gitti. • Claude Lelouch ve Alessandra Martines bir dansözün hayatını konu alan film çekimleri için dünya turuna çıktılar. • PeterHallun yönettiği "King Lear" isimli oyun Old Vic Tiyatrosu'nda sahneleniyor. Hall'un kısaltılmış olarak uyarladığı King Lear'da Alan Hovvard rol alıyor. Eleştirmenler, Hovvard'ın güçlü sesiyle duygulannı çok iyi yansıttığını söylüyor. Oyun, Richard Eyre'ın Lear yorumunun aksine oyunun tutuculuğunu yansıtıyor. • Cuggenheim Bilbao Müzesi. 19 ekimde açılıyor. Müzenin açılışı dolayısıyla düzenlenecek olan sergide Dubuffet, de Kooning gibi Avrupa ve Amerikan ekspresyonizmin önemli temsilcilerinin ve geçen salı günü ölen modem sanatın ustalanndan Lichtenstein ve Klein'ın yapıtlan yer alacak. • Finlandiya Ulusal Balesi 75 yılını ekım ayı ıçınde düzenlenecek olan bir festival programıyla kutlayacak. Bu çerçevede Natalia Makarova'nın sahnelediği "La Bayader" isimli gösterinin prömıyen gerçekleştirilecek. • Paul Simon, aralık ayında sahnelenecek olan The Capeman isimli müzikalde yer alacak. Bale dünyasının kötü çocuğu olarak tanımlanan Mark Morrıs'in yönettiği müzikalde Ruben Blades yer alıyor. Sımon'ın şarkılarını seslendireceği müzikalde aynca Nobel ödüllü şair Derek Walcott eşlik ediyor. • Wayne Shorter. Ray Ander^on ve Herbie Hancock kasım ayında düzenlenecek olan JazzFest Berlin'ne katılıyor. Festıval 5-9 kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek • Ramon Vargas bu ay içinde Cecılıa Bartoli ile birlikte sahneye çıkacak. Dünyanın dördüncü büyük tenoru olarak tanımlanan Vargas ve Bartoli, Metropolitan Opera'da gerçekleştirilecek olan göstende James Lev ıne'in vöncttığı -«* Rossini'nin "f "Sinderalla'sını yorumlayacaklar. • wes Craven şu sıralar Scream 2'nin çekımlerine başladı. Ancak yönetmenin bir sonraki filmi tamamen farklı olacak. Korku ustasının yeni projesi Fiddlefest. Roberta Guaspan-Tzavaras adlı. Harlem 'de yaşayan bir kemancınm yaşamını konu alıyor. • Bernardo BertOİUCCİ, aşkı ve cınavetı konu alan yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Bertolucci'nin yeni filmi. 15. yüzyıl Napoli'sınde geçiyor. • Martin SCOrsese. ünlü filmi 'Taxi Driver'ın senaristi Paul Schrader'la yeniden buluşuyor. tkılınin gerçekleştirmeyi planladıkları "Brınging OutTheDead' adlı film bir ambulansçmın hikâyesıni anlatıyor. • COen kardeşler. ilk kez senaryosıı kendilerine ait olmayan bir film çekmeyi planlıyorlar. Film Eunore Leonard' ın 'Guba Libre" adlı best- seller'ından uyarlanacak. • Sylvie Cuillem Royal Opera House'da sahnelenen Romeo ve Julıet'te rol alıyor. Guillem, Juliet'ı canlandınrken Jonathan Gope da Romeo'yu canlandınyor. Eleştirmenler. Guillem'in dansıyla izleyenleri büyülediğini ve dünyanın en zarif dansçılanndan bın olduğunu sö\ lüyorlar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear